DEM Parti: Yargı, Ülkenin En Temel Sorunlarından Biri

Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin konuşan DEM Parti Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Türkiye’de hiçbir zaman böyle bir yargı sistemi olmadı. Talimatlı ve bağımlı yargı bu ülkenin en temel sorunlarından biri hale geldi” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde güncel gelişmelere dair açıklama yaptı. Ekrem İmamoğlu’nun önce gözaltına alınması ile başlayan ve tutuklanmasıyla devam eden protestolarla ilgili konuşan Doğan, “Türkiye’nin enerjisi ve potansiyeli bugün Newroz alanlarından Saraçhane’ye kadar ortak bir talepte buluşmuş durumda. Bugün de, dün olduğu gibi daha büyük bir kararlılıkla bu irade gaspının karşısında duracağız.” dedi.

Partinin genel merkezinde konuşan Ayşegül Doğan, ülkede sıcak gelişmelerin yaşandığına işaret ederek, “Bu nedenle sokaklardayız, alanlardayız, meydanlardayız. Birçok nedenle itirazlarımızı ortaklaştırıyoruz. Taleplerimizi eşitlik, özgürlük ve adalet için yükseltmeye devam ediyoruz. MYK toplantımız, Newroz kutlamalarının değerlendirmeleri ile başladı. Temel başlıklarımızdan biri buydu. 11 Mart’ta startını verdiğimiz Newroz kutlamaları yarın da bazı yerlerde sürecek. Esasında, dün itibarıyla tamamlamış olduk da diyebiliriz. Çok görkemli kutlamalarla dün son buldu Newroz haftası” diye kaydetti.

“Küçük hesaplar yapılmamalı”

Ayşegül Doğan, şöyle devam etti: “Böyle tarihsel fırsatlara az rastlanır. Bu yüzden en başından beri herkesin ciddiyetle yaklaşması gerektiğini söyledik. Titizlikle, itinayla ve çelik gibi bir iradeyle, kararlılıkla durarak açık bir şekilde mesajımızı ortaya koyduk. Aynı zamanda bugüne kadar olduğu gibi uyarılarımızı da yaptık. ‘Kimse bu süreci sulandırmamalı, kimse gayriciddi yaklaşmamalı’ dedik. Bu tarihsel fırsat, tüm Türkiye’yi kucaklayabilecek ve kapsayabilecek bir potansiyele sahip. Üstelik bu potansiyelin Türkiye’de var olduğunu söyledik.

Bu yüzden hep uyardık, yine uyarıyoruz: Kimse küçük hesaplar yapmamalı, küçük iktidar oyunlarıyla uğraşmamalı. Türkiye’nin enerjisi ve potansiyeli bugün Newroz alanlarından Saraçhane’ye kadar ortak bir talepte buluşmuş durumda. Newroz alanlarından Saraçhane’ye ortaklaşan özgürlük, demokrasi ve eşitlik talebi, Türkiye için gerçek bir demokrasi talebidir. Bu talep iyi duyulmalı, gölgelenmemeli. Kumpaslarla, oyunlarla ya da sabotajlarla boşa çıkarılmamalı. Boşa çıkarmak isteyenler de halkların ortaya koyduğu bu güçlü irade karşısında sonunda yenilirler.

Kışkırtılmak istenen hiç kimseye fayda sağlamaz. Kutuplaştırma, kışkırtma ya da birtakım karşılaştırmalar yaparak insanları karşı karşıya getirme çabaları beyhudedir. ‘Eşitsizlik, adaletsizlik ve haksızlık kartopu gibi büyür’ dedik. Haklı çıktık, keşke haklı çıkmasaydık. Bugün dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan İstanbul göz hapsinde, tutuklu. Milyonlarca İstanbullunun seçtiği belediye başkanı tutuklandı. İstanbul’a kayyım tecrübesi yaşatılmak istendiği gibi tüm bu yolların taşlarının nasıl döşendiğini, ortak mücadeleye ihtiyacımız olduğunu çokça anlatmaya çalıştık.

Hakkari’ye kayyım atandığında ‘İstanbul’a atanmış varsaymalıyız’ dedik. Kime olursa olsun halk iradesinin gaspının hep karşısında olduk. Bugün de, dün olduğu gibi daha büyük bir kararlılıkla bu irade gaspının karşısında duracağız. Türkiye’de hiçbir zaman böyle bir yargı sistemi olmadı. Talimatlı ve bağımlı yargı bu ülkenin en temel sorunlarından biri hale geldi.”

Paylaşın

DEM Parti: Devlet Bahçeli, Selahattin Demirtaş İle Görüştü

Partisinin genel merkezinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’ı aradığı iddialarına ilişkin soruya şu şekilde yanıt verdi:

“Partiler arası diyalog, liderler arası diyalog bizim bugüne kadar savunduğumuz şeyler. Teyit ediyorum görüşmeleri. Hem Ahmet Türk ile hem de Selahattin Demirtaş ile yapılan görüşmeleri teyit ediyorum.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde devam eden Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısındaki gündeme dair açıklamalarda bulundu. Ayşegül Doğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Parti olarak ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hayata geçmesi için en hızlı bir şekilde hayata geçmesi için tüm yapmamız gerekenleri yapmaya hazır olduğumuzu, bu konuda inisiyatif almaktan kaçınmayacağımızı defaatle burada söyledik. Şimdi dünden daha büyük bir kararlılıkla yine sizlerle bu çağrının gereklerinin yerine getirilmesi ve bundan sonraki sürecin hızlı bir şekilde işletilebilmesi için DEM Parti olarak memnuniyet verici bir şekilde görev, sorumluluk ve inisiyastif almaya hazır olduğumuzu kararlılıkla tekrar ifade ediyorum.

Yalnızca Türkiye’nin değil dünyanın çeşitli yerlerinden Sayın Öcalan’ın çağrısına ilişkin açıklamalar geldi. Burada çokça yaptık bu tespiti bir daha yapalım. Hayat bizi doğruladı partimizin yaptığı şu tespiti doğruladı. Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı dünyada yankılanan bir çağrıya dönüştüyse bu Kürt meselesinin Türkiye’de demokrasi sorununun yalnızca Türkiye ile sınırlı bir mesele olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.

Sözünü ettiğimiz çağrı demokratik siyaset kanallarının açılması ve genişlemesi çağrısıdır. Barışa açılan bu çağrıda hızla koşar adımlarla ilerlemek gerekiyor ki riskler ortadan kaldırılabilsin.

Bu açıklamanın muhatabı bu nedenle demokrasi, çözüm ve barıştan yana olan herkes. Elbette iktidar ve devlettir. Sayın Öcalan’ın çağrısı son derece açık, son derece yalın, son derece sadece bir biçimde ifade edilmiş. Daha önce yine burada konuşmuştuk, Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan İmralı adasına gidip geldikten sonra kamuoyu ile paylaştığımız mesajda da söylemiştik, üç satır gibi görünen bu üç cümle içinde çok şey barındırıyor demiştik. İşte bu sade ve yalın ve son derece açık, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek kadar açık olan çağrıda da özetle çok şey olduğu gibi en başa çekeceğimiz çok önemli bir şey var. Kaçırılmaması gereken bir fırsat bu. Bu fırsat için önemli destek mesajları geldi.

Tüm bu açıklamalar içinde günlerdir tartışılan bir başka kritik tarihi açıklama daha var. Ne tartışılıyordu? Acaba Sayın Öcalan’dan bir çağrı gelirse Kandil buna uyar mı, uymaz mı, örgütü ne diyecek, öyle mi der böyle mi der? Buna ilişkin sayısız spekülatif haber yapıldı. Hep birlikte izledik takip ettik yer yer muhatabı olmamamıza rağmen bu sorular bizlere de yöneltildi. Ama şimdi PKK’den de bir açıklama geldi. Ne dedi PKK, ‘ateşkes ilan etti’ tüm silahlı güçlerine. DEM Parti olarak bu açıklamayı çok memnuniyet verici bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Bu fırsatı güçlendiren bir açıklama bu.

Bu açıklamanın da önemli bir adım olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve hiç lafı eğip bükmeden doğrudan söylemek durumundayım. Devlet ve iktidarın da söz konusu koşulların sağlanabilmesi için gerekeni yapması gerekiyor. DEM Parti olarak çağrı yapıyoruz. Hız önemli, zamana yaymamak önemli. O nedenle yapılması gereken her şey bu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının hayata geçmesi için yapılmalıdır.

Bunları öngörebilen bir siyasi parti olarak meclis zemini, parlamento ne yapabilir? DEM Parti İmralı Heyeti ilk görüşmelere İmralı’da Sayın Öcalan’la görüştükten sonra parlamentodan başladı. Bu istişareler orada başladı ve orası adres gösterildi birçok kesim tarafından. Onlarca yıldır adres gösteriliyor ve olması gereken önemli zeminlerden biri. Ne yapmalıyız? Hepimizin ihtiyaç duyduğu hukuk, hak ve özgürlükler, demokrasi ve adalet düzeninin herkes için işlemesi. Yani demokratik hukuk ilkelerinin hayata geçmesi. İşte parlamento bunu sağlayabilecek bir zemin.

Açık, kanayan, onlarca yıldır kanamakta olan bu yarayı açıkta bırakmamak gerekiyor. O yüzden de bu fırsata çok hızlı bir biçimde bir takım yasal çerçevelerle somut adımlarla yanıt vermek gerekiyor ki kaygılar ve endişeler ortadan kalksın. Riskleri ortadan kaldıracak olan bu sadeliğe aynı sadelikle yanıt vermektir. Böyle bir iradeyi ortaya koymak bunu da bir takım yasal düzenlemeler için değerlendirmektir.

Barışın ve çözümün olmazsa olmaz isimlerinden liderlik gücünden çok bahsettik. Yıllardır dedik ki çözümün ve barışın adresi Sayın Öcalan’dır esas muhataptır İmralı adasının kapılarını açın ve nelerin değişeceğini, nelerin değişme ihtimali olduğunu hep beraber görelim. Henüz kapılar tam açılmadan henüz Sayın Öcalan’ın fikirleri toplumla özgürce buluşmadan dahi Türkiye’de iklim değişmeye yüz tuttu. Hep beraber barış ihtimalini ve demokratik çözüm ihtimalini konuşuyoruz. Eşit özgür adil bir ülkede hep beraber kazanma ihtimalini konuşuyoruz.

Hepimizin yapabilecekleri var öyle yaparsak böyle mi olur bunun altında bu çıkar, kapalı kapılar ardında acaba bir takım pazarlıklar mı oluyor bu pazarlıkların sebebi bu sistemi bu rejimi kalıcı hale getirmek mi kandırıyorlar mı kanacaklar mı tartışmaları gönüllü bir körlük olabilir ancak. Tüm Türkiye kamuoyuna DEM Parti olarak bir daha sesleniyoruz. Farklı bir pencereden bakalım ezberleri bozalım. Gönüllülüğü savaşın sona ermesi için devreye koyalım buna gönül indirelim. Çünkü asıl yapılması gereken budur bu gönüllü körlükten vazgeçmek bu siyasi çıkar çerçevesinden uzak durmaktır.

8 Mart’ta kadınlarla buluşturmaya hazırlanıyoruz. Bu sabah Kadın Meclisi Sözcümüz de açıklama yaptı ve bu çağrıyı kadınlar olarak güçlü bir biçimde sahiplendiğimizi buradan ifade etti. 21 Mart geliyor, Newroz geliyor. Newroz’a da bu coşkuyla, bu umutla hazırlanıyoruz. Yani DEM Parti olarak önümüzdeki günlerde yeniden sahaya iniyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı halk buluşmaları yapacağız. Tam 101 merkezde, İzmir’den Şırnak’a, Hakkari’den Manisa’ya, Trabzon’dan Ankara’ya İstanbul’a her yere uzanmaya çalışacağız. Herkese anlatmaya çalışacağız. Neyi anlatacağız, barışı anlatacağız. Niye anlatacağız, çünkü birlikte inşa etmemiz gereken bir yeni döneme giriyoruz. Hepimiz için yeni bir sayfa açılıyor. Aralanan bu kapıdan, açılan bu sayfayı birlikte dolduralım, birlikte yazalım. Herkesin yapabilecekleri olduğu gibi hepimiz şunu hep aklımızda tutarak yapmalıyız.

Bahçeli, Demirtaş ve Ahmet Türk ile görüştü

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’ı aradığı iddialarına ilişkin soruya yanıt veren Doğan, şunları söyledi: “Partiler arası diyalog, liderler arası diyalog, bizim bugüne kadar zaten savunduğumuz şeyler. Dolayısıyla bu diyalog ve temas memnuniyet verici bir şey. Teyit ediyorum bu arada bu görüşmeleri. Hem Demirtaş’la yapılan görüşmeyi, hem Ahmet Türk ile yapılan görüşmeyi teyit ediyorum. Ayrıca içerde olmaması gereken siyasetçiler bugün içerideler hala. İçerde olmaması gereken gazeteciler hapiste.

İçerde olmaması gereken yazarlar hapiste. İçerde olmaması gereken aktivistler hapiste. O kadar çok ki. Belediye eşbaşkanları hapiste. Hasta tutsaklar var hapiste. İleri yaşta ama hala içerde tutulan tutsaklar var hapiste. Cezaevi Gözlem ve İdare Kurulları’nın uyguladığı bir zulüm var hapishanelerde süren. Bunlar olmaması gereken şeyler. Yeni bir dönemden bahsediyorsak, yeni bir sayfadan bahsediyorsak ki biz buna inanıyoruz, evet yeni bir dönem başlıyor tüm Türkiye halkları için ve Ortadoğu halkları için. Bu yeni dönemi daha da kıymetlendirecek olan şey, insanların özgürce konuşabildikleri, örgütlenebildikleri, görüşlerini ifade etmekten çekinmedikleri ve gönüllülüklerini, aidiyetlerini arttırabilecekleri duyguları yaratabilecek uygulamalardır.”

Paylaşın

DEM Parti Sözcüsü Doğan: Öcalan’dan Gelecek Tarihsel Açıklamayı Bekliyoruz

Partisinin genel merkezinde basın mensuplarına konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Demokrasi mücadelemize soluksuz bir biçimde devam ediyoruz. Çünkü antidemokratik uygulamalar, kayyım atamaları, gözaltılar, tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller devam ediyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bir yandan da bu yolların ve kanalların açılması için DEM Parti olarak mücadelemizi sürdürüyoruz. Şunu biliyoruz ki gasp edilen her hak, gasp edilen hayatımız demektir. İşte, gasp edilen hayatımızın yolunu açmak, yani yeni bir hayatı mümkün kılmak için oldukça kararlı bir şekilde ve dünden daha büyük bir umutla, heyecanla ve coşkuyla Sayın Öcalan’dan gelecek bu tarihsel açıklamayı bekliyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde basın mensuplarına konuştu. Doğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

Yüreği barıştan yana atan ve bu sebeple de dikkatini bizlere yönelten herkesin merak ettiği ve son günlerde çok konuşulan bazı güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yapmak için buluştuk. Yeni bir eşikteyiz, Türkiye yeni bir eşikte. Epeydir süren bir tartışmalarla birlikte bu eşiğin nasıl bir ivme kazanacağı merak ediliyor. Doğal olarak çeşitli haberler çıkıyor, çeşitli sorularla karşı karşıya kalıyoruz. Sizlerin de merak ettikleri var. İşte bu merak edilenlere yanıt vermek üzere tekrar karşınızdayız.

Biliyorsunuz, Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları gerçekleştirdik. Bu buluşmalarda da konuya ilişkin bilgilendirmeler yaptık, gelen sorulara yanıt vermeye çalıştık. İlgili kurullarımız da ne zaman, nerede ve nasıl bir gelişme olursa olsun, Kürt sorununun demokratik çözümüne ve Türkiye’nin demokratikleşmesine ilişkin her soruya açıklıkla yanıt verdi. Ben bugün başlık başlık ilerleyeceğim. Öncelikle şunu söylemek isterim ki DEM Parti İmralı Heyeti adaya gidiş hazırlıkları yapıyor. Başvuru süreci tamamlandı ve bugün itibarıyla başvuru yapıldı. Heyetin en kısa sürede, bu hafta tamamlanmadan Sayın Öcalan ile görüşmek üzere İmralı Adasına gitmesini bekliyoruz.

Bu görüşmenin en kısa sürede gerçekleşmesini bekliyoruz. Birkaç gün içinde, dönüşte kamuoyuna bu konuya ilişkin kapsamlı bir açıklama yapılacak. Orada (İmralı’da) yapılacak değerlendirmelerin neticesinde kapsamlı bir açıklama yapılacak. Yine çok merak edilen bir konu da Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeden sonra beklenen tarihi çağrının nasıl yapılacağı. Bazı konular netlik kazanmamış olsa da mevzubahis açıklamanın görüntülü olmasını temenni ettiğimizi daha önce de ifade ettik.

Açıklamanın görüntülü olmasının pek çok açıdan daha iyi olacağını, zaten bugüne kadar sürdürülen tecridin de kaldırılması gerektiğini defaatle ifade ettik. Toplumsal talebin de bu yönde olduğunu ifade ettik. Görünür ve duyulur bir açıklamanın yaratacağı etkinin daha güçlü olacağını DEM Parti olarak tekrar belirtmiş olalım. Ancak artık asıl tartışmamız gereken konu bu tarihsel açıklamanın kendisi olmalıdır. Tabii ki hangi yöntemle yapılacağı önemlidir. Usul, esas açısından önemlidir. Ama usule dair gerekli duyarlılığın, konunun ciddiyetine uygun bir tutumun sergileneceğini DEM Parti olarak düşünüyoruz.

Beklentimiz görüntülü bir açıklama olsa da hangi yöntemle yapılacağı İmralı’da DEM Parti İmralı Heyeti ile Sayın Öcalan’ın yapacağı görüşmeden sonra netleşecektir. Açıklamanın hangi yöntemle yapılacağı bu ziyaret sonrasında netlik kazanabilir. Söylediğim gibi, İmralı Heyeti başvurusunu yaptı bugün itibarıyla ve en kısa sürede gitmelerini bekliyoruz. Bu konuda teyit bekleniyordu, biz de teyit ediyoruz.

“Öcalan’dan gelecek tarihsel açıklamayı bekliyoruz”

Pek çok başlığı değerlendirebiliriz ama bugün daha çok DEM Parti İmralı Heyetinin yapacağı bu görüşme, beklenen tarihsel açıklama ve açıklama sonrası yapılacaklarla ilgili bir yoğunluk içindeyiz biz. Bir yandan da demokrasi mücadelemize soluksuz bir biçimde devam ediyoruz. Çünkü antidemokratik uygulamalar, kayyım atamaları, gözaltılar, tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller devam ediyor.

Bir yandan da bu yolların ve kanalların açılması için DEM Parti olarak mücadelemizi sürdürüyoruz. Şunu biliyoruz ki gasp edilen her hak, gasp edilen hayatımız demektir. İşte, gasp edilen hayatımızın yolunu açmak, yani yeni bir hayatı mümkün kılmak için oldukça kararlı bir şekilde ve dünden daha büyük bir umutla, heyecanla ve coşkuyla Sayın Öcalan’dan gelecek bu tarihsel açıklamayı bekliyoruz.

Bu kürsüden tekrar tekrar söylemiştik. Söz söylendi; bu söz ötelenemez ve ertelenemez, değerlidir demiştik. Ne demiştik? Yeni bir hayatın eşiğindeyiz. Bu yeni hayatı oluşturabilecek en temel taşlardan biri de bu söze bir yol vermektir. Söze yol verirsek, sözün yollarını birlikte açarsak, demokratik hukuk ilkeleri işler ve demokratik toplum tahayyülümüz gerçeğe dönüşür; bir tahayyül olarak kalmaz. O yüzden, şimdi barış ve demokratik değişim-dönüşüm çabasına korkusuzca, cesurca ses verme ve destek olma zamanıdır.

Bu tarihsel fırsatı sımsıkı kavrama zamanıdır. Öyle bir kavrayalım ki avuçlarımızdan, ellerimizden kayıp gitmesin. Çünkü hepimize kazandıracak. Birlikte kazanabileceğimiz, çalınan hayatlarımızı kazanabileceğimiz bir fırsattan bahsediyoruz. DEM Parti olarak bir kez daha çağrı yapıyoruz: Bu barış gayretine ortak olmalıyız. Haklarımıza, geleceğimize ve hayatlarımıza sahip çıkmak için bu çabaya ortak olun.

Bu boz bulanık zamanlarda hepimizin birbirimizin aydınlığına ihtiyacı var. Savaşa karşı mücadele etmek için ortak pek çok nedenimiz var. Yaşadığımız felaketleri önlemenin yolu da işte bu yaşananlara karşı demokratik mücadeleyi yükseltmek, kendimize, deneyimlerimize, mücadele azmimize ve kararlılığımıza güvenmektir. Yapacağımız bilgilendirmeler bu kadar. Yapacağımız bilgilendirmeler şimdilik bu kadar.

Soru Yanıt

Soru: Heyet netleşti mi, Ahmet Türk heyette yer alacak mı? 

Ahmet Türk ile ilgili bir başvuru yapıldı. Henüz başvurulara ilişkin bir dönüş olmadığı için Ahmet Türk de heyette olacak şeklinde bir bilgiyi teyit edemiyorum. Ama başvurucular arasında Ahmet Türk de var.

Soru: Açıklamanın yazılı olacağına dair haber düştü. Ayrıca bir başka ziyaret olacak mı? Ondan sonra mı gelecek açıklama, yoksa bu ziyaretle birlikte açıklamayı da bekliyor musunuz?

Şu ana kadar buna dair netlik kazanan herhangi bir şey yok. Ne yöntemle ilgili ne açıklamanın gününe dair ne heyetin kimlerden oluşacağına dair. Yalnızca yapılan başvurular var. Bu başvurulara ilişkin bize görüşmenin yapılacağı güne dair verilmiş net bir bilgi yok.

Yarın, ertesi gün ya da sonraki günler diyemiyorum. Yalnızca buradan tekrar ediyorum: Bizim DEM Parti olarak beklentimiz, DEM Parti İmralı Heyetinin beklentisi bu görüşmenin en kısa sürede, bu hafta tamamlanmadan gerçekleşmesidir. Yazılı mı olacak, görüntülü mü olacak? Biraz önce söylediğim gibi bu da yapılacak ziyarette ancak belirlenebilecek bir şey. Sayın Öcalan ile DEM Parti İmralı Heyetinin yapacağı görüşmeden sonra sorduğunuz soruların yanıtlarını netleştirebiliriz.

O nedenle açıklamanın yöntemi, bundan sonra ne zaman gidileceği, heyetin genişleyip genişlemeyeceği konularının netlik kazanabilmesi için zamana ve DEM Parti İmralı Heyeti ile Sayın Öcalan’ın görüşmesine ihtiyacımız var. Ancak o zaman net olarak yanıt verebiliriz. Bunun en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiği konusundaki temennimizi ifade ediyoruz DEM Parti olarak.

Paylaşın

DEM Parti Sözcüsü Doğan: Kayyım Atayarak Sonuç Alamazsınız

Siirt Belediyesi’ne kayyım atanmasına tepki gösteren DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Ceza verildiği için kayyım atanmıyor. Kayyım atanmak istendiği için ceza veriliyor. Üç kez aynı yerlere kayyım atayarak sonuç alamazsınız” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, ülke gündemindeki gelişmelere dair bugün partisinin Ankara’daki genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Doğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Bolu Kartalkaya’daki otel yangını bir kaza değil, basit bir ihmal değil. Tam anlamıyla bir katliam. Bugüne kadar yaşanan tüm katliamların takipçisi olmaktan vazgeçmediğimiz gibi Bolu Kartalkaya’daki yangının da takipçisi olacağız. Mesele asıl sorumluların yargılanmasıdır.

Ülke, dur durak bilmeyen antidemokratik uygulamalar ve gelen felaket haberiyle uyanıyor. Şaşırıyor muyuz? Hayır, açıkçası şaşırmıyoruz. Ama bazı tutarsızlıkları dikkat çekmek istiyoruz. Son günlerde, son haftalarda ve dahi son aylarda kullandığımız her kürsü, bize uzatılan her mikrofonda bunları özellikle söyledik. Ne oluyor, ne olmalı, ne olmamalı, dedik.

“Şimdi bugün burada DEM Parti olarak bir kez daha sesleniyoruz; Türkiye halkları, Türkiye kamuoyunun hakemliğinde iktidar bloğu çıksın bize desin ki ‘Şunu yapmaya çalışıyoruz.’ Türkiye halklarının adeta bir kılavuza ihtiyacı var. Yapılanları anlama kılavuzuna ihtiyacı var bu ülkenin, bu hâle getirdiler ülkeyi.

“Siirt Belediyemize kayyım atandı, 29 Ocak sabahı. Neden atandı kayyım? Sofya Alağaş [Siirt Belediyesi Eş Başkanı] gazetecilik faaliyetlerinden dolayı suçlanıyor ve apartopar dosyası hızlandırıyor. Örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Yani kayyıma zemin hazırlanmaya çalışıldı. Ceza verildiği için kayyım atanmıyor. Kayyım atanmak istendiği için ceza veriliyor. Üç kez aynı yerlere kayyım atayarak sonuç alamazsınız.”

“Seçme seçilme hakkı yok ediliyor”

Öte yandan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir ile Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Bülent Kaya’ın da aralarında olduğu milletvekilleri, kayyım atamalarına karşı İçişleri Bakanlığı önünde açıklama yaptı.

Gülistan Kılıç Koçyiğit, 2016 yılından bu yana kayyım atamalarının devam ettiğine işaret etti. Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Dayandırdıkları hiçbir yasal dayanak yok. Anayasaya aykırı bir işlem tesis ediliyor. Hiçbir yasal dayanağı olmayan bir işlem tesis ediliyor. Bize OHAL döneminde çıkarılmış bir Kanun Hükmünde Kararnameyi adres gösteriyorlar. Bu ülkede darbe yapanlar da iç mevzuattan güç aldıklarını söylüyorlardı.

Bugün bu kanun maddesinin olması Anayasa’ya aykırı olmadığı anlamına gelmiyor. Bu kanun maddesi meşru değildir, hukuki değildir, ahlaki değildir, vicdani değildir. Bu ülkede toplumun bir kesiminin yurttaşlık hakları askıya alınıyor. En temel hakkı olan seçme seçilme hakkı yok ediliyor. Bir nevi yurttaşlıktan çıkarma girişimidir bu.

Yarın gözü keserse parlamentoyu feshedeceklerdir, demokrasiyi askıya alıp seçimleri iptal edecekler. Bu nedenle bu mesele sadece bir partinin meselesi değildir. Sadece Kürt halkının meselesi değildir. Kayyum Siirt’e atanmadı, kayyum bütün Türkiye’ye atanmıştır. Her bir yurttaşa atanmıştır. Bu nedenle birlikte olmak, birlikte itiraz etmek, birlikte mücadeleyi örmek gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız” diye konuştu.

Murat Emir, halkın oylarının gasp edildiğini belirterek, “Buna boyun eğmeyeceğiz” dedi. Emir, “Bu ülkenin her yerinde kullanılan her bir oy aynı değerdedir, aynı derecede kutsaldır. Anayasal açısından da eşittir. Ama Ovacık’taki seçince ‘seçemezsiniz’, Esenyurt’taki seçince ‘seçemezsiniz’, Siirt’teki ve Mardin’deki seçince ‘seçemezsiniz’ diyorsanız, tek meşru sandığı kendi seçildiğiniz sandık sanıyorsanız siz bir otoritesiniz. Siyasi partiler olarak halkımızın hukukunu hakkını savunmak üzere buradayız. Bu hukuksuzluklara, haksızlıklara asla boyun eğmeyeceğiz. Hukuk demesinler, yargı kararı demesinler” diye konuştu.

Bülent Kaya, Sêrt Belediye Eşbaşkanı Sofya Alağaş hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmadığına işaret ederek, “İlgili belediye başkanı bir buçuk yıldan beri hakkındaki bu dava devam ediyorken de belediye başkanlığı yaptı. Siirt’te de herhangi bir olumsuzluk meydana gelmemişti. Bugün ilk derece mahkemesinin verdiği karar bir kesin hüküm değildir.

Hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmayan herkes kanunlar önünde suçsuzdur. Esenyurt’ta milletin seçmiş olduğu meclis üyeleri kendi başkanını seçemezken, 20-30 kilometre ötedeki Beşiktaş Belediyesi ise kendi meclisi içerisinden bir başkanvekili seçti. Şimdi 20-30 kilometre uzakta 2 farklı demokrasiyi siz Türkiye’ye nasıl izah edeceksiniz? Beşiktaş’ta ayrı demokrasi, Esenyurt’a ayrı demokrasi olabilir mi?” ifadelerini kullandı.

Emek Partisi (EMEP) Milletvekili Sevda Karaca ise, “Halk ‘en küçük ortak paydada bile buluşabiliyorsak buluşalım, artık yeter’ diyor. Biz burada o ‘artık yeter’ sözünü birlikte yükseltmek için bir aradayız. Tek adam rejimi, demir yumruğuyla ağzını açan herkesi susturmak istiyorsa, bize düşen ses çıkaranların sesinin birleşmesinin olanaklarını, araçlarını yaratmaktır. Bunun mücadele kanallarını açmaktır” dedi.

Açıklamanın ardından bakanlığın önüne siyah çelenk bırakılmak istendi. Polisler, çelenk bırakılmasını engellemeye çalıştı. Partililer, engellemeye rağmen çelenk bıraktı. Bu sırada milletvekilleri ve beraberindeki yurttaşlar “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları attı.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

DEM Parti: Ortadoğu’da Kürtler Denklem Dışı Bırakılamaz

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Bu yüzyılda ne Türkiye’de ne de Ortadoğu’da hiçbir denklem bu halk gerçekliğini görmeden, yani Kürtleri denklem dışı bırakmaya çalışarak sağlanamaz. Bu hakikati görmeye, DEM Parti olarak, tekrar iktidarından muhalefetine tüm Türkiye’yi davet ediyoruz ki en başta da iktidarı davet ediyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Artık Suriye’de yaşayanların iradesinin tecelli edeceği bir yöntem oluşmalı ve kendi geleceklerine Suriyeliler karar vermelidir. Madem Suriye, Suriyelilerindir -ki bu konuda hem fikiriz- o halde orada yaşayan insanlar nasıl yaşayacaklarına, hangi modelle yaşayacaklarına kendileri karar vermelidir. Bu yapılırken de orada yaşayan tüm halkların, farklı kimliklerin ve inançların iradesine saygı duymak gerekir. Yani Suriye halklarının çok bekledikleri anı gölgeleyecek hiçbir şey olmamalı.

Bu tespiti yapmak, ‘Suriye, Suriyelilerindir’ demek, bunu ifade etmek, bu konuda hemfikir olmak önemli ancak yetersizdir. Bunu pekiştirmenin, bunu göstermenin şimdi zamanı. Kürtler; Türkiye, Suriye, Irak ya da İran nerede yaşıyorlarsa yaşasınlar, yaşadıkları yer tarihsel bir gerçeklik içerisinde değerlendirilmelidir. Bugün bu dört ülkede yaşayan Kürtler, tarihsel bir parçalanmışlığın neticesinde bu şekilde yaşıyorlar. Ama önümüzdeki yüzyıl Kürtleri bu denklemin dışında tutmaya çalışan, yani kazanımları tehdit olarak gören herkesin kaybedeceği bir yüzyıl olacak. Bunu da buradan söylemek isterim.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Ayşegül Doğan’ın açıklamaları şöyle:

“Bugün 19 Aralık. Ne yazık ki Türkiye siyasetine baktığımızda bir acı ve katliam tarihidir. Maraş Katliamından başlayalım. Tıpkı diğer Kürt ve Alevi katliamları gibi bu da devletin gözetiminde gerçekleştirildi. Katliamın üzerinden tam 46 yıl geçti. Devlet içinde örgütlü yapılar eliyle 7 günde gerçekleşen, yüzlerce kişinin en vahşi yöntemlerle katledilişine neden olan, 1000’in üzerinde insanın yaralandığı, pek çok evin yakıldığı, iş yerlerinin yağmalandığı ve tahrip edildiği bir katliamdan bahsediyoruz. Üzerinden geçen 46 yılda sorumlular hala bulunamadı. O gün orada bulunan kolluk güçleri de herhangi bir müdahalede bulunmadı. Sene 1978.

19 Aralık 2000’de Türkiye genelinde 20 cezaevine eş zamanlı olarak ‘Hayata Dönüş’ adı altında hayatları söndüren bir operasyon gerçekleştirildi. Bir insanlık suçu daha işlendi. İnsanların katledildiği, hayatlarının söndürüldüğü bu operasyona ‘Hayata Dönüş’ adı verildi. Bu operasyonda 30 mahpus ve 2 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti ve 300’e yakın mahpus yaralandı. Yine sorumlular yargılanmadı, failler cezasızlık politikasıyla günümüze kadar korundu, hala daha korunuyor. Üzerinden 24 yıl geçti.

Bugün Taybet Ana’nın katledilişinin dokuzuncu yılı. Taybet Ana hepimizin kalbinde bir yara, belleğinde çok derin bir iz. Ne bu yara kolay iyileşir ne bu iz kolay ortadan kalkar. Cenazesi 7 gün sokak ortasında ailesinin, tüm Türkiye ve dünya kamuoyunun gözü önünde bekletilen Taybet Ana’dan bahsediyoruz. Üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen Taybet İnan’ın failleri de hala yargılanmadı. Sorumlular belli olmasına rağmen, bununla yüzleşmek bir yana dursun, yüzleşebileceklerine dair herhangi bir emare dahi vermiyorlar. Taybet Ana’nın kızı Azime, ‘Annemi katledenler halen aramızda, adalet bize hiç uğramadı’ diyor.

Tüm bu olayları hatırlatarak buradan biz de bir kez daha soralım: Adalet bu topraklara ne zaman uğrayacak? Hatırlattığım katliamların failleri cezalandırılmadığı gibi, azmettirenler de hala aramızda. Tıpkı Yargıtay’ın 45 kişinin öldüğü İstanbul Havaalanı katliamının davasında 46 kez ağırlaştırılmış müebbete, yani 2604 yıl hapis cezasına çarptırılan 6 sanığın cezalarını bozarak tahliye etmesi gibi bir adaletsizlikten ve hukuksuzluktan bahsediyoruz; tam anlamıyla ülkeyi ve hukuk sistemini kuşatmış bir cezasızlıktan bahsediyoruz. Bu kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi verdi. Can Atalay’ı, Anayasayı çiğneyerek hapiste tutan ve milletvekilliğini düşüren Yargıtay 3. Ceza Dairesinden bahsediyoruz.

“Türkiye, iç ve dış siyasetinde nasıl bir politika izleyecek?”

Sevgili Türkiye halkları, bu hatırlatmalar bugün için de önemli. Çünkü yine tarihin çok hızlandırılmış bir anından geçiyoruz. Yalnızca Suriye’ye bakarak bu hızı görmek mümkün. Bu hızlandırılmış anı gören, çözüm önerilerini sunan ve neler yapılmasını gerektiğini hatırlatmaktan usanmayan bir siyasi parti olarak, bugün yaptığımız çağrıların ve eylemlerin dikkatle izlenmesi ve dikkate alınması gerektiğini yinelemek isterim. Yeni bir Ortadoğu kuruluyor. Demokratik dönüşüme ve değişime direnenlerin bir bir aşıldığını görüyoruz. Ya hatalarıyla yüzleşiyorlar ya da yüzleşmek durumunda kalıyorlar veya halkların mücadelesi karşısında tarihin bambaşka yerinde yer alıyorlar. İşte Suriye’de böyle bir tablo yaşandı. Bu gelişmeler karşısında Türkiye, iç ve dış siyasetinde nasıl bir politika izleyecek? Bu en çok konuşulan ve merak edilen soruların başında geliyor.

Türkiye, tarihsel tecrübeler ışığında bir yaklaşım sergileyerek, bir politik tutarlılıkla mı cevap verecek komşu ülkede yaşananlara, yoksa bugüne kadar sürdürdüğü politikalarda ısrar mı edecek? İşte temel soru bu. DEM Parti olarak sıklıkla yaptığımız bir çağrıyı yineleyelim: Başta Türkiye olmak üzere, hiçbir ülke Suriye savaşı üzerinden güç tahkim etmemeli. Suriye’de tüm farklılıklar, kimlikler ve inançlar eşit ve özgür bir şekilde yaşamalı. Özgür birlikteliği esas alan bu model teminat altına alınmalı. Bunun için de çatışma değil çatışmasızlık sağlanmalı. Öncelikli hedef çatışmasızlığın sağlanması olmalı. Barışın, demokratik değişim ve dönüşümün önceliği ancak böyle sağlanabilir. Tüm kesimlerin iradesini yansıtan bir siyasi çözüm ortaya çıkmalı. Türkiye de bu konuda engelleyici değil destekleyici bir rol oynamalıdır.

Siyasi çözüm, Suriye’de yaşayan insanların siyasi iradelerine ve tercihlerine saygı duyularak gerçekleşebilir. Aksi takdirde Kürtleri iterek, masa başında tutmaya çalışarak bir siyasi çözüm bulmak ne yazık ki mümkün olmaz. Çünkü bu kaotik durumun aşılmasında en gerçekçi modeli, özgür birlikteliği esas alarak ortaya koyan bir güçten bahsediyoruz. Oradaki en örgütlü güçten bahsediyoruz. Bir halk gerçekliğinden bahsediyoruz.

Bu halk gerçekliğinin tanınmasından bahsediyoruz. Bu halk gerçekliğinin ortaya koyduğu iradenin kabulünden bahsediyoruz. DEM Parti olarak ülkeyi yönetenlere diyoruz ki Kürtlerle açık, demokratik, eşit diyalog kanallarını açın artık. Sizleri bunu açmaya davet ediyoruz. Bu çerçevede atılacak her adımı desteklemeye de biz hazırız. Bu konuda çeşitli önerileri olan bir siyasi parti olarak, geçmiş tecrübeler olan bir siyasi parti olarak yapıyoruz bu çağrıyı.

Kürtler, yani Kuzey ve Doğu Suriye, Rojava hakikati nasıl algılanıyor ve nasıl tartışılıyor burada? Deniyor ki DEM Parti Suriye deyince aklına bir tek Kürtlerin geldiği siyasi partidir. Hayır! Tam tersine Kürtlerin ortaya koyduğu modelin, Suriye’de nasıl bir siyasi çözüme kapı aralayabileceğini yıllar önce söylediğimiz gibi bugün de tekrar hatırlatıyoruz. Tüm farklılıkların, inançların ve kimliklerin bir arada eşit ve özgür bir şekilde nasıl yaşayabileceklerini ortaya koyan bir model olduğu için bu modele bu kadar çok dikkat çekiyoruz. Bunun Türkiye’yi de rahatlatabilecek, içine girmiş olduğu bu kaotik durumdan çıkmasını sağlayabilecek bir yöntem olduğunu bildiğimiz için böyle bir uyarıda bulunuyoruz.

Kuzey ve Doğu Suriye, Türkiye kamuoyuna anlatıldığı gibi, Türkiye’nin milli güvenliği, birliği ve bütünlüğü için ya da sınır güvenliği için herhangi bir şekilde tehdit unsuru değildir. Hiçbir tehdit içermiyor Rojava. Bu gayet iyi biliniyor. Diyalog sağlandı yıllar önce. İşte oraya geri dönmek gerekiyor. O ruha yeniden sahip çıkmak gerekiyor. Nasıl bir tehdit teşkil edebilir Suriye’de yaşayan Kürtler Türkiye halkları için? Orada halkların eşit ve özgür bir şekilde yaşayabilmeleri için bu kadar güçlü şekilde mücadele etmiş bir halk gerçekliği, örgütlü bir halk gerçekliği var. Bu da ancak ve ancak bir arada yaşamın teminatı olabilir.

“Tarihsel olarak bir aldatmacadır”

Ben size adı son günlerde sıkça duyulan Mazlum Abdi’nin son yaptığı çağrıyı alıntılamak istiyorum. ‘Suriye’nin genelinde kapsamlı bir ateşkese yönelik bağlılığımızı teyit etmek için Kobanî’de silahsızlandırılmış bir bölge oluşturulmasına hazır olduğumuzu duyuruyoruz. Bu inisayitif Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve bölgedeki kalıcı istikrarı sağlamak için önemli’ diyor. Bunun için bir çağrıda bulunuyor. Bu çağrıya yanıt vermek yerine, bu çağrıyı yapanları Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden kişiler ve hareketler olarak göstermeye çalışmak, yalnızca Türkiye kamuoyunu aldatmak değildir. Aynı zamanda tarihsel olarak da bir aldatmacadır.

Gerçek değil çünkü söylenenler. Yıllardır oradan buraya çağrılar yapılıyor ve diyalog dışında herhangi bir talep yok. Peki, buna karşı ne yapılıyor? Türkiye halkları aldatılmaya çalışılıyor. ‘Oradaki güçler Türkiye için bir milli güvenlik sorunu’ deniyor. Şimdi bütçe tartışılıyor. Halkın bütçesi olması gereken bu bütçeyi yıllardır ‘milli güvenlik’, ‘milli savunma’, ‘milli tehdit unsurlarını ortadan kaldırmak’ için diye diye işte Türkiye bu kadar yoksullaştı. Bu yoksullaşma, tüm bu hukuksuzluklar, girişte hatırlattığım katliamlar ve cezasızlık işte bir arada özgür ve eşit yaşam tercihi yapılabilecekken, güvenlikçi ve geleneksel devlet politikalarını esas alan seçeneklerde ısrar edildiği için ortaya çıktı. O yüzden bir tarihsel kırılma anı bu.

Bir halk gerçekliğinden ve bu gerçekliğin kabulünden bahsediyoruz. Bu yüzyılda ne Türkiye’de ne de Ortadoğu’da hiçbir denklem bu halk gerçekliğini görmeden, yani Kürtleri denklem dışı bırakmaya çalışarak sağlanamaz. Bu hakikati görmeye, DEM Parti olarak, tekrar iktidarından muhalefetine tüm Türkiye’yi davet ediyoruz ki en başta da iktidarı davet ediyoruz. Artık Suriye’de yaşayanların iradesinin tecelli edeceği bir yöntem oluşmalı ve kendi geleceklerine Suriyeliler karar vermelidir. Madem Suriye, Suriyelilerindir -ki bu konuda hem fikiriz- o halde orada yaşayan insanlar nasıl yaşayacaklarına, hangi modelle yaşayacaklarına kendileri karar vermelidir. Bu yapılırken de orada yaşayan tüm halkların, farklı kimliklerin ve inançların iradesine saygı duymak gerekir.

Yani Suriye halklarının çok bekledikleri anı gölgeleyecek hiçbir şey olmamalı. Bu tespiti yapmak, ‘Suriye, Suriyelilerindir’ demek, bunu ifade etmek, bu konuda hemfikir olmak önemli ancak yetersizdir. Bunu pekiştirmenin, bunu göstermenin şimdi zamanı. Kürtler; Türkiye, Suriye, Irak ya da İran nerede yaşıyorlarsa yaşasınlar, yaşadıkları yer tarihsel bir gerçeklik içerisinde değerlendirilmelidir. Bugün bu dört ülkede yaşayan Kürtler, tarihsel bir parçalanmışlığın neticesinde bu şekilde yaşıyorlar. Ama önümüzdeki yüzyıl Kürtleri bu denklemin dışında tutmaya çalışan, yani kazanımları tehdit olarak gören herkesin kaybedeceği bir yüzyıl olacak. Bunu da buradan söylemek isterim.

Türkiye’de bir yandan bir diyalog mu oluyor, Kürt meselesinde bir çözüm seçeneği mi masada var tartışmaları sürüyor. Öte yandan siz Rojava hakikatini hem yok saymaya çalışacaksınız hem de oraya dönük acaba bir saldırı hazırlığı mı var sorularını sorduracaksınız insanlara. İkisi bir arada olmuyor. Bu durum, samimiyeti ve sahiciliği sorgulatıyor. Zaten kırılmış olan güven duygusunu ortadan kaldırıyor. Bu sadece DEM Parti’nin samimiyet sorgulaması değil. Kamuoyunun da sıkça tartıştığı konuların başında geliyor. Biliyorsunuz daha önce de başlatılmış pek çok eylem oldu, ‘özgürlük’ adı altında yürüyüşler oldu. Tecridin kaldırılması için, Kürt meselesinde demokratik ve barışçıl bir çözüm bulunması için. Yıllar geçti hala aynı noktada, aynı konuları konuşuyoruz. Sayısız imza kampanyası ve basın toplantısı düzenlendi, sayısız halk buluşması ve miting yapıldı ama bütün engellemelere rağmen bunlardan vazgeçilmedi.

Bugün gelinen noktada hala süren bir tecrit gerçekliği var. Üstelik Adalet Bakanı sorulan sorulara, ‘Müsait bir zamanda, bütçe bittikten sonra’ diye cevap veriyor. İmralı-DEM temasının nasıl olacağına ve ne zaman olacağına karar vereceğini söylüyor. Buradan Adalet Bakanına da çağrı yapıyoruz: Tecridi sürdürerek bir hukuksuzlukta ısrarın fotoğrafı var ayan beyan. Bir işkence yönteminde, bir insan hakları ihlalinde ısrar var. Bu ısrardan vazgeçin artık. ‘Müsait bir zaman’ demek bir keyfilik göstergesidir. İnsan haklarına, temel haklara böyle yaklaşmak mümkün değil. Bu hukuksuzluğu daha fazla sürdürmemelerini tavsiye ediyoruz.

Türkiye’den bugün hemen herkes, bölgesel ve uluslararası güçler, kilit bir ülke olarak bahsediyor. Bu kilit olma rolü vereceği kararla ilgili. Demokratik standartları tercih ederek bir kilit rolü mü oynayacak içerde ve dışarda? Yoksa uzaklaştığı demokratik standartlardan daha da uzaklaşarak farklı bir yaklaşım ve yönelim içine mi girecek? Bizim önerimiz ve tavsiyemiz, Türkiye’nin içeride ve dışarıda tutarlı bir politika izleyerek tecridi kaldırması ve Sayın Öcalan’a giden yolu açması, Kürt meselesinde demokratik ve barışçıl bir çözüme yönelmesi ve Türkiye’nin komşusu olan Kürtlere sahici, eşitlikçi ve adil bir şekilde diyalog kurarak yaklaşmasıdır. Bunları birbirinden ayırmak mümkün değil. Geçenlerde İstanbul’da ‘Barış ve Demokrasi Hepimiz İçin’ başlığıyla bir açıklama yapıldı. Aydınlar, gazeteciler, yazarlar, akademisyenler ve hak savunucuları tüm Türkiye kamuoyuna bir çağrıda bulundular.

“Türkiye çok güç bir dönemden geçiyor”

Bu çağrıdan bazı bölümleri sizinle paylaşmak istiyorum. Yüzlerce insanın imzaladığı bir imza kampanyasından bahsediyoruz ve hala süren bir kampanya. Bugüne kadar yaptığımız tespitleri paylaşan, bunların daha ötesinde ihtiyaçlarımıza ilişkin birtakım önerilerde bulunan bir açıklama bu. Niye barış ve demokrasi hepimiz için ve yalnızca DEM Parti’nin meselesi olmamalı diyoruz burada yıllardır? Çünkü onların da açıklamalarında ifade ettikleri gibi Türkiye çok güç bir dönemden geçiyor. ‘Artan yoksulluk ve hukuksuzlukla birlikte halktan gördüğü destek zayıfladıkça sorunlarını şiddete başvurarak çözmeye çalışan bir iktidar var’ diyorlar.

‘Türkiye’yi bu şiddet ortamından çıkaracak bir barış hareketine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Barış sadece silahlı çatışmaların sona erdirilmesi değil. Aynı zamanda savaşa yol açan uyuşmazlıklara çözüm bularak çatışma nedeninin ortadan kaldırılması da demektir. Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümü toplumsal ve siyasal bir barışın vazgeçilmez bir öğesidir. Barışın silahla sağlanamayacağına inanıyoruz’. Ben uzun bir açıklamadan bölümler paylaşıyorum sizlerle ve devam ediyorum.

‘Öte yandan Kürt sorununu sadece Türkiye’nin sınırları içindeki bir sorun olarak görmek yanıltıcı olur. Suriye’de yeniden başlatılan savaş ve çatışma ortamıyla Kürt sorunu konusunda Türkiye, bölgedeki bütün halkların yararına olacak barışçı bir siyaset izlemediği sürece, Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili gerçek bir barışın sağlanması da güçtür.’ İşte samimiyetiniz ve sahiciliğiniz sorgulanır, güven ve güvence meselesi yeniden tartışmaya açılır. Bu güveni tesis etmek için güvenceye ihtiyaç var. Tespitlerimizin karşılık bulduğu yer. O yüzden bu açıklama çok önemli.

Devam ediyorum. ‘Barış savaşın bitmesiyle gerçekleşmez. Barışın inşa edilmesi, üzerinde duracağı yapıların oluşturulması gerekir. Kalıcı ve dayanıklı bir hale gelmesi için, toplumsallaşabilmesi için bu yapılara ihtiyaç vardır. Bu bağlamda barışı her şeyden önce hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası hukuk standartları eksenine oturtmanın önem taşıdığı düşüncesindeyiz. Bu düşüncelerden hareketle aşağıda imzası olan bizler barış içinde yaşama hakkımızı kullanır, Kürt sorunu ile ilgili olarak silahların susması ve bir barış sürecinin başlaması için gereken adımların acilen atılması çağrısında bulunuruz’ diyorlar. 14 Aralık’ta yapıldı bu açıklama ve bu açıklamadan sonra Diyarbakır’da bir açıklama daha yapıldı.

Demokratik Kurumlar Platformunun yaptığı bir açıklama ve o günden bugüne kadar Diyarbakır’dan Ankara’ya kadar süren bir yürüyüş var. Bu yürüyüş, barış ve demokrasi hakkı için; bu hakkın, hepimizin hakkı olduğunu bir daha hatırlatmak için, İstanbul’da yapılan o açıklamaya destek olmak ve güç katmak için yapılmaktadır. İstanbul’dan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan İstanbul’a yankılanan bu ses yarın Ankara’da buluşacak. Ankara’daki buluşma esnasında biz de DEM Parti olarak orada olacağız, yürüyüşçüleri karşılayacağız. Bu konudaki ortak taleplerimizi ve sesimizi yükselterek tüm Türkiye halklarına ve bu ülkeyi yönetenlere ulaştırmaya çalışacağız. Barış ve barış içinde yaşama hakkı, hepimizin hakkıdır; bütün Türkiye halklarının hakkıdır.

“Türkiye’nin demokratikleşmesi için…”

Meclis’te bütçe süreci bitiyor. Bu bütçe de alın terinin ve emekçinin bütçesi değil. Emeğe değer veren bir bütçe değil. Kadınların değil, gençlerin değil. Çocukların geleceğini garantileyen bir bütçe değil. Halkın bütçesi olmadığı için de buna muhalefetimizi ve itirazımızı her yıl olduğu gibi en yüksek sesle yapıyoruz. Bir noktayı, bir virgülü değiştirme ihtimalinin ne kadar kıymetli olduğunu bilerek bu konuda muhalefetimizi sürdürüyoruz. Ancak asıl muhalefetin, toplumsal muhalefetin ortaklaşmasına ihtiyaç var. Bu itiraz ve talepler için yan yana gelerek demokratik yol ve yöntemlerle öncelikle Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir ses çıkarmasına ihtiyaç var. İşte herkesi bu sesi birlikte yükseltmeye davet ediyoruz. Bugün Suriye’de yaşananlar, bu kaotik durum çok kolay bir şekilde siyasi çözüm ve diyalogla, tutarlı ve istikrarlı bir politikayla, çatışmasızlıkla, konuşarak ve temas kurarak aşılabilir. Bunu mümkün kılmaya tüm Türkiye halklarını davet ediyoruz.

Önümüzdeki günlerde Parti Meclisimiz ve ardından da MYK’mız toplanacak. Bu kritik gelişmeleri tekrar birlikte değerlendireceğiz. Sizin de gözünüz kulağınız bizde ve bir yandan da Kobanî’de. Hep birlikte göreceğiz bunu. Bir tarihsel gerçeklik var. Bu tarihsel gerçekliği bu bağlam içinde değerlendirip, bir halk gerçeği olarak görüp böyle kabul etmek gerekir. Kobanî aynı zamanda insanlık değerleri için bir sembole dönüştü. O yüzden buradan Kobanî için mücadele eden; gözü, gönlü, kulağı, yüreği orada olan ve Kobanî’nin mücadelesinin insanlık için ne anlama geldiğini bilen herkesi DEM Parti adına selamlıyorum.”

Paylaşın

MHP’li Celal Adan’dan TBMM’de Kürtçeye “İzin”

TBMM’de MHP’li Celal Adan’ın başkanlık ettiği oturumda, DEM Partili Ayşegül Doğan’ın, Kürtçe selam vermesine müsaade edildi. Adan, Dünya Anadili Günü dolayısıyla Meclis’te Kürtçe konuşan DEM Parti Milletvekili Beritan Güneş- Altın’ın mikrofonunu kapatmıştı.

DEM Partili Ayşegül Doğan’ın Kürtçe sözleri ise Meclis tutanaklarına, “Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi” şeklinde geçirildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçesinin görüşüldüğü oturumda Kürtçe konuştu.

Daha önce DEM Partili Beritan Güneş- Altın’ın Kürtçe konuşmasını kesen Milliyetçi Hareket Partili (MHP) Celal Adan’ın başkanlık ettiği oturumda, Doğan, konuşma yapmadan önce Adan’a “Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’a kendi ana dilimde hoş geldiniz diyemiyorum sanırım, değil mi?” diye sordu.

Celal Adan’ın, “Tabii tabii, deyin” yanıtı üzerine Ayşegül Doğan, “Hûn bi xêr hatin” (Hoş geldiniz) diyerek konuşmasına Kürtçe başladı.

Doğan’ın Kürtçe sözleri ise Meclis tutanaklarına, “Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi” şeklinde geçirildi.

MHP’li TBMM Başkanvekili Celal Adan, 21 Şubat Dünya Anadili Günü dolayısıyla Meclis Genel Kurulu’nda Kürtçe konuşan DEM Parti Mardin Milletvekili Beritan Güneş- Altın’ın mikrofonunu kapatmıştı.

Güneş-Altın’ın mikrofonunu iki kez kapatan MHP’li Adan, “Anayasamızın 3. maddesine göre Türk devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür ve dili Türkçedir, konuşmaların Türkçe yapılması gerekmektedir. Aksi halde iç tüzüğün 66. Maddesi uyarınca mikrofon kapanıyor” demişti.

DEM Partili vekil ise Adan’a “O zaman AK Partili adaylarınıza söyleyin Mardin’de, Urfa’da, Diyarbakır’da, Kürtçe propaganda yapmasınlar” diyerek tepki göstermişti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

DEM Parti’den İktidara “Suriye” Çağrısı: Diyalog Kurun

Suriye’deki gelişmelere ilişkin değerlendirmede bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “DEM Parti olarak diyoruz ki, şayet çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz Suriye’nin tüm farklılıkları, kimlikleri ve inançlarıyla eşit ve özgür bir şekilde yaşamalı. Eğer gerçekten çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz; buyurun diyalog kurun, temas kurun. Biz bunu arzu ediyoruz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Açıklamasında Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan hakkında memnu haklarının iade edilmesine ilişkin kararın Yargıtay tarafından bozulmasına değinen Doğan “Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanlarımız olması gerektiği gibi görevleri başında. Aksi yönde çıkan haberlerin niyetini maksadını anlıyoruz” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; Suriye’de devam eden çatışmalara ilişkin de konuşan Doğan şunları söyledi: “Biz Suriye’de en tutarlı politikaya sahip olan siyasi partiyiz. Keşke kayyımlarda olduğu gibi bugün Suriye’de yaşananlar bizi yanıltsaydı. Şimdi yapılan açıklamalara bakarsak ‘Türkiye’nin güvenliği için Suriye’deyiz’ deniyor. ‘Türkiye’nin meşru hakları için Suriye’deyiz’ deniyor. Biz DEM Parti olarak şöyle diyoruz; Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden bir durum söz konusu değil. Bu açıklamalar yapılırken deniyor ki ‘Orada YPG, YPJ Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit ediyor. O yüzden de biz sınır güvenliğini sağlamaya çalışıyoruz.’ Ve 30 kilometre derinlik vurgusu yapılıyor. Eğer gerçekten bir derinlik aranıyorsa; derinliği bu şekilde değil irtibat kurarak, temasla, diyalogla sağlamak gerekir.

Suriye Demokratik Güçleri Komutanı Mazlum Abdi yaptığı bütün açıklamalarda, şuna dikkat çekiyor. Olduğu gibi alıntılıyorum, ‘Türkiye ile sorunları diyalog yolu ile çözmeye hazırız’ diyor. ‘Suriye’de kapsayıcı ve toprak bütünlüğünü koruyan bir çözüm istiyoruz’ diyor. Şimdi tüm bu çağrılar neyin göstergesi? Orada bulunan Kürtlerin Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit etmediğinin göstergesidir. Nitekim bunu gelişmelerle birlikte okuyabiliriz.

Türkiye’nin bugüne kadar Suriye’ye ilişkin yürüttüğü politika neresinden bakarsanız, neresinden tutmaya çalışırsanız çalışın tutarsız bir politika. Üstelik içeride ve dışarıda, yani her yerde barış söylemini dile getirirken Suriye’de böyle bir politika yürütmek ancak tutarsızlık olabilir.

DEM Parti olarak diyoruz ki, şayet çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz Suriye’nin tüm farklılıkları, kimlikleri ve inançlarıyla eşit ve özgür bir şekilde yaşamalı. Eğer gerçekten çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz; buyurun diyalog kurun, temas kurun. Biz bunu arzu ediyoruz. DEM Parti olarak. Türkiye kamuoyunun da beklentisi bu. Halkların kazanımlarının tehdit olarak değerlendirilmemesi, siyasi ifadelerinin tanınması ve kabul edilmesidir.

DEM Parti heyeti ile Abdullah Öcalan arasında yapılması olası görüşmeye dair de konuşan Doğan şu ifadeleri kullandı: “Sayın Öcalan’a yönelik tecrit yıllardır bizim gündemimizde olan bir konu. 1 Ekim ile birlikte başlayan bir tartışma değil bizim için. Ama tabi bu çağrılar önemli. Bu çağrıların önemli olduğunu hemen her defasında tespit ediyoruz, bu çağrılara, bu muhataplığa değer verdiğimizi, işaret edilen adres gösterilen kişinin liderlik gücünün ne kadar hayati olduğunu ifade ediyoruz. Ve biz yıllardır aynı zamanda milletvekilleri olarak Türkiye’de cezaevlerine gitme hakkımız varsa İmralı Ada Hapishanesine de gidebilmeliyiz diyoruz. Ve başvurular yapıyoruz. DEM Parti grubu olarak daha önce de bir başvuru yaptık. Birkaç kez yinelendi bu başvurular.

Bu başvuruları yaptığımız zaman kamuoyuna da açıklamalar yaptı. Grup Başkan Vekillerimiz bizzat kendileri Adalet Bakanlığı’na iletti. O nedenle bu temas hem gecikmiş bir temas hem de tecridi sürdürmek bir insan hakkı ihlalidir. Bu işkence yönteminden vazgeçmek gerekiyor artık. Hakikatle kapıların açılması gerekiyor. Bizim için esas mesele bu. İmralı’nın kapılarının açılması gerekiyor. Ama bu konuya dair somut bir şey söylenmedi. Adalet Bakanı makul süre diyor. ‘Değerlendiriyoruz makul sürede cevap vereceğiz’ diyor.

Nedir bu makul süre, DEM Parti olarak soruyoruz? 10 gün geçti makul süre tanımlaması nedir? Türkiye’de yargı sistemini düşündüğümüz zaman makul süre hiç de iyi bir şey çağrıştırmıyor. İstediğimiz, keyfilik çağrıştırıyor makul süre Türkiye’deki yargı sistemini düşündüğümüzde. eğer keyfilik çağrıştıran bir uygulama ya da bir söylem olmasın istiyorsanız, o makul süreyi tanımlamanız, uzatmamanız ya da geciktirmemeniniz gerekli ki bir an önce DEM Parti’nin önceliği şu. İmralı adasının kapılarını açılması, Sayın Öcalan’ın özgür söylem koşullarının oluşturulması gerekiyor. bu çağrılara ne dediğini kamuoyunun duyması gerekiyor. Bu mesajın detaylandırılması Türkiye kamuoyu merak ediyor. İmralı adasında kapılar açılırsa Sayın Öcalan’ın ne söyleyeceğini herkes merak ediyor. Biz de merak ediyoruz, duyalım bunları. Bu kapıları bir an önce açın.

“Başvurulara dönüş olmadı”

Ne Pervin Buldan, ne Sırrı Süreyya Önder’e, ne Sırrı Sakık’a Adalet Bakanlığı tarafından iletilmiş herhangi bir görüşme onayı yok. Bizim Eş Genel Başkanlarımız adına başvurumuz var, bu başvuruyu sizlerle paylaştık. Üzerinden günler geçti hale bize olumlu olumsuz daha önce bütün grubumuzun yaptığı başvurularda da keza aynı şekilde hiç bir dönüş olmadı. Biz tecridin kaldırılmasını istiyoruz. Yapılması gerekenler çok açık ve aleni, hiç bir şeyi yeniden icat etmemize gerek yok. Aile görüşü de sağlanmalı avukatlar da görüşmeli mektup hakkını da kullanmalı, telefon hakkını da kullanmalı ve tabii ki DEM Parti ile temas sağlanmalı, geciktirilmemelidir.”

Paylaşın

DEM Parti: Kürt Meselesinin Çözüm Zemini Var

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Hem dünyadaki gelişmeler hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem de siyasi şartlar Kürt meselesinin çözümünü dayatıyor. Bunun için uygun bir zemin var” dedi ve ekledi:

“Günlük hamasetle bunu geçiştirmeye çalışanlar, gelin bu tarihsel anı birlikte yakalayalım. Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz; Bu sese artık çözümsüzlük politikalarıyla değil, çözümün emaresi kabul edilecek yeni somut ve politik adımlarla yanıt verin.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, gündemdeki gelişmelere dair partinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Ayşegül Doğan, “Barış toplumsallaştırılsın diye yürüdük. Barışa bir ihtimal, bir şans, bir fırsat daha tanınsın diye yürüdük. Tecridin kaldırılmasını talep ederek, işte bu kapıları zorlamak için yürüdük. Kürt sorununun çözümüne dair talebin toplumsallaşması için yürüdük. Buradan nasıl suç üretebilirsiniz, bunu nasıl bir suçmuş gibi bir mahkeme kararına dönüştürebilirsiniz?” diye sordu.

Mahkeme kararlarında İmralı tecridine dair “sözde” ifadesinin kullanıldığına dikkati çeken Ayşegül Doğan, “Ne demek sözde tecrit? Sözde falan değil. Tecrit var ve yıllardır devam ediyor. 1999’dan bu yana sistematik bir biçimde bir tecrit politikası ile yönetiliyor bu ülke. Yalnızca İmralı Ada Hapishanesi değil, bu ülke tecrit rejimi dolayısıyla kaybediyor. Bu tespiti daha kaç kez yapacağız? Yalnızca Kürtlere, demokrasi güçlerine kaybettirmiyorsunuz. Türkiye bir bütün olarak tecridi sürdürerek kazanması mümkünken ne yazık ki kaybetmeyi sürdürüyor. Niye? İktidar bloğu böyle istediği için. Halklar bunu istiyor mu? Hayır” diye belirtti.

“Çözümün zemini var”

Ayşegül Doğan, şöyle devam etti: “Özgürlük Yürüyüşü’ne katılmak suç değildir. Özgürlük Yürüyüşü’ne katılmak belediye eş başkanlarımızın yerine kayyım atamanızın gerekçesi olamaz. Buradan DEM Parti olarak bir daha sesleniyoruz; hem dünyadaki gelişmeler hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem de siyasi şartlar Kürt meselesinin çözümünü dayatıyor. Bunun için uygun bir zemin var. Günlük hamasetle bunu geçiştirmeye çalışanlar, gelin bu tarihsel anı birlikte yakalayalım. Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz; Bu sese artık çözümsüzlük politikalarıyla değil, çözümün emaresi kabul edilecek yeni somut ve politik adımlarla yanıt verin.

Savaşın bu ülkede ölüm, gözyaşı ve acı dışında hiçbir şey getirmediğini bir bütün olarak gördük. Bunu senelerdir ifade ediyoruz. Bir ihtimal daha var; bu imkan olabilir. Bu ihtimali doğurmanın ve bu imkanı yaratmanın en önemli yolu daha önce de söylediğimiz gibi; tecridi kaldırın. Sayın Öcalan, Kürt meselesinde demokratik çözümün ihtimali mesajını çok açık bir biçimde ifade ediyor.

İmralı Adası’nın kapıları açılsa, Sayın Öcalan’ın dikkat çektiği koşullar oluşturulsa, bugün yine kendisinin söz ettiği siyasi ve hukuki zemini konuşma ihtimalimiz olabilirdi belki. Çağrımız yeniliyoruz; Biz olduğumuz yerdeyiz. Disiplin cezalarıyla, avukat görüş yasaklarıyla bu tecridi sürdürmek yerine Sayın Öcalan’ın çağrısına ve mesajın kulak verin. Gereklerini bu yasaklarını kaldırarak umudu büyüterek yanıt verin.”

Paylaşın

DEM Parti’den İktidara “Kayyım” Politikalarından Vazgeçin Çağrısı

İstanbul Sancaktepe’de ‘Kayyım değil demokrasi’ başlığıyla halk buluşmasında konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, iktidara kayyım politikalarından vazgeçmesi çağrısında bulundu:

“DEM Parti olarak diyoruz ki el sıkmaya hazırız. Türkiye’nin adil onurlu barışı için yıllardır elimiz havada. Ama siz bir elinizde sanki barış elinizi uzatıp, diğer elinizle kayyım atarsanız toplumsal uzlaşı yapılamaz. Önce bu kayyımlardan vazgeçin.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), kayyımları protesto etmek amacıyla İstanbul Sancaktepe’de ‘Kayyım değil demokrasi’ başlığıyla halk buluşması gerçekleştirdi.

Sancaktepe’deki Demokrasi Caddesi’nde toplananlar, buradan yürüyüşe geçerek, DEM Parti Sancaktepe İlçe Örgütü binası önüne geldi. DEM Parti Sözcüsü ve Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan ve İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu’nun katılım sağladığı buluşmada, “Belediyeler bizimdir, gaspa izin vermeyeceğiz” pankartı açıldı. Çok sayıda yurttaşın katılım sağladığı buluşmada, “Jin jiyan azadî” ve “Bijî berxwêdana gelan” sloganları atıldı.

Buluşmada ilk olarak konuşan DEM Parti İstanbul İl Eşbaşkanı Murat Kalmaz, iktidarın kayyım politikasının demokrasiye darbe olduğunu belirterek, “İki dönemdir Kürt halkının iradesini tanımayan politikalarınıza direneceğiz. Bu politikaların uygulanmasına Kürt halkı ve demokrasi güçleri izin vermeyecektir. Yaptığınız diktatörlüktür, yaptığınız faşizmdir. Kürt halkı size boyun eğmedi, boyun eğmeyecek” dedi.

Ardından söz alan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, DEM Parti’nin onurlu bir adalet ve barış için işkence, hapis, ölüm ve birçok baskıya karşı seslerini İstanbul’dan Batman’a ve Mardin’e kadar yükselttiklerini vurguladı. Doğan, “Sesimizin duyulmasını istemeyenler bilsinler ki biz buralara sığmayız. O yüzden bizi tehditle, şantajla baskıyla yıldıramazsınız. Gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Sizin gibi darbelerle güçlenmiyoruz. Siz darbelerle büyüyeceğinizi zannediyorsunuz ama çok büyük yanılıyorsunuz. 1990’larda süper valiler vardı. Kara bir leke olarak durur. Biz diyoruz ki kayyım değil, demokrasi gerçektir ve bir kardeşleşme halidir. Bunların sözde değil, özde olması gerekir.”

Birçok belediyeyi iktidarın taşımalı seçmenlerine rağmen kazandıklarını ifade eden Doğan, “Bu kazanımlar kolay elde edilmedi. Tabi ki alanlarda, meydanlarda, sokaklarda olacağız. Ama sizin bu kayyım modelini, bu ülkenin yönetim biçimi yapmanıza izin vermeyeceğiz. Türkiye’nin İstanbul’dan verdiği fotoğrafa bakın. Bizim güvenliğimiz için mi? Hayır bizim sözümüzü söylemememiz için. Kaç hükümet, başbakan geldi geçti, onlar kalmadı. Ama halkların ortak mücadelesi kaldı” diye konuştu.

Doğan, iktidara kayyım politikalarından vazgeçmesi çağrısında bulunarak, son dönemde gündeme getirilen ‘Kürt sorununun çözümü’ tartışmalarına da değindi. Doğan, devamla şunları kaydetti: “Bugün Kürdistan’a reva görülen Esenyurt’a da reva görüldü. ‘Kürt yönetemez, konuşamaz’ diyorlar. Her şeyi yasaklayabileceğini sananlara diyoruz ki, bu yol yol değildir. Biz sokakta alanda olmaya devam edeceğiz. Bizi vazgeçiremeyeceksiniz o yüzden gelin siz vazgeçin. DEM Parti olarak diyoruz ki el sıkmaya hazırız. Türkiye’nin adil onurlu barışı için yıllardır elimiz havada. Ama siz bir elinizde sanki barış elinizi uzatıp, diğer elinizle kayyım atarsanız toplumsal uzlaşı yapılamaz. Önce bu kayyımlardan vazgeçin.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: Bahçeli’nin Çağrısı Önemli

Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısını değerlendiren DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “DEM Parti’nin bu konudaki tavrı merak edildiği için bir daha yenileyerek ifade edeceğiz. Bahçeli’nin önemli bulduğumuz tespitleri var. Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı önemli bir çağrı. Muhataplığının kabulü tabii ki kritik. Teklifinde ısrarcı olduğunu söylemesi yine öyle. Arkasında durduğunu söylemesi DEM Parti açısından şüphesiz ki önemli açıklamalar. Yıllardır söylediğimiz tecrit tespiti önemli” dedi ve ekledi:

“DEM Parti’nin sanki tavrında bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor. En başta şu tespiti yapalım; bu doğru değil. Buradan spekülasyonlar yaratılmak isteniyor. DEM Parti’nin beklentisi çok açık. DEM Parti diyor ki biz Sayın Öcalan’ı duymuyoruz. Türkiye kamuoyu duymuyor. Tecrit sürüyor. 3 satır gibi görünen bu mesajın içinde çok mesaj var. Tecridi kaldırmıyorsunuz, sürdürüyorsunuz, Sayın Öcalan’ın mesajında dikkat çektiği koşullar sağlanmıyor, koşullar oluşursa ‘ben buna hazırım’ dedi.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.

Ülkenin mevcut anayasa ile yönetilmediğini söyleyen Doğan, “Yani mevcuttaki darbe anayasası dahi hayata geçirilmiyor. Bu anayasal hakka nasıl müdahaleler görüyoruz günlerdir? İnsanlar vazgeçmeyecekler. Boşuna bu çabalar. Yıllardır bu yolu deniyorsunuz, yıllardır bu yöntemden medet umuyorsunuz. Yıllardır bu yöntemle insanların vazgeçeceklerini zannediyorsunuz. Vazgeçmiyorlar. Vazgeçmeyecekler. Bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar. Kayyım değil, yerel demokrasi diyorlar. Darbe değil, özgürlükler için demokratik protesto hakkını kullanıyorlar. Peki siz ne yapıyorsunuz? Ters kelepçe, çocuklara gözaltı, sokaklarda olmaması gereken görüntülere neden oluyorsunuz. Hem insanların iradelerine kayyım atayacaksınız, hem de seçme ve seçilme hakkınız yok diyeceksiniz” diye konuştu.

Doğan, şunları söyledi: “Esenyurt’tan Halfeti’ye kadar, ‘Seçemezsiniz, nerede olursanız olun siz seçemezsiniz, seçilemezsiniz, demokratik siyaset yapamazsınız, milletvekili seçilirsiniz tutuklarız, hapsederiz, vekilliğinizi düşürürüz, belediye başkanı seçilirsiniz, seçtiğiniz belediye başkanının yerine memur atarız, atanmış biriyle yönetiriz, belediye meclis üyelerinizi tanımayız, belediye meclisini fesh ederiz, orada hangi siyasi partiden temsiliyet olursa olsun biz oraları yalnızca siz kazandığınız için size yönettirmeyiz’ deniliyor. Hem gasp edeceksiniz hem de bu gaspa karşı demokratik direniş hakkını kullanan insanlara anti demokratik muamele ile işkence uygulamaya kalkışacaksınız. Kim olduğu belli olmayan, bereli ve maskeli, pervasızca insanlara işkence uygulayan, kim oldukları belirsiz insanları sokağa indireceksiniz, sonra da hiçbir şey olmadığı gibi susacaksınız. Günlerdir soruyoruz, sokaklardaki bu şiddetin nedeni ne?”

Doğan, şöyle devam etti: “Bugüne kadar kayyımlarla ne kazanıldı? Kayyımların bugüne kadar Türkiye’ye faydası oldu mu? Yolsuzlukla, irade gaspıyla anılıyorsunuz. Darbeyle anılıyorsunuz. Bir de yetmiyor bu kayyım uygulamasının inkarı için yeni kavramlar arayışına girmişler. Geçici görevden uzaklaştırma gibi bir söz kurulmuş. Bugüne kadar kayyım atanıp yerine geri dönebilmiş kaç belediye başkanı eşbaşkanı var? Seçim süreci boyunca açık ve şeffaf bir şekilde davrandık. Kazandığımız seçim tekrar edildi, bir kez daha seçime girmek durumunda kaldık ve binlerce oy farkı ile tekrar kazandık. Yine kazanacağız. Vazgeçmeyeceğiz. Bu belediyeleri peşkeş çekmenize izin vermeyeceğiz. Halkın kaynaklarını bazı odakların hizmetine sunmak için bu belediyelerimiz bizden alınıyor.

Bahçeli’nin çağrılarına gelirsek; DEM Parti’nin bu konudaki tavrı merak edildiği için bir daha yenileyerek ifade edeceğiz. Bahçeli’nin önemli bulduğumuz tespitleri var. Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı önemli bir çağrı. Muhataplığının kabulü tabii ki kritik. Teklifinde ısrarcı olduğunu söylemesi yine öyle. Arkasında durduğunu söylemesi DEM Parti açısından şüphesiz ki önemli açıklamalar. Yıllardır söylediğimiz tecrit tespiti önemli.

DEM Parti’nin sanki tavrında bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor. En başta şu tespiti yapalım; bu doğru değil. Buradan spekülasyonlar yaratılmak isteniyor. DEM Parti’nin beklentisi çok açık. DEM Parti diyor ki biz Sayın Öcalan’ı duymuyoruz. Türkiye kamuoyu duymuyor. Tecrit sürüyor. 3 satır gibi görünen bu mesajın içinde çok mesaj var. Tecridi kaldırmıyorsunuz, sürdürüyorsunuz, Sayın Öcalan’ın mesajında dikkat çektiği koşullar sağlanmıyor, koşullar oluşursa ‘ben buna hazırım’ dedi.

Biz de DEM Parti olarak hazır olduğumuzu söyledik. KCK açıklama yaptı, ‘Koşullar sağlanırsa varız’ dediler. Kamuoyu çözüme dair önerileri duymuyor. Bu tartışmalara hiçbir şekilde dahil edilmiyor. Sonra da ‘DEM Parti gereğini yapmıyor’ gibi yorumlar yapılıyor. DEM Parti mi iktidar? Bugün kim bu çağrıyı yapıyor; iktidar bloğu. Tecridi kim kaldırabilir; iktidar. Ne duruyorsunuz, niye yapmıyorsunuz, niye oluşturmuyorsunuz bu koşulları. Buyurun, biz hazırız, buradayız, çözüme varız, diyaloga varız. Ne bekliyorsunuz? Devlet bu konuda kararlı mı, hazır mı, bütüncül bir yaklaşımı var mı? diye sorduk. Yine soruyoruz; Devletin bu konuda bütüncül bir yaklaşımı var mı, devlet hazır mı? Biz zaten hazırız. Sayın Öcalan da hazır olduğunu söyledi. O halde sözün gereği yapılmalı ve artık ertelenmemeli.

“Birileri, Tuncer Bakırhan’ın konuşmasını maksatlı bir biçimde çarpıtıyor”

Tuncer Başkan bir kaç gün önce ‘Bizim heybemizde barış var diyalog var müzakere var. Bunun için ödenmiş bedeller, acılar, kayıplar, sürgünler var. Bunların son bulmasını istiyoruz’ demişti. Demek ki gerçekten Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın dediği gibi heybelerinde kayyım var, soruşturma var. DEM Parti’yi susturma girişimi var. Eskiden geçen yıllardan hiç bir şey öğrenilmediği, aynı politikalarda ısrar edileceği ortada.

İçişleri Bakanlığı,  Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın yaptığı konuşma dolayısıyla yasal işlem başlatmış. Bu konuşmada ne söylendiği son derece açık. Fakat bu konuşma farklı bir biçimde çarpıtıldı. Birileri çıkıp, Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın konuşmasını maksatlı bir biçimde çarpıtıyor. Üstelik suç işleyerek. Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın sözleri, ima etmediği bir bağlama çevrilmeye çalışılıyor. Tabi ki eş genel başkanımız şunu söylüyor; Biz bu gaspa karşı bu demokratik protesto hakkımızı ve direniş hakkımızı koruyacağız, mücadele edeceğiz.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın