23 Temmuz 1908 yılında Erzincan’a bağlı Tepecik Köyünde dünyaya gelen Behçet Kemal Çağlar, 24 Ekim 1969 yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir. İlköğrenimine Bolu İmaret Mektebi’nde başlamış, Konya Numune Mektebi’nde devam etmiş; bir aralık babasının Kudüs’e tayini ile burada da eğitim görmüş ve nihayet Kayseri’de ilköğrenimini tamamlamıştır.
Haber Merkezi / Yükseköğrenimini ise Zonguldak’ta bitirmiştir. 1929’da yüksek maden mühendisi olarak mezun olan Çağlar, mesleğini uzun süre yapmamıştır. Ankara’da görev yaptığı sürede Türk Ocağı ve Halkevleri ile temas kurmuş; Halkevleri’nin açılışında oynanan oyunları Çoban ve Ergenekon ile dikkatleri üzerine çekmiş ve 1933’te Atatürk tarafından Ankara’ya davet edilmiştir. Atatürk’ün bu daveti hayatında önemli bir kırılma noktası olarak kabul edilebilir. Eserleri dolayısıyla Atatürk’ün takdirini kazanan Behçet Kemal Çağlar 1934 yılında millî edebiyat ve millî şiir konularında eğitim almak üzere Londra’ya gönderilmiştir.
1935’te Türkiye dönmüş, Halkevleri’nde müfettiş olarak görevlendirilmiştir. Bu görevi ile Anadolu’yu ikinci defa gezme fırsatı bulmuştur. Bu durum eserlerinin tematik zeminini oluşturacaktır. Diğer yarısında ise Atatürk sevgisi yer almaktadır. Atatürk’e tutkuyla bağlı olan Çağlar, onun ölümünün ardından Yücel dergisinde yazdığı Atatürk’e Raporlar başlıklı yazıları dolayısıyla Halkevleri müfettişliğinden ayrılmak zorunda kalmıştır. 1943 yılında Erzincan milletvekili olarak meclise girmiştir. Milletvekilliği uzun sürmemiş, 1949’da istifa yoluyla görevinden ayrılmıştır. Bundan sonra da öğretmenlik ve yazarlık yaparak hayatını devam ettirmiştir.
Behçet Kemal Çağlar ilk edebî deneyimini 15 yaşında iken, Kayseri’ye Atatürk’ün ziyareti dolayısıyla yazdığı hitabe ve şiirle yaşamıştır. Yazı hayatına ise Şadırvan dergisini çıkararak başlamıştır. Yazarın buradaki ilk kalem tecrübesi Türk Dili, Yücel, Hisar, Çaba, İstanbul Belediye Dergisi, Hayat, Kadro ve Türk Yurdu gibi dergilerde yazmış olduğu yazılarla devam etmiştir.
Babasından dinlediği hikâyelerle başlayan Atatürk hayranlığı yıllar içinde âdeta bir tutkuya dönüşmüştür. “Ben ilhamımı, heyecanımı hep O’ndan, hep o geceden, hep öyle gecelerden aldım” (Çağlar 1994: 5) diyen yazarın Atatürk’e duyduğu hayranlığı anlatan şiirlerinin yanında ölümünden sonra yazdığı “Atatürk’e Raporlar” başlıklı yazıları da vardır. Bu raporlarda Atatürk’e duyduğu özlemi anlatan Çağlar, Türk gençliğine onun izinden gitmeyi öğütlerken, Atatürk’ün ilkelerinden uzaklaştığını düşündüğü nesli de rapor verircesine Atatürk’e şikayet etmektedir.
Behçet Kemal Çağlar’ın eserlerinde büyük yer kaplayan diğer tema ise Anadolu’ya ve Türk milletine duyduğu sevgidir. Kendisini “60 yaşında bir köy çocuğu” olarak niteleyen Behçet Kemal, Burda Bir Kalp Çarpıyor, Erciyas’tan Kopan Çığ, Benden İçeri gibi şiir kitaplarında “bitmez tükenmez Anadolu”sunu anlatır. Anadolu onun için şehrin resmiyetine, sun’iliğine karşı direnen doğallık coğrafyasıdır. Buranın eli nasırlı halkı da eli öpülecek, saygı duyulacak bir halktır.
Çağlar’ın Ankaralı Âşık Ömer mahlası ile yazdığı şiirler halk şiiri çevresinde değerlendirilebilecek eserlerdir. İlk olarak “Atatürk’e Ağıt” şiirinde kullandığı bu mahlasla Ankara Samanpazarı’nda oturan bir âşık tasarlamıştır. Halk ağzıyla yazılan ve halk şiiri formunda kaleme alınan bu şiirler coşkulu bir söyleyişe sahiptir. Bunlardan en çok ses getirenlerden biri de “Cumhuriyet Destanı”dır.
Eserlerinden en dikkat çekeni, “Dar kafalı softanın elinden taassup silahını almak” üzere yazdığını söylediği Kur’an-ı Kerim’den İlhamlar’dır. Kuran’daki 118 surenin 38’inin manzum olarak çevirisini içeren eseri için Ömer Asım Aksoy, şimdiye kadar hiçbir çevirmenin başaramadığı bir işi başardığını söylemektedir.
Behçet Kemal Çağlar ile hocası Faruk Nafiz’in birlikte kaleme aldıkları “10. Yıl Marşı”ndan da bahsetmek gerekir. Faruk Nafiz’in ilk beytini yazdığı, gerisi Behçet Kemal tarafından tamamlanan marş cumhuriyet ideolojisinin sloganik yapısını yansıtmaktadır. Çağlar’ın çok sayıda eser vermesine karşılık edebiyat tarihlerinde kendisine geniş bir yer bulamamış olması, tesirinin devrinin hudutları içerisinde kalmış olmasında aranabilir. Şiirleri özelinde bütün eserleri, söyleminin ön planda olması dolayısıyla estetik prensipleri arka plana itilmiş eserler görünümündedir. Bu anlamıyla o, ideolojisinin şairidir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)