Almanya Başbakanı’na Genelev Daveti: Size Uzmanlığımızı Sunmak…

Almanya Seks İşçileri Birliği, Başbakan Olaf Scholz’a hitaben yaptığı açıklamada, “Size uzmanlığımızı sunmak ve sizi Berlin’deki bir genelevi gezmeye ve tartışmaya davet etmek istiyoruz” ifadelerine yer verdi.

Sendika, insan kaçakçılığı, cinsel istismar ve sömürünün kabul edilemezliği konusunda Şansölye’nin tutumunu paylaştığını ancak çalışanlarının iddia edildiği gibi bunu yapmadığını, gerçekte ‘iyi ve değerli hizmetler sunduğunu’ belirtti.

Sputnik Türkçe’de yer alan habere göre; Alman Seks İşçileri Birliği, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’u fuhuş sorunlarına birlikte çözüm bulmak üzere bir geneleve davet etti.

Scholz daha önce Federal Meclis’teki bir tartışmada fuhuşun azaltılması gerektiğini, para ile seks yapmanın ‘normal bir durum olarak görülmemesi gerektiğini’ ve kadınların bedenlerini erkeklere satma ihtimalinin bir feminist olarak kendisini her zaman kızdırdığını söylemişti.

Alman Seks İşçileri Birliği internet sitesinde Scholz’a hitaben yapılan açıklamada, “Size uzmanlığımızı sunmak ve sizi Berlin’deki bir genelevi gezmeye ve tartışmaya davet etmek istiyoruz” denildi.

Sendika, insan kaçakçılığı, cinsel istismar ve sömürünün kabul edilemezliği konusunda Şansölye’nin tutumunu paylaştığını ancak çalışanlarının iddia edildiği gibi bunu yapmadığını, gerçekte ‘iyi ve değerli hizmetler sunduğunu’ belirtti.

Paylaşın

Erdoğan’dan Almanya’ya: Bizim İsrail’e Borcumuz Yok

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in Filistin’de sivilleri öldürmesine karşı yeterince ses çıkarılmamasını eleştirirken, “Burada görüldüğü gibi bu çocuklar nasıl vuruluyor? Hastanelerde bunlar nasıl öldürülüyor? Bunlar karşısında biz elimiz, kolumuz bağlı mı duracağız? Buna karşı hiç sesimizi çıkarmayacak mıyız? Eğer burada elimiz, kolumuz, dilimiz bağlı kalırsak bunun tarihe hesabını veremeyiz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Onun için bir borçluluk psikolojisi içerisinde İsrail-Filistin savaşını değerlendirmemek gerekir. Bakın ben rahat konuşuyorum. Çünkü bizim İsrail’e borcumuz yok. Borçlu olsak bu kadar rahat konuşamayız. Ama borçlu olanlar, rahat konuşamıyorlar. Biz Holokost cenderesinden geçmedik. Öyle bir durumumuz da yok. Çünkü insana saygımız bizim çok çok farklıdır. Başbakanlığım döneminde ben ilk defa antisemitizm noktasında tavır koymuş bir liderim. Dünyada hiçbir başbakan bu tavrı koymamıştır. Ama ben koydum. Ta o zamanda. Bundan dolayı da kimseye borcumuz yok.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile baş başa görüşme ve heyetler arası çalışma yemeği öncesinde ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, Başbakanlık binasına gelişinde kendisini karşılayan Almanya Başbakanı Scholz ile tokalaştı ve basın mensuplarına poz verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın toplantısında yaptığı açıklamada, şahsına ve heyetine gösterilen misafirperverlik için başta Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ve Almanya Başbakanı Scholz olmak üzere tüm Alman dostlarına teşekkür etti.

Almanya Başbakanı Scholz’un daveti üzerine gerçekleştirdiği ziyarete büyük önem verdiğini ifade eden Erdoğan, Almanya Başbakanı Scholz ile Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkileri tüm yönleriyle ele alacaklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmenin, ticari, siyasi, askerî ilişkiler boyutunun, özellikle de Rusya-Ukrayna arasındaki gelişmeler ve son olarak İsrail-Filistin arasındaki gelişmeler boyutunun olacağını belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada da açık ve net konuşacağım. Çünkü 7 Ekim tarihi bir başlangıç olarak anlatılıyor. 7 Ekim’den sonraki süreç hiç konuşulmuyor. Şu an itibarıyla malum 13 bin Filistinli çocuk, kadın, yaşlı ne yazık ki öldürülmüştür. Bunun yanında artık neredeyse Gazze diye bir yer kalmadı, her taraf yerle yeksan oldu. Şu anda yatıyorlar, kalkıyorlar, Hamas, Hamas, Hamas…

Hamas’ın silah varlığı ve gücü ile acaba İsrail’in silah varlığı, gücü mukayese edilebilir mi? Şu anda İsrail’in nükleer silahı var mı? Var ama bunu İsrail’e sorarsanız ‘var’ demez. Çünkü onlar yalanı çok iyi kullanırlar. Bütün bunlarla beraber şu anda şu kadar mali destek verildiğinden bahsediliyor. Peki, Hamas’a böyle bir mali destek veriliyor mu? Böyle bir şey söz konusu mu? Hayır, böyle bir şey de yok. Filistin’in kendisine verilmesi gereken destekler de verilmiyor.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün bu yokluklar içerisinde, ibadethanelerin, kiliselerin, hastanelerin vurulduğunu anımsattı. Bütün bunların yanında hastanelerin vurulmasının, çocukların öldürülmesinin Tevrat’ta olmadığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Tevrat’ta bunların hiçbirisi yoktur. Yapamazsın. İnsan hakları beyannamesinde yapamazsın. Ama burada görüldüğü gibi bu çocuklar nasıl vuruluyor? Hastanelerde bunlar nasıl öldürülüyor? Bunlar karşısında biz elimiz, kolumuz bağlı mı duracağız? Buna karşı hiç sesimizi çıkarmayacak mıyız? Eğer burada elimiz, kolumuz, dilimiz bağlı kalırsak bunun tarihe hesabını veremeyiz. Onun için bir borçluluk psikolojisi içerisinde İsrail-Filistin savaşını değerlendirmemek gerekir. Bakın ben rahat konuşuyorum.

Çünkü bizim İsrail’e borcumuz yok. Borçlu olsak bu kadar rahat konuşamayız. Ama borçlu olanlar, rahat konuşamıyorlar. Biz Holokost cenderesinden geçmedik. Öyle bir durumumuz da yok. Çünkü insana saygımız bizim çok çok farklıdır. Başbakanlığım döneminde ben ilk defa antisemitizm noktasında tavır koymuş bir liderim. Dünyada hiçbir başbakan bu tavrı koymamıştır. Ama ben koydum. Ta o zamanda. Bundan dolayı da kimseye borcumuz yok.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu seyahatte bütün bu konuları konuşacaklarını ancak konuşmaları gereken önemli bir meselenin, sorunun nasıl çözüleceği olduğunu dile getirdi.

İnsani ateşkese Türkiye’nin, Almanya’nın ne kadar katkıda bulunabileceğinin ve bu adımların nasıl atılacağının önemli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Buna var mıyız, yok muyuz? Bir hafta sonra Sayın Steinmeier, İsrail’e gidiyor. Kendisinden ricada bulundum. Dedim, siz bir taraftan tutun, bize düşen görev neyse biz de diğer taraftan tutalım. Önemli olan bu insani ateşkesi birlikte sağlayalım. Bu adımı eğer atar, böyle bir insani ateşkesi birlikte Almanya-Türkiye, diğerleri, sağlayabilirsek, bu ateş çemberinden bölgeyi kurtarma imkânı yakalarız.

Rehinelerin takası deniliyor. Eyvallah, biz buna da varız. Fakat rehine dediğiniz zaman, rehine sayısı itibarıyla İsrail’deki rehinelerin sayısı nedir? Öbür tarafta, Hamas’ın veya Filistin’in elindeki rehinelerin sayısı nedir? Buna da baktığımız zaman katbekat fazlasıyla İsrail’in elinde rehine var. Yılların rehineleri, tutsakları İsrail’in elinde. Bunu da görmemiz lazım. Bunu görmezsek bu da haksızlık olur. Biz bütün bunlara varız.”

Türkiye’nin Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’ndaki çalışmalarında Avrupa-Afrika gibi bir ayrım yapmadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Karadeniz Tahıl Koridoru’ndan gelenin yüzde 40’ı Avrupa’ya gitti, yüzde 14’ü Afrika’ya gitti, yüzde 14’ü bize geldi. Diğerleri, diğer bölgelere gitti.

Şu anda bile Afrika’dan talepler var ve Rusya ciddi miktarda bir tahılı, buğdayı göndermeye karar verdi ama sıkıntıları var. Nedir o sıkıntı? Şimdi gönderilen yer, aklımda kaldığı kadarıyla Zimbabve, oraya tahıl gidiyor ama bunun değirmen safhası orada yok. Bu akşam Dışişleri Bakanıma onu söyledim, ‘onları biz hallederiz’ dedim. Türkiye olarak, Toprak Mahsulleri Ofisi olarak değirmenlerde öğütür, un olarak oralara göndeririz.

Atmamız gereken adımlar var, yapmamız gerekenler var. Biz bunları yaparız. Şu anda dört veya beş ülkeye Rusya böyle bir koridordan yine tahıl göndermeyi planladı ve adımını da atacak. Biz de bunun ikinci safhası olan bunların una dönüştürülmesinde bu adımı atarız. Zaten daha önce de Rusya-Türkiye-Katar olarak üçlü bir adım atmıştık ve bu çalışmayı yaparız. Tabii bütün bu adımın atılması için özellikle Almanya-Türkiye arasında böyle bir adımın atılmasının yanında NATO müttefikimiz Almanya ile kararlı adımlar atmanın görüşmelerini de aramızda yapmamız lazım.”

“Savunma sanayii iş birliğimizin engelsiz şekilde yürütülmesi, müşterek menfaatimizeydi” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve Almanya’nın terörle mücadelede daha yakın iş birliği içinde olması gerektiğini söyledi.

İki ülke arasında beşeri köprü vazifesi gören ve nüfusu 3,5 milyona ulaşan Almanya’daki Türk toplumunun huzur içinde yaşamasının en büyük temennileri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk toplumunun dini ihtiyaçlarını karşılamak üzere burada görev yapan din adamlarımızın yetiştirilmesi amacıyla ortak bir çalışma yürütüyoruz. Almanya ile iş birliği alanlarımızdan diğeri malum göç konusudur. Ortak çalışma grubumuz çalışmalarına devam ediyor” diye konuştu.

“52 senedir Türkiye, Avrupa Birliği kapısında bekletilmektedir”

Görüşmelerin ana gündemlerinden birini de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin oluşturduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biliyorsunuz bu sürecin yeniden ivme kazanmasını samimiyetle arzu ettiğimizi daha önce de açıklamıştım.

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize serbestisi gibi konularda uzun süreden beri haklı beklentilere sahibiz. Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkelerinden olan Almanya’nın bu bağlamda vereceği katkıları önemsiyoruz. Kolay değil 52 senedir Türkiye, Avrupa Birliği kapısında bekletilmektedir. Vize serbestisi sağlanıncaya kadar vatandaşlarımızın vize işlem süreçlerinin kolaylaştırılması ve hızlandırılmasını bugün ele alacağız.”

Almanya Başbakanı Scholz ile görüşmelerinde Gazze’de yaşananları çok daha farklı bir şekilde ele alacaklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Türkiye olarak olayların başından beri sivilleri hedef alan saldırıları hiçbir şekilde tasvip etmediğimizi ifade ettik ve bunu hep dile getirdik. Hepimizin önceliği ateşkesin sağlanması ve insani yardımların engelsiz olarak akışının sağlanması.

Şu ana kadar 10 uçak dolusu insani yardımı Mısır’a gönderdik ve en son yine gemiyle 666 ton gıda, sahra hastanesi vesaire gibi gönderdiklerimiz oldu ama bütün dert; akan kanın durmasında. En son 27 kanserli hasta ve yanlarında refakatçilerini El Ariş’ten Türkiye’ye aldık. Dün de kendilerini hastanede ziyaret ettim ve durumlarını gördük.

Tabii temennimiz daha fazla hastayı da yaralı veya kanserlileri de ülkemize almak, tedavilerini yapmak. Fakat yaşananlar 1967 sınırları temelinde iki devletli çözümün artık kaçınılmaz olduğunu bir kez daha bizlere göstermiştir. Türkiye olarak amacımız; İsrailli ve Filistinlilerin yan yana, barış içinde yaşadığı, huzurun ve güvenin hâkim olduğu bir iklimin tesisidir. Bunu başarmamız lazım. Orta Doğu’da adil ve kalıcı bir barışın temini için herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum.”

“Bunlara karşı da bir tavır koyun”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Alman bir gazetecinin “İsrail’e yönelik Hamas tarafından gerçekleştirilen terör saldırılarının ardından açıklamalarınız sadece Almanya’da değil, NATO üyesi ülkeler arasında da rahatsızlık oluşturdu. İsrail’in varoluş hakkını kabul ediyor musunuz? İsrail’in ‘faşist bir devlet olduğunu’ söylediniz, hangi gerekçelendirmeniz var bunun için? İsrail ordusunun Hamas’a karşı saldırısına neden ‘soykırım’ diyorsunuz? Tüm NATO ittifakı tarafından terör örgütü olarak tanınan, yüzlerce insanı İsrail’de katleden bir örgütü nasıl bir ‘kurtuluş örgütü’ diye tanımlayabilirsiniz? Türk-Alman ilişkilerini, NATO içindeki iş birliğini tehlikeye atıyor musunuz? Türkiye, savunma sanayi için 40 Eurofighter talep ediyor. Almanya bunu kabul edecek mi?” sorusuna, şu cevabı verdi:

“Öncelikle NATO’nun önde gelen ülkelerinden bir tanesi, ilk beşin içerisinde yer alan bir ülkeyiz Türkiye olarak. Türkiye, NATO’da sıradan bir ülke değil. İlk beşin içinde. Şu anda NATO’nun içinde düşüncesi, kanaati kimin ne olursa olsun, Rusya-Ukrayna arasında herkes kimin yanında yer alıyor? Ukrayna’nın yanında yer alıyor. Türkiye olarak biz, Ukrayna ile de görüşüyoruz, Rusya ile de görüşüyoruz. Aralarında herhangi bir ayrım yapmıyoruz. Ama 33 milyon ton tahıl koridorundan bütün o tahılı Avrupa’ya, Afrika’ya götüren biz olduk. Şu anda da yine diyorsunuz ki ‘yüzlerce’, bak ben sana yüzlerce demiyorum, binlerce Filistinliyi şu anda İsrail öldürdü mü, öldürdü.

Hastaneleri yok etti mi, etti. İbadethaneleri, kiliseleri vuruyor mu, vuruyor. Ben bir Müslüman olarak bundan rahatsızım. Peki, sen bir Hristiyan olarak bu kiliselerin vurulmasından rahatsız olmuyor musun? Bunlara karşı niye bir tavır koymuyorsunuz? Bunlara karşı da bir tavır koyun. Bizim için bu noktada bölgede Musevi, Hristiyan, Müslüman bu ayrımın olmaması gerekir. Antisemitizme karşı da bir mücadele verildiyse, bu mücadeleyi dünyada ilk veren lider ben oldum. Ve şu anda da bakın Almanya ‘İsrail’e şu kadar maddi destek verdiğinden’ bahsediyor.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eurofighter savaş uçaklarına ilişkin ise “Eurofighter konusunda Almanya verir veya vermez. Dünyada savaş uçaklarını üreten sadece Almanya mı? Birçok yerden bunların çalışmasını yaparız, temin ederiz. Şu anda insansız savaş uçakları noktasında da Türkiye önde gelen ülkelerden bir tanesi durumuna gelmiştir. Bir basın mensubu olarak, bizi bununla tehdit etmeyin. Bize öyle sorular sorun ki bu sorular vicdani olsun, insani olsun, cevaplarını da biz size o şekilde verelim” ifadelerini kullandı.

“İsrail’in varoluş hakkı bizim için olmazsa olmaz”

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise “Birlikte doğrudan görüşme imkanımızın olması çok iyi. İkimiz de dünyadaki krizlerle uğraşıyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının bütün dünyada hissedildi. İkimiz de Rusya’nın saldırganlığını sona erdirmesi konusunda mutabıkız” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Karadeniz’den tahıl ihracı anlaşması nedeniyle teşekkür eden Scholz, “Türkiye’nin özellikle tahıl ihracatı alanında çok önemli rol oynadığını biliyoruz. Türkiye Cumhurbaşkanı’na bu konudaki kişisel katkılarından ötürü özellikle teşekkür etmek istiyorum. Moskova’nın maalesef bu anlaşmayı daha fazla sürdürmemesi üzücü” dedi.

Avrupa’nın güvenliğinin tehlike altında olduğunu belirten Scholz, “Rusya bu şekilde savaş yürüterek uzun yıllardır mevcut olan bir anlaşmayı ihlal ediyor. Çünkü sınırların zorla değiştirilmemesi gerekiyor. Avrupa’nın güvenliği burada tehlike altında. Aynı zamanda İsveç’in NATO üyeliğini görüşeceğiz. Üyeliğin TBMM’de görüşüldüğünü biliyoruz. Umarız yakında olumlu karar alınacaktır. Çünkü NATO’nun güçlendirilmesi söz konusu” dedi.

İsrail-Filistin çatışmasına değinen Almanya Başbakanı, şunları söyledi: “7 Ekim’de Hamas, İsrail’e hunharca bir saldırı düzenledi. Biz bu terör eylemini keskin bir şekilde kınamaktayız. Biraz sonra gerilimin tırmanmaması için neler yapabileceğimizi konuşacağız. Çünkü Orta Doğu’da çatışmaların tırmanmasından endişe duyuyoruz. Almanya’yı bilen gayet iyi bilir, bizim İsrail’le olan dayanışmamız hiçbir şekilde tartışmaya açık değildir.

İsrail’in kendisini savunma hakkı vardır. Filistinli sivil halkın acıları, Gazze’de yaşananlar bizi de üzüyor. Onlarca yıldır Almanya bu alanda insani yardım sunmaktadır. Bu sene 160 milyon Euro’luk yardım sağlıyoruz. İnsani yardım alanında en büyük donörlerden biriyiz. Bizim için hedef iki devletli çözümdür. İsrail’in varoluş hakkı bizim için olmazsa olmaz.”

Almanya’da antisemitizme izin vermeyeceklerini dile getiren Scholz, “Aynı zamanda Almanya’da yaşayan 5 milyon Müslüman’ın, bu ülkedeki yerini inkar edenlere de karşıyız” dedi. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini de ele alacaklarını aktaran Olaf Scholz, “Geçmiş yıllarda potansiyelimizin gerisinde kaldık, bunu nasıl ileri taşıyacağımızı görüşeceğiz. Ekonomik işbirliği açısından büyük potansiyel var” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ortak basın toplantısının ardından Scholz ile baş başa görüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Almanya Başbakanı Scholz daha sonra heyetler arası çalışma yemeğine katıldı.

Paylaşın

2023 Yılında Almanya’ya İltica Başvurusu Yapan Türklerin Sayısı 45 Bini Geçti

2023 yılı Ocak – Ekim ayları arasında Almanya’ya toplam 267 bin 384 ilk kez iltica başvurusu yapıldı. Bunların 45 bin 86’sı Türkiye vatandaşları. Türklerin toplam başvurular içindeki payı yüzde 16,9 oldu. 

Almanya’ya ilk kez iltica başvurusu yapanlar arasında ilk sırada yüzde 31,2 ile Suriye vatandaşları var. Türkiye vatandaşları ikinci sırada. Üçüncü sırada yüzde16,4 ile Afganistan vatandaşları var.

Alman basınında Türkiye vatandaşlarının başvurularının Suriyelileri geçtiği yönünde çıkan haberler ise resmi veriler tarafından yalanlandı.

Almanya Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi (BAMF) ekim ayı iltica başvurusu istatistiklerini açıkladı. Buna göre; 2023 yılında Ocak-Ekim ayları arasında Almanya’ya toplam 267 bin 384 ilk kez iltica başvurusu yapıldı.

Bunların 45 bin 86’sı Türkiye vatandaşları. Türklerin toplam başvurular içindeki payı yüzde 16,9 oldu. İlk sırada yüzde 31,2 ile Suriye vatandaşları var. Türkiye vatandaşları ikinci sırada. Üçüncü sırada yüzde16,4 ile Afganistan vatandaşları var.

Ekim ayında ise toplam 31 bin 887 başvurunun 9 bin 692’si Türkiye vatandaşlarından geldi. Türklerin payı ekim ayında yüzde 30,4 oldu. İlk sırada yüzde 33,5 ile yine Suriye vatandaşları yer aldı.

Alman basınında Türkiye vatandaşlarının başvurularının Suriyelileri geçtiği yönünde çıkan haberler ise resmi veriler tarafından yalanlandı.

AB İstatistik Ofisi ve BAMF verilerine göre ağustos, eylül ve ekim aylarında toplam 21 bin 752 Türkiye vatandaşı Almanya’ya ilk kez iltica başvurusu yaptı. Ağustos ayı öncesinde kadar aylık başvuru sayısı 5 bini hiç aşmamıştı.

Almanya’ya ekim ayı itibariyle son 12 ay toplamı (Kasım 2022-Ekim 2023) ise 53 bin 847 oldu. Son 12 ay toplamı geçtiğimiz yıl aynı dönemde 20 binin altındaydı. Kasım 2022’de son 12 ay toplamı ilk kez 20 bin sınırı aşılırken 2023’te bu sayı her ay artarak yükseldi.

Türkiye vatandaşları en çok hangi ülkelere iltica ediyor?

AB istatistik ofisinin ekim ayına ilişkin verileri yok. O yüzden veriler Ocak-Eylül ayı toplamını yansıtıyor. Almanya için ise Ocak-Ekim verileri mevcut. Buna göre Almanya’ya başvurusu sayısı 45 bini aştı. Bu sayı Ocak-Eylül döneminde 35 binin üzerindeydi.

Almanya’nın ardından Türkiye vatandaşlarının en çok iltica ettiği Avrupa ülkesi Fransa (6 bin 755). Ardından İsviçre (4 bin 705), Avusturya (2 bin 890) ve Hollanda (bin 860) geliyor.

Resmi verilere göre 2023 yılının ilk dokuz ayında AB ülkelerine ilk kez iltica eden Türkiye vatandaşlarının sayısı 51 bini aştı. Eski rekor 2022 yılında 48 bin 615 başvuru ile kırılmıştı. Almanya’nın ekim ayı veriler de eklendiğinde 2023 toplamı 61 bini aştı.

Diğer ülkelerin ve kalan ayların da eklenmesiyle 2023 yılında AB’ye iltica eden Türkiye vatandaşlarının sayısı çok daha yüksek bir seviyeye çıkacak. 2008-2015 yılları arasında AB ülkelerine ilk kez iltica eden Türkiye vatandaşlarının sayısı 4 bin civarında gerçekleşti.

15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı 2016’dan sonra ise iltica sayısı hızla arttı. 2016’da ilk kez iltica sayısı 10 bin sınırına dayandı. Covid-19 öncesi 2019 yılında bu sayı 23 bini aştı. 2022 yılında ise 48 bin 615 Türkiye vatandaşı ilk kez AB ülkelerine iltica başvurusu yaptı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan’ın Ziyareti Almanya Basınında Nasıl Yankılandı?

Almanya basını hafta sonundan bu yana Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Kasım Cuma günü Almanya’ya yapacağı resmi ziyaretine ilişkin haber ve yorumların yoğunlaştığı dikkat çekiyor.

Almanya’da Erdoğan’ın İsrail ve Hamas konusunda yaptığı açıklamalar nedeniyle yoğun tartışmalara neden olurken, Almanya’daki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) yönelik eleştirilerin dozu da artıyor.

Köln merkezli Kölner Stadt Anzeiger gazetesindeki yorumda: “Recep Tayyip Erdoğan, hem Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier hem de Başbakan Olaf Scholz tarafından ağırlanacak. Daha fazla onurlandırma zaten mümkün değil. Otokratik biçimde yönetilen Türkiye hâlâ bir NATO üyesi. Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakereleri ise hâlâ daha nihayete ermiş değil. Ziyaret tuhaf, zira Erdoğan ülkesini demir yumrukla yönetiyor, hele de son seçimlerden sonra daha da fazlaca.

Ülkede vatandaşlar zaman zaman sandığa gidiyor olsa da Türkiye için demokrasiden söz etmek uzun süredir mümkün değil. Medya denetim altında, muhalifler cezaevlerinde. Erdoğan Almanya’daki uzantıları üzerinden buraya da etki etmeyi sürdürüyor. Erdoğan, dış politikada da bir güç politikası izliyor. İster Azerbaycan ister Libya ister de Suriye, hedefi Türkiye’nin etki alanını genişletmek. Bunu şimdi de Ortadoğu’da deniyor. Erdoğan terör örgütü Hamas’tan yana pozisyon aldı. Buna rağmen Batı, Erdoğan ile ipleri hâlâ koparmadıysa bu kendi çıkarları yüzünden. Almanya, örneğin, Türkiye ile yapılan mülteci mutabakatından vazgeçemiyor.

Yapıldığı dönem itibarıyla mutabakat örnek olarak gösteriliyordu. Bir de Ankara’ya yönelik daha sert bir politikanın Erdoğan’ı daha da kestirilemez yapacağı endişesi de hakim. Bu koşullarda Erdoğan’ın Berlin gezisinden ne beklenebilir? Çok şey beklenemez. Ancak Almanya Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, Ankara Sultanı’na cesurca hakkında ne düşündüğünü söylemeli. Sonucu olmasa da insan sadece bunu yapmalarını diliyor.”

Welt am Sonntag gazetesindeki yorumda da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’i “örgüt” olarak nitelemesine atfen İsrail’in devletinin varlığını sorguladığına işaret edilerek şu satırlara yer veriliyor:

“Erdoğan, İsrail’in Hamas’a yönelik saldırılarındaki yüksek sivil ölümleri üzerine Müslümanların artan öfkesini siyasi olarak kullanıyor ve İsrail karşıtları listesinde adını en başa yerleştirmeyi deniyor. Aynı Erdoğan, eski Başbakan Angela Merkel döneminde de ona ‘Nazi yöntemleri kullanmak’ suçlamasını yöneltmişti. Şimdi de yangına körükle giden Erdoğan, 17 Kasım’da Almanya’ya geliyor ve pek çok konuda Başbakan Scholz ile görüş alışverişinde bulunacak. Erdoğan’ın (İsrail ve Hamas ile ilgili) son açıklamaları sonrasında ‘gelme’ denmesini talep edenlerin sayısı artıyor.

Açıklamalarıyla Yahudilerin güvenliğini tehlikeye atan ve İsrail’in varlığına şüpheli bakan bir liderin, her ikisinin de güvenliğinin bir devlet politikası olduğu Almanya ziyaretinin iptali yönünde pek çok sebep var aslında. Türkiye zor bir partner. Ancak Erdoğan’ın gezisinin iptali, içinde bulunulan durum itibarı ile getiri sağlayacak bir adım değil. Dünyanın alevler içinde olduğu bir dönemde yeni bir diplomatik krize daha davetiye çıkarmak gereksiz. Türkiye zor ve bir o kadar da vezgeçilmesi kolay olmayan bir partner olarak kalmaya devam edecek. Hem Ukrayna hem de Ortadoğu’da ona ihtiyacımız var.”

Straubinger Tagblatt gazetesindeki yorumda da Erdoğan’ın sorunlar yaşanan bir lider olmakla birlikte diyaloğun önemine dikkat çekiliyor:

“Erdoğan’ın ziyareti her yönüyle sorunlu ancak onunla diyalog kurmamak da kesinlikle yanlış olacaktır. Bu ziyarette belirleyici olan, Başbakan Olaf Scholz’un Cuma günü hem iki liderin başbaşa konuşmasında hem de kamuoyu önündeki açıklamalarda Erdoğan’ın yaptıklarının en ileri derecede kışkırtma olduğunu açıkça söylemesidir. Erdoğan’ın ayrıca yaptığı açıklamalarla Ortadoğu’da bir arabuluculuk rolü üstlenme konusunda kendini tamamen diskalifiye ettiğini de öğrenmesi gerekiyor.

Frankfurter Allgemeine gazetesindeki yorumda ise Erdoğan’ın geçmişte yaptığı farklı açıklamalarında da sınırları aştığı hatırlatılıyor, ancak bu sefer ipleri şimdiye kadar olduğundan daha da fazla gerdiği iddia ediliyor.

“İsrail’in varlığını sorgulamasıyla Erdoğan, yayı olabileceğinden çok daha fazla germiş oldu. Almanya gezisinden bu kadar kısa süre önce bir de İsrail’i faşist olmakla suçlaması, yaptığı provokasyonu daha da çirkin kıldı. Anlaşılan Gazze ile ilgili arabuluculuk müzakerelerinde hiçbir rol oynamaması Erdoğan’ın canını epey acıtmış. Bundan dolayı o da başka yollarla kendini tartışmaların merkezine koymayı istiyor.”

DİTİB tartışmaları

Öte yandan Almanya Tarım Bakanı Cem Özdemir, Welt am Sonntag gazetesine yaptığı açıklamada, Almanya’da Türkiye’den bağımsız dini yapılara ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Özdemir, Almanya’daki İslami kuruluşlar konusunda “Değerlerimize bağlı ve anayasa zemininde sağlam bir şekilde duran bir İslam’ın uygulanabileceği, bağımsız ve Ankara ile bağı bulunmayan yapılara ihtiyacımız var” dedi. Özdemir, Türkiye’deki Diyanet İşleri Başkanlığı’na tabi olan ve Yahudiler ile İsrail devletini “kötü görenlere” karşı Almanya’da “yanlış bir hoşgörü” gösterilmemesi gerektiğini ifade etti.

Schleswig-Holstein eyaletinin Eğitim Bakanı ve Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Yahudi Forumu’nun sözcüsü olan Karin Prien ise Welt am Sonntag gazetesine verdiği demeçte, Almanya’nın yurt dışından yönetilen ve Almanya’daki yasalar ile kuralları tanımayan dini temsilciliklere ihtiyacının olmadığını ifade etti. Prien aynı zamanda Almanya’da bir kurumun devlet tarafından muhatap alınması için o kurumun İsrail devletinin var olma hakkına bağlılığını ortaya koymasının “zorunlu bir ön koşul” olması gerektiğini belirtti.

Hür Demokrat Parti’nin (FDP) dini politikalar konusundaki sözcüsü Sandra Bubendorfer-Licht ise Welt am Sonntag’a yaptığı açıklamada, din dersleri konusunda okullar ile DİTİB arasında varılan iş birliklerinin “derhal son bulması” gerektiğini kaydetti. Yurt dışından gelen etkilere bağımlılığın azaltılması gerektiğini ifade eden Bubendorfer-Licht, “Bu nedenle imamların Almanya’da eğitimine artık hız verilmeli ve değerlerimize uygun Avrupa tarzı bir İslam’ı hayata geçirmeliyiz” dedi.

Türkiye’deki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ekim ayının ortasında yaptığı bir açıklamada, “İsrail’in Filistin üzerinde yapmış olduğu katliam, soykırım dünyanın gözü önünde yapılıyor. Ne yazık ki insan olduğunu söyleyen bazı kimseler, ülkeler de bunu destekliyor” diye konuşmuştu. Almanya’da DİTİB çatı örgütüne bağlı olarak çalışan 1000 kadar imam Türkiye’deki Diyanet tarafından atanıyor.

Almanya Türk Toplumu (TGD) Genel Başkanı Gökay Sofuoğlu ise Redaktionsnetzwerk Deutschland (RND) haber sitesine yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya ziyaretine toplumdan sert tepkiler gelebileceğini söyledi. Sofuoğlu, “Hamas ve diğer konulardaki açıklamalarına karşı tepkiler olacaktır. Gösteriler olabileceğini tahmin ediyorum” dedi.

Alman Federal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Michael Roth ise Erdoğan’ın “kışkırtıcı, hakaretamiz ve popülist” davranışlarıyla Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu arasında bir köprü olarak taşıdığı önemin hakkını vermediği için ülkesine ciddi zarar verdiğini söyledi. Roth, “Son olarak İsrail’e yönelik çirkin ve kötü şöhretli söylemleri ve Hamas terörünü savunması, son derece tehlikeli bir çatışmanın ateşini bir kez daha körükledi” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Ekim sonunda yaptığı açıklamada Hamas’ın bir terör örgütü olmadığını, “topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve bir mücahitler grubu” olduğunu ifade etmişti. 7 Ekim’de İsrail’e saldırılar düzenleyerek 1200 kadar insanı öldüren ve 240 kadar kişiyi de rehin alan Hamas, Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından terör örgütü olarak nitelendiriliyor. Hamas’ın saldırılarının ardından İsrail “savaşta olduğunu” ifade ederek Hamas’a yönelik Gazze Şeridi’nde saldırılar düzenliyor. Çatışmalarda şu ana kadar Gazze tarafında, yüzde 40’ı çocuk olmak üzere en az 11 bin kişinin öldüğü bildiriliyor.

17 Kasım’da Almanya’yı ziyaret edecek Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya Başbakanı Olaf Scholz tarafından akşam yemeğinde ağırlanacak. Erdoğan, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından da kabul edilecek.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Altı Ülkeden İsrail’e Destek: Meşru Müdafaa Hakkı

Her geçen gün daha da şiddetlenen ve bölgesel bir çatışmaya dönüşme ihtimalinin tartışıldığı Filistin – İsrail savaşının 17. gününde Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere liderleri ortak açıklama yaparak bir kez daha İsrail’e ve İsrail’in meşru müdafaa hakkına desteklerini bildirdiler.

Haber Merkezi / ABD Başkanı Joe Biden, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve İngiltere Başbakanı Rishi Sunak imzalarıyla yayımlanan ortak açıklamada, iki rehinenin serbest bırakılmasının memnuniyetle karşılandığı, diğer rehinelerin de derhal serbest bırakılması istendi. Açıklamada İsrail’den de uluslararası hukuka saygı göstermesi istendi, İsrail sivilleri korumaya davet edildi.

Beyaz Saray’ın internet sayfasında yer alan ortak açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Liderler İsrail’e ve terörizme karşı kendini savunma hakkına desteklerini yinelerken sivillerin korunması da dâhil olmak üzere uluslararası insan hukukuna saygı gösterilmesi çağrısında bulundu.

Liderler iki rehinenin serbest bırakılmasını memnuniyetle karşıladı ve kalan tüm rehinelerin derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. Başta Gazze’den ayrılmak isteyenler olmak üzere bölgedeki vatandaşlarına yardım konusunda yakın koordinasyon içinde olacaklarını taahhüt ettiler.

Liderler Gazze Şeridi’nde ihtiyaç sahibi Filistinlilere ilk insani yardım konvoylarının ulaşmasını memnuniyetle karşıladı ve insani ihtiyaçların karşılanması için gerekli gıda, su, tıbbi malzeme ve diğer yardımlara sürekli ve güvenli erişimin sağlanması amacıyla bölgedeki ortaklarıyla koordinasyonu sürdürme taahhüdünde bulundular.

Liderler, çatışmanın yayılmasını önlemek, Ortadoğu’da istikrarı korumak, siyasi bir çözüm ve kalıcı barış için çalışmak üzere bölgedeki kilit ortaklar da dâhil olmak üzere yakın diplomatik koordinasyonu sürdürme taahhüdünde bulundu.”

Gazze’de 320 nokta vuruldu

Öte yandan İsrail ordusunun yaptığı açıklamaya göre son bir günde Gazze’deki 320 nokta vuruldu. İsrail, Hamas altyapısının hedef alındığını, tünel ve operasyon merkezlerinin vurulduğunu iddia etti. Gece boyunca ve sabah erken saatlerde devam eden saldırılarda uyarı yapılmadan evlerin de vurulduğu öne sürüldü.

Hamas’ın liderlik yaptığı Gazze’deki içişleri bakanlığı ise gece düzenlenen saldırılarda çok sayıda kişinin hayatını kaybettiğini ve yaralandığını aktardı. Hamas daha sonra yaptığı açıklamada 60 kişinin öldüğünü belirtti.

Sabah erken saatlerde Gazze’deki hastanelerin yakınlarında da patlamaların yaşandığı kaydedildi. Filistin İçişleri Bakanlığı ise İsrail’in Gazze’de düzenlediği iki ayrı hava saldırısında 27 kişinin hayatını kaybettiğini aktardı.

İsrail, Gazze’nin etrafına tank ve asker yığdı

İsrail, Hamas’ı “yok etmeyi” amaçlayan kara harekâtı için Gazze’nin etrafına tanklar ve askerler yığdı.

Hafta sonu Washington, bölgedeki ABD çıkarları için önemli bir risk uyarısı yaptı ve gelişmiş hava savunma sistemlerinin yeni bir konuşlandırmasını duyurdu. Bu adım İsrail-Hamas savaşının daha geniş bir Orta Doğu çatışmasına dönüşebileceği korkusuna neden oldu.

Pentagon, İran’a bağlı güçlerin saldırılarını caydırmaya yardımcı olmak için iki uçak gemisi, destek gemileri ve yaklaşık 2,000 deniz piyadesi de dahil olmak üzere önemli miktarda deniz gücünü Orta Doğu’ya gönderdi.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, “Gördüğümüz şey bölgedeki birliklerimize ve halkımıza yönelik saldırıların önemli ölçüde artma ihtimalidir” dedi.

Bölgeyi ziyaret eden Çin’in Orta Doğu özel temsilcisi Zhai Jun, geniş çaplı bir kara çatışması riskinin arttığını ve bölgedeki çatışmaların yayılmasının “endişe verici” olduğu kaydetti.

Reuters’a konuşan İranlı güvenlik yetkilileri İran’ın stratejisinin Tahran’ı da içine çekecek büyük bir tırmanıştan kaçınmak olduğunu söyledi.

Suriye devlet medyası, İsrail füzelerinin pazar günü Şam ve Halep uluslararası havaalanlarını vurduğunu, her ikisinin de hizmet dışı kaldığını ve iki çalışanın öldüğünü duyurdu.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Gazze harekatıyla ilgili “Bir ay, iki ay ya da üç ay sürebilir ama sonunda Hamas kalmayacak” dedi. Kara harekatına “yakında” başlayacaklarını belirten Gallant, “Bu Gazze içindeki son harekatımız olacak, sonrasında Hamas olmayacak” diye konuştu.

Paylaşın

Almanya Göçmenler İçin Düğmeye Bastı: Hızla Sınır Dışı Edilecek

Almanya’da hükümet düzensiz göçle mücadele için ay sonuna kadar kabineden geçmesi amaçlanan yeni bir tedbir paketi hazırladı. Paket, suç işleyen ve iltica başvurusu kabul edilmeyenlerin ülkeden hızla sınır dışı edilmesi ve ülkede kalma şansı yüksek olanların çalışma hayatına katılmasının kolaylaştırması gibi düzenlemeleri içeriyor.

Düzenlemede Almanya’da iltica başvurusu reddedilen ancak sınır dışı edilmeleri ertelenerek geçici olarak kalmalarına izin verilen, yani “Müsamaha Belgesi” (Duldung) sahibi olanların çalışmasına ilişkin bir madde de yer alıyor.

Buna göre,  31 Aralık 2022’den önce gelmiş olan Müsamaha Belgesi sahiplerine çalışma izni için başvuruda bulunma hakkı tanınacak. Bu düzenleme şimdiye kadar 2018 sonuna kadar gelenlerin çalışma izni için başvurmasına imkan tanıyor, sonrasında gelenleri kapsamıyordu.

“Göç paketi”  yerel yönetimler ve onların bağlı olduğu 16 eyaletin yönetimlerinin son aylarda sıklıkla dile getirdiği eleştiriler, özellikle düzensiz göçle mücadele ve göçmen sayısının sınırlanması konusundaki talepler ışığında hazırlandı.

Almanya’ya düzensiz göçle mücadelede hükümet üzerindeki baskı artarken, Sosyal Demokrat Parti (SDP), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan koalisyon hükümeti ay sonuna kadar kabineden geçmesi amaçlanan yeni bir tedbir paketi hazırladı. Paket, suç işleyen ve iltica başvurusu kabul edilmeyenlerin ülkeden hızla sınır dışı edilmesi ve ülkede kalma şansı yüksek olanların çalışma hayatına katılmasının kolaylaştırması gibi düzenlemeleri içeriyor.

İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in “göç paketi” diye nitelenen yasal düzenlemeye ilişkin hazırladığı taslağı dün hükümet üyesi partilere sunduğu bildirildi. Ay sonuna kadar üzerinde istişare edilecek paketin Ekim sonunda kabineden geçmesinin hedeflendiği belirtiliyor.

İçişleri Bakanı Faeser’in hazırladığı yasa taslağına göre, iltica başvurusu yapıp sığınmacı ilk kabul yurduna alınan kişilerin 9 yerine 6 ay sonra çalışabilmesinin önü açılacak. Bu konuda koalisyon ortakları SPD, Yeşiller ve FPD’nin uzlaşı sağladığı açıklandı. Başbakan Yardımcısı ve İklim Koruma ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck, “Uzun süredir Almanya’da olan ilticacıların çalışması oldukça mantıklı olacaktır” diye konuştu.

Yasa taslağını hazırlayan İçişleri Bakanı Feaser de paketin, Almanya’da kalma şansı olmayan kişilerin ülkeyi daha hızlı terketmesinin ve ülkede kalma şansı olanların istihdama daha çabuk katılabilmesinin önünü açacağının altını çizdi.

Düzenlemeye göre, sığınmacılardan sorumlu yerel dairelerin sığınmacılara “çalışma müsamahası” vermesi de söz konusu. Şimdiye kadar bunun verilmesi “mümkün” kategorisindeydi, yani verip vermeme kararı sorumlu dairenin takdir yetkisine bırakılıyordu. Yasayla bu iznin verilmesi kurala bağlanmış olacak.

Düzenlemede Almanya’da iltica başvurusu reddedilen ancak sınır dışı edilmeleri ertelenerek geçici olarak kalmalarına izin verilen, yani “Müsamaha Belgesi” (Duldung) sahibi olanların çalışmasına ilişkin bir madde de yer alıyor. Buna göre, 31 Aralık 2022’den önce gelmiş olan Müsamaha Belgesi sahiplerine çalışma izni için başvuruda bulunma hakkı tanınacak. Bu düzenleme şimdiye kadar 2018 sonuna kadar gelenlerin çalışma izni için başvurmasına imkan tanıyor, sonrasında gelenleri kapsamıyordu.

Bakan Faeser, hazırlanan düzenlemeyle ayrıca suç işleyen ve bir yıldan fazla ceza alanların da ülkeden sınır dışı edilmesini kolaylaştırmasını hedefliyor. Daha kolay sınır dışı edilme kuralının insan kaçakçıları için de geçerli olacağı kaydedildi. Sınır dışı edilmek üzere gözaltında tutma süresi de 10 günden 28 güne çıkarılacak.

Düzenleme, yerel yönetimlerin talepleri ışığında hazırlandı

İçişleri Bakan Feaser, ay sonunda kabinede onaylanması beklenen yasal düzenlemeyle, geçen yıl Almanya’ya gelen ve sayısı 1 milyon 100 bini geçen Ukraynalı sığınmacılar ile savaş ve terörün yaşandığı dünyanın diğer bölgelerinden gelen, korunmaya muhtaç kişilere hakkıyla yardım etme sorumluluğunun yerine getirebileceğinin de altını çizdi. Faeser, bunun rakamlar göz önünde bulundurulduğunda yerel yönetimler ve toplum için hiç kolay olmadığını da tekrar vurguladı.

“Göç paketi” yerel yönetimler ve onların bağlı olduğu 16 eyaletin yönetimlerinin son aylarda sıklıkla dile getirdiği eleştiriler, özellikle düzensiz göçle mücadele ve göçmen sayısının sınırlanması konusundaki talepler ışığında hazırlandı.

Almanya’daki yerel yönetimler, sadece Ukraynalı sığınmacıların barınma, çocuklarının yuva ve okul ihtiyacı, sağlık ve yaşlılarının bakım hizmeti, Almanca kursları ve istihdam piyasasına dahil edilmesi için yapılması gerekenlerin kendilerini kapasitelerinin sınırına dayandırdığını dile getirerek çözüm talep ediyor. Ukraynalılara ilaveten başta Suriye, Afganistan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olmak üzere gelen düzensiz göçmen sayısı da rekor seviyede. Yerel yönetimler sadece maddi yüke değil, alt yapı ve personel eksikliğine de dikkat çekerek federal hükümetten sıkı bir tedbir paketi talep ediyor.

Göç konusunda muhalefet partileri de hükümeti baskı altına alıyor. Geçen hafta yüzölçümü açısından en büyük eyalet olan Bavyera’da ve ekonominin kalbinin attığı Hessen eyaletinde parlamento seçimleri yapılmış, her ikisinde de iktidar ortağı partiler hezimete uğramıştı. İki eyalette de ana muhalefet bloku Hristiyan Birlik (CDU/CSU) birinci güç olurken, göçün damgasını vurduğu seçimlerde İslam ve göç karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi her iki eyalette de oylarını artırmıştı.

Göç konusunda yarın Başbakanlıkta bir zirve düzenlenecek. Başbakan Olaf Scholz’un Eyalet Başbakanları Konferansı dönem başkanı Hessen Başbakanı Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) üyesi Boris Rhein ile dönem başkanlığını ona devreden Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Aşağı Saksonya Başbakanı Stephan Weil ile görüşecek. Söz konusu zirveye ana muhalefet lideri Friedrich Merzin de katılacağı açıklandı. Öncesinde Almanya’daki 16 eyaletin başbakanları bu akşam biraraya gelerek iki günlük istişare görüşmelerine başlayacak.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Almanya’dan Kürtlerin İltica Başvurularına Rekor Ret

Almanya’ya 2021’de iltica ederken “Türküm” diyenlerin başvurularının yüzde 77’si kabul edilirken Kürt olduğunu söyleyenlerde bu oran sadece yüzde 10,7 oldu. Geçen yıl ise Türk olduğunu belirtenlerin başvurularının yüzde 73’üne yine onay verilirken Kürt olduğunu söyleyenlerde kabul oranı yüzde 8,2’ye düştü.

Bu yılın ilk yedi ayında da “Türküm” diyen ilticacıların yüzde 59,8’ine olumlu cevap verildi, Kürtlere verilen kabul yanıtı ise neredeyse yarı yarıya azalarak yüzde 4,8 seviyesine indi.

Almanya Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) yetkilileri, “ilticanın tamamen bireysel bir olay olduğuna vurgu yaparak sığınmacıların geldikleri ülkelerdeki toplumsal ve siyasi gelişmeleri içeren raporların sık sık güncellendiğini ve bu raporlar sayesinde iltica başvurularının incelenip kabul veya ret verildiğini” aktardı.

“Nereye iş başvurusu yapsam, hep olumlu cevap aldım, mülakatlar da iyi geçti. İş sabıka kaydına gelince Cumhurbaşkanı’na hakaretten, terör örgütü propagandasından ceza yemişim, yatmışım. ‘Kusura bakma’ dediler. Artık ya açıklıktan ölecektim ya da ülkeden çıkacaktım.”

Robin E. ikinci seçenekte karar kılmış ve Aralık 2022’de Türkiye’den ayrılmış. İnsan kaçakçıları aracılığıyla Sırbistan’a gidiş-dönüş uçak bileti alarak Belgrad’ta otel rezervasyonunu yaptırmış. “Orada Subotica diye bir yer var, şebekeler oraya yönlendiriyor, herkes biliyor. Belgrad Havalimanı’ndaki taksiciler ezbere götürüyor. Ben de oraya gittim.”

Sırbastan’a ulaştıktan sonra bir akşam, hava kararınca saatlerce ormanda yürüyerek sınıra ulaşmışlar, buradan da çitleri atlayıp Macaristan’a geçmişler. Robin, “İki araç bizi aldı ve Dresden’e götürdü. Sonra da Almanya’da iltica ettim” diye devam ediyor.

Türkiye’den Almanya’ya sığınanların sayısı son iki yılda rekor derecede artış kaydetti. Almanya’ya Türk vatandaşlarının 2021 yılında yaptığı iltica başvurusu 7 bin 67’yken bu rakam 2022’de üç kattan fazla artarak 23 bin 938 oldu.

Türkiye’den Almanya’ya 2022 yılında toplamda 23 bin 938 iltica başvurusu yapılmıştı. Bu yılın ilk yedi ayında (Ocak-Temmuz) Türk vatandaşlarının Almanya’ya iltica başvuruları ise şimdiden 23 bin 82 oldu.

Türkiye, Almanya’ya son yıllarda yapılan iltica başvurularında onlarca yıldır savaş ve krizlerin damgasını vurduğu Suriye ve Afganistan’ın ardından üçüncü sırada yer alıyor. Temmuz 2023’te ise 3 bin 791 başvuru ile Türkiye ilk kez Afganistan’ı da geride bırakarak Suriye’nin ardından en çok iltica başvurusu gelen ikinci ülke oldu.

İltica edenlerin sayısı artarken Almanya’nın başvurulara kabul oranı ise giderek azalıyor. Almanya Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF), bu sene Ocak-Temmuz döneminde Türk vatandaşlarının yaptığı başvuruların yüzde 15’ine onay verildiğini açıkladı. Bu oran geçen yıl yüzde 27,8, 2021’de de yüzde 37,2 olmuştu.

BAMF’ın verdiği bilgiye göre, 2021’de Türk vatandaşlarının yaptığı toplam 7 bin 67 iltica başvurusundan 3 bin 878’ini Kürtler oluşturdu. Geçen yıl Türkiye’den yapılan 23 binden fazla iltica başvurusunun 19 bin 500’ü, yani yüzde 81’den fazlası da yine Kürtler’den oluştu.

Bu yıl Ocak-Temmuz döneminde iltica etmek isteyen 23 binden fazla kişiden 19 bin 220’si de Alman makamlarına Kürt olduğunu beyan etti.

“Bekliyorduk”

Almanya’ya yapılan iltica başvurularını DW Türkçe’den Elmas Topçu‘ya değerlendiren Almanya Kürt Toplumu Genel Sekreteri Cahit Başar, “Pek çok kuruluş gibi biz de iktidarın seçimleri yeniden kazanması halinde ilticalarda artış bekliyorduk” dedi.

“Etnik ve dini azınlık mensupları ile demokratlar için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim zaferinin sadece hayal kırıklığı olmadığını, aynı zamanda daha çok baskı, kısıtlama ve takibat anlamına geldiğini” söyleyen Başar, “Kürtler ve Aleviler karşıtı ırkçılık uzun süredir toplum tarafından genel kabul gören bir gerçeklik. Türk ve Sünni olanın dışındaki her şey tehdit veya tehlike olarak görülüyor” şeklinde konuştu. Bütün bunların, insanların yaşadığı toprakları terk etmesi yönünde hissedikleri baskıyı daha da artırdığını savunan Başar, “6 Şubat depremleri, onlarca yıldır ihmal edilen Kürt illerindeki mevcut karamsarlığı daha da derinleştirdi” görüşünde.

Almanya’da ilticacılara yardım eden bir sivil toplum örgütü olan Pro Asly’ün Aşağı Saksonya Eyalet Yönetim Kurulu Üyesi ve avukat Dündar Kelloğlu da “Erdoğan’ı seçmeyen yüzde 50 şu dönem büyük bir depresyon içinde” ifadelerini kullandı. Almanya’ya gelen ve iltica edenler arasında bunu yoğun biçimde gözlemlediklerini söyleyen Kelloğlu sözlerini “Şu dönem hakim olan karamsar ve kötümser hava 1980 askeri darbesi sonrasında bile yoktu” şeklinde sürdürdü. Kelloğlu, mevcut siyasi duruma ve bununla bağlantılı ekonomik krize bakıldığında ilticaların daha da artmasının muhtemel olduğunu da sözlerine ekledi.

Almanya Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP) uzmanlarından Dr. Yaşar Aydın da mevcut siyasi havaya ilaveten ekonomideki kötümser gidişatın yurt dışına çıkışlarda etkili olduğu kanısında. “Giderek artan ekonomik kriz yüzünden daha da çok şeyden vazgeçmek zorunda kalınacağını ve mevcut refahlarından daha da çok şey kaybedeceklerini görüyorlar” diyen Aydın, özellikle eğitimli kesimin geleceğe gün geçtikçe daha da kötümser baktığını, Türkiye’de kendisine güvenli bir yarın göremediği için ülkesini terkettiğini ve Almanya gibi ülkelere gittiğini dile getirdi.

Rekor ret

Türkiye, 2016’da yaşanan darbe girişimine kadar uzun yıllar Almanya’ya yapılan iltica başvurularında ortalama bin 500 ile geri sıralardaydı. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 2017’te başvurular katlanarak önce 8 bin 27’ye, 2018’de 10 bin 160’a, 2019’da da 10 bin 784’e yükseldi. Bu tarihlerde dikkat çeken ise iltica eden Türk vatandaşları arasında Türk olduğunu söyleyenlerin sayılarındaki rekor artış oldu. Avukat Kelloğlu, Türk olduğunu söyleyenlerin çoğunun Gülen Hareketi üyesi olmakla suçlananlar olduğu gözlemlediklerine dikkat çekti.

Ancak bu trend 2021’den itibaren tersine döndü ve iltica eden Türkiye vatandaşlarında Kürtlerin oranı, 90’lı yıllardaki gibi yine artış göstermeye başladı. Geçen yıl Kürt olduğunu belirtenlerin sayısı bir önceki yıla göre beş kattan fazla arttı.

Türk ve Kürt olduğunu beyan edenlerin başvurularının kabulune ilişkin makas da giderek açıldı. Almanya’ya 2021’de iltica edenken “Türküm” diyenlerin başvurularının yüzde 77’si kabul edilirken Kürt olduğunu söylenlerde bu oran sadece yüzde 10,7 oldu. Geçen yıl ise Türk olduğunu belirtenlerin başvurularının yüzde 73’üne yine onay verilirken Kürt olduğunu söyleyenlerde kabul oranı yüzde 8,2’ye düştü. Bu yılın ilk yedi ayında da “Türküm” diyen ilticacıların yüzde 59,8’ine olumlu cevap verildi, Kürtlere verilen kabul yanıtı ise neredeyse yarı yarıya azalarak yüzde 4,8 seviyesine indi.

“BAMF tutum değiştirdi”

Türkiye’den iltica başvurularına kabul oranlarının neden düştüğü sorusunu yönelttiğimiz BAMF yetkilileri ise “ilticanın tamamen bireysel bir olay olduğuna vurgu yaparak sığınmacıların geldikleri ülkelerdeki toplumsal ve siyasi gelişmeleri içeren raporların sık sık güncellendiğini ve bu raporlar sayesinde iltica başvurularının incelenip kabul veya ret verildiğini” aktardı. BAMF daha ayrıntılı bir açıklama yapmadı.

Türkiye’de temel hak ve özgürlükler ile yargı bağımsızlığı konularında iyileşme olmaksızın BAMF’ın Türkiye’ye yönelik değerlendirmesini değiştirdiğini düşünen Kelloğlu ise “Eskiden siyasi görüşü nedeniyle takibata uğrayan veya hakkında yakalama kararı olan kabul alırdı, şimdi sadece cezası kesinleşmişlere kalma hakkı veriliyor. Biri aranıyorsa veya davası sürüyorsa ret veriyorlar” dedi. Almanya Kürt Toplumu Genel Sekreteri Başar da BAMF’ın “iltica bireyseldir” değerlendirmesini “uydurulmuş bir hukuki kılıf” şeklinde eleştirdi.

27 yaşındaki kamu yönetimi mezunu Mustafa S. de kendine Türkiye’de bir gelecek görmeyenlerden. Diyarbakır doğumlu Mustafa S. de iki ay önce Sırbistan’a uçakla gelip sonrasında kara yoluyla Almanya geçmiş. Kaçakçıların bıraktığı Bavyera’da bir otoyol kenarında polise yakalanmış, ardından iltica başvurusu yapmış. “Tahir Elçi anmasına katıldım diye hakkımda soruşturma açıldı, meslekten men edildim, iş başvurularım sabıka kaydı yüzünden hep retle sonuçlandı. Yaşam hakkı yok, bitelim isteniyor” diyen Mustafa, şimdi bir mülteci yurdunda kalıyor. Mustafa, Almanca kursu için başvurduğunu, haftada iki kez mülteci yurdundaki diğer sığınmacılarla kurdukları ekiplerle futbol oynadıklarını, umutlarını kaybetmemek için de birbirilerini motive ettiklerini söylüyor.

Paylaşın

2023 Yılında Türkiye’den Almanya’ya İltica Başvuruları Yüzde 203 Arttı

2023 yılı Ocak – Temmuz ayları arasında Türkiye’den Almanya’ya 23 bin 846 iltica başvurusu yapıldı. Başvurular geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 202,9 arttı. Türkiye’den Almanya’ya yapılan iltica başvurularından şu ana dek 12 bin 174’ü karara bağlanırken, iltica başvurularında kabul oranı ise yüzde 15’e tekabül ediyor.

Almanya’ya iltica başvurularında Suriye başı çekiyor. Bu yılın ilk yedi ayında Suriye’den yapılan başvuruların sayısı 52 bin 690 olarak açıklandı. Suriye’yi 32 bin 826 ile Afganistan, 23 bin 846 ile Türkiye, 7 bin 113 başvuru ile İran ve 7 bin 167 başvuru ile Irak takip ediyor.

Almanya Federal Göç ve Mülteci Dairesi (BAMF) Temmuz ayına dair iltica başvuru rakamlarını açıkladı. Buna göre bu yılın ilk yedi ayında Almanya’ya yapılan iltica başvuruları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 78 artış kaydetti. Daire’ye sadece Temmuz ayında 23 bin 674 iltica başvurusu yapıldı. Geçen yılın Temmuz ayına göre ise bu rakam yüzde 79 fazla.

Ocak ayından Temmuz sonuna kadar yapılan iltica başvurularının toplam sayısı 188 bin 967 olarak açıklandı. Başvurularda Suriye, Afganistan ve Türkiye vatandaşları ilk sırada yer alıyor. En çarpıcı artış Türkiye’den yapılan başvurularda gözlendi.

Ocak-Temmuz ayları arasında Türkiye’den toplam 23 bin 846 iltica başvurusu yapıldı. Böylece geçen yılın aynı dönemine göre başvurular yüzde 202,9 arttı. Türkiye’den Almanya’ya yapılan iltica başvurularından şu ana dek 12 bin 174’ü karara bağlandı. BAMF’ın verilerine göre Türkiye’den iltica başvurularında kabul oranı yüzde 15’e tekabül ediyor.

En fazla başvuru Suriye’den

Almanya’ya iltica başvurularında Suriye başı çekiyor. Bu yılın ilk yedi ayında Suriye’den yapılan başvuruların sayısı 52 bin 690 olarak açıklandı. Suriye’yi 32 bin 826 ile Afganistan, 23 bin 846 ile Türkiye, 7 bin 113 başvuru ile İran ve 7 bin 167 başvuru ile Irak takip ediyor.

Federal Göç ve Mülteci Dairesi’nin yıllık raporuna göre 2022 yılında Almanya’da iltica başvurularında 70 bin 976 başvuruyla yine Suriyeliler ilk sıradaydı. İkinci sırada 36 bin 358 kişiyle Afganistan vatandaşları,üçüncü sırada ise 23 bin 938 kişiyle Türk vatandaşları yer almıştı. İltica başvurularında bu üç ülkeyi 15 bin 175 başvuruyla Irak ve 7 bin 963 başvuruyla Gürcistan takip etmişti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

İlkay Gündoğan, Almanya’da “Yılın Futbolcusu” Seçildi

İlkay Gündoğan, 1960 yılından bu yana Kicker dergisi tarafından düzenlenen ve spor gazetecilerinin oylarıyla belirlenen yılın futbolcusu ödülüne, aldığı 198 oyla layık görüldü. Oylamada ikinci sırayı 98 oyla, Werder Bremen ve Almanya Milli Takımı’nın golcüsü Niclas Füllkrug elde etti.

“Yılın Teknik Direktörü” unvanına layık görülen isim ise 1. FC Union Berlin takımını uzun yıllardır çalıştıran İsviçreli Urs Fischer oldu.

İngiltere’nin Manchester City takımı ile geçen sezon Şampiyonlar Ligi, Premier Lig ve FA Kupası’nı kazanan, Almanya Milli Takımı’nın Türk asıllı oyuncusu İlkay Gündoğan, kariyerinde ilk kez Almanya’da “Yılın Futbolcusu” seçildi.

2022/2023 sezonunun ardından, geçtiğimiz günlerde İspanya’nın köklü kulüplerinden FC Barcelona’ya transfer olan 32 yaşındaki futbolcu, 1960 yılından bu yana Kicker dergisi tarafından düzenlenen ve spor gazetecilerinin oylarıyla belirlenen yılın futbolcusu ödülüne, aldığı 198 oyla layık görüldü. Oylamada ikinci sırayı 98 oyla, Werder Bremen ve Almanya Milli Takımı’nın golcüsü Niclas Füllkrug elde etti.

“Almanya’da Yılın Futbolcusu” olduğunu öğrendikten sonra açıklamalarda bulunan Gündoğan, “sıkı çalışmanın karşılığında aldığı ödülün”, “çok ama çok güzel bir takdir” olduğunu dile getirdi.

“Esasında takımla kazanılan kupaların çok daha önemli başarılar” olduğunu ifade eden Gündoğan, “Ancak yılın futbolcusu seçimlerini geçen yıllarda hep takip ettim ve tabii ki, ‘Ben de bir gün seçilsem muhteşem olurdu’ diye düşündüm” dedi.

Kaptanlığını yaptığı Manchester City ile kusursuz bir sezon geçiren ve çıktığı 51 resmi maçta toplam 18 gol ve asist katkısı yapan Gündoğan’ın, önümüzdeki yıl Almanya’nın ev sahipliğinde yapılacak olan 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda, Alman Milli Takımı’nın en önemli kozlarından biri olması bekleniyor.

Gündoğan’ın Milli Takım’dan arkadaşı olan Bayern Münihli Leroy Sane de bu ödülü sonuna kadar hak ettiğini dile getirdiği tecrübeli oyuncunun bu sezonki performansının, “inanılmaz” olduğunu vurguladı.

“Onun adına, Almanya’da da artık hak ettiği saygıyı gördüğü için seviniyorum” diyen Sane, İlkay Gündoğan’ın aslında biraz “içine kapanık, utangaç” biri olduğunu ve “çok göz önünde olmayı sevmediğini” ancak diğer yandan da “geçmiş yıllarda birçok şeyi doğru yaptığını ve birçok şeyin de iyi gittiğini anlayacak kadar akıllı olduğunu” ifade etti.

Urs Fischer, Yılın Teknik Direktörü

Almanya’da spor basını temsilcilerinin oylarıyla “Yılın Teknik Direktörü” unvanına layık görülen isim ise 1. FC Union Berlin takımını uzun yıllardır çalıştıran İsviçreli Urs Fischer oldu.

Mütevazı bir kadroya sahip takımı ile Bundesliga sezonunu, Bayern Münih, Borussia Dortmund ve RB Leipzig takımlarının ardından dördüncü sırada bitiren ve başkent ekibinin, tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi’ne katılacak olmasını sağlayan Fischer, 293 oy ile açık ara birinci oldu.

Bu kategoride ikinci sırayı 63 oy ile Heidenheim takımının teknik direktörü Frank Schmidt, üçüncü sırayı ise 62 oy ile, geçen sene “Yılın Teknik Direktörü” seçilen Christian Streich elde etti.

Union Berlin’in teknik direktörü Urs Fischer de sonuçların açıklanmasının ardından yaptığı konuşmada, “Tabii ki gururluyum ancak bunu asla tek başına başaramazsın. Böyle bir ödülün ardında hep bir takım, bir kulüp vardır. Sonunda bu tip bir onurlandırma ile karşı karşıya iseniz, bunların hepsi size yardım etmiştir” dedi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

G7’den Ukrayna’ya Güvenlik Garantisi; Rusya Ve İran’dan Tepki

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Almanya, Japonya, Fransa, Kanada, İtalya ve İngiltere’den oluşan G7, Ukrayna’ya uzun vadeli güvenlik garantileri öngören bir ortak deklarasyon yayınladı.

Haber Merkezi / Deklarasyona Rusya ve İran’dan tepki geldi. Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov deklarasyonla ilgili olarak atılan adımı “aşırı derecede büyük bir hata ve potansiyel olarak oldukça tehlikeli” olarak değerlendirdiklerini duyururken, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney Batı ülkelerini Ukraynalıların hayatlarını tehlikeye atmakla suçladı.

G7 deklarasyonunda, “Her birimiz, Ukrayna ile uzun vadeli güvenlik taahhütleri üzerinde çalışacağız” denilerek Ukrayna’nın NATO müttefikleriyle ihtiyaçları konusunda ikili görüşmeler yürütmesinin önü açıldı.

Bunlar arasında kara, hava ve deniz alanlarında güvenlik yardımı ve modern askeri teçhizat sağlanması, hava savunması, topçu ve uzun menzilli silahlar, zırhlı araçlar ve hava muharebesi gibi diğer temel yeteneklerin arttırılması yer aldı.

Ayrıca Ukrayna’nın endüstriyel altyapısının kalkınmasına destek, Ukrayna güçlerinin eğitimi ve eğitim tatbikatları, istihbarat paylaşımı ve işbirliği, siber savunma, güvenlik, güçlenme girişimleri, hibrid tehditlerle mücadele, yeniden yapılandırma ve ayağa kaldırma çalışmalarıyla Ukrayna’nın ekonomik istikrarını ve dayanıklılığını arttırma, Ukrayna ekonomisinin refahını ve enerji güvenliğini sağlayacak koşulları oluşturma yer alıyor.

Rusya’nın açtığı savaştan kaynaklanan ihtiyaçları karşılayacak teknik ve mali desteğin sağlanması, Kiev’in Avrupa-Atlantik hedeflerine ulaşması için gerekli yönetim reformlarının etkili şekilde uygulanmasını sağlamak için destek sözü de verildi.

Metinde, “Gelecekte Rusya tarafından düzenlenecek bir silahlı saldırıda derhal Ukrayna ile görüşülerek uygun adımlar belirlenecek” denildi. Ayrıca deklarasyonda Rusya’ya ekonomik ve diğer yaptırımların uygulanması ve Ukrayna ile BM Sözleşmesi’nin 51’inci maddesi çerçevesinde kendini savunma hakkını kullanırken doğacak ihtiyaçları için görüşmeler yapılması yer aldı.

Bu kapsamda, “Ukrayna ile topraklarını bir kez daha savunma zorunda kalması durumunda güvenlik garantileri ve düzenlemeleri paketi üzerinde çalışacağız” denildi. Bunlara ek olarak Rusya’dan yaptırımlar ve ihracat kısıtlamalarıyla hesap sorulmaya devam edeceği belirtildi, savaş suçlularının ve Ukrayna’ya karşı işlenen hassas sivil altyapıya saldırı gibi uluslararası suçların hesabının sorulmaya devam edeceği kaydedildi.

“Savaş suçları cezasız kalamaz” denilen deklarasyonda “Sorumluların uluslararası hukuka uygun şekilde cezalandırılmasına olan bağlılığımızı yineliyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mekanizmaların çalışmalarına desteği sürdüreceğiz” ifadeleri kullanıldı.

Öte yandan Rusya’nın Ukrayna’da neden olduğu zararı karşılayıncaya kadar mal varlıkları üstündeki kısıtlamaların süreceği belirtildi. Rus saldırganlığının neden olduğu zarar, kayıp veya yaralanmaların tazminine yönelik uluslararası bir mekanizmanın kurulması gereğine vurgu yapılan açıklamada uygun mekanizmaların geliştirilmesi için çalışılacağı belirtildi.

Ukrayna’dan beklentiler

Deklarasyonda Ukrayna’dan beklentiler de yer aldı.

Bunlar, “Ortakların güvenliğine pozitif katkı sağlamak ve ortakların desteğiyle şeffaflıkla hesapverirlik ölçütlerini güçlendirmek, ordunun demokratik sivil kontrolunu güçlendirmek ve Ukrayna’nın savunma kurumları ve sanayisinde verimliliği ve şeffaflığı arttıracak savunma reformları ve modernizasyonda ilerleme sağlamak” olarak sıralandı.

Metinde “Bu çaba, Ukrayna gelecekte Avrupa-Atlantik topluluğuna üyelik yolunda ilerlemeye devam ederken ileriye götürülecektir” denildi.

“Rusya’nın güvenliği ihlal ediliyor”

Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov deklarasyonla ilgili olarak atılan adımı “aşırı derecede büyük bir hata ve potansiyel olarak oldukça tehlikeli” olarak değerlendirdiklerini duyurdu. Peskov, “Ukrayna’ya güvenlik garantileri vererek Rusya’nın güvenliğini ihlal etmiş oluyorlar” dedi. Batı’nın “bilgelik göstereceğine” dair umutlarını koruduklarını belirten Peskov, bunun olmaması halinde Avrupa ülkelerinin “çok uzun yıllar boyunca daha da tehlikeli” hale geleceğini söyledi.

“Silah şirketleri ceplerini dolduruyor”

G7 ülkelerine bir tepki de İran’dan geldi. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney Batı ülkelerini Ukraynalıların hayatlarını tehlikeye atmakla suçladı. Batılı ülkelerin “Ukrayna halkını cepheye sürerek Amerikan silah şirketlerinin ceplerini doldurduğunu” belirten Hamaney, Batı ülkelerinin “yağmacı” ve “sömürgeci” güdülerinin Ukraynalıları savaşmaya ve Batı silah üretim ve satış şirketlerinin çıkarlarına hizmet için ölmeye ittiğini ileri sürdü.

“Güvenlik zaferiyle dönüyoruz”

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ise deklarasyonu ülkesi açısından “anlamlı bir güvenlik zaferi” olarak niteledi. Zelenskiy, “Ukrayna delegasyonu evine Ukrayna için, ülkemiz için, halkımız için, çocuklarımız için anlamlı bir güvenlik zaferi götürüyor” ifadelerini kullandı.

“Varlığımızı sürdüreceğiz”

ABD Başkanı Joe Biden da G7 deklarasyonuyla ilgili olarak, “Bunun, Ukrayna’ya olan bağlılığımızı ifade eden güçlü bir açıklama olduğunu düşünüyorum. (Ukrayna) bugün özgürlüğünü savunurken geleceğini de yeniden kuruyor. Ne kadar sürerse sürsün yanında olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Batılı ülkeler şimdiye kadar Ukrayna kara kuvvetlerini modern silahlarla teçhizatlandırmış ancak Rusya ile savaş halindeki ülkeye savaş jeti ya da savaş gemisi tedariğinde bulunmamıştı.

Paylaşın