Antalya: Korydalla Artik Kenti

Korydalla Artik Kenti; Antalya’nın Kumluca İlçesi, Hacıveliler Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Antalya-Kumluca otobüsleri ile ulaşım sağlanmaktadır.

İmparator Marcus Aurelius’un onurlandırıldığı bir heykel kaidesi aracılığıyla ismi kesinlik kazanan Korydalla yer adı, Yunanca “Korydos” (tarlakuşu) kelimesinden türetilmiştir. İ. Ö. 500 yılında Miletli Hekataios tarafından Rhodos Kenti olarak belirtilmiştir. Plinius, Korydalla’yı Rhodiapolis ve Gagai Kentleri arasında, Ptolemeissos ise Masekitos Dağı’nın karşısında göstermektedir. Tabulae Peutingeriane’de “Coridallo” şeklinde geçmektedir.

Hierokles, tarafından Geç Antik Dönem Lykia Kentleri arasında sayılmaktadır. Korydalla, Patara Stadiasmosu’nun güzergâhlarının kesiştiği önemli bir trafik noktasını oluşturmaktaydı. Likya dilinde bir kitabesi bulunan Korydalla’nın tarihini büyük ölçüde Rhodiapolis ile incelemek gerekir. Kentin Likya Birliği’ne katıldığı ve Rhodiapolis ile birlikte temsil edildiği bilinmektedir.

M.Ö. 5’inci yüzyılda da Pers ordularına yol gösteren casus Korydallas bu kentin bir ferdidir. M.S. 141 yılındaki depremden sonra Rhodiapolisli Opramoas’ın yardım ettiği otuz Lykia kenti arasında Korydalla da yer almaktadır. Bu kentte epigrafik olarak bir Leto Tapınağı belgelenmiştir. Gordianus III ve Tranquillina Dönemleri’nde sikke basmıştır. Roma Dönemi’nde varlığını sürdüren kent, ancak Bizans ve Geç Bizans Çağı’nda gelişme göstermiştir. Spratt ve Forbes tarafından bulunan bir kitabe ile yeri tespit edilen kent, iki tepe üzerinde ve eteklerinde kurulmuştur.

Antik kentte bugün göze çarpan belli başlı eserler hamam, su yolu, ile Büyük ve Küçük Asar Tepeler üzerinde bulunan sarnıçlar, kaya mezarları ve özenle yapılmış bir duvar işçiliği gösteren büyük mozaikli bir yapıdır. Su yolu Kumluca ilçesinin, Şeyhköy’e giden toprak yolun kenarında ve yol boyunca yaklaşık 500 metre kadar devam etmektedir. Büyük Asar Tepesi’nin güneybatısında yer alan Küçük Asar Tepesi’nin batı yamacında altı adet kaya mezarına rastlanır.

Mezarlardan bir tanesinde L şeklinde yerden yüksekliği 0,80 metre olan bir kline bulunmaktadır. Mezarlardan bir diğeri ise çift katlı klinelidir. Diğer iki mezar ise tonozludur. Küçük Asar Tepesi’nin güneydoğu yamacında antik kaynakların belirttiği tiyatro bulunmakta ise de bugün toprak üzerinde hiçbir iz kalmamıştır. Tepenin ilçe tarafına yakın eteğinde bir kaya mezarı, hemen onun üzerinde tekne kısmı kayaya oyulmuş oldukça harap bir lahit bulunmaktadır.

Büyük Asar Tepesi’ne doğu taraftan çıkıldığında kayalar arasında sur duvarları olduğu tahmin edilen yer yer duvar kalıntılarına rastlanır. Tepeye ulaşan kayaya oyulmuş merdivenlerden çok az bir kısmı günümüze kadar korunabilmiştir. Tepede sarnıçlar bulunmaktadır. Sarnıçların bir kısmı kayaya oyularak ve kayaların şekline uydurularak yapılmış olup sıvalıdır. Bir kısmı ise dikdörtgen plan göstermektedir. Tepenin doğu yamacında ise büyük bir kaya bloğu düzeltilerek tipik bir Likya mezarı yapılmıştır.

Söz konusu mezar ahşap mimari örneği yansıtmaktadır. Kaya mezarının içi üç klinelidir. Hamam, Büyük Asar Tepesi ile Küçük Asar Tepesi arasındaki düzlükte yer almaktadır. Çok harap durumda olan ve kesin bir planı elde edilemeyen hamamın alt katında tuğladan yapılmış hipocaust sistemi izlenebilmektedir. Korydalla antik kenti arkeoloji literatürüne “Kumluca Definesi” olarak geçen Bizans maden sanatında ayrı bir yeri olan, bir kısmı yurt dışına kaçırılan altın ve gümüş kilise eşyaları ile de anılmaktadır.

Paylaşın

Antalya: Atatürk Evi Müzesi

Atatürk Evi Müzesi; Antalya’nın Muratpaşa İlçesi, Haşim İşcan Mahallesi, Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi toplu taşıma araçlarıyla ulaşılabilir.

Antalya’yı üç kez ziyaret eden Atatürk, 6 Mart 1930’daki ilk ziyareti sırasında Lara Yolu üzerindeki Erenkuş mevkiinde denizi, sahilleri, karla kaplı Beydağları’nın manzarasını seyretmiş ve “Hiç şüphesiz Antalya yeryüzündeki en güzel yerdir.”  demiştir. Günümüzde Antalya’ya gelen ziyaretçiler, Atatürk ile aynı his ve düşünceleri paylaşıyor ve kentin, doğal ve kültürel mirasları ile eşsiz bir yer olduğunu düşünüyorlar. Ziyaretleri sırasında Atatürk’e tahsis edilmiş olan köşk, ziyaretleri anısına bir müzeye dönüştürülmüştür.

İki katlı dikdörtgen şeklinde planı olan köşk, 1986’dan beri Atatürk Evi Müzesi olarak halka hizmet vermektedir. Köşkün alt katında, Atatürk’ün Antalya’yı ziyaretleri ile ilgili fotoğraf sergisi, Atatürk ve Antalya’ya dair belgesellerin izlenebileceği bir oda, bir yemek odası ve bir büro; üst katında ise Atatürk’ün kişisel eşyalarının sergilendiği bir oda bulunmaktadır. Ayrıca bir toplantı odası, çalışma odaları, yatak odası ve hatıra paraların sergilendiği özel bir bölüm de yer almaktadır.

Paylaşın

Antalya: Side Antik Tiyatrosu

Side Antik Tiyatrosu; Antalya’nın Manavgat İlçesi, Side Mahallesi, Liman Caddesi üzerinde yer almaktadır. Özel araçların yanı sıra Antalya ve Alanya otogarlarından otobüsle de ulaşmak mümkündür.

Side Antik Tiyatrosu, Side Antik Kenti’nin yer aldığı yarımadanın daraldığı kesimde ve kentin merkezinde yer almaktadır. Tiyatronun Helenistik bir öncü yapısı olduğu halen kanıtlanabilmiş değildir. Roma Devri’nde yapı plan açısından Helenistik gelenekte yarım daireden taşan biçimde yapılmış olmasına karşın inşa tekniği açısından Roma mimarisi geleneğinde yapılmıştır. Caveanın (oturma sıraları) diazomaya (basamakların ortasındaki yol) kadar olan kısmı bir yamaca yaslanmış; üst kısım ise tonozlar üzerinde eğimli olarak şekillendirilmiş düzleme oturtulmuştur.

Tiyatro bu özelliği ile Anadolu’nun tekil örneklerindendir. Sahne binası üç katlıdır. Süslemelerinde Antoninler Dönemi barok özelliği görülmektedir. Birinci katın podyumunda Dionysos Frizi yer alır. Frizde şarap tanrısı ve tiyatronun hâkimi Dionysos’un hayatı, batıdan doğuya doğru kronolojik olarak anlatılmakta ve doğu uçta Gigantomakhia ile sonuçlanmaktadır. Sahne binasının cephesi, mimari süslemeler ve heykellerle oldukça hareketlendirilmiştir.

Paylaşın

Antalya: Aperlai Antik Kenti

Aperlai Antik Kenti; Antalya’nın Kaş İlçesi, Sıçak Yarımadası’nda uzun ve dar bir koyun başlangıcında yer alır. Özel araçla ulaşabilirsiniz.

Kent adının orijinali Luwi dilinde “Aprillai” olup “Akarsu Boğazı” anlamına gelmektedir. Aperlai, küçük boyutlu bir Likya liman kentidir. M.Ö. V. ve IV. yüzyıla ait eserler olarak APR ve PRL kısaltmalarıyla bastırdığı Lykia dili ile yazılmış gümüş sikkeler, Aperlai’ın Lykia Birliği öncesi varlığına işaret eder.

Şehrin ismine daha çok, geç devir yazarlarında Plinius, Stadiasmus, Ptolemaios, Hierokles’te rastlamak mümkündür. 16’ncı yüzyılda, tamamen terk edildiği ve belki üç beş balıkçı ailesinin barındığı korunaklı bir liman olarak Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde de anılmaktadır. Birlik dönemine ait sikkeleri de ele geçmiş olan Aperlai’ın diğer Roma egemenliğindeki Lykia şehirleri gibi yalnız III. Gordianus zamanında sikke basma yetkisine sahip olduğu bilinmektedir.

Lykia Birliği sırasında Aperlai üç kentin, bazı kaynaklara göre ise dört kentin “tek oya” sahip olduğu birliğin başındadır. Aperlai’ın Simena, Apollonia ve İsinda ile bir “sympoliteia” imzaladığı ve oluşturduğu kesindir. Söz konusu üç şehrin vatandaşlarından yazıtlarda “Simena’dan Aperlailılar” diye söz edilmekte ve kendi etnik isimleri kullanılmamakta idi. Bizans Dönemi Piskoposluk kayıtlarında ise ismi “Aprillae” şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Kentin kalıntıları denize doğru inen tepenin eteklerinde, körfezin kuzey tarafında yer alır. Aperlai Antik Kenti, deniz kenarından başlayarak, akropole doğru uzanan rektogonal ve poligonal tekniklerin kullanıldığı, kulelerle takviye edilmiş surlarla çevrilmiştir. Kuzey surların üstünde kare planlı üç adet savunma kulesi görülür. En iyi korunmuş durumda olan batı duvarı, ikisi düz biri kemerli üç kapıya sahiptir.

Güney duvarı ise tepe yamacına dik olarak devam eder ve poligonaldir. Günümüzde büyük ölçüde tahrip olmasına rağmen orta kısmında şehre girişi sağlayan, iki yanında birer kulesi bulunan bir kapı yer almaktadır. Tüm Likya liman kentlerinde olduğu gibi Aperlai’da da limana yakın iki adet Roma Dönemi hamam kalıntısı saptanabilmiştir. Biri akropolün kuzeybatı köşesinde diğeri de güney-doğu köşe de olmak üzere iki adet küçük boyutlu Bizans Kilisesi kalıntısı dikkat çeker.

İ.S. 6ve 7’nci yüzyıllara tarihlenen her iki kilisede bazilikal planda inşa edilmiş olup, Erken Bizans kilise mimarisini yansıtır. Orta geniş koridorun her iki yanında, iki dar koridor, sonunda ise yarım daire planlı apsis yer alır. Kentin nekropolü kale surlarının doğusunda yer almakta olup çok sayıda Likya lahitleri bulunmaktadır. Rıhtım, rıhtıma ait binalar ile rıhtıma yakın yapıların kalıntıları bugün sular altındadır.

Paylaşın

Antalya: Sapadere Kanyonu

Sapadere Kanyonu; Antalya’nın Alanya İlçesi, Sapadere Mevkii’nde yer almaktadır. Sapadere Kanyonu’na özel araçlarla ulaşılabilir.

Sapadere Kanyonu, 750 metre uzunluğunda olup yaklaşık 400 metre yüksekliğe sahiptir. Sapadere Çayı’nın çıkış noktasında bulunan kanyon üzerine yapılan çelik desteklerle yürüyüş yolu ve kanyon girişinde inşa edilen mesire yeri, kır gazinosu gibi yatırımlar ile kanyon görülmeye değer bir turizm alanı haline getirilmiştir.

Alanya’ya 40 kilometre, Antalya Hava Limanı’na 175 kilometre uzaklıkta olan Sapadere Kanyonu’na Alanya-Gazipaşa karayolundan Demirtaş Kasabası’na giden asfalt yol ile rahatlıkla ulaşabilmektedir. Sapadere Kanyonu girişinden yaklaşık 300 metre içeride görülmeye değer bir şelale ve bu şelalenin döküldüğü yerde ahşap ve çelik yapı malzemesi kullanılarak oluşturulmuş, çevreye zarar vermeyecek ve gerektiğinde kaldırılabilecek şekilde inşa edilmiş bir platform bulunmaktadır.

Alanya’nın  yaz sıcağından kurtulup bir nebze olsun serinlemek isteyenlerin uğrak yeri haline gelen Sapadere Kanyonu gerçekten görülmeye değer bir doğa harikasıdır. Sapadere Kanyonu’na gidildiğinde, Sapadere Köyü içerisindeki su değirmenini, ipek dokuma atölyesini görmeden dönülmemelidir. Yaylalardaki karlardan eriyerek gelen buz gibi sularda yetişen alabalıklardan yemeyi unutmayın. Su kenarına kurulu çardaklarda temiz orman havasını teneffüs ederken şehrin stresinin ve gürültüsünün uzaklaşmak da mümkün olmaktadır.

Paylaşın

Antalya: Ariassos Antik Kenti

Ariassos Antik Kenti; Antalya’nın Döşemealtı İlçesi, Akkoç Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Akkoç Köyü taşıma araçları ile ulaşım mümkündür. 

Kentin resmi kuruluş yılı Manlius Vulso’nun seferi ve Apameia Barışı’yla bağlantılı olarak M.Ö. 189/188 yılıdır. Kent M.Ö. I. yüzyıldan Gallienus Dönemi’ne (253-267) kadar sikke basımına devam etmiştir. Hierokles tarafından kent, Geç Antik Dönem’de Pamphylia Eyaleti’nde gösterilmektedir. 12’nci yüzyıla kadar Notitia Episcopatum’da Pamphylia II Bölgesi’nin piskoposluğu olarak adlandırılmaktadır.

Diğer Pisidya kentleri ile birlik içerisinde olan Ariassos, Roma Dönemi’nde yollarının inşa edildiği bir geçit olarak yer almaktaydı.Bizans Dönemi’nden sonra kentte yaşam sona ermiştir. Ariassos kent planı incelendiğinde, doğudan batıya doğru ilk önce bir nekropol alanı, şehir surlarının güney köşesi ve sivil yapılar, şehir kapısı, kapıdan batıya doğru uzanan olası bir sütunlu cadde, bu caddenin kuzey tarafında esas kent yerleşimi, batısında yine bir nekropol alanı yer almaktadır.

Kent doğu-batı doğrultusunda uzanan bu caddeye paralel olarak kuzey yamaçta oluşturulan teraslar üzerine yerleştirilmiştir. En önemli yapıları hemen hemen tam olarak ayakta duran şehir kapısı, mozole tipi mezar yapıları, şehir surları, Roma Yolu, suyolu, Nymphaion, Bouleuterion, oldukça yıkılmış bir bölümü kaybolmuş Gymnasion, hamam ve tiyatro yapılarıdır. Ariassos Kenti’ne girilen vadinin başlangıcında kentin en görkemli kalıntısı olan anıtsal giriş kapısı yükselir.

Üç kemerli şehir kapısının Severus Alexander zamanında kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca şehir kapısı ile çeşme binası arasında var olduğu kabul edilen sütunlu cadde üzerinde iki, kentin kuzeybatı bölümünde ise bir adet olmak üzere üç adet küçük kilise binası tespit edilmiştir. Kentin batı yamacında bugünkü Akkoç Köyü yolunu keserek inen Antik Roma Yolu kalıntısı mevcuttur.

Düzgün döşenmiş iri bloklarla yapılmıştır. Bu yol, Termessos tarafından Ariassos’un batı kapısına gelen yoldur. Ariassos’un şehir kapısından sonra en göz alıcı yapıları anıtsal mezarlardır. Şehir yerleşimi ile bütünleşmiş olarak doğu ve batı tarafta iki nekropol alanı bulunmaktadır. Batı nekropolünün kuzey tarafında 9 tane mozole tipi mezar bulunmaktadır. Bunlar iki krepisli stylobat üzerine oturmuş ortostatlı bir podyum üzerine çift tonoz örtülüdür. Anteler arasındaki 6 merdivenle lahitin bulunduğu odalara çıkılır.

Batı nekropolünde dörtgen planlı bir veya iki basamaklı platform üzerine oturmuş doğrudan girişli kırk adet daha basit yapılı mezar binası daha tespit edilmiştir. Doğu nekropolünde ise dokuz adet mezar yapısı karşımıza çıkar. Bunların dışında kireç taşından yapılmış, yanları tabula ansatalı, dar yüzleri Pisidia tipi kalkanlı lahitler ve doğrudan kayaya oyulmuş basit gömü şekilleri de kullanılmıştır.

Paylaşın

Antalya: Aşağı Düden Şelalesi

Aşağı Düden Şelalesi; Antalya’nın Muratpaşa İlçesi, Çağlayan Mahallesi, Lara Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Şelale “Karpuzkaldıran” olarak da bilinir. Düden Nehri’nin denize ulaştığı Lara yolu üzerinden sularını denize 40 metre yükseklikten boşaltır. Devasa suyun püskürmesiyle deniz üzerinde bir sis bulutu oluşturur.

Yakınında bulunan Gençlik Parkı, şelale manzarası için ideal bir izleme noktasıdır. Parkta kafeterya, otopark ve piknik alanı da bulunmakta, şelale yakınına tekne turları düzenlenmektedir.

Paylaşın

Antalya: Kırkgöz Hanı

Kırkgöz Hanı; Antalya’nın Döşemealtı İlçesi, Bıyıklı Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Bıyıklı Mahallesi araçlarıyla ulaşım sağlanmaktadır. 

2009 yılında onarımı tamamlananan Kırkgöz Han, hâlihazırda turistik tesis olarak kullanılmaktadır. Kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen bir oturum alanı üzerine oturan han, geniş bir avlu etrafında sıralanan mekânları ve kapalı/barınak bölümüyle iki yapı kütlesi halinde inşa edilmiştir. Hanın dış cephe duvarları, cephe yüksekliğine varan ve dışa taşkın kütleler halinde tasarlanmış kare prizmal formlu payanda ve köşe kuleleri ile desteklenmiştir.

Güney cephesinin ortasındaki taçkapısı, cephe duvarlarını aşarak yükselen dışa taşkın yatay dikdörtgen prizmal bir kütle halinde tasarlanmıştır; işlenmeden yalın olarak bırakılmış enli bordür ve silmelerle yanlardan ve üstten kuşatılan sivri kemer gözü halinde cepheye açılan bir eyvandan ibarettir.

Taçkapının basık kemerli kapı açıklığı vasıtasıyla ulaşılan sivri beşik tonoz örtülü giriş eyvanıyla dahil olunan dikdörtgen planlı avlu, etrafı kapalı ve yarı açık mekânlarla çevrili geniş bir alandır; doğu ve batı kenarlarında, karşılıklı olarak, kare planlı ayaklara oturan ve sivri kemerlerle birbirine ve duvarlara bağlanarak avluya açılan çift sıralı bir revak kuruluşu yer alır. Avlunun kuzey-batı ve kuzey-doğu köşesindeki karşılıklı iki mekân, sivri beşik tonoz örtülü birer odadır. Avlunun güney kanadında ve taçkapıya iki kenarından bitişik iki oda, doğu-batı yönünde uzanan sivri beşik tonozlarla örtülüdür.

Hanın onarımı sırasında, avlunun ortasında ve zemin kotunun altında bir sarnıcın ağız kısmı ortaya çıkartıldığı gibi, avlunun güney-doğu köşesinde de bir seramik fırınının kalıntılarına tesadüf edilmiştir. Avlunun kuzey kanadında ve cephenin ortasındaki basık kemerli bir kapı açıklığıyla dahil olunan kapalı/barınak bölümü, doğu-batı yönünde uzanan ve sivri beşik tonozla örtülü mütemâdi bir mekândır; tonoz karnı, kuzey-güney yönünde uzanan altı sivri kemerle takviye edilmiştir.

Avlu taçkapısındaki altı satırlık kitâbesinde ribat olarak nitelendirilen yapının bânîsinin, İsmetü’d-Dünyâ ve’d-Dîn olduğu bilinmektedir. Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın oğlu Mugiseddîn Tuğrul Şâh’ın kızı olan İsmetü’d-Dünyâ ve’d-Dîn’in, Uluborlu’daki Alâeddîn Camii’nin kuzey kapısında iken 1909’da vuku bulan yangın sonrasında yerinden alınarak Halk Eğitim Merkezi’ne taşınan mermer üzerine sülüs hatla yazılmış 1232 tarihli inşa kitâbesinde de bânî olarak adının geçtiği bilinmektedir.

Kırkgöz Hanı kitâbesinde, yapının, Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddîn Keyhüsrev zamanında (M. 1237-46) inşa edildiği belirtilmiş olmakla birlikte, kitâbenin tarih ihtiva eden son satırında sadece onüç yazılıdır. Sözkonusu kitâbe, Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’i, daha önceki Selçuklu hükümdarlık alâmetleri arasında hiç görülmeyen taç, sancak ve kuşağın sahibi olarak tasvir ettiği gibi, aynı zamanda, inşa edilen ribatın işlevinin, ilk kez,doğudan batıya seyahat edenlerin misafir edileceği bir yer olarak belirtilmiş olmasıyla da özgün ve eşsiz bir örnektir.

Paylaşın

Antalya: Trebenna Antik Kenti

Trebenna Antik Kenti; Antalya’nın Konyaaltı İlçesi, Çağlarca Köyü sınırları içerisinde Sivridağ’ın kuzey eteğinde yer almaktadır. Antik kente, özel araçla ulaşılabilir.

Trebenna’nın Helenistik ve öncesi dönemdeki varlığına dair ne antik literatür verisi, ne de epigrafik ve arkeolojik veri bulunmamaktadır. Ancak Helenistik Dönem’de Termessos’un, bir yazıta göre İ.Ö 281–280 yıllarında Ptolemaioslar  egemenliğinde oluşu, aynı egemenliğin Trebenna’nın bulunduğu topraklarda olması beklenir.

Yine aynı şekilde Apameia Barışı’ndan sonra (M.Ö 168) Bergama’nın ele geçirdiği Toroslar’ın doğu tarafındaki yerler içerisinde Trebenna topraklarının bulunması olasılığı vardır. II. Eumenes (İ.Ö 197–160) Pamphilya’nın batı topraklarını krallık topraklarına katmıştır. İ.S. 3’ncü yüzyıl Trebenna için oldukça parlak bir dönem olmuştur.

13 yaşında Roma tahtına geçen, 242 yılında Asya seyahatine çıkan İmparator III. Gordianus ( İ.S 238–244 ) pek çok Lykia kenti gibi Trebenna’ya da sikke basma özgürlüğü vermiştir. Trebenna Roma çağında resmen Lykia eyaletinin politik sınırları içerisinde kalmakla beraber, Bizans Dönemi’nde kesin olarak bir Pamphylia kenti olarak karşımıza çıkmaktadır. Sur duvarlarının görünen kısımları Bizans çağından kalmadır.

Akropol kayalıklarında pek çok kaya odası vardır. Bunların konut ve mezar amaçlı olanları ilk bakışta ayırt edilebilmektedir. Bazıları önce mezar sonra konuttur. En özel olanı akropol girişinin hemen karşısında durandır. Roma Çağı yapıları Akropol ile Sivritepe arasında kalan düzlüktedir. Cepheleri güneydoğuya dönük ve yan yana sıralı ekklesiasterion, sebasteion ve stoa Roma Dönemi kamu yapılarının yoğunlaştığı kent meydanının batı sınırını oluştururken Elmin Nekropolü yamacındaki son kamu yapısı olan hamam ise güney sınırı belirler. Yapıya giriş, cepheyi yaklaşık üç eşit parçaya ayıran iki anıtsal kapı ile sağlanır.

Roma dönemi kentinin akropolü Bizans döneminde yerleşmenin çekildiği yer olmuş, koruma duvarı ile çevrelenmiş ve Ortaçağ boyunca da kentin asıl yerleşmesi burası olmuştur. İ.S. 12’nci yüzyıl sonlarına kadar kent bir Bizans kenti olarak varlığını sürdürmüştür. Trebenna’nın, Attaleia ve çevresinin İ.S. 1’ncü. yüzyılın başlarında Türklerin eline geçmesiyle birlikte terk edildiği tahmin edilmektedir.

Paylaşın

Antalya: Antiphellos Antik Kenti

Antiphellos Antik Kenti; Antalya’nın Kaş İlçesi, Çukurbağ Yarımadası sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür. 

Lykia dilinde Habesos veya Habesa adıyla anılan Antiphellos, Lykia Bölgesi’nin eski yerleşim yerlerinden biridir. Antiphellos adını daha sonra alan kent, “kayalıklı yerin karşısındaki yer”, “Phellos’un karşısındaki” anlamına gelmektedir. Lykia Birliği’ne üye kentlerden biri olup, kuzeyindeki Phellos Kenti’nin limanı olduğu ve İ.Ö 6’ncı yüzyıldan beri yaşamını sürdürdüğü bilinmektedir. Hellenistik Dönem’de ise ticari girişimler önem kazanır ve Antiphellos, ana şehir olan Phellos’un gerilemesine karşılık daha çabuk gelişir, Roma İmparatorluğu döneminde önemli bir liman kenti olur.

Antiphellos M.Ö 2’nci yüzyıl ortasından itibaren, Lykia Birliği’nde tek oy ile kısıtlanmış olsa bile ticari bir kent olarak hem kendi bastırdığı hem de birlik adına çıkardığı sikkeleriyle tanınmaktadır. Kaş iİçesi’nin içerisindeki antik kente ait kalıntılar, ilçenin çevresinde ve doğu- batı doğrultusunda uzayan yarımada boyunca devam eder.

Dikdörtgen taş işçiliği gösteren Hellenistik sur kalıntıları yarımadanın başladığı kesimde ve Meis Adası’na bakan yüzde görülür. Surların limana baktığı yerde bugün camiye dönüştürülmüş kilisenin güneydoğusunda hangi tanrıya ait olduğu bilinmeyen temenosu ile belli bir tapınak kalıntısı bulunmaktadır. Tapınağın temenosu bosajlı, rektogonal duvar işçiliğinde yapılmıştır. Orijinal yapı İ.Ö 1’nci yüzyıla sonraki ek ise İ.S. 3’ncü yüzyıla tarihlenmektedir.

Antiphellos’ta tapınağa göre daha iyi korunmuş yapı tiyatrodur. Akropolis tepesinin güney eteğindeki tiyatro yamaca yaslanmış olup yirmi altı oturma sırası (caveası) ile denize bakmaktadır. Oturma sıraları dört dikey merdivenle üç kısıma ayrılmıştır, diazoma bulunmamaktadır. Helenistik Çağ yapıtı olduğu düşünülen tiyatro, sabit bir taş skene binasına sahip değildir.

Tiyatronun kuzey doğusunda ana kayaya oyularak yapılmış yirmi dört kadın kabartmasının bulunduğu mezar odası yer alır. Kadınların ve cephe süslemelerinin şeklinden İ.Ö 4’üncü yüzyıla tarihlenir. Çarşı içerisinde Kaş’ın sembolü haline gelmiş olan çok iyi korunmuş hyposorionlu aslan başı şeklinde taşıma çıkıntıları ve Lykia dilindeki kitabesiyle M.Ö 4’üncü yüzyıla tarihlenen gotik alınlıklı mezar bulunmaktadır.

Bugünkü Kaş’ı kuzeydoğudan sınırlayan tepenin üzerinde çok sayıda Gotik tarzlı veya Likya Yazıtlı birçok kaya mezarı yer alır. Bunların içinde en ilginç olanı ikinci katı Gotik kemer biçiminde yapılmış üstünde bir Likya yazıt olan mezardır. Yüzyıllar sonra mezar Claudia Recepta adlı bir kadın tarafından tekrar kullanıldığında Latince bir kitabe eklenmiştir. Bunlardan başka limanın çevresinde su içinde ve kıyıya yakın daha geç devirlerde yapılma Likya tipi lahitler şehrin günümüze kalabilmiş diğer anıtlarıdır.

Paylaşın