Manik depresif nedir? Belirtileri, Tedavisi

‘İki uçlu duygu durumu bozukluğu’ veya ‘iki uçlu mizaç bozukluğu’ olarak da bilinen ve iki farklı dönemden oluşan Manik Depresif, ruhsal bozukluk durumudur. Günümüzde bilim çevrelerinde kullanılan ismi ‘Bipolar Bozukluktur’. Hastalığın bir ucu mani, diğer ucu depresyondur. 

Manik Depresif’inde diğer depresyon türlerinden farkı yoktur. İstisnalar olmakla birlikte genelde bahar ve yaz dönemlerinde mani atakları, kış ve sonbahar dönemlerinde depresyon atakları daha sıktır. Genelde ilk ataklar 20’li yaşlarda başlar. Kadın ve erkekler arasında görülme sıklığı eşittir. Ancak kadınlarda depresif atak sıklığının, erkeklerde ise manik atak sıklığının daha fazla olduğu iddia edilmektedir.

Kimlerde görülür?

  • Her dinden, her ırktan insanda görülebilir
  • Toplumda her 100 kişiden birinde bu hastalık vardır
  • Her 100 kişiden biri hayatında en az bir kere manik bir dönem geçirmiştir
  • Kadında ve erkekte eşit sıklıkta görülür
  • Hastalık genellikle 20’li yaşlarda başlar

Irsi midir?

Bazı ailelerde Manik Depresif sık görülür. Manik Depresif yüzde yüz ırsi bir hastalık değildir. Hastalığa yakalananların büyük bölümünün ailesinde daha önce benzer bir rahatsızlık görülmemiştir. Ancak akrabalar arasında Manik Depresif olan bir kişi varsa, diğer akrabaların bu hastalığa yakalanma riski artar.

Nedenleri;

Manik depresif bozukluk farklı sebeplerden dolayı ortaya çıkabilmektedir. Manik depresif bozukluk kimi durumlarda genetik özellikler gösterir. Ailesinde manik depresif bozukluk hastalığı olanların bu hastalığı taşıma riski artmaktadır.

Mani dönemi;

Mani dönemi, kendini öncelikle enerji ve aktivite fazlalığı ile belli eder. Kişi çok az uyuduğu halde uykuya ihtiyaç göstermez. Manik kişi çok hareket eder ve çok konuşur. Bazen bu çok konuşma o kadar ileri boyuta varabilir ki, hastanın sesi kısılabilir, konudan konuya atladığı için, konuşma içeriği anlamsızlaşabilir.

Mani döneminde dikkat ileri derecede bozulur, dikkat çabuk çelinir, belirli bir konu üzerinde odaklanmak, örneğin iki saat oturup kitap okuyabilmek, bir film izlemek neredeyse imkansız hale gelir, hasta çok sabırsız ve sinirlenmeye yatkın olur. Aşırı para harcama isteği, mantıksız yatırım ve girişim yapma arzusu ortaya çıkar. Cinsel istekte artış olur, gelişigüzel ve riskli cinsel eylemler gözlenebilir.

Manik kişi aşırı bir neşe hali gösterse de, engellendiği veya istediğini yapamadığı zaman çok çabuk sinirlenir, öfke patlamaları olur. Mani ‘sıradan bir neşe’ hali değildir. Hastanın sosyal uyumu çok bozuktur. Manik kişi, okulunu, iş hayatını sürdüremez, maddi manevi ciddi sorunlar yaşar.

Manide özgüven artışı çok tipiktir. Kişi, eğitimi ve altyapısı uygun olmadığı halde kendini çok muktedir ve yeterli görebilir. İlkokul mezunu bir kişi, buluşlar yaptığını, ülkeyi yönetmesi gerektiğini iddia edebilir. Kendisine itiraz edildiği zaman ise sinirlenir, üstünlüğünü tartışmaktan hoşlanmaz. Aşırı cesaret ve sinirlilik, kavgaya veya suç teşkil eden eylemlere yöneltebilir, polisle başı derde girebilir.

Depresyon dönemi;

Manik depresif bozukluğun en tipik özelliği, iki farklı atak türüyle seyretmesidir. Başka bir deyişle mani gözlenen bir hastada sonradan depresyon dönemi ortaya çıkmasıdır. Ancak bunun tam tersi de mümkündür, arka arkaya depresyon geçiren bir kişide sonra ilerleyen zamanlarda bir mani atağı oluşabilir. Bu yüzden dikkatli psikiyatristler, sık sık depresyon geçiren kişilerde mani olasılığını devamlı göz önünde bulundurlar. Bir defa mani geçiren kişi ‘manik depresyon- bipolar bozukluk’ tanısı alır, ancak tekrar tekrar depresyon geçiren bir kişiye manik depresif diyebilmek için yine de bir mani atağının gözlenmiş olması şarttır.

Depresyon dönemi, manik dönemin tam tersi gibidir. Kişi içine kapanır, sosyal hayattan kopar. İştahı kesilir, kilo vermeye başlar. Devamlı, tarif edilemez derecede şiddetli bir iç sıkıntısı ve mutsuzluk hissi içindedir. Kendine güveni ileri derecede düşüktür. Bir işe yaramadığı, sevilmediği, değersiz olduğu yönünde sabitleşmiş fikirleri olabilir. Bu fikirleri ikna ederek değiştirmek zor, hatta imkansızdır

Yoğun bir boşluk ve anlamsızlık fikri gözlenir. Hayatın ve yaşamanın anlamı olmadığını düşünen hasta, ölümden korkmamaya hatta intihar planları yapmaya başlayabilir. Psikiyatristler, depresyon döneminde intihar fikirlerini çok önemserler, çünkü bu fikirler, tedaviyle ortadan kalkar ve kişi iyileştiği zaman intihar planlarını anlamsız bulur, neden öyle hissettiğini dahi unutabilir. Dolayısıyla depresyon döneminin en acil sorunu intihar düşüncesinin önüne geçilmesidir.

Manik depresyondaki depresyonun, diğer depresyonlardan bazı farkları vardır. Manik depresyonun depresyon döneminde, standart bir depresyona göre çok daha fazla enerjisizlik ve bitkinlik hali gözlenir. Kişi yataktan hiç çıkmak istemeyebilir, manik dönemin aksine günde 16-18 saat uyuyabilir. Hastalık herhangi bir tetikleyici olmadan ani ve hızlı bir şekilde başlayabilir. Öyle ki birkaç gün önce normal olan hasta, 3 gün sonra ağır bir depresyon haline girebilir.

Teşhisi;

Mani dönem ve depresyon dönemi belirtilerini gösteren bir bireyin manik depresif bozukluk hastalığını saptamak kolay olabilmektedir. Çünkü ruh halindeki aşırı dalgalanmaların olması manik depresif bozukluk tanısını koymakta yardımcıdır.

Tedavisi;

Manik depresif bozukluk tedavisinde ilk olarak hastalığın oluşum sebebi araştırılmalıdır. Ve aynı zamanda hastanın durumu da göz önünde olmalıdır. Bu iki durum belirlendikten sonra tedaviye başlanabilir. Manik depresif bozukluk tedavisinde psikoterapi yöntemleri kullanılmaktadır. Psikoterapinin yanı sıra ilaç tedavisi kullanımıyla da psikoterapi tedavisi desteklenmektedir. Bu tedavi yöntemleriyle manik depresif bozukluk belirtilerinin azaltılması ve geleceğe yönelik belirtilerin tekrar gözlenmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu tedavi biçimleri kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Hastanın bulunduğu duruma göre tedavi biçimi seçilip uygulanmaya başlanır.

Psikoterapinin manik depresif bozukluk tedavisinde çok etkili olduğunu söyleyebiliriz. Psikoterapide ailenin ve arkadaş çevresinin önemi de çok büyüktür. Psikoterapiye dahil edilmelidirler. Böylelikle hastanın tedavisinde destekleyici rol oynayabilirler.

Hastaneye yatmak gerekir mi?

Manik depresif bozukluğu olan hastalarda bazen hastaneye yatış gerekebilir. Hastanın bulunduğu durum yani hastalığın seviyesi yatış tedavisinde belirleyicidir. Hastanın manik depresif bozukluk belirtilerinin çok şiddetli olarak gözlemlendiği ve intihar düşüncesinin ya da girişimlerinin olduğu durumda hastaneye yatış gerekmektedir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Malnütrüsyon nedir? Belirtileri, Tedavisi

Kelime anlamı kötü ve yetersiz beslenme anlamındadır. Yetersiz beslenme, belirli besin maddelerinin çok az veya çok fazla alınması anlamına gelir. Bodur büyüme, göz sorunları, diyabet ve kalp hastalığı gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Kötü beslenme dünya çapında milyarlarca insanı etkiliyor.

Bu makale yetersiz beslenmenin türlerini, semptomlarını ve nedenlerini tartışmakta ve önleme ve tedavi hakkında bilgi sağlamaktadır.

Kötü, yetersiz beslenme nedir?

Yetersiz, kötü beslenme, besin eksikliği veya aşırı dengesiz beslenmeden kaynaklanan bir durumdur. Yetersiz beslenme türleri arasında;

  • Yetersiz beslenme; Bu tür yetersiz beslenme, yeterli protein, kalori veya mikro besin alamamaktan kaynaklanır. Boyuna göre düşük ağırlık (zayıflama), yaşa-göre-boy (bodurluk) ve yaşa-göre-ağırlık (zayıflık) yol açar
  • Aşırı beslenme; Protein, kalori veya yağ gibi belirli besin maddelerinin aşırı tüketimi de yetersiz beslenmeye neden olabilir. Bu genellikle aşırı kilo veya obezite ile sonuçlanır

Yetersiz beslenen kişilerde genellikle vitamin ve mineral eksikliği , özellikle demir, çinko, A vitamini ve iyot. Bununla birlikte, mikro besin eksiklikleri aşırı beslenme ile de ortaya çıkabilir.

Aşırı kalori tüketiminden aşırı kilolu veya obez olmak mümkündür ancak aynı anda yeterli vitamin ve mineral alamamakta mümkündür.

Bunun nedeni, kızarmış ve şekerli yiyecekler gibi aşırı beslenmeye katkıda bulunan yiyeceklerin kalori ve yağ bakımından yüksek, ancak diğer besin maddeleri bakımından düşük değerlere sahip olmasından kaynaklanır.

Kötü, yetersiz beslenmenin belirtileri;

Yetersiz beslenmenin belirti ve semptomları türüne bağlıdır. Yetersiz beslenmenin etkilerini fark edebilmek, insanlara ve sağlık hizmeti sağlayıcılarına yetersiz veya aşırı beslenmeyle ilgili sorunları belirlemelerine ve tedavi etmelerine yardımcı olabilir.

Yetersiz beslenmenin belirtileri;

  • Kilo kaybı
  • Yağ ve kas kütlesi kaybı
  • İçi boş yanaklar ve çökük gözler
  • Şişmiş mide
  • Kuru saç ve cilt
  • Gecikmiş yara iyileşmesi
  • Yorgunluk
  • Konsantrasyon zorluğu
  • Sinirlilik
  • Depresyon ve kaygı

Yetersiz beslenmeye sahip kişilerde bu semptomlardan biri veya birkaçı olabilir. 

  • A Vitamini; Kuru gözler, gece körlüğü, enfeksiyon riskinde artış
  • Çinko; İştahsızlık, büyümenin durması, yaraların gecikmiş iyileşmesi, saç dökülmesi, ishal
  • Demir; Bozulmuş beyin fonksiyonu, vücut ısısını düzenlemeyle ilgili sorunlar, mide sorunları
  • İyot; Büyümüş tiroid bezleri (guatr), tiroid hormonu üretiminde azalma, büyüme ve gelişme sorunları

Yetersiz beslenme ciddi fiziksel sorunlara ve sağlık sorunlarına yol açtığı için ölüm riskinizi artırabilir.

Aşırı beslenmenin belirtileri;

Aşırı beslenmenin ana belirtileri aşırı kilo ve obezitedir. Ancak aynı zamanda besin eksikliklerine de yol açabilir.

Araştırmalar, aşırı kilolu veya obez kişilerin, normal kilodaki kişilere kıyasla yetersiz alım ve belirli vitamin ve mineralleri düşük kan seviyelerine sahip olma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Bunun nedeni muhtemelen aşırı kilo ve obezitenin, kalori ve yağ bakımından yüksek ancak diğer besinler bakımından düşük hızlı ve işlenmiş gıdaların aşırı tüketiminden kaynaklanabilmesidir.

Kötü, yetersiz beslenmenin değerlendirilmesi;

Yetersiz beslenme semptomları, durumu taradıklarında sağlık hizmeti sağlayıcıları tarafından değerlendirilir. Yetersiz beslenmeyi belirlemek için kullanılan araçlar arasında kilo kaybı ve vücut kitle indeksi (BMI) çizelgeleri, mikro besin durumu için kan testleri ve fiziksel muayeneler.

Kilo kaybı geçmişiniz ve yetersiz beslenmeyle ilişkili diğer semptomlarınız varsa, doktorunuz mikro besin eksikliklerini belirlemek için ek testler isteyebilir. Öte yandan, aşırı beslenmeden kaynaklanan besin eksikliklerini belirlemek daha zor olabilir.

Aşırı kiloluysanız veya obezseniz ve çoğunlukla işlenmiş ve hızlı yiyecekler yiyorsanız, yeterince vitamin veya mineral alamayabilirsiniz. Besin eksikliğiniz olup olmadığını öğrenmek için, beslenme alışkanlıklarınızı doktorunuzla görüşmeyi düşünün.

Kötü, yetersiz beslenmenin uzun dönem etkileri;

Yetersiz beslenme, hastalıkların ve kronik sağlık sorunlarının gelişmesine neden olabilir. Yetersiz beslenmenin uzun vadeli etkileri, daha yüksek obezite, kalp hastalığı ve diyabet riskini içerir. Fazla beslenme de belirli sağlık sorunlarının gelişmesine katkıda bulunabilir. Spesifik olarak, aşırı kilolu veya obez çocukların kalp hastalığı ve tip 2 diyabet.

Yetersiz beslenmenin uzun vadeli etkileri bazı hastalıklara yakalanma riskinizi artırabileceğinden, yetersiz beslenmeyi önlemek ve tedavi etmek kronik sağlık durumlarının yaygınlığını azaltmaya yardımcı olabilir.

Kötü ve yetersiz beslenmenin yaygın nedenleri;
  • Gıda güvensizliği veya yeterli ve uygun fiyatlı gıdaya erişim eksikliği; Çalışmalar, hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerdeki gıda güvensizliğini kötü beslenmeye.
  • Sindirim sorunları ve besin emilimiyle ilgili sorunlar; Crohn hastalığı, çölyak hastalığı ve bağırsaklarda aşırı bakteri üremesi gibi emilim bozukluğuna neden olan durumlar yetersiz beslenmeye
  • Aşırı alkol tüketimi; Aşırı alkol kullanımı yetersiz protein, kalori ve mikro besin alımına yol açabilir
  • Ruh sağlığı bozuklukları: Depresyon ve diğer akıl sağlığı sorunları yetersiz beslenme riskini artırabilir. Bir çalışma, depresyonlu kişilerde sağlıklı bireylere kıyasla yetersiz beslenme prevalansının % 4 daha yüksek olduğunu bulmuştur
  • Yiyecekleri elde edememe ve hazırlayamama; Çalışmalar, zayıf beslenme için risk faktörleri olarak zayıf, zayıf hareketliliğe sahip ve kas gücünden yoksun olduğunu tespit etti. Bu sorunlar yiyecek hazırlama becerilerini
Risk altındaki bölgeler;
  • Gelişmekte olan ülkelerde veya gıdaya sınırlı erişimi olan bölgelerde yaşayan insanlar; Yetersiz beslenme ve mikro besin eksiklikleri özellikle Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’da yaygındır
  • Özellikle çocuklar ve hamile veya emziren kadınlar başta olmak üzere besin ihtiyacı artan bireyler; Gelişmekte olan bazı ülkelerde hamile ve emziren annelerin % 24–31’i yetersiz beslenmektedir
  • Yoksulluk içinde yaşayan veya düşük gelire sahip insanlar; Düşük sosyoekonomik durum, yetersiz beslenme ile ilişkilidir
  • Daha yaşlı yetişkinler, özellikle yalnız yaşayanlar veya engelli olanlar; Araştırmalar, yaşlı yetişkinlerin% 22’sinin yetersiz beslendiğini ve% 45’ten fazlasının yetersiz beslenme riski altında olduğunu göstermektedir
  • Besin emilimini etkileyen sorunları olan kişiler; Crohn hastalığı veya ülseratif kolitli kişilerin yetersiz beslenme olasılığı, bu koşullara sahip olmayanlara göre dört kat daha fazla olabilir
Önleme ve tedavisi;

Yetersiz ve kötü beslenmeyi önlemek ve tedavi etmek, altta yatan nedenleri ele almayı içerir. Devlet kurumları, bağımsız kuruluşlar ve okullar yetersiz beslenmenin önlenmesinde rol oynayabilir.

Araştırmalar, yetersiz beslenmeyi önlemenin en etkili yollarından bazılarının, yetersiz beslenme riski altındaki popülasyonlara demir, çinko ve iyot hapları, gıda takviyeleri ve beslenme eğitimi sağlamak olduğunu göstermektedir.

Ek olarak, aşırı beslenme riski taşıyan çocuklar ve yetişkinler için sağlıklı yiyecek seçimlerini ve fiziksel aktiviteyi teşvik eden müdahaleler , aşırı kilo ve obeziteyi önlemeye yardımcı olabilir.

Yeterli karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, mineral ve su içeren çeşitli yiyeceklerle beslenerek de yetersiz beslenmeyi önlemeye yardımcı olabilirsiniz.

Öte yandan yetersiz beslenmeyi tedavi etmek genellikle daha kişiselleştirilmiş yaklaşımları içerir. Kendinizin veya tanıdığınız birinin yetersiz beslendiğinden şüpheleniyorsanız, mümkün olan en kısa sürede bir doktorla konuşun.

Bir sağlık hizmeti sağlayıcısı, yetersiz beslenmenin belirtilerini ve semptomlarını değerlendirebilir ve takviyeleri içerebilecek bir beslenme programı geliştirmek için bir diyetisyenle çalışmak gibi müdahaleler önerebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Lenfoma (lenf kanseri) nedir? Teşhisi, Tedavisi

Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülen genç erişkinlerde ortaya çıkan, çocukluk çağında karşılaşılan Lenf Kanserinin tıbbi adı Lenfomadır. Vücudun savunma hücreleri olan lenfositlerin kanserleşerek kontrolsüz büyümesi durumu olan Lenf Kanserinin en sık görüldüğü yerler; lenf bezleridir.

Lenf Bezi Kanseri tıbbi olarak Hodgin Lenfoma ve Nonhodgin Lenfoma olarak ikiye ayrılır. Nonhodgin Lenfoma daha sık görülmektedir. Her iki lenfoma çeşidinin alt tipleri bulunmaktadır. Bunlar hastalığın gidişatını ve tedaviyi belirler. Lenfoma hızlı ve yavaş ilerleyen olarak da gruplara ayrılmaktadır.

Risk faktörleri;

Hastalık genellikle nadirdir. Her yıl 100 bin kişilik bir nüfusta yeni 3-4 vaka ortaya çıkar.

  • Genç erişkin kişide kanıtlanmış infeksiyöz mononükleoz hastalık öyküsü, Hodgin lenfoma riskini genel popülasyona göre üç kat artırır
  • AIDS hastalığı Hodgin lenfoma geliştirme olasılığını artırır
  • Tonsillektomi ve appendektomi ameliyatları Hodgin olasılığını arttırır
  • Diğer tip kanserlerde görüldüğü gibi bazı vakalarda ailesel kümelenme saptanabilir. Hodgin lenfoması olan hastaların kardeşlerinde görülme sıklığı yüksektir

Belirtileri;

Hodgin lenfoma’da en sık görülen bulgu bir veya daha fazla büyük lenf düğümü varlığıdır. Bu düğümler genellikle ağrısızdır ve en sık boyun, göğsün üst kısmı, karın veya kasıklarda görülür.

  • Ağrısız bezeler; en sık görülen belirtidir. Lenf bezlerinde oluşan, ağrı vermeyen, genellikle çapı bir santimden fazla olan düğüm şeklinde şişliklerdir. Fark edilme ihtimali en yüksek olan bezeler, boyunda, koltuk altında veya kasık bölgesinde çıkar. Bu şişlikler ağrıya veya başka belirtilere yol açmaz, ancak sıklıkla boyutları giderek artar. Lenf düğümlerinin şişmesinin çok sık görülen bir durum olduğu unutulmamalıdır. Lenf düğümlerinde şişme olan kişilerin çok büyük bir kısmında lenfoma dışında tanılar söz konusudur. Lenf düğümlerinde şişliğin en yaygın sebebi infeksiyondur. Şişen lenf düğümleri genellikle infeksiyon iyileştikten sonra küçülür
  • Sebebi bilinmeyen ateş; ortada hiçbir neden yokken vücut sıcaklığının 38ºC’nin üzerinde olması ve bunun sebebinin açıklanamaması durumudur
  • Gece terlemesi; hastanın gece yatarken giyilen giysilerin ve çarşafların ıslanmasına neden olacak kadar şiddetli gece terlemesi olduğunu belirtmesidir
  • Kilo kaybı; altı ay içerisinde vücut ağırlığının %10’undan fazlasının verilmesidir
  • Sürekli yorgunluk; şiddetli ve devamlı halsizlik veya yorgunluk hali
  • Öksürük ve nefes darlığı
  • Deride kaşınma

Tanısı;

Eğer büyüyen lenf nodu ve diğer belirtiler lenfomaya işaret ediyorsa, bireyin hastalık ve aile öyküsü alındıktan sonra detaylı bir fizik muayene yapılıyor. Boyun, koltuk altı, dirsek, kasık ve diz gerisindeki çukurluk büyümüş lenf nodu varlığı için muayene ediliyor. Aynı zamanda dalak ve karaciğerde de olası bir büyüme varlığı için muayene yapılabiliyor. Ardından, tanının kesinleştirilmesi ve kanserin yayılımın saptanması amacıyla yapılabilecek kimi testler aşağıdaki gibidir:

  • Kan testleri; Tam kan sayımı ve biyokimyasal incelemeler (LDH, ürik asit gibi)
  • Akciğer filmi; Olası lenf bezi büyüklüğü ve diğer problemler araştırılıyor
  • Biyopsi; Büyüyen lenf bezinin kısmi veya mümkünse tam olarak çıkarılması gerekiyor. İğne ile yapılan biyopsiler genellikle sağlıklı sonuç verme ihtimalinin düşük olması nedeniyle, lenfoma şüphesi var ise, mutlaka lenf bezinin tamamı, bu mümkün olmuyorsa bir kısmının bir patolog tarafından incelenmesi şart. Hastalığın yaygınlığının belirlenmesi için kemik iliği biyopsisi de yapılabiliyor
  • Bilgisayarlı tomografi; Boyun, akciğer ve tüm karın bilgisayarlı tomografi detaylı bir şekilde ile incelenebiliyor

Tedavisi;

Lenf kanserinin tedavisi hematoloji-onkoloji servislerinde onkologlar tarafından yapılır. Modern kemoterapi ile lenfoma hastaları %70-80 oranında tedavi edilebilmektedir. Hastalığın gidişatını etkileyen faktörler; hastalığın evresi, hastanın tedaviye yanıt verip vermemesi, lenfomanın tipi, lenfomanın tekrarlaması, beraberinde şeker hastalığı veya böbrek hastalığı olup olmamasıdır. Hastalara kemoterapi ile birlikte radyoterapi uygulanır. Kemoterapide kullanılan ilaçlar hastanın bağışıklık hücrelerini ve kan hücrelerini düşürebilir. Bu durumda hastaya kan nakli gibi destek tedavileri uygulamak da gerekebilir.

Lenfoma tedavisinde kemoterapi ve radyoterapi dışında başvurulan bir diğer tedavi yöntemi immünoterapidir. İmmünoterapide laboratuvar ortamında üretilen ve damar yoluyla vücuda enjekte edilen antikorlar, kanserli hücrelerin yerini belirleyerek onları yok etmeyi ya da gelişimlerini engellemeyi amaçlar.

Lenfomanın tekrarlaması durumunda kemik iliği ve kök hücre nakline de sıklıkla başvurulur. Hastalığın nüksetmesi durumunda yüksek dozda kemoterapi uygulanması gerekir. Bu da kemik iliğine zarar vereceğinden kemoterapi öncesi hastanın kendisinden alınan kemik iliği, kemoretapi sonrası tekrar hastaya nakledilir. Kemik iliği tutulumu olan hastalarda  ise aile yakınlarından da kemik iliği nakli gerçekleştirilebilir.

Lenfoma tedavisinin yan etkileri var mıdır?

Lenfoma tedavisi esnasında ve sonrasında aşağıdaki bulgular ortaya çıkabilir.

  • Beyaz kan hücreleri (akyuvar, beyaz küre) düşüklüğü
  • Kırmızı kan hücreleri (alyuvar) düşüklüğü ve buna bağlı kansızlık
  • Ağızda yaralar
  • Bulantı, kusma, ishal
  • Kabızlık
  • İdrar kesesinde sorunlar
  • Kanlı işeme
  • Aşırı yorgunluk ve halsizlik
  • Ateş
  • Öksürük
  • Saç dökülmesi
  • Akciğer, kalp ve sinir sistemi problemleri

Lenf bezlerinde şişlik, uzun süren halsizlik ve belirtiler kısmında bahsettiğimiz diğer bulgulardan herhangi biri sizde veya yakınlarınızda varsa mutlaka bir uzman görüşü almalısınız.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Larenjit nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Halk arasında gırtlak ya da ses kutusu veya ses tellerinin aşırı kullanım, tahriş veya enfeksiyon nedeniyle iltihaplanması durumudur. Larenjit, üç haftadan kısa süren akut (kısa süreli) olabileceği gibi üç haftadan fazla süren kronik de (uzun süreli) olabilir.

Viral enfeksiyonlar, çevresel faktörler ve bakteriyel enfeksiyonların tümü larenjite neden olabilir. Hastalıkla ilgili en çok , “Larenjit ateş yapar mı? Larenjit bulaşıcı mıdır?” soruları soruluyor. Bütün bu soruların cevapları ve daha fazlası için haberimize bir göz atmanız yeterli…

Nedenleri;

  • Bakteriler, virüsler, mantarlar
  • Antihistaminikler
  • Boğaz reflüsü
  • Sesin kötü kullanılması
  • Alerji
  • Sigara dumanı
  • Tüberküloz

Belirtileri;

  • Yutkunma güçlüğü
  • Ağrı
  • Hırıltı
  • Kronik, balgamsız öksürük veya sürekli boğaz temizleme ihtiyacı hissi
  • Ateş
  • Halsizlik
  • Öksürük
  • Gırtlakta yumru hissi

Tanısı;

Doktorunuz tıbbi öykünüzü dinleyip, fizik muayene yapacak ve elde ettiği bulgulara göre laranjit teşhisi koyacaktır. Bazı hastalarda kronik laranjitin altında yatan nedeni bulmak veya diğer ihtimalleri dışlamak amacıyla kimi tetkikler istenebilir:

  • Laringoskopi; İnce, optik bir endoskop kullanılarak ağız yoluyla gırtlağın ve ses tellerinin incelenmesidir. Bu incelemeler sırasında gırtlakta olabilecek polip, tümör gibi yapılar da görülebilir
  • Fiber optik laringoskopi; Laringoskopi işleminin esnek bir boru vasıtasıyla yapılmasıdır
  • Biyopsi; Doktorunuz endoskoptan geçen forseps (minik cımbız) kullanarak bir biyopsi (küçük doku numuneleri) yapabilir. Bir patolog, dokuların anormal olup olmadığını belirlemek için örneği inceleyecektir

Tedavisi;

Akut larenjit genellikle bir hafta içinde kendiliğinden iyileşir. Sesinizi dinlendirmeniz, sıvı tüketmeniz ve havanızı nemlendirmeniz gibi kişisel bakım önlemleri de şikayetlerinizin azalmasına yardımcı olur. Kronik larenjit tedavileri, sigara veya aşırı alkol kullanımı gibi altta yatan nedenleri tespit ederek tedavi etmeyi amaçlar.

Doktorunuz larenjit tedavisinde şu ilaçları kullanır;

  • Antibiyotikler: Neredeyse tüm larenjit vakalarında, sebep virüs olduğundan antibiyotikler işe yaramaz. Ancak bakteriyel bir enfeksiyonunuz varsa, doktorunuz bir antibiyotik önerir
  • Kortikosteroidler: Bunlar, vücudunuzun doğal olarak ürettiği kortizol gibi hormonları taklit eden insan yapımı ilaçtır. Kortikosteroidler ses teli iltihabını azaltmaya yardımcı olur ve şişliği giderir
  • Ağrı kesici ilaçlar: Ağrınız varsa, doktorunuz size uygun bir ağrı kesici önerir. İlaçlarınızın, ne sıklıkla ve ne kadar alınması gerektiğine ilişkin talimatları izlemelisiniz.

Diğer tedaviler;

  • Ses terapisi: Özellikle mesleki nedenlerden (öğretmen, ses sanatçısı vb.) ses kısıklığı yaşıyorsanız, bir dil terapisti, size sesinize nasıl özen göstereceğinizi ve onu zorlayan davranışları nasıl azaltacağınızı öğretir
  • Ses kutunuzda (gırtlakta) kitle, polip ya da başka hastalık olması durumlarında, tedavi için ameliyat olmanız gerekebilir.

Evde bakım;

  • Bol sıvı tüketin. Önceleri yutmak acı verici olabilir, ancak ne kadar çok sıvı alırsanız o kadar iyidir. Ayrıca alkol ve kafeinden uzak durun
  • Nemlendiriciler ve mentol inhalatörleri (ilaçları solumak için kullanılan aparat) kullanın. Nem, larenjit tedavisi sırasında sizin dostunuzdur ve mentol de yatıştırıcı etki gösterir
  • Ilık tuzlu suyla gargara yapın. Tuzluluk sadece bölgeyi yatıştırmakla kalmaz, aynı zamanda şişliği de azaltır
  • Ayrıca boğaz ağrısını iyileştirici etkisiyle bilinen, okaliptüs ve nane gibi otlar içeren boğaz pastillerini de emebilirsiniz
  • Kuru, dumanlı veya tozlu ortamlardan uzak durun
  • Fısıldamak gibi ses tellerinizi daha fazla yoran hareketlerden kaçının
  • Meyan kökü, hatmi ve kaygan karaağaç gibi bazı şifalı bitkiler, boğaz ağrısını kesiciler olarak bilinir, ancak bazı ilaçlarla etkileşime girerler

Larenjit nasıl önlenir?

Sesinizi sağlıklı tutmak ve larenjite neden olabilecek kuruluğu ve tahrişi önlemek için bu adımları izleyin.

  • Boğazınızı kurutan kahve, soda veya kafein içeren diğer ürünleri tüketmeyin
  • Gün boyunca bol su içerek susuz kalmayın
  • Sigara içmeyin ve ikinci el sigaradan uzak durun. Sigara içmek genel olarak sağlığınız için kötüdür ama aynı zamanda ses tellerini de zarar verir
  • Boğazınızı temizlemek gibi ses tellerinizin tahrişini ve şişmesini tetikleyen hareketlerden uzak durun
  • Özellikle son zamanlarda daha çok dikkat etmeniz gereken durum el hijyenidir. Viral bir enfeksiyondan korunmanız için ellerinizi temiz tutmalısınız. Ellerinizi sık sık ve uygun şekilde yıkayın

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Laktoz intoleransı nedir? Belirtileri, Tedavisi

Laktoz intoleransı, süt ürünlerindeki ana karbonhidrat olan laktozu sindirememekten kaynaklanan sindirim bozukluğudur. Laktoz anne sütünde de bulunur ve hemen hemen herkes onu sindirme yeteneği ile doğar. Beş yaşın altındaki çocuklarda laktoz intoleransı görülmesi çok nadirdir.

Laktoz doğada sadece sütte bulunan disakkarit formunda bir şekerdir. Süt şekeri olarak da isimlendirilebilir. Bağırsaklardan salgılanan laktaz isimli bir enzim tarafından parçalanır. Bağırsaklarda bu enzim yeteri kadar bulunmadığında ya da yetersiz çalıştığında laktoz intoleransı denilen bir hastalık tablosu oluşur. Laktoz intoleransına sahip hastalar süt ve süt ürünleri tükettiklerinde ciddi sindirim problemleriyle karşılaşırlar. Bu durum da hastaların yaşam kalitesini ileri düzeyde bozar.

Nedenleri;

Süt ve süt ürünleri içeren tüm gıdalar laktoz intoleransına sebep olur. Süt, yoğurt, peynir, tereyağ, dondurma, süt tozu, işlenmiş gıdalar, sucuk, sosis, patates cipsi, çikolata, pasta, krema, bisküvi, kurabiye gibi gıdaların hepsinde süt ve süt ürünleri bulunmaktadır. Dolayısıyla tüm bu gıdalar tüketildiğinde laktoz intoleransı ortaya çıkabilir. Şiddetli intoleransı olan bireylerde yenilen yemeğin içerisine bir damla bile süt karışmış olsa ciddi semptomlar ortaya çıkabilir. Dolayısıyla bu hastaların yemek açısından hayat kaliteleri oldukça düşüktür.

Ayrıca süt ve süt ürünleri Kalsium, B12, A ve D vitaminleri ve protein açısından da oldukça zengin gıdalardır. Bu ürünleri tüketememek bireylerde ciddi eksikliklere sebep olur. Bu hastaların muhakkak doktor kontrolünde, diğer protein kaynaklarından bol miktarda tüketmeleri ve eksik olan vitaminleri takviye şeklinde almaları gerekmektedir. Laktoz intoleransı olan hastalara bol miktarda meyve, tofu, soya fasulyesi, kale, brokoli tüketmeleri önerilmektedir.

Belirtileri;

  • Karın ağrısı ve kramplar
  • Şişkinlik
  • Gaz
  • İshal
  • Mide bulantısı
  • İştahsızlık

Bu belirtiler genellikle laktoz içeren gıdalar yedikten veya içtikten sonra 30 dakika ila 2 saat içinde görülmeye başlar. Çocuklarda laktoz sindiriminde sorun olup olmadığının kontrolü için, en az 2 hafta boyunca çocuğun beslenmesinde yer alan tüm süt ve süt ürünleri çıkarılarak belirtilerin olup olmadığının gözlemlenmesi önerilir.

Birçok süt ürünü olmayan hazır gıdalar da laktoz (ör: peynir altı suyu) içerdiğinden, çocukların beslenmesinde bu düzenlemeyi yapmak çoğu zaman zordur. Bu gibi durumlar için, yiyeceklerin etiketinde yer alan maddelerin içeriği okunmalı ve buna göre önlem alınmalıdır. Eğer bu şekilde değerlendirmenize güvenemiyor ama çocuğunuzun laktoz intoleransı olduğunu düşünüyorsanız, çocuk doktoru ile görüşmenizi tavsiye ederiz.

Tanısı;

Laktoz intoleransı için en yaygın test, laktoz nefes testi diğer bir adıyla “hidrojen nefes testi” dir. Bu testle kişiye belirli miktarda laktoz verilmesinden sonra, nefesteki hidrojen seviyeleri ölçümlenir. Laktoz sindirimi normal olan kişilerde hidrojen, kişinin nefesinde düşük seviyelerde bulunur.  Ancak, bağırsaklarda laktoz sindirim süreci bozuk olan kişilerde ise tam tersine nefeste hidrojen seviyeleri yükselir.

Tedavisi;

Test sonucuna bağlı olarak, doktorunuz sizi bir çocuk gastroenteroloji uzmanına sevk edebilir. Gastroenteroloji uzmanı, endoskopi ile alınan ince bağırsak örneğinden laktaz ve diğer enzimleri ölçebilir. Bu prosedürle dokudan örnekler alınarak, bağırsak içinin görüntülenmesi sağlanır.

Laktoz intoleransı olan çocuklar için diyet uygulamalarında birçok seçenek bulunuyor. Başlangıç olarak market alışverişleri ve diyet uygulamalarında aileler zorlanabilir. Ancak laktoz intoleransı bulunan çocuklu ailelerin hayatı, çocuk doktoru ve diyetisyen desteği ile kolaylaşır. Aileler günlük yaşamlarına kolaylıkla devam edebilir.

Dikkat edilmesi gerekenler;

  • Süt ürünlerini tamamen diyetinizden çıkarmak, önemli besin maddelerinde eksikliğe sebep olmaktadır. Tolerasyon durumuna göre tamamen kaçınmak gerekli olmayabilir
  • Laktoz içermeyen kalsiyumdan zengin besinler tüketebilirsiniz. (Soya sütü, badem sütü, laktozsuz süt )
  • Laktoz içeriği daha az olan yoğurt tolere edilebiliyorsa tercih edilebilir
  • Peynir ve çeşitleri rahatsız ediyorsa tüketimi azaltılmalıdır
  • Süt ile hazırlanan çorbalar ve tatlılar tolerasyon durumuna göre kısıtlanabilir
  • İçerisinde süt bulunan gıdalar etiket okunarak tespit edilmeli ve diyetten çıkarılmalıdır. Market alışverişlerinde süt alınacağı zaman laktozsuz olmasına dikkat edilmelidir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Labial (sineşi) yapışıklık nedir? Tedavisi

Genital dudak yapışması anlamına gelen Labial (Sineşi) Yapışıklık; Genelde bebeğin bezli olduğu 1-2 ay dönemlerinde başlar, 5-6 ay dolaylarında en çok görülür. Bazen de bezden kurtulduğu oyun çağında bile görülebilir. Farklı bir tanımla; Kız çocukların cinsel organlarındaki küçük dudaklar olarak tanımlanan ve iki yanda bulunan yapıların birbirlerine yapışarak giriş kısmının, hatta bazen idrar çıkış deliğinin de önünün beyaz-mavimsi, ince bir doku ile kapanması durumudur.

Belirli bir teşhis konulmasa da labial (sineşi) yapışıklık bazı durumlarda meydana çıkar. Bu durumlar; mantar enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları, östrojen eksikliği gibi durumlardan kaynaklı olarak labial (sineşi) yapışıklık görülme olasılığı da artar. Ailelerin kız çocuklarında ki bu durumu soğukkanlılıkla karşılamaları gerekmektedir. Belirli bir tedavisi vardır ve bu tedavinin dışına çıkılacak bir hareket yapılmamalıdır. Hijyen, labial (sineşi) yapışıklık için en önemli faktördür.

Bebeğin altını ıslak mendille iyice temizlenmesi çok önemlidir. Bebeğin her tuvaletini yaptıktan sonra banyoda su ve sabunla elle yıkanmalıdır. Ailelerin asla yapmayacakları durumlar da vardır. Bu yapılmayacak durumları yaparlarsa kız çocuğuna daha çok zarar vereceklerdir.

Östrojen kremleri ve kortizon içeren kremler kesinlikle kullanmayınız. Kız çocuğunuzun altını çok uzun süre kapalı bir şekilde bırakmayınız. Labial (sineşi) yapışıklık olan bölgeyi kendi elinizle dokunmayın ve o yapışıklığın kendiliğinden geçmesini bekleyin. Bu yapışıklık zaten çok kolay bir cerrahi operasyon ile açılmaktadır. Cerrahi operasyon olduktan sonra doktorunuzun verdiği kremleri kullanabilirsiniz.

Belirtileri;

Bebekler banyo yaptırılırken ya da alt bezi değiştirilirken farkedilebiliyor. Bazen de idrar yapma zorluğana veya işeme sonrası vajen içinde idrar kalmasına neden olarak idrar yolu enfeksiyonuna sebebiyet verebiliyor. İdrar yolu enfeksiyonunu araştırma sırasında fark edilebiliyor.

Labial (sineşi) yapışıklık sonucu hangi problemler ortaya çıkabilir?

  • Kapanma sebebiyle tam olarak dışarıya atılamayan idrar sonucu, idrar yolu enfeksiyonu görülebilir
  • Tekrarlayan mesane enfeksiyonları görülebilir
  • Tuvalet eğitimi konusu sorunlu olabilir
  • Labianın müdahale ile ayrılması (kremler ya da cerrahi yöntem) ağrılı olabilir ve tekrarlama riski olabilir

Tedavisi;

Tedavide ilk basamak ailenin endişesini gidermektir. Labial yapışıklık tedavisinde öncelikle tahriş ya da enfeksiyon durumunun ortadan kaldırılması gereklidir. Tedavi olarak hormon kremleri uygulayan vardır. Östrojen krem kullanma sıklığı ve süresi ile ilgili kesin bir fikir birliği olmamasına karşın çoğu çalışmada günde bir-iki kez birkaç hafta uygulandığı görülmüştür. Açılmayan veya tekrarlayan olgularda cerrahi olarak ayrılması gerekir.

Cerrahi işlem yapışıklığın mekanik (künt) olarak ayrılmasıdır. Cerrahiden sonra sık bölgesel bakım ve kontrol ile 2-3 haftalık yakın takip önemlidir. Bu işlem bebeklerde lokal anestetik kremlerle yapılırken, büyük çocuklarda ameliyathane şartlarında, sedasyon altında yapılması önerilir.

Önemli notlar;

  • Kız bebeklerin rutin kontrollerinde genital bölge incelemesinin yapıldığından emin olmak gerekir
  • Labial (sineşi) yapışıklık yaygındır ve genellikle başka semptomlara neden olmaz. Paniğe kapılmayın
  • Labial (sineşi) yapışıklık genellikle çocuğunuzun erken ergenliğinde doğal olarak ayrılır
  • Labial (sineşi) yapışıklık ile diğer tıbbi durumlar arasında bir ilişki yoktur
  • Labial (sineşi) yapışıklığın çocuğunuzun gelecekteki cinsel ilişkiye girme veya bebek sahibi olma yeteneği üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır
  • Eğer bir sağlık problemi oluşturmuyorsa, çocuğunuzun psikolojik yönden etkilenmemesi adına tedavi önerilmez

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Kuvaşiorkor nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Kıtlık yaşanan bölgelerde görülen bir beslenme bozukluğu olan Kuvaşiorkor (Kwashiorkor), protein eksikliğinden kaynaklanan yetersiz beslenme durumudur. Memeden kesilen çocuklarda 6. aydan sonra görülen ve genel olarak 18. ay ile 3 yaş arasında seyreden bir hastalıktır.

Kwashiorkor’dan etkilenen çoğu insan, erken tedavi edilirse tamamen iyileşir. Kwashiorkor görülen çocuklar düzgün bir şekilde büyüyemeyebilir veya gelişmeyebilir ve hayatlarının geri kalanında bodur kalabilir. Kwashiorkorun tedavisi ertelendiğinde zihinsel ve fiziksel yapıda ciddi komplikasyonlar gelişebilir.

Nedenleri;

Gelişmekte olan ülkelerde Kuvaşiorkor un nedeni sosyoekonomiktir. Memeden kesilen kwashiorkorlu çocukların beslenme öykülerini incelediğimizde yalnızca şeker, nişasta, sulu ve unlu mamalar ile beslenildiğini, listenin saf ve safa yakın karbonhidrat içeren besinler içerdiğini görmekteyiz. Yani enerji alımı gereken düzeyde alınsa da protein alımı oldukça yetersizdir. Kuvaşiorkor da beslenme hatalarının nedeni genellikle ekonomik durumdan kaynaklanmaktadır.

Bunlara ek olarak sosyoekonomik sebepleri alt başlıklarda inceleyecek olursak ilk maddeyi aile yapısı gösterebiliriz. Örneğin yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklar genellikle büyük ailelerde bulunmaktadır. Büyük ailelerde yetişen çocukların ağırlık ölçümlerinde genele nazaran daha düşük ağırlıkta oldukları saptanmıştır. Bu, evde birden fazla okul öncesi çocuğu bulunan annelerin çocuklarına gerekli ve yeterli bakımı sağlayamadıklarını gösterir.

Sosyoekonomik sebeplerden bir diğeri olan anneye ait özelliklere bakacak olursak annenin çalışması bebeğin beslenme durumunu kötü yönde etkileyebilmektedir. Özellikle kırsal kesimde büyüyen çocuklar hasat zamanlarında annelerinden uzun saatler ayrı kaldığı için beslenmesi ya diğer kardeşlere ya da yaşlılara bırakılmaktadır. Ki iki yaşta da beslenme konusunda bilgisizlik görülmektedir.

Belirtileri;

  • Cilt ve saç renginde (pas rengine) ve dokudaki değişim
  • Yorgunluk
  • İshal
  • Kas kaybı
  • Büyümek veya kilo almamak
  • Ayak bilekleri, ayaklar ve göbek ödemi (şişlik)
  • Daha sık ve şiddetli enfeksiyonlara yol açabilen hasarlı bağışıklık sistemi
  • Sinirlilik
  • Pul pul döküntü
  • Şok

Tanısı;

Kwashiorkor’dan şüpheleniliyorsa, doktorunuz öncelikle genişlemiş bir karaciğer ( hepatomegali ) ve şişlik olup olmadığını kontrol etmek için sizi muayene edecektir . Daha sonra, kanınızdaki protein ve şeker seviyesini ölçmek için kan ve idrar testleri istenebilir.

Yetersiz beslenme ve protein eksikliği belirtilerini ölçmek için kanınız ve idrarınız üzerinde başka testlerde yapılabilir. Bu testler kas kayıplarını, böbrek fonksiyonunu, genel sağlığı ve büyümeyi değerlendirebilir. Bu testler şunları içerir:

  • Arteryel kan gazı
  • Kan üre nitrojen (BUN
  • Kkandaki kreatinin seviyeleri
  • Kandaki potasyum seviyeleri
  • İdrar tahlili
  • Tam kan sayımı (CBC)

Tedavisi;

Tedavinin ilk adımında çocuğun Kwashiorkor olmasına sebep olan etmenler tespit edilir ve çocuğun anne sütü alıp almadığı, gerekli ek besinleri tüketme durumu öğrenilir.

Ailenin geliri ve beslenme olanakları göz önüne alınarak çocuğun doğru beslenmesi için anneye gerekli eğitim verilir. Yiyeceklerin nasıl en az besin kaybıyla hazırlanıp pişirileceğinin de anneye öğretilmesi önem arz etmektedir. Amacımız zaten ortalama gelir düzeyine sahip aileye pahalı mama veya besinler aldırmak değil ailenin olanaklarının ve yöresel besinlerin değerlendirilmesidir.

Kwashiorkor tanısı konmuş çocuğa doktor evde tedaviyi uygun gördüyse beslenme önerileri diyetisyen tarafından verilmelidir. Sonraki süreçte çocuk izlenmeye alınmalıdır. Ailenin beslenme ile ilgili eğitimine de dikkat etmek önemlidir. Hastalığa eşlik eden enfeksiyon, ishal gibi hastalıkların olup olmadığı tespit edilir ve varlığı durumunda tedavi altına alınır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Kuru göz hastalığı nedir? Belirtileri, Tedavisi

Hiçbir zaman kalıcı görme kaybına neden olmayan Kuru Göz Hastalığı (Keratoconjunctivitis Sicca), gözün yeteri kadar gözyaşı üretmediği durumlara ya da gözyaşının normal kimyasal içeriğe sahip olmadığı durumlara denir.

Sağlıklı bir bedene sahip olmanın en önemli koşullarından biri sağlıklı gözlere sahip olmaktır. Bu nedenle göz sağlığının korunması için gerekli tedbirlerin alınması ve göz kontrollerinin aksatılmadan yaptırılması gerekir. Böylece oluşabilecek olan göz hastalıkları önceden tespit edilebilir ve tespit edilen hastalıkların tedavisi hızlıca yapılabilir. Sağlıklı ve güçlü gözler için insanların günlük yaşamda da dikkat etmesi gereken hususlar vardır. Düzenli göz muayenesi olmak bunların başında gelir.

Bunun yanında göz sağlığına iyi gelen havuç, portakal suyu, kavun vs. gibi gıdaların tüketimine de özen gösterilmelidir. Göz sağlığı için gerekli özeni göstermek hayat kalitesinin yüksek olmasını sağlar ve daha kaliteli bir yaşam sürülmesine ön ayak olur. Tüm bunlar göz önüne alınarak göz sağlığının daima korunması gerektiğini unutmamak gerekir. Çünkü halk arasında basit denilebilecek göz kuruluğunun bile ciddi sorunlara yol açma ihtimali vardır.

Nedenleri;

Normalde, yaşlandıkça zaten gözyaşı miktarımız azalır. Menapoz sonrası ve yaşlı kadınlarda kuru göz görülme sıklığı daha artar. Bununla birlikte erkeklerde ve kadınlarda her yaşta görülmesi mümkündür. A vitamini eksikliğine bağlı kuru göz çok nadirdir ve özellikle de gelişmemiş ülkelerde gözlenir.

Kuru göz, başka problemlerle de ilişkili olarak da ortaya çıkabilir. Örneğin göz kuruluğu ile birlikte ağız kuruluğu ve eklem ağrıları mevcut ise Sjögren sendromundan süphelenilebilir. Bazı romatizmal hastalıklar gözyaşı salgısında azalmaya yol açabilir. Bazı ilaçlar da gözyaşı salınımını azaltarak kuru göz neden olabilirler.

Belirtileri;

  • Yabancı cisim hissi: göz içindeki bir kum veya kirpik gibi
  • Kaşınma
  • Yanma
  • Tahriş, kızarıklık
  • Gözlerde sulanma: kuru alanlar gözyaşı kanallarını uyarırlar
  • Okuma, TV izleme veya bilgisayarda çalıştıktan sonra artan bir rahatsızlık
  • Göz kırpma ile düzelen bulanık görüş
  • Salgılar: uzayan yapışkan lifler
  • Göz kapaklarını açmada zorluk; ağır göz kapakları

Tanısı;

Kişi, yanma batma ve gözlerde kuruma hissinden yakınıyorsa bu sorunu ihmal etmemeli ve mutlaka bir göz muayenesi yaptırmalıdır.

Göz kuruluğu tanısı için bir dizi tetkik gereklidir. Gözyaşının özel boyalarla boyanması olarak tanımlanabilecek, “fluorescein gözyaşı testi” veya “lissameine green streep gözyaşı şeritleri” ile gözyaşı miktarının ölçümünü de gerçekleştirebilir.

Gözyaşı miktarı ve gözyaşı kırma zamanının belirlenmesinden sonra gözde iltihap olup olmadığı da bir testle saptanmalıdır. Gözyaşı osmolarite testi göz kuruluğu tanısında çok yardımcı olabilmektedir.

Kornea topografisi çekilerek kuruluk adacıklarının değerlendirilmesi, kapakta salgı yapan meibomium bezleriningörüntülenmesi karar vermede büyük yarar sağlamaktadır. Gözyaşının oluşumunda eksik olan parametrenin tespit edilmesinin ardından tedavi yöntemi belirlenir.

Tedavisi;

Göz kuruluğunun tedavisindeki amaç öncelikle göz yüzeyinin nemli kalmasını sağlayacak düzeyde gözyaşı tabakasının yeniden oluşturulmasıdır. Bu amaç doğrultusunda tedavi yöntemlerinin başında göz damlaları gelir.

Göz damlalarının birçok çeşidi bulunur. Bazı göz damlalarının içeriğinde yer alan çeşitli mineraller görme ile ilgili diğer problemlerin de iyileşmesine katkı sağlayabileceği için göz hekimleri tarafından önerilebilir.

Yapay gözyaşı bulunduran damlalar koruyucu içeren ve içermeyen olmak üzere temel olarak 2 çeşit olarak bulunur. Koruyucu maddeler yapay gözyaşı içerisinde bakteriler gibi çeşitli mikroorganizmaların üremesini engelleyici etki yapar. Ancak bazı kişilerde koruyucu maddelerin gözde meydana gelen tahrişi arttırıcı etki yapması nedeniyle koruyucu içermeyen yapay gözyaşı damlaları tercih edilebilir. Yapay gözyaşı damlaları göz yüzeyindeki stresin azalmasına ve görme kalitesine katkı sağlayabilir.

Göz damlaları dışında altta yatan nedenin gözyaşı üreten bezlerde bir iltihaplanma durumu olması halinde ilgili hekim tarafından antiinflamatuar ilaçlar göz kuruluğu tedavisinde reçetelendirilebilen ilaçlardır. Bakteriyel bir enfeksiyon sonucunda göz kuruluğu oluştuğunun tespit edilmesi halinde ise göz için kullanılacak antibiyotik ilaçlar kullanılabilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Kulak ağrısı nedir? Nedenleri, Tedavisi

Genellikle çocuklarda görülen kulak ağrıları, yetişkinlerde de görülebilmektedir. Çoğu zaman tek kulakta olan kulak ağrısı, bazen iki kulakta da olmaktadır. Sürekli olabileceği gibi gelip olabilir. Ağrı, keskin, ağır ve zonklar gibidir. Kulakta enfeksiyon varsa ateş ve geçici işitme kaybı meydana gelebilir.

Dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç ayrı bölümden oluşan kulak, bu bölümlerde yaşanması olası olan enfeksiyonlar sebebi ile ağrıyabilir. Mide bulantısı, baş dönmesi, kusma, iştahsızlık, kulak çınlaması, kaşıntı ve şişlik gibi birbirinden farklı sorunlar yaratabilir. Çocuk yaştaki bireylerde oldukça sık gözlemlenen kulak ağrısı, yetişkinlerde de yüksek oranlarda görülebilir. Kulak ağrısı çeken bireylerin şikayetlerini belirterek en kısa sürede uzman görüşü almaları, ileriki aşamalarda sağlıkları konusunda daha rahat etmelerine olanak tanır. Etkili bir tedavi sürecinin ardından kulak ağrısından tamamen kurtulmak mümkündür.

Sebepleri;

Kulak kiri birikmesi: Kulak kiri normal olarak, kulakta salgılanan fizyolojik bir salgıdır. Bu salgı aşırı salgılandığında ya da yanlış temizlendiğinde, birikme yapıp sertleşerek kulak yolunu tıkar. Bu durum kulak ağrısına neden olabilmektedir. Gliserin damlatılarak kulak yolu temizlenebilir. Kulak temizlenmesi için kesinlikle kulak çubuğu ya da sivri, delici maddeler kullanılmaması gerekmektedir.

Basınç değişimi: Özellikle uçakların yüksek irtifalara ulaştığı süreçte yaşanan basınç değişiminden dolayı kulakta bir ağrı hissedilir. Bu ağrı barotravma olarak adlandırılır. Kısa süreli de olsa, yetişkin ve çocuklar için acı verici olabilir. Orta kulakta, östaki borusu denen bir kanal orta kulak ile dış basıncın dengelenmesini sağlar. Bu boru tıkandığında basınç dengelenemez ve zarda bir gerilim hissedilir. Yutkunma, sakız çiğneme veya burun deliklerini kapatıp genze doğru üflenme hareketlerinin yapılması östaki borusunu açabileceğinden, bu tür durumlarda uygulanabilen bir yöntemdir. Aynı şekilde bebeklerin emmesi sağlanarak ağrı hafifletilmeye çalışılmalıdır.

  • Kulak yolunda yabancı bir madde bulunması: İstemli ya da istemsiz bir şekilde kulak yoluna yabancı bir madde sokulması bireyde ağrıya neden olmaktadır
  • Boğaz enfeksiyonları: Kulaktan kaynaklanmasa da boğaz enfeksiyonları kulak ağrısı yapabilmektedir
  • Sinüs enfeksiyonları: Boğaz enfeksiyonları gibi sinüs enfeksiyonları da kulak ağrısına neden olabilmektedir

Belirtileri;

Yetişkinlerde;

  • Kulak ağrısı
  • Duyma bozukluğu
  • Kulaktan sıvı tahliyesi

Çocuklarda;

Paylaşın

Kronik böbrek yetmezliği nedir? Tedavisi

Kronik Böbrek Yetmezliği; İleri yaşlarda, kanınızdaki fazla sıvıları ve atık ürünleri filtrelemekten sorumlu böbreklerin fonksiyonlarını tam anlamıyla yerine getirememe durumudur. Bu durumda, vücutta tehlikeli olabilecek seviyelerde atık ve sıvı birikir. Bu duruma aynı zamanda kronik böbrek hastalığı da denir.

Ülkemizde her 6-7 erişkinden birinde kronik böbrek hastalığı bulunuyor. Dünya nüfusunun yüzde 6-12’si değişen derecelerde bu hastalığa sahip.

Nedenleri;

  • Kronik böbrek yetmezliği nedenlerinden, en sık karşılaşılanlar şöyle sıralanabilir
  • Diyabet (şeker hastalığı)
  • Hipertansiyon (yüksek kan basıncı)
  • Kronik glomerulonefrit
  • Polikistik böbrek hastalığı
  • Kronik taşlı piyolelonefrit
  • Uzun süreli böbreğe zarar veren ilaç kullanımı (non-steroidantienflamatuar ilaçlar gibi)
  • Bunların yanı sıra; sigara kullanımı ve aşırı kilo da kronik böbrek yetmezliği riskini artıran faktörler arasındadır

Belirtileri;

Kronik böbrek yetmezliğinin yıllar içinde ilerlemesi ve böbrek işlevlerinin giderek azalması sonucunda, bazı şikâyetler ve bulgular ortaya çıkar. Böbreklerin atılması gerekli zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştıramaması ve bu maddelerin kanda birikmesi ile halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, kaşıntı ve uykuya meyil gibi şikâyetler görülebilir.

Kronik böbrek yetersizliğinin daha ileri aşamalarında ise, vücudumuza alınan su ve tuz yeteri kadar atılamaz. Bunun sonucunda; göz kapaklarında, ayaklarda ve bacaklarda şişmeler olabilir. Buna, tansiyon yüksekliği eşlik edebilir. Akciğerlerde sıvı birikerek, nefes darlığına yol açabilir. Ayrıca, vücuttaki potasyumun atılamamasına bağlı olarak; halsizlik, felçler ve kalp durmasına kadar gidebilen ölümcül bir tablo ortaya çıkabilir.

Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda böbreklerin işlevlerini yerine getirememesi sonucunda oluşabilecek önemli sorunlardan biri de anemi (kansızlık) gelişmesidir. Anemi; halsizlik, çabuk yorulma, baş dönmesi, konsantrasyon güçlüğü, çarpıntı ve nefes darlığına neden olabilir.

Ayrıca kronik böbrek yetmezliği hastalarında, D vitamininin yapılamaması ve fosforun vücuttan atılamamasına bağlı olarak, kalsiyum ve fosfor dengesinde bozukluk ortaya çıkar. Bunun sonucunda, boyundaki tiroid bezinin arkasında yer alan ve kalsiyum-fosfor dengesini düzenleyen paratiroidi bezlerinin fazla çalışması ile ortaya çıkan bir tablo gelişir. Buna, ikincil hiperparatiroidi adı verilir. Tüm bunlara bağlı olarak; kemik yapımında bozulma, kemiklerin direncinde azalma ve kolay kırılmalarla karşılaşılabilir.

Tanısı;

Böbrek yetmezliğinin teşhisinde ilk adım nefroloji doktorunun muayenesidir. Nefroloji doktoru böbrek yetmezliğine neden olabilecek hipertansiyon veya diyabet gibi hastalıklar, böbrek yetmezliğine neden olabilecek ilaçlar veya idrar alışkanlığındaki değişikliklerin sorgulamasını yaptıktan sonra böbrek yetmezliğinin teşhisini koyabilmek için ek tetkikler isteyebilir.

  • Kan testleri; Tam kan sayımı kronik böbrek yetmezliğinin teşhisinde önemli ipuçları verebilir. Kandaki kreatinin ve üre oranı kronik böbrek yetmezliğinin varlığı hakkında doktora fikir verebilir. Bununla birlikte nefroloji doktoru daha detaylı kan testleri de isteyebilir. GFR denilen Glomerular Filtration Rate(Glomerüler Filtrasyon Hızı) böbreklerin süzme kapasitesini belirler. Böbreklerin süzme kapasitesinin belirli bir oranın altına düşmesi böbrek fonksiyonlarındaki sorunu belirleyebilir
  • İdrar testi; İdrardaki kan veya protein varlığı böbrek fonksiyonlarında sorun olduğunu belirleyebilir.
  • İdrar hacminin ölçümü; İdrar çıkışının belirlenmesi böbrek yetmezliğini teşhis etmeye yardımcı olan en basit testlerden biridir
  • Görüntüleme yöntemleri; Böbreklerin ve idrar yollarının yapısını ve boyutunu değerlendirmek için ultrason veya farklı görüntüleme yöntemleri kullanılabilir
  • Biyopsi; Böbrek biyopsisi genellikle ciltten uzun ve ince bir iğne ile girilerek lokal anestezi altında yapılır

Tedavisi;

Böbrek yetmezliğinin tedavisi için birkaç yöntem kullanılır. Bireyin ihtiyacı olan tedavi türü böbrek yetmezliğinin sebebine bağlı olacaktır. Böbrek yetmezliğinde kullanılan yöntemlerden birisi diyalizdir. Diyaliz, bir makine kullanarak kanı filtreler ve toksik öğelerden arındırarak böbreklerin işlevini yerine getirir.Kullanılan diyaliz tipine bağlı olarak, büyük bir makine veya portatif kateter torbası kullanılabilir. Diyalizle birlikte düşük potasyumlu, düşük tuzlu bir diyet takip edilmelidir. Diyaliz böbrek yetmezliğini tedavi etmez, ancak seanslara düzenli katılmak yaşam süresini uzatır.

Böbrek yetmezliğinde bir başka tedavi seçeneği de böbrek naklidir. Nakledilen bir böbrek normal çalışacaktır ve diyaliz ihtiyacını ortadan kaldıracaktır. Ancak hastanın vücuduyla uyumlu bir böbrek bağışı bulunması için beklenilen süre genellikle uzundur.

Yaşayan bir bağışçı varsa süreç daha hızlı ilerleyebilir. Vücudun yeni böbreği reddetmesini önlemek için ameliyattan sonra bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Bu ilaçların kendine has ve bazen ağır yan etkileri vardır. Nakil ameliyatı her vaka için doğru tedavi seçeneği olmayabilir. Ameliyatın başarısız olması da mümkündür.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın