Ukrayna’nın NATO Üyeliği: Almanya “Şu An İçin” Karşı

Ukrayna’nın yakın gelecekte NATO üyesi olmayacağını belirten ifadeler kullanan Almanya Başbakanı Olaf Scholz, verdiği bir röportajda Ukrayna’nın NATO üyeliği ile ilgili sorulan soruya, “Bunun öngörülebilir gelecekte olmayacağı herkes için açık” şeklinde cevap verdi.

Olaf Scholz, Ukrayna’nın şu anda NATO üyeliği kriterlerini karşılamadığını belirterek, NATO’nun odak noktasının sadece Ukrayna’ya destek ve savunma yetenekleri sağlamak olduğunu belirtti ve “Savaş sonrası, hangi güvenlik garantilerinin sağlanabileceğini tartışmamız gerekeceği açık. Ancak hala bundan çok uzağız” açıklamasında bulundu.

Olaf Scholz, Vilnius’ta Ukrayna’nın savaş kabiliyetinin güçlendirilmesi gibi önceliklere odaklanılması gerektiğini savunacağını dile getirdi.

VOA Türkçe’den Cem Dalaman’ın haberine göre; Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yarın başlayacak NATO Liderler Zirvesi’nde, İsveç’in NATO üyeliği konusunun yanı sıra, Ukrayna’nın da yeni müttefik olma talebinin gündeme gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Konu, geçen hafta Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ile İstanbul’da bir araya gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna’nın NATO üyeliğini hak ettiğini söylemesiyle yeni bir ivme kazanırken, Zelenski de NATO’yu Ukrayna’nın üyeliği konusunda “olumlu bir siyasi karar almaya” davet etti.

Ukrayna’nın isteği konusunda Almanya’nın tavrının ne olacağı sorusu ise tartışmalara neden oluyor.

İngiliz Daily Telegraph gazetesinde, NATO çevrelerinden ismini vermek istemeyen üst düzey bir kaynağa dayandırılan haberde, Almanya’nın zirvede Ukrayna’nın NATO üyeliğinin ertelenmesini savunacağı bildirildi. Haber, “Rusya’nın savaşı büyütmesinden endişe eden Almanya Ukrayna’nın NATO üyeliğini engellemeye hazırlanıyor” başlığıyla duyuruldu.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitri Kuleba ise, Alman hükümetini ülkesinin NATO üyeliğini engellememesi konusunda açıkça uyaran bir açıklamayla tartışmaları kızıştırdı. “Mevcut Alman hükümeti, eski Başbakan Angela Merkel’in 2008 yılında Ukrayna’nın NATO üyeliğine yönelik her türlü ilerlemeye şiddetle direnerek yaptığı hatayı tekrarlamamalıdır” diyen Kuleba, o zamanki Alman tutumunun Rusya’nın 2008’de Gürcistan’a saldırmasına ve 2014’te Kırım Yarımadası’nı ilhak etmesine kapı açtığını savundu.

Scholz: “Savaş devam ederken üyelik olmaz”

Berlin’den gelen sinyaller ise Almanya’nın Ukrayna’nın üyeliğine sıcak bakmadığı konusundaki tahminleri netleştirdi.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz son zamanlarda yaptığı açıklamalarda, Ukrayna’nın yakın gelecekte NATO üyesi olmayacağını belirten ifadeler kullandı. Scholz verdiği bir röportajda Ukrayna’nın NATO üyeliği ile ilgili sorulan soruya, “Bunun öngörülebilir gelecekte olmayacağı herkes için açık” şeklinde cevap verdi.

Başbakan, Ukrayna’nın şu anda NATO üyeliği kriterlerini karşılamadığını belirterek, NATO’nun odak noktasının sadece Ukrayna’ya destek ve savunma yetenekleri sağlamak olduğunu belirtti ve “Savaş sonrası, hangi güvenlik garantilerinin sağlanabileceğini tartışmamız gerekeceği açık. Ancak hala bundan çok uzağız” açıklamasında bulundu. Almanya Başbakanı, Vilnius’ta Ukrayna’nın savaş kabiliyetinin güçlendirilmesi gibi önceliklere odaklanılması gerektiğini savunacağını dile getirdi.

Hükümette koalisyon ortaklarından Yeşiller Partisi’nin de benzer bir çizgi izlediği belirlendi. Yeşiller’den Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock bundan kısa bir süre önce, Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken Ukrayna’nın NATO üyeliğinden söz edilemeyeceğini söyledi. Baerbock da, savaş sonrası dönemde üyeliğin gündeme gelebileceği yönünde mesaj verdi.

“Savaştan bittikten sonra Ukrayna üye olsun” görüşü

Dünyanın en önemli güvenlik zirvesi olarak tanımlanan ve geleneksel olarak her yıl Şubat ayında yapılan Münih Güvenlik Konferansı’nın başkanı Christoph Heusgen ise, Ukrayna’nın mümkün olan en erken tarihte NATO’ya üye olması gerektiğini ve ülkenin savaş uçaklarıyla da desteklenmesini savundu.

Heusgen, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın mevcut aşamasında ülkeyi üye olarak kabul etmenin söz konusu olmadığını, zira bunun Kuzey Atlantik Antlaşması’nın beşinci maddesi uyarınca karşılıklı yardım yükümlülüğü yoluyla NATO’yu doğrudan savaşın içine çekeceğini söyledi. Heusgen bu açıdan Vilnius’ta başlayacak olan NATO zirvesinde, “Ukrayna’nın NATO ailesine ait olduğu” mesajının verilmesini istedi.

Bu arada Almanya’da yapılan bir ankete göre, halkın yüzde 42’si, Ukrayna’nın NATO’ya savaş bittikten sonra katılmasından yana olduğunu dile getirdi. “YouGov” adlı anket firması tarafından yapılan kamuoyu araştırmasına göre, katılımcıların yüzde 13’ü Ukrayna’nın bir an önce NATO üyesi olması gerektiğini belirtirken, yüzde 29’u ise buna tamamen karşı olduğunu ifade etti.

Paylaşın

Almanya’da Her İki Kişiden Biri Müslümanlara Yönelik Düşmanca Söylemleri Onaylıyor

Almanya’da 9 kişilik “Müslüman Düşmanlığı Bağımsız Uzman Grubu”nun hazırladığı rapora göre, ülkede her iki kişiden biri Müslümanlara yönelik düşmanca söylemlere onay veriyor.

Rapora göre, Müslüman düşmanlığı ile Müslüman ülkelerden gelmiş kişilerin hanesine yazılan genellemeler, değişmesi imkansız olarak görülen yakıştırmalar, geri kalmış bir toplum imaji ve çoğunluk toplumu için tehdit oluşturduklarına ilişkin yargılar ve iddialar kastediliyor.

Bilinçsiz şekilde oluşmuş izlenim, yanlış bilgiler, genelleştirilmiş korkular ve Müslümanlara yönelik yapısal dezavantajlar da raporu sunan uzmanlara göre toplumu bölünmeye götürüyor. Araştırmayı yürütürken uzmanların aşırı sağcı ideolojilerle Müslüman ve Yahudi düşmanlığı arasında da bağ saptadığının altı çiziliyor.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, raporun sonuçlarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Müslümanların yaşamı elbette Almanya’nın bir parçası. Bizler, çok kültürlü toplumumuzdaki bütün insanların eşit fırsatlara ve haklara sahip olmasını istiyoruz. Bu iddia ile yola çıkmış bizler için hazırlanan bu ilk kapsamlı raporun sonuçları oldukça acı” değerlendirmesinde bulundu.

Almanya’da sonuçları bugün açıklanan, federal hükümetin inisiyatifi ile kurulan Müslüman Düşmanlığı Bağımsız Bilirkişi Heyeti’nin (UEM) raporuna göre, ülkede her iki kişiden biri Müslümanlara yönelik düşmanca söylemlere onay veriyor.

Rapora göre, bir dini cemaate açıktan üye olanlar ile giysisi itibarı ile Müslüman olduğu anlaşılan kişiler, Müslüman düşmanı tutumdan en fazla muzdarip olan kesimi oluşturuyor. Özellikle başörtülü kadınların, yoğun bir şekilde düşmanca tutumla karşılaştıkları bildirilirken erkeklerin ise kendilerine yönelik saldırganlık ve şiddet eğilimine artan şekilde maruz kaldıkları raporda ifade ediliyor.

Rapora göre, Almanca medyada İslam konusundaki haberlerde genelde tek taraflılık dikkat çekerken yapılan haberlerin de genellikle olumsuzluk içeren çatışma ve sorunları işleyenler olduğu belirtiliyor.

İnternet ve sosyal medyada ise İslam dini bağlantılı tartışmaların daha da çarpıcı boyuta ulaştığı kaydedildi.

Uzmanların raporda sorunlu gördükleri bir diğer nokta da Almanca film yapımlarında. Orada incelenen filmlerin neredeyse yüzde 90’ında İslam ve Müslümanların olumsuz bağlamda ele alındığına işaret ediliyor. Raporda, “Filmler, terör saldırıları, radikalleşme, savaş ve kadınlara yönelik hikayeler etrafında dönüyor” tespiti yapılıyor.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, raporun sonuçlarının sunulması sonrasında yaptığı açıklamada, “Müslümanların yaşamı elbette Almanya’nın bir parçası. Bizler, çok kültürlü toplumumuzdaki bütün insanların eşit fırsatlara ve haklara sahip olmasını istiyoruz. Bu iddia ile yola çıkmış bizler için hazırlanan bu ilk kapsamlı raporun sonuçları oldukça acı” değerlendirmesinde bulundu.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Faeser, Müslüman ülkelerden gelmiş ve Almanya’da yaşayan 5 milyon 500 bin civarındaki göçmen kökenlinin günlük hayatında dışlanma ve ayrımcılık, hatta nefret ve şiddet yaşadığını da hatırlatarak bunların görünür kılınması ve yaygın önyargılara karşı bilincin artırılması gerektiğine de işaret etti.

Çalışmayı yürüten uzmanlar ise başka alanlarda da olduğu gibi, Alman hükümetinin, Müslüman düşmanlığı ile mücadele konusunda da bağımsız bir uzmanlar konseyi kurmasını ve Alman hükümetinin Müslüman düşmanlığıyla mücadele amacıyla resmi bir sorumlu atamasını da talep ediyor. Rapor, Müslüman ülkelerden gelmiş 5 miyon 500 bin kişinin yaşadığı Almanya’da yapılan bu tarzda yürütülmüş en kapsamlı ilk resmi çalışma olma özelliğine sahip.

Peki Müslüman düşmanlığı ile ne kastediliyor?

Rapora göre, Müslüman düşmanlığı ile Müslüman ülkelerden gelmiş kişilerin hanesine yazılan genellemeler, değişmesi imkansız olarak görülen yakıştırmalar, geri kalmış bir toplum imaji ve çoğunluk toplumu için tehdit oluşturduklarına ilişkin yargılar ve iddialar kastediliyor. Bilinçsiz şekilde oluşmuş izlenim, yanlış bilgiler, genelleştirilmiş korkular ve Müslümanlara yönelik yapısal dezavantajlar da raporu sunan uzmanlara göre toplumu bölünmeye götürüyor. Araştırmayı yürütürken uzmanların aşırı sağcı ideolojilerle Müslüman ve Yahudi düşmanlığı arasında da bağ saptadığının altı çiziliyor.

Çalışmayı yürüten ve raporu hazırlayan uzmanların tavsiyeleri arasında Müslüman düşmanı vakaların bildirildiği ve dökümünün yapıldığı merkezler açılması ve bu konuda verilen danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması da yer alıyor.

İlaveten uzmanlar, federal sisteme sahip olan Almanya’da eğitimden sorumlu olan eyaletlerin bakanlarının müfredatları ve okul kitaplarını elden geçirerek siyasi eğitim alanında da Müslüman düşmanlığının da başlı başına bir konu olarak işlenmesini tavsiye ediyor.

Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların da Müslüman düşmanlığı konusuna hassaslaştırılmaları, kurumsal ırkçılıkla mücadele kapsamında bu yönde adımlar atılması da öneriliyor.

UEM Hanau saldırı sonrası kuruldu

Almanya İçişleri Bakanlığı, raporun bilimsel araştırmalar temelinde ülkedeki Müslüman düşmanlığı konusundaki durumu özetlediğini belirtirken, bunun için emniyet kayıtlarına geçen Müslüman karşıtı olayların, ayrımcılıkla mücadele dairelerine yansıyan İslam düşmanı vakaların ve sivil toplum kuruluşlarının danışma merkezlerine gelenlerin aktardığı tecrübelere dair verilere dayandığı vurgulandı.

Eldeki veri ve araştırmalarla Müslümanlara ve İslam dinine dair algıyı ve düşmanlığı inceleyen bilirkişi heyeti (UEM) 19 Şubat 2020’de Hessen eyaleti sınırları içinde yer alan Hanau kentinde düzenlenen ve aralarında Türkiye kökenli göçmenlerin de bulunduğu dokuz kişinin katledildiği ırkçı saldırı sonrasında gündeme geldi.

Aynı yılın sonbaharında da bir önceki hükümetin İçişleri Bakanı olan, Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) üyesi Horst Seehofer tarafından Eylül 2020’de kuruldu. Bilim insanları ile farklı kuruluş temsilcilerinden oluşan 12 kişilik bağımsız heyet, hazırladıkları raporun Almanya’daki bütün kurum, kuruluş, organizasyon ve kişilere yönelik olduğunu vurguluyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Stefan Kuntz İçin “Almanya Milli Takımı” İddiası

19 Eylül 2021 yılında Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın başına geçen Stefan Kuntz için Almanya Milli Takımı iddiası gündeme geldi. Kuntz’un Almanya’da olası bir görev değişimi durumunda; 3 aday olduğu öne sürüldü.

İddiaya göre, tefan Kuntz, Julian Nagelsmann ve Oliver Glasner göreve getirilmesi muhtemel isimler olarak görülüyor. Kuntz, daha önce Almanya 21 Yaş Altı Milli Takımı’nı çalıştırmıştı.

EURO 2026’ya ev sahipliği yapacak Almanya’da Uluslar Ligi sonrası hazırlık maçlarında da alınan sonuçlar federasyonda memnuniyetsizlik yarattı. Haziran ayında son milli arada 3 maça çıkan Almanya; Ukrayna ile 3-3 berabere kalırken Polonya ve Kolombiya’ya mağlup oldu.

NTV Spor’un Bild gazetesinden aktardığına göre bu sebeple Almanya Milli Takımı’nın başındaki Hansi Flick’in geleceği tartışılıyor. Almanya’da olası bir görev değişimi durumunda; 3 aday olduğu yazıldı. Buna göre Stefan Kuntz, Julian Nagelsmann ve Oliver Glasner göreve getirilmesi muhtemel isimler olarak görülüyor. Kuntz, daha önce Almanya 21 Yaş Altı Milli Takımı’nı çalıştırmıştı.

Stefan Kuntz’un teknik direktörlük kariyeri

1999’da futbolu bırakan Kuntz, 15 Kasım 1999’da ilk takımı Borussia Neunkirchen tarafından takımın başına getirildi. Sezon sonunda 4. seviye lig olan Oberliga Südwest’te grup birincisi olmayı başardılar ancak play-off’ları geçemeyerek bir üst lig olan Regionalliga’ya çıkamadılar.

2000’de 2. Bundesliga’dan yerel lig Regionalliga Süd’e düşen Karlsruher SC takımının başına geçti. 34 maçta 17 galibiyet 10 beraberlik ve 7 mağlubiyet ile lig şampiyonu olarak 2. Bundesliga’ya geri döndüler. 2000-2001 sezonunda ise işler çok parlak gitmedi Karlsruher, son hafta aldığı galibiyetle düşmekten kurtuldu. Yönetim, Kuntz’la devam etme kararı alsa da takım 6 haftada sadece 2 beraberlik alıp, lig sonuna demir atınca Kuntz ile yollar ayrıldı.

Aynı sezonun 27. haftası öncesi Kuntz, ine 2. Bundesliga’da oynayan ve 17. sırada bulunan SV Waldhof Mannheim takımının başına getirildi. 8 maçta sadece 1 galibiyet 2 beraberlik alabilen ekip, sezon sonunda lig sonuncusu olarak küme düştü. Kuntz 2003-04 sezonunda yine 2. Bundesliga ekiplerinden LR Ahlen ile anlaştı. Ancak 12 haftada 3 galibiyet, 1 beraberlik ve 8 mağlubiyet alan takım lig sonunculuğundan kurtulamayınca Kuntz ile yollar ayrıldı.

Teknik direktörlük kariyerine son veren Kuntz 2005-2006’da Regionnalliga takımı TuS Koblenz’de sportif direktör olarak çalışmaya başladı. Takım lig ikincisi olup, elemelerde başarılı olarak 2. Bundesliga’ya çıkma başarısını gösterdi. Kuntz, 2006’da eski takımı Bochum’a da aynı görev ile geldi. 2008’e dek bu görevini sürdürdü.

8 Nisan 2008’de Kuntz, daha da farklı bir yetki üstlenmeye karar verdi ve K’lautern’in başkanı oldu. 2009-10 sezonu sonunda 2. Bundesliga birincisi olarak Bundesliga’ya geri dönme hakkını kazandı.

Ağustos 2016’da uzun bir süre boyunca Almanya 21 yaş altı millî futbol takımıni yöneten Horst Hrubesch’in yerine millî takımın başına getirildi. O zaman kadar bütün maçlarını kazanmış olan Almanya U-21 ile son üç maçı da kazanıp 2017 UEFA Avrupa 21 Yaş Altı Futbol Şampiyonası’na katılma hakkı kazandı. Finale çıkan Almanya, finalde İspanya’yı 1-0 yendi. Böylece Kuntz, Almanya U-21’e tarihindeki ikinci Almanya şampiyonluğunu yaşattı.

17 Eylül 2021’de Almanya Futbol Federasyonu, Türkiye ile görüşen Kuntz’un önünü açmak için sözleşmesinin feshedildiğini açıkladı.19 Eylül 2021’de Türkiye millî futbol takımı’nın başına geçti. Kuntz yönetimindeki ilk maçta Türkiye, 2022 Dünya Kupası Elemeleri’nde Norveç ile 1-1 berabere kaldı. Ardından Letonya, Cebelitarık, Karadağ maçlarını kazandı ve playoff turuna katıldı. Kuntz yönetimindeki millî takım, Playoff turunun yarı finalinde Portekiz’e 3-1 yenildi ve Dünya Kupası’na katılamadı.

2022-23 UEFA Uluslar C Ligi’nde mücadele eden Türkiye, Kuntz yönetiminde Faroe Adaları, Litvanya, Lüksemburg ve tekrar Litvanya ile oynadığı 4 maçı da kazandı.[4] Üç aylık aranın ardından 22 Eylül’de, Lüksemburg ile oynanan rövanş maçında 3-3 berabere kalındı ve Türkiye, UEFA Uluslar B Ligi’ne yükseldi. Ligdeki son maçında Faroe Adaları’na 2-1 kaybeden Türkiye ve Kuntz, eleştirilerin odağı oldu.

Paylaşın

Almanya Başbakanı Scholz’dan Erdoğan’a: İsveç’in NATO Üyelik Yolunu Açın

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, parlamentoda yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenerek, “Zirve masasında yeni üye olarak Finlandiya’nın yanında İsveç’in de oturması gerektiğine inanıyorum” dedi ve ekledi:

“Ve yeniden Türkiye’nin Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’a, geçen yıl hep birlikte karar verdiğimiz şekilde bunun yolunu açması için çağrıda bulunuyorum.”

11-12 Temmuz’da Litvanya’nın Vilnius kentinde yapılacak olan NATO Zirvesi’nde ittifakın Ukrayna’nın savunma kapasitesinin güçlendirmesi gerektiğini vurgulayan Olaf Scholz, ülkesinin savunma harcamalarını arttırma sözünü tekrarladı.

“Federal ordunun nihayet ihtiyaç duyduğu teçhizata kavuşmasını sağlayacağız” diyen Scholz, ülkesinin önümüzdeki yıldan itibaren NATO’nun tavsiye ettiği üzere gayrisafi milli hasılasının yüzde 2’sini askeri harcamalara ayırma hedefini başaracağını belirtti.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşen ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, “yaklaşan NATO zirvesi, İsveç’in katılım süreci, savunma işbirliği, enerji ve ekonomik işbirliği gibi” iki ülkenin ele alması gereken çok sayıda konu olduğunu dile getirdi.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller ise Blinken’ın, İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesi için Türkiye’yi teşvik ettiğini açıkladı. Miller ayrıca Blinken’ın Türkiye’nin Ukrayna’ya tahıl koridoru anlaşması için verdiği desteği takdir ettiğini söyledi.

Reuters’ın haberine göre Blinken geçen ay da Türkiye’ye İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması için çağrıda bulunmuştu.

İsveç’in NATO’ya katılım protokollerini Türkiye’nin yanısıra Macaristan da henüz onaylamış değil. ABD ve Batı ülkeleri 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak NATO zirvesi öncesi, Türkiye’den İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesini bekliyor.

İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billstrom ise ayrıca dün yaptığı açıklamada Stockholm’un Ankara ile yapılan anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirdığini ve Türkiye parlamentosunun İsveç’in NATO’ya üyelik teklifini onaylama zamanının geldiğini söyledi.

Reuters haber ajansına konuşan Billstrom, “Bizden bekleneni yerine getirdiğimiz kanısındayız, şimdi Türkiye’de parlamentonun onaylama sürecini başlatma zamanı geldi” dedi.

Billstrom, İsveç’in Temmuz ortasında Litvanya’da düzenlenecek olan NATO konferansından önce üye olacağı konusunda ümitli olduğunu belirtti ve bir “B planının” bulunmadığını ekledi.

Türkiye, İsveç’in terörist olarak tanımladığı grupların üyelerine ev sahipliği yaptığını ve bazı isimlerin iadesini istiyor. İsveç ise Türkiye ile Madrid’de imzaladıkları üçlü mutabakat kapsamında, kısa sürede yeni bir yasa çıkararak terör gruplarını finanse etmeyi veya desteklemeyi zorlaştırdığını öne sürüyor.

İsveç ve Finlandiya geçen yıl başlayan Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmuştu. Finlandiya, Nisan ayında NATO’ya katılırken, İsveç’in üyeliği Türkiye ve Macaristan’ın itirazları nedeniyle onaylanmadı.

Türkiye ve Macaristan’ın İsveç’in ittifaka katılımını 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenecek NATO Liderler Zirvesi öncesi onaylaması bekleniyor.

Paylaşın

Almanya’da Aşırı Sağın Yükselişi: Merkez Partiler Alarma Geçti

Almanya’da kamu yayıncısı ARD için yapılan DeutschlandTrend anketine göre, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisine olan destek rekor düzeye ulaştı. AfD’nin önümüzdeki yıl Almanya’nın doğusundaki üç eyalet seçiminde birinci parti çıkma şansı yüksek görülüyor.

Haber Merkezi / AfD, DeutschlandTrend anketinde en son Eylül 2018’de, dönemin Başbakanı Angela Merkel’in koalisyon hükümeti için zorlu bir dönemde yüzde 18’e ulaşmıştı. AfD’yi destekleyenlerin yaklaşık üçte ikisi, bunu aşırı sağın politikalarından ikna oldukları için değil, ana akım partilerden duydukları hayal kırıklığı nedeniyle yaptıklarını ifade etti.

“DeutschlandTrend”in araştırma sonuçlarını Funke Medya Grubu gazetelerine değerlendiren AfD Eş Genel Başkanı Tino Chrupalla, partinin izlediği yolun doğruluğunun ve özellikle Yeşiller’in siyaseti ile aralarına koydukları mesafenin, halkın verdiği destek ile onaylanmış olduğunu belirterek, “Vatandaşlar, Yeşillerin değer odaklı politikasının bizi ekonomi savaşlarına, pahalılığa ve sanayisizleşmeye götürdüğünü görüyor” ifadelerini kullandı

AfD ve diğer kurumlar, aşırılık yanlılarıyla olan bağları nedeniyle ülkenin iç istihbarat teşkilatı BfV tarafından mercek altına alındı. Kurumun başkanı, Nazi diktatörlüğüyle doruğa ulaşan siyasi aşırılık ve otoriterliğin yükseldiği 1920’ler ve 1930’lar ile günümüz arasında “şaşırtıcı paralellikler” olduğu uyarısında bulundu.

Infratest dimap şirketi tarafından yapılan anket, aynı dönemde bir puan kaybeden Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) yüzde 29 ile birinci sırada olduğunu ortaya koyuyor. Sosyal Demokrat Parti (SPD) de bir puanlık kayıpla, AfD gibi yüzde 18 oy oranına sahip.

Koalisyon hükümeti ortaklarından Yeşillerin oyu da bir puanlık kayıpla yüzde 15’e gerilemiş durumda. Bu oran, 2021 yılının Eylül ayından bu yana partinin en düşük seviyeye gerilediğini gösteriyor. Koalisyonun küçük ortağı, liberal Hür Demokrat Parti (FDP) de bir puanlık kayıpla yüzde 7’ye geriledi.

Bir puan yitiren bir başka parti olan Sol Parti ise, şu anda seçim olması halinde, yüzde 4’lük oy oranı ile, yüzde 5’lik seçim barajının altında kalarak Federal Meclise giremeyecek.

“Bu durum tüm demokratları alarma geçirmeli”

Araştırmada açık ara birinci parti çıkan CDU’nun önde gelen isimlerinden, dış politika uzmanı Norbert Röttgen, ortaya çıkan sonuçların kendi partisi tarafından da eleştirel bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Elde edilen verileri bir “alarm sinyali” olarak nitelendiren Röttgen, Twitter mesajında, koalisyon hükümetine duyulan memnuniyetsizlikten, neden Birlik partilerinin (CDU/CSU) daha fazla faydalanamadığının sorgulanması gerektiğini vurguladı.

CDU Federal Yönetim Kurulu Üyesi Serap Güler de, kendi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, araştırma sonuçlarını, “Bu durum tüm demokratları alarma geçirmeli. Herkesi. Bunun (sonuçların) acilen değişmesi sorumluluğunu hepimiz taşıyoruz” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Almanya Ekonomisi Resesyona Girdi

Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotifi olarak tanımlanan Almanya resesyona girdi. Resesyon ya da durgunluk, makroekonomide geleneksel olarak reel gayrisafi yurt içi hasılanın iki veya daha fazla çeyrek yıllık periyotta arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumu.

VOA Türkçe’den Cem Dalaman’ın aktardığına göre, tahminlerin tersine ılık geçen ve bu nedenle enerji tüketiminin korkulduğu kadar yüksek olmadığı 2023’ün ilk çeyreğine ilişkin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerine göre, ekonomik büyüme negatife dönüşerek yüzde 0,3 daraldı.

Bundan kısa bir süre önce, hem hükümet çevreleri hem de ekonomi uzmanları Ukrayna savaşının etkilerinin beklenenden daha hafif atlatılması nedeniyle “ekonominin resesyondan kıl payı kurtulacağı” görüşünü açıklamıştı.

AB Komisyonu’nun “Avrupa Ekonomik Tahminleri 2023 Kış” raporu da, Alman ekonomisin yüzde 0,2 büyüyeceğini öngörüyordu. AB Komisyonu’nun bir önceki sonbahar raporunda ise, Alman ekonomisinin kış aylarını resesyona girmeden atlatacağı tahmin edilmişti.

Sürpriz resesyon verisinde kamu yatırımlarının azalmasının ve enflasyonun tüketicileri olumsuz etkilemesi sonucu hane halkı harcamalarında yaşanan gerilemenin etkili olduğu tahmin ediliyor.

Ekonomi Bakanlığı, geçen yılın sonunda bu yıla ilişkin tahmininde Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından yükselen enerji maliyetleriyle ilgili endişeler nedeniyle, Almanya’nın 2023 yılında yüzde 0,4’lük bir daralmaya hazır olması gerektiğini bildirmişti.

Analistler Avrupa’nın en büyük ekonomisinin düzlüğe çıkmasının uzun zaman alacağı yorumunda bulunuyor. Almanya’da nüfusun yaşlanması, iş gücünün azalması, doğalgaz, kömür ve petrole veda edilmesi, ayrıca enerji fiyatlarının artması gibi farklı faktörlerin Alman ekonomisini olumsuz etkilemeyi sürdüreceği tahmin ediliyor.

Alman şirketlerine ilişkin anket

Nitekim Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği (DIHK), ülke ekonomisinin görünümü hakkında 21 bin Alman şirketinin katıldığı bir anketin sonuçlarını yayınladı.

Ankete göre, katılan Alman şirketlerin yüzde 34’ü iş durumlarını iyi, yüzde 51’i tatmin edici olarak değerlendirdi. Şirketlerin yüzde 15’i ise iş durumlarını kötü olarak nitelendirdi. Katılan şirketlerin neredeyse dörtte biri önümüzdeki 12 ayda iş durumlarının kötüleşeceğini beklediklerini belirtti.

Enerji ve ham madde fiyatları, ankete katılan şirketlerin yüzde 65’i tarafından en büyük iş riski olarak görüldü. Bu oran, yılın başında yüzde 72 seviyesindeydi. İkinci büyük risk ise nitelikli işçi kıtlığı ve yüksek enflasyon nedeniyle iş gücü maliyetleri oldu. Şirketlerin yüzde 53’ü iş gücü maliyetlerini iş riski olarak gösterdi.

Fiyatlardaki artış sürüyor

Bu yıl için tüketici fiyatlarındaki artışın devam edeceği tahmin ediliyor.

Almanya, geçen yılı yüzde 8’e yaklaşan enflasyon oranıyla kapatmıştı. Veriler, geçen Nisan ayında tüketici fiyatlarının bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 7,2 arttığını ortaya koydu. Böylece tüketici fiyatları bir önceki aya kıyasla ise yüzde 0,4 arttı.

Gıda fiyatları Nisan’da yıllık bazda yüzde 17,2 yükseldi. Enerji fiyatları ise yüzde 6,8 artarken, hizmet fiyatları geçen ay yıllık bazda yüzde 4,7 yükseldi. Ev kiralarındaki artış ise yüzde 2 olarak kaydedildi.

Almanya’da geçen yıl Ekim ayında enflasyon yüzde 10,4 ile son 50 yılın rekorunu kırmıştı. Enflasyonda o dönemde de yine enerji ve gıda fiyatlarındaki güçlü artış etkili olmuştu.

Paylaşın

Çin, Tüm Dünyadan Daha Fazla Çelik Üretiyor

Gelişmişliğin bir göstergesi olan, ekonomik ve endüstriyel açıdan önemli kabul edilen çelik, dünya genelinde, köprü, bina ve diğer altyapı inşasında kullanılan önemli bir bileşendir.

Haber Merkezi / Çelik, aynı zamanda araç imalatı, gemi yapımı, makine imalatı, gübre imalatı gibi çeşitli sektörlerde de kullanılmaktadır.

Dünyanın en büyük çelik üreticisinin hangi ülke olduğunu biliyor musunuz? 

İlginç bir şekilde, dünyanın en büyük çelik üreticisi olan ülke, tek başına o kadar çok çelik üretiyor ki, tüm dünya bu kadarını üretemiyor.

World of Statistics, sosyal medya platformu Twitter’da maksimum çelik üretilen ülkelerin bir listesini yayınladı.

Bu liste Çin, Hindistan, Japonya, Amerika, Rusya, Güney Kore, Almanya, Türkiye, Brezilya ve İran gibi ülkeleri içeriyor.

Yayınlanan listeye göre Çin, çelik üretiminde ilk sırada yer alıyor. Çin, dünyadaki toplam çelik üretiminin yüzde 53,9’unu oluşturuyor.

Hindistan, listede ikinci sırada yer alıyor. Hindistan, çelik üretiminin yüzde 6,6’sı oluşturuyor.

ABD dördüncü sırada

Japonya yüzde 4,8 çelik üretimiyle üçüncü sırada yer alırken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yüzde 4.3 çelik üretimiyle listede dördüncü sırada kendisine yer buluyor.

Rusya, dünyanın toplam çelik üretiminin yüzde 3,8’inin yapıldığı beşinci sırada yer alıyor.

Çelik nedir ve özellikleri?

Çeliğin en önemli özellikleri; şekillendirilebilirlik ve dayanıklılık, iyi bir akma ve çekme dayanımına sahip olması ve iyi bir ısıl iletkenliğinin olmasıdır.

Bu önemli özellikler kadar, paslanmaz çeliğin yüksek korozyon dayanımı, en önemli karakteristik özelliğidir.

Çelik Nasıl Yapılır?

En basit haliyle çelik, karbon ve demirin çok yüksek sıcaklıklarda (2600 ° F’nin üzerinde) karıştırılmasıyla yapılır. Birincil çelik üretimi , “pik demir” adı verilen bir üründen çelik oluşturur.

Pik demir, çelik için doğru olandan daha fazla karbon içeren cevherden elde edilen eritilmiş demirdir.

Çelik nasıl bir metaldir?

Çelik, demir elementi ile genellikle yüzde 0,02 ila yüzde 2,1 oranlarında değişen karbon miktarının bileşiminden meydana gelen bir alaşımdır. Çelik alaşımındaki karbon miktarları çeliğin sınıflandırılmasında etkin rol oynar.

Paylaşın

G7’den Ukrayna’ya Tam Destek; Rusya’ya Yeni Yaptırımlar

Japonya, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada’dan oluşan G7’nin liderleri Japonya’nın Hiroşima kentinde yapılan zirvede, küresel siyasi meseleleri ele aldılar.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin de davet edildiği zirvenin gündem maddeleri arasında Ukrayna Savaşı, Moskova’ya yönelik yaklaşımlar, Çin’in nüfuz iddialarına Batı’nın vereceği tepki ve küresel ekonomik konular oldu.

G7 Zirvesi’nde liderler Ukrayna’ya “gerektiği sürece tam destek” vereceklerini belirtirken, ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna’ya ABD yapımı F-16 savaş uçağı tedarik etme onayı verdi. G7 liderleriyle görüşen Biden’ın, Ukraynalı pilotlara yönelik ortak eğitim programlarına ABD’nin de destek verdiğini söylediği açıklandı.

Rusya’nın “savaş makinesine” darbe

G7 liderleri, Rusya’ya ve Rusya’nın saldırı savaşına destek verenlere yönelik yaptırımları artırma konusunda mutabakata varırken, Moskova’ya yönelik mevcut yaptırımlardaki boşlukların kapatılmasına da karar verildi.

Zirvede, Rusya’yı “savaşı destekleyecek teknoloji, endüstriyel ekipman ve hizmetlerden” mahrum bırakmak istendiği belirtildi. G7 liderleri Rusya’nın milyar dolarlık ham elmas ticaretine de kısıtlamalar getirilmesi yönünde irade beyan etti.

Elmas ticareti, elmas üretiminde dünyada ilk sırada bulunan Rusya’nın önemli gelir kaynaklarından. Devlete ait elmas madenciliği şirketi Alrosa’nın 2021 yılında elde ettiği gelirin yaklaşık 4 milyar euro civarında olduğu biliniyor.

Çin risklerini en aza indirmek

Zirveyi takip eden uzmanlar, ABD ile Avrupa ülkelerinin küresel ticaretteki farklı çıkarları sebebiyle Çin konusunda ortak bir duruş sergilemelerinin zor olduğunu belirtiyor.

Liderler, ekonomik bir “ayrışma” olmaması, ancak tedarik zincirleri çeşitlendirilerek dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’e bağımlılık risklerinin azaltılması konusunda anlaştı.

G7 ülkeleri, hızla silahlanan Çin’in Asya-Pasifik bölgesindeki “askerileştirme faaliyetlerine” karşı uyarıda bulunurken, Pekin’den de Rusya’ya askerlerini Ukrayna’dan bir an önce çekmesi için baskı yapmasını talep etti.

Nükleer silahsızlanmaya yönelik ilk açıklama

G7, 1945 yılında ABD’nin atom bombası saldırısıyla yerle bir olan Hiroşima’da ilk kez nükleer silahsızlanmaya ilişkin kendi deklarasyonunu yayınladı. Bildiride Çin’in hızla büyüyen nükleer cephaneliğinden duyulan endişe dile getirildi.

Ayrıca Moskova’nın Ukrayna savaşında nükleer silah kullanma tehdidini ve Belarus’ta konuşlandırılacağı duyurulan nükleer silahları “tehlikeli ve kabul edilemez” olduğu ifade edildi. G7 liderleri Kuzey Kore’ye de nükleer silahlardan tamamen vazgeçmesi çağrısında bulundu.

İklim politikaları

G7 ülkeleri, küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılması amacıyla, yeni araç kayıtlarında elektrikli araçların payının 2035 yılına kadar yüzde 100’e çıkarılmasını hedeflediklerini belirtti.

Ayrıca gaz sektöründe devlet destekli yatırımlara belirli koşullar altında ve Rus kaynaklarına bağımlılığı sona erdirmek için “geçici bir önlem olarak” izin verilebileceği belirtildi. Ancak G7’nin iklim politikasındaki genel hedefin “en geç 2050 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşmak” olarak kaldığı vurgulandı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

G7 Zirvesi Öncesi ABD’den Rusya’ya Yeni Yaptırım Sinyali

ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan G7 deklarasyonuna bağlı olarak bir yaptırım paketi açıklayacaklarını söyledi. Sullivan zirve deklarasyonunun mevcut cezai tedbirlerin uygulanmasına odaklanacağını belirtti.

Sullivan, Rusyaya yönelik “yaptırımların uygulanması” ve “bunların baypas edilmesi için kurulan ağların işlevsiz hale getirilmesi ve boşlukların kapatılması” konularının ele alınacağını, böylece yaptırımların etkisinin gelecek aylarda artırılacağını söyledi.

Japonya’nın Hiroşima kentinde Cuma ile Pazar günleri arasında yapılacak G7 zirvesi öncesinde ABD hükümeti Rusya’ya yeni bir yaptırım paketi açıklayacağının sinyalini verdi.

ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan G7 deklarasyonuna bağlı olarak bir yaptırım paketi açıklayacaklarını söyledi. Sullivan zirve deklarasyonunun mevcut cezai tedbirlerin uygulanmasına odaklanacağını belirtti.

Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby geçen günlerde yaptığı açıklamada Rusya ile İran arasındaki silah ticaretlerine dahil olanlara yeni yaptırımlar getireceklerini söylemişti. ABD İran’ın Moskova’nın askeri destekçileri arasında olduğuna ve Rusya’ya geniş bir kapsamda SİHA sağladığına inanıyor.

G7 zirvesinde başlıca gündem maddeleri arasında Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş geliyor. Sullivan Hiroşima’daki görüşmelerde Rusyaya yönelik “yaptırımların uygulanması” ve “bunların baypas edilmesi için kurulan ağların işlevsiz hale getirilmesi ve boşlukların kapatılması” konularının ele alınacağını, böylece yaptırımların etkisinin gelecek aylarda artırılacağını söyledi. Sullivan Rusya’ya genel bir ithalat yasağının getirilmesinin ise düşünülmediğini belirtti.

Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve ABD’den oluşan G7’nin zirvesine Avrupa Birliği temsilcileri de katılım gösteriyor. Japonya’nın ev sahipliğinde düzenlenen zirveye katılmak için liderler bugün Hiroşima’ya gidiyor.

Üç gün süren zirvede Rusya’ya yönelik yaptırımların yanı sıra Çin’in “ekonomik baskısına” karşı önlemler de ele alınacak. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin de G7 ülkelerinin liderlerine videokonferans yöntemiyle hitap etmesi bekleniyor.

Paylaşın

Almanya Basını: Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mucizeye İhtiyacı Var

28 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi için değerlendirmede bulunan Berliner Morgenpost, Erdoğan’ın ikinci tura çok daha avantajlı girdiği değerlendirmesinde bulundu:

“Erdoğan yüzde 50’ye ulaşamamasına ve seçimlerin ikinci tura kalmasına rağmen rakibi Kılıçdaroğlu’nun dinamiğini bozmayı başardı.”Erdoğan’ın ikinci tura belirgin avantajlarla gitmesini sağlayacak açık nedenler var. Ultramilliyetçi Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’ın oyu yüzde 5’i buldu.

Seçmenlerinin büyük bölümü ikinci turda Erdoğan’a oy verebilir. Bunun dışında Erdoğan’ın hükümet koalisyonu meclis seçimlerinde mutlak çoğunluğu sağladı. Tüm bunlar Kılıçdaroğlu açısından dezavantaj. Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs’ta zafer kazanması için küçük bir mucizeye ihtiyacı var.”

Türkiye’de Pazar günü gerçekleştirilen ve ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimleri Alman basınında geniş yer almayı sürdürüyor. Alman gazeteleri, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçime Erdoğan’ın çok daha avantajlı bir şekilde girdiği konusunda hemfikir. Dikkatler, Ata İttifakı adayı Sinan Oğan’ın kimi destekleyeceği ve Kılıçdaroğlu’nun başarı şansı olup olmadığına odaklanıyor.

Handelsblatt gazetesi, küçük ittifak partilerine sandalye dağıtarak mecliste de güç kaybeden CHP’nin, seçimin en büyük kaybedeni olduğu yorumunda bulunuyor:

“Altı partiden oluşan muhalefet ittifakının HDP’den destek alması, oyları artıracağı için başlangıçta pek çok siyasi gözlemci tarafından akıllıca bir hamle olarak yorumlandı. Gerçekte ise pek çok milliyetçinin muhalefete oy vermemesine neden oldu… Seçimler öncesinde Kürtlerin ve seçimlerde ilk kez oy kullanacak beş milyon genç seçmenin belirleyici olacağı söyleniyordu. Şimdi ise belirleyici güç, ultra milliyetçi Sinan Oğan. Şurası açık: Muhalefetin en önemli seçim vaadi olan, Erdoğan’ın başkanlık sisteminin kaldırılması vaadi suya düştü.

Muhalefet, bunun için gerekli beşte üçlük meclis çoğunluğunun çok uzağında. Seçimin en büyük kaybedeni, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si oldu. Beklenenden ve muhalefete yakın anket şirketlerinin tahmin ettiğinden çok daha kötü bir sonuç aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destek karşılığı ittifakta yer alan küçük partilere vaat ettiği sandalyeler nedeniyle meclisteki sandalyelerinin beşte birini de kaybetmiş oldu. Bu küçük partilerin oyları yüzde 2’yi bile bulmamasına rağmen.”

Ulm kentinde yayımlanan Südwest Presse gazetesinin yorumu ise şöyle:

“Ekonomideki kötü gidişatın devam etmesi durumunda Türkiye şimdiye kadar görülmemiş boyutta gerilimlerle karşı karşıya kalabilir. Batı ise yaklaşan felaketi şaşkın ama çaresiz bir şekilde izleyecektir. Türkiye’nin NATO üyesi olması Ankara için hep bir şantaj potansiyeli oluşturmuştur. Türkiye coğrafi ve askerî açıdan son derece önemli bir ülke.

Bu nedenle Brüksel ve Washington tam bir ihtilaf riskine giremez. Erdoğan’ın Putin muamelesi görmekten korkmaması için bir neden de Suriyeli sığınmacılar. Bu sayede Kürtlere karşı savaş yürütmek için komşu ülkelere asker de gönderebiliyor. Şunu açıkça söylemek lazım: Erdoğan’ın bu kadar uzun süre iktidarda kalabilmesinde AB ve NATO ülkelerinin de sorumluluk payı var.”

Berliner Morgenpost gazetesi ise Erdoğan’ın ikinci tura çok daha avantajlı girdiği değerlendirmesinde bulunuyor:

“Erdoğan yüzde 50’ye ulaşamamasına ve seçimlerin ikinci tura kalmasına rağmen rakibi Kılıçdaroğlu’nun dinamiğini bozmayı başardı. Erdoğan’ın ikinci tura belirgin avantajlarla gitmesini sağlayacak açık nedenler var. Ultramilliyetçi Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’ın oyu yüzde 5’i buldu.

Seçmenlerinin büyük bölümü ikinci turda Erdoğan’a oy verebilir. Bunun dışında Erdoğan’ın hükümet koalisyonu meclis seçimlerinde mutlak çoğunluğu sağladı. Tüm bunlar Kılıçdaroğlu açısından dezavantaj. Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs’ta zafer kazanması için küçük bir mucizeye ihtiyacı var.”

Augsburger Allgemeine gazetesi ise Kılıçdaroğlu’nun Oğan’ın desteğini almak için HDP’den vazgeçmesinin mümkün olmadığı değerlendirmesinde bulunuyor.

“Seçim sonucunda muhalefetin de suçu var. Zaferden o kadar eminlerdi ki, sağ seçmenden vazgeçebileceklerini düşündüler. Pazar günü bunun intikamı alındı. Erdoğan’a eleştirel bakan milliyetçi Sinan Oğan oyların yüzde 5’ini aldı ve ikinci turda Erdoğan’dan da Kılıçdaroğlu’ndan da tüm Kürt partilerin devre dışı bırakılmasını ve 3,6 milyon Suriyeli sığınmacının ülkelerine gönderilmesini talep edecek. Bu, Kılıçdaroğlu için imkansız, çünkü Kürtlerin oyu olmadan kazanamaz.”

Paylaşın