Sindirim Sistemi İçin En İyi Beş “Probiyotik”

Yiyecekler veya takviyeler yoluyla alınabilen probiyotikler, bağırsak mikrobiyomunuzun çeşitliliğini artırmaya yardımcı olabilir, sindirim ve bağışıklık sisteminizi, zihin sağlığınızı destekleyebilir.

Haber Merkezi / Probiyotikler, kefir, yoğurt ve lahana turşusu gibi fermente gıdalarda bulunur…

Kefir: Kefir, birçok probiyotik içeren fermente edilmiş bir süt içeceğidir. Ekşi bir tada sahip olan kefir, bir tür içilebilir yoğurt olarak da tanımlanabilir. Ayrıca iyi bir protein ve kalsiyum kaynağı olan kefir, genellikle D vitamini ile güçlendirilir.

İşlenme şekli nedeniyle kefirin laktoz oranı genellikle düşüktür, bu nedenle laktoz intoleransı olan çoğu kişi kefiri tolere edebilir.

Lahana turşusu: Lahana, probiyotik görevi gören laktik asit bakterilerinde fermente edilir. Bir araştırma, lahana turşusunun fermentasyon süreci ve paketleme boyunca faydalı bakterilerinin çoğunu koruduğunu ve bu sayede harika bir probiyotik yiyecek olduğunu ortaya koymuştur.

Yoğurt: Probiyotiklerin en yaygın kaynaklarından biri de yoğurttur. Yoğurtta Kefir’e benzer fermente bir süt ürünüdür. Yoğurt ayrıca, kalsiyum ve D vitamini içerir.

Kombucha: Kombucha, çay, şeker ve mayadan yapılan karbonatlı, fermente bir içecektir. Hamileler ve bağışıklık sistemi zayıf olanlar, kombucha tüketmeden önce bir sağlık uzmanıyla görüşmelidir.

Kimchi: Kore’nin en popüler yiyeceklerinden biri olan kimchi, sebzelerin fermente edilmesi ile yapılan bir tür çeşnidir. Lahana, turp, salatalık ve soğan gibi sebzeleri içeren kimchi, özellikle bir probiyotik türü olan laktik asit açısından zengindir.

Yapılan araştırmalar, kimchinin zararlı bağırsak bakterileri azaltmaya yardımcı olduğunu ve kan şekeri, kan basıncı ve kolesterol seviyesini desteklediğini ortaya koymuştur.

Kimchi sadece iyi bir probiyotik kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda bağırsak sağlığı için bir diğer önemli besin olan lif açısından da zengindir.

Paylaşın

Bağışıklığı Güçlendirmek Mi İstiyorsunuz? Bu Gıdaları Beslenmenize Dahil Edin

Vücudu koruyan bağışıklık sistemini bir orkestra olarak düşünün. En iyi performans için orkestradaki her enstrümanın ve her müzisyenin elinden gelenin en iyisini yapmasını istersiniz.

Haber Merkezi /Bir müzisyenin iki kat hızda performans sergilemesini veya bir enstrümanın aniden normalde iki kat daha fazla ses üretmesini istemezsiniz. Her parçanın tam olarak puana göre performans göstermesini istersiniz.

Aynı şey bağışıklık sisteminiz için de geçerli. Vücudunuzu en iyi şekilde korumak için bağışıklık sisteminizin her bileşeninin tam olarak plana göre çalışması gerekir. İşte bunun gerçekleşmesi için belenmenize dahil etmeniz gereken gıdalar:

Proteinler: Vücuttaki her hücrenin temel yapı taşı olarak görev yapan proteinler, kaslar, kemikler, hormonlar ve antikorlar gibi hayati bileşenlerin gelişimine katkıda bulunurlar. Proteinler, antikor üretimini destekleyerek ve bağışıklık hücreleri için yakıt olarak gerekli amino asitleri sağlayarak bağışıklık sistemini güçlendirmede çok önemli bir rol oynar.

Yumurta mükemmel bir protein kaynağı olarak öne çıkarken, nohut, süzme peynir, kinoa, yoğurt, yer fıstığı ve badem gibi çeşitli yiyecekler de protein alımına önemli katkılarda bulunur. 

A Vitamini: A Vitamini, bağışıklık sisteminin düzenlenmesine yardımcı olur. “Anti-enfektif vitamin” olarak bilinen A Vitamini, cilt, ağız, mide, akciğer ve göz sağlığı için anahtar konumundadır. Tatlı patates, balkabağı, havuç ve ıspanak A Vitamini açısından zengin gıdalardır.

C Vitamini: Vücudun sağlıklı cilt ve bağ dokusu oluşturmasına yardımcı olan C Vitamini, mikropların vücuda girişini de engeller. C Vitamini, aynı zamanda hücreleri hasara karşı koruyan bir antioksidan görevi de görür. Turunçgiller en iyi C Vitamini kaynakları olarak bilinirken, kivi, çilek, brokoli, domates, karnabahar ve kırmızı biber de iyi birer C Vitamini kaynaklarıdır.

E Vitamini: Antioksidan olarak işlev gören E Vitamini, hücre zarlarını serbest radikallerin neden olduğu hasarlardan korur. E vitamini birçok gıdada bulunan yaygın bir besindir. Yemeklik yağlar, tohumlar ve kuruyemişler zengin E Vitamini kaynaklardır.

D Vitamini: D vitamini vücudun kalsiyumu emmesine yardımcı olur ve bağışıklık sistemini destekler. Balık eti ve balık yağı, yumurta sarısı, portakal suyu ve peynir gibi çok az gıda doğal D3 vitamini bakımından zengindir.

Çinko: Çinko, özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde uygun büyüme ve gelişme için kritik öneme sahiptir. Et, özellikle de kırmızı et, vejetaryen olmayan yiyecekleri tercih edenler için mükemmel bir çinko kaynağıdır. Vejetaryenler için nohut, mercimek ve fasulye gibi yiyecekler önemli miktarda çinko içerir.

Paylaşın

Kahve Bağışıklık Sistemini Nasıl Etkiler?

Dünya genelinde en çok tüketilen içeceklerden biri olan kahve, içerdiği kafein yoğunluğu, başka bir deyişle uyarıcı etkileri nedeniyle tüketilmektedir. Daha önceden yapılan araştırmalar kahveyi potansiyel bir sağlık sorunu kaynağı olarak lanse etse de, son araştırmalar kahvenin insan sağlığına, özellikle bağışıklık sistemi üzerinde çok çeşitli faydaları olduğunu ortaya koymuştur.

Haber Merkezi / Kahve, içecek olarak hazırlandığında, karbonhidratlar, azotlu bileşikler, lipitler, vitaminler, mineraller, fenolik bileşikler ve alkaloidler dahil olmak üzere uçucu ve uçucu olmayan bileşiklerden oluşur.

Özellikle kahve içindeki belirli bileşiklerin konsantrasyonu, içeceği hazırlamak için kullanılan öğütülmüş kahve miktarına, kavurma ve demleme yöntemlerine, kullanılan suyun kalitesine ve diğer bileşenlerin nihai ürüne katılmasına bağlıdır.

Kafein

Kahvedeki en dikkat çekici kimyasallardan biri, kimyasal olarak 1,3,7-trimetilksantin olarak bilinen kafeindir. Kahve çekirdeklerinde doğal olarak bulunan bu alkaloid, merkezi sinir sistemini uyarır, ayrıca hafıza üzerinde uzun süreli olumlu etkilere sahiptir. Kafein, bağışıklık sistemi üzerinde çeşitli faydalı etkilerle de ilişkilidir.

Tek bir fincan kahvede, kafein içeriği 30 miligramdan (mg) 350 mg’a kadar değişebilir. Kahvenin diğer herhangi bir bileşeni gibi, tek bir fincan kahve içindeki kafein konsantrasyonu, içeceği hazırlamak için kullanılan kahve çekirdeklerinin türüne ve hem demleme hem de kavurma yöntemlerine bağlıdır.

Klorojenik asit

Sade kahve ve yeşil kahve, kahvenin antioksidan aktivitesinde birincil rol oynayan bir polifenol olan klorojenik asit (CGA) bakımından zengindir. Daha spesifik olarak, CGA ve izomerleri, hidroksil radikallerinin süperoksit anyonlarını yakalar, böylece zararlı oksidatif süreçlerin kapsamını ve müteakip etkisini azaltır. 

CGA, oksidasyonu önleyerek ve vücuttaki herhangi bir antioksidan eksikliğini destekleyerek, ROS ve diğer reaktif kimyasalların tehlikeli etkilerine karşı bağışıklık sistemini de destekler.  

Tek bir fincan kahvede CGA konsantrasyonu 70 ila 350 mg arasında değişebilir. Bir fincan kahve içindeki CGA konsantrasyonu, öncelikle kahve çekirdeklerini kavurmak için kullanılan yönteme ve tüketilen kahve miktarına bağlıdır.

Probiyotik dağıtımı

Tanım olarak probiyotikler, yeterli miktarda tüketildiğinde konakçıya sağlık yararları sağlayan canlı mikroorganizmalardır. Probiyotik türlerin tüketimiyle ilişkili temel sağlık yararlarından bazıları, gelişmiş bağışıklık ve bağırsak fonksiyonlarını içerir.

Probiyotiklerin en yaygın kaynaklarından biri süt ürünleridir; bununla birlikte, süt ürünü olmayan probiyotik gıda kaynakları geliştirmek için çok sayıda çaba sarf edilmiştir. Son zamanlarda, araştırmacılar, probiyotiklerin bir dağıtım kaynağı olarak kahve demlerine baktılar.

Özellikle, fermente edilmemiş probiyotik kahve formülasyonları, kahve demleme işlemi sırasında normal olarak karşılaşılan yüksek sıcaklıklara karşı probiyotiklerin canlılığını korurken, başarılı bir şekilde küratörlüğünü yapmıştır.

Aslında araştırmacılar, başarıyla fermente edilmiş bir probiyotik kahvenin, melanoidinler ve fenolik bileşikler dahil olmak üzere çeşitli endojen kahve bileşenlerinin biyoyararlanımını artırabileceğini varsaydılar.

Otoimmün hastalıklara karşı koruma

Kafein ve CGA’ya ek olarak, kahvenin bağışıklık sistemine çeşitli faydalar sağlayan diğer önemli bileşenleri arasında kahweol, kafetol ve arabinogalaktanlar bulunur.

Kahve, doğal öldürücü hücrelerin aktivitesini artırarak dejenerasyonlarını önleyebilir ve böylece kahve tüketicilerini çeşitli otoimmün hastalıklara karşı koruyabilir.

Nispeten, kazanılmış bağışıklık sistemi içinde, kahve içindeki kafein içeriği potansiyel olarak Th1 ve Th2 hücrelerinin çoğalmasını baskılar. Sonuç olarak kahve, aşırı aktif T ve B hücreleri nedeniyle sitokinlerin salınımının neden olduğu hasarı azaltabilir.

Son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalar, kahve tüketiminin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte günlük kafein alımı yetişkinlerde 400 mg/gün, hamile ve emziren kadınlarda 200 mg/gün’ü geçmemelidir.

Paylaşın

Uyku, Bağışıklık Sistemini Nasıl Etkiler?

Yeterli uyku, sağlık için hayati önem taşır; ne yazık ki, pek çok insan bu duyguyla ilgili değil. Artan iş yükünün ve gece geç saat kültürünün ortasında, uygun uykunun önemi genellikle gözden kaçıyor.

Haber Merkezi / Uykusuzluk, bir kişinin uykuya dalamadığı bir durumdur. Uykusuzluk çeken bir kişi aşağıdaki semptomlarla başvurabilir:

  • Gün boyunca uykulu ve yorgun hisseder
  • her zaman sinirlidir
  • Bir şeye odaklanmada ve bir şeyleri ezberlemede sorun yaşıyorsanız

Uzun vadede uyku eksikliği obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalık riskini artırabilir. Uyku, uygun bir bağışıklık tepkisi için de hayati önem taşır; uyku eksikliği bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir; vücudun enfeksiyona duyarlılığını artırabilir ve hastalıkla savaşma yeteneğini engelleyebilir.

Uyku ve bağışıklık eksikliği

İnsanlar dahil tüm hayvanların uyku ve beslenme alışkanlıkları sirkadiyen ritim tarafından yönetilir. Sirkadiyen kelimesi, Latince gün anlamına gelen “circa” ve etrafında anlamına gelen “diem” kelimesinden türetilmiştir. Sirkadiyen ritim, uyku-uyanıklık döngüsünü kontrol eden doğal bir süreçtir. Uyku-uyanıklık döngüsü, merkezi sinir sistemi, endokrin sistem ve bağışıklık sistemi arasındaki karmaşık etkileşimler tarafından belirlenir.

Uyku sırasında vücudunuz, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi için gerekli olan sitokinleri salgılar. Bir patojen tarafından saldırıya uğradığınızda veya stres altında olduğunuzda artan miktarlarda sitokinlere ihtiyaç duyulur. 

Uyku sırasında sitokin seviyesi artar ve bu nedenle uyku eksikliği vücudun enfeksiyonlarla savaşma yeteneğini engeller. Bu aynı zamanda vücudun herhangi bir enfeksiyondan muzdaripken daha fazla uyuma eğiliminde olmasının bir nedenidir. Uyku kaybı bağışıklık sistemi için potansiyel bir risk oluşturuyor.

En uygun uyku miktarı nedir?

Ulusal Uyku Vakfı, aşağıdaki uyku aralıklarını önermektedir:

  • Yenidoğan (0-3 ay): 14-17 saat
  • Bebekler (4-11 ay): 12-15 saat
  • Yeni yürümeye başlayan çocuklar (1-2 yaş): 11-14 saat
  • Okul öncesi (3-5 yaş): 10-13 saat
  • Okul çağındaki çocuklar (6-13 yaş): 9-11 saat
  • Gençler (14-17 yaş): 8-10 saat
  • Daha genç yetişkinler (18-25 yaş): 7-9 saat
  • Yetişkinler (26-64 yaş): 7-9 saat
  • Yaşlı yetişkinler (65 yaş ve üstü): 7-8 saat

Yukarıdaki sayılar normal koşullarda ideal uyku miktarını yansıtır; ancak, örneğin hastalıktan kurtulurken, jet lag, radikal zaman dilimi kayması vb. durumlarda insanların daha fazla uykuya ihtiyaç duyduğu belirli durumlar vardır.

İyi uyku bağışıklığı iyileştirebilir mi?

Düşük kaliteli uyku, bağışıklık tepkisini bozabilir; ancak iyi bir gece uykusu bağışıklığınızı artırabilir. Kaliteli uyku, T yardımcı hücrelerinin verimliliğini artırmaya yardımcı olur. T yardımcı hücreler, vücudun savunma sisteminin bir parçası olarak istilacı bakteriler, virüsler veya herhangi bir yabancı antijen hücresiyle savaşan hücrelerdir.

Vücuda yabancı bir patojen girdiğinde, bağışıklık hücrelerimiz onları tanır ve integrin adı verilen bir protein salgılar. İntegrin , T hücrelerinin yabancı antijenlere bağlanmasına ve nihayetinde onu yok etmesine yardımcı olur.

Yayınlanan bir araştırmaya göre , T hücreleri integrinleri aktive eder ve ayrıca T hücrelerinin hedef patojene bağlanmadaki etkinliğini tehlikeye atabilecek faktörleri tanımlar.

Adrenalin, noradrenalin gibi hormonların ve prostaglandinler gibi proinflamatuar moleküllerin T hücrelerinin integrinlerle birleşmesini engellediği bulundu. Bu stres hormonlarının (adrenalin, noradrenalin) ve prostaglandinlerin düzeyi uyku sırasında azalır. Bu nedenle, iyi uyku, T hücrelerinin etkinliğini artırır ve vücudun bağışıklık tepkisini iyileştirir.

İyi uykunun faydaları iyi bilinmektedir. İyi uyku her insanın hayatında bir öncelik olmalıdır. Rahat ve karanlık, soğuk bir ortamda uyumak gibi uyku hijyenini korumak ve geceleri elektronik cihazları ortadan kaldırmak iyi bir uykunun sağlanmasına yardımcı olabilir. Düzenli egzersiz yapmak ve alkol ve kafeinden kaçınmak da uyku kalitesini iyileştirmede hayati öneme sahiptir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

İmmün (bağışıklık) sistemi ve beslenme

İmmün sistem diğer adıyla bağışıklık sistemi, vücudun doğal savunma sistemidir. Hücreler, dokular ve organlardan oluşan karmaşık bir yapıdır. Vücudu bakteriler, virüsler, parazitler, funguslar gibi saldırganlara karşı korur. İmmün sistem vücudu öncelikle deri, mide asiti, mukus, öksürük refleksi, gözyaşındaki enzimler ve ter gibi bariyerlerle korur.

Bariyerlerde herhangi bir şekilde hata olursa, immün sistem vücuda girmek isteyen yabancılara saldıran, onları tahrip eden beyaz kan hücrelerini, kan proteinlerini ve antikorları, interferon gibi bazı kimyasalları üretir. İmmün sistem vücudun kendi yapısına yabancı olan maddeleri (antijenleri) tanıyabilme ve onlarla baş edebilme özelliğine sahiptir. Uygun çalıştığında nezleden kansere kadar değişen tüm sağlık sorunlarını önler.

Beslenme ile immün sistem ve enfeksiyonlar arasında doğru bir ilişki bulunmaktadır. Sağlıklı beslenme, immün cevabın geliştirilmesi ve enfeksiyonlardan korunma için esastır. Sağlıklı bir beslenme alışkanlığı, immün cevabı optimize etmekte, viral enfeksiyonları önlemektedir. Buna karşın yetersiz beslenme, immün sistemi bozmakta, fonksiyonlarını baskılamakta ve enfeksiyon riskini artırmaktadır.

Yetersiz beslenmenin immün cevap ve vücut savunmasına etkisi, yetersizliğin süresine ve derecesine bağlıdır.  Organizmanın karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminlar, mineraller ve su olarak gruplandırılan 50’ye yakın türde besin ögesine gereksinimi vardır. Farklı görevleri nedeniyle organizmanın işleyişi için vazgeçilmez olan bu besin ögelerinin, immün sistem üzerine etkileri de doğal olarak farklıdır.

Bazı besin ögeleri, immün sistem hücrelerinin yapımı için gerekli ön maddeler iken; bazı besin ögelerinin immun sistem hücrelerinin yapımını uyardığı ya da inflamatuar yanıtta görev aldığı, antioksidan özellikleri olan diğer bazı besin öğelerinin ise immün sistem fonksiyonlarını olumlu etkilediği bilinmektedir.

Güçlü bir bağışıklık için nasıl beslenmeliyiz?

Su: Toksinlerin dışarı atılması ve metabolizmanın hızlanması için günde 2-2,5 lt su tüketilmelidir.

Meyve ve Sebze: Günde 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmelidir. Portakal, kivi, greyfurt, kuşburnu, yeşil biber, domates gibi C vitamininden zengin,   havuç, ıspanak, brokoli, pırasa, domates gibi A vitamininden zengin sebzeler ve meyveler tercih edilmelidir.

Çinko: Bağışıklık sisteminin temel taşıdır. Serbest radikallerin vücuda hasar vermesini engeller.  Özellikle kabak çekirdeği, kuru baklagiller, susam, fındık, badem, ceviz, fıstık, deniz ürünleri çinko bakımından zengindir.

D vitamini: D vitamini eksikliğinde bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu hastalıklara davetiye çıkarmış oluruz. En iyi kaynağı güneş olan D vitaminini somon, yumurta ve sütten de alabiliriz.

Omega3: Bağışıklık sistemini düzenleyici ve destekleyici özelliğe sahiptir. Özellikle yağlı balıklar zengin kaynağıdır.  Keten tohumu, avokado, semiz otu da omega 3 kaynakları arasındadır. Haftada 2-3 defa balık tüketimine özen gösterilmelidir.

Beta Glukan: Bağışıklık için çok önemli bir besindir. Virüs, bakteri, mantar ve parazitlere karşı vücut direncini arttırır. Ekmek mayasından elde edilen bir polisakkarittir. Bağışıklık için 1,3/1,6  bağ yapısı olanlar kullanılmalıdır. Yetişkinler 20 mg/gün, 1 yaş üzeri çocuklar 10 mg/gün kullanabilir. Yulaf en iyi kaynağıdır. Tam tahıllı besinler, enginar, patates beta glukan içeren kaynaklar arasındadır.

Sarımsak: İçerisindeki Allicin sayesinde güçlü bir antioksidandır.

Zencefil: B6, kalsiyum, demir, C vitamini, magnezyum, potasyum gibi vitamin ve minerallerden zengindir. Salatalar da suyumuzu tatlandırmak için, zencefil çayı  olarak tüketilebilir.

Yeşil Çay: İçerisindeki kateşin nedeniyle iyi bir antioksidan kaynağıdır. Günde 2-3 fincan tüketilebilir.

Prebiyotikler: Bağırsak florasını zenginleştirerek bağışıklılığı arttırır. En iyi kaynakları ev yapımı turşu, yoğurt, kefir, elma sirkesi, peynirdir.

Şeker Tüketimi: Şekerli yiyecekler bağırsak florasını bozarak bağışıklığı baskılar. Şeker ve şekerli yiyecekler az veya hiç tüketilmemelidir.

Düzenli ve Yeterli Uyku: Düzensiz uykunun bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkileri vardır. Günde 5 saatten az uyku olumsuz etki yaratabilir. 7-8 saat uyku bağışıklık için gereklidir.

Paylaşın

Bağışıklık nedir ve nasıl güçlendirilir?

Bağışıklık (İmmünite); Belirli bir mikroorganizmaya (Virüs, Bakteri…) karşı bedenin doğal ya da sonradan kazanılan koruma mekanizmasıdır.
Bağışıklık sisteminin yapısı ve işleyişi oldukça karmaşıktır ve temel rolü, vücudun iç ortamına ait dengeyi korumak ve mikroorganizmalara (Virüs, Bakteri…) karşı savunmasını sağlamaktır.

Aktif ve pasif olmak üzere iki tip Bağışıklık (İmmünite) vardır. Aktif İmmünite, hastalığın, çok hafif de olsa, bizzat geçirilmesiyle oluşur. Hastalığa neden olan organizmalar, vücutta antikor reaksiyonları uyandırırlar ve bu reaksiyonlar, bazı vakalarda, hayat boyu devam eder. Pasif İmmünite ise, antikor reaksiyonu uyandırıcak nitelikte, fakat kuvveti azaltılmış veya değiştirilmiş olan mikropların vücuda aşılanmasıyla oluşur.

Bağışıklık sistemimiz iki savunma hattından oluşur: doğal bağışıklık ve kazanılmış (edinsel) bağışıklık.

Doğal bağışıklık, vücudun ilk savunma hattıdır. Genetik olarak belirlenir ve bu nedenle doğuştan gelir ve spesifik değildir. Doğal bağışıklık, doğum anından itibaren çevreden gelen zararlı maddelere ve farklı patojen mikroplara karşı bizi korur. Doğal bağışıklık ayrıca, yabancı mikroorganizmaların vücuda girmesi halinde etki gösterebilen belli kan hücreleriyle desteklenir. Deri ve muköz membranlar, vücudu bu patojenlere karşı koruyan esas bariyerlerdir.

Kazanılmış (edinsel) bağışıklık ise spesifiktir ve vücudun ikinci savunma hattıdır. Bu bağışıklık tipi, doğal bağışıklık sistemi yoluyla imha edilmeyen bakteri gibi yabancı partiküllerle temasa bağlı olarak, kişinin yaşamı boyunca gelişir. Kazanılmış bağışıklığın fonksiyonu, hücrelerden oluşan karmaşık bir sistem ve antikorlar olarak bilinen proteinler yoluyla sağlanır.

Kazanılmış (edinsel) bağışıklık ve gelişimi, belli antijenler ile bağışıklık sistemi arasındaki temastan hemen sonra değil, biraz zaman geçmesi ardından aktif hale gelir. Patojenle temas oluşması ile bağışıklığın gelişmesi arasındaki dönem, ilgili hücrelerin bölünmesi ve farklılaşmasının yanı sıra antikorların üretilmesi açısından önemlidir.

Bağışıklık sistemini güçlendirmenin yolları:

Dengeli ve doğru beslenme alışkanlıkları kazanıldığı ölçüde enfeksiyonlara ve birçok hastalığa karşı savunma gücü oluşturan bu sistem güçlenecektir ya da zayıflamayarak gücünü koruyacaktır. Doğru ve yeterli beslenme alışkanlıklarıyla vücudun ihtiyaç duyduğu karbonhidrat, vitamin, mineral, protein, sağlıklı yağlar gibi birçok besin öğesi bağışıklık sistemini güçlendirecektir.

Tabi bunların vücuda alınması yeterli bir önlem olmayacaktır. Bu besin öğelerinin dengeli ve doğru miktarlarda alınması da oldukça önemlidir. Vitamin sağlığa yararlıdır düşüncesiyle doğal olmayan vitamin desteklerine yönelmek ya da gereğinden fazla karbonhidrat ağırlıklı beslenmek elbette yanlış olacaktır.

Yeterli miktarlarda denilince besin öğelerinin miktarlarını matematiksel verilerle ölçmek ve buna göre beslenmek mümkün değildir, zaten doğalı da bu değildir; ancak bu konuda uzmanların görüşlerine dikkat etmek gereklidir. Doğru beslenme çeşitlilikten geçer. Tek tip beslenme bağışıklık sistemini güçlendirici etki yaratmayacaktır.

Bağışıklık sistemini güçlendirmek ve sağlığı korumak için farklı besinlerden dengeli olarak her gün tüketilmesi öneriliyor. Et, süt, süt ürünleri, yumurta, balık, sebze, meyve, bakliyat ve tahıllar gibi birçok besin grubundan yararlanılmalıdır. Vücudun ihtiyaç duyduğu besinler bu yolla karşılanabilir ve hastalıklara karşı daha dirençli hale gelebilir.

Paylaşın