Hamilelikte astım ve alerji nedir? Detaylar

Kronik bir solunum sistemi hastalığı olan astım, erişkinlerde görülme sıklığının ortalama %5 oranında olduğu dikkate alınırsa gebelerde de sık karşılaşılan bir sorun olduğu aşikardır. Bebeğin sağlıklı doğması, anne adayının sağlığına bağlı. Hamilelik döneminde en sık karşılaşılan akciğer hastalığının astım ve alerjik sorunlar olduğu belirtiliyor.

Araştırma sonuçlarına göre hamilelerin, yaklaşık üçte birinde astım ve alerjiyle ilgili problemler artış gösteriyor, üçte birinde değişmiyor, üçte birinde ise iyileşiyor. Bu nedenle anne ve çocuk sağlığı açısından hamile kalmadan önce yaptırılacak testler büyük önem taşıyor.

Astım ve alerjik problemi olan kadınların hamilelik öncesinde gerekli alerji testlerinin yapılmasının şart olduğu söyleniyor. Böylece hastanın duyarlı olduğu alerjenlere karşı duyarsızlaşma yapılarak hamilelik sırasında oluşabilecek krizlere karşı önlem alınabilir. Bu işlem hamilelik sırasında da yapılabilir. Ancak aşırı bir reaksiyon oluştuğu taktirde bu bebeğe de zarar verebilir. O nedenle hamilelik öncesinde yapılmasında ve bununla ilgili kayıtların iyi tutulmasında fayda vardır.

Hamilelik döneminde ilaç kullanımı;

Hamilelik döneminde güvenilirliği kanıtlanmamış hiçbir ilacın kullanılması önerilmiyor. Hamilelik döneminde astım ve alerji açısından en sık beta-mimetik ve steroidlerin aerosol formlarının kullanıldığı belirtiliyor. Beta mimetikler anne kalbinin düzensiz çalışmasına neden olabilir. Steroidler annede oral pamukçuk yapabilir. Her iki grup ilacın da bebek üzerinde belirgin bir anomaliye yol açtığı gösterilememiştir. Steroidlerin hayvan deneylerinde fetusta yarık damağa yol açabileceği saptanmış. Ancak insan fetuslarında ise bir sorun oluşturmuyor. Hamilelikte kullanılacak diğer astım ilaçları antikolinerjikler ve tefilindir.

Kalıtım faktörü;

Birçok hastalıkta olduğu gibi astım ve alerjide de kalıtım faktörünün rolü olduğu biliniyor. Astım ve alerji hastası hamile kadınların çocuğuna da aynı hastalıkların geçme ihtimali bulunuyor. Hamilelik sırasında bunu engellemek için henüz yapılacak bir şey olmadığı belirtiliyor. Ancak, bir anne babanın alerji öyküsü bilinirse ve göbek kordonunda Ig E miktarı saptanırsa dış alerjik etkenlere karşı önlem alınabilir.

Alınabilecek önlemler;

Pek çok hastalığın nedenleri arasında olduğu bilinen sigara içilmesi, genetik bir özellik olmadığı için anne karnındaki bebeğin alerji hastası olmasına yol açmıyor. Ancak, anne adaylarının gebelik döneminde yoğun sigara içmeleri düşük riskini artırıyor.

Hamile kadınların hem kendileri hem de doğacak çocukları için alabileceği birçok önlem bulunuyor. Evde özellikle çocukların odasında toz ve küf bulunmaması gerektiği belirtiliyor.

Kürklü hayvan, hava da oluşturacağı parazitler de alerjik etki yapabilir. Halı, yün ve deri giysiler, klima alerjiye ortam hazırlayabilir. Ayrıca, solunumu olumsuz etkilediği için, evde sigara içilmemeli ve virüs hastalıklarına karşı önlem alınmalıdır.

Her anne adayının kendi özelliklerini bilerek davranmasının önemine değinilerek; Anne adaylarının, daha önce yaptırdıkları duyarlılık testleri ya da kendi deneyimleriyle belirledikleri alerjen besinlerden uzak durmaları isabetli olur. Bebek doğduktan sonra, alerjik bünyeli anne, emzirme sırasında, yumurta, süt ve fıstık gibi majör alerjenlerle beslenmemelidir. Bebeğe katı gıdalar en erken 6 aylıkken verilmelidir.

Paylaşın

Guvatr nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Guvatr, boynumuzda adem elmasının hemen altında yer alan kelebek şeklindeki tiroit bezinin anormal büyümesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Tiroid bezi salgıladığı hormonlar aracılığıyla vücudumuzun ve alışma hızını düzenlemektedir. Türkiye’de de görülme sıklığı fazladır. Cinsiyet dağılımına bakıldığında, kadınlar erkeklere oranla 5 kat daha fazla risk altındadırlar.

Boynun ön tarafında yumru görünümüne yol açan guatr varlığında kişi yutkunduğunda yumru aşağı ve yukarı doğru hareket eder. Solunum sırasında zorlanma, boğazda yumru hissi ve öksürüğe yol açabilen hastalık, çoğunlukla ağrısızdır. Büyük oranda iyot eksikliğine bağlı olarak oluşan guatr, medikal yöntemlerle tedavi edilebilir.

Nedenleri;

Guatr’ın dünyada en sık görülen nedeni beslenmede iyot eksikliğidir. Diğer nedenler şunlardır:

  • Graves hastalığı
  • Hashimoto hastalığı gibi tiroidin iltihaplı hastalıkları
  • Tiroid bezinin tek tarafında nodül ya da şişlik
  • Tiroid bezinde birden fazla nodül ve şişlik varlığı (multinodüler guatr)
  • Tiroid kanseri (İyi huylu tiroid nodüllerine kıyasla çok nadir görülür)
  • Hamilelik (Hamilelik sırasında salgılanan HcG hormonu tiroid bezinin az da olsa büyümesine neden olabilir)
  • Kistler
  • Boyun bölgesinden radyasyona maruz kalan kişiler
  • Ailesinde nodül hikayesi olan kişiler

İyot içeren yiyeceklerin az olduğu bölgeler, kadın cinsiyet, çeşitli bağışıklık hastalıklarına sahip olanlar, amiodaron, interferon ve lityum gibi ilaçları kullananlar, hamilelik ya da menopoz dönemindeki kadınlar ve 40 yaş üstü kişiler guatr hastalığı açısından risk altındadır.

Belirtileri;

  • Boğaz bölgesinde gözle görülür şişlikler
  • Boğazda baskı hissi
  • Öksürük
  • Yutkunma ve yutma güçlüğü
  • Nefes darlığı
  • Ses kısıklığı
  • Çarpıntı
  • Titreme
  • Baş dönmesi
  • Halsizlik
  • Yorgunluk
  • Baş ağrısı
  • Kilo alma
  • Kabızlık
  • Saç dökülmesi
  • Cildin kuruması
  • Ağrı ve ateş
  • Guatr hiçbir belirti vermeden ilerleyebilir

Tanısı:

Boynun ön bölgesinde bulunan tiroit bezinin farklı nedenlere bağlı olarak büyümesiyle oluşan guatr, rutin sağlık taramaları sırasında ya da hastalığın belirti vermesiyle fark edilir. Kişinin hekime başvurmasının üzerine hekim, öncelikle hastanın öyküsünü dinler ve fizik muayenesini yapar. Tiroit hormon düzeylerinin ölçümü için laboratuvar testleri yapılır. Ayrıca ultrasonografi ile tiroit bezi ayrıntılı olarak incelenir. Hekim, gerektiğinde ek olarak sintigrafi ve biyopsi yapılmasını isteyebilir. Elde edilen verilerin ışığında kişiye guatr tanısı koyulur.

Tedavisi;

Guatr tedavisinde ilaç tedavisi, radyoaktif iyot tedavisi ve cerrahi tedavi olmak üzere 3 farklı yöntem vardır.
Hormon eksikliği olan hastalar tiroid hormonu ilaç olarak verilmektedir. Hormon fazlalığı olan hastalara hormon yapımını baskılayacak ilaçlar verilerek hormon düzeyi normale çekildikten sonra ameliyat veya radyoaktif iyot tedavisi yapılır.

Hormon seviyelerinin normal olduğu ve genelde nodüllerin görüldüğü durumlarda genellikle cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi tedavide tiroid bezinin bir bölümü veya tamamı çıkarılmaktadır. Ameliyatta tiroid bezi komşuluğundaki dokuların korunması önem taşımaktadır. Ayrıca ameliyat bölgesinde iz bırakmamak için özen göstermek gerekir.

  • Hangi durumlarda guatr hastalığının ameliyatla tedavi edilmesi önerilir?

Guatr olgularında hormon düzeylerinde bozukluk, solunum ve yutma problemleri, kanser şüphesi ve guatra bağlı estetik problem nedeniyle cerrahi tedavi önerilmektedir.

  • Guatr ameliyatının riskleri nelerdir?

Guatr ameliyatında en önemli riskler ses tellerini çalıştıran sinirlerin zedelenmesi ve tiroid bezi komşuluğunda bulunan paratiroid bezinin zarar görmesidir. Ses telini çalıştıran sinirin tek veya iki taraflı olarak zedelenmesi ses kısıklığı ve nefes darlığı ile sonuçlanabilirken, paratiroid bezinin zarar görmesi kalsiyum seviyesinin düşmesine enden olmaktadır. Kalsiyum gereksinimi karşılanmazsa metabolizma, kalp ve sinir sistemi ile ilgili ciddi problemleri ortaya çıkmaktadır.

Kimler risk altındadır?

  • Ailesinde guatr, tiroid nodül, tiroid kanseri ve tiroidit gibi tiroid hastalıkları olan kişiler
  • Daha önceden tiroid nodülü nedeniyle ameliyat geçirmiş kişiler
  • Sigara içenler
  • Menopoz dönemindeki kadınlar
  • Baş ve boyuna yönelik ışın tedavisi (radyoterapi) gören kişiler kontrol ve takiplerini düzenli olarak yaptırmalıdırlar

Guatr hastalığında kanser görülme olasılığı var mıdır?

Guatr hastalığında altta yatan kanser olup olmadığını net olarak belirlemek ancak ameliyatta çıkarılan dokunun incelenmesiyle mümkün olabilir. Tüm guatr hastaları göz önüne alındığında %15 civarında kanser görülme olasılığı söz konusudur.

Ne zaman doktora gitmeli?

Eğer tıraş olurken ya da aynaya bakarken boynunuzda şişlik fark ettiyseniz; bununla birlikte çarpıntı, sinirlilik, geçmeyen ishal, kabızlık, uykusuzluk veya aşırı uyku hali, ellerde titreme, kilo alma, yutmada ve nefes almada zorluk gibi belirtiler varsa en yakınınızdaki iç hastalıkları uzmanına müracaat etmelisiniz.

Paylaşın

Göğüste kuvvetli ağrı nedenleri, belirtileri

Birçok farklı problem göğüs ağrısına neden olabilir. Göğüs ağrısı, göğüs ön duvarında hissedilen, kişide huzursuzluk hissi yaratan ve tıbbi bir destek alma gerekliliğine iten durumdur. Göğüs ağrısı, insanların acil servise gitmesinin en yaygın nedenlerinden birisidir.

Göğüs ağrısı, olası bir kalp krizinin göstergesidir, ancak başka bir durumun veya sorunun belirtisi de olabilir. Bununla birlikte göğüs ağrısı şikâyeti varlığında öncelikle mutlaka kalp sorunları ekarte edilmelidir. Göğüs ağrısının diğer nedenleri arasında akciğer sorunları, hazımsızlık, reflü, kas gerginliği, göğüs kemiğine yakın kaburga eklemlerinde iltihaplanma sayılabilir.

Göğüste kuvvetli ağrı nedenleri arasında en sık kalp spazmı (angina pektoris) ve kalp krizi (miyokart enfarktüsü) görülür. Her ikisi de kalp kasının belli bir yerine gönderilen kanın azalması sonucu oluşur.

Kalp Spazmı (Angina Pektoris) belirtileri:

  • Sıkıntı veya nefes darlığı olur
  • Ağrı hissi; genellikle göğüs ortasında başlar, kollara, boyuna, sırta ve çeneye doğru ilerler
  • Sıklıkla fiziksel hareket, fiziksel zorlanma, heyecan, üzüntü ya da fazla yemek yeme sonucu ortaya çıkar
  • Kısa sürelidir, ağrı yaklaşık 5–10 dakika kadar sürer
  • Ağrı, istirahat ile durur, istirahat halindeyken görülmesi ciddi bir durumu gösterir
  • Nefes alıp vermekle ağrının şekli ve şiddeti değişmez

Kalp Krizi (Miyokart Enfarktüsü) belirtileri:

  • Hasta ciddi bir ölüm korkusu ve yoğun sıkıntı hisseder, terleme, mide bulantısı, kusma gibi bulgular görülür
  • Ağrı; göğüs ya da mide boşluğunun herhangi bir yerinde, sıklıkla kravat bölgesinde görülür, omuzlara, boyuna, çeneye ve sol kola yayılır
  • Süre ve yoğunluk olarak kalp spazmı (angina pektoris) ağrısına benzemekle birlikte daha şiddetli ve uzun sürelidir
  • En çok hazımsızlık, gaz sancısı veya kas ağrısı şeklinde belirti verir ve bu nedenle bu tür rahatsızlıklarla karıştırılır (Bu tür gaz ya da kas ağrıları, aksi ispat edilinceye kadar kalp krizi olarak düşünülmelidir)
  • Nefes alıp vermekle ağrının şekli ve şiddeti değişmez

Diğer nedenler;

Akciğer kaynaklı sebeplerin başında; Pnömotoraks (akciğer sönmesi; akciğerdeki havanın göğüs boşluğuna sızması), plörezi (akciğer zarı iltahabı), pnömoni (akciğer iltihabı), pulmoner emboli (akciğere pıhtı atması), pulmoner hipertansiyon (akciğere kan taşıyan atar damarın tansiyonundaki artış), bronkospazm (hava yollarında spazm neden olan hastalıklar; ASTIM, KOAH)

Akciğer kaynaklı ağrılar; hastalar tarafından, derin nefes almakla artan, batar tarzda göğüs önduvarı ve sırtta hissedilir. Hastalar sıklıkla efor ile ağrılarının arttığını ve gece uyutmayabileceğini de ifade ederler.

Sindirim sistemi sebeplerinin başında; Özafagus sorunları (yemek borusu spazm ve yırtılması), GER (reflü), Pankreatit (pankreas iltihabı), safra kesesi problemleri (taş ya da iltihap). Sindirim sistemi kaynaklı ağrılar, sıklıkla yemekler ile ilintilidir, ve yemek yemekle şikayetler de artma gözlenir. Ek olarak, gaz çıkarma, şişkinlik, hazımsızlık, ağıza acı-ekşi su gelmesi ve yutma güçlüğünün ek şikayet olarak görülür

Kas ve kemik kaynaklı sebeplerin başında; Ters hareket ile yapılan kas incinmesi, Kosta Kırığı Servikal Spondiloz, Kemik Metastazları, Kostakondrit (Tietze sendromu): özellikle 2. Kot üzerinde kostakondriyel bileşkede öksürük ve hareketle artan lokal ağrı, fibromiyalji, zona (suçiçeği virüsünün aktif hale gelmesi ile sırt ve göğüs duvarında döküntülü kabarcıkların görülmesi. Kas ve kemik kaynaklı sebeplerde sıklıkla ağrı pozisyon ile tetiklenir, dinlenme, sıcak uygulama ile şikayetler geriler.

Psikolojik kaynaklı sebeplerin başında; Anksiyete ve Panik atak gelmektedir. Psikolojik kökenli göğüs ağrıları sıklıkla stres, üzüntü ve kronik yorgunluk ile tetiklenir.

Paylaşın

Göbek Fıtığı nedir? Belirtileri, Tedavisi

Fıtık, vücut içinde yer alan bir organın içinde bulunduğu beden bölgesindeki zayıf bir noktadan dışarıya çıkması olarak tanımlanmaktadır. Göbek fıtığı ise, bağırsak veya yağ dokularının göbek deliğinin yakınındaki bir bölgeden geçmesi ve dışarıya doğru bir çıkıntıya (fıtık) neden olması sorunudur.

Göbek fıtığı fındık büyüklüğünden portakal büyüklüğüne kadar ulaşabilir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülen hastalık, genellikle hamilelik sırasında ortaya çıkar. Normalde göbek deliği içeri doğrudur ancak fıtık yaşanması durumunda dışarı doğru bombeleşen bir yapı oluşur. Hamilelik sonrasında kaybolabildiği gibi devam da edebilir. Karın fıtığı olarak da bilenen göbek fıtığı aktif olarak spor yapan kişilerde daha yaygındır.

Nedenleri;

Göbek fıtığının çıktığı bölge, anne ile bebek arasında kan akımını sağlayan kordonun bebek karın duvarına girdiği zayıf bir nokta olan göbek deliğinin tam içidir. Doğumu takip eden birkaç gün içinde göbek bağı düşer ve bu bölge tamamen kapanır. Bebeklik döneminde bu bölgenin kapanmaması çocuklarda karın fıtığı oluşumuna neden olur. Erişkin döneminde ise karın iç basıncının şiddetli bir şekilde artması göbek fıtığı sebebidir. Aşırı ıkınma, aşırı kilo, oturup kalma sırasında dikkatsiz ve hızlı olma, aşırı basınç, bel bölgesine fazla yüklenme, ağır yük kaldırma, siroz hastalığı, kabızlık, prostat ve hamilelik döneminde yaşanan birtakım sıkıntılar göbek fıtığı oluşumunun başlıca nedenleridir.

Belirtileri;

  • Göbek deliği ve göbek deliğine yakın bölgelerde oluşan şişlikler ve çıkıntılar
  • Şişlik ve çıkıntının oluştuğu yerde ağrının oluşması
  • Fıtığın hareket kabiliyetini kısıtlaması
  • Mide bulantısı
  • Mide bulantısıyla birlikte kusma
  • Tuvalete çıkamama
  • Boşaltım esnasında ağrı hissetme
  • Göbek deliğinin fıtıktan dolayı şekil değiştirmesi
  • Şişkinliğin olduğu bölgede morarma ve kızarma
  • Ikınmadan ve öksürükten dolayı oluşan ağrı
  • Midede oluşan ağrılar, yanmalar
  • İç organlarda işlev bozukluğu
  • İleri seviyede dışkıda kan

Tedavisi;

Fıtık ameliyatı ile kolayca iyileşme sağlanabilir.  Ameliyat ile kişi kısa sürede kolayca günlük yaşamına devam edebilir. Göbek fıtığının ameliyatında yama yöntemi ile etkin sonuçlar elde edilir. Bazı küçük fıtık hastalıkları durumlarında yama işlemi uygulanmaz. Ancak yama yöntemi ile yapılan göbek fıtığı ameliyatları tekrar etme noktasında daha büyük koruyuculuk oranına sahiptir. Göbek fıtığının ameliyatı sonrası, ağır kaldırmamaya özen gösterilmelidir. Günlük beslenme düzenine devam edilebilirken hekimin verdiği oranı aşmadan ağrı kesici alınabilir. Ameliyatın sonrasındaki 2 günde bol bol su tüketimine özen gösterilmelidir.

Paylaşın

Gıda zehirlenmesi nedir? Belirtileri, Tedavisi

Virüsler, bakteriler ve mikroorganizmalar nedeniyle yapısı değişmiş besinlerin tüketilmesiyle oluşan toksik zehirlenmesi olan Gıda Zehirlenmesi, genellikle hafif geçirilmekle birlikte ölümcül de olabilen, oldukça sık karşılaşılan önemli bir hastalıktır.

Gıda zehirlenmelerinin çoğu bakterilerin ürettiği toksinlerden veya bakteri miktarından kaynaklanmaktadır. Bazı bakteriler gerekli nem, beslenme, sıcaklık ve zaman koşulları oluştuğunda milyonlarca üreyebilirler ve ne kadar çok bakteri varsa, enfeksiyon ve hastalık riski de o kadar yüksektir.

Nedenleri;

Gıdaların hazırlanması ve sunumu aşamasında hijyen kurallarına uyulmaması ve gıdaların hazırlandıktan sonra uygun saklama koşullarının sağlanamaması durumunda gıdalarda mikroplarla veya bunların toksinleri ile bulaş olur. Dolayısıyla iyi pişmemiş veya pişiren kişinin gıdayla temas etmeden önce ellerini yıkamadığı yiyecekleri tüketmeniz halinde gıda zehirlenmesi geçirebilirsiniz.

Bakteriler ya çok sayıda oldukları için ya da daha yaygın olarak ürettikleri toksinler nedeniyle gıda zehirlenmesine neden olurlar. Bazı bakteriler çoğaldıklarında toksin üretirler ve pek çok olguda bulaş olmuş yiyeceği yedikten sonra hastalanmanıza neden olanlar da bu toksinlerdir.

Gıda zehirlenmesinin en yaygın bakteriyel nedeni çiğ kümes hayvanlarında, pastorize edilmemiş sütte, kırmızı ette ve arıtılmamış suda bulunan bakterilerdir. Çok sık olmamakla birlikte gıda zehirlenmesine kimyasallardan gelen toksinler veya böcek ilaçları da neden olabilir. Ağır metal zehirlenmesi, mantar zehirlenmeleri bu grupta yer almaktadır.

Belirtileri;

  • Mide bulantısı
  • Karın ağrısı
  • Karna giren kramplar
  • Kusma
  • Baş dönmesi
  • Baş ağrısı
  • Gözlerde bulanıklık
  • Çift görme
  • Yüksek ateş
  • İshal
  • Halsizlik
  • Ağız kuruluğu

Tanısı;

Gıda zehirlenmesi tanısında hastadan alınan öykü son derece önemlidir. Doktor hastada görülen belirti ve şikâyetleri ve bunların ne kadar zamandan beri devam ettiğini sorgulayacaktır. Eğer gıda zehirlenmesinden şüpheleniliyorsa, belirtilerin başlangıcından önceki saatler içinde tüketmiş olduğunuz gıdaları tam olarak bilmek isteyecektir. Daha sonra hastayı muayene ederek vücut ısısı, tansiyon, nabız ve genel durum hakkında bilgi edinir.

Bakteriyel patojenlerin, onların toksinlerinin veya kan, serum veya dışkıdaki diğer toksinlerin laboratuvar testleri ile teşhisi temel olarak mümkündür. Fakat gıda zehirlenmesi ve bunun teşhisi için laboratuvar testleri çok fazla kullanılmaz. Bu testler; örneğin antibiyotikle tedavi gerektiren Listeria isimli enfeksiyonundan şüphelenildiğinde uygun antibiyotiğin seçimi gibi ek tedavi gereksiniminde yapılır.

Tedavisi;

Gıda zehirlenmesi vakalarının çoğu kendi kendini sınırlama özelliğine sahiptir ve doktora gitmeden birkaç gün içinde geçer. Ancak rahatsızlık birkaç günden fazla sürerse, dışkınızda kan varsa, bebek, yaşlı ya da gebeyseniz tıbbi yardım almanız gerekir. Besin zehirlenmesinin tedavisindeki temel amaç; kaybedilen sıvıyı ve mineralleri yerine koymak ve zehirlenmeye neden olan bakteriyi yok etmektir.

Bunun için zehirlenmeye neden olan bakteri saptandıktan sonra uygun antibiyotik tedavisi verilir. Fakat çoğu besin zehirlenmelerinde antibiyotik gerekli olmadığının bilinmelidir. İshali engellemek için ilaç verilmesi pek uygun değildir. Çünkü bağırsakta bakteri beklerse yayılma eğilimi gösterir. Bu yüzden bir an önce dışkı yoluyla bakterinin atılması gerekir. Kişinin sıvı kaybının yerine konması için ağızdan ya da damardan sıvı desteği sağlanmalıdır. Özellikle evde kendiniz yeterince sıvı aldığınızdan emin olun.

Mideniz bulanıyor veya kusuyorsanız herhangi bir şey yemeyin; bir saat süreyle midenizi dinlendirin ve ardından küçük yudumlarla su içmeyi deneyin. Düzenli su içtiğinizden emin olun. Hastalığın başkalarına da geçmesini engellemek için kişisel hijyeninize dikkat edin. Örneğin, tuvalete gitme ve yemek hazırlamanın öncesinde ve sonrasında ellerinizi yıkayın. İyileşme zamanı enfeksiyon türüne, yaşınıza, sağlık durumunuza ve başka bir hastalığınızın olup olmamasına bağlıdır.

Önlemler;

  • Et, balık ve tavuk gibi hayvansal ürünlerin güvenilir yerden alınmasına özen gösterilmelidir
  • Son tüketim tarihi geçmiş besinler tüketilmemelidir
  • Sebze ve meyvelerin iyice temizlendiğinden emin olunmalıdır
  • Süt meyve suyu gibi içeceklerin açıldığından itibaren tüketilmesi gereken süre içerisinde tüketilmelidir
  • Buzdolabında saklanması gereken besinler buzdolabında saklanmalıdır
  • Kuru ve serin ortamlarda saklanması gereken yiyeceklerde kuru ve serin ortamlarda saklanmalıdır
  • Açıkta satılan besinler alınmamalı ve tüketilmemelidir
  • Besinlerin pişirilmesinde kullanılan gereçlerin temiz olduğundan emin olunmalıdır
  • Buzdolabında çok uzun süre beklemiş besinler tüketilmemelidir
  • Tüketilen fastfood ürünlerinin nerede ve nasıl yapıldığına dikkat edilmelidir
Paylaşın

Genital Siğil nedir? Belirtileri, Tedavisi

Human Papilloma virüsünün (HPV) neden olduğu Genital Siğiller, cinsel yolla en sık bulaşan enfeksiyonların başında gelmektedir. Hem kadınlar hem de erkekler de görülen siğiller, bulaşıcı olduğundan mutlaka tedavi edilmelidir.

Genital siğilden korunmanın en önemli tedbirinde ise HPV aşıları ön plana çıkmaktadır. “Genital siğil kendi kendine geçer mi?” , “Genital siğil belirtileri nelerdir?” “Genital siğil nedenleri nelerdir”, “Genital siğil tedavisi nasıl yapılır?”, “Genital siğil kremi” “Genital siğil ilaç tedavisi” gibi sorular genital siğil hakkında merak edilen konuların başında gelmektedir.

Nedenleri;

Genital siğillere Human Papilloma virüs yani HPV neden olmaktadır. 200’den fazla HPV tipi vardır. Bunlardan sadece 40 HPV tipi Genital Siğile neden olmaktadır. En sık Genital siğil nedeni HPV 6 ve HPV 11 tipleridir. Neredeyse hemen her zaman cinsel yolla bulaşan Genital Siğillerde  risk faktörleri de bulunmaktadır.

Genital Siğil risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir;

  • Birden fazla partnerle korunmasız cinsel ilişki
  • Cinsel yolla bulaşan başka bir enfeksiyonun olması
  • Genç yaşta cinsel hayata başlamak
  • Bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanımı genital siğil riskini artırabililer

Belirtileri;

HPV ile birlikte meydana gelen genital siğiller hastalarda çeşitli semptomlar meydana getirmeyebilir. Başlangıç sürecinde özellikle oldukça küçük olan siğiller asla dikkat çekmez. Ancak biraz büyüdükleri takdirde elle veya gözle fark edilmesi mümkün olabilir. Genital siğiller büyüdükçe etkisi artıp büyüme ve çoğalma hızı artabilir ancak bağışıklık sisteminin çalışma mekanizmasına göre kendiliğinden gerileme veya iyileşme göstermesi de mümkündür. Çoğu durumda bireylerde semptomlar görülmez ancak bazı durumlarda kaşıntılar ve buna bağlı olarak kanamalar meydana gelebilir. Enfeksiyon durumlarında da bireyler çeşitli semptomlar nedeniyle genital siğil varlığından haberdar olabilirler.

Tanısı;

Genital siğiller görüntüleri açısından çok tipiktir. Genital siğillerin teşhisi Deri Hastalıkları Uzmanı (Dermatolog) tarafından yapılan muayene ile siğillere bakılarak tanı konabilir. Jinekoloji ve Üroloji tarafından da tanı konabilir. Kadınlarda, özellikle yıllık rutin jinekolojik muayene sırasında tespit edilebilir.

Eğen genital siğilleriniz varsa, tedaviniz bitene kadar cinsel ilişkiye girmeyin ve partnerinizi de bilgilendirin. Kadınlarda HPV, rahim ağzı kanseri için önemli bir risk faktörüdür. Bu nedenle genital siğillerin yanı sıra diğer HPV tiplerinin varlığı için aşağıdaki testler yapılır:

  • Pap Smear Testi; Jinekolojik muayene sırasında vajinanın girişinden özel bir fırça veya spatul vasıtasıyla örnek alınır. Acısız bir işlemdir. Rahim ağzında hücresel değişiklik olup olmadığı belirlenir. Smear testi tek başına kanser tanısı koyulmasında yeterli değildir. Smear testinin pozitif çıkması bir problem olduğuna ve tanıya yönelik testler yapılması gerektiğine işaret eder
  • HPV DNA testi; Pap smear’in anormal çıkması durumunda, HPV’nin kansere neden olma olasılığı araştırılır.
  • Kolposkopi; Vulva, vajina ve serviksin ışıklı büyüteçle incelenmesidir
  • Servikal Biyopsi; Rahim ağzından doku alınarak kansere neden olabilecek hücre değişimleri araştırılır

Tedavisi;

Genital siğil tedavisinde lezyonun büyüklüğüne göre tercih edilecek yöntem değişebilmektedir.

  • Genital siğilin cerrahi olarak çıkartılması
  • Koter ve lazer ile lezyonun yakılması
  • Kriyoterapi yöntemi ile genital siğilin dondurulması gibi tedavi seçenekleri bulunmaktadır.

Lezyon anal bölgede ise genel cerrahi uzmanı tarafından anal bölgenin içinde kontrol edilmesi gerekir. Lezyonun ağız içinde bulunduğu durumlarda ise Kulak Burun Boğaz doktoru tarafından muayene edilmesi gerekir.

Genital siğil krem tedavisi siğilin neden olduğu şikayetleri azaltmak için doktor tavsiyesiyle kullanılabilir. Genital siğil kremleri cildin diğer yerlerinde ortaya çıkan siğiller için kullanılan kremlerden daha farklıdır. Bu yüzden elde veya vücudun farklı bölgelerinde çıkan siğiller için kullanılan kremleri genital siğil tedavisinde kullanılmamalıdır.

Öneriler;

HPV kaynaklı genital siğil hastalığından korunmak için kişi mutlaka korunmalı ve hijyen kurallarına dikkat edilmelidir. Ancak bunun yeterli bir çözüm olmadığının bilinmesi gerekir. Özellikle kadın hastalarda siğiller rahim ağzı kanseri gibi daha ciddi sorunlara yol açabileceği için teşhisi sağlandığında kişi yalnızca genital siğil tedavisini başlatmakla kalmamalı, çeşitli taramaları da yaptırmalıdır. Bunlar HPV DNA testi, kolposkopi, Pap Smear Testi ve ihtiyaç halinde biyopsi uygulamalarıdır. Kişi HPV için risk grubunda olduğunu düşünüyorsa HPV aşısı yaptırması da bir diğer öneri olacaktır.

 

Paylaşın

Distrofisi (kas hastalığı) nedir? Detaylar

Antik Yunancadaki kötü, hastalıklı anlamına gelen dis ve  beslenme, gelişme anlamına gelen trofi kelimelerinin birleşmesiyle türetilen Distrofisi (kas hastalığı), hareketi kontrol eden iskelet kaslarının ilerleyici zayıflığı ve dejenerasyonu ile kendini gösteren 30’dan fazla genetik hastalıktan oluşan bir gruptur.

Kas distrofilerin (musküler distrofilerin) kesin bir tedavisi yoktur. Ancak ilaçlar ve terapiler, belirtileri yönetmeye ve hastalığın seyrini yavaşlatmaya yardımcı olabilir. Kas distrofisinin sizi veya çocuğunuzu nasıl etkileyeceği türüne bağlıdır. Çoğu insanın durumu zamanla kötüleşir ve bazı insanlar yürüme, konuşma veya kendilerine bakma becerisini kaybedebilir. Fakat bu herkesin başına gelen bir durum değildir. Kas hastalığı olan bazı insanlar yıllarca hafif semptomlarla yaşayabilir.

Nedenleri ve belirtileri;

Bebeklikten orta yaşlara veya daha sonraki yaşlara kadar her yaştan insanı etkileyen dokuz ana tip MD vardır. Bu MD formları, başlangıç ​​yaşı ve etkilenen kaslar açısından farklılık gösterir. Semptomların ne kadar şiddetli olduğu ve hastalığın ne kadar hızlı ilerlediği de tipe göre değişir. Çocukları etkileyen en yaygın iki MD tipi Duchenne Müsküler Distrofisi (DMD) ve Becker Müsküler Distrofisidir (BMD).

Hem DMD hem de BMD neredeyse tamamen erkekleri etkiler. Bunlar tipik olarak bir anneden (semptomları olmayan) oğluna geçen cinsiyete bağlı (X’e bağlı) bozukluklardır. Kızlar nadiren etkilenir. Hem Duchenne Müsküler Distrofi hem de Becker Müsküler Distrofi zayıf kaslara, koordinasyon eksikliğine ve ilerleyici sakatlığa neden olur.

  • Duchenne Musküler Distrofisi (DMD); Kas distrofilerinin en yaygın şeklidir. Esas olarak erkek çocuklarını etkiler ve 3 ila 5 yaş arasında başlar
  • Becker Kas Distrofisi; Duchenne musküler distrofisine benzer, fakat semptomlar daha hafif, başlangıç yaşı daha geçtir. Erkek çocuklarını etkileyen hastalığın belirtileri 11 ila 25 yaşları arasında ortaya çıkar
  • Miyotonik Müsküler Distrofi; Yetişkinlerde en sık görülen kas hastalığıdır. Miyotonik distrofili bireyler kaslarını kastıktan sonra gevşetmekte güçlük çekerler (örneğin el sıkıştıktan sonra ellerini gevşetmek gibi). Hem erkekleri hem de kadınları etkileyebilir ve semptomlar genellikle 20’li yaşlarda gözlenmeye başlanır. Ebeveynden çocuğa aktarılırken hastalığın başlangıç yaşı giderek düşer. Kendi içerisinde de Tip 1 ve Tip 2 olarak adlandırılan iki farklı tipi vardır
  • Konjenital Müsküler Distrofi; Doğumdan itibaren veya ilk iki sene içerisinde başlar. Her iki cinsiyette de görülebilir. Bazı formları ağır ilerlerken bazı formları daha hafif seyreder
  • Ekstremite Tutumlu Limb-Girdle Müsküler  Distrofisi; Genellikle omuz ve kalça etrafındaki kasları tutan ve geç çocukluk ya da 20’li yaşların başında gözlenen bir hastalıktır
  • Fasiyoskapulohumeral Das Distrofisi; Yüz kaslarını, omuzları ve üst kolları etkiler. Gençlerden yetişkinlere kadar her yaştan insanı etkileyebilir. Genellikle yavaş ilerler
  • Distal Müsküler Distrofi; Kolların, bacakların, ellerin ve ayakların kaslarını etkiler. Genellikle 40 ila 60 yaşları arasında gözlenir
  • Okülofarengeal Müsküler Distrofi; Genellikle 40’lı ya da 50’li yaşlarda başlar. Yüz, boyun ve omuz kaslarında güçsüzlüğe, sarkık göz kapaklarına (ptozis), ardından yutma zorluğuna (yutma güçlüğü) neden olur
  • Emery-Dreifuss Müsküler Distrofisi; Genellikle erkekleri etkiler, sıklıkla 10 yaş civarında başlar. Kas güçsüzlüğü ile birlikte kalp problemlerine de neden olur

Teşhisi;

MD tanısı koymak için doktorunuz çocuğunuzun ve ailenizin tam bir tıbbi geçmişini alacaktır. Doktorunuz ayrıca çocuğunuzun kapsamlı bir fizik muayenesini yapacaktır ve kas distrofisi tanısını doğrulamak için laboratuvar testleri kullanabilir.

Hasta sağlığı geçmişi; Doktorunuz çocuğunuzun genel sağlığı ve geçmiş hastalıkları hakkında konuşacaktır. Diğer sağlık sorunları da dahil olmak üzere çocuğunuzun eksiksiz tıbbi geçmişini sağladığınızdan emin olmalısınız. Doktorunuz ayrıca çocuğunuzun semptomlarını tarif etmenizi isteyecektir. Muayene sırasında, diğer aile üyelerinin kas distrofisi belirtileri olup olmadığını doktorunuza bildirmelisiniz.

Fizik muayene; Doktorunuz çocuğunuzun yerde oturma pozisyonundan nasıl ayağa kalktığını görmek isteyecektir. Zayıf bacak kasları nedeniyle, DMD’li çocuklar Gower manevrası olarak adlandırılan benzersiz bir şekilde ayağa kalkarlar. Bu durumda, çocuğun ayağa kalkma sırasında vücudunu dik pozisyona getirmek için elleri ve kollarıyla itmesidir. Bu da kalça ve uyluk kaslarındaki zayıflığa bağlıdır. Doktorunuz çocuğunuzun yürümesini de izleyecektir. Çocuğunuzun kaslarını ve sinir sistemini dikkatlice test edebilir.

Labaratuvar testleri; Doktorunuz çocuğunuzun kas distrofisi olduğunu doğrulamak veya hastalığın neden olduğu değişiklikleri izlemek için aşağıdaki gibi belirli laboratuvar testlerini kullanabilir:

  • Kan testleri; Doktorunuz, bir kan örneğini, kas hasarını gösterebilecek yüksek seviyelerde kreatin kinaz enzimi için kontrol eder
  • Elektromiyografi; Doktorunuz elektriksel aktiviteyi ölçmek için küçük elektrotları kas içine koyar. Aktivite paternindeki değişiklikler hastalığı gösterebilir
  • Kas biyopsisi; Doktorunuz laboratuvarda incelemek için küçük bir kas parçasını çıkarır. Bu, çeşitli kas distrofisi formlarını diğer kas hastalıklarından ayırt edebilir
  • Genetik test; Bazen doktorunuz anormal bir geni tanımlamak ve MD’yi teşhis etmek için bir kan örneği üzerinde çalışabilir
  • Kemik mineral yoğunluğu; Çocukların kemikleri, özellikle tekerlekli sandalyedeki çocuklar için zamanla zayıflayabilir. Doktorunuz tedavinin gerekli olup olmadığını belirlemek için kemik yoğunluğunu test edebilir
  • Pulmoner fonksiyon testi; Doktorunuz ayrıca özel bir solunum testi ile solunum fonksiyonundaki değişiklikleri de izleyebilir

Tedavisi;

Şu anda, kas distrofilerinin kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Bununla beraber kas distrofisi tedavisi, semptomları iyileştirebilecek ve hastanın yaşam kalitesini yükseltecek seçeneklere sahiptir. Kas distrofilerinde hastanın yaşam kalitesini yükselten bazı tedavi yöntemleri şunlardır;

  • Fizik terapi; Kasları güçlü ve esnek tutmak için farklı egzersizler kullanılır
  • Konuşma terapisi; Dil ve yüz kasları zayıf olan hastalara, konuşma terapisi yardımıyla konuşmanın daha kolay yolları öğretilebilir
  • Solunum tedavisi; Kas güçsüzlüğü nedeniyle nefes almakta zorluk çeken hastalarda nefes almayı kolaylaştırmanın veya solunum destek makinelerinin kullanım yolları gösterilir
  • Cerrahi tedaviler; Kalp problemleri veya yutma sıkıntısı gibi kas distrofisi komplikasyonlarını azaltmak için cerrahi tedavilere başvurulabilir

İlaç tedavileri de kas hastalıklarının neden olduğu semptomları hafifletmeye yardımcı olabilir. Kas hastalıkları tedavisinde başvurulan bazı ilaçlar şunlardır;

  • Eteplirsen; Duchenne musküler distrofisi tedavisi için onaylanan ilaçlardan biridir. Bireylerde DMD’ye neden olan genin spesifik bir mutasyonunun tedavi edilmesine yardımcı olan bir enjeksiyon ilacıdır. Kas fonksiyonunda iyileşme sağlayacak distrofinin üretimini artırdığı düşünülen ilaç, vakaların %1’lik kısmında etkilidir
  • Nöbet önleyici ilaçlar (antiepileptik); Kas spazmlarını azaltır
  • Tansiyon ilaçları; Kalp problemlerine yardımcı olur
  • Vücudun bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar; Bu grupta yer alan ilaçlar kas hücrelerinin hasarını yavaşlatabilir
  • Prednizon ve defkazacort gibi steroidler; Kas hasarını yavaşlatır ve hastanın daha iyi nefes almasına yardımcı olabilir. Zayıf kemikler ve yüksek enfeksiyon riski gibi ciddi yan etkilere neden olabilirler
  • Kreatin; Normalde vücutta bulunan bir kimyasal olan kreatin, kaslara enerji sağlamaya ve bazı hastalarda kas gücünü artırmaya yardımcı olabilir
Paylaşın

Galaktore nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Gebelik süreci ve doğum dışında memelerden süt gelmesi durumuna ‘Galaktore’ denir. Hamilelik ve emzirme dönemleri dışında memeden süt gelmesi sorunu; fizyolojik, farmakolojik nedenlerden ya da hipofiz adenomlarından kaynaklanmaktadır.

Galaktore çoğunlukla kadınlarda görülmekle birlikte, nadiren erkeklerin de memelerinden süt gelebiliyor. İster erkeklerde, isterse kadınlarda görülsün galaktore çok ciddiye alınması, sağlık kurumuna başvurularak tedavi edilmesi gereken bir sorundur.

Nedenleri;

Galaktorenin oluşumunda genellikle bir hastalığın tedavisi için kullanılan ilaçların etkisi olduğu, bunun bir yan etki olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Bununla birlikte vücudumuzdaki her bir etkinin ve tepkinin hormonsal dayanağı olduğundan galaktorenin de hormonsal düzensizlikle bağlantılı olabileceği düşünülmektedir. Aynı zamanda olumsuz psikolojik etkenler, fizyolojik sorunlar ya da beyindeki hipofiz bezinden kaynaklanan problemler dolayısıyla da galaktore oluşabiliyor.

  • Beyin tümörleri
  • Tiroid hormonu sorunları
  • Böbrek rahatsızlıkları
  • Hipofiz bezinde sarkoidoz
  • Polikistik over sendromu
  • Bazı ilaçların yan etkisi
  • Çevresel etkenler

Belirtileri;

Galaktore’nin en belirgin iki belirtisi, meme uçlarından süt beyazı bir akıntı gelmesidir. Akıntı, bazen sarı ya da yeşil renkte de olabilir. Bu gibi bir durumda, doktorunuz meme kanseri açısından muayene etmek isteyebilir. Diğer belirtiler şunları içermektedir:

  • Adet dönemleri dışında akıntı
  • Adet düzensizliği
  • Baş ağrısı
  • Görme problemleri
  • Cinsel isteksizlik
  • Çene ya da göğüs bölgesinde artan tüylenme
  • Sivilce problemi
  • Erkeklerde sertleşme güçlüğü

Teşhisi ve tedavisi;

Galaktore teşhisi için, doktorunuz size önce fiziksel bir muayene yapacak ve belirtileri inceleyecektir. Doktorunuz ayrıca sağlık geçmişiniz, aldığınız ilaçlar ve yaşam tarzınız ile ilgili sorular da soracaktır. Doktorunuz; hormon seviyelerini kontrol etmek için kan testi talep edebilir, ayrıca hamilelik testi de talep edilebilir.

Tümörden şüphelenilmesi durumunda, doktorunuz MRI talep edebilir. Bu test, hipofiz bezinde bir tümör ya da kusur olup olmadığını anlamak için yapılmaktadır. Ayrıca doktorunuz, meme kanserini kontrol etmek için ultrason ya da mamografi talep edebilir.

Tedavi, galaktorenin altında yatan nedene bağlı olarak değişiklik gösterecektir. İyi huylu bir tümör, ilaç ya da cerrahi yöntemler ile tedavi edilebilir. Vücuttaki hormonlara bağlı olarak geliştiyse, doktorunuz yine bazı ilaçlar önerebilir. Galaktore tedavisi, genellikle ilaç tedavisi ile gerçekleştirilmektedir.

Paylaşın

Güneş yanığı nedir? Nedenleri, Tedavisi

Yaz mevsiminde en sık görülen sorunlardan biri olan güneş yanığı, cildin güneş ışığından veya güneş lambası gibi yapay kaynaklardan gelen ultraviyole, yani kısaca UV, ışığa çok fazla maruz kalmasından dolayı geçici olarak iltihaplanmasına verilen isimdir.

Güneş yanığı derinin güneş ışığına kısa sürede ve yoğun olarak maruz kalması sonucu oluşan deri rahatsızlığıdır. Uzun süre güneşe maruz kalındığında ultraviyole ışınları; ciltte önce kızarıklık, daha uzun süreli hasarlarda da içi su dolu baloncuklara sebep olur.

Kızarıklık, ağrı, şişme güneşten 2-4 saat sonra başlar, 24 saatte maksimuma ulaşır. Bu birinci derece yanıktır. İçi su dolu kabarcıklar olduğunda yanık artık ikinci derece olmuş demektir. Üçüncü derece yanıklarda kabuklanmalar olur, güneş üçüncü derece yanığa sebep olmaz.

Belirtileri;

  • Bulantı ve kusma
  • Baş ağrısı
  • Ateş
  • Titreme
  • Boyun tutulması

Tanısı;

Güneş yanığı fiziksel muayene sonucunda teşhis edilebilir. Bu muayene sürecinde doktor bireye belirtileri, ultraviyole ışığa maruz kalma süresi ve geçmişteki güneş yanığı vakaları hakkında soru sorabilir.

Çok az miktarda güneş ışığına maruz kaldıktan sonra güneş yanığı veya cilt reaksiyonu geliştiren bireylerde, doktor sorunu gözlem altında tekrarlamak için cildin küçük bölgelerinin  ölçülü miktarlarda UVA ve UVB ışığına maruz kaldığı bir test olan fototest yapılmasını önerebilir. Bu test sonucunda bireyin cildi UV ışığına aşırı tepki verirse, birey ışığa duyarlı ya da güneş ışığına duyarlı olarak kabul edilebilir.

Tedavisi;

Güneş yanığı tedavisi ilk müdahale çok önemlidir. 2. ve 3. derece yanıklarda ise vakit kaybetmeden en yakın hastane kuruluşuna başvurulmalıdır. Güneş yanığı durumunda yaranın acısını alıp kişiyi rahatlatacağı düşüncesi ile yanık bölgesine yoğurt ve diş macunu sürülmesi son derece yanlış bir uygulamadır. Tıbbi etkisi bilinmeyen ve bakteri üremesine yol açabilecek bu maddelerin yanık sahasında sürülmesinden mutlaka kaçınılması gerekmektedir. Bunun yerine doktorun önereceği ilaçlar ve uygulamalardan faydalanılmalıdır.

İkinci derece yanıklar su toplaması ile karakterlidir ve birinci derece yanıklardan daha derin bir yanık yaralanmasına işaret eder. Su toplaması olan güneş yanığı sahaları açık yara olarak kabul edilmelidir ve bir plastik cerrah tarafından yapılacak değerlendirmenin ardından kimi hastalarda kapalı pansumana geçilmesi gerekebilmektedir.

Su toplaması olan sahanın genişliği arttıkça, bu durumun vücut için daha belirgin zarara yol açacağı unutulmamalıdır. Özellikle kronik böbrek yetmezliği, alkolizm, kalp hastalığı gibi ek hastalıkların ya da durumların varlığında, geniş yüzeyleri kaplayan ikinci derece yanıklarda damar içi yoldan serum tedavisi gerekebilmektedir. Güneş yanığı olan hastalarda sıklıkla 5-7 gün içerisinde tam iyileşme beklenmektedir.

Güneş yanığında ağrı ve sıcaklık hissi, 48 saat sürer. Nemlendirici kremler günde üç kere uygulanırsa kişiyi rahatlatır. Bu kremlere iki gün devam edilmelidir.

  • Soğuk banyo yaptırılabilir ve yanık yerler günde birkaç kez soğuk su ile ıslatılmış steril bir bezle silinebilir
  • Küçük bir havluyu su ile ıslatın ve yanık olan alanlara hafifçe uygulayın. Bunu 15 dakika kadar uygulayın ve gün içinde 4-5 kere tekrarlayın
  • Yanıklar olduğunda çocuğa bol su içirilmelidir. Bu durum, hastalık hissini önler
  • Bir hafta içinde soyulmalar başlar, deriye nemlendirici kremler sürmek gerekir. Vazelin uygulamayın çünkü bu hava temasını önler ve hava teması iyileşme için gereklidir
  • Deri su toplar ve patlarsa, üzerindeki ölü deriyi temiz, küçük bir makasla temizlemek gerekir. Sonra da antibiyotikli bir krem sürülmelidir
  • Merhemi günde üç kez yıkayıp, tekrar sürmek gerekir. Derinin su topladığı durumlarda, bir sağlık kuruluşuna başvurulup tedaviye başlanmalıdır

 

Paylaşın

Gut nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Halk arasında ‘zengin’ ya da ‘padişah’ hastalığı olarak da bilinen, romatizmal, ortopedik bir rahatsızlık olan Gut, eklemlerde ağrı, şişlik, hassasiyet ve sıcaklığa neden olan bir iltihap şeklidir. 

Gut, vücuttaki aşırı ürik asit miktarından kaynaklanır, bu da eklemlerde ve yumuşak dokularda anormal ürik asit kristallerinin (monosodyum ürat kristalleri) birikmesine ve gut hastalığına neden olur. Bir yumruya yol açan yumuşak dokudaki ürik asit toplanmasına tofüs denir. Ürik asit kristalleri böbreklerde de oluşabilir ve böbrek taşlarına neden olur.

Monosodyum ürat vücutta doğal bir kimyasal olan ürik asitten oluşur. Ürik asit, RNA ve DNA’nın (hücrelerdeki genetik materyal) doğal parçalanmasından meydana gelir. Özellikle kırmızı etlerin, kabuklu deniz canlılarının ve sakatatların aşırı tüketimi vücutta ürik asit birikimine yol açar.

Alkolden kaçınmak, hayvan etlerini az, sebze ve meyveleri daha fazla tüketilmesini amaçlayan bir diyet ile kandaki ürik asit seviyesinin ve gut ataklarının gelişmesi olasılığının azaltılması sağlanabilir.

Belirtileri;

  • Sabaha karşı vücutta asit iyonları birikmesi sonucu eklemlerde şişlik oluşur ve şiddetli ağrılar meydana gelir. Hatta ağrılar o kadar şiddetlidir ki hasta uykusundan uyanır
  • Böbreklerde ürik asit birikimi nedeniyle oluşan bir gut hastalığı ise idrarda kan, taş gibi belirtilere ek olarak karın ve bel ağrıları yaşanabilir
  • Ağrılar kronik bir hale gelir ve eklemlerde biriken ürik asit, eklemlerin sürekli şişmesine yol açarak deformasyonlara neden olabilir

Tanısı;

Gut, bir kan testiyle kolayca teşhis edilemeyen hastalıklar skalasındadır. Çünkü birçok insanın farklı nedenlere bağlı olarak kan ürik asit seviyelerinde artış olabilir ve bu durum her zaman gut hastalığına neden olmaz.Gut hastalığının tanısı için, hastalıktan etkilendiği düşünülen bir eklemden sıvı alınır ve bu sıvı patolojik inceleme için gönderilir. Sıvı, monosodyum ürat kristallerinin varlığı için polarize bir mikroskop altında incelenir.

  • Kan testi; Doktorunuz kandaki ürik asit ve kreatinin seviyelerini ölçmek için bir kan testi önerebilir. Yine de kan testi sonuçları yanıltıcı olabilir. Bazı insanlar yüksek ürik asit seviyelerine sahiptir, ancak hiçbir zaman gut hastalığına sahip olmazlar. Bazı insanlar da gut belirtileri ve semptomları gösterir, ancak kanlarında olağandışı ürik asit seviyeleri yoktur.
  • Röntgen; Gut hastalığı dışında eklem iltihabına neden olabilecek diğer hastalıkların bulunmasında yardımcı olur.
  • Ultrason; Ultrason, kas ve iskelet sistemindeki eklemlerde meydana gelen iltihabi durumu veya ürat kristallerini tespit edebilir.
  • MR; MR görüntülemesi ile eklemdeki ürat kristallerin varlığı tespit edebilir.

Gut hastalığı, eklemlerin zayıflamasına ve uzun vadede eklem hasarına neden olabileceğinden, bu hastalıkta doğru tanının konulması son derece önemlidir.

Tedavisi;

Gut hastalığı ilerledikçe ürik asit kristalleri eklem ve eklemlerin çevresindeki dokularda birikim yaparak deri altında şişlikler oluşturur. Gut hastalığının tedavisi yapılmazsa eklemlerde hasar oluşturabilir. Bu şişlikler genellikle hasta eklemlerin içinde veya çevresinde, dirseklerin yanında, parmakların üstünde, ayak başparmağında ve kulak kıvrımında oluşmaktadır.

Gut hastalığı tedavi edilmezse hastalık ilerledikçe ürik asit kristalleri eklem çerçevesindeki dokularda birikim yapmaya başlar.

Gut hastalığının tedavisi akut ataklar sırasında ve ataklar arasında ayrı şekillerde yapılır. Ağrılı durumlarında; yani akut atak zamanlarında “antienflamatuar” ilaçlar kullanılır. Gut hastalığında kullanılan ilaç tedavisi kişinin hastalık seyrine göre ayarlanmaktadır. Eğer ürik asit seviyeleri oldukça yüksekse idrarla atılmalarını sağlayan ilaçlar da verilebilmektedir.

Aşırı yorgunluk atakları tetikleyebilir. Ağrılı dönemlerde zaten spor yapamaz; ama kronikleşmiş hastalığı varsa kendini çok yoran sporlar yapmamalıdır. Ağrılı dönemde istirahate ihtiyaç duyabilirler. Gut hastalığında tuz kristallerinin çözünmesi arttırması açısından su tüketimi de önemlidir. Böylece böbrek taşı oluşmasının da önüne geçilir.

İltihaplı eklemlere buz koymak; ağrı ve şişliğin azalmasında etkili olabilir; ancak bunun dışında tedavi edici bir etkisi yoktur. Gut tedavisi mutlaka doktor kontrolünde yapılmalıdır. İltihaplar için doktor tavsiyesi dışında asla ilaç kullanılmamalıdır.

Diyeti;

Gut hastalığıyla nasıl başa çıkılır sorusunun cevabı uygun bir diyette yatmaktadır. Gut hastalığında diyetle atak gelişimini engellemek, atak geliştiğinde de atağın şiddetini azaltmak mümkündür. Diyette dikkat edilmesi gereken özellikler şunlardır:

  • Başta su olmak üzere bol bol sıvı tüketmek, özellikle fruktozla tatlandırılmış içeceklerden uzak durmak.
  • Protein ihtiyacını düşük yağ oranlı süt ve süt ürünlerinden karşılamak.
  • Et, balık ve kümes hayvanları tüketimini sınırlamak. Küçük miktarlarda tüketmek gut hastaları tarafından tolere edilebilir. Ayrıca sayılan kaynaklardan hangisinin kişiye daha fazla zararlı olduğunun saptanması da beslenmede büyük önem taşır.
  • Kilo alımını engellemek ve küçük prosiyonlar tüketerek kilo vermek. Burada önemli olan nokta ürik asit düzeyini aniden arttıracağından hızlı ve aşırı kilo kaybından kaçınma gerekliliğidir.
Paylaşın