Cumhur İttifakı’nda “Anayasa Mahkemesi” Sorunu

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay hakkındaki gerekçeli kararı, ana omurgasını AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı‘ndaki çatlağı derinleştirmeye aday olduğu öne sürüldü:

“TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Yargıtay’ın uyarısını dikkate almayıp Atalay kararını Genel Kurulda okutmaması oldu. Bu da MHP liderinin bütün çıkışlarına rağmen AK Parti’nin -ilk günlerdeki heyecanlı tartışmalardan sonra- AYM ve Yargıtay kavgasına girmek istemediğini gösterdi.”

Gazeteci Murat Yetkin, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki gerekçeli kararının Cumhur İttifakı‘ndaki çatlağı derinleştirmeye aday olduğunu söyledi.

Yaşananları yetkinreport.com’da yayımlanan yazısında değerlendiren Yetkin, şunları kaydetti:

“(…) AYM, Gezi Davasında 18 yıl hapse çarptırılmış durumda TİP Milletvekili seçilen Can Atalay’ın daha önce Yargıtay’dan dönen tahliye kararında ısrar etmişti. Bu arada öne çıkmayan ancak en önemli etken, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Yargıtay’ın uyarısını dikkate almayıp Atalay kararını Genel Kurulda okutmaması oldu.

Bu da MHP liderinin bütün çıkışlarına rağmen AK Parti’nin -ilk günlerdeki heyecanlı tartışmalardan sonra- AYM ve Yargıtay kavgasına girmek istemediğini gösterdi. AYM gerekçeli kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından birkaç saat önce Bahçeli’nin hala DEM ve CHP’yi kapatmıyorsa AYM’nin kapatılmasından söz etmesi bu Cumhur’da bu alandaki rahatsızlığın da arttığına işaret. (…)”

Ne olmuştu?

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, Gezi Davası’nda Osman Kavala ile birlikte yargılanan 8 sanıktan biriydi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Nisan 2022 tarihinde Gezi Davasında Osman Kavala’yı “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay’ın arasında bulunduğu 7 sanığı ise darbeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırmıştı.

Can Atalay, cezaevinde tutuklu bulunurken 14 Mayıs seçimlerinde TİP’ten Hatay milletvekili seçildi. AYM, Gezi Davası’nda tutuklanan Can Atalay’ın 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemesiyle ilgili yapılan başvuruda 25 Ekim’de oy çokluğuyla “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay için “hak ihlali” kararı vererek tahliyesinin gerektiğine hükmeden AYM kararını reddederken, hak ihlali kararı veren AYM üyelerinin yetkilerini aştığını belirtti. Yargıtay, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı da aldı.

Tahliye kararının uygulanmaması üzerine AYM’ye yapılan ikinci başvuruda 21 Aralık’ta ikinci kez, oy birliği ile hak ihlali kararı verildi. AYM’nin kısa kararı Gezi Davası’na bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme ikinci hak ihlali kararını da uygulamadı.

Paylaşın

Can Atalay Düğümü Yine Çözülmedi: Dosya, Yeniden Yargıtay’a Gönderildi

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tahliyesine karar verdiği tutuklu Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın dosyasını görüşen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden Yargıtay’a gönderdi.

Haber Merkezi / İhlal kararının Yargıtay’dan kaynaklandığı savunan mahkeme, kararına ilişkin yaptığı değerlendirmede özetle şu ifadeleri kullandı:

“Her ne kadar ilgili Mahkeme olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi gösterilmiş ise de, kovuşturma aşamasının ilk derece mahkemesi safahatinde başvurucu Şerafettin Can Atalay’ın milletvekili olarak bulunmadığı, genel hükümlerine göre yargılamanın yapılarak neticelendirildiği, söz konusu düzenlemeler dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesince verilen bireysel başvuruya konu ihlal kararı Mahkememizin kararına ilişkin olmayıp,

Yargıtay ilgili Ceza Dairesince verilen tahliye talebinin reddi kararına ilişkin olduğu, dosyanın ilgili Daire önünde bulunduğu sırada başvurucunun milletvekili seçildiği ve bireysel başvuruya konu ihlalin bu Dairenin kararından kaynaklandığı, ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesince dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılarak bireysel başvuruya ilişkin karar verildiği, bu karara karşı yeniden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu kullanmak suretiyle başvuru yapıldığı,

Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirme neticesinde ilgili başvuruya konu kararın Mahkememize yeniden gönderildiği, Belirtilen başvuruya konu yeni değerlendirmelerin Yargıtay 3. Ceza Dairesinin vermiş olduğu karara dair olduğu gözetilerek karara ilişkin oluşan yeni hukuki duruma karşı Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılmakla, dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hüküm kurulmuştur.”

“Anayasa’ya karşı suç işlemişlerdir”

Kararın ardından adliye önünde açıklama yapan Can Atalay’ın avukatı Özgür Urfa “10 saatin sonunda yaza yaza iki buçuk sayfalık evrağa imza atmışlar. Elimizdeki karar bir mahkeme kararı değildir. Yukarıda bu karara imza atan üç kişi cübbe giymiş olsa da hakim falan değildir. Bu üç kişi suçludur. Anayasa’ya karşı suç işlemişlerdir. AYM’yi de Anayasayı da tanımıyoruz demişlerdir. Anayasal rejime karşı başkaldırmışlardır. Bu üç hakimin derhal bu gece HSK tarafından açığa alınması gerekmektedir.

Yerlerine yeni hakimler görevlendirilerek bu karar yeniden değerlendirilmek zorundadır. Böyle bir rezalet böyle bir kepazelik olamaz. 2 buçuk sayfa yazdık demek 10 saattir iktidardan talimat aldık demektir. İktidar partisinden onun küçük ortağınının talimatlarıyla hareket ediyoruz demektir. Onun Yargıtay’daki temsilcilerinin talimatıyla biz bu karara imza attık demektir. ‘AYM yok, Anayasa yok’ demektir. Siz bunları tanımıyorsanız biz de sizi tanımıyoruz. Hakim değilsiniz, birer emir erisiniz!” dedi.

Ne olmuştu?

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, Gezi Davası’nda Osman Kavala ile birlikte yargılanan 8 sanıktan biriydi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Nisan 2022 tarihinde Gezi Davasında Osman Kavala’yı “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay’ın arasında bulunduğu 7 sanığı ise darbeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırmıştı.

Can Atalay, cezaevinde tutuklu bulunurken 14 Mayıs seçimlerinde TİP’ten Hatay milletvekili seçildi. AYM, Gezi Davası’nda tutuklanan Can Atalay’ın 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemesiyle ilgili yapılan başvuruda 25 Ekim’de oy çokluğuyla “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay için “hak ihlali” kararı vererek tahliyesinin gerektiğine hükmeden AYM kararını reddederken, hak ihlali kararı veren AYM üyelerinin yetkilerini aştığını belirtti. Yargıtay, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı da aldı.

Tahliye kararının uygulanmaması üzerine AYM’ye yapılan ikinci başvuruda 21 Aralık’ta ikinci kez, oy birliği ile hak ihlali kararı verildi. AYM’nin kısa kararı Gezi Davası’na bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme ikinci hak ihlali kararını da uygulamadı.

Paylaşın

Can Atalay Kararının Gerekçesi Açıklandı: AYM Kararları Bağlayıcı

Gezi Davası’ndan cezaevinde bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay milletvekili Can Atalay’a ilişkin ikinci kararının gerekçesini açıklayan Anayasa Mahkemesi (AYM), “Herhangi bir yargısal makamın AYM kararlarının bağlayıcılığını tartışma yetkisi verilmediği” vurguladı.

Haber Merkezi/ Anayasa Mahkemesi (AYM), Can Atalay’la benzer durumda olan Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven hakkında AYM’nin vermiş olduğu kararlarına daha önce Yargıtay Ceza Kurulu’nun uyduğunun da altını çizerek bu konuda “bağlayıcılık” olduğuna işaret etti.

AYM, kararında, “Kamu gücü eylemi, işlemleri ve ihmallerinin Anayasa’ya uygunluğu kesin ve bağlayıcı olarak karara bağlama yetkisi münhasıran Anayasa Mahkemesine aittir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine karar verdiğinde herhangi bir merciin bu kararın Anayasa’ya veya kanuna uygun olup olmadığı incelemesi ve yetersizliği yok” ifadelerine yer verdi.

Anayasa Mahkemesi (AYM), hakkında iki kez hak ihlali kararı vererek tahliyesine hükmettiği Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’la ilgili son kararının gerekçesini açıkladı.

2010 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle AYM’ye bireysel başvuru imkanının getirdiği belirtilen kararda “Yapılan düzenlemeyle bireysel başvuruları inceleme görevi verilmek suretiyle Anayasa Mahkemesi’ne özgürlükleri koruma ve yükseltme misyonu da yüklenmektedir” ifadeleri yer aldı.

Karara AYM üyeleri İrfan Fidan, Muhterem İnce ve Muammer Topal’ın ortak ‘karşı oy’ gerekçesi yazdı. Gerekçeli kararında süreci ve ilk kararın uygulanmamasının hukuksuzluğunu anlatan AYM, Yargıtay’a da kendi kararıyla yanıt verdi.

Yüksek Mahkeme, bireysel başvurular üzerine verdiği kararların Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.2015 tarihli kararına atıf yaptı:

“Anayasa Mahkemesi’nin diğer kararları gibi, bireysel başvuruları inceleyen bölüm kararları da yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlamaktadır. Bu itibarla Anayasa Mahkemesi’nin emsal niteliğindeki bu kararı karşısında mevcut içtihadların yeniden gözden geçirilmesi gerekmiştir.’ şeklinde açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır.”

AYM, akşam saatlerinde de Can Atalay dosyasına ilişkin web sitesinden açıklama yapmış, “Yargıtay’ın Anayasa hükümlerini gözardı ederek verdiği kararla şekillenen süreç Anayasa’nın sözüne açıkça aykırı” demişti.

Ne olmuştu?

Anayasa Mahkemesi, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde TİP Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ı, milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemesinin “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetmiş ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Can Atalay’ın tahliye edilmesi için gerekçeli kararı göndermişti.

Kararı inceleyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, yetkinin kendilerinde olmadığını öne sürerek, dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne sevk etmişti.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa’nın açık hükümlerine rağmen Can Atalay hakkında tahliye kararı verilmeyeceğine hükmetmiş ve Can Atalay hakkında hak ihlali kararına imza atan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması yönünde karar vermişti.

Can Atalay’ın avukatları bu durum üzerine AYM’ye ikinci bir başvuru yapmış ve Atalay’ın “bireysel başvuru” hakkının da ihlal edildiğine dikkat çekmişti.

21 Aralık’ta ikinci kez Can Atalay’ın dosyasını görüşen AYM, Can Atalay’ın seçilme hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla, ilk AYM kararının uygulanmayarak Can Atalay’ın tahliye edilmemesi sebebiyle bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğine ise oybirliğiyle karar vermişti.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi, Oybirliğiyle Can Atalay ‘Kararını Uygulayın’ Dedi

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez “ihlal kararı” verdi. AYM, ilk ihlal kararını 5’e karşı 9 oyla almıştı. İkinci ihlal kararında ise bu rakam 3’e 11 oldu.

Can Atalay’ın avukatları Fikret İlkiz, Deniz Özen, Evren İşler ve Akçay Taşçı, kararın gönderildiği 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe sundu. Avukatlar, dilekçede AYM’nin “kısa kararının” saat 15.05’te mahkemeye gönderildiğini belirttiler.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ilk “ihlal kararını” uygulamayarak Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderen birinci derece mahkemesinin şimdi ne karar vereceği ise merakla bekleniyor.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, Gezi Parkı Davası’nda 18 yıl hapis cezası verilen Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez “ihlal kararı” verdi. Genel Kurul üyeleri, Atalay’ın,  Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ve Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine” oyçokluğuyla karar verdi.

Genel Kurul, ihlal kararının 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine ve ihlalin giderilmesine ilişkin karara ise oybirliğiyle karar verdi. AYM Genel Kurulu üyeleri birinci derece mahkemesinin kararı uygulamasına hükmetti:

“Kararın bir örneğinin icra edilmemiş olan Anayasa Mahkemesinin Şerafettin Can Atalay (2) kararı ile eldeki başvuruya ilişkin Şerafettin Can Atalay (3) kararında tespit edilen hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun yeniden yargılanmasına başlanması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi için anılan mahkemeye gönderilmesine…”

Ayrıca Can Atalay’a 100 bin TL tazminat verilmesine hükmetti. AYM, bir önceki ihlal kararında 50 bin TL tazminat ödenmesine karar vermişti.

AYM, ilk ihlal kararını 5’e karşı 9 oyla almıştı. İkinci ihlal kararında ise bu rakam 3’e 11 oldu. AYM Genel Kurulu’nun bir önceki kararında AYM Başkanı Zühtü Arslan ve başkanvekilleri Hasan Tahsin Gökcan ve Kadir Özkaya, üyeler Engin Yıldırım, Muhammed Emin Kuz, Rıdvan Güleç, Kenan Yaşar, Selahaddin Menteş ve Yusuf Şevki Hakyemez ‘ihlal’ vermişti.

Üyeler İrfan Fidan, Muhterem İnce, Muammer Topal, Yıldız Seferinoğlu ve Basri Bağcı “ihlal” olmadığını belirtmiş ve karşı oy kullanmıştı. Üye Recai Akyel ise oturuma katılmamıştı.

Can Atalay’ın avukatları Fikret İlkiz, Deniz Özen, Evren İşler ve Akçay Taşçı, kararın gönderildiği 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe sundu. Avukatlar, dilekçede AYM’nin “kısa kararının” saat 15.05’te mahkemeye gönderildiğini belirttiler.

AYM kararının yerine getirilmesi talep edilen dilekçede özetle şöyle denildi: “Tespit edilen hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun yeniden yargılanmasına başlanması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi’ hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasına ve Şerafettin Can Atalay hakkındaki mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulmasına, bulunduğu Marmara Kapalı Cezaevinden tahliyesini ve yeniden yapılacak yargılama ile ‘durma’ kararı verilmesini talep ederiz.”

Erinç Sağkan: İlk karardan farklı ve önemli

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan kararı ve ihtimalleri bianet’e değerlendirdi. Sağkan, “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının” ihlal edildiğine dair karşı oy kullanan üyelerin “bireysel başvuru hakkının” ihlal edildiğine onaylamalarının önemli olduğunu söyledi.

AYM’nin ikinci kararını önemli bulduğunu söyleyen Sağkan, “Karşı oy kullanan üyeler ‘yasama dokunulmazlığının ihlal edildiğini düşünmüyoruz ancak ne olursa olsun Anayasa Mahkemesi kararının yargı mercileri tarafından uygulanmaması bir hak ihlalidir ve kabul edilemez’ diyorlar. Bu anlamda karar ilk karardan farklı ve önemli diye düşünüyorum” dedi.

Sağkan, “Şimdi ne olacak?” sorusuna ise şu yanıtını verdi: “Anayasa Mahkemesi ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın ilgili mahkemesine gönderilmesine ve Can Atalay’a 100 bin TL tazminat ödenmesine hükmetti. İlgili 13 Ağır Ceza Mahkemesi, umut ediyorum ki ilk kararda yaptıkları hatayı tekrarlayarak ‘bizim yetkimiz yok, Yargıtay’a gönderiyoruz’ demezler. Çünkü bu yine içinden çıkılamayacak bir hukuksuzluk sarmalına dönmemize vesile olur.

Yetkili mahkeme 13. Ağır Ceza Mahkemesi’dir. Mahkemenin AYM kararını aldıktan sonra yeniden yargılama usulünü başlatması, Can Atalay’ı tahliye etmesi ve milletvekili olması sebebiyle de yeniden yapılacak yargılamada durma kararı tesis etmesi gerekiyor. Yargının kendi kendine attığı bu düğümün çözümü için önüne çıkan bu fırsatı değerlendirmesi gerekiyor. Mahkemenin aksi bir karar vermesi bizim anayasal bir hukuk devleti olmadığımızın açıkça ilanı demektir, hukuki mecrada yürütebileceğiniz mücadele yöntemleri elinizden alınması anlamına gelir.”

Peki şimdi ne olacak?

Gözler şimdi Gezi davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne çevrildi. AYM kararına göre, ihlali 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gidermesi gerekiyor. AYM’nin, Atalay için yeniden yargılama kararı vermesini istediği yerel mahkeme, Atalay’ın infazını durdurup tahliyesine karar vermesine gerekiyor.

Ancak mahkemenin, ilk ihlal kararında olduğu gibi kararı uygulamayarak topu Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne atıp atmayacağı bilinmiyor. Yerel mahkeme ihlal kararını Yargıtay’a gönderirse, bu kez gözler 3. Ceza Dairesi’ne çevrilecek.

Ne olmuştu?

AYM Genel Kurulu, 25 Ekim’de Can Atalay’ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermişti. Kararın gerekçesinde, milletvekillerinin yasama dokunulmazlığına istisna getiren “Anayasa’nın 14. Maddesindeki durumlar” ifadesinin öngörülebilir ve belirli olmadığını, bunu yargının belirleyemeyeceğini kaydetti.

Yüksek Mahkeme, ihlalin giderilmesi, yargılamada durma kararı verilmesi ve Atalay’ın tahliye edilmesi için kararı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti. Ancak bu mahkeme, ihlalin Yargıtay kararından kaynaklandığını savunarak, kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermişti.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’a ilişkin verdiği hak ihlali kararına 8 Kasım’da “uyulmamasına” karar vermişti. Atalay hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiğini belirten Yargıtay, kararı Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi işlemlerine başlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na göndermişti.

3. Ceza Dairesi, ayrıca Anayasa hükümlerini ihlal ettiği ve kendisine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aştığı iddiasıyla “hak ihlali kararı veren AYM üyeleri” hakkında için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.

Bu kararın uygulanmaması nedeniyle Can Atalay’ın avukatları, AYM’ye yeniden bireysel başvuruda bulundu. AYM Birinci Bölüm, 13 Aralık’ta görüştüğü başvurunun Genel Kurul’a sevkine karar verdi.

Gezi Davası

Kamuoyunda “Gezi Davası” olarak bilinen yargılama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapıldı. Mahkeme 25 Nisan 2022’de görülen son celsede sekiz sanık hakkında hapis cezasına hükmetti. Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay ile birlikte Tayfun Mater, Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ekmekçi, Çiğdem Mater, Mine Özerden 18 yıl hapse mahkûm edildi.

Can Atalay 14 Mayıs seçimlerinde Hatay’dan milletvekili seçildiğinde hakkında verilen hapis hükmü, üst derece mahkeme olan Yargıtay’da temyiz aşamasındaydı ve kesinleşmemişti.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 28 Eylül’de 2023’te Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisi milletvekili seçilen Can Atalay, eski Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, sinemacı Çiğdem Mater’e verilen 18’er yıl hapis cezalarını onadı. 3. Ceza Dairesi Ali Hakan Altınay, Mücella Yapıcı ve Yiğit Ekmekçi hakkındaki cezaları ise bozdu.

(Kaynak: Bianet ve DW Türkçe)

Paylaşın

AYM Başkanı’ndan Dikkat Çeken Açıklama: Uzaktan Kumandalı Yargı Da Yargıç Da Olmaz

Türkiye Adalet Akademisi tarafından düzenlenen bir etkinlikte konuşan Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, vicdanın esaret, aklın ise vesayet kabul etmeyeceğini vurgulayarak “Uzaktan kumandalı yargı da yargıç da olmaz” dedi.

Haber Merkezi / Gücün sınırlandırılması ihtiyacının anayasa yargısı kavramını ortaya çıkardığına değinen AYM Başkanı Arslan, anayasa yargısının ve Türk Anayasa Mahkemesinin tarihî gelişimi hakkında bilgiler vererek Anayasa Mahkemesinin son on yılda bireysel başvuru ile birlikte hak eksenli paradigmayı benimsediğinin altını çizdi.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkan Zühtü Arslan, Türkiye Adalet Akademisi tarafından düzenlenen “Akademi Söyleşileri” kapsamında hâkim ve savcı adayları ile bir araya gelerek “Cumhuriyet’in 100. Yılında Anayasa Yargısı” başlıklı bir konuşma yaptı.

AYM Başkanı Arslan, konuşmasında hukuk ve yargının fonksiyonu ile Anayasa Mahkemesinin Türk yargı düzenindeki işlevi konuları üzerinde durdu. Yargı ve hukukun temel fonksiyonunun bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına almak olduğunu belirten Başkan Arslan, bütün yargı düzenlerinin ortak paydasının hukuk devleti olduğunu vurguladı.

AYM Başkanı Zühdü Arslan, adaleti tesis etmeyen devletlerin uzun süre var olamayacağını ifade ederek her şeyi yerli yerine koymak suretiyle adaleti tecelli ettirmenin hâkim ve savcıların görevi olduğunu dile getirdi.

Hâkim ve savcı adaylarına mesleki anlamda tavsiyelerde bulunan Zühdü Arslan vicdanın esaret, aklın ise vesayet kabul etmeyeceğini vurgulayarak “Uzaktan kumandalı yargı da yargıç da olmaz.” ifadelerini kullandı.

Gücün sınırlandırılması ihtiyacının anayasa yargısı kavramını ortaya çıkardığına değinen AYM Başkanı Arslan, anayasa yargısının ve Türk Anayasa Mahkemesinin tarihî gelişimi hakkında bilgiler vererek Anayasa Mahkemesinin son on yılda bireysel başvuru ile birlikte hak eksenli paradigmayı benimsediğinin altını çizdi.

AYM Başkanı Zühdü Arslan, konuşmasının ardından soruları cevaplayarak hâkim ve savcı adaylarına meslek hayatlarında başarılar diledi.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi’nden Tartışmalı “Gar Katliamı” Kararı

Anayasa Mahkemesi (AYM), IŞİD üyesi iki canlı bombanın saldırısı sonrası 103 kişinin hayatını kaybettiği, en az 500 kişinin yaralandığı “Gar Katliamı” davasına ilişkin dikkat çeken bir karar verdi.

Anayasa Mahkemesi (AYM), kamu görevlilerinin ihmali olduğuna ilişkin şikâyetin takipsizlikle sonuçlanması üzerine yapılan bireysel başvuruyu reddetti. 10 Ekim Davası avukatlarından Senem Doğanoğlu, AYM’nin henüz gerekçeli kararını açıklamadığını anımsatarak, “Anlıyoruz ki 10 Ekim katliamının aydınlatılmasının önüne Türkiye’deki tüm idari ve yargı makamları duvar örmekte ısrarcı.” dedi.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; Anayasa Mahkemesi (AYM), 8 yıl önce 103 kişinin öldüğü Ankara Tren Garı katliamında ihmali bulunan kamu görevlilerinin ihmaline ilişkin soruşturmanın takipsizlikle kapatılması üzerine yapılan bireysel başvuruyu “kabul edilemez” buldu.

Böylece, Gar katliamında kamu görevlilerinin ihmaline ilişkin iç hukuk yolu tamamlanmış oldu. 10 Ekim Davası avukatlarından Senem Doğanoğlu, AYM’nin henüz gerekçeli kararını açıklamadığını belirterek, “Anlıyoruz ki 10 Ekim katliamının aydınlatılmasının önüne Türkiye’deki tüm idari ve yargı makamları duvar örmekte ısrarcı” dedi.

10 Ekim 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük katliamlarından biri yaşandı. IŞİD üyesi iki canlı bomba, Emek, Barış ve Demokrasi mitingi için Ankara Tren Garı önünde toplanan binlerce kişinin arasında kendisini patlattı. Saldırı sonucunda 103 kişi hayatını kaybederken 500’ün üzerinde kişi yaralandı. Saldırıda rol alan IŞİD üyelerine dava açılırken, katliamda ihmali bulunan kamu görevlilerine ilişkin etkili bir soruşturma açılamadı.

O ihmaller neydi?

Katliamı gerçekleştiren canlı bombaları taşıyan araç, IŞİD’in Gaziantep emiri Yunus Durmaz’ın yardımcısı Halil İbrahim Durgun tarafından 9 Ekim akşamı yola çıkarıldı. Ankara dışından gelen araçların durdurulması ve arama konusunda mahkemeden karar alınmasına karşın Ankara Emniyet Müdürlüğü saat 00.00-9.00 arasında başkent girişlerinde arama uygulamasına ara verdi.

Canlı bombaları taşıyan araç, yol kontrolü olmamasının rahatlığıyla Ankara’ya ulaştı. Ayrıca miting için 2 bin 44 polis görevlendirilmişken, toplanma alanı olan Gar çevresinde yalnızca 129 polis vardı. Gar Meydanı’ndaki toplanma alanına gelenler de aranmadı.

Canlı bombaları taşıyan araca eskortluk yapan IŞİD üyesi Yakup Şahin’in Gaziantep’in Nizip ilçesinde bir gübre bayisinden amonyum nitrat almaya çalışması, polise saldırıdan 11 gün önce ihbar edildi. Nizip Emniyeti, Şahin’in kimliğini tespit etti. 2 Ekim 2015’te bu durumu Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’ne bildiren Nizip Emniyeti, gerekli araştırmaların yapılmasını istedi. Ancak Şahin hakkında yakalama kararı çıkarılmadı.

10 Ekim katliamına gidilirken IŞİD’teki hareketlilik Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT tarafından tespit edildi. O dönem Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ve Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından, IŞİD’in canlı bomba saldırısı düzenleyeceğine yönelik istihbarat alındı. İstihbaratta, “DEAŞ’ın (IŞİD) yapmaya karar verdiği büyük bir eylem için seçtiği grubu Suriye’deki bir kampta özel eğitime aldığı, eylemin uçak-gemi kaçırma ya da miting-kalabalık yerde çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde olabileceği” uyarısı yapıldı. Ancak yeterli tedbirler alınmadı.

İçişleri Bakanlığı’nın katliamdaki ihmallere ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında Emniyet ve MİT’in eline, IŞİD’in terör saldırısı düzenleyeceğine ilişkin 62 ayrı istihbarat notu geçtiği tespit edildi. Son gelen ihbar ise katliamdan bir gün önce Ankara Emniyeti’ne ulaştı. Ancak Ankara Emniyeti Terör ve İstihbarat Şube Müdürlükleri, istihbarat notunu “önemsiz bularak” gerekli birimleri uyarmadı.

Emniyet’in canlı bomba listesinde yer alan ve “terör nitelikli kayıp şahıs” olarak aranan Yunus Emre Alagöz’ün yapılan telefon dinlemelerinde ailesiyle vedalaştığı dahi belirlendi. Üstelik Alagöz’ün kardeşi Şeyh Abdurrahman Alagöz, 20 Temmuz 2015’te Suruç katliamını yapan saldırgandı. Bu istihbaratlara rağmen Ankara Valiliği’nde 14 Eylül 2015’te yapılan güvenlik toplantısında miting iptal edilmedi. Miting öncesinde ise Emniyet yalnızca kendi personelini “canlı bomba saldırılarına karşı duyarlı olunması” yönünde uyarırken mitingi düzenleyenlere haber verilmedi.

Ankara Tren Garı katliamının ardından ihmali olan kamu görevlileri yönünden hem idari hem de adli soruşturma yürütüldü. İçişleri Bakanlığı müfettişleri, hazırladığı 25 Şubat 2016 tarihli raporda dönemin Ankara Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdür Vekili, TEM Şube Müdürü, Eski Güvenlik Şube Müdür Vekili ve TEM Şubesi C Büro amirinin ihmalini tespit etti. Raporda, bu isimler hakkında soruşturma izni istendi. Ancak Ankara Valiliği soruşturma izni vermedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara itiraz etmeyince dosya dava açılamadan kapandı.

10 Ekim katliamı mağdurları, bunun üzerine 2016 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuruda, katliamda ihmali bulunan kamu görevlilerinin yanı sıra, patlamadan sonra yaralı ve ölülerin olduğu yerde göz yaşartıcı gaz sıkan polislerin yargılanmaması, acil sağlık hizmetinin sunulmasında ihmaller yaşanması ve bunlara karşı etkili soruşturma yapılmaması da başvuru nedenleri arasında sıralandı.

Bu kapsamda yaşam hakkı, kötü muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiaları mahkemeye taşındı.

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm, 2016’da yapılan başvuruyu ancak yedi yıl sonra, 14 Aralık 2023 tarihinde gündemine aldı. Gar katliamı dosyasını AYM Genel Kurulu’na sevk etme gereği duymayan İkinci Bölüm, başvurunun “kabul edilemez olduğuna” karar verdi. Böylece Gar katliamında ihmali bulunan kamu görevlilerine ilişkin şikâyette iç hukuk yolu tükenmiş oldu. Bu karardan sonra avukatların AİHM’e başvurları bekleniyor.

“10 Ekim katliamı önüne duvar örülüyor”

10 Ekim Davası avukatlarından Senem Doğanoğlu, AYM’nin henüz gerekçeli kararını açıklamadığını anımsatarak, “Anlıyoruz ki 10 Ekim katliamının aydınlatılmasının önüne Türkiye’deki tüm idari ve yargı makamları duvar örmekte ısrarcı. Açıkça, ‘kamu görevlileri sorumludur’ diyen müfettiş raporu bugün hâlâ kamudan gizleniyorken, AYM de bu koruma zırhını güçlendirdi. Türkiye yakın tarihinin en büyük katliamındaki devlet sorumluluğuna sonuç olarak Genel Kurulun bile karar vermediğini de görüyoruz. Bizim yargıya karşı mücadelemiz sürmeye devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi, ‘Örgüt Adına Suç İşleme’ Maddesini İptal Etti

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 220/6 maddesinde yer alan “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” düzenlemesi Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından “Anayasa’ya aykırı” bulunarak iptal edildi. İptal kararı, 4 ay sonra yürürlüğe girecek.

TCK’nın 220. maddesi, örgüt kuran, yöneten ve üyesi olanlara 4 yıldan 8 yıla kadar hapis verilmesini öngörüyor. Ancak maddenin 6. fıkrası, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyenleri cezalandırıyor.  Bu fıkrada, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır” deniliyordu.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal kararının gerekçesinde, “kuralların kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve kanunilik şartını taşımadığı” belirtildi.

T24’ün aktardığına göre Patnos Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başvurularını değerlendiren Yüksek Mahkeme kararına gerekçe olarak “Bu suçtan ceza alanların örgüte üye oldukları kanıtlanamamasına rağmen örgüte üye olanlardan daha fazla hapisle cezalandırılmalarını” gösterdi.

AYM, bu konuda TBMM’ye 4 ay süre verdi ve iptalin bu sürenin sonunda yürürlüğe girmesini kararlaştırdı. Ancak Meclis yeni bir düzenleme yapsa da aralarında Cumhuriyet gazetesi davasında bu suçtan ceza alan TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın da bulunduğu çok sayıda sanığın dosyası yeniden ele alınacak.

Resmi Gazete’de yayımlanan karar 4 ay sonra yürürlüğe girecek. Mahkemeler, 4 ay sonra yürürlüğe girecek iptal kararıyla yok hükmünde sayılacak düzenlemeyi uygulayamayacağı için bu suçtan yargılananların durumu yeniden değerlendirilecek. 4 aylık sürede bu suçtan kesin ceza alanların da iptal kararı yürürlüğe girdiğinde itiraz etmeleri söz konusu olabilecek.

AYM’nin karara ilişkin gerekçesinde şu ifadeler yer aldı: “İlke olarak kişinin silahlı örgüte üyelikten cezalandırılabilmesi için eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu veya bu özellikler olmasa dahi suçun niteliği ile örgütün amacına ulaşma bakımından ancak örgüt üyeleri tarafından işlenip işlenemeyeceği gözetilmeli; örgütle organik bir bağının bulunduğu ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği yeterli bir gerekçeyle gösterilmelidir…

İtiraz konusu kural uygulandığında, silahlı örgüte üye olma suçu bakımından aranan belirli şartlar, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse yönünden aranmamakta ve her iki kategorideki kimseler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Bu itibarla bir kimse silahlı örgütle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlediği gerekçesiyle, örgütle bağlantısı açıkça ortaya konulmaksızın, işlediği suçun yanı sıra gerçek içtima hükümleri uyarınca ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırılmaktadır. Bu durum, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyelerine göre daha ağır cezalarla karşılaşmasına neden olmaktadır.”

‘Örgüt adına’ kavramı belirsiz

“Örgüt adına” kavramının belirsizliğine de dikkat çeken AYM, bunun ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi haklara da etkisine vurgu yaptı: “AYM, “Kuralın bir temel hakla bağlantısı olmayan suçlar bakımından da uygulanması mümkün olmakla birlikte işlenen suçun temel hakların kullanımıyla ilgili olması durumunda kuralda yer alan örgüt adına kavramının belirsizliğinden kaynaklı geniş yorumu nedeniyle kuralla ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ya da örgütlenme veya din ve vicdan özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratılmaktadır…

… Kanun koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konusunda takdir yetkisinin bulunduğu açıktır. Takdir yetkisi kapsamında belirli ağırlığa sahip suçların örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına işlenmesi hâlinde suçun temel şeklinden farklı bir ceza yaptırımının öngörülmesi veya suçun niteliğinin değişmesi de mümkündür.

Ancak itiraz konusu kuralın, örgüt üyeliğine dair herhangi bir somut delil bulunmadan ve işlenen suçun niteliği ve ağırlığı itibarıyla örgütün amacına ne surette katkıda bulunduğu da dikkate alınmadan kişilerin örgüte üye olmak gibi son derece ağır bir suçtan cezalandırılmalarına neden olacak şekilde geniş yorumlanmaya müsait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır.”

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi’nden “Tarihi” Paylaşım

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) sosyal medya hesabından ‘Anayasa Tarihi Galerisi’nin 360 derece sanal tur teknolojisi ile ziyaretçilere açıldığı duyuruldu. Paylaşımda, dünyadaki ve Osmanlı Devleti döneminden bu yana Türkiye’deki anayasal faaliyetlere ilişkin bilgilendirmeler yer aldı.

Gezi Davası’nda yargılanırken milletvekili seçilen Can Atalay ile ilgili hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay’ın suç duyurusundan 11 gün sonra sessizliğini bozdu.

Verdiği hak ihlali kararının uygulanmaması ve başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli olmak üzere iktidara yakın isimler tarafından hedef gösterilmesine ilişkin herhangi bir değerlendirmede bulunmayan AYM’nin sosyal medya hesabından ‘Anayasa Tarihi Galerisi’nin 360 derece sanal tur teknolojisi ile ziyaretçilere açıldığı duyuruldu. AYM, bir önceki paylaşımını 9 Kasım’da yapmıştı.

AYM’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Dünyadaki ve Osmanlı Devleti döneminden bu yana Türkiye’deki anayasal faaliyetlere ilişkin bilgilendirmelerin yer aldığı galeride Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun yayımlandığı Resmî Gazete’nin nüshası, ıslak imzalı kararlar, geçmişten bugüne Mahkemede kullanılan daktilo, telefon ve çeşitli materyaller, eski mahkeme üyelerinin cüppe ve kepleri sergilenmektedir. Sanal tur içeriğine aşağıdaki linkten ulaşılabilir” ifadeleri yer aldı.

Ne olmuştu?

Gezi Davası’ndan mahkum olduktan sonra milletvekili seçilen ve Anayasa Mahkemesi’nin hakkında ihlal kararı verdiği Avukat Can Atalay’ın dosyası Anayasa Mahkemesi tarafından yerel mahkeme olan İstanbul 13. Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti.

Mahkeme, dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde olduğunu belirterek dosyayı bu daireye iletmişti.

Dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, önceki kararının doğru olduğunu belirterek Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uyulmamasına hükmetmiş ve Can Atalay’ın mahkumiyet kararını onamıştı. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını belirten Yargıtay 3. Ceza Dairesi Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunmuştu.

Atalay’ın milletvekilliğinin de düşürülmesi için TBMM’ye bildirimde bulunan Daire, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için kararın bir örneğinin TBMM Başkanlığı’na gönderilmesine hükmetmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin ‘birçok yanlışı arka arkaya yapar hale geldiğini’ söyleyerek, “Parlamentomuz da bu konularda ağır hareket ediyor. Yani birçok terörist parlamentoda dokunulmazlıkların kaldırılması süreci geciktiği için kaçtılar, yurt dışına çıktılar. Bunların bu kadar ağır ele alınmaması gerekiyor. Çok seri kararla bu işlerin bitirilmesi lazım” demişti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Yargıtay’dan yana taraf olup, AYM’nin kapatılması ya da yeniden yapılandırılması gerektiğini söylemişti. Bahçeli bu konuda Meclis’e de çağrıda bulunarak, “Yargıya saygı mecburidir, bu kararın gereği TBMM’de derhal yapılmalı, konu kapatılmalıdır” ifadelerini kullanmıştı.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

CHP Lideri Özel’den Erdoğan’a AYM Tepkisi: Darbe Girişiminin Lideri

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AYM ile ilgili yaptığı açıklamaya tepki gösteren CHP Lideri Özel, “Erdoğan, AYM üyelerinin 10 tanesini kendisi ve tamamı kendi iktidarı döneminde atandığı için Erdoğan kendi çıkaramadığı krizi Yargıtay’a çıkarttı. Taşeron kullanıyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi alt işveren olarak Erdoğan’ın talimatıyla devletin tepesinde yargı krizi çıkarmıştır. Kriz çıkarmak için taşeron kullanıyor. Çıkan krizin ve darbe girişiminin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklama yapana kadar konuyla ilgili bazı medya organlarının hiçbir şey yazmadığını belirten Özel, “Türkiye’de havuz medyasının neye hizmet ettiği ortada. Pozisyon alacak, Cumhurbaşkanı ne diyecek? Yargıtay’ı desteklerse Yargıtay’ı destekleyecek. AYM’yi desteklerse AYM’yi. Bir de bu arkadaşlar Erdoğan konuşana kadar bekliyorlar. Sonra da kendilerine gazeteci diyorlar. Lütfen meslek onurlarına uygun şekilde gazetecilik yapsınlar. Cumhurbaşkanı’nın ağzından cümle çıkana kadar pozisyon almayı bırakın, haber yapamayanların gazetecilikle ne ilgisi var?” ifadelerini kullandı:

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Hatay’da temaslarda bulundu gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Gazete Pencere‘nin aktardığına göre, yargıda yaşanan krize ilişkin de konuşan Özel, şunları söyledi:

“Erdoğan uçakta tamamen saçmalamış. Sözlerinin iler tutar tarafı yok. Anayasa Mahkemesinin yetkisini yasa çıkartarak sınırlayamazsınız. Kendi de diyor ki ‘Yasayı çıkartırız ama yine Anayasa Mahkemesi bozabilir diyor. Anayasa değişikliğine lafı getirmeye çalışıyor. Ama onlarda bu çoğunluk yok. Bizde de Erdoğan’la birlikte oturup anayasa mahkemesinde bireysel başvurunun önünü tıkayan ya da Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanma zorunluluğunun ortadan kaldıracak bir anayasa değişikliğine geçit verecek göz yok. Asla ve asla Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu konuda en konuda esnemesi olmayacak. Aksine çok açık yazmasına rağmen o anayasayı tanımayan, çiğneyen zihniyet hangi anayasa maddesi olursa olsun onunla uyuşamaz, bağdaşamaz. Çünkü anayasalar tek adamların yetkilerini sınırlarlar. Ama bizim başımızdaki tek adam yetkilerini sınırlayan herkesi düşman ilan ediyor.

AYM üyelerinin 7’sini Erdoğan 3’ünü AKP atadı. Ahmet Necdet Sezer’den kalan AYM üyesi yok. Çünkü gemi azıya aldı. Dur durak bilmiyor. Anayasa tanımıyor. Şu an yapmaya çalıştığı Anayasayı ortadan kaldırmak için darbe girişimidir. Bu düpedüz sivil darbedir. Devletin tepesinde Cumhurbaşkanının kriz çıkardığı nerede görülmüştür. Ama bir partinin genel başkanı olduğu için kriz çözmek yerine kriz çıkartıyor. Yeni krizlerden de kendisine fırsat çıkarmaya çalışıyor. İzin vermeyeceğiz buna. Sokaklarda meydanlarda direneceğiz. Bu Erdoğan’ın dikensiz bir gül bahçesinde bu işleri yapacak gibi düşünmesine kesinlikle geçit vermiyoruz. Aklını başına alsın. Biz buradayız. CHP burada. Diri bir muhalefetle dimdik karşısındayız.

AYM’deki 130 bin başvuru, geçtiğimiz günlere kadar övünç mevzusuydu kendisi için. AYM’ye başvuru hakkını biz getirdik diyordu. Şimdi ondan şikayet ediyor. Gezi olaylarına kadar Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarını biz yaptık diyordu. Şimdi orada kuş uçurtmuyorlar. Değil işçiler… İstiklal Caddesi 8 Mart’ta kadınlara kapalı. Bu memleketin adına demokrasi demeye çalışıyor. Böyle bir aşırı baskı, böyle bir kısıtlama bundan sonraki süreçte kabul edeceğimiz bir şey değil. Ayağını bundan sonra denk alsın. Bundan sonra onun bu milletin üzerine kapadığı zincirleri teker teker kıracağız. Kapattığı meydanları özgürleştireceğiz. Yasakladığı sokakları özgürleştireceğiz.”

Özel, “Yargıtay, MHP ile iş birliği içinde. Onların görüşlerini alarak böyle bir şey yaptığını düşünüyor musunuz” sorusunu şöyle yanıtladı: “Erdoğan, AYM üyelerinin 10 tanesini kendisi ve tamamı kendi iktidarı döneminde atandığı için Erdoğan kendi çıkaramadığı krizi Yargıtay’a çıkarttı. Taşeron kullanıyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi alt işveren olarak Erdoğan’ın talimatıyla devletin tepesinde yargı krizi çıkarmıştır. Kriz çıkarmak için taşeron kullanıyor. Çıkan krizin ve darbe girişiminin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır.”

Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklama yapana kadar konuyla ilgili bazı medya organlarının hiçbir şey yazmadığının anımsatılması üzerine de şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’de havuz medyasının neye hizmet ettiği ortada. Pozisyon alacak, Cumhurbaşkanı ne diyecek? Yargıtay’ı desteklerse Yargıtay’ı destekleyecek. AYM’yi desteklerse AYM’yi. Bir de bu arkadaşlar Erdoğan konuşana kadar bekliyorlar. Sonra da kendilerine gazeteci diyorlar. Lütfen meslek onurlarına uygun şekilde gazetecilik yapsınlar. Cumhurbaşkanı’nın ağzından cümle çıkana kadar pozisyon almayı bırakın, haber yapamayanların gazetecilikle ne ilgisi var?”

Erdoğan’dan AYM mesajı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilere, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararını tanımaması ve Hatay’dan milletvekili seçilen Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması ile başlayan tartışmaları da değerlendirmişti.

“Öncelikle bireysel başvuru ile ilgili bir düzenlemeye gidilebilir mi” şeklindeki bir soruya yanıt veren Erdoğan, “Bireysel başvuruyla ilgili yasal düzenlemeye gitmek zor bir olay değil. Bütün iş Cumhur İttifakı’nın alacağı karara bağlı, atacağı adıma bağlı. Fakat bireysel başvuruyu hallettikten sonra iş bitmez. Bundan sonra bu bireysel başvurunun dayandığı kapı neresi olacak? Yine Anayasa Mahkemesi olacak. Önce Anayasa Mahkemesi’nin buna hazır hale gelmesi lazım” demişti.

Bireysel başvurunun zamanında Anayasa Mahkemesi’ne “hız kazandırır” düşüncesiyle çıkartıldığını hatırlatan Erdoğan, şu anda AYM’de bekleyen 130 bin kadar bireysel başvuru olduğunu belirtmişti. Erdoğan, “Demek ki Anayasa Mahkemesi’nin çalışmalarını hızlandırma hedefini sağlamamış maalesef” demişti.

Yargıtay’ın hukukçulardan oluştuğuna, AYM’de ise valilerin, iktisatçıların olduğuna işaret eden Erdoğan, “Ama misyonu noktasında ağırlık nerededir? Yargıtay’dadır” ifadesine vurgu yapmıştı.

Yargıtay ile AYM arasındaki krize ilişkin olarak “Buradaki kavganın tarafı olacak halim yok, o ayrı bir şey. Ama işin hakemliğine gelince bu hakemliği yapma da tabii bize görev düşebilir. O da bize yine Anayasa’nın yüklediği bir görevdir Cumhurbaşkanı olarak. Temennimiz odur ki tabii böyle bir gerilim olmasaydı” şeklinde konuşan Erdoğan, Yargıtay başkanı ile görüştüğünü ve gerekirse Anayasa Mahkemesi başkanıyla da görüşeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cuma günü yaptığı açıklamada da, Yargıtay’dan yana tavrını koymuş, yeni Anayasa çağrısı yapmıştı.

Paylaşın

AK Parti, Anayasa Mahkemesi’nin Yetkilerini Daraltmayı Planlıyor

Yargıdaki krize ilişkin bir yazı kaleme alan Gazeteci Nuray Babacan, AK Parti’nin Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bireysel başvuruya ilişkin hükümleri içeren yasa maddelerine sınırlama getirmeyi planladığını yazdı.

Nuray Babacan yazısında, bireysel başvuru kararlarında, AYM’nin temyiz mahkemesi olamayacağına ilişkin yeni hükümler hazırlanması, çerçevenin daraltılmasının tartışıldığını belirtti.

Gazete Pencere yazarlarından Nuray Babacan, “AKP, AYM’nin yetkilerini yasa yoluyla daraltmayı planlıyor” başlıklı yazısıyla yargıda yaşanan krize ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Babacan’ın yazısı şöyle:

“AKP iktidarının, önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin işaret fişeği ile başlayan Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini sınırlandırma girişimi, hızlandı. Daha Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yüksek yargının başkanlarıyla toplantı yapılmadan AKP’de taslak metin konuşuluyor. AYM’nin yetkilerini sınırlandırma, yerinde denetimlik yapmasını önleme ve bireysel başvuruları daraltma amacı taşıyan taslak hazırlanıyor.

Edinilen bilgiye göre, Bahçeli’nin başlattığı, Cumhurbaşkanlığı sarayındaki danışmanların destek verdiği AYM’nin yetki tartışması, partinin hukukçu milletvekillerinin büyük bölümünün desteğini almasa da devam edecek. Yargıtay’ın çıkışı ile siyasilerin yaptığı açıklamaların, değişiklikleri gündeme getirmek için bir manevra olduğunu öne sürenler de var.

AKP’de konunun, yasa ve Anayasa’da yapılacak değişiklikleri içeren iki boyutu olduğu değerlendiriliyor. Anayasa değişikliğine muhalefetin destek vermeyeceği, uzlaşmanın mümkün olmayacağı kabul ediliyor. İktidar Partisi, AYM’nin Anayasa’dan aldığı yetkileri, yasa yoluyla daraltmayı planlıyor. Tartışılan düzenlemelerin ana başlıkları şöyle:

AKP, AYM’nin bireysel başvuruya ilişkin hükümleri içeren yasa maddelerine sınırlama getirmeyi planlanıyor. Bireysel başvuru kararlarında AYM’nin temyiz mahkemesi olamayacağına ilişkin yeni hükümler hazırlanması, çerçevenin daraltılması tartışılıyor.

AYM’nin yerindelik denetimi yapmasının önüne geçilmesi planlanıyor. AYM’nin sadece hak ihlali kararı verileceği ve buna bağlı olarak sonucun AİHM olduğu gibi tazminat sınırlı kalması gerektiği üzerinde duruluyor. AYM’nin Yargıtay kararlarını ortadan kaldıran, mahkemelere talimat veren bir karar çıkartamayacağına ilişkin düzenlemeler yapılması planlanıyor.

Ayrıca, AYM’nin kendi çalışma usullerini kendi çıkardığı bir yönetmelikle belirlediği belirtilerek, değiştirmesi gerektiği iddia ediliyor. AYM’nin çalışma usullerinin yönetmelik değil kanun ile belirlenmesi düşünülüyor.

Gerekçe oluşturuyorlar

Parti kurmayları, 2012 yılından itibaren getirilen bireysel başvuru hakkının, 6216 sayılı Anayasaya Mahkemesi Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 50’nci maddesinin bazı hükümleri yürürlükte olduğu müddetçe benzer sorunlar yaratmaya devam edeceğini öne sürüyorlar.

Değişikliği destek veren AKP’liler, “‘Hak ihlali mahkeme kararından kaynaklanmışsa dosya yeniden yargılama yapılmak üzere mahkeme gönderilir’ hükmü olduğu müddetçe, Yargıtay ve Danıştay’ın temyiz incelemesi üzerine verdiği kesin kararları, AYM’nin adeta bir süper temyiz mahkemesi gibi incelemesi sonucunu doğuruyor. Bir düzenleme yapılmazsa tartışma ve huzursuzluk devam edecek. Dolayısıyla bu maddenin yeniden düzenlenmesi gerekir.

Ayrıca, yasama organı, kendisinin ve diğer organların da sınırlarını çizen erkler ayrılığında en üst organdır. Yasamanın verdiği bir kararın AYM’nin müzakereye katılan üyelerinin eşitliği halinde başkanın oyu ile iptali gibi demokratik temsili ipotek altına alan bir karar alma usulü kabul edilemez” iddiasını savunuyor.”

Paylaşın