Anayasa Mahkemesi, ‘Dezenformasyon Yasasının’ İptal Talebini Reddetti

Anayasa Mahkemesi (AYM), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından yapılan “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun iptali talebini oy çokluğuyla reddetti. Karar 6’ya karşılık 8 oyla alındı.

Haber Merkezi / Anayasa Mahkemesi (AYM), Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 217A maddesinde düzenlenen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun iptali talebini bugün görüştü. AYM, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun iptali talebini oy çokluğuyla reddetti.

Karar 6’ya karşılık 8 oyla alınırken, Anayasa Mahkemesi (AYM) de “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu maddesinin iptali yönünde rapor hazırlamıştı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), ilgili yasa için Türk Ceza Kanunu’na (TCK) eklenen maddenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu.

Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Haber Sen’den oluşan basın meslek örgütleri de gazetecilerin keyfi olarak suçlanmasına, tutuklanmasına neden olan söz konusu maddenin iptali için AYM’nin karşısındaki alanda bugün “Sansüre ve tutuklamalara karşı basın nöbeti’ başlatmıştı.

Kamuoyunda dezenformasyonla mücadele olarak bilinen 7418 Sayılı Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu’nun 29’uncu maddesiyle TCK’nın 217/A maddesine ekleme yapılarak, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu ihdas edilmiş, bu suçu işleyenlerin 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştü.

TCK’ya eklenen 217/A maddesi şöyle: Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma: (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi halinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.

Gazeteciler, karar açıklanmadan önce dezenformasyon yasasını Anayasa Mahkemesi önünde protesto etti.

Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve Haber Sen ortak bir açıklama yayınlayarak, “Bir yıldır onlarca gazetecinin soruşturulmasına, gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına neden olan ‘halkı yanıltıcı bilgi yayma’ maddesinin keyfi suçlamalara yol açtığını artık tüm ülke biliyor, görüyor.

Bu hafta sadece üç günde üç gözaltı, dört soruşturma, bir tutuklama ile karşı karşıya kalan gazeteciler bu yasa maddesinin iptal kararını Anayasa Mahkemesi önündeki ‘Sansüre ve tutuklamalara karşı basın nöbeti’ ile karşılayacak” ifadeleri ile yasaya tepki gösterdi.

Paylaşın

AYM Başkanı Arslan’dan Mahkemenin Kararları Uygulansın Mesajı

Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi, her kurumu bağlamasında bir tereddüt olmadığını vurgulayan Başkan Zühdü Arslan, “Objektif etkiyi biz bireysel başvurunun amacı bağlamında tartışmak durumundayız. Nedir o amaç, ihlallerin önlenmesi, yeni ihlallerin engellenmesi ve ihlalin kaynağının kurutulmasıdır” dedi ve ekledi

Haber Merkezi / “Bireysel başvurunun amacı tek tek herkesin temel hak ve özgürlüklerle ilgili hak ihlali iddialarını ele alıp çözüm bulmak değildir. Olamaz da… Bireysel başvurunun amacı hukuk sisteminin, hukuk düzeninin, yargının işleyişini hak ihlali üretmeyecek, ortaya çıkarmayacak bir noktaya getirmektir.”

Arslan açıklamasını, “Bu da ancak objektif etkiyle mümkündür. Çünkü objektif etki dediğimizde şunu anlıyoruz. Anayasa Mahkemesi bir anayasal meseleye ilişkin, bir anayasal hak ve özgürlüğün alanına, sınırlarına ilişkin bir karar verdikten sonra ve ilkeleri belirledikten sonra artık bu ilkelerin her defasında tekrar tekrar başvurularla ifade edilmesine gerek kalmaksızın tüm kamu gücü kullanan organları tarafından dikkate alınmasını gerektirir. Aksi takdirde her bir olay Anayasa Mahkemesi’nin önüne bireysel başvuru yoluyla gelecektir, bunun da bireysel başvurularının ikincilliği ilkesiyle bağdaşır bir yanının olmadığını takdir edersiniz” sözleriyle devam ettirdi.

Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliği ve Avrupa Konseyi tarafından birlikte yürütülen Anayasa Mahkemesinin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi kapsamında “Adli-İdari Yargıda Bireysel Başvuru İhlal Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması” konulu 6. bölge toplantısı 30 Ekim 2023 tarihinde İzmir’de başladı.

Açış konuşmalarını Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı İdris Kizir, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Fahri Mutlu Tosun ve Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi Başkanı William Massolin’in yaptığı toplantıya Anayasa Mahkemesi Başkanvekilleri, Üyeleri, İzmir Valisi, Bölge İdare ve Adliye Mahkemelerinin Başkanları, Başsavcılar ile bölgede görev yapan hâkim ve savcılar katıldı.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Kararların subjektif ve objektif etkilerini konuştuğumuz bölge toplantılarının bireysel başvurunun daha iyi anlaşılması ve uygulanmasına önemli katkılar yaptığına yürekten inanıyorum. Açılışını yaptığımız bu altıncı toplantının da öncekiler gibi başarılı ve verimli geçmesini temenni ediyorum.

Toplantının düzenlenmesinde emeği geçen herkese ve sıcak bir misafirperverlikle bizleri karşılayan vilayetimizin tüm yöneticilerine ve yargı mensuplarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Cumhuriyet’in geride bıraktığımız yüz yılında edinilen tecrübeden yararlanarak gelecek yüzyılları inşa etmek ve kazanımları gelecek nesillere aktarmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için Cumhuriyet’in hukuki boyutunun önemini daha iyi anlamak ve anlatmak zorundayız.

Romalı düşünür ve devlet adamı Cicero cumhuriyeti halkın oluşturduğunu ancak bu halkın herhangi bir şekilde bir araya gelen insan topluluğu olmadığını söyler. Ona göre cumhuriyeti inşa eden halk, hukuksal rızanın ve menfaat birliğinin bir araya getirdiği bir topluluktur.1

Kuşkusuz anayasalar, bu hukuksal rızanın en belirgin yansımalarıdır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti de 100 yıl önce yürürlükteki anayasa olan 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun 1. maddesine “Türkiye Devletinin şekl-i Hükûmeti, Cumhuriyettir” hükmünün eklenmesiyle kurulmuştur. Bu hüküm 1924 Anayasası’ndan itibaren anayasalarımızın 1. maddelerinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” şeklinde yer almıştır.

Cumhuriyet’in kurucularının inşa ettiği anayasal kimlik zaman içerisinde kimi değişikliklere uğrayarak bugünkü hâlini almıştır. İçeriği, yorumu ve uygulaması zamanla farklılaşmakla birlikte Anayasa’nın 2. maddesi 100 yıllık Cumhuriyet’in anayasal kimliğini çok iyi özetlemektedir. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti, diğer özelliklerinin yanında, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Bu tanımda belirleyici nitelik “hukuk devleti”dir zira bu ilke Cumhuriyet’in niteliklerinden sadece biri değil, aynı zamanda diğer nitelikleri de niteleyen temel ilke olarak ifade edilmiştir. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti her şeyden önce ve temelde bir hukuk devletidir. İnsan hakları, demokrasi, laiklik ve sosyal devlet gibi ilkeler aynı zamanda hukuk devletini tamlayan nitelikler olarak formüle edilmiştir.

Bu belirleyici özelliğinden dolayı Anayasa Mahkemesi gerek norm denetiminde gerekse bireysel başvuruda verdiği kararlarda sık sık hukuk devletine atıf yapmaktadır. Daha önemlisi Anayasa Mahkemesine göre “Hukuk devleti, Anayasa’nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir”.

Cumhuriyet’in ve aynı zamanda Türk anayasal kimliğinin banisi olan Mustafa Kemal Atatürk “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” demiştir. Cumhurbaşkanı Atatürk, 1 Kasım 1928 tarihinde üçüncü dönem TBMM’nin ikinci yasama yılının açılışında yaptığı konuşmada, adliyenin seyrine dair gelişmeleri zikrettikten hemen sonra bu sözü hatırlatmıştır.

Buradan hareketle diyebiliriz ki “kimsesizlerin kimsesi” olma sorumluluğu en başta yargıya aittir. Bilhassa bireysel başvurunun kabulünden sonra Anayasa Mahkemesi bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içindedir. Toplumun hemen her kesiminden anayasal hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğini düşünenler, başka bir ifadeyle kendilerini çaresiz ve kimsesiz hissedenler tüm idari ve yargısal yolları tükettikten sonra bireysel başvuru yolunu kullanmaktadır. İşçisinden iş adamına, çiftçisinden ihracatçısına, öğrencisinden öğretmenine, gazetecisinden siyasetçisine kadar toplumun hemen her kesiminden kişi ve kuruluşlar maruz kaldıklarını düşündükleri ihlallerin giderilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurmaktadır.

Anayasa Mahkemesi de 11 yıldır hak eksenli bir yaklaşımla bu başvuruları incelemekte, varsa ihlali tespit etmekte ve giderim yollarını göstermektedir. Mahkememiz hemen her hak grubuyla ilgili olarak verdiği kararlarda bir yandan başvurucunun somut zararını gidermeye, diğer yandan da yeni ihlalleri engellemeye yönelik olarak alınması gereken tedbirleri belirlemektedir.

Bu suretle temel hakların ihlaline yol açan yapısal sorunlar tespit edilmiş, hakların korunmasına dair ilke ve standartlar önemli ölçüde belirlenmiştir.

Bireysel başvurunun beraberinde getirdiği en büyük dönüşümlerden biri hukukun anayasallaşması olmuştur. Gerçekten de bireysel başvuruyla birlikte, idare hukukundan iş hukukuna, ceza hukukundan aile hukukuna kadar tüm alanlarda anayasal hükümler ve bunlara ilişkin Anayasa Mahkemesinin kararları dikkate alınmaya başlamıştır. Bu anayasallaşmanın hem akademide hem de yargı pratiğinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Kuşkusuz bu süreç, beraberinde önemli hukuksal sorunları da getirmiştir. Bunların başında anayasa hükümlerine ilişkin yorumların yeknesaklaştırılması gelmektedir. Anayasa’nın 138. maddesine göre hâkimler “Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak” karar verirler. Anayasa’ya uygun karar vermek kaçınılmaz olarak anayasal hükümlerin yorumlanmasını gerektirmektedir.

Her düzeyde mahkemelerin Anayasa’yı yorumu doğal olarak ortaya yorum farklılıklarını çıkarmaktadır. Demokratik hukuk devletinde bir anayasal hükmün farklı kurumlar tarafından farklı şekilde yorumlanması doğaldır. Dahası yorum farklılığı aynı zamanda bir zenginliktir.

Bununla birlikte yorumda farklılık anayasal hükümlerin herkese eşit olarak uygulanması zorunluluğuna halel getirmemelidir. Başka bir ifadeyle hukuk devletinde yorum çeşitliliği vardır ancak “yorum kakofonisi” yoktur. Bunu kontrol edecek ve anayasal hükümlerin yorumlanması ve uygulanmasındaki yeknesaklığı sağlayacak olan da kuşkusuz Anayasa Mahkemesidir.

Anayasa’nın yorumunda ve uygulanmasında yeknesaklığın sağlanması için bireysel başvurunun objektif etkisinin kabul edilmesi hayati derecede önemlidir. Bilindiği üzere bireysel başvurunun asıl amacı tek tek hak ihlali iddialarını ele alarak subjektif giderim sağlamak değildir. Bireysel başvuru, onu getiren anayasa koyucunun da ifade ettiği gibi, ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması ve standardının yükseltilmesi amacıyla ihdas edilmiş bir kurumdur.

Bu nedenle de bireysel başvuruda asıl amaç yeni ihlallerin önlenmesi, tabir yerindeyse ihlale neden olan bataklığın kurutulmasıdır. Bu da her şeyden önce bireysel başvurunun objektif etkisinin hayata geçirilmesini gerektirmektedir. Objektif etki Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya konu bir hak veya özgürlüğün kapsamına ve sınırlarına ilişkin yaptığı tespit ve değerlendirmelerin “benzer durumda olanlar yönünden etki doğuracağı” anlamına gelmektedir.

Bu anlamda objektif etki yasama, yürütme ve yargı organları ile idarenin Anayasa Mahkemesi kararlarında yapılan değerlendirmeleri, ortaya konulan temel ilke ve esasları dikkate almalarını ve yeni ihlallere yol açmayacak şekilde davranmalarını gerektirmektedir.

Esasen bireysel başvurunun objektif etkisinin dikkate alınmaması, aynı konuya ilişkin benzer tüm ihlal şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesine taşınması sonucunu doğuracaktır. Bunun da ikincillik ilkesine dayanan bireysel başvurunun temel hakları koruma işlevini olumsuz yönde etkileyeceği izahtan varestedir.

Tam da bu nedenle “Kamu gücünü kullanan organlar gerektiğinde, ihlalin tekrarlanmamasına yönelik genel tedbirler almak ve Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda bu ihlalin hukuk aleminde sebep olduğu sonuçları telafi etmek zorundadır”. İhlalin başvurucunun subjektif durumundan bağımsız olarak yapısal sorunlardan kaynaklandığı durumlarda objektif etki gereğince başta yargı organları olmak üzere kamu gücü kullananların muhtemel yeni ihlalleri önleme yükümlülüğü çok daha belirgindir.

Konuşmama son verirken belirtmek isterim ki 11 yılını geride bıraktığımız bireysel başvuru insan haklarına dayanan demokratik bir hukuk devleti olarak Cumhuriyet’in topluma dokunmasının, insanımızın temel haklara ilişkin sorunlarını çözmesinin bir aracı olarak kurumsallaşmıştır.

Bu sebeple bireysel başvuruyu yüz yıllık Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri olarak görmek yanlış olmayacaktır.

Bu kazanımı korumak ve geliştirerek Cumhuriyet’in “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gelecek nesillerine aktarmak hepimizin ortak görevidir. Dahası bu aynı zamanda Cumhuriyet’in kuruluşuna giden süreçte kanları ve canlarıyla kurtuluş mücadelesi verenlere karşı da bir vicdan borcumuzdur.”

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi’nden 3 Siyasi Parti Hakkında Kapatma Kararı

Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Yeni Dünya Partisi, Değişim ve Demokrasi Partisi ve Yeniden Birlik Partisi’ne ilişkin açtığı davalarda nihai kararı aldı.

Haber Merkezi / AYM, Yeni Dünya Partisi’nin üst üste iki kez büyük kongresini süresinde yapmadığı; Yeniden Birlik Partisi ile Değişim ve Demokrasi Partisi’nin “ilk büyük kongresini süresinde yapmadığı ve zorunlu organlarını oluşturmadığı” gerekçeleriyle ‘kendiliğinden dağılma hali’ ve buna bağlı olarak hukuki varlığının sona ermesine hükmetti.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), 3 partiye ilişkin kararları Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Yeni Dünya Partisi

Yeni Dünya Partisi, 31 Ekim 2009 tarihinde Demokrat Parti’ye katılan Anavatan Partisi’nin ardından Büyük Anavatan Partisi adıyla kuruldu. Parti, Anavatan Partisi’nin kurucusu Turgut Özal’ın görüşlerini savunuyordu.

Partinin Genel Başkanı Emanullah Gündüz 2011 seçimlerine katılmayacaklarını bildirse de sonradan partinin zaten seçimlere katılacak teşkilat sayısını tamamlayamadığı anlaşılmıştı.

Parti, 19 Eylül 2011’de adını Birlik ve Huzur Partisi olarak değiştirdi. Partinin kurulduğu gün Mardin Gazeteciler ve Yazarlar Derneğini ziyaret eden Birlik ve Huzur Partisi Genel Başkanı Emanullah Gündüz, partinin yeni kurulduğunu bildimişti.

Gündüz; “Büyük Anavatan Partisi ismi Birlik ve Huzur Partisi olarak değiştirilmiştir. Parti siyasi hayatına Birlik ve Huzur Partisi çatısı adı altında devam edecektir” demişti.

Değişim ve Demokrasi Partisi

25 Haziran 2020 yılında kurulan Değişim ve Demokrasi Partisi’nin genel başkanı Mehmet Işık’tı. Değişim ve Demokrasi Partisi, 31 Mart 2022 yılında Milli Yol Partisi’ne katılmıştı. Partinin genel başkanı Mehmet Işık, Milli Yol Partisi’ne katıldıkları için mutlu olduklarını ifade etmişti.

Yeniden Birlik Partisi

Yeniden Birlik Partisi Özcan Alagözoğlu liderliğinde 31 Mart 2020 yılında kuruldu. Son genel başkanı Savaş Yetkin’di.

Savaş Yetkin, partinin kuruluş sürecinde, “Ülkemiz için siyaseti olması gerektiği gibi amacına uygun olarak halkın bir parçası olduğumuzu unutmayarak sadece oy toplamak amacında olmak yerine ülkemizi el ele geleceğe taşımak istiyoruz. Çünkü biz halk ile halk için yola çıkıyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi’nden “Makul Sürede Yargılanma Hakkı” Tepkisi

Bugüne kadar 55 binden fazla ihlal kararı verdiğini anımsan Anayasa Mahkemesi, “Bu bilgiler ışığında, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmadan idari veya yargısal bir başvuru yolunun oluşturulmaması ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarının Anayasa Mahkemesince ilk elden incelenmesine devam edilmesi nedeniyle verilen pilot kararın anlam ve öneminin ortadan kalkacağı değerlendirilmiştir” değerlendirmesini yaptı.

Yüksek Mahkeme, değerlendirmesinin devamında, “Anayasa Mahkemesi’nin makul sürede yargılama yapılmadığı iddiasına ilişkin başvuruları ilk elden incelemeye devam etmesi, bu aşamadan sonra temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi açısından bir önem taşımamaktadır. Yalnızca tazminat miktarının belirlenmesinden ibaret bu kararların 55.000’den fazla ihlal kararından sonra insan haklarının korunması ve geliştirilmesine artık bir katkı sağlamadığı da açıktır.” ifadelerine yer verdi.

DW Türkçe’den Alican Uludağ‘ın haberine göre; Anayasa Mahkemesi (AYM), makul sürede yargılanma hakkı ihlali iddiasıyla yapılan bireysel başvuruları artık incelemeyeceğini açıkladı. Bugüne kadar bu konuda 56 binden fazla ihlal kararı verdiğini anımsatan Yüksek Mahkeme, bu soruna ilişkin pilot karar verildiği ancak başvuru yapılmadan idari veya yargısal bir başvuru yolunun tam olarak oluşturulmadığını kaydetti.

AYM’ye 2012’den bu yana 519 binden fazla bireysel başvuru yapıldı. Başvuruların 400 bini sonuçlandırıldı. 71 bin 189 dosyada ihlal kararı verildi. Bu ihlal kararlarının yüzde 79,3’ünü yani 56 bin 443’nü ise makul sürede yargılanma hakkı ihlalleri oluşturdu. AYM, makul sürede yargılanma hakkı sorunun yapısal sorundan kaynaklandığını belirterek 5 Temmuz 2012’de pilot karar verdi. Yapısal sorunun çözümü için kararın örneğinin TBMM’ye gönderilmesine ve bu yönde yapılan başvuruların 4 ay boyunca incelenmemesine hükmetti. Bu süreçte TBMM’de bir yasa değişikliği yapıldı.

Yapılan değişiklikle 9 Mart 2023 tarihi itibarıyla AYM önünde derdest olan (sonuçlanmamış) başvurulara ilişkin Tazminat Komisyonu’na başvuru imkânı getirildi. Ancak 9 Mart 2023 tarihinden sonra yapılan başvurular için bu yol açık bırakılmadı.

Bunun üzerine AYM, Van’da 6 yıl süren bir tapu tescil davasında “makul sürede yargılanma hakkı ihlali” iddiasını görüştü. Yüksek Mahkeme, 25 Temmuz 2023 tarihinde “başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi nedeniyle düşmesine” karar verdi.

AYM’nin kararının gerekçesi ne?

AYM, kararın gerekçesinde 9 Mart 20223’ten sonra başvuruların Tazminat Komisyonu’na yapılmasına ilişkin mekanizma getirilmediğine dikkat çekti. Kararda, “Yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmadan önce müracaat edilebilecek idari veya yargısal bir mekanizma kurulmamış, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamındaki başvuruların doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılmasına devam edilmiştir” denildi.

Bugüne kadar 55 binden fazla ihlal kararı verildiği anımsatılan kararda, şu değerlendirme yapıldı: “Bu bilgiler ışığında, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmadan idari veya yargısal bir başvuru yolunun oluşturulmaması ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarının Anayasa Mahkemesince ilk elden incelenmesine devam edilmesi nedeniyle verilen pilot kararın anlam ve öneminin ortadan kalkacağı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin makul sürede yargılama yapılmadığı iddiasına ilişkin başvuruları ilk elden incelemeye devam etmesi, bu aşamadan sonra temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi açısından bir önem taşımamaktadır. Yalnızca tazminat miktarının belirlenmesinden ibaret bu kararların 55.000’den fazla ihlal kararından sonra insan haklarının korunması ve geliştirilmesine artık bir katkı sağlamadığı da açıktır.”

Mahkeme, pilot kararın gereği olarak makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurulara ilişkin etkili bir başvuru yolu oluşturulduktan sonra anılan başvuruların incelenebileceğini de kaydetti.

Paylaşın

AYM’den Ek MTV İptali Başvurusuna Ret: Hangi Araç Ne Kadar MTV Ödeyecek?

Anayasa Mahkemesi (AYM) ek Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) düzenlemesinin iptali talebiyle yapılan başvuruyu oy birliğiyle reddetti. Karar oy birliğiyle alınırken, kararın gerekçesi daha sonra yazılacak.

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin ardından TBMM’den geçirilen 1 trilyon 150 milyar 496 milyon 400 bin liralık ek bütçede, bu yıl ikinci kez MTV alınması da düzenlenmiş ve ek MTV’den 32 milyar 662 milyon 87 bin lira gelir hedeflenmişti.

Düzenleme ile 2023 yılında bir defaya mahsus olmak üzere getirilen bu vergi kapsamındaki ödemelerin Ağustos ve Kasım ayları olmak üzere iki taksit hâlinde ödenmesi kararlaştırılmıştı.

CHP, söz konusu düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. AYM’nin aldığı ret kararıyla ek MTV düzenlemesi yürürlükte kalmış oldu. CHP’nin başvurusunda, ek MTV düzenlemesinin Anayasa’nın “hukuk devleti”, “sosyal devlet”, “eşitlik”, “adalet”, “verginin genelliği ve adaleti”, “herkesin mali gücü oranında vergilendirmesi” ilkelerini ihlal edildiği öne sürülmüştü.

AYM 1999 yılında yapılmış benzer düzenlemeyi Anayasa’ya uygun görürken 2003 yılında ise benzer başvuruyu Anayasa’ya aykırı bulmuştu.

Hangi araç ne kadar MTV ödeyecek?

Sene başında MTV, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yetkisini kullanması üzerine yüzde 122,9’luk yeniden değerleme oranı yerine yüzde 61,5 baz alınarak hesaplanmıştı.

Ancak sene başında belli olan MTV, ocak ve temmuz olmak üzere iki taksitte ödeniyor.

2022’de 1.300 silindir hacminin altında 1-3 yaş aralığındaki bir otomobilin yıllık MTV ödemesi 1.313 TL iken 2023 itibarıyla 2 bin 120 TL’ye çıkarılmıştı. Yani ocak ayında 1060 TL MTV ödemesi yapar bir vatandaş, temmuzda 1060 TL daha ödeyecek.

Ek MTV de toplam 2 bin 120 TL olacak şekilde iki taksitte ödenecek.

Bu taksitlerin ise ilki ağustos sonuna kadar yapılacakken; ikinci taksitinin ise kasım ayı sonuna kadar ödenmesi istenecek. Böylece 2023 için tahsil edilen toplam MTV ödemesi belirtildiği üzere ‘bir defaya mahsus olmak üzere’ yüzde 100 zamlanmış olacak.

Diğer araç sahiplerinin yapmaları gereken MTV ödemeleri şu şekilde:

1.300 silindir hacminin altındaki araçlarda:

Matrahı 114 bin TL’ye kadar olan 4-6 yaş aralığındaki araçlar için 739,5 TL. (Yıllık ödemesi 1479 TL idi.)
Matrahı 114 bin-199 bin 700 TL aralığında olan 1-3 yaş araçlar için 1,165 TL. (Yıllık ödemesi 2 bin 330 TL.)
Matrahı 114 bin-199 bin 700 TL aralığında olan 4-6 yaş araçlar için 813 TL. (Yıllık ödemesi 1,626 TL.)
Matrahı 199 bin 700 TL ve üstü olan 1-3 yaş araçlar için 1272,5 TL. (Yıllık ödemesi 2 bin 545 TL.)

1301-1600 motor araçlarda:

Matrahı 114 bin TL’ye kadar olan 1-3 yaş araçlar için 1846,5 TL. (Yıllık ödemesi 3 bin 693 TL.)
Matrahı 114 bin TL’ye kadar olan 4-6 yaş araçlar için 1384,5 TL. (Yıllık ödemesi 2 bin 769 TL)

1301-1600 cc araçlarda:

Matrahı 114 bin-199 bin 700 TL arasında olan 1-3 yaş araçlar için 2 bin 33 TL. (Yıllık ödemesi 4 bin 66 TL.)
Matrahı 114 bin-199 bin 700 TL arasında olan 4-6 yaş araçlar için 1524,5 TL. (Yıllık ödemesi 3 bin 49 TL)
Matrahı 199 bin 700 TL ve üstü 1-3 yaş araçlar için 2 bin 217 TL. (Yıllık ödemesi 4 bin 434 TL.)
Matrahı 199 bin 700 TL ve üstü 4-6 yaş araçlar için 1662,5 TL (Yıllık ödemesi 3 bin 325 TL.)

1601-1800 cc araçlarda:

Matrahı 285 bin 800 TL’yi aşmayan 1-3 yaş araçlar için 3 bin 589 TL. (Yıllık ödemesi 7 bin 178 TL), 4-6 yaş araçlar için 2 bin 806,5 TL. (Yıllık ödemesi 5 bin 613 TL.)
Matrahı 285 bin 800 TL’yi aşan 1-3 yaş arası araçlar için 3 bin 917 TL (Yıllık ödemesi 7 bin 834 TL), 4-6 yaş aralığındaki araçlar için 3 bin 60 TL (Yıllık ödemesi 6 bin 120 TL.)

1801-2000 cc araçlarda:

Matrahı 285 bin 800 TL olan 1-3 yaş araçlar için 4 bin 524 TL; 4-6 yaş aralığındaki araçlar için 3 bin 484 TL.
Matrahı 285 bin 800 TL ve üstü olan 1-3 yaş araçlar için 5 bin 655,5 TL; 4-6 yaş araçlar için 4 bin 752,5 TL.

2001 – 2500 cc araçlarda:

Matrahı 356 bin 900 TL olan 1-3 yaş araçlar için 8 bin 483,5 TL; 4-6 yaş araçlar için 6 bin 159,5 TL.
Matrahı 356 bin 900 TL ve üstü olan 1-3 yaş araçlar için 9 bin 256 TL; 4-6 yaş araçlar için ise 6 bin 718 TL.

4001 cc ve yukarısı araçlarda:

Matrahı 1 milyon 357 bin 700 lirayı aşmayan 1-3 yaş araçlar için 46 bin 362,5 TL.
Matrahı 1 milyon 357 bin 700 lirayı aşan 1-3 yaş araçlar için ise 50 bin 576,5 TL.

MTV ödemesi nasıl yapılır?

gib.gov.tr’de yer alan “Borç Sorgulama ve Ödeme” bölümüne 02:00 – 22:00 saatleri arasında giriş yaparak kredi kartı ve banka kartı ile ödeme yapılabiliyor.

Anlaşmalı bankaların internet bankacılığını kullanarak veya banka şubelerine başvurarak ödeme yapılabilir.

MTV yönünden mükellefiyet kaydının bulunduğu veya MTV’yi tahsile yetkili diğer Vergi Dairesi müdürlüklerine başvurarak vergi ödenebilir.

MTV’yi e-Devlet üzerinden de ödemek mümkün.

Paylaşın

Akşener’den AYM’ye Başvuru: 5 Milyon Lira Manevi Tazminat Talebi

İYİ Parti lideri Meral Akşener, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak, 5 milyon TL tazminat talep etti. Akşener’in başvuru gerekçesi ise, hakkında 4 yılı gizlilik kararı altında olmak üzere 7 yıl süren ve geçtiğimiz aylarda kovuşturmaya yer olmadığı dair kararla sona eren soruşturma sürecinde uğramış olduğu hak ihlalleri.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, ihbarlar gerekçe gösterilerek başlatılan ve daha sonra PKK itirafçısı olduğu ortaya çıkan “gizli tanığın” ithamları üzerine yürütülen soruşturmaya Mayıs 2019’da gizlilik kararı verilmişti. Soruşturma, 22 Ağustos 2023 tarihinde takipsizlik kararı ile sonuçlanmıştı.

Başvuru hakkında bilgi veren İYİ Parti Antalya Milletvekili Uğur Poyraz, tüm süreç boyunca medyadaki kimi haber ve yayınlarda dosya içeriğine ilişkin bilgilere yer verildiğini ve yorumlar yapıldığını, dört yılı erişim kısıtlı olarak yedi yıl süren soruşturma evresinde gerçekleşen tüm seçim süreçlerinde Meral Akşener ve İYİ Parti aleyhine iktidar partisi olan AK Parti ile Cumhur İttifakı’ndaki diğer siyasi partiler tarafından bu soruşturmanın bir siyasi silah ve politik malzeme olarak kullanıldığını dile getirdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, hakkında 4 yılı gizlilik kararı altında olmak üzere 7 yıl süren ve geçtiğimiz aylarda ‘kovuşturmaya yer olmadığına’ dair karar ile sona eren soruşturma sürecinde uğramış olduğu hak ihlallerine karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu ve 5 milyon TL manevi tazminat talep etti.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Başvuru hakkında bilgi veren İyi Parti Antalya Milletvekili aynı zamanda avukatı Uğur Poyraz, avukatlar tarafından “Adil Yargılanma Hakkının, Kendisine Yöneltilen Suçlamanın Nedeninden ve Niteliğinden Haberdar Olma Hakkının, Makul Sürede Yargılanma Hakkının Ve Lekelenmeme Hakkının” ve siyasi saiklerle “sınırlamanın Anayasa’da belirtilen amaçları aşamayacağına” ilişkin Anayasa kuralının ihlal edilmesinden dolayı Meral Akşener adına bireysel başvuruda bulunulduğunu söyledi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı Suçlar Bürosu tarafından 15 Temmuz darbe girişiminin ardından isimsiz ihbarlar dikkate alınarak başlatılan ve sonradan PKK üyeliğinden yargılandığı ve itirafçı olduğu için hakkında beraat kararı verildiği ortaya çıkan bir “gizli tanığın” ithamlarına dayanılarak yürütülen soruşturmada, yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimi öncesi Mayıs 2019’da gizlilik kararı verilmiş ve soruşturma, 22 Ağustos 2023 tarihinde takipsizlik kararı ile sonuçlanmıştı.

Soruşturma sürecini başından itibaren Meral Akşener’in avukatı olarak takip eden İYİ Parti Antalya Milletvekili Uğur Poyraz konuya ilişkin açıklamasında, avukatlar tarafından yapılan bireysel başvuruda gizlilik kararı alındıktan sonra kısa bir süre içinde dosyaya ilişkin tüm bilgilere savcılık tarafından ulaşıldığını, yaklaşık son dört yıllık sürede dosyada hiçbir işlem yapılmadığını kaydetti. Poyraz, Akşener’in Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “Adil Yargılanma Hakkının, Kendisine Yöneltilen Suçlamanın Nedeninden ve Niteliğinden Haberdar Olma Hakkının, Makul Sürede Yargılanma Hakkının Ve Lekelenmeme Hakkının” ihlal edildiğini belirtti.

Ayrıca hiçbir makul gerekçe olmaksızın 2019 yılında dosyaya ilişkin tüm bilgi ve belgelere erişilmiş olmasına rağmen dosyada verilen gizlilik kararından sonra esasa ilişkin hiçbir işlem yapılmadığını ekleyen Poyraz, tüm süreç boyunca medyadaki kimi haber ve yayınlarda dosya içeriğine ilişkin bilgilere yer verildiğini ve yorumlar yapıldığını, dört yılı erişim kısıtlı olarak yedi yıl süren soruşturma evresinde gerçekleşen tüm seçim süreçlerinde Meral Akşener ve İYİ Parti aleyhine iktidar partisi olan AK Parti ile Cumhur İttifakı’ndaki diğer siyasi partiler tarafından bu soruşturmanın bir siyasi silah ve politik malzeme olarak kullanıldığını dile getirdi.

Uğur Poyraz, 2023 yılında takipsizlik kararı verilmesine karşı dört yıl boyunca soruşturmanın gizlilik kararı altında devam ettiriliyor gibi gösterilmesinin siyasi saiklerle yapıldığına delil olduğundan bahisle “sınırlamanın Anayasa’da belirtilen amaçları aşamayacağına” ilişkin düzenlemeye yer veren Anayasa’nın 14. maddesinin 2. fıkrasına da aykırı davranıldığını, avukatlar tarafından bireysel başvuruda bu madde yönünden de hak ihlali iddiasına yer verildiğini sözlerine ekledi.

Müvekkillerinin Anayasa’da düzenlenen haklarının ihlal edildiğinin tespitini talep eden Akşener’in avukatları ayrıca bu süreçte uğramış olduğu saldırılar sebebiyle 5 milyon lira manevi tazminat talebinde de bulundu. Bu tazminata hükmedilmesi durumunda tüm tutarın şehit ailelerine verileceği de dilekçede açıkça belirtildi.

Paylaşın

Cumartesi Anneleri/İnsanları’na Yine Abluka, Yine Gözaltı

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği “hak ihlali” kararına rağmen, Galatasaray Meydanı’na çıkmak isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları önce ablukaya daha sonra da gözaltına alındı.

Haber Merkezi / Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın Galatasaray Meydanı’nda yapmak istedikleri 965. hafta basın açıklaması yine engellendi. Cumartesi Anneleri/İnsanları, iki noktada önce ablukaya, sonra gözaltına alındı.

Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun, gözaltına alındığını sosyal medya hesabından duyurdu. Tosun, şöyle dedi: 28 yıldır aradığımız mezarsız sevdiklerimizi unutmamızı istiyorlar, unutmayacağız!

Polis, gözaltına alma gerekçesi olarak Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yasak kararını gösterdi.

Anayasa Mahkemesi kararı neydi?

Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Maside Ocak, 700. haftadaki (25 Ağustos 2018) polis şiddetini AYM’ye taşıdı.

Maside Ocak başvurusunda “24 yıldır süren etkinliğin barışçıl bir şekilde yapıldığını, yasaklamaya ilişkin herhangi bir tebligat yapılmadığını ve bunun yanı sıra kolluk gücünün orantısız güç kullanarak toplantıyı dağıttığını, müdahale ve gözaltı sırasında yaralandığını belirterek kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini” dile getirdi.

Yüksek mahkeme “kötü muamele” iddiasını reddederken, Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Maside Ocak’a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Karar oy çokluğuyla çıktı. Karara karşı oy kullanan tek isim ise İçişleri Bakanı yardımcısı iken AYM üyeliğine atanan Muhterem İnce oldu.

Cumartesi Anneleri/İnsanları

12 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi’nde bulunan Alevilerin çoğunlukta olduğu bir kahvehaneye durdukları bir taksi şoförünü öldürerek aynı taksiyle kahvehanedeki sivillere yönelik kimliği belirsiz kişilerce gerçekleştirilen silahlı provokatif saldırı sonucu başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar.

15 Mart 1995’e dek kent geneline yayılan olaylar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve tutuklanmıştır.

21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra Hasan Ocak ortadan kayboldu. Annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün boyunca Hasan’ı aradı. 15 Mayıs’ta, Hasan’ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu.

Ceset, Hasan gözaltına alındıktan beş gün sonra Beykoz Ormanı’nda köylüler tarafından fark edilmişti. Hasan’ın cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü ve ilk kez 27 Mayıs’ta 15-20 kişilik bir grup, Galatasaray önünde oturma eylemi yaptı.[1]

Nadire Mater’in de aralarında bulunduğu “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasını yürüten bir grup Hasan Ocak’ın cesedinin bulunmasıyla “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray meydanında sessizce oturalım.” fikrini ortaya koydu.

Oturma eyleminde “örgüt pankartı olmayacaktı, slogan atılmayacaktı ve her hafta bir gözaltında kaybın öyküsü anlatılacaktı.” Medya oturan insanlara “Cumartesi Anneleri” adını taktı.

Paylaşın

AYM Başkanı Arslan’dan “Bağımsız Yargı” Vurgusu

Ankara’da katıldığı bir etkinlikte konuşan Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının önemine dikkati çekti. Arslan, yargı bağımsızlığının sadece hukuk devletinin değil, kuvvetler ayrılığı ilkesinin de zorunlu bir sonucu olduğunu belirtti:

Haber Merkezi / ‘’Bağımsız ve tarafsız bir yargı olmadan bırakın hukuk devletini aslında devlet bile olmaz. Zira devlet, tanımı icabı toplumun hukuk kuralları zemininde örgütlenmiş halidir. Şiddet tekeli olarak devletin meşruiyeti hukuka bağlıdır. Hukukun kişilerin adaleti tesis ederek hak ve özgürlükleri koruyacak şekilde uygulanması da bağımsız yargının varlığına bağlıdır.’’

Asya Anayasa Mahkemeleri ve Muadili Kurumlar Birliği (AAMB) bünyesinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesince Uluslararası Yaz Okulu programının bu yıl on birincisi düzenlendi.

18-19 Eylül 2023 tarihlerinde düzenlenen program, Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Murat Şen’in açış konuşması ile başladı. İki gün boyunca devam eden oturumları Anayasa Mahkemesi Raportörü Mahmut Ateş yönetti.

İlk oturumda Türkiye, Kore, Endonezya, Cezayir, Azerbaycan, Bangladeş, Bosna Hersek, Bulgaristan, Kamerun ve Hırvatistan heyetleri; ikinci oturumda ise Gürcistan, Hindistan, Kazakistan, Kosova, Kırgızistan, Malezya, Moldova, Moğolistan, Romanya heyetleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi temsilcisi sunum yaptı.

Yaz okulu programı kapsamındaki konferansa 19 Eylül’de düzenlenen üçüncü oturumla devam edildi. Bu son oturumda Rusya, Tacikistan, Tayland, KKTC, Ukrayna, Özbekistan ve Angola heyetleri sunum gerçekleştirdi.

Heyetlerin Anayasa Mahkemesi (AYM) ziyareti ile devam eden programın kapanış konuşmasını Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan yaptı.

Zühtü Arslan, kapanış konuşmasında yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının önemine dikkati çekti. Yargı bağımsızlığının sadece hukuk devletinin değil, kuvvetler ayrılığı ilkesinin de zorunlu bir sonucu olduğunu belirten Arslan, ‘’Bağımsız ve tarafsız bir yargı olmadan bırakın hukuk devletini aslında devlet bile olmaz. Zira devlet, tanımı icabı toplumun hukuk kuralları zemininde örgütlenmiş halidir. Şiddet tekeli olarak devletin meşruiyeti hukuka bağlıdır. Hukukun kişilerin adaleti tesis ederek hak ve özgürlükleri koruyacak şekilde uygulanması da bağımsız yargının varlığına bağlıdır.’’ dedi.

AYM Başkanı Arslan, yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna dair algının da çok önemli olduğunu belirterek bu durumu zedeleyecek her türlü davranıştan kaçınılması gerektiğini vurguladı ve ‘’Mahkemelerin ve hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olmaları yetmez, öyle olduklarının da bilinmesi gerekir. Bu nedenle hukuk devleti yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı görünümüne zarar verecek davranışlardan kaçınmayı gerektirmektedir.’’ ifadeleriyle sözlerine devam etti.

Yargı mensuplarının kirlenmemiş ve prangasız bir vicdana sahip olmalarının gerekliliği üzerinde duran Arslan, ‘’Bu kuşkusuz kolay değildir, zira hiçbirimiz steril bir dünyada yaşamıyoruz. Ne var ki, hakimlik tam da böyle bir ortamda tertemiz bir vicdanla adaleti tesis etmeyi gerektiren bir meslektir.’’ diyerek daha adil bir dünyada huzurlu ve sağlıklı günler temennileriyle sözlerini tamamladı.

AYM Başkanı Arslan, kapanış konuşmasının ardından katılımcılara sertifikalarını takdim etti.

Paylaşın

Cumartesi Anneleri/İnsanları Yine Gözaltına Alındı: AYM Kararı 23. Kez İhlal Edildi

Gözaltında kaybedilen yakınları için Galatasaray Meydanı’na yürümek isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararına rağmen, eylemlerinin 964. haftasında da gözaltına aldı.

Haber Merkezi / Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hak ihlali kararına rağmen, Cumartesi Anneleri/İnsanları, Galatasaray Meydanı’nda 964. hafta basın açıklaması yine engellendi.

Gözaltına alınan hak savunucuları, “Kayıplarımızı arama irademizi yasaklarla engellenemez. Galatasaray’dayız. Vazgeçmiyoruz…” açıklamasını yaptı. Hak savunucuları, X sosyal medya hesaplarından “Kelepçelenerek gözaltına alınıyoruz” diye yazdı.

Bu haftaki eyleme Cumartesi Anneleri/ İnsanlarının yanı sıra İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Eren Keskin, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Temsilcisi Ümit Efe, Yeşil ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ ve çok sayıda hak savunucusu katıldı.

Anayasa Mahkemesi kararı neydi?

Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Maside Ocak, 700. haftadaki (25 Ağustos 2018) polis şiddetini AYM’ye taşıdı.

Maside Ocak başvurusunda “24 yıldır süren etkinliğin barışçıl bir şekilde yapıldığını, yasaklamaya ilişkin herhangi bir tebligat yapılmadığını ve bunun yanı sıra kolluk gücünün orantısız güç kullanarak toplantıyı dağıttığını, müdahale ve gözaltı sırasında yaralandığını belirterek kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini” dile getirdi.

Yüksek mahkeme “kötü muamele” iddiasını reddederken, Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Maside Ocak’a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Karar oy çokluğuyla çıktı. Karara karşı oy kullanan tek isim ise İçişleri Bakanı yardımcısı iken AYM üyeliğine atanan Muhterem İnce oldu.

Cumartesi Anneleri/İnsanları

12 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi’nde bulunan Alevilerin çoğunlukta olduğu bir kahvehaneye durdukları bir taksi şoförünü öldürerek aynı taksiyle kahvehanedeki sivillere yönelik kimliği belirsiz kişilerce gerçekleştirilen silahlı provokatif saldırı sonucu başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar.

15 Mart 1995’e dek kent geneline yayılan olaylar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve tutuklanmıştır.

21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra Hasan Ocak ortadan kayboldu. Annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün boyunca Hasan’ı aradı. 15 Mayıs’ta, Hasan’ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu.

Ceset, Hasan gözaltına alındıktan beş gün sonra Beykoz Ormanı’nda köylüler tarafından fark edilmişti. Hasan’ın cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü ve ilk kez 27 Mayıs’ta 15-20 kişilik bir grup, Galatasaray önünde oturma eylemi yaptı.[1]

Nadire Mater’in de aralarında bulunduğu “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasını yürüten bir grup Hasan Ocak’ın cesedinin bulunmasıyla “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray meydanında sessizce oturalım.” fikrini ortaya koydu.

Oturma eyleminde “örgüt pankartı olmayacaktı, slogan atılmayacaktı ve her hafta bir gözaltında kaybın öyküsü anlatılacaktı.” Medya oturan insanlara “Cumartesi Anneleri” adını taktı.

Paylaşın

AYM Kararına Rağmen, Gözaltına Alınan Cumartesi Anneleri/İnsanları Serbest Bırakıldı

Eylemlerinin 963. haftasında Galatasaray Meydanı’na yürümek isterken gözaltına alınan Cumartesi Anneleri/İnsanları  4 buçuk saat sonra serbest bırakıldı: Anayasa, hukuk, adalet tanımayan, devletin kurumsal yapısını darmadağın eden bu anlayışa boyun eğmeyeceğiz.

Haber Merkezi / Cumartesi Anneleri/İnsanlarının, gözaltında kaybedilen yakınları için Galatasaray Meydanı’nda yapmak istedikleri eylem 22. kez engellenerek gözaltına alındı. Gözaltına alınan 19 kayıp yakını ve hak savunucusu gözaltında geçirdikleri yaklaşık dört buçuk saatten sonra Galatasaray Meydanı’na uzak ik farklı hastaneden serbest bırakıldı.

Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın X hesabından yapılan açıklamada, “Anayasa, hukuk, adalet tanımayan, devletin kurumsal yapısını darmadağın eden bu anlayışa boyun eğmeyeceğiz” ifadeleri kullanıldı.

Öte yandan engellenen basın açıklaması İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde yapıldı. Açıklamada, “Her Cumartesi, işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden koşullarda gözaltına alınmaktayız.Oysa gözaltına alma kararı, kişinin suç işlediğini gösteren güçlü deliller olduğunda verilebilir” denildi.

“Hukuki açıdan, gözdağı vermek, caydırmak veya onur kırmak amacıyla gözaltı kararı vermek mümkün olmadığına göre, tüm eylem ve işlemlerinizi hukukun üstünlüğüne uygun bir şekilde yapma yükümlülüğünüzü askıya mı aldınız? Anayasa, hukuk, adalet tanımayan, devletin kurumsal yapısını darmadağın eden, keyfi uygulamalarla toplumu germeyi amaçlayan bu anlayışa boyun eğmeyeceğiz.”

“Devleti yönetenlere, tüm eylem ve işlemlerinde hukuka bağlı kalma yükümlülüklerini hatırlatmaya devam edeceğiz” denilen açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı:

“Devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak kaybedilen sevdiklerimizi aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Kayıplarımıza ve adalete ulaşmak için hukukun bütün imkanlarını kullanmakta ısrar edeceğiz.12 Eylül 1994’te Ankara’da gözaltına alınarak kaybedilen AİHM’in oybirliği ile Türkiye’yi mahkum etmesine rağmen iç hukukta dava aşamasına gelmeden dosyası kapatılan Kenan Bilgin’i ve tüm kayıplarımızı unutmayacağız.”

AYM kararı neydi?

Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Maside Ocak, 700. haftadaki (25 Ağustos 2018) polis şiddetini AYM’ye taşıdı.

Maside Ocak başvurusunda “24 yıldır süren etkinliğin barışçıl bir şekilde yapıldığını, yasaklamaya ilişkin herhangi bir tebligat yapılmadığını ve bunun yanı sıra kolluk gücünün orantısız güç kullanarak toplantıyı dağıttığını, müdahale ve gözaltı sırasında yaralandığını belirterek kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini” dile getirdi.

Yüksek mahkeme “kötü muamele” iddiasını reddederken, Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Maside Ocak’a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Karar oy çokluğuyla çıktı. Karara karşı oy kullanan tek isim ise İçişleri Bakanı yardımcısı iken AYM üyeliğine atanan Muhterem İnce oldu.

Cumartesi Anneleri/İnsanları

12 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi’nde bulunan Alevilerin çoğunlukta olduğu bir kahvehaneye durdukları bir taksi şoförünü öldürerek aynı taksiyle kahvehanedeki sivillere yönelik kimliği belirsiz kişilerce gerçekleştirilen silahlı provokatif saldırı sonucu başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar.

15 Mart 1995’e dek kent geneline yayılan olaylar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve tutuklanmıştır.

21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra Hasan Ocak ortadan kayboldu. Annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün boyunca Hasan’ı aradı. 15 Mayıs’ta, Hasan’ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu.

Ceset, Hasan gözaltına alındıktan beş gün sonra Beykoz Ormanı’nda köylüler tarafından fark edilmişti. Hasan’ın cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü ve ilk kez 27 Mayıs’ta 15-20 kişilik bir grup, Galatasaray önünde oturma eylemi yaptı.[1]

Nadire Mater’in de aralarında bulunduğu “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasını yürüten bir grup Hasan Ocak’ın cesedinin bulunmasıyla “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray meydanında sessizce oturalım.” fikrini ortaya koydu.

Oturma eyleminde “örgüt pankartı olmayacaktı, slogan atılmayacaktı ve her hafta bir gözaltında kaybın öyküsü anlatılacaktı.” Medya oturan insanlara “Cumartesi Anneleri” adını taktı.

Paylaşın