Yaz Yorgunluğu İle Başa Çıkmak İçin Faydalı Besinler

Sıcağa maruz kalmak, vücudun sıcaklığı kontrol edememesi nedeniyle baygınlık, kuru ve sıcak cilt, sıcak çarpması gibi ciddi semptomlara neden olabilir. Diğer semptomlar ise, alt ekstremitelerde şişlik, boyunda kızarıklık, kramplar, baş ağrısı, sinirlilik, uyuşukluk ve halsizliktir.

Haber Merkezi / Terleme ile çok fazla mineral tuz kaybederiz ve bunun sonucunda kas gibi bazı fonksiyonlar doğru şekilde çalışmaz. En çok tavsiye edilen ise, terle kaybedilen mineralleri yenilemek için bol su (günde en az 2 litre) içmek ve enerji ve besin kaynağı olarak mevsim meyveleri ve sebzeleri tüketmek.

Yorgunluk ve halsizlik hissi devam ediyorsa ne yapabilirsiniz?

Yeterli fiziksel ve zihinsel enerji verebilen belirli gıda takviyelerini varsaymak faydalı olabilir. Fiziksel yorgunluk durumlarında D vitamini, karnitin, arginin ve magnezyum gibi normal kas fonksiyonunu destekleyen maddeler alınabilir.

D vitamini:  Kalsiyum, magnezyum ve fosfatların bağırsak emiliminden sorumlu ve ayrıca diğer biyolojik işlevlerde yer alan, steroid yapıda yağda çözünen bir molekül grubunu ifade eder. Aslında, D vitamini sadece kemikleri sağlıklı tutmakla kalmaz, aynı zamanda bizi patojenlerden korumak için T-lenfositleri uyaran ve ayrıca kas kasılmasına katkıda bulunan bir bağışıklık uyarıcısı görevi görür.

Karnitin; İnsan vücudu tarafından iki amino asitten sentezlenir: metionin ve lizin; uzun zincirli yağ asitlerini hücrelerin içinde, oksitlendikleri ve enerjiye dönüştürüldükleri mitokondriyal düzeyde taşıma eylemini gerçekleştirir. Karnitin sadece  kasların gücünü artırmak için değil, kalp ve kan damarlarını koruyucu özelliğinden dolayı da kullanılır; aslında, HDL kolesterol seviyelerini artırarak ve dolaşımdaki trigliseritleri azaltarak lipid yapısını iyileştirir.

Arginin; İnsan vücudu için gerekli 20 amino asitten biridir. Biyolojik işlevi, damar genişlemesine neden olan ve kaslara daha fazla oksijen ve besin kaynağı sağlayan kan damarları düzeyinde nitrik oksit üretmekten oluşur. Arginin özellikle vegan veya vejeteryan diyetleri gibi et gıdalarını içermeyen diyetleri takip edenler için uygundur.

Magnezyum; 22 ile 26 g arasında değişen miktarlarda sahip olduğumuz ve yüzde 50’den fazlası kemik seviyesinde mineralize olan makro elementtir. Magnezyum, vücudumuzdaki 300’den fazla enzim için bir kofaktör görevi görür. Bu nedenle, merkezi düzeyde esansiyel nörotransmitterlerin sentezi ve hücresel enerjinin ATP (Adenozin trifosfat) formunda üretilmesi ve salınması gibi sayısız biyolojik süreçte yer alır.

Magnezyum, yorgunluk ve bitkinliğin azaltılmasına ve normal enerji oluşum metabolizmasına katkıda bulunur. Kalsiyum ile dengede hareket ederek normal kas fonksiyonuna katkıda bulunur, kas kasılmasını, kalp atışını, pıhtılaşmayı ve kan basıncını düzenler.

Paylaşın

Felç Ve Kalp Krizi Riskini Artıran İki Faktör

Dünya genelinde önde gelen ölüm nedenlerinden inme (felç) veya kalp krizi ‘sessiz katiller’ olarak da adlandırılmaktadır. Bu iki sessiz katili önlemek için, hastalıkla ilişkili tüm risk faktörlerinin farkında olunmalıdır.

Haber Merkezi/ İnme, kol zayıflığı, sarkık yüz ve konuşma güçlüğü ile karakterize edilirken, kalp krizi göğüs rahatsızlığına, vücudun diğer bölgelerinde ağrıya, nefes darlığına ve soğuk ter, mide bulantısı ve baş dönmesi gibi diğer belirtilere neden olabilir.

Kalp hastalığı ve inme için önde gelen risk faktörleri yüksek tansiyon, yüksek ve düşük lipoprotein (LDL) kolesterol, diyabet, sigara ve sigara dumanına maruz kalma, obezite, sağlıksız beslenme ve fiziksel hareketsizliktir.

Sosyal izolasyon ve yalnızlıkta hem kalp krizi hem de felç riskini yüzde 30 oranında artırabilir. Yayınlanan yeni çalışma, bu iki faktörün kalp krizi ve inme için ‘önemli’ belirleyicileri olabileceğini ortaya koydu.

Çalışmayı yöneten araştırmanın başkanı Crystal Wiley Cene, “Sosyal izolasyon ve yalnızlığın olumsuz sağlık sonuçlarıyla ilişkili olduğunu açıkça gösterdi” dedi ve ekledi: Sosyal bağlantısızlığın yaygınlığı göz önüne alındığında, halk sağlığı etkisi oldukça önemlidir.

Çalışma, sevilen birini kaybetme ve emeklilik gibi faktörler nedeniyle sosyal izolasyonun ve yalnızlığın yaşla birlikte artığını belirtiyor. Çalışma, ayrıca, yaşlı yetişkinlerin daha fazla risk altındayken, gençlerin de yalnızlık riski altında olduğunu ortaya koyuyor.

Harvard Üniversitesi’nin yaptığı başka bir araştırmada, 18-22 yaşları arasındaki Z Kuşağı üyelerinin, en yalnız kuşak olarak kabul edildi. Bunun, sosyal faaliyetlere daha az katılımın ve artan sosyal medya kullanımının bir sonucu olduğu belirtildi.

Cene, sosyal izolasyon ve yalnızlık birbiriyle ilişkili olsa da, aynı şey olmadığını söylüyor ve ekliyor: Bireyler nispeten izole bir yaşam sürdürebilir ve yalnız hissetmeyebilir ve tersine, birçok sosyal teması olan insanlar hala yalnızlık yaşayabilir.

Yalnızlık, yalnız kalmanın veya insanlarla çok az bağlantı kurmanın üzücü hissi iken, sosyal izolasyon, sosyal temasların olmaması veya insanlarla yüz yüze temas veya etkileşimin olmamasıdır. Bu nedenle, iki terim birbiriyle ilişkili olsa da, bir şekilde farklıdır.

Araştırmacılara göre, inme veya kalp krizi için güçlü risk faktörleri olabileceğinden sosyal izolasyon ve yalnızlık daha ciddiye alınmalıdır.

Cene, “Özellikle risk altındakiler için sosyal izolasyon ve yalnızlığın kardiyovasküler ve beyin sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için program geliştirmeye, uygulamaya ve değerlendirmeye acil ihtiyaç var” dedi.

Kalp krizi ve inme riskini azaltmak için, sosyal izolasyon ve yalnızlığı dikkate almanın yanı sıra, yaşam tarzına da dikkat edilmelidir.

Kalp hastalığı ile ilişkili risk faktörlerinin çoğu, kişinin diyeti, aktivite düzeyi ve kişinin sağlıksız alışkanlıklarla da ilgilidir. Kalp hastalıkları ve felç riskini önemli ölçüde artırdığı için sigara veya alkol tüketiminden de uzak durulmalıdır.

Paylaşın

Domates Gribi: En Az 82 Çocukta Tespit Edildi

Lancet tıp dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, 26 Temmuz 2022 itibariyle Hindistan’da 82’den fazla çocukta “domates gribi” tespit edildi. Bilim insanları, hastalığa sebep olan virüsün kaynağını araştırıyor.

Hindistan’ın Kerala eyaletinin Kollam şehrinde 6 Mayıs 2022 tarihinde bir çocukta “domates gribi” virüsüne rastlandı.

Lancet haftalık hakemli genel tıp dergisinde Vivek P. Chavda, Kaushika Patel ve Vasso Apostolopoulos imzasıyla yayınlanan araştırmaya göre, 26 Temmuz 2022 tarihi itibariyle toplam dört bölgede beş yaşından küçük 82’den fazla çocukta domates gribi virüsüne rastlandı.

Söz konusu araştırmada, nadir görülen viral bir enfeksiyon olarak tanımlanan ve mevcut durumda hayati tehlike yaratmayan virüsün bazı semptomlarının Kovid 19’a benzediği kaydedildi. Buna göre, her iki virüs de ilk aşamada hastalarda yüksek ateş, yorgunluk ve vücut ağrıları yapıyor.

“Kovid 19 ile bağlantılı değil”

Kovid 19 ile enfekte olan bazı hastalarda ciltte kızarıklık da meydana geldiğini kaydeden araştırmacılar, domates gribine yol açan virüsün Kovid 19’a sebep olan SARS-CoV-2 ile bağlantısı olmadığını belirtti.

Buna göre, domates gribi, viral bir enfeksiyon olmaktan ziyade chikungunya veya dang hummasının sonradan yol açtığı bir etki olabilir. Araştırmacılar, domates gribinin viral bir rahatsızlık olan ve çoğunlukla 1-5 yaş arası çocuklar ile bağışıklık sistemleri zayıf yetişkinler arasında görülen el, ayak ve ağız hastalığının yeni bir varyantı olabileceği ihtimali üzerinde de duruyor.

Yeni bir patojen mi?

Araştırmaya göre, hastalığın ilk semptomları arasında yüksek ateş, ciltte döküntü ve eklemlerde ağrı bulunuyor. Domates gribi de adını hastalık sırasında vücutta çıkan kırmızı döküntülerden alıyor.

Söz konusu kızarıklıklar maymun çiçeği hastalığının ilk döneminde genç kişilerde görülen semptomlara benziyor. Domates gribinin semptomları arasında ayrıca benzer viral enfeksiyonlarda olduğu gibi mide bulantısı, kusma, ishal, dehidrasyon ve eklemlerde şişme de bulunuyor.

Bilim insanları domates gribi olarak adlandırılan rahatsızlığın sivrisinek kaynaklı bir enfeksiyonun etkisi olup olmadığını araştırıyorlar. Bunun tamamen yeni bir patojen olma ihtimali de göz ardı edilmiyor.

Paylaşın

Kanser Kaynaklı Ölümlerin Neredeyse Yarısı Yaşam Tarzından Kaynaklı

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre kanser, kalp hastalıklarından sonra dünya genelinde ikinci önde gelen ölüm nedenidir. Yeni bir araştırma, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerin neredeyse yarısının önlenebilir risk faktörlerinden kaynaklandığını ortaya koydu.

Haber Merkezi / Araştırmaya iyi tarafından bakıldığı zaman, bu durum, önlenebilir risk faktörlerini kontrol ederek ve yöneterek, çeşitli kanser risklerinden ve ölümlerinden kaçınılabileceğini göstermektedir.

Araştırma, 2019 yılında yaşanan tüm kanser ölümlerinin yüzde 44,4’ünün yani nerdeyse yarısının önlenebilir risk faktörlerinden kaynaklanabileceğini ortaya koyuyor.

Veriler ayrıca, önlenebilir kanser ölümlerinin artmakta olduğunu ve 2010’dan 2019’a kadar dünya genelinde yüzde 20,4 oranında arttığını göstermektedir. Bu, endişe verici.

Dünya genelinde önlenebilir kanser ölümlerinin üç önde gelen risk faktörü bulunmaktadır:

Sigara kullanımı

Sigaradaki kimyasallar DNA’ya zarar verir ve hücrelerin herhangi bir DNA hasarını onarmasını zorlaştırır. Ayrıca hücreleri kanserden korumaya yardımcı olan DNA parçalarına da zarar vermektedir. Aynı hücrede zamanla oluşan bu DNA hasarının birikmesi kansere yol açmaktadır.

Sigara kullanımı vücudun hemen her yerinde kansere yol açabilir. Ağız ve boğaz, yemek borusu, mide, kolon, rektum, karaciğer, pankreas, gırtlak, soluk borusu, bronş, böbrek ve renal pelvis, mesane ve serviks kanserine neden olabilir.

Çok fazla alkol içmek

Çak fazla alkol tüketimi karaciğere zarar vererek iltihaplanma ve yara izine yol açarak karaciğer kanseri riskini artırabilir. Alkol tüketimi ayrıca daha yüksek kolon ve rektum kanseri riski ile ilişkilendirilmiştir.

Alkol alımını azaltmak kanser riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Alkol tüketim ne kadar kısılabilirse, kansere yakalanma riski de o kadar azalmaktadır.

Daha az alkol tüketmek ayrıca, yüksek tansiyon ve karaciğer hastalığına yakalanma riskini de azaltmaktadır.

Yüksek vücut kitle indeksi yada kilo problemi

Çok fazla kilo, belirli kanser türlerini geliştirme riskini ve tedavi sonrası bile kanserin tekrar ortaya çıkma olasılığını artırabilmektedir.

Araştırmanın yazarları, bu bulgulara dayanarak, dünya genelinde kanser yükünün önemli bir bölümünün bilinen kanser risk faktörlerinden kaynaklı olduğunu ve risk faktörlerinin kontrolü yoluyla kanser yükünün büyük bir bölümünün önlenebileceğini vurguladılar.

Araştırma ilk olarak The Lancet dergisinde yayınlandı. Araştırmada bilim insanları, 2010’dan 2019’a kadar 204 ülkede 23 kanser türünü ve 34 risk faktörünü inceleyerek kanser ölümleri ve sakatlıklarına odaklandılar.

Paylaşın

Bacaklardaki Ve Kollardaki Bu Belirti, Kalp Rahatsızlığının Bir İşareti Olabilir

Kalp hastalıklarının belirtileri sadece göğüsle sınırlı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Kalp hastalıklarının önceden herhangi bir belirti göstermediği inancının aksine, sessizce kendini gösteren ve erken teşhis edildiğinde hayat kurtarabilecek bazı belirtileri vardır.

Haber Merkezi / Bacakların ve kolların uyuşması kalp hastalığının önemli bir göstergesi olabilir.

Uyuşukluk, bacaklarda ve kollarda herhangi bir his olmaması ile tanımlanabilir. Uyuşukluk herhangi bir sebep olmadan da ortaya çıkabilir.

Çoğu durumda uyuşukluk kendi kendine geçer ve vücut hissetme duyusunu geri alır, ancak uyuşukluk birkaç dakika, birkaç saat hatta günler sürebilir.

Uyuşmanın diğer özellikleri arasında, belirli bölgenin solgun görünmesi ve dokunulduğunda soğuk hissedilmesidir.

Kollarınızda ve bacaklarınızda böyle bir renk değişikliği ve garip bir his hissettiğinizde, bir doktora görünün. Bu belirti tekrar ve tekrar ortaya çıkıyorsa, derhal bir doktora görünün

Uyuşukluk neden olur?

Kan damarı daraldığında, kollar ve bacaklar için gerekli olan kan miktarını sınırlar ve bu da periferik arter hastalığı adı verilen bir duruma neden olur. Bu, vücudun bu kısımlarına yetersiz kan akışına yol açar, bunun sonucunda çeşitli komplikasyonlar ortaya çıkar ve bunların en yaygın olanı uyuşukluktur.

Sağlık uzmanları, periferik arter hastalığını kalp hastalıkları ile ilişkilendirmiştir. Kişi bu duruma sahipse kalp hastalıklarına yakalanma riski daha fazladır.

Uzuvlarda görülen diğer kalp sorunu belirtileri

Uyuşukluk dışında, olası bir kalp hastalığını gösterebilecek başka belirtiler de vardır.

Bu nedenle, bu belirtilere dikkat etmek ve bunlar sık ​​sık meydana geliyorsa bir doktora danışmak çok önemlidir.

  • Ayak kaslarında ağrı, kas ağrısı, kaslarda aşırı yorgunluk ve kaslarda olağandışı rahatsızlıklar da kalp hastalıklarına işaret eder.
  • Ayaklarda yanma hissi de kalp hastalıklarının bir göstergesidir.
  • Baldırlarda ve uyluklarda da rahatsızlık görülebilir.
  • Bacaklarda ve ayaklarda şişme de kalp hastalıklarının bir başka potansiyel göstergesidir.

Kalp hastalıklarının diğer belirtileri nelerdir?

Kalp hastalıklarının diğer semptomları nefes darlığı, göğüste sıkışma, göğüste ağrı, göğüste aşırı basınç ve anjina veya göğüste rahatsızlıktır.

Kalbinde sorun yaşayan kişilerde boyun, çene, üst karın bölgesi ve hatta boğaz bölgesinde ağrılar da olabilir.

Kalp hastalıkları her yıl 18 milyona yakın can alıyor

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tahminlerine göre, kardiyovasküler hastalıklar her yıl 18 milyona yakın can alıyor. Bunlara koroner kalp hastalığı, serebrovasküler hastalık, romatizmal kalp hastalığı ve diğer durumlar gibi hastalıklar dahildir.

Kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin üçte birinin 70 yaşın altındaki kişilerde meydana gelmesi endişe vericidir. Bu, kalp hastalıklarının gençler için de daha büyük bir risk oluşturduğunun açık bir göstergesidir.

Bilinmesi gereken önemli noktalar

Kalp hastalıkları vücutta belirgin bir belirti vermeden gelişse de düzenli kontrollerde erken dönemde fark edilebilir.

Kolesterol seviyeleri, kalp hızı, kan şekeri seviyesi, vücut kitle indeksi kalp hastalığının göstergelerinden birkaçıdır.

Sağlık kontrolünden geçmek ne kadar önemliyse, sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olmak da o kadar önemlidir. Alkol tüketimi, tütün alımı, sigara içmek, abur cubur ve işlenmiş gıdalar kalp hastalığının birkaç katalizörüdür.

Paylaşın

Alagille Sendromu Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Alagille sendromu, karaciğerde normalden daha az sayıda küçük safra kanalının olması ve kalıtsal bir durumdur. Safra kanalları aynı zamanda hepatik kanallar olarak da bilinir. Bunlar, karaciğerden safra kesesine safra taşıyan tüplerdir.

Haber Merkezi / Safra, kırmızı kan hücrelerinin parçalanmasıyla karaciğerde üretilir ve iki ana işlevi vardır; toksinleri ve atıkları vücuttan uzaklaştırmak ve yağların ve yağda çözünen A, D, E ve K vitaminlerinin sindirimine yardımcı olmak.

Alagile sendromunda karaciğerde safra birikmesine yol açan hepatik kanal sayısında azalma vardır. Sonunda karaciğer çalışmayı durdurabilir ve karaciğer nakli gerektirebilir. Karaciğerde hasara neden olan safra biriktiğinden, diğer organlar da etkilenebilir. Buna kalp, böbrekler, kan damarları, kemikler ve gözler dahildir.

Alagile sendromu yaklaşık her 70.000 doğumda bir görülür ve hem erkek hem de kadınlarda eşit oranlarda görülür. Semptomlar bebek iki yılı tamamlamadan önce ortaya çıkar.

Nedenleri

Alagille sendromu, otozomal dominant bir özellik olarak kalıtsaldır. Bu, bozukluğu olan bir ebeveynden miras alınabileceği anlamına gelir. Ebeveynlerinden birinin bozukluğu olan çocukların, bozukluğu geliştirme olasılığı yüzde 50’dir. Bozukluğu olanlar, Jagged1 (JAG1) geninde genetik bir mutasyona sahiptir. NOTCH2 genindeki mutasyonlar, %1’den daha az hastada da görülebilir.

Belirtileri

Alagille sendromunun semptomları, durumun ciddiyetine göre değişir. Aynı ailedeki hastalar arasında da farklılık gösterebilirler.

Alagille sendromlu bebekler, yaşamın ilk birkaç haftasında karaciğer semptomları gösterebilir. Bu semptomlar, durumu olan çocuklarda ve yetişkinlerde de ortaya çıkabilir. Karaciğer semptomları şunları içerir;

  • Sarılık; Vücutta safrada sarımsı yeşil bilirubinin birikmesine bağlı olarak sarılık görülür. Sarılık, kandaki bilirubin içeriği yükseldiğinde ortaya çıkar. Bu, cildin, tırnak yataklarının ve gözlerin beyazlarının sararmasına neden olur. İdrar rengi koyulaşır ve bağırsaklarda bilirubin eksikliğinden dışkı soluk, kireçli veya beyaz olabilir. Doğumdan sonraki ikinci veya üçüncü günde başlayan hafif sarılığa fizyolojik sarılık denir. Bu normaldir ve genellikle yaşamın ikinci veya üçüncü haftasında kaybolur. Alagille sendromunun sarılığı bu sürenin ötesinde kalır veya devam eder.
  • Kaşıntı; Kandaki bilirubin seviyelerinin yükselmesi nedeniyle kaşıntı olabilir. Bu genellikle 3 aylıktan sonra başlar ve şiddetli olabilir.
  • Büyüme geriliği ve yetersiz beslenme; İshal olabilir ve bağırsaklar yağları ve yağda çözünen vitaminleri ememez. Bu, bebekte büyümeyi engeller, bebeklerde gelişme başarısızlığına, daha büyük çocuklarda yetersiz büyüme ve gecikmiş ergenliğe neden olur. Öğrenmede gecikmeler, kırılgan ve kolay kırılan kemikler, göz problemleri, kan pıhtılaşma problemleri vb. olabilir.
  • Yağ birikintileri veya ksantomlar; Bunlar cilt üzerinde sarı lezyonlar veya lekeler olarak görünür ve kandaki anormal derecede yüksek kolesterol düzeylerinden kaynaklanır. Ksantomlar dizler, dirsekler, eller ve göz çevresinde bulunabilir.
  • Kalp kusurları; Alagille sendromlu hastalarda doktorlar tarafından bir kalp üfürüm tespit edilebilir. Bunun nedeni, kalpten akciğerlere kan taşıyan pulmoner arterlerin daralmasıdır.
  • Bu hastalarda göz kusurları; Posterior embriyotokson görülebilir. Göz muayenesinde korneada opak bir halka görülür. Bu genellikle görüşü etkilemez.
  • Kemik deformiteleri
  • Böbrek bozuklukları; Alagille sendromu hastalarında görülen birkaç böbrek bozukluğu vardır. Bunlar, küçük böbreklerden kistlere ve fonksiyonları azalmış böbreklere kadar uzanır.
  • Yüz özellikleri; Alagille sendromlu çocuklar, derin gözler, düz burun, küçük, sivri çene, geniş alın vb. gibi tipik bir yüz özelliğine sahip olabilir.
  • Dalak büyümesi; Dalaktan gelen kan normalde karaciğere aktığından, karaciğerdeki bir tıkanıklık portal hipertansiyona yol açar. Bu, dalağın sonraki aşamalarda büyümesine neden olur. Genişlemiş bir dalak, karın üzerine darbe ile yırtılması muhtemeldir.
  • Kan damarı anormallikleri; Bu anormallikler nedeniyle yüksek bir iç kanama veya felç riski vardır.

Teşhisi

Nadir görülmesi ve semptomlarının değişmesi nedeniyle Alagille sendromunu teşhis etmek zor olabilir. Karaciğer fonksiyonunu ve beslenme durumunu kontrol etmek için kan testleri de dahil olmak üzere laboratuvar testleri önce reçete edilir. Genellikle yüksek bilirubin seviyeleri tespit edilir.

Karaciğer büyümesini ve safra kanallarının durumunu tespit etmek için karın ultrasonu yapılır. Durumu doğrulamak için bir karaciğer biyopsisi önerilir. Bu, azalan hepatik kanal sayısını kontrol eder. Diğer organ sistemleri de değerlendirilir. Bu, kalbin, gözlerin, böbreklerin vb. kontrol edilmesini içerir. Deformiteleri kontrol etmek için omurganın röntgeni çekilir.

Tanıyı doğrulamak için genetik testler önerilebilir. Tek başına JAG1 gen mutasyonu, durumun teşhisi olabilir. Mutasyonla birlikte herhangi bir semptom yoksa, kişi genetik danışmanlık için yönlendirilebilir.

Tedavisi

Alagille sendromunun tedavisi, karaciğerden safra akışını artırmayı ve böylece normal büyüme ve gelişmenin geri dönmesini sağlamayı amaçlar.

Safra akışı düzeldikçe aşırı kaşıntı giderilir. Kaşıntıyı gidermek için kolestiramin, rifampin, naltrekson veya antihistaminikler gibi ilaçlar reçete edilebilir. Cildin nemli tutulması gerekir.

Ameliyat bir sonraki adımdır. Kısmi dış biliyer diversiyon (PEBD), daha iyi safra akışı sağlayabilir ve kaşıntıyı hafifletebilir. PEBD, ince bağırsağın bir ucunu safra kesesine, diğer ucunu ise stoma adı verilen ve safranın vücuttan ayrılıp bir kese içinde toplanmasını sağlayan yapay bir açıklık oluşturarak karındaki bir açıklığa bağlar. Ağır karaciğer yetmezliği vakalarında karaciğer nakli gerekli olabilir.

Prognoz

Alagille sendromlu kişiler için görünüm veya prognoz, karaciğer hasarının ciddiyetine ve ilgili sorunlara bağlıdır. Alagille sendromlu kişilerin yüzde on beşi sonunda karaciğer nakli gerektirecektir.

Kanıtlara göre, Alagille sendromu teşhisi konan çocukların yaklaşık %75’i erken beslenme, tıbbi ve cerrahi tedavi ile en az 20 yaşına kadar yaşıyor.

Tedaviyle düzelen Alagille sendromlu birçok yetişkin normal ve üretken bir yaşam sürer. Ölüm esas olarak karaciğer yetmezliği, kalp problemleri ve ilişkili durumlardan kaynaklanır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

Aicardi Sendromu Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Aicardi sendromu, esas olarak kadın cinsiyetini etkileyen nadir bir genetik durumdur. Durum, beynin iki yarısını birbirine bağlayan korpus kallozum adı verilen önemli bir beyin yapısının kısmen veya tamamen yokluğu ile karakterize edilir.

Haber Merkezi / X’e bağlı baskın bir bozukluk olan Aicardi sendromu genellikle kadınları etkiler. Aicardi sendromlu hiç kimsenin hastalığı çocuklarına geçirmediği bilinmektedir.

Belirtileri

Aicardi sendromunun diğer klinik özellikleri arasında retinada sarımsı noktalar ve infantil spazmlar bulunur. Retina lezyonlarına koryoretinal lakuna denir. Aicardi sendromlu çocuklar, tipik olarak son nöral sinapsların kapandığı üç aylıkken spazmlar yaşamaya başlar. Bu durum genellikle beş aylıktan önce teşhis edilir.

Aicardi sendromundan etkilenen tüm çocuklar yukarıda belirtilen klinik özellikleri yaşamaz. Bu amaçla, Aicardi sendromunun ek klinik özelliklerinden bazıları şunlardır;

  • Mikrosefali
  • Baş ve gövdede zayıf kas tonusu
  • Uzuv spastisitesi
  • Kaburgaların ve omurga omurlarının anormal gelişimi
  • Optik sinir anormalliği
  • Mikroftalmi
  • Yüz asimetrisi
  • Cilt problemleri
  • Küçük eller
  • Değişen derecelerde zeka geriliği ve gecikmiş gelişim

Teşhisi

Aicardi sendromu tanısı genellikle çocuğun semptomlarına ve klinik muayeneden elde edilen bulgulara göre yapılır. Bu durumu teşhis etmek için kullanılan testlerden bazıları aşağıda açıklanmıştır:

  • Koryoretinal boşlukların varlığını ortaya çıkarmak için retinanın oftalmoskopik muayenesi yapılır
  • Beynin görüntüleme çalışmaları, korpus kallozumun anormal olup olmadığını kontrol etmek için bir BT taraması ve bir MRI taraması içerir
  • Beyindeki elektriksel aktiviteyi değerlendirmek için bir EEG (elektroensefalogram) testi kullanılır

Tedavisi

Aicardi sendromunun tedavisi yoktur ve duruma yönelik standart bir tedavi yaklaşımı da yoktur. Genel olarak tedavi, çocuğun nöbetlerini ve diğer semptomlarını yönetmeye odaklanır.

Aicardi sendromunu yönetmenin bazı yöntemleri şunlardır:

  • Antiepileptik ilaçlar kullanarak infantil spazmların yönetimi
  • Ailenin gelişimsel gecikmelerle başa çıkmasına yardımcı olacak erken müdahale programları
  • Prensefalik kistler ve/veya hidrosefali, fazla sıvıyı boşaltmak için bir şant kullanılarak tedavi edilebilir
  • Etkilenen yenidoğanlar beslenmede zorluk çekebilir ve bazen bir beslenme tüpü gerektirebilir
  • Gastrointestinal komplikasyonlar ve fıtıklar ameliyatla tedavi edilebilir

Prognoz

Aicardi sendromlu çoğu insan önemli gelişimsel gecikme ve orta ila şiddetli zeka geriliği yaşar. Bu durumdaki çocuklar ve ergenler yüksek ölüm riski altındadır, ancak bazı kişiler yetişkinliğe kadar hayatta kalır ve hatta kırklı yaşlarının ortalarına ulaşır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

Hipoplastik Sol Kalp Sendromu Tedavisi

Hipoplastik sol kalp sendromu (HLHS), doğumda mevcut olan (doğuştan) kalbin yapısıyla ilgili bir sorundur. Tedavi olmaksızın her zaman ölümcül olan nadir fakat ciddi bir kardiyak malformasyondur.

Haber Merkezi / Kalbin sol tarafının normal şekilde gelişmemesi ile karakterizedir.

  • Küçük veya hipoplastik bir sol ventrikül
  • Ventriküler çıkış ve giriş yollarının atrezisi veya stenozu
  • Proksimal aort segmentinin daralması
  • Mitral ve aort kapaklarının atrezisi veya darlığı

HLHS Patolojisi

HLHS’li bebek, sol atriyuma ulaşan oksijenden zengin kanı aort yoluyla vücudun geri kalanına pompalayamayan bir sol ventriküle sahiptir. Hem yapısal hem de işlevsel anormallikler, normal bir dolaşımın sürdürülmesini imkansız hale getirir. Bunun yerine, akciğerlerden gelen oksijenli kan sol atriyuma ulaşır ve patent foramen ovale (normalde fetal yaşamda ve doğumda bulunan interatriyal septumdaki bir açıklık) yoluyla sağ atriyuma yönlendirilir. Buradan sağ atriyuma ulaşan oksijeni alınmış venöz kanla karışır. Sağ ventriküle geçen kan, akciğerlere geri pompalanır. Bununla birlikte, bir miktar kan, pulmoner arteri aortik arkusa bağlayan patent duktus arteriyozus yoluyla sistemik dolaşıma ulaşır.

Duktus arteriozus, pulmoner gövdeden gelen kanın akciğerleri atlamasına ve bunun yerine sistemik dolaşıma girmesine izin veren bir fetal damardır. Akciğer genişlemesi ile pulmoner vasküler direnç düştüğü için genellikle doğumdan hemen sonra kapanır. Bununla birlikte, HLHS’li bebeklerde bu ölümcüldür çünkü vücudu pulmoner gövdeden aorta geçen oksijen açısından zengin kanın tek kaynağından mahrum bırakır. Bebek genellikle yaşamın dördüncü günü civarında kardiyojenik şok geliştirir.

Tıbbi tedavi

HLHS’deki anormal dolaşımın patolojisini anlamak, hastanın tedavisini planlamaya yardımcı olur. Hipoplastik sol ventrikülü olan semptomatik bir bebeğin acil tedavisi, öncelikle sağ ventrikülden sistemik dolaşıma kan sağlayan duktus arteriozusun açık tutulmasına bağlıdır. Bu, duktus kapanmasını engelleyen prostaglandin E1’in sürekli infüzyonu ile sağlanır. Ek olarak, diüretikler, inotropikler ve metabolik asidozun düzeltilmesi, bu tür bebekleri ameliyata hazırlanırken canlı ve şoktan uzak tutmak için akıllıca kullanılmalıdır. Bu tür bebeklere beslenme sırasında çabuk yoruldukları için yetersiz beslenmeyi önlemek için özel formüller verilebilir.

Cerrahi tedavi

Ek olarak, foramen ovale’nin kapanması, atriyumlar arasındaki bir şantı kapatarak dolaşım üzerinde ek stres oluşturur. Bu, balon veya bıçak septostomisi veya açık septektomi ile açıklığın genişletilmesini veya oluşturulmasını gerektirebilir.

Kesin cerrahi tedavi aşamalı bir prosedürdür (Norwood prosedürü).

  • İlk aşamada, pulmoner gövde, daha büyük bir yeni aort oluşturmak için dar aort ile uzunlamasına olarak kaynaştırılır. Gövdeden çıkan pulmoner arterler ayrılır ve akciğerlere daha düşük kan hacmi sağlamak için yeni aorta veya yeni bir modifikasyonda sağ ventriküle bir şant damar yoluyla bağlanır.
  • İkinci aşamada, 4-6 ayda superior vena kavayı sağ pulmoner artere kaynaştıran çift yönlü bir Glenn şantı oluşturulur (kavopulmoner şant). Bu, vücudun üst kısmından gelen venöz kanın sol atriyumdan gelen oksijenli kanla karışmasını önler. Bunun yerine doğrudan akciğerlere yönlendirilir, oksijen satürasyonunu iyileştirir ve sağ ventrikül üzerindeki hacim yükünü önler.
  • Üçüncü aşamada, Fontan prosedürü yaklaşık 1.5 ila 3 yıl arasında gerçekleştirilir ve toplam kavopulmoner şant oluşturulur. Bu, sağ atriyum içinde bir protez bölme ve lateral sağ atriyal duvarın küçük bir parçası kullanılarak bir lateral tünel oluşturarak inferior vena kava’nın sağ pulmoner artere kaynaşmasını içerir. Daha sonraki bir modifikasyon, alt vena kava kanını sağ atriyumu hiç etkilemeden doğrudan pulmoner artere yönlendirmek için ekstrakardiyak bir şant kullanır.

Böylece oluşturulan Fontan devresi, oksijenli kanın, venöz doymamış kanla karışmadan sol kulakçıktan sağ kulakçığa geçmesine izin verir ve sağ karıncığa geçer. Bu daha sonra tüm vücudu yeni aorttan besler. Karşılığında, pulmoner dolaşım, sağ ventrikülün katılımı olmaksızın büyük damarlardan perfüze edilir.

Palyasyon aşamalı cerrahiden sonra bile hastanın yaşam boyu izlenmesi gerekecek ve yaşamı boyunca komplikasyon riski altında olacaktır. Bununla birlikte, hayatta kalma oranları önemli ölçüde iyileşmiştir ve ameliyatlar, cerrahi tekniğin sürekli iyileştirilmesi ve modifikasyonu ile bu hayatta kalanların yaşam kalitesini iyileştirmiştir.

HLHS’li bebeklerde kalp nakli de bir seçenek olarak kabul edilir. Bu prosedür, nakil için uygun kalpleri elde etmenin zorluğunun yanı sıra, şu anda daha yüksek bir ölüm oranına sahiptir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

Hipoplastik Sol Kalp Sendromu Teşhisi

Hipoplastik sol kalp sendromu (HLHS), sol ventrikül gelişiminin anormal olduğu ciddi bir doğuştan kalp rahatsızlığıdır. Normal kalpte dört odacık, iki üst kulakçık ve iki alt karıncık bulunur. Atriyumlar vücuttan ve akciğerlerden kan alır.

Haber Merkezi / Karıncıklar kanı vücuda ve akciğerlere pompalayan pompa odalarıdır. Sol atriyum, akciğerlerden dört pulmoner damar yoluyla oksijenden zengin kan alır ve onu sol ventriküle boşaltır. Bu da onu aorttan sistemik dolaşıma pompalayarak vücudun hücrelerine ve organlarına oksijen sağlar.

Geri dönen oksijenden fakir kan, vücudun sırasıyla üst ve alt kısımlarını boşaltan büyük damarlar olan üst ve alt vena kava yoluyla sağ atriyuma boşalır. Kan, triküspit kapaktan sağ ventriküle geçer ve bu da onu akciğerlerde oksijenlenmek üzere pulmoner dolaşıma pompalar. Oradan sol atriyuma döner ve döngü kendini tekrar eder.

Kalbin sol ve sağ tarafları, fonksiyonel aktiviteleri boyunca normal olarak birbirinden ayrılır.

HLHS’li bir kişinin kalbin gelişmemiş ve küçük bir sol tarafı vardır. Bu nedenle sol karıncık küçüktür ve sol kulakçık ile sol karıncık arasındaki mitral kapak çok küçüktür. Aort kapağı ve aortun ilk kısmı da gelişmemiştir. İki kulakçık, onları ayırması gereken duvar yoluyla kalıcı iletişim yoluyla da bağlanabilir.

Doğumdan önce teşhis

Prenatal tanı, intrauterin yaşam sırasında fetüsün ultrason muayenelerine dayanarak yapılır. Rutin olarak programlanmış ultrason taramasındaki anormal bulgular, doktorun 18 ila 22 haftalık yaşam arasında bir fetal ekokardiyogram istemesine neden olabilir. Burada kalbin yapısı ve işlevi ultrason dalgalarıyla görselleştirilir. Bu, kusurun tam yapısını ve kapsamını gösterecektir. Gelecekteki eylem yolları ebeveynler tarafından belirlenmeli ve uzman bir sağlık merkezinde yapılması planlanan doğum veya hamileliğin sonlandırılması ile hamileliğe devam etmeyi içermelidir. Genetik testlerin yanı sıra genellikle bununla ilişkili olan Turner veya Holt-Oram gibi diğer genetik sendromlar için değerlendirme de sunulmaktadır.

Doğumdan sonra teşhis

Doğumdan sonra bebek ilk başta normal görünebilir. Bunun nedeni, tüm bebeklerin kalbin sol tarafındaki oksijen açısından zengin kanın sağ kalpten gelen oksijenden fakir kanla karıştığı bir veya iki normal iletişim veya bölgeye sahip olmasıdır. Bunlar arasında sağ ve sol kulakçıkları (interatriyal septum) ayıran septumdaki patent foramen ovale ve aort ile pulmoner gövde arasındaki bağlantı olan patent duktus arteriyozus bulunur.

Bu sol-sağ şantların varlığı, kalbin sağ tarafının zayıf işlevine rağmen, HLHS’li bebeğin hücrelerine bir miktar oksijenin ulaşmasına izin verir. Sol kulakçıktan gelen oksijenli kan sağ kulakçığa ve sağ karıncığa akar. Oradan akciğerlere geri pompalanır. Bir miktar kan, pulmoner gövdeden aorta ve oradan da sistemik dolaşıma akar.

Bununla birlikte, bunlar kapandığında, normalde doğumdan sonraki birkaç gün içinde meydana geldiği gibi, bebek sistemik dolaşıma ciddi bir kan akışı kesilmesi yaşar ve aşırı derecede semptomatik hale gelir. Etkilenen bebeklerin çoğu, aynı anda bir tür palyatif cerrahi veya kalp nakli ile tedavi edilmedikçe ciddi ani ölüm riski altındadır. Duktusun kapanmasını önlemek için ilaçlar verilecek ve interatriyal foramenlerin devam etmesine izin verilecektir.

Klinik özellikler

Bebeğin sunabileceği semptomlar ve belirtiler şunları içerir:

  • Akciğer tıkanıklığı nedeniyle nefes darlığı
  • Çarpıntı
  • Zayıf nabız
  • Yetersiz besleme
  • Letarji
  • Hepatomegali veya karaciğer büyümesi
  • Dudaklarda ve ağız çevresindeki bölgede siyanoz veya mavimsi renk değişikliği
  • Bir kalp üfürüm veya anormal kalp sesi

Bu belirtiler mevcutsa, kalbin anatomisini ve işleyişini tanımlayacak bir ekokardiyogram istenecektir. Tanıyı netleştirmek veya çocuğu daha iyi yönetmeye yardımcı olacak daha fazla bilgi eklemek için gerekirse başka testler yapılabilir. Genetik danışmanlık ve testler her zaman sunulur ve çocuk diğer anomaliler için de değerlendirilmelidir.

Genellikle gerekli olan ek araştırmalar şunları içerir:

  • Göğüs röntgeni
  • Bir elektrokardiyogram (EKG)
  • Kardiyak kateterizasyon (çeşitli delikleri ve odaları görselleştirmek için esnek bir ince tüp veya kateterin kalp odalarına geçişi)
Paylaşın

Hipoplastik Sol Kalp Sendromu İçin Prognoz

Hipoplastik sol kalp sendromu (HLHS), tedavisiz her zaman ölümcül olan ciddi bir doğuştan kalp hastalığıdır. Geniş bir yapısal varyasyon yelpazesine sahip olmasına rağmen, genellikle yaşamın ilk üçüncü gününde semptomlarla kendini gösterir. Doğumda bebek normal ve iyi görünür.

Haber Merkezi / Fizyolojik sağdan sola şantlar kapandığında, yaşamın ilk birkaç gününde, işleyen bir sol ventrikül ve aortun olmamasının etkileri, çok hasta bir bebek olarak çarpıcı biçimde kendini gösterir. Klinik belirtiler, solunum problemleri, ciltte, özellikle dudaklarda ve ağız çevresinde grimsi mavi bir renk tonu ve vasküler şoku içerir.

HLHS için görünüm, 1980’lerden önce tekdüze kasvetli idi. Bebeklerin çoğu, çoğunlukla yaşamın ilk iki haftasında, minimal sistemik dolaşımın ölümcül etkilerine yenik düştü. Bebeklerin ortalama öldüğü yaş 4,5 gündü. Nadir durumlarda, bebekte pulmoner hipertansiyon gelişir ve böylece sistemik ve pulmoner dolaşım arasında bir tür denge sağlanır.

Tedavisi

İlk tedavi, duktus arteriyozus ve interatriyal septal açıklığı (foramen ovale) açık tutmayı ve gerekirse ikincisini genişletmeyi amaçlar. Ek olarak, kalp yetmezliği ve hipokseminin metabolik etkileri diüretikler, ventriküler kontraktiliteyi artırmak için inotropikler, bikarbonat infüzyonu ve gerektiğinde ventilatör desteği ile dikkatli bir şekilde karşılanmalıdır.

Palyasyon aşamalı ameliyatların (Norwood ameliyatı) gelişmesiyle birlikte, bu bebekler için prognoz önemli ölçüde iyileşmiştir. Ameliyat şunlardan oluşur:

  • Acil bir prosedür, atretik aortun uzunlamasına açılmasından ve yeni bir aort yapmak için pulmoner gövdeye bağlanmasından oluşur. Pulmoner arterler gövdeden ayrılır ve akciğerlere kan sağlamak için aorta veya doğrudan sağ ventriküle yeni bir şant ile birleştirilir.
  • Yaklaşık 4-6 ayda çift yönlü Glenn işlemi yapılır. Burada superior vena kava ile sağ pulmoner arterin kaynaştırılması ve sağ atriyumdan ayrılmasıyla bir kavopulmoner şant oluşturulur. Bu, venöz akışın üst kısmını, sol kulakçıktan gelen oksijenli kanla karışmasını sağlamak yerine, vücuttan pulmoner dolaşıma götürür.

18-36 aylarda Fontan işlemi yapılır. Bu, vena kava inferiorun sağ pulmoner gövdeye birleştirilmesiyle oluşturulan total bir kavopulmoner şanttır. Bu noktadan itibaren venöz dönüş sağ ventrikülden tamamen ayrılır ve siyanoz artık mevcut değildir.

Norwood cerrahisi sürekli olarak iyileştirilmekte ve teşhis daha kesin hale gelmektedir. Bu aşamalı prosedürü takiben hayatta kalma oranları şu anda 5 yılda yüzde 70’in üzerindedir. Bununla birlikte, birkaç vakayı ele alan merkezlerde ölüm oranı yüzde 90’a kadar çıkabilir ve bu nedenle uzmanlaşmış çok disiplinli bakım merkezleri bu çocukların tedavisi için tercih edilen yerlerdir.

Olumsuz risk faktörleri

Aşağıdaki faktörlerin palyasyon cerrahisini takiben olumlu bir sonuç alma şansını azalttığı bilinmektedir:

  • Arteriyel kanda 60 mm Hg’nin üzerinde daha yüksek bir kısmi oksijen basıncı
  • 3 mm’den daha küçük çaplı dar bir interatriyal açıklık
  • Mitral kapak atrezisi
  • Aort atrezisi
  • Kalbin dışındaki diğer büyük anomaliler

İnteratriyal açıklık çok dar olduğunda, oksijenli ve doymamış kanın karışmasının azalmasına neden olduğu ve bu nedenle oksijenin sistemik kullanılabilirliğini ciddi şekilde tehlikeye attığı açıktır. Öte yandan, geniş bir açıklık, pulmoner aşırı dolaşım ve konjestif yetmezliğe, kardiyak durumun ve sistemik dolaşımın kötüleşmesine neden olur. Aort atrezisinin varlığı, koroner arterlere daha az kan ulaşmasına yol açarak miyokard yetmezliğine yol açabilir. Yüksek arteriyel oksijen parsiyel basıncı, pulmoner dolaşıma çok fazla kan ulaştığının bir işaretidir, bu da aşırı hacim yüklenmesine ve sistemik dolaşımın yetersiz perfüzyonuna neden olur.

Kalp nakli

Bazı durumlarda, erken evre 1 ameliyat geçiren bebek, daha fazla rekonstrüksiyon için uygun değildir veya prosedürü uygun olmayan önemli mitral ve aort kapak lezyonlarına sahiptir. Bu nedenle bu tür hastalarda kalp nakli en iyi uygulama olabilir. Sınırlamalar şunları içerir:

  • Yeterli bağışçı eksikliği
  • Boyut için donör ve alıcı kalplerini eşleştirme
  • Birden fazla organın bozulması ve kalp yetmezliği nedeniyle bekleme döneminde önemli mortalite ve ayrıca bekleme süresi arttıkça ameliyat sonrası pulmoner hipertansiyon riskinin artması

Nakil listesine alınan tüm bebeklerin %65’i 5 yaşında yaşıyor. Organ nakli yapılanların dörtte üçünden fazlası 5 yılda hayatta kaldı. Nakil sonrası gruptaki ölümlerin ana nedeni rettir.

Komplikasyonları;

Diğer komplikasyonlar şunları içerir:

  • Enfeksiyon
  • Nakil sonrası hızlandırılmış koroner damar hastalığı
  • Böbrek hastalığı (%11) veya artmış kemik iliği malignitesi riski (yüzde10) gibi uzun süreli immünosupresif tedavinin sekelleri. Bu, bu çocuklarda uzun vadede kortikosteroid kullanımından kaçınılarak ve reddedilmeyi önlemek için gerektiği kadar düşük dozda immünosupresif ilaç kullanılarak azaltılabilir.

Gelişimsel engeller

Rekonstrüktif prosedürden geçen çocukların gelişme gecikmesi oranı daha yüksektir ve yaklaşık %6’sında ya merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları ya da az gelişmiş nörolojik evreleme vardır. Her 100 çocuktan yaklaşık 8’inde zeka geriliği vardır. Nihai sonucu tahmin etmede en önemli faktör bebeğin başlangıç ​​durumudur.

Rahat bakım

Palyasyon veya transplantasyon cerrahisine başvurmadan bebeğe kaçınılmaz ölüme kadar bakmak, ebeveynler tarafından sıklıkla önerilen ve takip edilen üçüncü bir seçenektir. Bunun nedeni, özellikle cerrahi tedavinin ilk günlerinde son derece belirsiz sonuç olabilir. Ameliyatın giderek daha başarılı sonuçları ile bu, önümüzdeki yıllarda daha az yaygın hale gelebilir.

Paylaşın