Antalya: Laertes Antik Kenti

Laertes Antik Kenti; Antalya’nın Alanya İlçesi, Gözüküçüklü Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Antik kente köy dolmuşları veya özel araçla ulaşılabilir.

Antik çağda Dağlık Kilikya olarak bilinen bölgenin sınırları içerisindedir. Strabon, Laertes’ten bahsederken kenti, limanı olan ve göğüs biçiminde bir tepe üzerinde kurulmuştur diye tanımlar. Kentin günümüze kadar gelen önemli kalıntıları; agora, exedra, hamam, sarnıçlar, tiyatro, evler ile İmparator Claudius’a, Apollon’a ve Zeus Megistos’a ait tapınaklardır.

Kentte Helenistik Dönem’e ait kalıntıların olmayışı, bu sırada bölgenin korsanların elinde oluşuna ve dolayısıyla imar faaliyetlerinin yeterince yapılamayışına bağlanmaktadır. Laertes’te bulunan, kentin tarihini daha erkene götüren ve İ.Ö. 6’ncı yüzyıla tarihlenen, üzerinde bazı yerel isimlerin de bulunduğu taş yazıt Alanya Arkeolojik Müzesi’nde sergilenmektedir.

Yazıtta eyalet valisinin hizmetkârı ve mülkiyet kavramındaki sorunlar konu edilmektedir. Kentin nekropolü güneydedir. Nekropol alanı içerisinde çok sayıda ostotek parçaları ve ostoteklerin üzerinde durduğu kaideler görülebilmektedir.

Paylaşın

Antalya: İsinda Antik Kenti

İsinda Antik Kenti; Antalya’nın Kaş İlçesine bağlı Belenli Köyü’nün 3 kilometre güneyindeki tepenin doruğu ve yamaçlarındadır. Kaş’tan Belenli dolmuşları ile ulaşılabilir.

İsinda, ismine antik yazarlarda pek rastlamadığımız ufak bir yerleşim yeridir. Hala görülebilen Lykia dilinde yazılmış 3 üç mezar anıtı, kentin M.Ö. 4’ncü yüzyılın ilk yarısından önce iskan edildiğini göstermektedir. Lykia Birliği’nin oluştuğu M.Ö. 2’nci yüzyılda Aperlai ile beraber birlikte temsil edilmiştir. Tıpkı Apollonia’daki gibi “İsindalı Aperlailılar” şeklinde şehrin ismini gösteren kitabeler mevcuttur.

İsinda, daha çok ufak bir beyin veya sülalenin oturduğu müstahkem bir mevki durumundadır. Kent uzun süre varlığını sürdürmüş ve Paxromana Dönemi’nde Antiphellos’un gelişip, zenginleşmesi ve İsinda halkının kıyıdaki bu kente göçmesiyle zamanla terk edilmiştir. İsinda antik kentinin kalıntıları, Belenli Köyü’nün üst tarafında kalan orta büyüklükteki bir tepede yer almaktadır. Akropolü çevreleyen, yörenin doğal oluşumu düzgün dörtgen kireçtaşı bloklardan yapılmış sur duvarları özellikle kuzey ve kuzeydoğu köşede daha belirgindir.

Su ihtiyacını sarnıç ve kuyulardan sağlayan İsinda’da sur içerisinde yağmur suyu toplamaya yarayan kuyu ve sarnıçlar bulunmaktadır. Ayrıca surun ortasına yakın yerde uzun bir yapının temel izleri seçilebilmektedir. Bu küçük kentin en önemli kalıntısı akropolis doruğunun altındaki, alınlığında Lykia dilinde yazıtı bulunan ev biçiminde iki anıtsal mezardır. Belenli Köyü doğrultusunda veya Aperlai istikametinde kaya mezarlarına rastlanıldığı gibi Roma Devri’ne ait Lykia tipi lahitlerde görülebilir.

Paylaşın

Antalya: Selge Antik Kenti

Selge Antik Kenti; Antalya’nın Manavgat ilçesi, Altınkaya (Zerk) Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Antalya- Manavgat karayolunun Taşağıl yol ayrımından itibaren kuzeye doğru Köprüçay Irmağı’nı takip eden 55 kilometre uzunluğunda asfalt bir yolla ulaşılır.  İlçe merkezine 80 kilometre mesafededir. 

Pisidya Bölgesi’nin önemli kentlerindendir. Bağlantısı (Eurymedon) Köprüçay Vadisi üzerinden Pamfilya kentleriyledir. Ticareti Aspendos’un bu ırmak ağzındaki limanıyla yürütülmüştür ve Aspendos’la kurduğu para birliği ile de ilişkiler pekişmiştir. Bu doğal bağımlılık nedeniyle de M.S. 25 yılında Pamfilya eyaleti sınırları içine çekilmiştir. Kuruluşu sonradan yazılan Helen destanlarında Kalchas’a bağlanır. Bir yerli Anadolu kenti olduğu gerçeği ise paralar üzerinde okunan Estlegiiys adından anlaşılır.

Yöre M.Ö. 547 Pers istilası öncesinde Lidya Krallığı’na bağlıydı. M.Ö. 334’te Makedonyalı İskender gelene kadar da Pers egemenliği altında olmuş; İskender’e zorluk çıkarmayışının ödülünü ise Helenistik Dönem’de (M.Ö.330 – M.S.30) bağımsızlık kazanarak almıştır. En parlak zamanını Roma Dönemi’nde yaşayan kentin nüfusunun, Strabon’a göre, 20 bin kişiye çıktığı zamanlar olmuştur. Bu süreç halkın Hıristiyanlaştığı Bizans Dönemi’ne kadar sürer. M.S 13’üncü yüzyılda Türklerin egemenliği altına girer ve Selge’den uyarlanan Zerk adıyla göçer bir yerleşime dönüşür.

Bugünkü şehir kalıntıları çoğunlukla surlardan ve akropolisten oluşmaktadır. Gymnasium, stoa, stadium ve bazilika kalıntıları günümüze kadar gelmiştir. Bununla beraber iki tapınağın temel hatları da kalmıştır. Günümüze ulaşan en sağlam yapı M.S. 3’üncü yüzyılda restore edilen tiyatrodur. Köprüçay Irmağı üzerinde ve onu takip eden yol güzergâhında çok sayıda antik yapı bulunmaktadır. (Kemer Köprü, Böğrüm Köprü, Antik Yol, Garnizon Binaları, Su Yolu, Şapel vb.)

Selge aynı zamanda bir çok endemik canlı türünü barındıran ormanları, doğa harikası bir jeolojik oluşuma sahip kanyonları, peyzaj değeri yüksek bir rekreasyon alanı olan Köprülü Kanyon Milli Parkı sınırları içinde kalmaktadır.

Paylaşın

Antalya: Trysa Antik Kenti

Trysa Antik Kenti; Antalya’nın Demre İlçesine bağlı Davazlar Köyü’nün Gölbaşı Mahallesi yakınındaki platonun doğusunda yer alır. Özel araçla gidilebilir.

Adına antik kaynaklardan hiç birinde rastlanmaz. M.Ö. 2’nci yüzyılda oluşan Likya Birliği’nde Trysa üye kentlerden biri olarak görünmektedir. Kentin ilk iki harfinin yazıldığı ‘TP’ kısaltması ile Likya Birlik dönemine ait sikkeleriyle tanınmaktadır. Arkeoloji literatüründe adından ve özellikle Heroonu’ndan XIX. yüzyılın sonundan beri söz edilen Trysa’da Phellos, Istlada, Sura gibi ufak bir beyin veya kralın oturduğu iyi korunan bir kale görünümündedir.

Kuzeydoğu ve güney yönleri oldukça sarp bir kayalığın zirvesinde, bugünkü Gölbaşı Köyü’nden 30 metre yükseklikte doğu-batı doğrultusunda ince uzun bir akropol görüntüsündeki Trysa Antik Kenti kalıntıları 550 metre uzunluğunda ve 150 metre genişliğinde bir alanı kaplar. Bu alanın bazı bölümleri teraslanmıştır. Kuzey ve batı tarafı ayakta olan düzensiz taşlardan örülmüş, İ.Ö 5’inci yüzyıla tarihlenen bir surla çevrilidir.

Sur dışında Trysa’da bugün kalıntı olarak Heroon’un duvarları, tapınağa ait ufak kalıntı ve çok sayıda lahit bulunmaktadır. Lahitlerin çoğu sadedir ya da büst veya hayvan başı şeklinde tepeliklere sahiptirler. Kentin niteliği saptanabilen tek yapısı, Akropol’ün güneybatı eteğinde yer alan ileri derecede tahrip olmuş tapınaktır. Mimari elemanlarından anlaşıldığına göre ön cephedeki ante duvarları arasında bulunan iki sütundan geriye hiçbir şey kalmamıştır.

Burada Zeus ve Helios’a rahip olarak hizmet etmiş bir vatandaşı onurlandıran yazıta ait parçalar bulunmuştur. Söz konusu yazıta göre tapınak bu tanrılardan birine veya ikisine birden aittir. Trysa’nın en büyük eseri kentin kuzey-doğu ucunda yer alan ve on sekiz metrekarelik kapalı bir alan içinde duran, M.Ö. 4’ncü yüzyılın ikinci çeyreğine tarihlenen Heroon’dur. Dört yandan rektogonal bloklarla örülmüş bir duvarla çevrilidir. Dış yüzünde güney tarafta ise üzerinde iki yatay bant halinde mitolojik sahnelerin yer aldığı bir friz bulunmaktadır.

Bu sahneler arasında, İlyada ve Odysseia’dan bölümler, Theseus’un marifetleri, Thebes’e karşı olan Yediler’den parçalar, Yunanlılar ve Amazonlar ile Kentauros ve Lapitlerin savaşları yanı sıra kimlikleri belirlenemeyen pek çok diğer figürde yer alır. Yerli kayadan oyularak çıkarılan ve bir aile için hazırlanmış olan bu lahtin bir metre genişliğinde ve üç metre yüksekliğinde olan duvarlarının üzerindeki çift sıra friz ve ornamentlerle süslü arşitrav blokları Viyana’ya götürülmüş olup, bugün ise bu frizden yalnızca doğu köşeye yakın yerde bir ion kymationu bloğu bulunmaktadır.

Ayrıca, Heroon’un dışında güneydoğu köşede duran Dereimis ve Aiskhylos lahti denen gotik alınlıklı, kapağın her iki yanında quadriga (dört atlı savaş arabası) kabartması ile üste konmuş şerite benzer parçasının her iki yanında cenaze şölenini gösteren kabartmalar bulunan lahit Avusturyalılar tarafından Heroon’un frizleri ile birlikte 1882-1983 yılında Viyana’ya götürülmüştür ve Sanat Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir. Trysa, anıtlarının bazılarının tüm Likya’nın en erken örnekleri olması nedeniyle önemli bir merkezdir.

Paylaşın

Antalya: Kızılkule Etnografya Müzesi

Kızılkule Etnografya Müzesi; Antalya’nın Alanya İlçesi, Tophane Mahallesi, Tersane Çıkmazı Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Selçuklu sanatının eşsiz örneklerinden biri olan yapı, Alanya’nın simgesi durumundadır. Selçuklu Dönemi’nde ticaretin yapıldığı limanı korumak ve karadan kaleye karşı gelebilecek saldırıları önlemek amacı ile yapılmış bir savunma ve gözetleme yapısıdır. 1226 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Halepli (Suriye) Ebu Ali isimli mimara yaptırılmıştır. Kuzey cephede bulunan kitabede mimarın adı geçmektedir.

Güney cephedeki bir kitabede ise Alaaddin Keykubat yüceltilmiş ve kendisine “milletlerin hâkimi, dünya sultanlarının sultanı, adaletin himayecisi, kara ve iki denizin sultanı, müslümanların yardımcısı” gibi övücü vasıflar atfedilmiştir. Yapı 29 metre çapında ve 33 metre yüksekliğinde olup sekizgen planda, taş ve tuğla malzeme ile inşa edilmiştir.

Dıştan sade görüntüsünün aksine, içeride oldukça karmaşık bir plana sahiptir. Beş katlı yapının her bir katının planı farklıdır. Merkezde bulunan ve yapının ana taşıyıcısı konumundaki sekizgen ayağın üstünde, birinci katın yüksekliği boyunca bir sarnıç oturtulmuştur. Her katta savunma amacıyla yapılmış, dışarıya açılan şevli gözetleme mazgalları ve önleri siperlikli açıklıklar bulunmaktadır. Zemin ve birinci katlarda tonoz örtülü koridorlara açılan yine tonoz örtülü eyvan biçiminde mekânlar yer almaktadır.

Birinci katın üstünde, yapıyı çevreleyen dar ve basık bir koridor ve buna açılan küçük odalardan oluşan bir asma kat bulunmaktadır. 2, 3 ve 4’üncü katlar açık teraslar şeklindedir. Asma katın üzerinde yer alan ikinci katta, sekizgenin her bir yüzünde ikişer adet olmak üzere büyük tonozlu mekânlarla kuşatılmış üstü açık avlu yer alır. Üçüncü katta, her yüzde üçer adet küçük mekân ve bunların açıldığı teras bulunur. Dördüncü kat ise savunma amacıyla yapılmış siperlik ve açıklıklardan oluşan dendanlar ve yürümeye imkân sağlayan bir terastan ibarettir.

Kızılkule aynı zamanda Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır. Beş katlı kulenin giriş ve birinci katı müze olarak düzenlenmiştir. Tarihi yapıda zaman zaman resim sergisi, klasik müzik konseri gibi kültür ve sanat etkinlikleri de gerçekleştirilmektedir. Kulenin en üst katından, kentin doğu yakasının büyüleyici manzarası ile tarihi yarımadanın yerleşim dokusu seyredilebilmektedir.

Paylaşın

Antalya: Limyra Antik Kenti

Limyra Antik Kenti; Antalya’nın Finike İlçesine bağlı Turunçova ve Sahilkent Beldeleri sınırlarında yer almaktadır. Antik kentte özel araçla ulaşılabilir. 

Limyra Antik Kenti, Toçak Dağı’nın güney eteklerinde, genellikle erken dönem yapıların yer aldığı akropol ile onun hemen güneyinde, şimdi karayolu ile ayrılan düzlükte Roma ve Bizans Çağı surları içinde kalan alanı kapsamaktadır. Limyra’nın adı, Likçe yazıtlarda “Zemuri” olarak geçer. Bu da şehrin en azından İ.Ö. 5’inci yüzyıldan itibaren yerleşim gördüğünün kanıtıdır.

Şehrin en aktif dönemi, İ.Ö. 4’üncü yüzyılın ilk yarısında Likya Kralı Perikle zamanıdır ki bu dönemde Limyra, Likya’nın başkenti durumundadır. Bölge ile ilgili tarihi kayıtlardan; Perikle’nin Likya Birliğini oluşturmak ve egemenlik sahasını genişletmek için uğraştığı yıllarda Pers hâkimiyetinin sözkonusu olduğu, ancak bu hâkimiyetin sadece sözde kalarak diğer şehirler gibi Limyra’nın da büyük bir serbesti içinde kaldığı anlaşılmaktadır.

Perikle Döneminden sonraki parlak devrini İ.S. 2 ve 3’üncü yüzyıllarda yeniden yaşayan Limyra, zaman zaman depremler yüzünden zarar görse de yeniden inşa edilmiştir. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan şehir, 8. ve 9’uncu yüzyıllarda Arap akınları sonrasında terk edilmiştir. Limyra Antik Kenti, 1970 yılından beri Avusturyalı arkeologlarca kazılmaktadır.

Değişik dönemlere ait buluntular, hem bölge tarihini aydınlatmış hem de Antalya Müzesine çok önemli buluntular kazandırmıştır. Antik kentin en kuzeyinde yer alan akropol, kuzeyde bir iç kale ile aşağı kaleden oluşmaktadır. Aşağı kalede, sur, sarnıçlar, Bizans Kilisesi ve Perikle Heroonu yer alır. İ.Ö. 4’üncü yüzyıla tarihlenen Kral Perikle’ye ait anıt mezar, mimarisinin Xanthos’taki Nereidler Anıtı’na benzemesi ve önemli parçalarının Antalya Müzesinde sergilenmesi ile ayrı bir önem arz eder.

Akropolün düzlüğe ulaştığı yerde Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarında, orijinali Hellenistik döneme ait olan, İ.S. 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır. Karayolunun güneyi; Limyros çayı ile doğu ve batı olmak üzere bölünmüş iki ayrı ada halindedir. Limyros’un batısındaki Erken Bizans Dönemi suru içindeki alan doğudakine göre daha eski kalıntılar içermektedir. Surun güney duvarı içerisinde “Ptolemaion” adlı yapı ortaya çıkarılmıştır. Hellenistik Dönem’de yapılan bu anıt ve ona ait Antalya Müzesi’nde sergilenen plastik eserler, Limyra kazılarının son yıllarda ele geçmiş önemli buluntularıdır.

Bu alanda yer alan bir diğer önemli yapı ise İmparator Augustus’un manevi oğlu Gaius Caesar’ın İ.S. 4 yılında yapılmış olan anıtsal mezarıdır. Bu anıt, Gaius Caesar’ın Kudüs’ten Roma’ya dönerken Limyra’da ölmesi nedeni ile inşa edilmiştir. Cenaze veya içinde küllerin bulunduğu urne Roma’ya götürülmüş ve onun anısına içinde naaşı olmayan anıtsal mezar yapılmıştır. Anıt mimarisinin yanında, onu çevreleyen mermer kabartmaları ile ünlüdür ki, bunlardan Antalya Müzesinde sergilenen yüksek kabartma, Augustus Dönemi realizmini sahnelemesi açısından mükemmel niteliktedir.

Limyra, Likya Bölgesinin en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biridir. Antik kentte dört yüzü aşkın kaya mezarı yer almakta ve çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle ismen bilinmektedir.

Paylaşın

Antalya: Phellos Antik Kenti

Phellos Antik Kenti; Antalya’nın Kaş İlçesi, Çukurbağ Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Kaş otobüsleri ve özel araçlar ile ulaşılabilir.

Phellos Antik Kenti kalıntılarına, Demre-Kaş karayolu üzerindeki Ağullu yerleşiminden Çukurbağ yönüne devam edilerek ulaşılır. Kaş’a inen virajlardan ayrılan patika ile de yürüyerek ulaşım sağlanması mümkündür.

Phellos kentine ilk kez coğrafyacı Hekataios tarafından İ.Ö. 500 civarında değinilmişse de bir hata yaparak şehrin Pamfilya’da olduğunu söyler. Phellos ve Antiphellos Yunanca isme sahip birkaç Lykia şehrinden biridir. “Taşlık ülke” anlamına gelen Phellos sözcüğünün Lykia dilindeki karşılığı ise “Vehinda” dır.

Çevresindeki dağlık bölgeye hâkim bir sırt üzerinde kurulmuş olan Phellos, M.Ö. IV. yüzyılda oldukça önemli bir kenttir. Antiphellos şehri, Phellos’un limanı iken, Helenistik Çağ’la birlikte kendi kurduğu liman kentinin gelişimiyle sönük kalır.

Tarihi hakkında fazla bilgi bulunmayan Phellos, mevcut kalıntısıyla büyük bir yerleşme yerinden çok bir savunma şehri, müstahkem mevki görünümündedir. Phellos’ta akropolü çevreleyen ve yer yer poligonal tekniğin görüldüğü sur dışında fazla yapı kalıntısına rastlanmaz.

Yaklaşık 550 metre uzunluk ve 200 metre genişliğindeki bir alana yayılmış olan Phellos Akropolisi, tümüyle surlarla çevrelenmiş olup bölgenin doğal oluşumu kireçtaşı bloklardan inşa edilmişlerdir. Surlarla bitişik doğu ve güney yönündeki kuleler ise rektagonal tekniktedir. Akropolün batı kenarında yer alan ev tipi kaya mezarı, Likya’nın ahşap ev mimarisini kaya gömütüne yansıtmış en özgün örneklerden birisidir.

Aile mezarı özelliğinde olup, mezar odasının üç tarafında klineler görülür. Akropolün kuzey yönündeki vadi içinde ve karşısındaki tepenin eteğinde yer alan çok sayıda lahit arasında kabartmalı olanı kentin en dikkat çekici eserleri arasındadır. Kireçtaşı bloklardan kaide, sanduka ve kapak olmak üzere üç parçadan oluşmuştur. Bu lahdin bir yanında sedire uzanmış elinde kadeh tutan mezar sahibinin tasviri vardır.

Ölünün iki yanında ayakta duran iki figür ile sedirin altında kuş figürleri görülür. Lahdin diğer yüzü belirsizdir. Lahdin kısa kenarlarından birinde savaşçı figürü diğerinde ise mezar sahibine miğfer uzatan savaşçı kabartmaları yer alır. İ.Ö 385-350 tarihli bu lahtin kapağının alın kısmında karşılıklı grifonlar fark edilir.

Paylaşın

Antalya: Arykanda Antik Kenti

Arykanda Antik Kenti; Antalya’nın Finike İlçesi, Arif Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Arif Köyü toplu taşıma araçları ile ulaşım sağlanmaktadır.

Arykanda Antik Kenti’nin ismi Likya dilinde “Ary-ka-wanda”, “yüksek kayalığın yanındaki yer” anlamına gelmektedir. Kentin adının filolojik açıdan yerli Anadolu dilini yansıtması, bölgenin en eski şehirlerinden biri olduğunu göstermektedir. Arykanda’nın yanı sıra, son yıllarda Limyra ve Patara’da ele geçen Geç Kalkolitik– Erken Bronz Çağı baltaları genel olarak bu bölgenin yoğun, olarak iskân edildiğine işaret etmektedir. Ancak, II.bine tarihlenen taş balta dışında, buluntulara dayanarak, şehir tarihini İ.Ö. 5’inci yüzyıldan önceye götürmek güçtür.

İ.Ö. 5’inci yüzyıla ait yerli beylerden Kuprili ve Aquwami’ye ait sikkeler, Pers egemenliği sırasındaki Arykanda’yı yansıtırken, bunu İ.Ö. 4’üncü yüzyıla tarihlenen Limyra Beyi Perikles’e ait sikkeler izlemektedir. Bu duruma göre Arykanda’nın bir süre Limyra egemenliğinde kalmış ve İskender ile birlikte el değiştirmiş olması gerekir. İskender’in ölümünden sonra bölgenin diğer şehirleri gibi Ptolemaiosların, ardından Seleukosların eline geçtiği, Apemea (Dinar) Barışı’ndan sonra ise Rodos’un kontrolüne girdiği bilinmektedir.

İ.Ö. 2’nci yüzyılda Arykanda’nın Likya Birliğine dâhil bir şehir olarak sikke bastığını görüyoruz. İ.S. 43’te İmparator Klaudius’un Likya Birliğine son verdiği tarihte Likya Bölgesi Pamphylia ile birlikte bir eyalet haline sokulmuş ve Roma’ya bağlanmıştır. İ.S. 2’nci yüzyılda Arykanda isminin çeşitli kaynaklarca çokça anıldığı bir dönemdir. İ.S. 240 yılında büyük depremden sonra kısmen onarılan şehir, Bizans egemenliği sırasında “Akalanda” veya “Orykanda” adıyla anılır.  Kalıntı ve Bizans kaynaklarına dayanarak 11’inci yüzyıla kadar varlığını bildiğimiz Arykanda’nın bu tarihten sonra yer değiştirmiş ve bugünkü karayolunun güneyine taşınmış olması mümkündür.

Arykanda kenti, Şahinkaya diye bilinen sarp bir kaya yüzeyinin dibinden başlayan, güneye eğimli arazi üzerinde yer almaktadır. Kentte en üst seviyede yer alan yapı, Şahinkaya’nın güney batı eteğindeki gözetleme kulesidir. Kulenin güneyindeki üçgen plan veren akropolün kentin ilk yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Bu alanın doğusunda Bouleuterion ve doğusundaki üç dükkânın kuzeyinde İ.Ö. 4’üncü yüzyılda inşa edilmiş Güneş Tanrısı Helios adına yapılmış tapınak bulunmaktadır.

Kentin gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki diğer yapısı İ.S. 1’nci yüzyılda inşa edilen stadiondur. Tek uzun kenarlarında oturma sıraları yer almakta, diğer uzun kenar yamaca açılmaktadır. Bir alttaki terasta, bölgenin ufak fakat en iyi korunmuş tiyatrosu yer alır. En alttaki terasta ise agora ve meclis binası işlevi de veren odeon görülür. Şehrin güneydoğusunda bulunan gymnasium, hamamın hemen yanında yer almakta ve hamam-gymnasium görünümü vermektedir.

Şehrin “Doğu Nekropolü” olarak isimlendirilen mezar alanı, birçoğu ayakta kalmış anıt mezarlarla dikkati çeker. Birbirine teras görevi gören anıt mezarların tümü İ.S. 2nci yüzyıla ait olup bunların altındaki terasta çatı hizasına kadar ayakta kalmış hamam, şehrin iyi koruna gelmiş yapılarından biridir. Şehrin su ihtiyacı, büyük bir beceri ve su mühendisliği örneği gösteren tesislerle sağlanmaktadır. Aykırıçay’ın çıktığı yerde sarp kaya yüzeylerine oyulmuş dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hatlarını oluşturur.

Paylaşın

Antalya: Syedra Antik Kenti

Syedra Antik Kenti; Antalya’nın Alanya İlçesi, Seki Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Alanya – Gazipaşa otobüsleri ile ulaşım sağlanmaktadır.

Kilikya Bölgesi’nin batı sınırı olarak önemini koruyan kentin antik dönemdeki ismi olan Syedreon adı ilk kez Roma İmparatoru Tiberius (M.S. 14-17) döneminde kentin kendi adına bastığı sikkelerde karşımıza çıkmaktadır. Çevresi surlarla korunan kenti iki büyük cadde enine kesmekte ve bunlara dik inen merdivenli sokaklar kent planını oluşturmaktadır.

Syedra Antik Kentine batıda halen ayakta olan anıtsal kapı aracılığı ile girilir. Su ihtiyacı ise güney batısında doğal kaynaktan beslenen (Sarnıç Mağarası), su depolama havuzları ile yağmur suları ile dolan çok sayıdaki küçük sarnıçlarla karşılanmaktadır. Duvarları Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde yapılmış fresklerle süslü olan mağara dinsel amaçlarla kullanılmış olup vaftiz mağarası olarak bilinmektedir.

Kentin doğusunda çok görkemli bir yapı kalıntısı olan hamam ile karşılaşılır. Zemininde yer yer mozaik kalıntıları görülmektedir. Hamamın hemen batısında kentin sütunlu caddesi doğu-batı yönünde uzanmakta, caddenin kuzeyindeki duvarda ise nişler bulunmaktadır. Kentin önemi oyun ve yarışlarla ilgili bilgiler içeren birçok yazıtın kalıntılar arasında yer almasıdır.

Kentin önemli noktalarında duran yazıtlı heykel kaideleri güreş, atletizm, gibi yarışlarda ödül alanlar ile bu yarışmaları düzenleyenler ve maddi destek sağlayanlar hakkında bilgi vermektedir. Bunların dışında Syedra’da tiyatro, tapınak, bazilika, kilise, evler ve dükkânlar gibi binalara ait kalıntılarda bulunmaktadır Kazılar sonucunda kent tarihinin İ.Ö. 7’nci yüzyıldan İ.S. 13’ncü yüzyıla kadar uzandığı belirlenmiştir.

Paylaşın

Antalya: Side Müzesi

Side Müzesi; Antalya’nın Manavgat İlçesi, Side Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım sağlanmaktadır. 

Side Antik Kenti’nde, M.S. 2.yüzyıla tarihlenen ve M.S. 5. – 6. yüzyıllardaki ilave ve değişikliklerle günümüze kadar gelen  Antik bir hamam binası (Agora Hamamı) içinde yer almaktadır. Hamam, 1959 – 1961 yılları arasında, Yüksek Mimar Ragıp – Selma Devrez çifti tarafından üç bölümünün üzeri kapatılarak restore edilmiş ve 1962 yılında Müze olarak hizmete açılmıştır.

Hamamın restorasyonla üzeri kapatılan 2 (Sudatorium),  3 (Caldarium) ve 4 (Tepidarium)  numaralı salonları kapalı; 1 (Frigidarium) ve 5 (Tepidarium) numaralı salonları ile avlu bölümleri açık teşhir alanları olarak düzenlenmiştir.  Bir zamanlar gymnasiumun bir parçası olan Müze bahçesinde, Selçuklu Dönemi’nden kalma mezar kitabeleri, yazıtlar, Roma Dönemi’nden frizler, lahitler, sütun kaideleri ve sütunlar, mozaik parçaları, büstler ve heykeller yer almaktadır.

Müze girişinden ilerleyip bahçeye girmeden sağa dönülürse, teşhir salonlarına ulaşılır. Burada ilk olarak, silah kabartmaları, ortasında da Geç Hitit Dönemi’ne ait bazalt bir sütun başının yer aldığı üstü açık bir salon ve çok güzel bir havuzla karşılaşılır. Havuzun nişlerini bir zamanlar imparator ve tanrı heykellerinin süslediği tahmin edilmektedir. Havuzun ortasında da bir Roma güneş saati vardır.

Müzenin üstü kapalı salonlarında cam eserler, sikkeler, kandiller, heykelcikler, takılar, süs eşyaları, lahitler ve heykeller sergilenmektedir. M.S. 2. yüzyıla ait güzelliği, zarafeti ve bereketi simgeleyen Üç Güzeller Heykeli, Side Müzesi’nin en nadide eserlerinden biridir. Hera, Aphrodite ve Athena ile özdeşleştirilen üç güzel, müze salonunda zarafetleri ve güçleriyle göz kamaştırmaktadır.

Paylaşın