Havale nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Hava, beyindeki yanlış biyoelektrik sinyallerin ani yayılması sonucu bilinç kaybı ve vücudun çeşitli şekillerde tutulması durumudur. Daha çok çocuklarda görülen havale, her yaş grubunda görülebilmektedir. Havale, aileleri çok korkutan ve yanlış olarak ateşle karıştırılan bir kavramdır. Bunun sebebi, çocuklardaki havalelerin genellikle “ateşli havale” denilen bir rahatsızlığa bağlı olmasıdır. Sara ve başka bazı hastalıklarda da havaleler görülür.

Paylaşın

Nausea (mide bulantısı) nedir? Detaylar

Nausea (mide bulantısı), mide rahatsızlığı sonucu kusmayı isteme hissidir. Başka bir tanımla, midenin içindekilerini dışarı çıkarma hissi. Nauseanın birçok nedeni vardır ve bu nedenler çoğu zaman önlenebilir.

Nausea (mide bulantısı), çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Bazı insanlar, belirli yiyeceklere, ilaçlara veya belirli tıbbi durumların etkilerine karşı oldukça hassastır. Bu ve buna benzer nedenler Nauseanın kaynağı olabilir.

Nedenleri;

  • Mide ekşimesi veya gastroözofageal reflü hastalığı (GERD); Mide ekşimesi veya gastroözofageal reflü hastalığı (GERD), mide içeriğinin yemek borusundan yukarı hareket etmesine neden olabilir. Buda mide bulantısına neden olan yanma hissi oluşturur
  • Enfeksiyon veya virüs; Bakteriler veya virüsler mideyi etkileyebilir ve mide bulantısına neden olabilir. Gıda kaynaklı bakterilerin yol açtığı gıda zehirlenmesi ile virüs kaynaklı viral enfeksiyonlar
  • İlaçlar; Bazı ilaçları almak. Örneğin, kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi mideyi etkileyebilir
  • Hareket hastalığı ve deniz tutması; Hareket hastalığı veya deniz tutması, bir araçla engebeli bir yolculuktan kaynaklanabilir. Bu hareket, beyne iletilen mesajların duyularla senkronize olmamasına neden olarak mide bulantısı, baş dönmesi veya kusmaya neden olabilir

  • Diyet; Baharatlı veya yüksek yağlı yiyecekler gibi belirli yiyecekler mide bulantısına neden olabilir. Alerjiniz olan yiyecekleri yemek de mide bulantısına yapabilir
  • Ağrı; Yoğun ağrı, bulantı semptomlarına katkıda bulunabilir. Bu, pankreatit, safra kesesi taşları ve / veya böbrek taşları gibi ağrılı durumlar için geçerlidir
  • Ülser; Mide veya ince bağırsağın iç yüzeyindeki ülserler veya yaralar mide bulantısı yapabilir

Mide bulantısı ayrıca aşağıdakiler de dahil olmak üzere birçok tıbbi durumun belirtisidir:

  • İyi huylu paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV)
  • Kulak enfeksiyonu
  • Kalp krizi
  • Bağırsak tıkanması
  • Karaciğer yetmezliği veya karaciğer kanseri
  • Menenjit
  • Migren

Ne zaman tıbbi yardım alınmalı?

Mide bulantınıza kalp krizi semptomları eşlik ediyorsa derhal tıbbi yardım alın. Kalp krizi belirtileri arasında ezici göğüs ağrısı, yoğun baş ağrısı, çene ağrısı , terleme veya sol kolunuzda ağrı.

Şiddetli baş ağrısı, boyun tutulması, nefes almada güçlük veya kafa karışıklığı ile birlikte mide bulantısı yaşıyorsanız da acil yardım almalısınız.

Zehirli bir madde yediğinizden şüpheleniyorsanız veya susuz kaldıysanız tıbbi yardım almak için harekete geçin. Mide bulantısı nedeniyle sizi 12 saatten fazla bir süre yiyip içemediyseniz doktorunuza mutlaka görünün.

Mide bulantısı nasıl tedavi edilir?

Bulantının tedavisi, nedene bağlıdır. Örneğin arabanın ön koltuğunda oturmak hareket hastalığını hafifletebilir. Hareket hastalığına bu ilaçlarla da yardımcı olunabilir: Dimenhidrinat (Dramamin), bir Antihistamin veya uygulayarak deniz tutmasını hafifletmek için Skopolamin.

Mide bulantısının altında yatan nedenini almak içinde ilaç alınabilir. Örneğin: GERD için mide asidi düşürücüler veya yoğun baş ağrıları için ağrı giderici ilaçlar.

Su, mide bulantınız geçtikten sonra dehidrasyonu en aza indirmeye yardımcı olabilir. Bu, su veya elektrolit içeren içeceklerden küçük ve sık yudum almak.

Mide bulantısı nasıl önlenir?

  • Mide bulantısı tetikleyicilerinden kaçınmak
  • Titreyen ışıklar migren ataklarını tetikleyebilir
  • Isı ve nem
  • Deniz yolculukları
  • Parfüm ve yemek kokuları gibi güçlü kokular

Yolculuktan önce bulantı önleyici bir ilaç (skopolamin) almak da hareket hastalığını önleyebilir. Küçük, sık öğün yemek gibi yeme alışkanlıklarınızdaki değişiklikler mide bulantısı semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir.

Yemeklerden sonra yoğun fiziksel aktiviteden kaçınmak da mide bulantısını en aza indirebilir. Baharatlı, yüksek yağlı veya yağlı yiyeceklerden kaçınmak da yardımcı olabilir. Mide bulantısına neden olma olasılığı daha düşük olan yiyeceklerin örnekleri arasında tahıl, kraker, kızarmış ekmek, jelatin ve et suyu.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Karaciğer yağlanması nedir? Detaylar

Vücudun en büyük ikinci organı olan Karaciğer, yiyecek ve içeceklerden besinlerin işlenmesine yardımcı olur ve kanınızdaki zararlı maddeleri filtreler. Karaciğerinizde çok fazla yağ olması karaciğer iltihabına neden olabilir, bu da karaciğerinize zarar verebilir ve yara izi oluşturabilir. Ağır vakalarda bu yara izi karaciğer yetmezliğine neden olabilir.

Karaciğer yağlanması, sebebine göre iki genel türe ayrılır. Çok fazla alkol tüketen bir kişide karaciğer yağlanması geliştiğinde, alkole bağlı karaciğer yağlanması hastalığı (AFLD) olarak bilinir. Alkol kullanmayan ya da çok az alkol kullanan bireylerde gelişen karaciğer yağlanması ise alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması (NAFLD) olarak bilinir.

Daha ağır karaciğer yağlanması geçiren bazı bireylerde, karaciğer iltihabı nedeniyle ileri derecede yara dokusu oluşabilir, yani karaciğer skarlaşması gerçekleşebilir. Karaciğer skarlaşması, aynı zamanda karaciğer fibrozu olarak isimlendirilir. Şiddetli karaciğer fibrozu gelişirse bu da siroz gibi hayati tehdit oluşturan hastalıklara yol açabilmektedir. Siroz sonucunda karaciğer yetmezliğine kadar ilerleyen olumsuz bir durum oluşur.

Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanmasından muzdarip kişilerde de agresif bir karaciğer yağlanması hastalığı türü olan alkolsüz steatohepatit (NASH) geliştirebilir. Bu türde karaciğer dokusu üzerinde görülen hasar, ağır alkol kullanımından kaynaklanan hasara benzerlik gösterir ve yine karaciğer yetmezliğine neden olabilir.

Karaciğer yağlanmasının iltihap ile birlikte seyretmesi NASH olarak tanımlanıyor. NASH çoğu kez, yüksek şekerli ve yağlı beslenmenin ve hareketsiz bir yaşam tarzının sonucu olarak ortaya çıkıyor, şişmanlık, tip 2 diyabet ve insülin direnci ile yakından ilişkili.

Nedenleri;

  • Obezite
  • Yüksek kan şekeri
  • İnsülin direnci
  • Kanınızdaki yüksek yağ seviyeleri, özellikle trigliseritler

Daha az yaygın olan nedenler;

  • Gebelik
  • Hızlı kilo kaybı
  • Hepatit C gibi bazı enfeksiyon türler
  • Metotreksat (Trexall), tamoksifen ( Nolvadex ), amiodoron (Pacerone) ve valproik asit (Depakote) gibi bazı ilaç
  • Türlerinin yan etkileri
  • Belirli toksinlere maruz kalma

Belirtileri;

Çoğu durumda, yağlı karaciğer belirgin semptomlara neden olmaz. Ancak karnınızın sağ üst tarafında yorgunluk hissedebilir, rahatsızlık veya ağrı duyabilirsiniz.

Yağlı karaciğer hastalığı olan bazı kişilerde, karaciğerde yara izi de dahil olmak üzere komplikasyonlar gelişir. Karaciğer yarası, karaciğer fibrozu olarak bilinir. Şiddetli karaciğer fibrozu geliştirirseniz buna siroz denir .

Sirozun belirtileri;

  • İştah kaybı
  • Kilo kaybı
  • Zayıflık
  • Yorgunluk
  • Burun kanaması
  • Kaşınan cilt
  • Sarı ten ve gözler
  • Cildinizin altındaki ağ benzeri kan damarı kümeleri
  • Karın ağrısı
  • Karın şişmesi
  • Bacaklarının şişmesi
  • Erkeklerde göğüs büyütme
  • Bilinç bulanıklığı, konfüzyon

Tanısı;

Genel sağlık kontrolü veya bir hastalık sebebiyle yapılan biyokimyasal tetkikler sırasında, karaciğer testlerinin (sıklıkla ALT ve GGT) yüksek bulunması veya üst karın ultrasonografisinde karaciğerde yağlanma saptanması tanıya giden ilk adımdır. Bazen bahsedilen risk faktörlerine sahip olmayan kişilerde de karaciğer yağlanması olabilir. Genetik faktörlerin rolü söz konusudur. Alkol alan ama bunu gizleyen hastalar da tanı güçlüğü yaşanabilir.

Yani bu hastalar sık doktora giden kişilerdir. Genellikle üst karın ultrasonografisinde karaciğerde yağlanma ve büyüme tanısı konur. Bazen de rutin yapılan testler olan ALT, AST ve GGT gibi karaciğer testleri yüksek çıkınca araştırılan hastada yağlı karaciğer hastalığı tesbit edilir.

Tabi ki ADYKH tanısı konulmadan önce belirlenen sınırın üzerinde alkol alınmasına bağlı alkolik karaciğer hastalığı, viral hepatitler (hepatit B ve hepatit C), ilaç toksisitesi (kortikosteroidler, tamoksifen, amiadarone, methotrexate, lomitapide ve mipomersen gibi),  Wilson hastalığı (karaciğerde bakır birikmesi ile karakterli), hemokromatozis, alfa-1 antitripsin eksikliği ve otimmun hepatitler gibi hastalıklar ekarte edilmelidir. Ayrıca açlık, süratli zayıflama, parenteral (damar yolu ile) beslenme, Abetalipoproteinemi ve Lipodistrofi makroveziküler karaciğer yağlanması yapan ve konumuz dışında kalan hastalıklardır.

Sadece karaciğer yağlanması olan hastalarda seyir iyi huyludur ve siroza ilerleme riski düşüktür.  Alkol dışı yağlı karaciğer hastalığı olanlarda hastalığın gidişatı ile ilgili en önemli bulgu karaciğerde iltihabi aktivite ile birlikte fibrozisin yani bağ dokusu birikmesinin olması ve fibrozisin derecesidir.  Gerek siroza ilerleme ve gerekse hepatoselüler karsinoma (HSK)  ve diğer komplikasyonların gelişmesi hususunda  yol göstericidir.

Fibrozisin tesbiti ve derecesini belirlemede ideal olmayan altın standart karaciğer biyopsisidir. Ancak gerek biyokimyasal testlerle yapılan değerlendirmeler, gerekse karaciğerin doku sertliğini, ya da elastikiyetini ölçen Elastografiler (Fibroscan, US ile elastografi ölçümü, MR Elastografi)  son derece yararlı bilgiler sağlar. Gerekirse bunlardan sonra da biyopsi yapılabilir.

Teavisi;

Karaciğer yağlanmasının tedavisinde ilk adım hastanın kilo vermesidir. Yapılan araştırmalara göre bir hasta kilosunun yüzde 10’unu verirse karaciğer hastalıkları gerilemektedir. Kilonun yüzde 5’i verildiğinde olumlu iyileşme başlamaktadır. Eşzamanlı olarak diyabet varsa onun da regüle edilmesi, şeker düzeyinin belirli sınırlarda tutulması, diyet artı ilaçlarla şekerin düzenlenmesi. Kolesterol varsa yine diyet ve ilaçlarla hastanın karaciğer yağlanması sorunu azaltılabilir, karaciğerin eskiye dönüşü sağlanabilir.

Bu hastaların çoğunda kolesterol ve trigliserid yüksekliği görülmektedir. Yapılan araştırmalarda yağlanmadan dolayı karaciğer testleri yüksek hastalarda kolesterol ve trigliserid yüksekse kolesterol düşürücü ilaçların kullanılmasının karaciğere yararlı olduğu görülmüştür. Unutulmaması gereken kural, her kim olursa olsun kolesterol ilaçları başlandığında üçüncü- dördüncü aylarda kontrol amaçlı karaciğer testlerine bakmak yararlıdır. Kilo vermenin yöntemi diyet ve egzersizdir. Akdeniz mutfağı son derecede yararlıdır.

Kilo vermek için etkili bir beslenme türüdür. Ayrıca haftanın üç ya da dört günü mutlaka yürüyüş, yüzme veya spor salonunda yapılan aktiviteler olmalıdır. Böylece hastanın karaciğeri düzelebilir. Eğer hastalık ilerlerse son çare karaciğer nakli olabilir. Karaciğer yağlanması olan hastalar nakilde de özel bir grubu oluştururlar çünkü kilolu hastalar karaciğer nakli de görece zor olmaktadır. Bu hastaların zayıflaması önceliklidir. Hastalık ilerlemeden kilo vererek, egzersizle önceki hedef olmalıdır.

Yağlı karaciğer hastaları için beslenme;

Yağlı karaciğer hastalığınız varsa, doktorunuz durumu tedavi etmeye ve komplikasyon riskinizi azaltmaya yardımcı olmak için beslenmenizi ayarlamanız için sizi teşvik edebilir. Örneğin, aşağıdakileri yapmanızı isteyebilir:

  • Meyveler, sebzeler, baklagiller ve tam tahıllar dahil olmak üzere bitki bazlı yiyecekler açısından zengin beslenme
  • Tatlılar, beyaz pirinç, beyaz ekmek ve diğer rafine tahıl ürünleri gibi rafine karbonhidrat tüketiminin sınırlanması
  • Kırmızı ette ve diğer birçok hayvansal üründe bulunan doymuş yağ tüketiminin sınırlanması
  • Birçok işlenmiş atıştırmalık gıdada bulunan trans yağlardan kaçınma
  • Alkolün bırakılması

Karaciğer yağlanmasını önlemek için ne yapabilirim?

Karaciğer yağlanmasını ve olası komplikasyonlarını önlemek için sağlıklı bir yaşam tarzı takip etmek önemlidir.

  • Alkolü sınırlayın veya bırakın
  • Sağlıklı kilonuzu koruyun
  • Doymuş yağlar, trans yağlar ve rafine karbonhidratlar bakımından düşük, besin açısından zengin bir beslenme modeli benimseyin
  • Kan şekerinizi, trigliserit düzeylerinizi ve kolesterol düzeylerinizi kontrol etmek için adımlar atın
  • Varsa, doktorunuzun diyabet için önerdiği tedavi planını izleyin
  • Haftanın çoğu günü en az 30 dakika egzersiz yapmayı hedefleyin

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Nötropeni nedir? Belirtileri, Nedenleri, Tedavisi

Nötropeni, vücudunuzu enfeksiyonlardan koruyan beyaz kan hücreleri olan düşük nötrofil seviyeleri ile karakterize bir kan hastalığıdır. Yeterli nötrofil olmadığında vücudumuz bakterilerle savaşamaz. Nötropeniye rahtsızlığı birçok enfeksiyon türü riskini artırır.

Daha kısa bir tanımla, Nötropeni kandaki nötrofil sayısının azalmasıdır. Ayrıca nötrofil sayısındaki azalma miktarına bağlı olarak nötropeni derecelendirilir. Bunun dışında nötropeninin çeşitleri bulunmaktadır.

Nötropeni çeşitleri;

  • İrsi nötropeni; Doğuştan nötropeni hastalığı, çok nadir rastlanan bir durumdur. Yine de bazı durumlarda görülebilen bu rahatsızlık, ilerlediği takdirde ciddi seviyelere ulaşabilmektedir
  • İdyopatik (nedeni bilinmeyen) nötropeni; Bu tür nötropeni, genellikle başka hastalıkların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum hastanın şikayetlerinin başka bir hastalıkla ya da durumla ilişkilendirilemediğinde kullanılır
  • Döngüsel nötropeni; Döngüsel nötropeni hastalığında her üç haftada bir 3-6 arası nötrfik eksikliği görülmektedir. Hastalar, 3 ve 4. haftada enfeksiyonlara karşı savunmasız hale gelirler
  • Otoimmün nötropeni; Otoimmün nötropenide, antikorlar nötrofil hücreleri reddeder ve yok eder. Bu tür nötropeni genellikle yaşlılar ve bebeklerde görülmektedir.
  • İlaç kaynaklı nötropeni; Bu tür nötropeni, kişinin ilaç alması sonucu ilacın beyaz kan hücrelerine engel olması ve nötrofil hücre sayısını azaltması ile meydana gelir

Belirtileri;

  • Ateş
  • Akciğer iltihaplanması
  • Sinüs enfeksiyonları
  • Orta kulak iltihabı veya kulak enfeksiyonu
  • Diş eti iltihabı
  • Omfalit veya göbek enfeksiyonu
  • Cilt apseleri

Nedenleri;

  • Kemoterapi
  • Radyasyon tedavisi
  • Belirli ilaçların kullanımı

Diğer nedenler şunları içerir:

  • Shwachman-Diamond sendromu, vücudun birçok organını etkileyen kalıtsal bir durumdur ve sıklıkla kemik iliği ve pankreas yetmezliği ile karakterize edilir
  • Kan şekeri seviyelerini etkileyen nadir bir kalıtsal bozukluk olan glikojen depolama hastalığı tip 1b
    lösemi
  • Viral hastalıklar
  • Şiddetli aplastik anemi
  • Fanconi anemisi
  • Kemik iliğini etkileyen durumlar

Kimler risk altında?

  • Kanser
  • Lösemi
  • Zayıflamış bir bağışıklık sistemi

Nötropeni teşhisi;

  • Tam kan sayımı (CBC) nötrofil sayımlarını ölçer
  • Aralıklı CBC testleri, doktorunuzun nötrofil sayısındaki değişiklikleri altı hafta boyunca haftada üç kez kontrol etmesine yardımcı olabilir
  • Bir antikor kan testi, otoimmün nötropeniyi kontrol eder
  • Doktorunuz kemik iliği hücrelerini test etmek için kemik iliği aspiratı kullanabilir
  • Kemik iliği trefin biyopsisi, kemik iliğinin kemikli kısmının bir parçasını test eder
  • Sitogenetik ve moleküler testler, hücrelerin yapılarını inceler

Tedavisi;

Kemoterapi sonrası beyaz küreler 5-7 gün sonra düşmeye başlar. Yaklaşık 3 hafta sonra normale dönmeye başlayan beyaz küreler, eğer normale dönmez ise doktor tarafından kemoterapinin dozu azaltılır ya da o kür bir süre ertelenebilmektedir. Nötropeninin durumuna göre doktor tarafından antibiyotik de verilebilmektedir.

Kemoterapiye bağlı nötropeniye ateş eşlik ediyorsa, doktorunuz Koloni Uyarıcı Faktör (Colony-Stimulating Factors (CSFs, beyaz kan hücresi büyüme faktörü)  adını verdiğimiz ilacı önerebilir. Bu ilaç vücudun beyaz kan hücresi ve diğer lökosit tiplerine yapmasına yardımcı olmaktadır. Ancak tüm kemoterapi alan hastalar CSF kullanmak zorunda değildir.

Diğer tedavi yöntemleri;

  • Antibiyotikler
  • Böbrek üstü bezi korteksinin ürettiği steroid hormonu
  • İltihap sökücü ilaçlar
  • Bağışıklık baskılayıcı ilaçlar
  • Sitokinler (bağışıklık sistemi hücrelerinin aktivitelerini yönlendiren küçük proteinler)
  • Glükokortikoidler (adrenal bezlerden günlük ritimde veya stres durumunda salgılanan steroid hormonlar)
  • Beyaz kan hücresi nakli
  • Vitaminler

Enfeksiyon riskimizi azaltmak için neler yapabiliriz?

  • Ellerimizi su ve sabun kullanarak yıkamalıyız. Çevremizdeki insanlarında ellerini yıkaması bizi enfeksiyon gelişiminden koruyacaktır
  • El dezenfektanı kullanmak istediğinizde doktorunuza sorunuz
  • Temizlik kurallarına dikkat ediniz
  • Mikroplardan uzak kalmaya çalışınız
  • Suçiçeği, çocuk felci ve kızamık aşısı yeni yapılmış kişilerden uzak durmaya çalışınız
  • Evcil hayvanınız varsa bakımını başkasına yaptırınız
  • Bir yerinizi kesmemeye özen gösteriniz
  • Ustura yerine elektrikli tıraş makinası kullanınız
  • Sivilcelerinizi sıkmayınız

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Narsistik kişilik bozukluğu nedir? Detaylar

Narsistik kişilik bozukluğu (NPD), insanların kendileri hakkında abartılmış fikirlere sahip olduğu bir kişilik bozukluğudur. Narsistik kişilik bozukluğuna sahip insanlar, başkalarının hayranlığına ve ilgisine de yoğun ihtiyaç duyarlar.

NPD’li insanlar, hak ettiklerini düşündüğü övgü veya özel ilgi verilmediğinde genellikle mutsuz ve hayal kırıklığına uğrarlar. Bu bireylerin çevresindeki insanlar onları züppe ve kendini beğenmiş olarak görebilir ve çevrelerinde olmaktan hoşlanmayabilirler.

NPD, aşağıdakiler dahil yaşamın birçok alanında sorunlara neden olabilir:

  • İş
  • Okul
  • İlişkiler

Narsistik kişilik bozukluğu özelliklerini belirleme;

  • Kibirli
  • Bencil
  • Talepkar

Genellikle yüksek özgüvene sahiptirler ve diğer insanlara kıyasla üstün veya özel olduklarına inanırlar. Bununla birlikte, aşırı övgü ve hayranlığa ihtiyaç duyarlar. Eleştiriye kötü tepki verebilirler.

Narsistler ayrıca kendi yeteneklerini ve başarılarını abartma eğilimindeyken, başkalarının becerilerini küçümseme eğilimindedirler. Genellikle güç, başarı ve güzellikle meşguldürler. Hatta riskli seks ve kumar gibi dürtüsel davranışlarda bulunabilirler.

NPD’nin bazı özellikleri güvene benzer görünebilir. Bununla birlikte, sağlıklı güven ve NPD aynı şey değildir. Sağlıklı bir özgüvene sahip insanlar genellikle alçakgönüllüdür, NPD’li insanlar ise neredeyse hiçbir zaman değildir. Kendilerini bir kaide üzerine koyma ve kendilerini herkesten daha iyi görme eğilimindedirler.

Narsistik kişilik bozukluğunun nedenleri;

NPD’nin nedenleri tam olarak anlaşılmamıştır. Bununla birlikte, kalıtsal genetik kusurların birçok NPD vakasından sorumlu olduğu düşünülmektedir. Bu duruma katkıda bulunan çevresel faktörler şunlardır:

  • Çocukluk istismarı veya ihmali
  • Aşırı ebeveyn şımartması
  • Ebeveynlerden gerçekçi olmayan beklentiler
  • Cinsel karışıklık (genellikle narsisizme eşlik eder)
  • Kültürel etkiler

Narsistik kişilik bozukluğunun belirtileri;

NPD genellikle erken yetişkinlikte ortaya çıkar. Bozukluğu olan kişiler, kendi imajlarına aykırı olduğu için bir problemleri olduğunu fark etmeyebilirler. Belirtileri;

  • Başkalarının senden uzak durmasına neden olan iddialı ve övünen biri olarak karşılaşıyorsun
  • İlişkilerin tatmin edici değil
  • İşler yolunda gitmediğinde mutsuz, kızgın ve kafan karışmış olur

NPD için DSM-5 tanı kriterleri aşağıdaki özellikleri içerir:

  • Şişirilmiş bir öz önem ve hak sahibi olma duygusuna sahip olmak
  • Sürekli hayranlık ve övgüye ihtiyaç duymak
  • Algılanan üstünlük nedeniyle özel muamele beklemek
  • Abartılı başarılar ve yetenekler
  • Eleştiriye olumsuz tepki vermek
  • Güç, başarı ve güzellik hakkındaki fantezilerle meşgul olmak
  • Başkalarından yararlanmak
  • Diğer insanların ihtiyaçlarını ve duygularını tanımada yetersizlik veya isteksizliğe sahip olmak
    kibirli davranmak

Narsistik kişilik bozukluğunun tedavisi;

NPD tedavisi, öncelikle psikoterapi olarak da bilinen konuşma terapisinden oluşur. NPD semptomları, depresyon veya başka bir akıl sağlığı durumunun yanında ortaya çıkarsa, diğer bozukluğu tedavi etmek için uygun ilaçlar kullanılabilir. Bununla birlikte, NPD’yi tedavi edecek herhangi bir ilaç yoktur.

Konuşma terapisi, başkalarıyla nasıl daha iyi ilişki kuracağınızı öğrenmenize yardımcı olabilir, böylece ilişkileriniz daha keyifli, samimi ve ödüllendirici hale gelebilir. Diğer insanlarla olumlu etkileşimler geliştirmek, hayatınızın çeşitli alanlarını büyük ölçüde iyileştirebilir. Konuşma terapisi ayrıca size şunları nasıl yapacağınızı gösterebilir:

  • İş arkadaşlarınız ve meslektaşlarınızla işbirliğinizi geliştirmeyi
  • Kişisel ilişkilerinizi korumayı
  • Güçlü yönlerinizi ve potansiyelinizi tanımayı, böylece eleştirilere veya başarısızlıklara tahammül edebilirsiniz
  • Duygularınızı anlamayı ve yönetmeyi
  • Herhangi bir özgüven sorunu ile başa çıkmayı
  • Kendinize gerçekçi hedefler koymayı

Kişilik özelliklerinin değiştirilmesi zor olabileceğinden, bir iyileşme görmeniz birkaç yıl sürebilir. Bu süre zarfında, terapiyi bir zaman kaybı olarak görmeye başlayabilir ve bırakma isteği duyabilirsiniz. Ancak tedaviye bağlı kalmak önemlidir.

Tüm terapi seanslarınıza katılın ve belirtilen ilaçları zamanında alın. Zamanla kendinizde ve başkalarıyla ilişkilerinizde bir fark görmeye başlayacaksınız. Aşağıdaki yaşam tarzı değişiklikleri, terapiden geçerken size yardımcı olacaktır;

  • Olumsuz davranışları tetikleyen alkol, uyuşturucu ve diğer maddelerden kaçının
  • Ruh halinizi yükseltmek için haftada en az üç kez egzersiz yapın
  • Stresi ve kaygıyı azaltmak için yoga ve meditasyon gibi rahatlama tekniklerine katılın
  • Narsistik kişilik bozukluğundan kurtulmak zaman alır. Hedefleriniz için motive olun.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Narkolepsi nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Sinir sistemini etkileyen bir durum olan Narkolepsi, bireyin yaşam kalitesini etkileyebilecek kadar anormal uykuya neden olur. Nadir görülen kronik bir durum olan Narkolepsinin semptomları genellikle 10 ila 25 yaşları arasında başlar, ancak durum genellikle hemen tanınmaz ve sıklıkla yanlış teşhis edilir.

Narkolepsi, gündüz önemli uyuşukluğa ve “uyku ataklarına” veya aşırı derecede uykuya dalma dürtüsüne ve geceleri zayıf parçalanmış uykuya neden olur. Vakaların çoğunda, katapleksi olarak bilinen beklenmedik ve geçici kas kontrol kaybına da neden olur. Bu, özellikle çocuklarda nöbet aktivitesi ile karıştırılabilir.

Narkolepsi kendi başına ölümcül bir hastalık değildir, ancak uyku bölümleri kazalara, yaralanmalara veya yaşamı tehdit eden durumlara yol açabilir. Ayrıca narkolepsi hastaları, gündüz aşırı uykululuk atakları nedeniyle işlerini sürdürmekte, okulda başarılı olmakta ve ilişkilerini sürdürmekte zorluk çekebilirler. Durumu yönetmeye yardımcı olacak tedaviler mevcuttur.

Narkolepsiye ne sebep olur?

Narkolepsinin kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte, tip 1 (katapleksi ile narkolepsi) hastalarının çoğunda hipokretin adı verilen bir beyin proteini miktarı azalmıştır. Hipokretinin işlevlerinden biri uyku-uyanma döngülerinizi düzenlemektir.

Bilim insanları, birçok faktörün düşük hipokretin seviyelerine neden olabileceğini düşünüyor. Düşük hipokretin seviyelerine neden olan bir gen mutasyonu tanımlanmıştır. Stres, toksinlere maruz kalma ve enfeksiyon gibi diğer faktörler de rol oynayabilir.

Narkolepsi için risk faktörleri;

  • Aile öyküsü; Narkolepsili bir aile üyeniz varsa, hastalığa yakalanma olasılığınız daha fazladır
  • Yaş; 10 ila 30 yaş arasındaki kişilerin narkolepsi tanısı alma olasılığı daha yüksektir. Bununla birlikte, narkolepsi genellikle yetersiz teşhis edilir veya yanlış teşhis edilir

Narkolepsinin komplikasyonları;

  • Narkolepsili kişilerde sıklıkla depresyon ve anksiyete vardır, ancak bunların narkolepsi semptomları mı yoksa yaşam kalitelerini etkileyen semptomları mı olduğu net değildir
  • Aşırı uykululuk ve katapleksi nedeniyle sosyal yaşamınız etkilenebilir. Örneğin, sosyal toplantılar sırasında uyanık kalmakta güçlük çekebilirsiniz veya gülerken kas kontrolünüzü kaybedebilirsiniz
  • Belki düşük aktivite seviyeleri veya daha yavaş bir metabolizma nedeniyle, narkolepsili birçok insan aşırı kiloludur
  • Araştırmalar, narkolepsi hastalarının intihar eylimi daha yüksektir

Narkolepsi türleri;

  • Tip 1 en yaygın olanıdır. Katapleksi adı verilen bir semptom veya ani kas tonusu kaybı içerir. Bu tipteki insanlar, hipokretin adı verilen bir proteinin düşük seviyelerine bağlı olarak gündüzleri aşırı uykululuk ve katapleksi atakları yaşarlar. (Hipokretin bazen oreksin olarak adlandırılır)
  • Tip 2 , katapleksi olmayan narkolepsidir. Tip 2 narkolepsili kişilerde genellikle normal hipokretin seviyeleri vardır

Belirtileri;

Narkolepsi dediğimiz nörolojik bozukluk herkesi farklı şekilde etkilemektedir. İşte o belirtilerden bazıları:

  • Gündüz aşırı uyku hali
  • Karabasan
  • Uykuya dalarken görülen halüsinasyonlardaki gerçeklik
  • Horlama
  • Rahatsız bacak sendromu
  • Zihinde buğulanma, zayıf hafıza, konsantrasyon bozukluğu
  • Fiziksel enerji yoksunluğu
  • Uyku kalitesinde bozukluk ve uykusuzluk
  • Kasların ani zayıflığı

Çocuklarda bu belirtilere ek olarak:

  • Sinirlilik hali
  • Hiperaktivite
  • Dilin dışarı çıkması
  • Yarı kapalı gözler
  • Dengesiz yürüme görülebilir

Tanısı;

Doktorlar normal şartlar altında bireyin gündüz vakti aşırı uykulu olmasına veya varsa ani kas tonusu kaybına yani katapleksi durumuna bağlı olarak narkolepsi ön tanısını koyabilirler. Doktor, bu ön tanıdan sonra daha iyi ve kesin bir değerlendirme için bireyi bir uyku uzmanına yönlendirecektir.

Narkolepsinin kesin tanısının konulması ise uyku uzmanları tarafından derinlemesine bir uyku analizi gerçekleştirilmesi için bir uyku merkezinde bir gece kalmayı gerektirir. Bu narkolepsi testi sayesinde varsa narkolepsi teşhisi konulabilir ve şiddeti belirlenebilir.

Bu süreçte doktor öncelikle bireyden uyku geçmişini ayrıntılı bir şekilde öğrenmek isteyecektir. Bunun için bir kaç kısa sorudan meydana gelen Epworth Uykululuk Ölçeği doldurulacaktır. Bu ölçekteki sorular arasında bireyin örneğin öğle yemeğinden sonrası gibi belirli durumlarda uyuma oranı ve sıklığının ne kadar olduğu bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra doktor bireyden bir veya iki hafta boyunca uyku düzeninin ayrıntılı bir programını tutmasını isteyebilir, ve bu sayede aradaki  ilişkiyi belirlemek üzere uyku düzeni ile uyanıklık dönemini karşılaştırabilir.

Buna ek olarak doktor bireyden bir aktigraf kullanmasını isteyebilir. Bir kol saatine benzeyen bu cihaz, hem bireyin hareket etme ve dinlenme dönemlerini ölçer hem de ne zaman ve nasıl  uyuduğunu dolaylı olarak ölçer.

Uyku merkezinde polisomnografi testi gerçekleştirilebilir. Polisomnografi testi, bireyin kafa derisine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla çeşitli sinyalleri uyku sırasında ölçer. Bu test, bireyin elektroensefalogram yani beynin elektriksel aktivite değerlerini, elektrokardiyogram yani kalbin elektriksel aktivite değerlerini, elektromiyogram yani kasların elektriksel aktivite değerlerini ve elektrookülogram yani gözlerin hareket değerlerini ölçer. Bireyin solunum değerleri de ölçülür.

Narkolepsi teşhisinde kullanılan bir başka test olan çoklu uyku gecikme testi ise, bireyin gün boyunca uykuya dalmasının ne kadar sürdüğünü ölçer. Bireyin her biri iki saat arayla dört veya beş defa şekerleme yapması istenir. Uzmanlar bu süreçte bireyin uyku düzenini gözlemler. Narkolepsisi olan bireyler uykuya kolaylıkla dalar ve doğrudan REM uykusuna  girerler.

Bu testler sayesinde bireyin belirti ve semptomlarının kronik uyku yoksunluğu, yatıştırıcı ilaçların kullanımı ve uyku apnesi gibi gündüz aşırı uykuya neden olabilen diğer olası nedenlerini dışlamasına yardımcı olabilir.

Tedavisi;

Narkolepsi tam olarak tedavi edilemese de semptomlar iyileştirilebilir ve kontrol altına alınabilir. Tedavi aşaması şu şekilde oluşur:

İlaç tedavisi; Reçetesiz satılan kafeinli ilaçlar narkolepside pek yararlı olmaz. Ancak reçeteyle satılan amfetamin grubu ilaçlar narkolepsinin uykululuk, katapleksi, halüsinasyonlar ve uyku bölünmeleri gibi şikayetlerde yararlı olabilmektedir. Bu ilaçlar uzman bir hekimin önerileriyle birlikte kullanılmalıdır.

Davranış tedavavisi; Narkolepsi tedavisinde kişilerin yaşamlarında bazı değişiklikler yapması gerekebilir.

  • Düzenli bir uyku/uyanıklık programı yapılarak, uygun saatlerde yatıp uygun saatlerde kalkılmalıdır
  • Narkolepsili kişiler vardiya değişiklikleri yapmamalıdır veya haddinden fazla çalışmamalıdır
  • Düzenli olarak kısa süreli kestirmeler faydalıdır
  • Tehlike yaratabilecek durumlarda mesela araba kullanmadan önce kısa süreli kestirmenin yararı olacaktır
  • İlaçlar, hekimin önerdiği şekilde kulanılmalı, olası değişiklikler mutlaka doktora bildirilmelidir
  • Aile üyeleri hastalık hakkında bilgilendirilmelidir
  • İş arkadaşları narkolepsi hakkında bilgilendirilmelidir
  • İşinizi engelleyen faktörleri göz önünde bulundurun
  • Çocuğunuzda narkolepsi varsa öğretmeni ve arkadaşları bu konuda eğitilmelidir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Miyom nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Nedeni bilinmeyen Miyom, bir kadının rahminde gelişen tümör büyümesidir. Bazen bu tümörler oldukça büyür ve şiddetli karın ağrısına ve ağır adet dönemlerine neden olur. Diğer durumlarda, hiçbir belirti veya semptoma neden olmazlar. Bu tümörler iyi huyludur veya kansersizdir.

Oldukça sık rastlanan bir durum olan ve kadınların yüzde 20’sinde görülmektedir. Miyomlar en çok 35-45 yaş grubu kadınlarda görülür. Ergenlik döneminde görülmesi çok ender bir durumdur.

Miyom çeşitleri;

  • Submuköz miyomlar; Rahimin iç tabakasında oluşan ve rahimin boşluğuna doğru büyüme gösteren bu miyomlar en az rastlanan fakat en çok kanamaya yol açan tiptir,yol açtığı kanama adetin uzaması ve kanama miktarının artması şeklindedir
  • İntramural miyom; En sık rastlanan tip,bu miyom rahimin orta yani kas tabakasında yerleşir,bu tipi de adet süresinin uzamasına ve kanamasının artmasına yol açar,kanama dan dolayı hastada kansızlık oluşabilir,aynı zamanda karın ağrısı ve rahimde büyümeye ,dolgunluk hissine,mesaneye baskı ve sık idrara çıkma gibi şikayetlere yol açar
  • Subseröz miyom; Rahimin dış tabakasından kaynaklanan ve dışa doğru büyüme gösteren miyomlardır,kanama problemine yol açmazlar,daha çok dolgunluk hissi,karın ağrısı, sık idrara çıkma ve kabızlık gibi şikayetlere yol açar

Nedenleri;

Miyomların nedeni bilinmemektedir, ancak araştırma ve klinik deneyimler aşağıdaki faktörlerin neden olabileceğine işaret etmektedir:

  • Genetik; Genetik faktörlerin miyom gelişimini etkilediği düşünülmektedir
  • Hormonlar; Gebelik için hazırlık sırasında her adet döngüsü sırasında uterus astarının gelişimini uyaran iki hormon olan östrojen ve progesteron, miyomların büyümesini arttırıyor gibi görünmektedir. Miyomlar normal rahim kas hücrelerinin olduğundan daha fazla östrojen ve progesteron reseptörü içerir. Miyomlar, hormon üretimindeki düşüş nedeniyle menopozdan sonra küçülme eğilimindedir
  • Diğer büyüme faktörleri; Vücudun insülin benzeri büyüme faktörü gibi dokuları korumasına yardımcı olan maddeler, miyom büyümesini etkileyebilir

Fazla kilolu veya obez olmak, miyom riskini arttırır. Rahim miyomlarının büyüme şekilleri değişkenlik gösterir – yavaş veya hızlı büyüyebilir veya aynı boyutta kalabilirler. Hamilelik sırasında mevcut olan birçok miyom rahim normal boyutuna döndüğü için hamilelikten sonra küçülür veya kaybolur.

Miyom belirtileri nelerdir? 

Genellikle semptom vermezken, rahmin kasılma yeteneğini olumsuz etkilemesi bağlı olarak kliniğe en sık başvuru nedeni düzensiz, uzun,  şiddetli kanama ve bunun yol açtığı anemidir.  Çoğu zaman hastalar kanamaların normal olduğunu düşünüp adaptasyon geliştirdiklerinden karşımıza derin anemi, erken yorulma vb. şikâyetler ile başvurmaktadırlar.

Büyük boyutlara ulaşan myomlar karında şişlik, ağrı, hazımsızlık, kabızlık, gaz şikâyetlerine sebep olmakla birlikte idrar torbasına bası yaparak sık idrara çıkma, böbrek problemlerine neden olmaktadırlar.

Nadiren kavite içindeki saplı myomlar rahim kavitesinin dışına çıkarak, ilişki sonrası kanama, enfeksiyona bağlı olarak kötü koku ve akıntıya sebep olabilirler. Pelvik muayene ve ultrason ile çok rahat tanı alabilmektedirler. Tanı ve tedavi aşamasında üç boyutlu USG,  MR ve tomografiden de yararlanılabilir.

Tanısı;

Miyom tanısı, rutin sağlık kontrollerinde yapılan vajinal muayene sırasında koyulur. Ancak miyoma bağlı olarak görülen belirtilerin varlığında tanının netleşmesi için ek laboratuvar testleri ve radyolojik görüntüleme tetkikleri yapılmasını istenebilir. Laboratuvar testleri ile kanama bozuklukları ve tiroit bozuklukları araştırılır.

Radyolojik görüntüleme yöntemlerinin başında ise ultrasonografi yer alır. Ultrasonografide rahimde bulunan miyomları görebilir. Ancak ultrasonun tanıyı netleştirmeye yetecek kadar bilgi sunmadığı durumlarda manyetik rezonans (MR) görüntülemesi yapılabilir.

Miyom tanısı için yapılan tetkiklerden bir diğeri de histerosonografidir. Histerosonografi işlemi için öncelikle steril bir sıvı yardımıyla rahim içi genişletilir ve ardından görüntüleme yapılır. Bazı vakalarda histerosalpingografi (HSG) ya da histeroskopi yapılması gerekebilir. Histeroskopi yönteminde optik görüntüleme cihazı rahim ağzından sokulur ve rahim içi görüntülenir. Elde edilen bulgular ışığında tanı koyulur.

Tedavisi;

Miyom tedavisi pek çok farklı yöntemle yapılabilir. Pek çok kadında belirtiye yol açmayan ya da hafif şiddette belirtilere yol açan miyomların tedavi edilmesi gerekmez. Bu tür miyomların düzenli olarak takip edilmesi önerilir. Çoğunlukla yavaş büyüyen miyom türleri menopoz dönemiyle birlikte kendiliğinden küçülür.

Miyom tedavisi, ilaçlı olarak yapılabilir. GnRH (Gonadotropin salgılayan hormon) olarak tanımlanan ilaçlarla östrojen ve progesteron hormon üretimi engellenir. Kişinin geçici olarak menopoza girmesine neden olan bu tedavi sayesinde kişinin âdet kanaması kesilir ve miyomları küçülür.

Bir diğer ilaçlı tedavi türü ise rahim içi araç (RİA) ile yapılır. Progestin salgılayan rahim içi araç sayesinde miyoma bağlı olarak gelişen aşırı kanamanın şiddeti hafifletilir. Fakat bu yöntem miyomları küçültmez. Bunların haricinde hastanın yakınmalarını azaltmaya yönelik farklı ilaç tedavileri de önerilebilir.

Cerrahi gerektirmeyen tedavi yöntemlerinden biri de radyofrekans (RF) ablasyondur. Miyomun içinde özel bir iğneyle girilerek miyoma, radyofrekans enerjisi verilir. Miyom içinde ısı artışına yol açan bu tedavi türünde anestezi uygulanması gerekir. Minimal invaziv işlemlerden biri olan embolizasyon tedavisinde ise miyomu besleyen küçük damar yapılarına olan kan akışı kesilir. Beslenemeyen miyom zaman içinde küçülür.

Miyom tedavisinde uygulanan cerrahi yöntem ise miyomektomi olarak tanımlanır. Miyomektomi işlemi, laparoskopik yöntemle yapılır ve rahimde bulunan miyomlar, cerrahi yöntemle çıkarılır. Miyom tedavisinde etkinliği kanıtlanmış tek tedavi yöntemi ise histerektomidir. Histerektomi işleminde rahim tamamen alınır. Kişinin menopoza girmesine yol açmayan histerektomi işlemi sonrasında kişi gebe kalamaz.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Migren ve baş ağrısı arasındaki farklar nelerdir?

Başınızda ağrı olduğunda, tipik bir baş ağrısı mı yoksa migren mi olduğunu anlamak zor olabilir. Bir migren baş ağrısını geleneksel bir baş ağrısından ayırmak ve bunun teşhisini hızlı bir şekilde yapmak çok önemlidir. Bu teşhis sonrası uygulanacak tedavi yönteminde daha hızlı sonuç alınmasını sağlayacaktır.

Ayrıca, gelecekte olabilecek baş ağrılarının ortaya çıkmasını önlemeye de yardımcı olabilir. Peki, bir baş ağrısı ile migren arasındaki farkı nasıl anlayabilirsiniz?

Baş ağrısı nedir?

Baş ağrıları, başınızda baskıya ve ağrıya neden olabilen rahatsız edici durumdur. Ağrı hafiften şiddetliye kadar değişebilir ve genellikle başınızın her iki tarafında ortaya çıkar. Baş ağrısının oluşabileceği bazı belirli alanlar arasında alın, şakaklar ve boynun arkası bulunur. Baş ağrısı 30 dakikadan bir haftaya kadar sürebilir. En sık görülen baş ağrısı tipi gerilim tipi baş ağrısıdır . Bu baş ağrısı tipi için tetikleyiciler arasında stres , kas gerginliği ve anksiyete bulunur. Gerilim baş ağrıları tek baş ağrısı türü değildir; diğer baş ağrısı türleri şunlardır:

  • Küme baş ağrıları; Küme baş ağrıları, başın bir tarafında oluşan ve kümeler halinde ortaya çıkan ciddi derecede ağrılı baş ağrılarıdır. Bu, baş ağrısı atakları döngüleri ve ardından baş ağrısız dönemler yaşadığınız anlamına gelir
  • Sinüs baş ağrıları; Çoğu zaman, migren ile karıştırılan sinüs baş ağrısı sinüs enfeksiyonu ile ortaya çıkar. Sinüsün belirtileri arasında; ateş, tıkalı burun, öksürük, tıkanıklık ve yüz basıncı
  • Chiari baş ağrıları; Chiari baş ağrısına Chiari malformasyonu olarak bilinen ve kafatasının beynin bazı kısımlarına baskı yapmasına neden olan ve genellikle başın arkasında ağrıya neden olan bir doğum kusurundan kaynaklanır
  • Gök gürültüsü baş ağrıları; “Gök gürültüsü” baş ağrısı, 60 saniye veya daha kısa sürede gelişen çok şiddetli bir baş ağrısıdır. Acil tıbbi müdahale gerektiren ciddi bir tıbbi durum olan subaraknoid kanamanın belirtisi olabilir. Ayrıca bir anevrizma, felç veya başka bir yaralanmadan da kaynaklanabilir

Migren nedir?

Migren kaynaklı baş ağrıları yoğun veya şiddetlidir ve sıklıkla baş ağrısına ek olarak başka semptomları da vardır. Migren baş ağrısıyla ilişkili semptomlar şunlardır:

  • Mide bulantısı
  • Bir gözün veya kulağın arkasındaki ağrı
  • Lekeleri veya yanıp sönen ışıkları görmek
  • Işığa ve / veya sese duyarlılık
  • eçici görme kaybı
  • Kusma

Gerilim veya diğer baş ağrısı türleri ile karşılaştırıldığında, migren baş ağrısı orta ila şiddetli olabilir. Bazı insanlar o kadar şiddetli baş ağrıları yaşayabilir ki acil serviste bakıma ihtiyaç duyar. Migren baş ağrıları tipik olarak başın sadece bir tarafını etkiler. Ancak başın her iki tarafını da etkileyen migren baş ağrısı da mümkündür.

Migren baş ağrıları iki kategoriye ayrılır: Auralı migren ve aurasız migren. “Aura”, bir kişinin migren olmadan önce yaşadığı hisleri ifade eder. Duygular migren ağrısından 10 ila 30 dakika önce ortaya çıkar. Bunlar:

  • Zihinsel olarak daha az uyanık hissetmek veya düşünmekte güçlük çekme
  • yanıp sönen ışıklar veya olağandışı çizgiler görmek
  • Yüz veya ellerde karıncalanma veya uyuşma hissi
  • Alışılmadık bir koku, tat veya dokunma hissine sahip olmak

Bazı migren hastaları, gerçek migren ortaya çıkmadan bir veya iki gün önce semptomlar yaşayabilir. “Prodrom” aşamasının belirtileri şunlardır;

  • Kabızlık
  • Depresyon
  • Sık sık esneme
  • Sinirlilik
  • Boyun tutulması
  • Olağandışı yemek istekleri

Migrenin tetikleyicileri;

  • Duygusal kaygı
  • Doğum kontrol hapları
  • Alkol
  • Hormonal değişiklikler
  • Menopoz

Baş ağrılarının tedavisi;

Çoğu gerilim tipi baş ağrısı kolay tedavi edilmektedir;

  • Parasetamol: asetaminofen
  • Aspirin
  • İbuprofen

Rahatlama teknikleri;

Çoğu baş ağrısı stres kaynaklı olduğundan, stresi azaltmak için adımlar atmak baş ağrısını hafifletmeye ve gelecekteki baş ağrısı riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Bunlar;

  • Sıcak kompres uygulamak veya ılık bir duş almak gibi ısı tedavisi
  • Masaj
  • Meditasyon
  • Boyun germe
  • Gevşeme egzersizleri

Migren tedavisi;

Önleme, genellikle migren baş ağrıları için en iyi tedavi yöntemidir. Doktorunuzun reçete edebileceği önleyici yöntemler şunlardır:

  • Alkol ve kafein gibi baş ağrısına neden olduğu bilinen yiyecekleri ve maddeleri ortadan kaldırmak gibi beslenmenizde değişiklikler yapmak
  • Antidepresanlar, kan basıncını düşüren ilaçlar, antiepileptik ilaçlar veya CGRP antagonistleri gibi reçeteli ilaçlar almak
  • Stresi azaltmak için adımlar atmak

İlaçlar; Daha az sıklıkla migreni olan kişiler, migreni hızla azalttığı bilinen ilaçları almaktan fayda görebilir. Bu ilaçların örnekleri şunlardır:

  • Prometazin (Phenergan), Klorpromazin (Thorazin) veya Proklorperazin (Compazine) gibi bulantı önleyici ilaçlar
  • Hafif ila orta şiddette ağrı kesiciler, örneğin Asetaminofen veya Nonsteroid Antiinflamatuar ilaçlar (NSAID’ler). Örneğin; Aspirin, Naproksen Sodyum veya İbuprofen
  • Triptanlar gibi, Almotriptan (Axert), Rizatriptan (Maxalt) veya Sumatriptan (Alsuma, Imitrex ™ adı altında ve Zecuity) halinde

Bir kişi migren baş ağrısı ilaçlarını ayda 10 günden fazla alırsa, bu, ribaund baş ağrıları olarak bilinen bir etkiye neden olabilir. Bu uygulama, daha iyi hissetmelerine yardımcı olmak yerine baş ağrılarını daha da kötüleştirecektir.

Erken tanım ve tedavinin önemi;

Baş ağrıları, hafif bir rahatsızlıktan şiddetli ve zayıflatıcı olmaya kadar değişebilir. Baş ağrılarını olabildiğince erken belirlemek ve tedavi etmek, bir kişinin başka bir baş ağrısı olasılığını en aza indirmek için önleyici tedavilere girmesine yardımcı olabilir. Migreni diğer baş ağrılarından ayırt etmek zor olabilir. Bir aura belirtileri için baş ağrısının başlamasından önceki zamana özellikle dikkat edin ve doktorunuza söyleyin.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Metabolik sendrom nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Metabolik Sendrom; bir dizi metabolik sorunun bir arada görülme durumudur. Farklı bir tanımla; Sosyoekonomik şartların düzelmesi ile tüm dünyada ok yaygın olarak görülmeye başlayan Metabolik Sendrom; kalp hastalığı, felç ve diyabet riskini arttıran tıbbi rahatsızlıkların bir arada olmasından oluşur.

Metabolik Sendrom için kullanılan diğer terimler ‘insülin direnci sendromu’ ve ‘sendrom X’tir. Aşağıdaki rahatsızlıklardan en az 3 tanesinin bir arada olması durumuna metabolik sendrom denir:

  • Bel çevresinin normalden fazla olması (erkeklerde 100, kadınlarda 85 cm’den fazla olması)
  • Kandaki trigliserit seviyesinin 150 mg/dL ya da daha fazla olması
  • HDL kolesterol seviyesinin erkeklerde 40 mg/dL, kadınlarda 50 mg/dL’nin altında olması
  • Kan basıncının 130/85 mm HG ya da daha yüksek olması
  • Prediyabet (açlık kan şekerinin 100 ila 125 mg/dL arasında olması) veya diyabet (açlık kan şekerinin 125 mg/dL’nin üstünde olması)

Risk faktörleri;

Metabolik sendrom için risk faktörleri obezite ile ilgilidir. En önemli iki risk faktörü şu şekilde tanımlanır;

  • Merkezi obezite veya vücudun orta ve üst kısımlarında aşırı yağ birikimi
  • Vücudun şeker kullanmasını zorlaştıran insülin direnci

Metabolik sendrom riskinizi artırabilecek başka faktörler de var. Bunlarda şunları içerir:

  • Yaş
  • Ailede metabolik sendrom öyküsü
  • Yeterince egzersiz yapmamak
  • Polikistik over sendromu teşhisi konmuş kadınlar

Metabolik sendromun komplikasyonları;

Metabolik sendromdan kaynaklanabilecek komplikasyonlar sıklıkla ciddi ve uzun vadelidir (kronik).

  • Arterlerin sertleşmesi (ateroskleroz)
  • Diyabet
  • Kalp krizi
  • Böbrek hastalığı
  • İnme
  • Alkolden bağımsız karaciğer yağlanması
  • Periferik arter hastalığı
  • Kalp-damar hastalığı

Diyabet ilerlediği durumlarda;

  • Göz hasarı (retinopati)
  • Sinir hasarı (nöropati)
  • Böbrek hastalığı
  • Uzuvların kesilmesi

Teşhisi;

Metaboliik sendrom, zemininde insülin direnci ile seyreden bir sendromdur. İnsülin direnci komponentini bize en iyi gösteren gösterge bel çevresi genişliğidir.

  • Erkeklerde 102cm
  • Kadınlarda 88cm yüksek risktir
  • Erkeklerde 94cm, kadınlarda 80cm’den fazlası da risk teşkil ediyor. Demek ki bu değerler var ise metabolik sendromdan şüphelenmek gerekmektedir

Bu kişilerde hipertansiyon, kan basıncı yüksekliği, lipid tablosu bozuklukları, kan yağlarının bozuklukları ve kan şekerinde yükseklik gibi rahatsızlıklar olabilmektedir. Bunlar mutlaka kontrol edilmelidir. Kişide bu sayılanlardan 3 tanesinin olması ortaya metabolik sendrom tanısı çıkar ve kişiye uygun tedaviye başlanılır.

Tedavisi;

Metaboloki sendrom nasıl tedavi edilir, metabolik sendromun en iyi tedavilerinden biri düzenli beslenme, diyet ve egzersizdir.

  • Diyet, egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği ile tedavi edilebilir
  • Bunların yeterli olmadığı koşullarda ilaç ve insülin tedavisi gündeme gelmektedir
  • Önemli olan diyet, egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği ve ilaç kullanımı ile Tip2 diyabet hastalarının yaklaşık ’lik bir bölümünde tedavi hedeflerine ulaşılabilmektedir. Bu kabul edilebilir bir oran değildir

Ne gibi önlemler alabiliriz?

Metabolik Sendromdan korunmanın temeli, sağlıklı bir yaşam şeklini benimsemektir. Metabolik Sendrom tanısı konmuşsa, kalp-damar hastalığı ve tip 2 diyabet riskini azaltmak için hemen harekete geçmek gerekir. Önce hastaya kalp-damar hastalığı riskleri açsından kapsamlı bir muayene ve değerlendirme önerilir. Daha sonra, ilk planda sağlıklı yaşam şeklinin benimsenmesine yönelik önlemler uygulanır. Bu önlemlerin yeterli olmaması halinde ise tedaviye başvurulması gerekebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Mental retardasyon nedir? Detaylar

Zeka, bireyin amaçlı bir biçimde hareket edebilme, mantıklı düşünebilme ve çevresine uyum yapabilme yetilerinin tümüne denir. Mental retardasyon (zeka gelişiminde gerilik) ise, kendi kendine yetememe, sosyal ilişkilerde güçlük gibi normal hayata uyum sağlayamama durumudur.

Mental retardasyonun görülme sıklığı tüm toplumda % 1’dir. Erkeklerde görülme olasılığı kız çocuklara göre daha fazladır. Düşük sosyoekonomik düzeyde daha sık görülür. Fiziksel bir nedene bağlı olan mental retardasyonda sınıfsal bir fark görülmemektedir.

Belirtileri;

Çocukluk çağında anlaşılan mental retardasyon birçok belirtiye sahiptir. Hafif derecede mental retardasyon, çocuğun okul eğitimine başlamasına ve bilişsel yetenekler gerektiren sorumluluklar üstlenene kadar anlaşılması güçtür. İleri düzey mental retardasyon ise, fiziksel ve nörolojik yetersizliklerle erken çocukluk çağında kendini gösterir. Mental retardasyonun, bu iki uç arasındaki tüm derecelendirmelerin genel belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Yetersiz entelektüel işlevsellik
  • Doğumsal anomaliler (mikrosefali, hidrosefali)
  • İşitme kaybı
  • Konuşmada güçlük
  • Görme bozuklukları
  • Yüz yapısındaki anomaliler (kornea opasitesi, anormal şekilli kulaklar, basık düzleşmiş burun, dil ve diş yapısındaki uyumsuzluklar)
  • Epileptik nöbetler
  • Serebral palsi
  • Kaslarla ilgili spastisite ve hipotoni
  • Koreoatetoz (ani ve istemsiz sarsılma, sarsıntı ve kıvranma hareketleri)
  • Hareketsizlik
  • Uyaranlara aşırı tepki
  • Hiperaktivite
  • Dikkat süresindeki kısalma
  • Öğrenmede güçlük

Derecelendirmeler, belirtilerin şiddetine ve tetkiklere göre uzmanlar tarafından yapılır.

Nedenleri;

Mental retardasyonun bir çok farklı nedeni vardır. Bu nedenleri üç ana şekilde toplayabiliriz: Genetik etkenler, sosyal ve ekonomik etkenler, organik etkenler. Bu nedenlerin dışında kalan nedenler bilinmemektedir ve nedeni bilinmeyen mental retardasyon, tüm mental retardasyonların 1/3 ‘ünü oluşturmaktadır.

Daha ayrıntılı söylersek; hafif düzeyde mental retardasyonun % 58-78’inin nedeni bilinmemektedir. Bu durumu, ileri düzey mental retardasyonun % 23-43’ü için de söyleyebiliriz. Mental retardasyon sebebinin % 35’inin genetik etmenler olduğu gösterilmiştir. % 10 civarında ise sebebi bilinmeyen organik malformasyonlar (atardamar ve toplardamar arasında oluşan anormal bağlantılar) neden olarak gösterilmiştir. Mental retardasyonun daha bir çok nedeni sayılabilir. Doğum öncesinde (prenatal), doğum sırasında (perinatal), doğum sonrasında (postnatal) oluşan nedenlerin yanında, gebelikteki enfeksiyonlar, travma, yanlış ilaç kullanımı da nedenler arasında gösterilmiştir. Bu nedenlerden genetik etkenleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Down sendromu (trizomi 21)
  • Edwards sendromu (trizomi 18)
  • Cat cry sendromu (kedi ağlaması)
  • DiGeorge sendromu
  • Prader-Willi sendromu
  • XXY erkek (Klinefelter sendromu)
  • XYY erkek
  • XXX dişi
  • XO dişi (Turner sendromu)
  • Frajil X sendromu
  • Gen anomalileri (tuberoskleroz, nörofibromatozis, fenilketonüri, galaktozemi)
  • Lesch-Nyhan sendromu

 Risk faktörleri;

  • Gebelikteki enfeksiyonlar (kızamıkçık, sitomegalovirüs, toksoplazma, herpes simpleks virüs, epstein-barr virüs, sifiliz, influenza)
  • Gebelikte radyasyonla karşılaşma
  • Doğum öncesi kanamalar
  • Çoğuz doğum
  • Anormal fetüs pozisyonu
  • Gebelikte cıva ve kurşun zehirlenmesi
  • Zor doğum
  • Prematürite
  • Doğum sonrası menenjit ve ensefalit yapan hastalıklar (kızamık, boğmaca, kabakulak, tüberküloz)
  • Viral aşılar sonrası gelişen ensefalopatiler
  • Nörolojik hasar getirebilen hastalıklar
  • İleri düzey beslenme yetersizlikleri
  • Anoksi gibi oksijensiz kalma durumları
  • Kafa travmaları
  • Hipotiroidizm
  • Sosyoekonomik standartların düşüklüğü

Mental retardasyonun ağırlığının dereceleri;

Entelektüel bozukluğun düzeyini dört derecede belirtmek mümkündür.

  • Hafif mental retardasyon; IQ düzeyi 50-55 ile yaklaşık 70 arası
  • Orta derecede mental retardasyon; IQ düzeyi 35-40 ile 50-55 arası
  • Ağır mental retardasyon; IQ düzeyi 20-25 arası ile 35-40 arası
  • İleri derecede ağır mental retardasyon; IQ düzey 20-25’in altında.

Şiddeti Belirlenmemiş Mental Retardason, Mental Retardasyon olduğuna ilişkin güçlü bir kanı olmasına karşın, kişinin zekasının  standart testlerle sınanabilir olmadığı durumlarda (Örn. ileri derecede güçsüz ya da işbirliği kurulamayan bireyler ya da bebekler ile) kullanılabilir.

  • Hafif mental retardasyon; Hafif Mental Retardasyon, kabaca, eğitim sınıflandırmalarına göre eskiden ”öğretilebilir” olarak nitelendirilen gruba eşdeğerdir. Bu grup Mental Retardasyonu olanların en büyük çoğunluğunu (yaklaşık %85’i) oluşturur. Bu düzeyde Mental Retardasyonu olanlar, tipik olarak toplumsal ve konuşma yeteneklerini okul öncesi yıllarda (0-5 yaş) kazanırlar, duyusal ve motor alanlarındaki bozuklukları çok azdır ve çoğunlukla daha ilerideki yaşlara kadar Mental Retardasyonu olmayan çocuklardan ayırt edilemezler. On’lu yaşların sonuna doğru, 6’ncı sınıf düzeyinde okul becerileri  kazanabilirler.  Erişkin yaşlarında, ancak kendi başına yaşayabilmeye yeten toplumsal ve mesleki yetenekler kazanırlar. Ancak, özellikle alışılmışın dışında toplumsal ve ekonomik streslerle karşı karşıya kaldıklarında denetim ve yol gösterilmesine gereksinim duyarlar. Hafif Mental Retardasyonu olan bireyler uygun destekle çoğunlukla kendi başlarına ya da denetimle toplumda başarıyla yaşayabilirler
  • Orta derecede mental retardasyon; Bu grup tüm Mental Retardasyonu olan bireylerin  % 10’unu oluşturur. Bu düzeyde Mental Retadasyonu olan bireyler çoğu konuşma becerilerini erken çocukluk yıllarında kazanırlar. Meslek eğitiminde faydalanır ve bir denetimle kişisel bakımlarını yapabilirler. Aynı zamanda toplumsal ve uğraşı alanlarındaki eğitimden de fayda görürler. ancak akademik olarak 2’nci sınıf düzeyinden ileri gidemezler. Bildikleri yerlerde tek başlarına dolaşabilirler. Ergenlik dönemlerinde, toplumsal adetleri öğrenmedeki zorlukları aynı yaştakilerle ilişkilerini bozabilir. Erişkinlikte çoğunluğu beceri istemeyen işlerde ya da uygun denetimle yarı beceri isteyen işlerde çalışabilirler. Yeterli  denetim ile toplum hayatına uyum sağlarlar
  • Ağır mental retardasyon; Ağır Mental Retardasyonu olan grup Mental Retardasyunu olan tüm bireylerin % 3-4’ünü oluşturur. Bunlar erken çocukluk yıllarında konuşma ya çok az kazanırlar ya da hiç kazanamazlar. Okul dönemince konuşmayı öğrenebilirler ve ancak temel bakım konusunda eğitilebilirler. Sadece okul öncesi eğitim düzeyinde (gerekli işaret ve harfleri tanıma gibi) bir eğitimden yararlanabilirler. Erişkinliklerinde yakın bir denetimle basit işleri yapabilirler. Mental Retardasyona eşlik eden başka bir sorun nedeni ile özel bir bakıma gereksinimleri yoksa, grup evlerinde ya da aile içinde toplum hayatına uyum sağlayabilirler
  • İleri derecede ağır mental retardasyon; Bu grup tüm Mental Retadasyonların % 1-2’sini oluşturur..Çoğunda Mental Retardasyona neden olan özel  bir nörolojik sorun vardır. Erken çocukluk yıllarında duyu-motor işlevlerinde önemli eksiklikler vardır. Çok özel bir çevrede , devamlı yardım ve bir bakımverenle bireysel ilişki içinde  en uygun gelişme sağlanabilir. Eğer uygun bir şekilde eğitilebilirlerse motor gelişmeleri, kendine bakım ve konuşma becerileri geliştirilebilir. Çok yakın denetim ve koruma altında bazıları basit işleri yapabilir

Mental Retardasyon nasıl tedavi edilir?

Mental Retardasyona özel bir tedavi yoktur. Amaç çocuğun zihinsel becerilerini desteklemek ve düzeyine bağlı olarak yaş ortalamasına yakın performans sergilemesi için çalışmalar yapmaktır. Mental Retardasyonda ne kadar erken müdahale yapılırsa becerilerin gelişimi o kadar hızlı olur. Yaş ilerleyip akademik beklenti arttıkça hafif düzeyde başlayan gerilikler çocuğun normal okullarda okumaya devam etmesini hedeflendiğinde daha ağır tablolara dönüşmekte, ergenlik dönemine geldiğinde depresyonu tetiklemektedir.

O nedenle erken dönemde eğitimcilerden gelen geribildirimler doğru değerlendirilmelidir. Küçük yaşlarda belirti vermiş olsa bile önemsenmemesi nedeni ile mental retardasyon tanısının en çok konulduğu dönem 10-14 yaşları arasıdır. Bu yaşlarda yapılan çalışmalardan alınan verim, erken dönemde uygulanacaklarla alınacak verimden çok daha azdır.

Mental retardasyon tanısı olan çocuklarla merkezimizde yapılan çalışmalarda önce zihinsel becerilerin değerlendirildiği bir test çalışması yapılarak her çocuğun kendine özgü olan zihin profili çıkarılır. Bu profile göre çocuğun güçlü ve buna karşılık gelişmesi gereken alanları belirlenir. Güçlü olduğu kanallar kullanılarak gelişmesi gereken alanlarına yönelik özel eğitim programı hazırlanır. Ev ve okulda yapılacak çalışmalar hakkında öneriler verilir. Sosyal beceri eğitimi ve aile danışmanlığı bu sürecin bir parçasıdır. Bu şekilde çocuğun işlevselliği arttırılarak sosyal yaşamda yer edinmesi hedeflenir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın