Babacan: Ev Kadınları Yirmi Yılın En Zor Zamanlarını Geçiriyor

Partisinin Fatih ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Çalışsın çalışmasın, bizim ülkemizin ev ekonomisi aslında kadınların elinde. Mutfağı da evi de kadınlar çekip çeviriyor. Özellikle, emeği görülmeyen ev kadınları, yani tüm emeğini hane içine vakfeden kadınlar, son yirmi yılın en zor zamanlarını geçiriyorlar. Alım gücünün düşmesini iliklerine kadar hissediyorlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul’da partisinin Fatih ilçe kongresinde konuştu. Konuşmasında kadın haklarına vurgu yapan Babacan, kadınları partisine davet ederek şu ifadeleri kullandı:

“Kadınların siyasetteki ve toplumdaki yerini hak ettikleri gibi güçlendireceğiz. Hedefimiz her alanda eşitlik. Ülkemizin içinde olduğu çoklu krizden kurtuluşun yolu kadınların aklıdır. Ekonomik dar boğazdan, politik sıkışmışlıktan kurtuluş yolu kadınların fikridir. Hukuksuzluktan, şiddetten kurtuluşun yolu kadınların emeğidir.

“Erdoğan, kendi başbakanlığı döneminde, Türkiye’nin öncülüğünde, İstanbul’da imzaya açılan, adı ‘İstanbul’ olan, tek amacı da kadına şiddeti önlemek olan bir sözleşmeden ansızın çekiliverdi.Her mahalleden kadın ses çıkardı. Dindar, muhafazakâr kadınlar, AK Partili kadınlar da tepki gösterdi. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ demeden, eleştiri oklarını göğüslemek pahasına sözleşmeyi savundular. Erdoğan, o birlikte yola çıktığı, 1994, 2002 zaferlerini kendisine kazandıran kadınları dinlemedi, fikirlerine önem vermedi.

Bir zamanlar kendisini zirveye taşıyan kadınlar artık elini Erdoğan’dan çekiyor. Bunu meydanlarda, araştırmalarda, sokakta görüyoruz. Kulaktan kulağa Sayın Erdoğan’a duyuralım. Malum, kendisi artık sokağa pek çıkmadığı için olanlardan haberdar değil.

“Erkeklerin kadınlara yönelik hadsiz nasihatleri arttı”

Senelerce bu ülkede laiklik, kadınların kıyafeti üzerinden tartışıldı. Erkekler rahat tabii. Kadınların başındaki örtüyle kavga ettiler. Gün oldu, devran döndü, kadınların kılık kıyafetiyle kavgaya tutuşan bir başka zihniyet peyda oldu. Kullanılan bu dil, tüm toplumu etkiledi. Erkeklerin kadınlara yönelik baskıları, hadsiz nasihatleri arttı. Erkeklerin her konuda kadınlara kuracağı bir baskı, durduk yere vereceği tavsiyeler oldu. Buradan iktidara ve kadınlara dil uzatan herkese net bir şekilde sesleniyoruz: Kadınları rahat bırakmanın zamanı geldi.

Kıyafeti yüzünden taciz edilen kadınların yanındayız. Hayat tarzı, dini, inancı, etnik kimliği nedeniyle dışlanan, işe alınmayan, daha az ücret alan bütün kadınların yanındayız. Şiddet mağduru olan her kadının, ‘Kimlerden? Üzerinde ne vardı? Saat kaçta neredeydi?’ demeden yanındayız. Kadına karşı şiddet faillerinin tümü, hukuk önünde hesap verene kadar kadınların yanındayız. İstanbul Sözleşmesi’nin yanındayız. Netliğimizi ve cesaretimizi iktidarın baskıcı politikalarına karşı sesini gür çıkaran, çeşitliliğini koruyarak her kesime seslenmeyi başaran, hiçbir şekilde amacından vazgeçmeyen kadın hareketinden alıyoruz.

“Hıncını kadınlardan alan tüm rövanşist uygulamaları reddediyoruz”

Rövanşist hislerle sopa sallayanların dilinden endişe eden kadınlar, kat sayı korkusunu da hâlâ yaşıyor. Geçmişte o yanlış uygulamadan en çok zarar gören yine kadınlar olmuştu. Eğitim hayatları engellenmişti. O yüzden mahalle ayrımı yapan, ‘öteki’ne kızıp hıncını kadınlardan alan, tüm bu rövanşist uygulamaları reddediyoruz. Kimsenin endişesi olmasın, biz bu çağdışı uygulamalara geçit vermeyiz, vermeyeceğiz.

Kadınların, partinin ana kademelerinden kopuk, izole bir şekilde siyaset yapmalarının artık karşılığı yok. Kadınların, siyasette hak ettikleri yeri bulmaları için, özel bir gayret içinde olmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Bu ülke, kadın mücadelesini iyi bilir. Halide Edip’i iyi bilir. ‘Bize vermeseler de biz alacağız. Hak azmindir, liyakatindir’ diyen Nezihe Muhiddin’i iyi bilir. Biz o yüzden bu mücadeleyi kadın-erkek yan yana veriyoruz. Ülkemizi, içinde bulunduğu bu karanlık tünelden, ancak yan yana olursak çıkartabileceğimizi iyi biliyoruz.

“Ev kadınları yirmi yılın en zor zamanlarını geçiriyor”

Kadınların emeği, daha alınlarındaki ter kurumadan eriyip gidiyor. Çalışsın çalışmasın, bizim ülkemizin ev ekonomisi aslında kadınların elinde. Mutfağı da evi de kadınlar çekip çeviriyor.Özellikle, emeği görülmeyen ev kadınları, yani tüm emeğini hane içine vakfeden kadınlar, son yirmi yılın en zor zamanlarını geçiriyorlar. Alım gücünün düşmesini iliklerine kadar hissediyorlar.

Esenyurt’ta kurduğumuz meydana terlikleriyle gelen kadınlar vardı. Terlikli kadın ne demek? Maddi durumu iyi olmadığı için kendisine değil, önce çocuklarına, torunlarına ayakkabı alınan haneler demek. Bugün de yanımızdalar, yarın da yanımızda olacaklar. Çünkü umut burada yeşeriyor. DEVA Partisi terlikli teyzelerin, terlikli kadınların umudunu büyütüyor.

STEM denilen alan var: Fen, teknoloji, mühendislik, matematik. Kız çocuklarının bu dört alana daha fazla ilgi duyması için özel çaba gerekiyor. Çünkü bu dört alan maalesef daha çok erkek çocukların ilgi gösterdiği alanlar. Kız çocuklarımızı bu alana yöneltmemiz gerekiyor.”

Paylaşın

Babacan’dan Dikkat Çeken ‘Cumhurbaşkanı Adaylığı’ Açıklaması

Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin önemli açıklamalarda bulunan DEVA Lideri Babacan, “Her partinin başkanı doğal bir başbakan adayı. Eğer öyle olmasa parti neden var. Birliktelik olmaması durumunda Cumhurbaşkanı adayıyım” ifadelerini kullandı.

Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Osman Kavala için söylediği ‘Soros artığı’ sözlerinin ardından George Soros’la görüştüğü görsellerin ortaya çıkmasına ilişkin “Erdoğan’ın Soros’la en az iki üç defa yüz yüze görüşmüşlüğü var. Bir tanesinde ben de vardım hatırladığım kadarıyla. ‘Türkiye’ye yatırım yapın’ türü görüşmeler bunlar. O gün öyle, bugün böyle. Sayın Erdoğan’ın tutumunda bir tutarlılık aramayın” dedi.

İttifaklara da ilişkin değerlendirmede bulunan Babacan, “Şu anda bir arayışımız yok bizim. Ancak seçim atmosferine girildiğinde, seçim sayacı çalışmaya başladığında o günkü şartlara göre bir karar vereceğiz.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın ‘Ekonomi durumu çok kötü, size ihtiyaç var’ diyerek kendisine hükümette görev almasını teklif etmesi durumunda vereceği yanıtı çok net açıklayan Babacan,  “Asla. Sayın Erdoğan işin başında olduğu sürece, bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Böyle bir şey mümkün değil ve olmaz. Ben değil, 10 tane Nobel ödüllü iktisatçı gelsin, onlar da yapamaz” dedi.

Halk TV’de ‘Liderler Özel Söyleşisi’ programına konuk olan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

DEVA Partisi’nin yayınladığı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı videosu için Babacan, “Kucaklayıcı bir siyaset anlayışının çok önemli olduğunu vurgulamaya çalıştık. Birleştiren, buluşturan, farklılıkları zenginlik kabul edip, ülkenin meşru demokratik siyaset zemininde sorunlarına çözüm üretmesi ve yeni bir Türkiye’nin yarınlarının arayışı, böyle okumak mümkün” diye konuştu.

Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı Atatürk Kültür Merkezi açılış törenine çağrıldığını açıklayarak, “Kültür ve Turizm Bakanlığı beni davet etti. Ancak benim de bir başka programım vardı. Biz davet edildik ama katılamadık” dedi.

Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın grup toplantısında izlettiği ‘linç videosu’ için, “Türkiye’de şu an siyasal şiddet var” dedi. Babacan, Erdoğan’ın videoyu izlettirmesini, “Zihin dünyalarında ne dolaşıyor bilmek çok zor. Ne olursa olsun bunlar hastalıklı yaklaşımlar” diye yorumladı.

Babacan, Erdoğan’ın geçmiş dönemde George Soros ile yaptığı görüşmeleri de tek tek anlattı. Erdoğan ile Soros’un defalarca görüştüğünü ve Erdoğan’ın Türkiye’ye yatırım talebinde bulunduğunu belirten Babacan, o görüşmeleri şöyle anlattı:

Sayın Erdoğan’ın Soros ile en az 2-3 defa yüz yüze görüşmüşlüğü var. En az bir tanesinde ben vardım. Yüz yüze konuştu, Türkiye’ye yatırım için davet ettiği, Türkiye’ye daha çok finansman getirmesiyle ilgili. Tema buydu. ‘Türkiye’ye yatırım yapın, Türkiye’de daha çok iş yapın’ türü görüşmeler bunlar. Bir yatırımcı ve iş insanı olarak, o dönemlerde pek çok uluslararası yatırımcıyla yapılan görüşme gibi Soros’la da görüşmeler oldu. En az bir tanesinde ben vardım.

“O gün işine öyle geliyordu, bugün işine böyle geliyor”

O gün öyle, bugün böyle. İktidarın ve Sayın Erdoğan’ın tutumunda bir tutarlılık aramayın. O gün işine öyle geliyordu, bugün işine böyle geliyor. Hesap soran falan da yok. Bu tutarsızlıkları hatırlatmadıktan sonra daha pervasız bir siyaset yapılabiliyor. Kitlelerin hafızası balık hafızasıdır. Bugün geçerli akçe hangisi, hangi söylem gider, bir hafta da olsa insanların dikkatini nereye çekebiliriz diye söyleyip geçiyor.

2002 yılında çekilen kendisinin de yer aldığı fotoğraf hakkında konuşan Babacan, “Hükümet kurulduktan sonra Kasım 2002’deki bir fotoğraf. Ben ekonomi bakanıydım. Rahmetli Kemal Unakıtan, Abdüllatif Şener ve Erdoğan vardı. O günlerde bu tür görüşmeleri çok yapıyorduk. Türkiye’nin yerli veya uluslararası sermaye ve yatırıma çok ihtiyacı vardı. Türkiye’ye sermaye getirecek kim var kim yoksa yoğun görüşmeler yapılıyordu. Bu görüşmeler Türkiye’de de yurt dışında da yapılıyordu” ifadelerini kullandı. Davos’taki görüşme içinse Babacan, “O görüşme trafiğinde böyle bir görüşme yapılmıştı. Benim olmadığım, fotoğraf karesi alınmayan görüşmeleri de oldu” dedi.

Osman Kavala’nın tutukluluğu hakkında konuşan Babacan, şunları söyledi; Osman Kavala ile ilgili konu gerçekten bir hukuk garabeti. Soruşturma safhasında gizli soruşturmayla yürüyen konular birden bire ortadan çıkıyor ama konu yargıya taşındığı anda dosyalara ulaşmak mümkün. Ulaşılan dosyalarda bizim arkadaşlarımızın gördüğü, delile dayanan bir suç unsuru yok. 3 ayrı konu var. Gezi olaylarıyla ilgili var ve oradan beraat etti. Beraat ettiği gün hiç kimsenin bilmediği dosyadan tutuklandı. Arkasından ‘Bu casusluk yapmış’ dendi. Böyle iddialar.

Açığa çıkan, bizim arkadaşlarımızın incelediği dosyaların hiçbirisinde bir suç unsuru yok. Bunu hem kendi Anayasa Mahkememiz hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de tespit etmiş durumda. ‘Burada suç unsuru taşıyan bir şey yok dolayısıyla derhal beraat edilmesi lazım’ diye. Burada bir şahsi inatlaşma var. Başka bir şey değil. Sayın Erdoğan, bir şekilde bu kişinin serbest bırakılmasını istemiyor. O istemediği için serbest bırakılmıyor. Bunun çok yönlü zararı var Türkiye’ye. Bu olay devam ettiği sürece ‘Türkiye bir hukuk devletidir’ diyemiyorsunuz.

Babacan, Kavala’nın tutukluluğuyla Erdoğan’ın tüm iş dünyasına mesaj verdiğini savundu. Babacan, bu konuda şöyle konuştu: Bir kişi üzerinden bütün iş dünyamıza, bütün düşünürlerimize, bütün sivil toplumumuza bir mesaj veriyor. ‘Bak kardeşim, benim canım sıkılırsa böyle insanı içeri attırırım, kim ne derse desin de çıkartmam’ mesajı veriyor.

Bir kişi üzerinden sisteme mesaj veriyor, bir bakıma korku salıyor. Bir tane görünür vaka herkeste o korku iklimini oluşturuyor. İş dünyası da ‘Biz en iyisi ayağımızı denk alalım, onu kızdıracak bir şey söylemeyelim’ diyor. Ekonomiyi mahvettiler. Siz yine de iş dünyasından güçlü bir ses duyabiliyor musunuz?

“Partinin lideri de iddialı bir liderse doğal bir cumhurbaşkanı adayıdır”

“Cumhurbaşkanlığına aday mısınız?” sorusunu yanıtlayan Babacan, şu cevabı verdi: Şu andaki sistem Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi. Her siyasi partinin genel başkanı doğal olarak bir cumhurbaşkanı adayı şu anda. İddialı bir siyasi partiyseniz, o siyasi partinin lideri de iddialı bir liderse doğal bir cumhurbaşkanı adayı.

Parlamenter sisteme geçildiğindeyse, parlamenter sistemde her partinin genel başkanı doğal bir başbakan adayı. Eğer öyle olmazsa parti niye var? Biz DEVA Partisi’ne oy verecek vatandaşlara sorsak, herhalde beni söyleyecekler. Bu işin tabiatı böyle.

Mevcut sistemde bir ittifak ve ortak cumhurbaşkanı adayı modeli var. 2018 seçimlerinde bunu en azından Cumhur İttifakı uyguladı. AKP ve MHP tek bir adayı gösterdi cumhurbaşkanlığına. Muhalefetteki partilerin her biri kendi adayıyla çıktı. Önümüzdeki seçimde partilerin kimisi tek tek, kimisi ittifak halinde girecektir.

Tek tek veya ittifak halinde girenler belki münferit, belki ortak aday çıkaracaktır. Dolayısıyla bütün bunların nihai kararı seçim atmosferiyle beraber alınır. Benim aday olma ihtimalim de tabi ki var. Hiçbir şey olmazsa, birliktelik olmazsa, ortak adaylık olmazsa, ittifak olmazsa ben doğal Cumhurbaşkanı adayıyım. Parlamenter sisteme geçildikten sonra eğer bir ittifak, eğer bir koalisyon olmazsa tabi ki ben başbakan adayıyım. Gayet doğal.

“Şu anda bir ittifak arayışımız yok bizim”

İttifak arayışı olup olmadığı sorusuna Babacan, şu yanıtı verdi: Şu anda bir arayışımız yok bizim. Ancak seçim atmosferine girildiğinde, seçim sayacı çalışmaya başladığında o günkü şartlara göre bir karar vereceğiz.

Münferit mi gireriz yoksa bugün var olan veya ileride şekillenebilecek bir ittifakın içinde mi oluruz o kararı biz o gün vereceğiz. Bugünden doğru görmüyoruz. İttifak aslında bir seçim ittifakı. Seçim bittikten sonra ittifak hukuki niteliğini kaybediyor. Şu anda hukuken Cumhur İttifakı diye de, Millet İttifakı diye de bir şey yok. Fiili durumu ise aslında biraz koalisyonlara benziyor. Bahçeli ‘bu işten çekiliyorum’ dese o anda biter. Daha önce yapmadığı iş değil.

6 partinin parlamenter sistemi görüşmelerine değinen Babacan, “Bir gündem oluşturuldu. O gündem maddeleri her hafta yapılan toplantılarda sırayla ilerliyor. Bugüne kadar ciddi bir sorun ortaya çıkmadı. Parlamenter sistem isteyen partilerin yaptıkları çalışmaların ortak tek bir çalışma haline gelmesi Türkiye için çok kıymetli” değerlendirmesi yaptı. Babacan, toplantılarda DEVA Partisi’nin önerisini şöyle açıkladı:

Bu 6’lı masa çalışmayı tamamlayınca hemen arkasından geçiş sürecini çalışmaya başlasın, biz bunu önerdik. Yol haritasını çalışmaya başlasın. Önerimize siyasi partiler olumlu bakıyor.

Biz arzu ederiz ki 6 siyasi parti bu geçiş süreci konusunda uzlaşsın. Eğer o geçiş süreci muğlak bırakılırsa, süresi belli olmazsa vatandaşlarımız destek vermek istemeyebilir. Genel başkanlarla yaptığım görüşmelerde bu önerimize aykırı bir cevap almadım. İlk hedef olarak parlamenter sistemle ilgili bir ortak metin çıkarmak.

Eğer parlamenter sistemle ilgili biraz daha detaylarda mutabakat sağlanırsa, bu mutabakat seçimden önce netleşirse, geçiş süreciyle alakalı da net bir tablo ortaya çıkarsa, biz parlamenter sistemle ilgili anayasa oylamasının 6 ay içinde yapılabileceğini düşünüyoruz.

DEVA Partisi olarak bizim tercihimiz seçimlerden önce mümkün olduğunca detaylı bir şekilde hem parlamenter sistem üzerinde mutabık kalmak hem de geçiş süreciyle ilgili mutabık kalmak. Seçimden sonra bu konularda müzakereye gerek kalmaması ve hemen uygulama başlaması.

Madem parlamenter sistem iyi bir şey acele edeceğiz. Niye ayağımızı sürüyelim ki? Madem iyi bir şey, madem hedefliyoruz, niye öyle 2-3 yıl bekliyoruz? Ne oluyor yani? O süre 2-3 yıl olursa bu ne demek? ‘Biz bu eski başkanlık sisteminin yetkilerini kullanalım güç elimize geçmişken, 2-3 sene sonra parlamenter sisteme geçeriz’ bu olmaz.

Madem başkanlık sistemi hızlı restorasyon için gerekli, o zaman hiç vazgeçmeyelim. O tutarlı bir yaklaşım değil. Burada çok hızlı bir şekilde parlamenter sisteme geçmek ve ülkenin sorunlarını bu sistem içerisinde çözmek gerekiyor.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, parlamenter sisteme geçiş sürecinde ‘bir başkan yardımcısının başbakan gibi çalışabileceği’ yönündeki görüşünü değerlendiren Babacan, şu ifadeleri kullandı:

Her partinin kendi çalışmaları ve tezleri olabilir bu konuda. Bu konular geçiş sürecinin konuları. Bu geçiş sürecinin konuları da partiler arasındaki ortak masada konuşulmalı. CHP’nin ve bizim başka bir teklifimiz olabilir. Eğer buradaki niyet, beraberce, ittifakla, bir ortaklıkla yönetmekse, o zaman o ittifakın ya da ortaklığın taraflarının bunda mutabık kalması lazım.

Eğer bir ittifak olacaksa o zaman ortaklık içerisinde olabilecek partilerin bunları oturup beraber konuşmaları lazım. Cumhurbaşkanı adayının veya adaylarının bu taahüde baştan girmesi ve siyasi taahhütlerle seçime girmek, vatandaşımız için net bir tablo oluşturacaktır. Aksi halde karışık, bilinmeyen, herkesin farklı farklı şeyler söylediği bir tablo olursa, vatandaşlarımız daha iyi bildiği ve anladığı bir seçeneği, belirsiz, muallak, ne olacağı belli olmayan bir tabloya göre tercih edebilir.

Sonra ‘Ne oldu da Sayın Erdoğan bu seçimi kazandı’ diye, nerede hata yaptı diye düşünülür. Bu seçim çok önemli. Bu ülke meselesi. Gençlerimizin, gelecek nesillerin, yarınların meselesi. Bizim dersimizi iyi çalışmamız lazım.

“Erdoğan işin başında olduğu sürece, bu ülkenin ekonomisi düzelmez”

Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Ekonomi durumu çok kötü, size ihtiyaç var’ diyerek kendisine hükümette görev almasını teklif etmesi durumunda vereceği yanıtı çok net açıkladı. Babacan, “”Asla. Sayın Erdoğan işin başında olduğu sürece, bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Böyle bir şey mümkün değil ve olmaz. Ben değil, 10 tane Nobel ödüllü iktisatçı gelsin, onlar da yapamaz” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Babacan, Partisinin ‘Yarına Atılım Eylem Planı’nı Tanıttı

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin ‘Yarına Atılım Eylem Planı’nı tanıttı. DEVA Partisi iktidarının ilk 90 ve 360 gününde uygulanacak 38 maddeden oluşan eylem planı, üç ana başlıktan oluşuyor. Babacan, programa ilişkin yaptığı açıklamada, Cumhuriyet dönemindeki hiçbir hükûmet programının DEVA Partisi’nin eylem planları kadar detaylı olmadığını vurguladı.

Haber Merkezi / ‘Dünyayla yarışan, özgür ve zengin bir Türkiye için dijital dönüşüm’ sloganıyla sunulan planın ayrıntılarını DEVA Partisi Dijital Dönüşüm ve Teknoloji Politikaları Başkanı Burak Dalgın anlattı. Üç ana başlıktan oluşan planın “7’den 70’e dünyayla bütünleşen Türkiye” başlığını taşıyan ilk bölümünde fırsat eşitliği vurgulanıyor. 6 ila 25 yaş arasındaki bütün öğrencilere bedelsiz internet hizmeti ve müfredatın yenilenmesi vaat ediliyor.

İkinci bölümün başlığı; ‘Yoksullaşan değil, zenginleşen Türkiye’. Dijital dönüşümle beraber ekonomik atılımın hedeflendiği bu bölümde girişimcilik alanında ve özel sektöre ilişkin atılacak adımlar sıralanıyor. Kripto para ve Dijital-TL ile ilgili düzenlemelerin de önerildiği bu bölümde ayrıca teknoloji alanında tek başına çalışılan (freelance) işlerde sosyal güvencenin altı çiziliyor.

Eylem planının üçüncü bölümü ise ‘Yeni dünyaya uygun kamu hizmeti ve mimarisi’ başlığını taşıyor. Dijital dönüşüm, teknoloji ve girişimcilik odaklı yeni bir bakanlık ve bu kapsamda yeni kurumlar kurulmasını amaçlayan DEVA Partisi, dijital dönüşümle ilgili hukukî düzenlemeleri bu bölümde ele alıyor.

Cumhuriyet dönemindeki hiçbir hükûmet programının DEVA Partisi’nin eylem planları kadar detaylı olmadığını vurgulayan Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Değişimden korkmuyoruz. Ne istediğimizi, ülkemizin neye ihtiyacı olduğunu çok iyi bilerek hareket ediyoruz. İktidardaki zihniyetin Türkiye’yi dünyadan koparmasına, özgürlüklerimizi, ekonomimizi geriletmesine izin vermeyeceğiz. Dünyaya gururla ve onurumuzla bakacağız. Refah seviyemizi yükseltmek amacıyla çıktığımız yolda pusulamız özgürlükler, adalet, hukuk olacak.

“Ülkemizin içine kapanarak bir yol alamayacağını iyi biliyoruz”

Dijital dönüşümle birlikte yepyeni bir dünya düzeni kuruluyor. Dijitalleşme, toplumsal ve ekonomik hayatı köklü bir şekilde değiştirdi, değiştiriyor. Türkiye, bu değişime seyirci kalamayacak kadar önemli bir ülke. Yeni bir dünya kurulurken, ülkemizin içine kapanarak bir yol alamayacağını iyi biliyoruz.

Türkiye’yi yeni buluşların ve yaratıcı fikirlerin ülkesi yapmakta kararlıyız. Kimseye ‘İcat çıkarma’ demeyeceğiz. ‘Söz büyüğün’ diyerek gençlerimizin elinden mikrofonu almayacağız. O yüzden, sevgili gençler, ne olur başımıza icat çıkarın. Başımıza yeni işler açın. Bu özellikle sizden rica ediyoruz.

Fikir ve üretim üssü olan bir Türkiye olmayı hak ediyoruz. Kendi geliştirdiği teknolojileri, kendi geliştirdiği markalarla dünyaya ihraç eden bir Türkiye hayalimiz var. Yeni teknolojilerin pınarı olmuş bir Türkiye hayal ediyoruz. Finansın, paranın oluk oluk akacağı, yatırım üssü olmuş bir Türkiye hayalimiz var. Fırsat eşitliği temelinde yükselen, hiçbir vatandaşımızın geride kalmadığı bir Türkiye hayalimiz var.

“Eylem planımız, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı hızla kapatacak”

Arabayı sadece dikiz aynasına bakarak kullanırsak kesin kaza yaparız. Gözümüz hep ileride olacak. Ülkenin yarınlarına kilitleneceğiz. Açıklayacağımız eylem planımız, bu ülkenin hızla özgürleşmesini ve zenginleşmesini sağlayacak, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı hızla kapatacak bir program.

İnternet, artık gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Nefes almak gibi bir ihtiyaç. Ülkeyi yönetenlere bakıyoruz, ‘Çıkar telefonunu’ diyenleri pek anlamıyoruz.  Hızlı, hesaplı, hür, hizmet odaklı ve her yerde olan internetin vatandaşın en temel haklarından birisi olduğuna inanıyoruz. İnternet ortamında özgürlükleri garanti altına almadığımız müddetçe, internetteki iyileştirmeler bir işe yaramaz. Yeni kurulacak hükûmetin diyeceği çok basit: ‘Gençler, rahatlayın. Öyle ‘Silivri soğuktur’ muhabbetini unutun, artık bunlar gündemde olmayacak. Sosyal medyada istediğiniz paylaşımı yapın. Gecenin yarısında polis kapınızda belirmeyecek. Biz ülkenin yeni yöneticileri olarak talimatı verdik: Artık hiç kimsenin kendi özgürlük alanına ilişmeyeceksiniz.’”

Babacan’ın ardından konuşan DEVA Partisi Dijital Dönüşüm ve Teknoloji Politikaları Başkanı Burak Dalgın ise şunları söyledi:

 “Eylem planımız Van’da EBA’ya ulaşamayan çocuğun, İzmir’de uluslararası tahsilat alamayan freelance çalışanın işine yarayacak, Diyarbakır’da internete giremeyen gencin, Konya’da e-ihracat yapmak isteyen KOBİ’nin, Adana’da dijital tarım yapmak isteyen çiftçinin, İstanbul’da bu toplantıya gelmeye çalışırken taksi bekleyenlerin, Sinop’ta kripto parayla nasıl para kazanırım diyenlerin işine yarayacak. Yani bütün Türkiye’nin işine yarayacak.”

Dalgın, kamuda şeffaflığın ve hesap verebilirliğin sağlanması amacıyla üç yeni internet sitesi kuracaklarını söyledi:

“Bir tanesi saydamlık.gov.tr olacak. İhale şartnamelerinin ve kamu verilerinin paylaşıldığı bir platform. Vatandaş oraya gidip kendi parasının nasıl harcandığına bakacak. Bir diğeri takip.gov.tr. Devlete bir başvuruda bulunduğunuzda bu başvurunun ne durumda görmek lazım. Tıpkı bir kargo yolladığınızda onu takip etmeniz gibi… Bir diğeri ise düzenleme.gov.tr. Dijital anketlerle vatandaşlarımızdan öneriler toplayacağız.

Start-Up konusunda yenilikçi ve devrimci bir perspektifimiz var. Bu arkadaşlarımızın hukuki statüsünü, mali yükümlülüklerini, yatırım enstrümanlarını, teşviklerini, kapatılması için gereken süreleri tamamen değiştireceğiz. Bırakalım büyüsünler, birkaç sene sonra serpildiklerinde zaten bakarız.

“Teknoloji magazini değil, toplumsal değişim”

En lüks telefonları, en iyi bilgisayarları, en hızlı interneti kullanmanız tabii ki güzel bir şey ama o kendi başına bir şeyi başarmıyor. Özgürlükleri kısıtlıyorsanız, girişimcinin önüne duvarlar çekiyorsanız o aletler pek bir işe yaramıyor. Eylem planımız; bu işi bir teknoloji magazininden kurtarıp toplumsal değişime doğru ittirme planı. Bilgi çağına ulaşırken hiçbir vatandaşımızı geride bırakmayacağız. Bütün meselemiz bunun etrafında şekilleniyor.”

Paylaşın

Babacan: Maaşını Dolarla Alanlar İçin Bedava Ülke Olduk

Partisinin Arnavutköy ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Kayıp akraba bakanın ‘Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz’ cümlesine dikkat çekmek lazım. Bu kadar iş bilmezlik olabilir mi? Elbette ki Türkiye’de maaşını dolarla alan çok azdır. Dolar arttığı zaman, tam da o yüzden fakirleşiyoruz. Türkiye, sayelerinde, maaşını dolarla alanlar için cennet oldu. Maaşını dolarla alanlar için neredeyse bedava ülke oldu Türkiye. Ama vatandaş mahvoldu” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul’da partisinin Arnavutköy ilçe kongresinde konuştu. Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Hazine ve Maliye eski bakanı Berat Albayrak’ın 2015 yılından sonra döviz kurlarıyla ilgili yaptığı açıklamaları izleten Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Dolar kuru artarsa A’dan Z’ye her şeye zam gelir. Sayın Erdoğan bu yanlış kararlarıyla gelecek ayların enflasyonunu artırdı. Kur arttığında fiyatlar yerinde durmuyor. A’dan Z’ye her şeye zam geliyor. Erdoğan bir inat uğruna tüm milletimizi yoksulluğun daha da derinlerine indirdi. Daha evvel de söylemiştim; koskoca Türkiye Cumhuriyeti, Sayın Erdoğan’ın yıllardır dayattığı yanlış tezinin bir deney laboratuvarı oldu. Kusura bakmayın, bu ülkenin haysiyetli insanları Sayın Erdoğan’ın kobayı değil.

31 Mart 2019 yerel seçiminden üç ay önce arka kapıdan tam 130 milyar doları cayır cayır satmaya başlıyorlar. ‘Yerel seçimlerde başarılı olabilir miyiz’ diye gizli kapaklı yollardan rezervleri satarak, piyasaya döviz sürerek kuru düşük göstermeye çalışıyorlar. Siz yerel seçim uğruna bu ülkenin alın teriyle, bilek gücüyle biriken milyarlarca doları hiç ederseniz yerel seçimlerdeki sonuçları da görürsünüz. Seçimlere on bir gün kalmış. ‘Milyarlarca dolar dövizi satarak kuru burada tutuyoruz’ demiyorlar. Gizli saklı yapıyorlar. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu ülkenin vatandaşları bu kadar büyük bir aldatmaca içinde seçime sokuldu. Rakamlar çok büyük, olay çok vahim.

“Maaşını dolarla alanlar için bedava ülke olduk”

Hatalı politika uyguladıkları yetmiyormuş gibi, boş laflarla da hepimizi kandırmaya çalıştılar. Sayın Erdoğan’ın sözüne uyup da dövizini, altınını satan herkes zarar etti. Kayıp akraba bakanın ‘Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz’ cümlesine dikkat çekmek lazım. Bu kadar iş bilmezlik olabilir mi? Elbette ki Türkiye’de maaşını dolarla alan çok azdır. Dolar arttığı zaman, tam da o yüzden fakirleşiyoruz. Türkiye, sayelerinde, maaşını dolarla alanlar için cennet oldu. Maaşını dolarla alanlar için neredeyse bedava ülke oldu Türkiye. Ama vatandaş mahvoldu.

Ülkemiz şu anda fırtınalı bir dönemden geçiyor. Ülkemizi barış, refah ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız. Ülkemizin tüm sorunlarını, meşru demokratik siyaset zemininde çözeceğiz.Hiç kimse, bu ülkenin sorunlarının çözümünü, kaba kuvvette falan aramasın. Hiç kimse halkın iradesiyle inatlaşmasın. Hele hele vesayet odaklarından medet umanlar hiç heveslenmesinler.Biz, vesayetçilerin yönetimine de bir daha asla geçit vermeyeceğiz. Bu ülkenin çaresi ne bugünkü kötü yönetimdir ne de geçmişin vesayetçi aklıdır. Türkiye, tüm sorunlarını demokrasi zemininde konuşarak çözme gücüne sahiptir.

“Dindar vatandaşlarımızın haklarından bir adım dahi geri atılmayacak”

Dindar vatandaşlarımızın kazanılmış haklarından bir adım dahi geri atılmayacak. Kürt vatandaşlarımızın kazanılmış haklarından bir adım dahi geri atılmayacak. Ama daha önemlisi, gasp edilmiş tüm hakları iade edeceğiz. İnançlı, inançsız; Sünni, Alevi; Türk, Kürt; zengin, fakir;kadın, erkek, genç, yaşlı, bu ülkedeki insanı bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşı yapana dek çalışacağız. Ülkemizi, merkezinde insan olan; kapsayıcı, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü demokrasiye ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız.

Ülkemizi, üste çıkanın altta kalanı ezdiği, nöbetleşe zorbalık dönemlerinden kurtaracağız.Rövanşizme de devri sabık gayretlerine de de asla geçit vermeyeceğiz. Bizi lügatimizde rövanş almak, devri sabık oluşturmak diye bir şey yok. Ancak DEVA Partisi olarak, elbette ki bu milletin alın terini hiç edenlerin, hakkını hukukunu çiğneyenlerin karşısında da dimdik duracağız. İdari denetim mekanizmaları tabii ki işleyecek. Yargıyla ilgili denetim mekanizmaları tabii ki işleyecek. Ama biz, Türkiye’nin yüzünü umuda, yarınlara çevireceğiz.”

Paylaşın

Babacan’ın Hedefinde Erdoğan Ve Bahçeli Vardı

Partisinin Kağıthane ilçe kongresinde açıklamalarda bulunan DEVA Lideri Babacan, konuşmasında, iktidara ekonomi üzerinden yüklenerek, “Yoksullukla, yasaklarla, yolsuzlukla, yani 3Y ile mücadele dediniz; şu anda 3Y’nin adresi bugünkü iktidarınız oldu.” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasında, ülkeyi ekonomik krizden kendilerinin çıkaracağını söyleyen Babacan, “Ekonominin direksiyonunda Sayın Erdoğan, hemen yanı başındaki koltukta kriz ortağı Sayın Bahçeli oturuyor. Erdoğan zaten ‘Benim alanım ekonomi, ben ekonomistim’ diyor.  Görüyoruz, sonuçlar gerçekten müthiş! Direksiyona geçti, bütün bir ülke, kelle koltukta gidiyoruz. Tabii Sayın Bahçeli bunlara alışık. Ben ve arkadaşlarım 2002’de göreve geldiğimizde, onun ortağı olduğu koalisyon hükûmetinin çıkarttığı büyük bir kriz vardı. Biz hızlıca çözdük o krizi. Bahçeli ise yine krize ortak. Hiç merak etmesin, biz buradayız” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Kağıthane ilçe kongresinde konuştu. Halası Bedia Yücel’in vefatı nedeniyle İstanbul’a gidemeyen Babacan, kongreye Ankara’dan görüntülü olarak bağlandı. Babacan şu ifadeleri kullandı:

Normal bir ülkede, merkez bankalarının faiz kararı bu kadar belirsizlik kaynağı olmaz. Ama bizim ülkemizde, bakkalından manavına, işçisinden öğrencisine herkes ‘Bakalım faiz ne olacak’ diye bekliyor. Neden? İşte gördük sebebini: Karar açıklandı ve Türk lirası yerin dibine battı. Yani bakkalından manavına, işçisinden öğrencisine herkes tekrar tekrar fakirleşti. Olanların hepsi, bir inat uğruna. Yanlış bir tezin koskoca ülkeye dayatılması sonucunda bu ülke fakirleşti.

Bir inat uğruna, hayat pahalılığını bu ülkenin adeta kaderine çevirdiler. Bir inat uğruna, mazlumların ahını alıyorlar. Bir inat uğruna, ayağında terlikleriyle mitinglerine gelen teyzeleri fakirliğe mahkûm ediyorlar. Gerçekten çok yazık. Bu ülkenin insanları böyle kötü bir yönetimi hak etmiyor.

Sayın Erdoğan, vatandaşlarımıza verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz. Size aş için, yoksulluğu sona erdirmeniz için, refah için oy veren vatandaşlarımızı fakirleştirdiniz. Yoksullukla, yasaklarla, yolsuzlukla, yani 3Y ile mücadele dediniz; şu anda 3Y’nin adresi bugünkü iktidarınız oldu.

Ben ve arkadaşlarım ekonomi yönetimini bıraktığımızda dolar kuru 2 lira 90 kuruştu. Üstelik görev dönemimin son bir-iki yılında yükselerek bu noktaya gelmişti. Dolar 1,5 lira bandındayken, o dönemki başbakan Sayın Erdoğan, bazı bakanlar ve danışmanlar, akıl almaz fikirleriyle ekonomiye müdahale teşebbüslerine başlamışlardı. Hatırlarsınız o tartışmaları, ‘İnşaat mı, sanayi mi?’. Biz ‘Sanayi yatırımı olmuyor. Bütün kaynaklar emsal değişikliğiyle oluşturulan gayrimenkul projelerine gidiyor.

“Bu ülkeyi, bu krizden de biz çıkartacağız”

Orada haksız rant oluşturuluyor ve o rant kayıt dışı olarak paylaşılıyor’ diyorduk. İsrafın ve borçlanıp tüketmenin çok hızlı arttığı dönemlerde yavaşlamak gerektiğini söylüyorduk. Hukuksuzluk, adaletsizlik artıyordu. Liyakatsizlik tüm sisteme sirayet etmişti. Dönemin tertemiz bürokratlarına iftiralar, hakaretler başlamıştı. Sayın Erdoğan, tertemiz bürokratları meydanlarda yuhalatıyorlardı. Sonrasını söylemeye gerek yok. O gün bugündür Türkiye ekonomisinin beli doğrulmuyor.

Ekonominin direksiyonunda Sayın Erdoğan, hemen yanı başındaki koltukta kriz ortağı Sayın Bahçeli oturuyor. Erdoğan zaten ‘Benim alanım ekonomi, ben ekonomistim’ diyor.  Görüyoruz, sonuçlar gerçekten müthiş! Direksiyona geçti, bütün bir ülke, kelle koltukta gidiyoruz. Tabii Sayın Bahçeli bunlara alışık. Ben ve arkadaşlarım 2002’de göreve geldiğimizde, onun ortağı olduğu koalisyon hükûmetinin çıkarttığı büyük bir kriz vardı. Biz hızlıca çözdük o krizi. Bahçeli ise yine krize ortak. Hiç merak etmesin, biz buradayız. Bu ülkeyi, bu krizden de biz çıkartacağız.”

Paylaşın

Ali Babacan: Hukuk Olmadan Ekonomi Düzelmez

Partisinin Aydın il binasının açılışında konuşan DEVA Partisi Lideri Babacan, “Hükûmet, güven olmadan ekonominin düzelmeyeceğini anlamıyor. Matematikte nasıl iki kere iki dört ederse, hukuk ve adalet olmadan ekonomi düzelmez. Bu kadar. Sayın Erdoğan zannediyor ki, ‘Talimat vereyim, Merkez Bankası faizi indirsin, enflasyon da piyasa faizleri de düşsün, ekonomi düzelsin’. Hayal, hayal…” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Aydın’da il binasının açılışında konuştu. Babacan’ın gündeminde ekonomik kriz vardı.

Konuşmasına, “Merkez Bankası faiz kararı açıklandı. Düzeltmek lazım; bu faiz kararı Merkez Bankası’nın falan değil, Sayın Erdoğan faiz kararı. Zaten uluslararası basın “Erdoğan’ın Merkez Bankası” diye haber yapmış. Gece yarısı kararlarıyla başkanı, başkan yardımcıları mevsimlik işçiye çevrilen bir kurumun bağımsızlığı ve itibarı olmaz.” ifadeleriyle başlayan Babacan, açıklamalarını şöyle sürdürdü;

“Döviz rezervi eksi 52 milyar dolara düştü. Döviz rezerviyle artık kuru kontrol edecek imkân kalmadı. Merkez Bankası’nın elinde bir tane enstrüman kaldı. O da gecelik faiz. Dişli sıyırdı. Araba kullananlar bilir; dişli döner ama sıyırdı mı çevirmek boşa. Araba gitmez. Merkez Bankası da Sayın Erdoğan’ın talimatlarıyla dişli sıyırmış durumda. Ne yapsalar fayda etmiyor. Faizi indiriyor, piyasa faizi yükseliyor. Faizi indiriyor, kur fırlıyor. Artık ellerinde hiçbir kontrol enstrümanı kalmadı.

Merkez Bankası geçen ay ve bu ay toplam üç puanlık faiz indirimi yaptı. Sonucu ne oldu? Dolar kuru 8.30’dan 9.30’a, 9.40’a, 9.50’ye çıktı. Partili medyada, Cumhurbaşkanlığının propaganda makinesi İletişim Merkezi midir, İletişim Başkanlığı mıdır nedir, orada hiç bahsetmiyorlar. Ama çok önemli bir gerçek oluştu: Hazine’nin borçlanma faizleri bir ay içerisinde yüzde 17,5’tan yüzde 20,5’a çıktı. Hem de uzun vadeli on yıllık faiz arttı. Üstelik bu, devletin ödediği faiz. Bu milletin, bu devletin bütçesinden ödediği faiz. Merkez Bankası’nın, Erdoğan’ın düşürdüğü faiz ise gecelik-haftalık Merkez Bankası’nın aldığı faiz. Sayın Erdoğan’ın tabiriyle, Merkez Bankası’nın faiz indiriminden en mutlu olanlar faizi alan yerli, yabancı insanlar.

FATF diye bir kurum var, kuruluşunda bizim de emeğimiz var. Uluslararası kara para, terörün finansmanıyla ilgili konularda izleme kurulu. Paydaşı olduğumuz, konsensüsle destek vererek kurdurduğumuz kurum dün Türkiye’yi kara para ve terörün finansmanı meselesinde gri listeye aldı. Beyaz listedeydik, gri listeye alındık. Bir sonraki kademe kara liste. Bu, Türkiye’nin itibarıyla ilgili son derece tehlikeli bir durum. Gri listeye alınan ülkelere sermaye akışı yavaşlar. Bu ülkeler ileride daha zor durumlarla karşı karşıya kalabilirler. Kendi vatandaşına şeffaf olmayan, hesap vermeyen hükûmet maalesef Türkiye’nin uluslararası alanda da itibarını zedeleyecek çok işler yapıyor. Bu da başlı başına ekonomimiz açısından başlı başına bir risk unsuru olarak listeye girdi.

“Hukuk olmadan ekonomi düzelmez”

Hükûmet, güven olmadan ekonominin düzelmeyeceğini anlamıyor. Matematikte nasıl iki kere iki dört ederse, hukuk ve adalet olmadan ekonomi düzelmez. Bu kadar. Sayın Erdoğan zannediyor ki, ‘Talimat vereyim, Merkez Bankası faizi indirsin, enflasyon da piyasa faizleri de düşsün, ekonomi düzelsin’. Hayal, hayal…

Geçtiğimiz gün Ankara’da gezerken bazı vatandaşlarımız eleştirilerini dile getirdi. Bizi hiç haber yapmayan televizyon kanalları haber yapmış. Bakın, partili basın mensupları, biz sizin partinizin liderine benzemeyiz. Bizim tüm vatandaşlarımız bize şıp diye ulaşabiliyor. Sözü olan ulaşır. Çünkü biz sokaktayız, pazardayız, çarşıdayız. Saraylara, külliyelere kapanıp yüzlerce koruma görevlisinin içinden iş yapmıyoruz. Partili medya mensubu arkadaşlar, buyurun Sayın Erdoğan’ı, Sayın Bahçeli’yi çıkarın sokaklara. Gezsinler, şöyle bir çarşı pazara girsinler. Niye gitmiyorlar? Bir gidip görsünler, fiyat etiketlerini görsünler. Vatandaşlarımızın iki küçük torbayı doldurmak için en az 100, 150, 200 lira verdiklerini görsünler. Basın onları çekmiyor, çünkü çıkamıyorlar.

AK Parti Genel Başkanı artık kırk yılda bir dışarı çıkıyor. Onda da yanındaki korumaları aşıp yanına yanaşabilen biri es kaza şikâyet etse ‘Açım’ dese, ‘Abartma, al keyif çayı iç’ oluyor. Milleti azarlıyor. Kimse merak etmesin. Biz sokakta, eleştirisini dillendiren vatandaşımızın da söz hakkına sonuna dek sahip çıkacağız. Özgürlük, bizi eleştirenlerin de özgürlüğüne saygı duymak demektir.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: MB Faizi İndirse De Bindirse De Boş

Partisinin Bayraklı ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Ülkedeki bütün hukuksuzluğun, yanlışların, ekonomiyle ilgili bütün hataların telafisini Merkez Bankası’nın sadece ve sadece faiz politikasıyla düzeltmesi mümkün değil. Faizi indirse de bindirse de sabit tutsa da boş. Hiçbiri işe yaramayacak. Merkez Bankası’nın öncelikle bağımsız olması lazım. Sadece fiyat istikrarını önceleyen bir tutum elde etmesi lazım.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İzmir’de partisinin Bayraklı ilçe kongresinde yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına, “Merkez Bankası tek kolu kırılmış, tek kolla mücadele etmeye çalışan yalnız bir kurum. Merkez Bankası’nın en önemli iki aracı döviz rezervi ve faiz politikasıdır. Döviz rezervleri eksi 52 milyar dolara düşmüş, yani artık döviz satışıyla kuru kontrol etme imkânı yok. Geriye faiz kaldı. Ülkedeki bütün hukuksuzluğun, yanlışların, ekonomiyle ilgili bütün hataların telafisini Merkez Bankası’nın sadece ve sadece faiz politikasıyla düzeltmesi mümkün değil. Faizi indirse de bindirse de sabit tutsa da boş. Hiçbiri işe yaramayacak. Merkez Bankası’nın öncelikle bağımsız olması lazım. Sadece fiyat istikrarını önceleyen bir tutum elde etmesi lazım.” ifadeleriyle başlayan Babacan, açıklamalarının devamında şunları söyledi;

“Dört yıllığına atanan bir Merkez Bankası Başkanı’nı üç dört ayda görevden alıp başkasını koyarsanız, o Merkez Bankası başkanının söylediği lafa hiç kimse itibar etmez. Merkez Bankası Başkanı çıkıyor, konuşuyor: ‘Şunu şöyle, bunu böyle yapacağız’. Ya senin yarın görevde olacağının garantisi yok. Belki yarın gideceksin. Ne söylesen boş.”

Zannediyorlar ki ‘Talimat verirsek, Merkez Bankası faizi indirirse ülkede faizler inecek’. Siz bu kafayla bunu rüyanızda görürsünüz, yapamazsınız. Hükûmet yüksek faizi mi tercih edecek, yüksek kuru mu? Bu iki kötüden birini tercih etmek zorunda kalmak, buraya sıkışmak sadece kötü yönetimin sonucu.

Merkez Bankası Başkanı veya Para Politikası Kurulu üyeleri Cumhurbaşkanı’nın yanlış politikalarına mazeret üretme, kılıf giydirme, gerekçe uydurma derdine düştüklerinde o kurum bitmiştir. Konuşmak zorunda değilsin, yanlışı savunmak zorunda hiç değilsin. Hiç olmazsa temsil ettiğin kurumun azıcık kalmış olan itibarını korumaya çalış. Onu da yapmıyorlar, herkes bir hesap içinde. Hiç kimse vatandaşın hesabının peşinde değil, herkes kendi hesabının peşinde.

“İktidar, gençlerin yarınlarını karartıyor”

“Batılı, Japon, Koreli, Singapurlu gençler yeni dünyanın, yarınların tasarımlarını yaparken, bizim ülkemizin gençleri ‘Karnımı nasıl doyururum’ derdinde. Elin Batılısı, Asyalısı, bizim gençlerimizden daha zeki, daha kabiliyetli de onun için mi daha iyi hayatlar yaşayabiliyor? Hayır, onlara sunulan imkanlar daha fazla. Aradaki fark, nitelikli eğitime, teknolojiye erişimdir. Aradaki fark, o ülkenin parasının satın alma gücüdür. Aradaki fark, özgürce düşünme ve düşündüğünü ifade edebilmektir. Aradaki fark, bu ülkedeki gençlere katma değer üretme fırsatını vermeyen zihniyettir. Teknolojiye, dil eğitimine, nitelikli eğitime önem vermeyen bu iktidar gençlerin yarınlarını karartıyor. Bu bir kader değil. Bu kötü tabloyu değiştireceğiz.

MacBook bilgisayar fiyatları açıklandı. Normal ülkelerde bilgisayar gençler için lüks değil. Ülkemizdeki öyle pahalı ki gençler alabilmeyi artık ancak hayal ediyor. Amerikalı bir gencin, ortalama gelir seviyesiyle alabildiği bir bilgisayarı Türkiye’de 40 bin liraya piyasaya çıkartıyorlar.Gençlerin, bırakın bilgisayar almayı, en önemli dertleri barınma ve gıda ihtiyacını temin edecek bir harçlık.

Adalet sadece yargının hızlı ve tarafsız çalışması değildir. Aynı zamanda sosyal adalettir. Öğrencilerin okurken; gençlerin iş ararken, çalışırken fırsat eşitliğidir. Toplumun adalete, hukuka, eşitliğe susamış bütün kesimlerinin, eşit söz hakkına sahip olacağı bir Türkiye’yi hedefliyoruz.Çünkü bu ülkenin insanları, eğitimde, sosyal yardımlarda, iş hayatında, hukukta, eşit vatandaşlık ilkesini görmek istiyor. Bu ülkenin insanları, hangi ailede, hangi gelir grubunda, hangi dilde, hangi dinde doğarsa doğsun, hayatın her alanında eşit fırsatlara sahip olmayı hak ediyor.

Biz bu topraklarda eşit vatandaşlığı hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Hiç kimsenin, yaşam tarzı, inancı, etnik kimliği, dili, cinsiyeti nedeniyle ötekileştirilmediği bir Türkiye hayal ediyoruz. Devletin her bir vatandaşına eşit yakınlıkta olması gerektiğini savunuyoruz. Kamuda işe alımda, yükseltmelerde, üst düzey görevlerde kişilerin ne etnik kökenine ne memleketine ne dinine ne mezhebine bakılmaması gerektiğini söylüyoruz.”

Paylaşın

Ali Babacan: Cumhur İttifakı, Cumhuru Batırdı

MHP Lideri Bahçeli’nin kendisi hakkında yaptığı eleştirilere cevap veren DEVA Lideri Babacan, 2001 krizinde MHP’nin iktidar ortağı olduğunu belirterek, “Bugün ise vatandaşlarımızın boğuştuğu ekonomik ve hukuki krizlerin mimarısınız. Kaçış yok, kaçamazsınız. Cumhur İttifakınız, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle cumhuru batırdı” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ankara’da partisinin Kahramankazan ilçe kongresinde konuştu. Babacan’ın gündeminde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM’de düzenlediği grup toplantısında kendisine yönelik kullandığı ifadeler ve ekonomik kriz vardı. Babacan, konuşmasına, Bahçeli’nin kendisine yönelttiği eleştirilere cevap vererek başladı;

“Krizlerin ortağı Sayın Bahçeli ‘Krizlerin ortağı’ dememize çok alınmış olacak ki grup toplantısından cevap vermiş. Üslubu malum. Sayın Bahçeli konuşurken 18 yaşından küçükleri ekranlardan uzak tutmak lazım. Hakaretlerine cevap vermeyeceğiz. Kendisine sormak istiyorum: Krizlerin ortağı değil misiniz? Bugüne dek bu milletin hayrına, menfaatine ne iş yaptınız? Türkiye’nin ekonomisine, hukukuna hangi katkıda bulundunuz?

Bahçeli’nin farklı tarihlerde yaptığı “Recep Tayyip Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaz” ve “Milliyetçi Hareket Partisi sözünün eridir. 2023’te cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır” konuşmalarını kürsüden izleten Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bizim alınız ak, başımız dik. Hiç kimse bizi tutarsızlıkla suçlayamaz. 2001’den bu yana söylediğim, açıkladığım her şeyi ortaya koysunlar. Altına bugün tekrar imza atarım. Sayın Erdoğan’la ilgili böylesine ağır ithamlarda bulunup, dönüp dolaşıp ‘Bizim adayımız Erdoğan’dır diyen bir zihniyet güven oluşturabilir mi? Ne dediği belli olmayan, dün kara dediğine bugün ak diyen, bugün ak dediğine yarın ne diyeceği belli olmayanın hiçbir lafına güven olmaz. O nedenle Sayın Bahçeli’nin herhangi bir sözünü güvenilir bulmak mümkün değil.

“Cumhur İttifakınız, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle cumhuru batırdı”

Sayın Bahçeli’ye sesleniyorum: Size ortak olduğunuz krizleri hatırlatmaya devam edeceğiz. Hiç kaçış yok. 2001’de bu ülkeyi, bu milleti fakirleştirdiğiniz krizi unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. Yazar kasalar Başbakanlık binasının önüne atıldığında, çalışma odanız o binadaydı. Millet açlıktan, yoksulluktan bitap iken başbakan yardımcısıydınız. Tek gecede 20’ye yakın banka battığında Devlet Planlama Teşkilatı’ndan sorumlu başbakan yardımcısıydınız. Millî gelirin üçte birini kaybettiğimiz hükûmetin ortağısınız. O tarihte gecelik faizler yüzde 7500’ü görmüştü. Yıllık enflasyon yüzde 70’leri geçmişti. Siz o enflasyona da yüksek faizlere de ortaktınız. Bugün ise vatandaşlarımızın boğuştuğu ekonomik ve hukuki krizlerin mimarısınız. Kaçış yok, kaçamazsınız. Cumhur İttifakınız, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle cumhuru batırdı.

“Sayın Bahçeli ülkeden habersiz, yerlerinden kalkmıyorlar”

Çiftçimiz ‘Ben hayatımda böyle bir dönem yaşamadım’ diyor. Esnafımız ‘Bu kadar büyük bir krizle karşı karşıya kalmadık’ diyor. Sayın Bahçeli ‘Kriz yok’ diyor. Gerçekten ülkeden habersiz. Zaten bu hükûmet küçük büyük ortaklarıyla gerçekleri inkâr ettikleri için ülkenin sorunlarına çözüm bulamıyorlar. Ankara’da kapalı kalmasalar, bizim gibi gezseler, esnafla çiftçiyle dertleşseler belki görecekler ama yerlerinden kalkmıyorlar.

Bugün en zengin ile en yoksul arasındaki fark 26 kata çıktı. Taraflı cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi başladı başlayalı, 3 milyon 200 bin kişi ilave olarak yoksulluk seviyesinin altına düştü. Sayın Bahçeli görmüyor mu? Açlık sınırının altında bir asgari ücret var. Sayın Bahçeli, bunlar sizin eseriniz. Öyle başarılı olduğu zaman ‘sahipleneyim’, kriz çıktığı zaman ‘inkâr edeyim’ yok… Siz ‘Kriz yok’ deyin ve eserinizle övünmeye devam edin…

Sayın Bahçeli, ittifak ortağı olduğunu unutmasın. Krizlerin ortağı olduğunu unutmasın. Bizlere sataşarak, hakaret ederek sorumluluktan kaçamaz. Ülkemiz bu hale düştüyse, Sayın Bahçeli ülkenin bütün sorunlarının sebebine ortaktır. Ama kendisine iyi haberim var: Tıpkı 2001’de onun ortağı olduğu krizden ülkeyi çıkarttığımız gibi; yine ortağı olduğu krizlerden ülkeyi biz çıkartacağız.”

“Sayın Erdoğan; gücümüze, itibarımıza ve bağımsızlığımıza verdiğiniz zararın farkında mısınız?”

Ayrıca kürsüden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Para; tıpkı bayrak gibi, tıpkı milli marş gibi, bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler” ifadelerini kullandığı bir videoyu ve Türk Lirası’nın ABD doları karşısındaki değer kaybının grafiğini yayınlayan Babacan şöyle devam etti:

“Madem para bir ülkenin gücünü, itibarını ve bağımsızlığını simgeliyor; siz niye paramızı yere düşürüyorsunuz, pul ediyorsunuz? 2003-2015 döneminde dolar yıllık ortalama yüzde sadece 3,3 artmış. Bu artıştan ne gücümüze ne itibarımıza ne de bağımsızlığımıza zeval gelir. 2018-2021 arası kur yıllık ortalama tam yüzde 22 artmış. Bu sabah baktığımda dolar 9 lira 25 kuruşun üstünde idi. Bizim 1 liramız neredeyse doların onda birine inmiş. Sayın Erdoğan’a soruyorum: Gücümüze, itibarımıza ve bağımsızlığımıza verdiğiniz zararın farkında mısınız?

2002 yılında ekonomiyi devraldığımızda Türkiye dünyanın 21. büyük ekonomisiydi. Biz ne yaptık? Sıraları aştık, 2015’te 16. büyük ekonomi haline geldik. 2015’te yönetimden ayrıldık, ortak akıl ve istişare bitti. 2021 yılında bu yılın kurlarıyla hesap ettiğimizde Türkiye yine dünyanın 21. ekonomisi haline düştü. Bu, hezimetin resmidir. Bu resim, Sayın Erdoğan’ın eseridir. Sayın Bahçeli de buna ortaktır.

“Koskoca ülke koca bir Survivor seti gibi”

Bugün 30’lu yaşlarının ortalarında olan arkadaşlarım çok iyi hatırlar. Gençler, sırt çantasını alıp harçlıklarından biriktirdikleri parayla Avrupa turu yapıyordu. Şimdi bırakın yurtdışında gezmeyi, bugün gençler kendi ülkelerinde kalacak yurt bulamıyor, ev kiralarını ödeyemiyorlar. Sadece gençler değil arkadaşlar, her yaştan insan ‘Geçinemiyoruz’ diyor. Senelerce kamuya hizmet ederek çalışmış memurlarımıza, emekliliğinde reva görülen hayat, açlık. ‘Emeklilik hayali’ diye bahsedilen sohbetler bile yok oldu. Emeklilerin şimdiki hayali; elektrik faturasını ödeyebilmek, doğal gaz faturasının altından kalkabilmek, ay sonunu getirmek. Koskoca ülke koca bir Survivor seti gibi. Üç kuruşla hayatta kalmaya çalışan insanların ülkesi olduk.

Telefon, tablet ve oyun konsolu gibi ürünlerin fiyatlarında inanılmaz bir artış var. Play Station’ı, iPhone’u gençlere lüks görmek bize düşmez. Gençlerin hakkıdır. Bunlar lüks değil. Geçtiğimiz günlerde YouTube’da bir videomuzun altında bir vatandaşımız demiş: Bizim ekonomi yönetiminde olduğumuz dönemde, “Yazları mısır tarlasında günlük 75 lirayla çalışıp, bir ayda en son model oyun konsolunu alabilmiştim’ diyor. ‘Ama şu anda bir doktor, bir aylık maaşıyla alamaz’ diyor. Biz gençlerin dünyadaki akranlarıyla benzer hayatlar yaşayacağı, benzer hayaller kuracağı bir Türkiye istiyoruz.”

Paylaşın

Babacan: Merkez Bankası Başkanları Mevsimlik İşçiye Döndü

Partisinin Eyyübiye ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Gece yarısı kararlarıyla yönetilen bir ülke haline geldik. Merkez Bankası başkanları mevsimlik işçiye döndü. Bir gecede yoksullaşan, bir başka gecede yine yoksullaşan ülke olduk” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / İktidar yetkilileri tarafından dillendirilen Kuzey ve Doğu Suriye’ye askeri operasyon iddialarına değinen Babacan, “Yeni bir operasyonun sesleri geliyor. Yapılacak operasyonları ekonominin bozulmasına mazeret yapmayın. Zaten ekonomi bozuk. ‘Ne yapalım ekonomik operasyon yaptık ekonomik bozuldu’ demeyin. Ekonominin bozulmasının nedeni kötü yönetim” dedi. Kürt sorununa da değinen Babacan, “Keyfi yönetim Kürt meselesini büyüttü, Kürt meselesini çözeceğiz” şeklinde konuştu.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Şanlıurfa’da partisinin Eyyübiye ilçe kongresinde konuştu. AK Parti iktidarının ilk yıllarında ortak aklın işletildiğini vurgulayan Babacan, o dönemde demokratikleşme yönünde atılan adımlara sahip çıktı. O yılları günümüzle karşılaştıran Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Ortak aklın çalıştırıldığı dönemde ilmek ilmek ördüğümüz demokratikleşme hikayesinin böyle sona ermesine izin vermeyeceğiz. Bu ülke çok büyük başarılara imza attı. Biz o başarıların yerle bir olmasına izin vermeyeceğiz. Sayın Erdoğan hiç kusura bakmasın, demokratik kazanımların eski günlere dönmesine izin vermeyeceğiz. Her fırsatta, ben ve arkadaşlarımın yönetimde olduğu dönemin başarılarıyla övünüyor. Şimdiki iktidarın yaptıklarıyla, o günlerde yapılanlar arasında dağlar kadar fark var. Herkes kendi muhasebesini yapsın. Bizim alnımız açık, başımız dik.

“Demokratik gerileme dönemini sona erdireceğiz”

Biz bu demokratik gerileme dönemini sona erdireceğiz. Demokratikleşme hikayesine kaldığımız yerden, daha da güçlü şekilde devam edeceğiz. Ülkemizin itibarını yeniden yükselteceğiz. Türkiye’yi barışın, özgürlüklerin ve zenginliğin memleketi yapacağız.

Türkiye; İstanbul Sözleşmesi’ni hazırlayan, kadın haklarının güçlendirilmesi hususunda uluslararası çapta öncü adımlar atan, demokratikleşmeyi önceliklendiren bir ülkeydi. 2013 yılında 12 bin 500 dolarlık millî gelire ulaştık. Ben ve arkadaşlarım; her zaman kural bazlı bir yönetim anlayışını savunduk. Kurumları güçlendirdik. Ehliyet ve liyakat dedik. Ülkemizin güven ve itibarını artırdık. Refah seviyesini yükselttik. O günlerde elde edilen olağanüstü başarılara katkı vermiş olmak, benim için hep bir onur kaynağı olacaktır.

Hükûmetteki ilk görevim ekonomiyi yoluna sokmaktı. Arkasından Avrupa Birliği Başmüzakerecisi oldum. Arkadaşlarımızla birlikte çok büyük emek verdik. Ülkenin tarihî dönüşüm sürecinin arkadaşlarımızla beraber başında olduk. Dışişleri Bakanlığı yaptım. İtibarlı bir ülkenin Dışişleri Bakanı olmanın onurunu yaşadım. AK Parti iktidarının ilk yılları, istişare mekanizmalarının işletildiği ve kararların ortak akla dayanarak alındığı yıllardı. Özellikle, Avrupa Birliği istikametinde attığımız adımlar, ülkemizin insan hakları ve demokratikleşme tarihine altın harflerle yazıldı.

“Merkez Bankası başkanları mevsimlik işçiye döndü”

AK Parti şu anda iktidarın büyük ortağı ama maalesef ortak akıl ortadan kayboldu. İstişare sıfırlandı. Ortak aklın yerini, tek bir kişinin keyfi yönetimi devraldı. Olağanüstü hâl sürerken yapılan bir referandumla, tüm yetki tek kişinin eline teslim edildi. Gece yarısı kararlarıyla yönetilen bir ülke haline geldik. Merkez Bankası başkanları mevsimlik işçiye döndü. Bir gecede yoksullaşan, bir başka gecede yine yoksullaşan ülke olduk. Tabii ülkede bu kadar sıkıntı, sorun, kriz var. Düğün böyle olunca, kamber eksik olur mu? O da yerini aldı. Krizlerin ortağı Bahçeli, yine her zamanki gibi şu andaki krizin de ortağı. Ne zaman iktidar ortağı olsa, kriz oluyor.

Keyfî yönetim anlayışı önce hukuku çiğnedi. O yüzden biz önce hukuku ayağa kaldıracağız. Kötü yönetim halkımızı yoksullaştırdı. Biz, yeniden zenginleştireceğiz. Keyfî yönetim anlayışı Kürt meselesini diriltti. Biz bu meseleyi çözeceğiz. Keyfî yönetim ranta, kayırmacılığa, inşaat ve betona dayalı kendi zenginini oluşturmayı hedefleyen bir büyüme modeli dayattı. Biz, yatırıma, üretime, sanayiye dayalı; hakkaniyeti esas alan, topyekûn zenginleşmeyi hedefleyen kapsayıcı bir modele geçeceğiz. Keyfî yönetim, Merkez Bankası’nı talimatla çalışan bir kurum haline getirdi. Biz, Merkez Bankası’nı tam bağımsız hale getireceğiz. Keyfî yönetim, ihaleler yoluyla çevresindeki üç-beş kişiyi daha da zenginleştirdi. Biz, kamu ihale yasasını sil baştan yeniden yazıp, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacağız.”

Paylaşın

Babacan’dan İktidara ‘Mavi Vatan’a Ne Oldu?’ Sorusu

Partisinin Mersin il kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Bizim gemiler limanlara çekildi. Acaba devlet kayıtlarına alınmayan, baş başa yapılan gizli toplantılarda sözler mi verildi? Merak ediyorum: Mavi Vatan’a ne oldu?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Mersin il kongresinde konuştu. Gündeminde partisinin laiklik anlayışı ve dış politika bulunan Babacan, konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Özgürlükçü laiklik anlayışıyla hareket ediyoruz. Devletin topluma giydirmeye çalışacağı her gömleğin dar geleceğini biliyoruz. Herkesin, inanç ve ibadet özgürlüğünü yaşayacağı, hiç kimsenin kendi yaşam tarzı üzerinde, herhangi bir endişe duymayacağı bir haklar ve özgürlükler sistemi kuracağız. Endişeli modernmiş, endişeli muhafazakarmış; tüm kimliklerin endişelerini silip atacağız. Ülkemizde tek bir endişeli kişi olmasın diye çalışacağız.

Eski otoriter laiklik anlayışının hiçbir hükmü kalmadı. Toplumumuzun üstün feraseti bu sorunu da çözmesini bildi. Vatandaşlarımız, din ve vicdan özgürlüğünün tam sağlandığı bir ülkede yaşamak istiyor. Vatandaşlarımız hangi dine veya mezhebe mensup olursa olsun, inansın veya inanmasın, devletin her yaşam tarzına eşit yakınlıkta olduğu bir düzeni tesis etmeyi hedefliyoruz. Devlet, vatandaşını olduğu gibi kabul etmek zorundadır.

Ülkemizin, uluslararası çevrelerdeki itibarını, en üste taşımak için kolları sıvadık. Dış politikada barışın sözcüsü olacağız. Düşmanları azaltıp, dostlarımızı çoğaltacağız. Dış politikayı, birilerinin kişisel bekası uğruna heba etmeyeceğiz. Türkiye sadece bir askeri güç değil, aynı zamanda bir akıllı güç olacak. Akıllı güç hem ekonomik gücünü hem askeri gücünü hem itibarını hem de itibardan oluşan sözün gücünü akıllıca kullanabilmek demek. Ülkemizi tekrar güvenilir ve barışa katkı sunan bir uluslararası aktör yapacağız.

“İtibarlı bir ülke askeri veya ekonomik gücün ötesinde etkiye sahip olabilir”

“Uluslararası ilişkilerde en büyük güç, itibarlı olmanın, güvenilir olmanın verdiği güçtür. İtibarlı bir ülke askeri veya ekonomik gücünün çok daha ötesinde bir etki sahibi olabilir. İtibar, uluslararası hukuka saygılı olmakla kazanılır. Hep doğruyu, hep hakkı konuşmakla sağlanır. İyi bir diplomasi ve iyi bir siyasi diyalogla sağlanır. İtibar, iyi yönetilen bir ekonomiyle, hukuk devleti olmakla sağlanır. Kendi vatandaşına hukuksuzluk, haksızlık, adaletsizlik yapan bir ülke dünyada çıkıp da adaletten, hukuktan bahsedemez. Ciddiye almazlar sizi.

İtibar, istikrarlı bir duruşla, dostlarınıza güven veren uygulamalarla kazanılır. Kendi vatandaşına güven vererek, ekonomiyi güçlü tutarak kazanılır. Ders almak istemiyorlar ama kopya verelim. Uluslararası toplumda müttefiklik kurabilen, onları ikna edebilen, hatta iş birliği sağlayan ülke itibarlıdır.

‘F35 uçaklarımızı vermediniz, bari F16 verin’ diyor. 1 milyar 400 milyon dolar para vermişler, F35 uçağı yok. ‘Vermezsen o zaman S-400 alırım Rusya’dan’ diyor. ‘S400’ü aldım ama merak etmeyin kullanmam’ diyor Amerika’ya. Kapağını kaldırınca yaptırım geliyor; ‘Tamam kapağını açmam, depoda tutarım’ diyor. Bir gün “İkinci S400’ü alacağım’ diyor, öbür gün Biden’dan randevu gelir mi diye bekletmeye başlıyor. Memleketimizi gülünç duruma düşürüyor. Sürekli zikzak çizerek itibar kazanılmaz.

Afganistan’da önce ‘Kabil Havaalanı’nın savunmasına talibiz’ dedi. Demek ki Taliban’ı düşman görüyor ki havaalanını korumak istiyor. İki hafta sonra Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirince ‘Kabil Havaalanı’nı işletmeye talibim, çünkü Taliban’a meşruiyet kazandırmak lazım’ diyor. On beş gün önce düşman bellediğin, kendisine karşı havaalanını savunmak istediklerine on beş gün sonra meşruiyet kazandırmanın derdine düşüyor. Hicap duyuyorum. Taliban senin düşmanın mı, yoksa meşruiyet kazandırmak istediğin dostun mu? Bunu açıkla, ondan sonra dış politikanı oluştur.

“Mavi Vatan’a ne oldu?”

Bizim gemiler limanlara çekildi. Acaba devlet kayıtlarına alınmayan, baş başa yapılan gizli toplantılarda sözler mi verildi? Biden’la görüşüyor, baş başa, not tutulmuyor. Putin’le konuşuyor, ülkenin dışişleri bakanı heyette yok. Üstelik bu görüşmeler diğer ülkelerin mekanlarında yapılıyor. Bizim ülkemizin cumhurbaşkanı tek başına, mekân başka mekân ve bizde kaydı yok. Merak ediyorum: Mavi Vatan’a ne oldu? Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı savunmak, korumak zorundayız.”

Paylaşın