1526 (933) yılında İstanbul’da dünyaya gelen Baki, 1600 (1008) tarihinde vefat etti. Cenaze namazı Fatih Camii’nde, şeyhülislamlıkta son rakibi olan Sunullah Efendi tarafından kıldırılır. Büyük bir kalabalık tarafından Edirnekapı dışındaki mezarlıkta defnedilir.
Haber Merkezi / Asıl adı Mahmud Abdülbaki’dir. Babası Fatih Camii müezzinlerindendi. Çocukluğunda yoksul bir yaşam süren Baki saraç çırağı olarak yaşama atıldı. Okuma isteğinin ağır basması üzerine medreseye devam etti. Gayreti ile dikkat çekti, dönemin ünlü müderrislerinden dersler aldı. İyi bir eğitim gördü ve müderris oldu.
Zekasıyla fark edildi ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında saraya girdi. Kanuni’nın ölümünden sonra İkinci Selim ve 3. Murat zamannda devlet görevlerinde bulundu, Mekke ve İstanbul kadılığı, kazaskerlik yaptı. 3. Murad zamanında sürgüne gönderildiyse de bir süre sonra affedilerek yine İstanbul’da önemli makamlara getirildi. 7 Nisan 1600’da İstanbul’da öldü.
Şairler sultanı olarak anılan Baki’nin şiire olan ilgisi medrese yıllarında başladı. Güçlü kalemiyle dikkati çekti. Güçlü tekniği, dili kullanmada başarısı, şiirlerindeki ahenk ve akıcılık hemen fark edilir. Şiirde musikiye önem verdi. Aşk, yaşamanın zevkleri ve doğa konularını şiirlerinde işledi. Osmanlı’nın en güçlü döneminde yaşamış olması şiirlerine ve şiirlerinde kullandığı temalara yansımıştır.
Her ne kadar şiirlerinde tasavvuf etkisi veya tema olarak tasavvuf bulunmasa da, tasavvufta da özel bir mahiyeti olan aşk mefhumunu sık sık konu alması itibariyle, divanı mutasavvıflar tarafından çok sevilir. Kanunî’nin ölümü üzerine yazdığı mersiye, teknik olarak güçlü yapısı, ahengi ve dönemin ruhunu, özellikle edebiyat tarzını yansıtması açısından önemlidir.
Yapıtları; Divan, Faza’ilü’l-Cihad, Fazail’i-Mekke, Hadis-i Erbain Tercümesi, Kanuni Mersiyesi