Babacan’dan İstanbul Sözleşmesi Açıklaması: Vazgeçmiyoruz

Partisinin ‘Kadın İçin Adalet Eylem Planı’nı açıklayan DEVA Lideri Babacan, konuşmasında, “Bizim ülkemizde, hatta bu şehirde imzalanmış, adımızı verdiğimiz İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz, sahip çıkıyoruz. Bu nedenle gece yarısı tek bir kişinin imzası ile çıkılan sözleşmeyi savunmaya devam edeceğiz. Çünkü kadına yönelik şiddetin öncelikle bir zihniyet sorunu olduğunu biliyoruz, bunu yüreklendirecek her türlü siyasi hamlenin karşısındayız.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Babacan, konuşmasının devamında, “Hedefimiz parite olmakla birlikte şu an partimizde %35 cinsiyet kotası var. Eşitliği sağlayana dek en az %35 ile hareket etmeyi şart koştuk. Bu, tüm siyasi partiler içindeki en yüksek kotadır. Çünkü biz kadın erkek yan yana yürüyeceğiz dedik. Siyaset sadece erkeklere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir dedik.” dedi.

Partisinin Kurucular Kurulu üyesi, emekli asker Metin Gürcan’ın gözaltına alınmasıyla ilgili açıklamalarda bulunan Babacan, “Bu gelişme eğer siyasi bir nitelikteyse, eğer hedef partimize yönelik bir tutumsa veya ülkenin bu ağır ekonomik kriz gündeminin üzerini örtmekse, bu tür girişimler DEVA kadrolarını asla yıldıramaz” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlenen “Kadın İçin Adalet Eylem Planı” tanıtım toplantısında konuştu. Babacan açıklamalarında şu ifadeleri kullandı:

“Bakırköy Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı üzerine bugün Metin Gürcan’ın evinde arama yapıldı. Kendisi şu anda gözaltında. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2020 yılındaki bir soruşturmasına dayanarak bu işlemin yapıldığı bilgisini almış durumdayız. Söz konusu soruşturmayla ilgili bizim hukukçu arkadaşlarımız konuyu çok yakından takip ediyor. Ben eşi Senem Hanım’la telefonda görüştüm, geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Hem ailesine olan desteğimiz hem de Metin Bey’e olan hukuki desteğimiz yoğun şekilde devam ediyor.

Şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bu gelişme eğer siyasi bir nitelikteyse, eğer hedef partimize yönelik bir tutumsa veya hedef ülkenin bu ağır ekonomik kriz gündeminin üzerini örtmekse, bu tür girişimler DEVA kadrolarını asla yıldıramaz. DEVA kadrolarını asla yolundan alıkoyamaz. Eğer bu işin arkasında bir siyasi niyet varsa, siyasi motivasyonla yapılan bir iş ise, ki bu tür gelişmeler de olabiliyor biliyorsunuz, biz yolumuza devam ediyoruz. DEVA kadrolarını asla yıldıramazlar.

Türkiye’de geleneksel olarak muhalefet dış politika ve dış güvenlik konularında muhalefet yapmazdı. Hükümet ne derse muhalefet en hafifinden sessiz kalırdı. Bizimle beraber bu gelenek değişti. Hükümetin dış politikadaki, dış güvenlik konularındaki hatalarını açık açık, ön alıcı bir şekilde işaret ediyoruz. Bu ülkenin geri dönülemez yollara girmemesi, içinden çıkılmaz sorunların içine yuvarlanmaması için gayret ediyoruz. Metin Bey de partimizde dış politika ve dış güvenlik meselelerini en keskin bir şekilde, en sivri dille eleştiren arkadaşlarımızdan bir tanesi.

Çok sayıda televizyon yayınına çıkıyordu, raporlar yazıyordu, köşe yazıları yazıyordu. Bu şekilde de tabii ister istemez bazılarının rahatını, huzurunu kaçırıyordu… Tabii şu da önemli, bu dönem DEVA Partisi’nin her geçen gün güçlendiği, her geçen gün etkisinin arttığı bir dönem… Tüm Türkiye’de adından artık en çok söz edilen, en çok takip edilen siyasi partilerden birisi oldu DEVA Partisi… Biz aynı zamanda hukuka çok saygılı, hukukun üstünlüğünü çok önemseyen bir siyasi partiyiz. Dolayısıyla meselenin sadece ve sadece hukuk çerçevesinde gidip gitmediğinin de takipçisi olacağız.

‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz’

Bizim ülkemizde, hatta bu şehirde imzalanmış, adımızı verdiğimiz İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz, sahip çıkıyoruz. Bu nedenle gece yarısı tek bir kişinin imzası ile çıkılan sözleşmeyi savunmaya devam edeceğiz. Çünkü kadına yönelik şiddetin öncelikle bir zihniyet sorunu olduğunu biliyoruz, bunu yüreklendirecek her türlü siyasi hamlenin karşısındayız.

Ülkemizdeki mevcut yönetim krizinin en ağır maliyetini kadınlar ödüyor, bunu çok iyi biliyoruz. Her hanenin geçim yükünü üstlenenler; kadınlar. Yokluğu, yoksulluğu en derinden fiilen yaşayanlar; yine onlar. Demokrasi kriziyle, eşitliğe aykırı muameleyle en çok muhatap olan onlar. Hukuk kriziyle, her alanda hukuksuzluğu iliklerine kadar yaşayan onlar. Hakkını ararken dahi ‘başında örtü var’, ‘kılığına kıyafetine bak’, ‘o saatte ne işi varmış’ gibi her türlü haksız ve hadsiz müdahaleyle karşılaşan onlar. Tüm bu krizlerin bedelini maalesef canlarıyla ödeyenler de onlar…

Partimizin programında da açıkça yazdığımız üzere toplumsal cinsiyet eşitliğine önem veriyoruz.Kadınların her alanda eşit hak ve şartlarda olması gerektiğine ve bunun için birlikte çalışmanın zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle; partimizde ‘kadınlar kolu’ gibi ayrı bir yapılanma bulunmuyor. kadınları ‘yardımcı güç’ veya seçimden seçime sahaya sürülecek ‘yedek kuvvet’olarak görmüyoruz. Çünkü biz tüm karar mercilerinde kadınların söz sahibi olması gerektiğini düşünüyoruz.

Hedefimiz parite olmakla birlikte şu an partimizde %35 cinsiyet kotası var. Eşitliği sağlayana dek en az %35 ile hareket etmeyi şart koştuk. Bu, tüm siyasi partiler içindeki en yüksek kotadır. Çünkü biz kadın erkek yan yana yürüyeceğiz dedik. Siyaset sadece erkeklere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir dedik. Kadına yönelik şiddetle mücadele amacıyla oluşturulmuş tüm yasal düzenlemelerin etkin biçimde uygulanmasının takipçisiyiz. Her ne kadar belli bir dönemde iç hukukumuzda olumlu düzenlemeler yapılmış olsa da uygulamadan kaynaklanan sorunları biliyoruz, görüyoruz. Bu nedenle bu sorunları ortadan kaldırmak üzere gerekli her türlü tedbiri alacağız, yasal düzenlemeleri gerçekleştireceğiz. Yasaların önleyici gücünü ön plana çıkaracağız.

Aslolanın şiddet olaylarının gerçekleşmesini önlemek. Olay olduktan sonra ceza önemli ama cezanın asıl amacı biliyorsunuz caydırıcılık. Uygulamada, haksız sonuçlara yol açan ‘iyi hal indirimi’ gibi düzenlemeleri kadın hak ve özgürlüğünü koruyacak şekilde yapılandıracağız. Bir kez daha buradan, ülkemizde senelerdir yılmadan, baskılara aldırmadan mücadelesine devam eden kadın hareketine bu ülkenin bir vatandaşı olarak teşekkür ediyorum.

DEVA Partisi olarak bir ilke imza atıyoruz. Siyasi tarihimizde ilk defa, seçimlerden çok önce, iktidar olduğunda neler yapacağını detaylı olarak, madde madde, bütçesiyle, takvimiyle, eylem planları olarak açıklayan ilk partiyiz. Çünkü biz seçimlerin ardından, göreve geldiğimiz ilk dakikada dahi ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Eski alışkanlıklar gibi, ‘yaparız’, ‘bakarız’, ‘hele bi seçilelim’ zihniyetinde asla değiliz. İşte bu nedenle, iktidarımızın ilk 90 gününde ve ilk 360 gününde uygulamaya koyacağımız politikaları, en somut biçimiyle halkımızla paylaşıyoruz.”

Paylaşın

Ali Babacan: Olan Bitenin Faili Beştepe’de

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEVA Lideri Babacan, ekonomik krize ilişkin yaptığı yorumda, “Sayın Erdoğan, ‘Tüm dünyada kriz var’ diyerek yaşananları mazur göstermeye çalışıyor. Dünyada bizdekine benzer nitelikte bir kriz yok. Olan biten burada, Türkiye’de. Çünkü olan bitenin faili Beştepe’de. Bu, yerli ve millî bir kriz.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz açıklamalarını da değerlendiren Babacan, “Kimse bu ‘yalandan mağdur’ pozlarına girmenize müsaade etmeyecek. Bu oyunu çok gördük. Bu sefer tutmaz, kimse inanmaz. ‘Bağımsızlık mücadelesi’ falan diyerek halkımızı kandırmaya çalışmayın. O günler geçti. İneceğiniz durağa gelmek üzereyiz. Müsait bir yerde inmeye yavaş yavaş hazırlanın” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde düzenlediği haftalık değerlendirme toplantısında konuştu. Partisinin ekonomik krize karşı 21 çözüm önerisini açıklayan Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Erdoğan, ‘Tüm dünyada kriz var’ diyerek yaşananları mazur göstermeye çalışıyor. Dünyada bizdekine benzer nitelikte bir kriz yok. Olan biten burada, Türkiye’de. Çünkü olan bitenin faili Beştepe’de. Bu, yerli ve millî bir kriz.

Dün ülkemizin çeşitli şehirlerinde bazı küçük eylemler yapıldığını basından gördüm. Hemen peşinden iktidar medyası ve vekilleri, bazı dar çevrelerin düzenlediği bu eylemleri, sanki büyük bir saldırı varmış gibi, ülke güvenliği tehdit altındaymış gibi abarttı da abarttı. Allah aşkına kendinize gelin. Savaş yok, ayaklanma yok, şiddet yok, saldırı yok.

Propaganda aygıtından sorumlu kişileri biliyorsunuz. Kendileri devlet memuru ama halka değil, sadece bir kişiye hizmet ediyorlar. Bir ucundan tutmuşlar, parti-devlet el ele hep birlikte ‘vazgeçmeyeceğiz’ demeye başlamışlar. Sakin olun, size kimse bu hamaset oyununu oynatmaz. Kimse bu ‘yalandan mağdur’ pozlarına girmenize müsaade etmeyecek. Bu oyunu çok gördük. Bu sefer tutmaz, kimse inanmaz. ‘Bağımsızlık mücadelesi’ falan diyerek halkımızı kandırmaya çalışmayın. O günler geçti. İneceğiniz durağa gelmek üzereyiz. Müsait bir yerde inmeye yavaş yavaş hazırlanın.

Merkez Bankası’na faizi indirsin talimatını ‘nas’ ile verdi. Kutsal kitabın sayfalarını, mızrak ucuna takıp savaşanlar gibi mi anılmak istiyorlar acaba? Madem faize karşılar, derhal sıfırlasınlar. Ama maksatları, sık sık yaptıkları gibi, dinimizin kutsallarını siyasete alet etmek. Bu iktidar her sıkıştığında ya dinî ya da millî duyguları istismar ediyor. Bir gün ‘nas’, bir gün ‘kurtuluş savaşı’ diyor.”

DEVA’dan 21 çözüm önerisi

Babacan ayrıca partisinin ekonomik krize karşı acil çözüm önerilerini açıkladı. DEVA Partisi’nin çözüm önerileri şöyle:

  • Türkiye’nin başarılı olduğu dönemde ekonomide alınan karar ve uygulamalara yön vere şeffaflık, kurala dayalı yönetim zihniyeti, öngörülebilirlik, sorunların yapısal ve kök nedenlerine odaklanma, veri analizine dayalı yaklaşım gibi temel ilkelere mutlaka dönülmelidir.
  • Merkez Bankası yasası derhal değiştirilerek banka tam bağımsız hale getirilmelidir.
  • Merkez Bankası üst yönetimi, TBMM Plan Bütçe Komisyonu tarafından kamuya açık biçimde değerlendirmeye tabi tutularak, liyakat ve ehliyet sahibi kişilerden seçilmelidir.
  • TÜİK yasası derhal değiştirilerek kurum tam bağımsız hale getirilmelidir.
  • TÜİK üst yönetimi, TBMM Plan Bütçe Komisyonu tarafından kamuya açık biçimde değerlendirmeye tabi tutularak, liyakat ve ehliyet sahibi kişilerden seçilmelidir.
  • TÜİK istatistikleri akademisyen ve uzmanlardan oluşan komisyonlar tarafından düzenli biçimde kalite ve güvenilirlik testine tabi tutulmalıdır.
  • Bir kara delik hakine gelen Varlık Fonu ve ne işlev gördüğü belli olmayan kurullar, bir sürü politika kurulu derhal kapatılmalıdır.
  • Stratejik planlama ve koordinasyondan sorumlu yeni bir kurum kurulmalıdır.
  • Kamuda yeni bina, araç, temsil, ağırlama gibi giderler durdurulmalıdır.
  • Kamu-özel iş birliği projeleri eksiksiz bir biçimde Sayıştay denetimine açılmalıdır.
  • Kaynaklar rant projelerinde değil, ülkemizin rekabet gücünü artıracak alanlarda kullanılmalıdır. Bu çerçevede, Kanal İstanbul projesi bir an önce gündemden düşürülmelidir.
  • Yeniden birer arpalık haline getirilen ve sürekli zarar ettirilen KİT’lerdeki kan kaybı durdurulmalıdır.
  • Kamu ihale kanunu sil baştan yeniden yazılmalı; kamu alımlarında adil rekabet ve fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
  • Kamu bankalarının siyasi mülahazalarla kredi verme operasyonları durdurulmalıdır.
  • Kamu görevine alımlarda mülakat uygulamasına son verilerek kamudaki tüm atamalar ehliyet ve liyakate dayalı hale getirilmelidir.
  • İmar değişikliklerinden kaynaklanan rantlar etkin bir şekilde vergilendirilmeli ki sanayi ile gayrimenkul sektörü arasında denge kurulabilsin ve sanayi yeniden cazip olabilsin.
  • Asgari ücret, memur, işçi ve emekli maaşları, geçmiş kayıplar, gıda enflasyonu ve dar gelirli kesimlerin tükettiği mal sepetindeki fiyat artışları dikkate alınarak yükseltilmelidir.
  • Gübre, tohum, ilaç, mazot, yem başta olmak üzere girdilerdeki artışları dengeleyecek ve çiftçilerimizi koruyacak özel bir destek programı oluşturulmalıdır.
  • Dar gelirli kesimleri gıda, elektrik, doğalgaz, kömür ve benzeri temel ihtiyaç maddelerindeki enflasyona karşı koruyacak özel bir destek programı oluşturulmalıdır.
  • Esnafımız için de özel bir doğrudan destek, kredi ve garanti programı acilen oluşturulmalıdır.
  • Orta Vadeli Program ve bütçe yukarıdaki öneriler doğrultusunda yenilenmelidir.
Paylaşın

Babacan İktidara Yüklendi: Siz Kimi Kandırıyorsunuz?

Sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile iktidara yüklenen DEVA Lideri Babacan, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi sayesinde ekonomimizin güçlü olduğu iddialarına ilişkin, “Bunun gerçek olmadığını ilkokula giden yavrularımız bile biliyor. Siz kimi kandırıyorsunuz?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Erdoğan’ın ülkeyi ucuz iş gücü merkezi yapmayı planlıyor olabileceğini belirten Babacan, “Cumhurbaşkanı, kur artınca istihdamın artacağına dair, kıymeti kendinden menkul bir tez daha ileri sürmüş. Bu ne demek? Döviz kurunun artmasıyla, şu an zaten aylık 250 doların altına düşmüş olan asgari ücreti daha da düşürerek iş gücünü ucuzlatmak demek. Sayın Erdoğan bu ülkeyi ucuz iş gücü merkezi yapmayı planlıyor olabilir.  Madem öyle, çıksın bunu açıkça söylesin. Süslü lafların ardında bu gerçeği gizlemesin. ‘Ben işçilerimizin alın terini ucuzlatarak ekonomiyi yöneteceğim’ desin”  dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, sosyal medya hesabından yaptığı canlı yayında gündemi değerlendirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı “ekonomik kurtuluş savaşı” tanımını eleştiren Babacan şunları söyledi:

“Şu anda ülkemizde bir ekonomik kurtuluş savaşı falan yok. Kötü yönetimin elinde değersizleşmiş bir Türk Lirası, itibarını yitirmiş bir Türkiye var. Hani her fırsatta ‘yerli ve millî’ diyorlar ya, işte bugün kendi kendilerine çıkardıkları gayet ‘yerli ve millî’ bir kriz var. Fakat ne yapıyorlar, kurdaki bu artışı adeta bir kurtuluş savaşı kimliğine büründürmeye çalışıyor. Elinde kuru ekmeği ile kalmış insanları, vatan savunmasındaymış gibi kandırmaya çalışıyorlar.

‘Savaştayız’ diyorlar; ‘Yokluğa, yoksulluğa, açlığa razı olacaksınız’ diyorlar. Yapmayın, bu ülkenin tertemiz insanlarını aldatmayın. Evet, halkımız, bu vatan için her türlü zorluğa göğüs germeye hazırdır. Ancak bu milletin fedakârlığını, cefakârlığını istismar etmeyin. Yeter artık. İktidarınızın süresini uzatmak için, şahsi bekanız için, milletimizin tertemiz duygularını kirletmeyin.

Taraflı, partili cumhurbaşkanı ve akraba bakanın göreve başladığı 2018 yılından bu yana yokuş aşağı yuvarlanıyoruz.  Sayın Erdoğan’ın, tek imzayla, aklına esen her şeyi yapmaya başladığı günden beri yoksullaşıyoruz. 13 sene kabinede Sayın Erdoğan’la beraber görev yapmış birisi olarak kendisine sesleniyorum. Her dar boğazda, 2002 krizinde, 2009 krizinde ekonomiyi teslim ettiği bir arkadaşı olduğunu da hatırlatarak kendisine sesleniyorum: Akıl dışı, bilim dışı tezlerinizi artık bir kenara bırakın. Bu ülke bunların maliyetini çok ağır ödüyor.

İnsanlar mutsuz, insanlar aç, insanlar umutsuz. Türkiye’nin dört bir yanını geziyorum. Bu ülkenin ekonomisi sizin oyuncağınız değil! Türkiye, sizin aklınıza gelenleri deneyeceğiniz bir laboratuvar değil! Bu ülkenin haysiyetli insanları da kobay değil. Yeter artık. Bilmiyor olabilirsiniz. Bilmediğinizin farkında olmayabilirsiniz. Hiç olmazsa bilenlerle çalışın, bilenlere danışın.

“Ülkemizi bu krizden yine biz çıkaracağız”

Ülkemizi, 2002 yılındaki krizden çıkaran, 2009 yılındaki krizden çıkaran takımın başında olan arkadaşınız olarak çok net söylüyorum. Ülkemizi bu krizden de yine biz çıkaracağız. Türkiye’yi iddialı ve itibarlı bir ülke yapacağız.  Mutlak yoksulluğu bu ülkeden silmiştik, yine sileceğiz. Yalanlara aldanmayın. İktidarın kurguladığı, hakikatten kopmuş propaganda söylemlerine kanmayın. Biz kimseye boyun eğmeyeceğiz, vatandaşımızın da boyun eğmesine müsaade etmeyeceğiz. Hayat pahalılığının altında beli bükülen vatandaşımızı kısa sürede refaha erdireceğiz. Az kaldı, bunu yapacağız. Umudunuzu asla kaybetmeyin.

Vahim bir konu daha var. Cumhurbaşkanı, kur artınca istihdamın artacağına dair, kıymeti kendinden menkul bir tez daha ileri sürmüş. Bu ne demek? Döviz kurunun artmasıyla, şu an zaten aylık 250 doların altına düşmüş olan asgari ücreti daha da düşürerek iş gücünü ucuzlatmak demek. Sayın Erdoğan bu ülkeyi ucuz iş gücü merkezi yapmayı planlıyor olabilir.  Madem öyle, çıksın bunu açıkça söylesin. Süslü lafların ardında bu gerçeği gizlemesin. ‘Ben işçilerimizin alın terini ucuzlatarak ekonomiyi yöneteceğim’ desin.

Biz bu ülkeyi, insan onurunun yok sayıldığı ülkelerden birine çevirmesine müsaade etmeyiz. Özgürlükleri sıfırlayıp ülkeyi içe kapatmasına, insan onuruna aykırı ücretlerle vatandaşını mağdur eden bir devlet uygulamasına müsaade etmeyiz. Bir de tüm istatistiki verilere aykırı olarak, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi sayesinde ekonomimizin güçlü olduğunu iddia etmiş. Bunun gerçek olmadığını ilkokula giden yavrularımız bile biliyor. Siz kimi kandırıyorsunuz?”

Paylaşın

Ali Babacan: Bu Kriz, Milli Ve Yerli Bir Kriz

Partisinin Tokat il kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Şu anda ülkenin yaşadığı kriz, Türkiye’deki kötü yönetimin ürettiği, ev yapımı, el yapımı bir kriz. Millî ve yerli bir kriz. Hükûmet dilinden düşürmüyor ya… İki değerli kavramı da istismar ede ede yıprattılar. Nasıl din istismarıyla pek çok kutsal kavramı yıprattılarsa, millî ve yerli kavramlarını da yıprattılar. Bu kriz kendi tabirleriyle millî ve yerli bir kriz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / “Halkımız gerçekleri duymak istiyor” diyen Babacan, “Bazıları siyaset yaparken, toplumdaki mevcut fay hatlarını tepe tepe kullanıyor, kutuplaştırıyor, ötekileştiriyor. Bazıları ise, gerçekleştirilemeyecek vaatler verip, günü kurtaran bir siyaseti izliyor. Ancak, bu kadar derdi taşıyan, bu kadar acıyı yaşayan bir toplum böyle bir siyaseti hak etmiyor. Eşitlik ve adalet talebini yüksek sesle haykıran vatandaşlarımız, bu eski siyaset anlayışını topyekûn reddediyor. Yanlış politikalar nedeniyle her gün yoksullaşan halkımızın artık boş vaatlere prim vermesi gibi bir durum yok” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Tokat il kongresinde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:

Hükûmetteyken taktıkları isimlerden bir tanesi ‘Fren Ali’ idi. Niye? Savurganlık, yanlış harcama varsa israfla ilgili tedbirler alıyorduk. İsrafa engel olduğumuz için bu lakabı ifade ediyorlardı. İsrafa gelince fren olmaya devam edeceğiz. Ama memleketimiz için gerekli olan her konuda ayağımız gaz pedalında olacak.

Şu anda ülkenin yaşadığı kriz, Türkiye’deki kötü yönetimin ürettiği, ev yapımı, el yapımı bir kriz. Millî ve yerli bir kriz. Hükûmet dilinden düşürmüyor ya… İki değerli kavramı da istismar ede ede yıprattılar. Nasıl din istismarıyla pek çok kutsal kavramı yıprattılarsa, millî ve yerli kavramlarını da yıprattılar. Bu kriz kendi tabirleriyle millî ve yerli bir kriz.

Pek çok genç arkadaşım, ilçelerden büyük şehirlere göç etmek istiyor. Gittiğim her yerde gençlerle sohbet ediyorum. Sosyal medyada yazdıklarını da arkadaşlarım raporluyor.  İçimiz parçalanıyor. Bu ülkenin evlatları, kendi ülkesinden umudunu kesti. İlçelerden illere, illerden de başka ülkelere göç etmeye çalışan bir genç nüfusumuz var. Ülkemiz bu kötü yönetim sarmalıyla, gençlerine, çocuklarına iyi bir hayat sunamıyorsa onlar ne yapsın? Aileler de mutsuz. Bu tabloyu görünce içimiz parçalanıyor. Koskoca ülke tükenmişlik hissini yaşıyor. Koskoca ülke depresyonda. Bu ülkenin birbirinden renkli, güzel insanları bu mutsuzluğu hak etmiyor.

“Kimse bir gün sonrasından emin değil”

Bilgisayar fiyatlarını, telefon, tablet fiyatlarını görüyorsunuz. El alemin ülkesinde gençlerin harçlık biriktirerek aldığı ürünler ülkemizde ateş pahası. Geçen gün bir genç arkadaşım dedi ki ‘Eskiden gelecek kaygısı derlerdi, şimdi bir hafta sonrasından, hatta yarınımdan emin olamıyorum’. Ülkede kimse bir gün sonrasından emin değil. Resmî gazete internet sitesinin başında milyonların beklediği başka ülke var mı? Hep bu yüzden işte, ‘yarın ne olacak’ endişesi.

Geçen bir genç arkadaşım ‘Üç aydır basit bir elektronik cihaz için para biriktiriyorum. Her ay fiyat yükseliyor. Biraz daha biriktiriyorum. Yine yükseliyor. Bu enflasyon falan değil.’ diyor. Altı delik bir kovayı doldurmaya çalışmak gibi. Para birikmiyor. Bugünün 1 lirası ertesi güne kalmadan 90 kuruşa dönüşüyor. ir hafta sonrasını öngöremeyen, bilemeyen gençlerden söz ediyoruz.

Amerika’daki, Avrupa’daki, Asya’daki gençlerle, bizim ülkemizdeki gençler arasındaki fark ne biliyor musunuz? Bizim gençlerimiz, kötü yönetimin, kötü uygulamaların sonuçlarını yaşıyorlar.Elin Batılısı, Asyalısı, bizim gençlerimizden daha zeki, daha kabiliyetli değil. Oralarda gençlere sunulan imkanlar daha fazla, imkanlar. Aradaki fark, nitelikli eğitime erişimdir. Aradaki fark teknolojiye erişimdir.  Aradaki fark, özgürce düşünme ve düşündüğünü ifade edebilmektir. Bu ülkedeki gençlere katma değer üretme fırsatını vermeyen zihniyettir.

Dert, tasa dolu gözler umut dolana kadar, boş kaynayan kazanlar aş dolana kadar, makamlar liyakatli kadrolara kavuşana kadar, vatandaşın yüzüne kapanan kapılar açılana kadar buradayız, hep beraberiz.  Gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği bir Türkiye’yi inşa edene dek yan yanayız, hep beraberiz. Çünkü biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.

“Halkımız gerçekleri duymak istiyor”

Bazıları siyaset yaparken, toplumdaki mevcut fay hatlarını tepe tepe kullanıyor, kutuplaştırıyor, ötekileştiriyor. Bazıları ise, gerçekleştirilemeyecek vaatler verip, günü kurtaran bir siyaseti izliyor. Ancak, bu kadar derdi taşıyan, bu kadar acıyı yaşayan bir toplum böyle bir siyaseti hak etmiyor. Eşitlik ve adalet talebini yüksek sesle haykıran vatandaşlarımız, bu eski siyaset anlayışını topyekûn reddediyor. Yanlış politikalar nedeniyle her gün yoksullaşan halkımızın artık boş vaatlere prim vermesi gibi bir durum yok. Halkımız gerçekleri duymak istiyor. Ortak aklı temel alan, dürüst bir siyaset talep ediyor. DEVA Partisi, tam da bu talebin karşılığıdır.”

Paylaşın

Babacan, Erdoğan’ın ‘Ekonominin Kitabını Yazdık’ Sözlerini Ti’ye Aldı

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, sosyal medya hesabı üzerinden yayınladığı yükselen dolar grafiği ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Ekonominin kitabını yazdık’ sözlerini tiye aldı.

Haber Merkezi / DEVA Lideri Babacan, paylaşımında, “Sayın Erdoğan ekonominin kitabını yazdığını söylüyor değil mi? Kendisine kitabının ön kapağı için resim tavsiyem ektedir. #Dolar” ifadelerini kullandı.

Ali Babacan’ın paylaşımı şöyle;

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Kasım tarihinde Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması’nda yaptığı konuşmada, ekonomiye yönelik eleştirilere tepki göstermiş ve “Ekonominin kitabını evelallah yazdık, yazmaya devam ediyoruz.” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha öncede yaptığı bir çok açıklamada benzer cümleleri sarf etmişti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını (politika faizi) 100 baz puan indirerek yüzde 15’e düşürmüştü. Merkez Bankası enflasyondaki yükselişe rağmen faiz indirimlerine eylülde 100 baz puan ile başlamış, geçen ay ise piyasa beklentilerini de aşan 200 baz puanlık indirim gerçekleşmişti.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a Dikkat Çeken ’50+1′ Göndermesi

Son dönemin öne çıkan başlıklarından ’50+1’e ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Lideri Babacan, “50+1’ ile artık olmuyor, ne yapalım? 40 +1’ mi yapalım? 30+1’ mi yapalım? Ne istiyorlar? Kendileri çok istediği için bu anayasa değişikliği yapıldı” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde DSP Genel Başkanı Önder Aksakal’ı ağırladı. Yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Babacan şu ifadeleri kullandı:

“İktidar, oyunun mevcut kurallarına göre yeniden seçilemeyeceğinin farkına varmış olmalı ki Kuralları değiştirerek tekrar seçilebilir miyim’ hesabına girmiş durumda. Bunu seçim yasasıyla ilgili yapılan hazırlıklar ve bu hazırlıklarla ilgili kamuoyuna yansıyan bilgilerde görüyoruz. Tartışmaya açılan 50+1′ meselesinde görüyoruz. Mevcut kurallarla seçime girseler artık kazanamayacaklar. Zihinlerinin gerisine iyice yer etmiş. Bir hükûmet, oyunun kurallarını değiştirerek iktidara devam etme hesabına girmişse artık o hükûmetin ayrılma zamanı gelmiştir. 50+1ile artık olmuyor, ne yapalım? 40 +1mi yapalım? 30+1mi yapalım? Ne istiyorlar? Kendileri çok istediği için bu anayasa değişikliği yapıldı.

Siyasi partiler açısından dönem dönem bir iç muhasebe, özeleştiri yapmak ve bunun sonunda stratejiyi gözden geçirmek değerli çalışmalardır. Sayın Kılıçdaroğlunun değerlendirmelerini bu çerçevede dinledim, anladım. Kuşkusuz siyasi partiler kendi yakın geçmişinden, diğer siyasi partilerin yaşadığı tecrübelerden, ülkenin geçmiş olduğu evrelerden yeni bilgiler elde edebilir, yeni görüşler ve bu görüşler ışığında yeni stratejiler oluşturabilir. Bu değerlendirmeler, iç muhasebe ve özeleştiri samimiyetle yapıldığında güzel sonuçlar verir.

“Böyle bir skandal yok”

Hükûmet ciddi bir skandalın içine düşmüş durumda. Cumhuriyet tarihinde böyle büyük bir skandal görülmemiştir. Siz 2,5 milyar doları S-400e verin, kapağını bile açamayın… 1 milyar 400 milyon dolar F35 projesine harcayın, F35leri de alamayın… Böyle bir skandal yok. Bu kadar büyük bir başarısızlık, fiyasko yok. Benim alanım ekonomi, Kitabını yazdık’ gibi Ben her şeyi bilirim’ tarzı ve tavrı işte ülkeyi bu noktaya düşürüyor.

F35 vermiyorsunuz, F16 alalım; onun parasını ona sayın’ yaklaşımı çok yanlış. Türkiyenin F35lerle ilgili hakkını sonuna kadar savunması lazım. O projeye katkımız sadece 1 milyar 400 milyon dolar değil, biz o projenin dört ana hissedarından birisiyiz. Türkiyenin F35ler konusunda sonuna kadar ısrarcı olması lazım. Kısa vadede F16ya ihtiyaç varsa onun pazarlığının ayrı yürümesi lazım. F35 ile F16 pazarlığının aynı çuvala konmasını büyük bir hata olarak görüyoruz.

Sayın Erdoğan, Ekonominin kitabını yazdık’ diyor. Doğru, gerçekten iktisat bilimcilerin çok iyi incelemesi gereken bir AK Parti dönemi var. Millî gelirimiz 3 bin 500 dolardan 12 bin 500 dolara çıkarken bu başarının arkasındaki faktörler, ana sebepler neydi, herkes gördü. 6-7 yıldır ekonomimiz sürekli olarak merdiven basamağı gibi aşağı doğru inerken bunun arkasındaki sebepler ne? Bunun gerçekten kitabı yazılır. Ama Benim alanım ekonomi, ‘Ben ekonomistimdiyen herkesin kitap yazmasıyla olmaz bu iş. Bağımsız, tarafsız gözlem yapabilen, dünyayı ve yakın iktisat tarihini bilen insanların bu dönemle ilgili kitap yazmasında büyük fayda var.”

Paylaşın

DEVA Lideri Ali Babacan’dan ‘Dolar’ Tepkisi

Dolar kurunun 10 lira olmasını değerlendiren DEVA Lideri Babacan, “Bu ülkenin alın terine, akıl terine, emeğe ihtiyacı var. Siz hukuku tanımazsanız, dürüst ve liyakatli kadrolarla çalışmazsanız, adaleti yerlerde süründürürseniz, işte millî paranız da böyle yerlerde sürünür” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Babacan,” ‘Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz’ diyenler, ‘rekabetçi kur’ diyenler, paramızın değersiz ve itibarsız hale gelmesiyle milletimize çok ağır bedeller ödettiler, ödetiyorlar” dedi. Babacan, “Döviz kuru artınca iğneden ipliğe her şeye zam geleceğini ilkokul çocukları bile biliyor” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, sosyal medya hesabından yaptığı canlı yayınla dolar kurunun 10 lira olmasını değerlendirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2012’deki “Para tıpkı bayrak gibi milli marş gibi bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı milletin itibarıdır” ifadelerini ekrana getiren Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Bu iktidar, bu milletin parasını da itibarını da pul etti. O gün bugündür, Türk Lirası, sadece dolar karşısında değil, adı sanı duyulmamış ülkelerin parası karşısında bile değer kaybetti. Papua Yeni Gine Kinası, bu sözün söylendiği döneme göre Türk Lirası karşısında yüzde 86 daha değerli. Bulgar Levasının, Türk Lirası karşısındaki değeri yüzde 110 daha fazla. ‘Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz’ diyenler, ‘rekabetçi kur’ diyenler, paramızın değersiz ve itibarsız hale gelmesiyle milletimize çok ağır bedeller ödettiler, ödetiyorlar.

Kahroluyorum, çok üzgünüm ama asla umutsuz değilim. Bu ülkenin potansiyelinin çok yüksek olduğunu biliyorum. Çünkü 2008’de tüm Avrupa krizden geçerken, Avrupa’da insanlar yoksullaşırken, biz ülkemizi o krizlerden korumayı başardık. Amerika’da, milyonlarca insan işsiz kalırken, trilyonlarca dolarlık zararlar yaşanırken, biz ülkemizde istihdamı artırdık. Çok daha kötü günlerde, ülkemizi başarıya ulaştırdık. Daha önce yaptık, yine yaparız.

“Paramızın pula dönmesine son vereceğiz”

Bu kabustan uyanacağız. Tıpkı korkulu bir rüyanın ardından bir bardak su içme rahatlığıyla nefes alacağız. Ülkemizi gidemeyenlerin ülkesi olma utancından kurtaracağız. Asgari ücreti, açlık sınırının altında olması utancından çıkaracağız. Paramızın, sokağa çıktığımız an pula dönmesine son vereceğiz. Bu ülkeyi mutlu insanların ülkesi yapacağız. İnanın bu olacak.

Bizlerin hükûmetten ayrıldığı tarihte; 1 dolar, 2 lira 92 kuruştu. Sayın Erdoğan, tüm yetkiyi tek elde toplayarak taraflı, partili cumhurbaşkanı seçildiği tarihte, 25 Haziran 2018’de 1 dolar, 4 lira 65 kuruştu. Bugün dolar kuru 10 liraya dayandı. Partili taraflı cumhurbaşkanı göreve başladı başlayalı dolar kuru 2 kattan fazla arttı. Gerçekten, aklımız havsalamız almıyor. Bu iktidar, tam bir mirasyedi gibi, varımızı yoğumuzu harcadı, ülkemizi değersizleştirdi. Bu ülkenin mirasyedilere ihtiyacı yok.

Burası, 84 milyonuyla birbirini ve ülkesini çok seven insanların ülkesi. Bu ülkenin alın terine, akıl terine, emeğe ihtiyacı var. Siz hukuku tanımazsanız, dürüst ve liyakatli kadrolarla çalışmazsanız, adaleti yerlerde süründürürseniz, işte millî paranız da böyle yerlerde sürünür. 1 dolar tam 10 lira olur. Şu anda Türk Lirası’nın değeri hem nominal hem de reel olarak tarihin en düşük seviyesinde.

Bu ülkenin insanları Dolar 10 lira olunca ekmeğin 2 buçuk lira olacağını iyi biliyor. Döviz kuru artınca iğneden ipliğe her şeye zam geleceğini ilkokul çocukları bile biliyor.  Dolar 10 lira demek, bu kış evimizi, doğalgaz faturasından endişe edip, ısıtmaya korkmak demek.  Evinde doğalgaz var, elektrik var ama insanlar soba alıyor.  Doğalgazlı evlerde insanlar kömür yakmaya başladı. Soba satışları artıyor. Soba da kurtarmıyor çünkü kömür fiyatları aldı başını gidiyor.

“Abartıyorsun diyenlere itibar etmeyin”

Gençlere de seslenen Babacan sözlerini şöyle sürdürdü: “Yaşadığınız hayal kırıklığını biliyorum, anlıyorum. 25 yaşında, 18 yaşında ve 11 yaşında üç çocuk babası olarak; onların yaşadığı duyguları ben de yaşıyorum. Bütün bu adaletsizlik ortasında bir yandan iyi eğitim almaya çalışırken, bir yandan da iş bulup bulamayacağınızı düşünüyorsunuz. İş bulsanız da kazanacağınız parayla geçinip geçinemeyeceğinizin endişesini yaşıyorsunuz. Bir bilgisayar almaya kalksanız, Avrupa’da, Amerika’daki akranınız, birkaç haftalık maaşıyla rahatça alabiliyorken bu ülkede 6 aylık asgari ücretle bile bir bilgisayar almanın ne kadar zor olduğunu biliyorsunuz. Türkiye, ülkedeki devlet başkanı maaşı ile asgari ücret arasında farkın en yüksek olduğu ülkelerden birisi. O size ‘Telefonunu çıkar’ diyenlere, açım diyen vatandaşa ‘Abartıyorsunuz’ diyenlere itibar etmeyin. Ülkenin başındaki kişi ile vatandaşları arasında makas bu kadar açılıyorsa; esas bu makası açanlar çok abartıyor. Abartan arıyorlarsa aynaya baksınlar.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan “Doktor Göçü” Tepkisi

DEVA Lideri Babacan, “Ülkemizin özgürlüklerle ilgili genel iklimi ve çalışma koşullarıyla ilgili sorunlar sebebiyle hekimlerimizi başka ülkelere kaybetmeye başladık. Bu ülkede kendisinin ve ailesinin yarınlarını göremeyip, hayatını başka ülkelerde kurmak isteyen hekimlerimizin sayısında oldukça artış görüyoruz. Türkiye gitmek, kaçmak isteyenlerin ülkesi haline geldi” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı’yı ağırladı. Babacan ve Fincancı yaklaşık yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından basının karşısına birlikte çıktı. Babacan, şu ifadeleri kullandı:

“Partimiz kurulduğundan bu yana TTB ile yakın bir diyalog içindeyiz. Sorunları doğru teşhis etmek için Türkiye’de hekimlerimizi temsil eden en geniş meslek örgütü olan TTB ile yakın çalışmayı önemsiyoruz.

Ülkemizin özgürlüklerle ilgili genel iklimi ve çalışma koşullarıyla ilgili sorunlar sebebiyle hekimlerimizi başka ülkelere kaybetmeye başladık. Bu ülkede kendisinin ve ailesinin yarınlarını göremeyip, hayatını başka ülkelerde kurmak isteyen hekimlerimizin sayısında oldukça artış görüyoruz. Türkiye gitmek, kaçmak isteyenlerin ülkesi haline geldi.

Pandemi dönemiyle beraber olağanüstü uzun mesai ve nöbet saatlerinin yanı sıra, randevu süresinin kısaltılmasıyla beraber yoğun iş yükü tescil edilmiş oldu. Sağlıkta şiddet bir başka sorun. Siyasetin dilinin, hekimliğin onuruna yakışır bir saygı dili olması gerekiyor. Maalesef siyaset hasta-doktor ilişkisinin iklimini olumsuz etkileyebiliyor. Özlük haklarıyla ilgili sorunlar var. Bunların rasyonel, adil bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Sağlık çalışanlarımızın haklarını ödeyemeyiz.

“Sağlık eylem planımızı çalışıyoruz”

Sağlık eylem planımızı çalışıyoruz. Seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin ilk 90 ve 360 gününde sağlık alanında neler yapılması gerektiğinin çok detaylı çalışmasını yapıyoruz. Taslağı bittikten sonra TTB başta olmak üzere sağlıkla ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla ve meslek örgütleriyle istişare yapacağız.”

Babacan’ın ardından açıklamalarda bulunan TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı ise şunları söyledi;

“Biz 73. büyük kongremizde sağlığı toplumsallaştırmaktan ve bu temelde sağlık politikalarını da toplumla birlikte oluşturmaktan söz etmiştik. O yüzden de özellikle siyasi partilerin toplumun temsilcileri olarak burada yer almaları ve toplumun sesini taşımaları bizler için kıymetli.

“Her hafta 1500 insanı yitiriyoruz”

Pandemi sürecinde hepimize sağlığın aslında bir değişim değeri olamayacağını çok açık bir biçimde gösterdi. Son yıllarda değer temelli  sağlık hizmetleri tartışmaları yürüyor. Oya değer temelli dediğimizde, biz etik değerlerimizi algılarken, o değer temeli piyasada bir değişim değerine tekabül ediyor ve bu değişim değerinin bedeli de aslında salgında bugün itibariyle fazladan ölümleri de katığımızda 200 binden fazla insanımızı yitirmiş olmamızdır. Her hafta 1500 insanı yitiriyor olmamızdır.

Sağlık çalışanlarının üzerindeki yükünde ne kadar ağır olduğunu hepimiz biliyoruz. Saatler süren nöbetlerin ardından hiç dinlenmeden hastalara en nitelikli sağlık hizmetine kavuşturma çabası içindeyken bu yükü artık taşıyamaz oldu meslektaşlarımız, sağlık çalışanları ve biz onları yitirmeye başladık.

“23 Kasım itibariyle İstanbul’da bir beyaz yürüyüşü başlatıyoruz”

Sağlık gücünü yitiriyor bu ülke Türk Tabipler Birliği olarak da bu hedefte Sağlık Bakanlığı’ndan istediğimiz randevuya yanıt alamayınca sizlerin de bildiği gibi 11 Ekim’de bir eylem planı açıkladık ve bunu da her hafta bir konuyu, özellikle sorunlarımızı dile getirerek 23 Kasım itibariyle İstanbul’da bir beyaz yürüyüşü başlatıyoruz.

Bu gün buraya geliş nedenimiz de aslında sağlığı toplumsallaştırmak temelinde DEVA Partisi ve onların da birlikte hareket ettiği insanlarımıza ulaşmak ve bu sürece katmak için davette bulunmaktı. 23 Kasım’dan 27 Kasım’a kadar Kocaeli, Bursa ve Eskişehir duraklarından sonra 27 Kasım’da Türk Tabipler Birliği önünde buluşacağız ve bir beyaz forum yapacağız.

Bu beyaz forum aslında hepimize önümüzdeki süreci nasıl görmemiz gerektiğini gösterecek. Tüm sağlık çalışanları ve tabi toplumun temsilcilerinin söz alacağı ve renklerini o foruma yansıtacağı, buradan da çok sesli, çok renkli bir sözün ortaya çıkacağını umuyoruz. Biz emek bizim söz bizim diyoruz, o nedenle herkesi emeğinin sahibi olmaya davet ediyoruz.”

Görüşmede Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Vedat Bulut, Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Muharrem Baytemür, DEVA Partisi Genel Sekreteri Medeni Yılmaz ile DEVA Partisi genel başkan yardımcıları Aysun Hatipoğlu, Hasan Karal ve İbrahim Çanakcı yer aldı.

Paylaşın

Babacan’dan Bahçeli’ye Çok Sert AYM Yanıtı: Haddinize Değil

Partisinin Maltepe ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan “Anayasa Mahkemesi, iktidar ortakları tarafından, bakanlar tarafından tehdit ediliyor. Anayasa Mahkemesi’nin başkanı bizzat hedef gösteriliyor. Ayıptır ya. Hatta ve hatta, krizlerin ortağı sayın Bahçeli, defalarca ‘Anayasa Mahkemesi’ni kapatmak lazım’ dedi. Kusura bakmayın, bu sizin haddinize değil.” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul’da partisinin Maltepe ilçe kongresinde konuştu. İktidarı ‘Artık hiçbir alanda politikası yok. Hiçbir alanda çözüm önerisi yok. Geliştiremiyorlar’ sözleriyle eleştiren Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Rekabet Kurumu hükûmetin elinde oyuncak olmaması gereken bir kurum. Sayın Erdoğan ‘fahiş fiyat etiketi’ diye bir şey uydurdu. Bazı marketleri hedef gösterdi, Rekabet Kurumu bu marketlere cezayı kesti. Peki marketlerde fiyatlar fahiş de bakkalda, manavda, pazarda fiyatlar çok mu uygun? Fiyatlar her yerde yüksek. Ortada bir fahiş fiyat problemi var ancak, fahiş fiyatların en önemli sebebi fahiş döviz kurlarıdır.

İlkokul çocukları biliyor, kimi kandırıyorsunuz? Kur arttığında her şeye zam geliyor. Fahiş döviz kurlarının sebebi, ekonominin kötü yönetilmesidir. Fahiş fiyatların tek bir sorumlusu var. Bu fahiş fiyatların altında tek bir imza var. Fahiş fiyatların altında partili, taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminin imzası var. Sayın Erdoğan’ın imzası var.

Osman Kavala krizi yaşanıyor. Ülkeyi yönetenler, ‘Türkiye’nin altına imza attığı sözleşmelere uymuyoruz’ diyor. İnadına sürdürülen bu hukuksuzluk yüzünden Türkiye, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin bazı kararlarıyla karşı karşıya kalabilir. Avrupa Konseyi ile bu denli büyük kriz en son 12 Eylül darbesinin ardından yaşanmıştı. Sadece bu bile içinde bulunduğumuz hukuksuzluğun en çarpıcı örneği.

Ülkeyi neredeyse askeri darbe dönemlerinin hukuksuzluk dönemine döndürdüler, o seviyeye getirdiler. Tam 19 sene önce, 12 Eylül anayasasının izlerini silme vaadiyle iş başına gelen bu iktidar, şu anda, 12 Eylül dönemine benzer hukuksuzlukların içinde. Zamanında asker vesayetine karşı çıkanlar, şu anda, yeni bir vesayet anlayışının odağı oldu.

Elin adamı, bu ülkeyi yönetenlere ‘Sen kendi vatandaşının temel haklarını yok sayıyorsun’ diyor. Sen niye konuşturuyorsun ki bunları? Onların haddine mi, onlara mı düşmüş? Bir hükûmetin, kendi vatandaşlarının haklarını ihlal etmekte olduğunu, elin adamlarından duyması kadar kötü bir şey olabilir mi? Bırakın şu yargının yakasını da adalet neyse o yerine gelsin.”

Takvim gazetesinin ‘Bu haberi okumadan markete gitmeyin”, Akit gazetesinin ‘İşte 4 lezzetli bayat ekmek tarifi’ haberlerini ve doğalgaz zamlarının ardından ‘Evi daha az ısıtın’ diyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in açıklamasını kürsüye yansıtan Babacan, “Bunlar iyiden iyiye bu milletle artık dalga geçmeye başladılar. Bu, işi tam yüzsüzlüğe vurmak demektir’ dedi. Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz, dünyanın en ileri hava savunma sistemlerinden birisi olan F35 projesinin dört ana ortağından birisi olarak işe başladık. Parasını ödediğimiz, tescilini yaptırdığımız, tapusunu aldığımız uçakları bu hükûmet teslim alamadı. Ey naraları atmakla bu iş olmuyor. 1 milyar 400 milyon dolar F35 projesine ver, uçakları alama; 2 buçuk milyar dolar S400’e ver, kullanama… Ne anladık? Şimdi ‘Madem F35’i vermiyorsunuz, biraz daha F16 verin” pazarlığı dönüyor. Böyle dış politika mı olur? Niye en son nesil uçağa zaten hakkın varken, tapusu varken alamıyorsun da ta 25-30 sene öncenin teknolojisine müşteri oluyorsun? Beceriksizlik, iş bilmezlik, politikasızlık…

“İktidar, dış politika ve güvenlik meselelerini kendi çıkarları için kullanıyor”

Geçen hafta, sınır ötesi operasyon ile ilgili mecliste oylanan tezkere gündemdeydi. Ne büyük ortak ne de küçük ortak sınır ötesi operasyona gerekçe olan tehditleri açık açık saymadı. Sınır ötesi operasyon yetkisinin, hangi gerekçe ile, 2 yıllık bir süre için, yani önümüzdeki seçimleri de kapsayacak şekilde alındığının açıklaması yapılmadı.  Bundan önceki operasyonlarla, hangi başarıların kazanıldığı veya hangi eksiklerin kaldığı izah edilmedi. Elbette ülkemizin güvenliği önemli. Ancak, iktidar, özellikle son yıllarda, dış politika ve dış güvenlik meselelerini kendi iç siyasi çıkarları için kullanıyor.

“Anayasa Mahkemesi’ni kapatmak haddinize değil”

Anayasa Mahkemesi, iktidar ortakları tarafından, bakanlar tarafından tehdit ediliyor. Anayasa Mahkemesi’nin başkanı bizzat hedef gösteriliyor. Ayıptır ya. Hatta ve hatta, krizlerin ortağı sayın Bahçeli, defalarca ‘Anayasa Mahkemesi’ni kapatmak lazım’ dedi. Kusura bakmayın, bu sizin haddinize değil.

Biz DEVA kadroları olarak bu ‘yok’ devrini kapatacağız. Biz, geçmişin vesayetçi ve katı devletçi aklına da karşıyız, bugünün popülist otokratik uygulamalarına da karşıyız. Biz, tüm vatandaşlarımızı, yepyeni bir sözleşmeye davet ediyoruz. Biz, vatandaşlarımızı, tam demokratik, özgür ve zengin bir Türkiye’ye davet ediyoruz. Bugün Yükseköğretim Kurumu’nun, YÖK’ün kuruluş yıldönümü. Kırkıncı yıl. Muhtemelen bu son yıl dönümlerinden biri olacak. Çünkü ilk seçimde iktidara geldiğimizde YÖK’ü kapatacağız.”

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a: Enflasyon Akılla, Bilimle Düşer

TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarını değerlendiren DEVA Lideri Babacan, “Sayın Cumhurbaşkanı’na seslenmek istiyorum… Enflasyon hukukla, adaletle düşer. Temel hak ve özgürlüklerle düşer. Şeffaflıkla, hesap verebilir bir yönetim anlayışıyla düşer. Enflasyon gerçek bir demokrasiyle düşer. Enflasyon, dürüst ve ehil kadrolar iş başına geldiğinde düşer. Plan, programlı ekonomi yönetimliyle düşer. Akılla, bilimle düşer” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde yaptığı açıklamada Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı enflasyon oranlarını değerlendirdi. TÜİK’e göre tüketici fiyatlarındaki yüzde 20 artışı “Makyajlanmış rakamlar dahi çok vahim” sözleriyle değerlendiren Babacan, bağımsız kuruluşların açıkladığı rakamın yüzde 50’ye ulaştığını söyledi. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Erdoğan, ısrarla inatla aynı şeyi tekrar edip duruyor. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ diyor. Ne oldu? Merkez Bankası’nın faizi Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla 3 puan düşürüldü. Aynı dönemde Hazine’nin borçlanma faizleri yüzde 3 arttı. Dolar kuru 8,30’dan 9,70’e çıktı. Bu artışın bir süre sonra enflasyona yansıması mukadder. Kur arttığında fiyatlar artıyor. 2 kere 2 nasıl 4 ediyorsa, kur artışı bu ülkede enflasyonu artırıyor. Bazı temel ürünlerin fiyatında tüm dünyada bir miktar artış var ancak Türkiye’deki enflasyonun ana sürükleyicisi kur artışıdır. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Hükûmet döviz kurundaki kontrolü elinden kaçırmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı’na seslenmek istiyorum. O yanlış tezinizi sisteme dayata dayata ülkenin ekonomisini berbat ediyorsunuz, mahvediyorsunuz. Ben kendisine enflasyon ile faiz nasıl düşer söyleyeceğim: Enflasyon hukukla, adaletle düşer. Temel hak ve özgürlüklerle düşer. Şeffaflıkla, hesap verebilir bir yönetim anlayışıyla düşer. Enflasyon gerçek bir demokrasiyle düşer. Enflasyon, dürüst ve ehil kadrolar iş başına geldiğinde düşer. Plan, programlı ekonomi yönetimliyle düşer. Akılla, bilimle düşer.

“Güvenin olmadığı bir ülkede ekonomi asla düzelmez”

Enflasyonu düşürmek istiyorsanız, önce ülkede güven ortamını oluşturun. Güven olmadan hepsi hayal; yatırım, üretim, ihracat olmaz. Alın teri, akıl teri, bilek gücü olmadan bu ülkede enflasyon düşmez. İşsizlik artmaya devam eder. Güvenin olmadığı bir ülkede ekonomi asla düzelemez. Ekonomi düzelmedikçe bu bereketli topraklardan bolluk akmaz.

Bugün açıklanan rakamlar sadece bugünkü yüksek enflasyonu haber vermiyor. Aynı zamanda üretici fiyatlarındaki artışın bir sene sonra tüketici fiyatlarına yansıyarak enflasyonun daha da artmaya devam edeceğini söylüyor.

Bugün günlerden 3 Kasım. 2002 seçimlerinden bu yana tam 19 yıl geçmiş. Bugün geldiğimiz noktada; üretici enflasyonu, o dönemle karşılaştırıldığında, dönemin dahi yüzde 13 üstünde. Bugünkü iktidar, 19 yıl öncesinin enflasyonunun bile 13 puan üstüne çıkartmış durumda. Yakın tarihin en yüksek üretici enflasyonuyla karşı karşıyayız. Bu üretici enflasyonu bir süre sonra tüketici enflasyonuna dönüyor. Artan maliyetler, vatandaşlarımıza yüksek fiyatlar olarak yansıyor.

“Çok kısa zamanda hukuku ayağa kaldırmak zorundayız”

Biraz önce Ankara’nın Çamlıdere ilçesindeydim. Çamlıdere ilçe başkanımızın vefatı sebebiyle bir cenaze ortamındaydım. Cenaze ortamında dahi bir emekli vatandaşımız, ‘Herhalde biz emeklileri canlı canlı şu tabutlara koyacaklar’ dedi. Cenaze ortamında oluyor. Bir başka vatandaşımız geldi, ‘Geçinemiyoruz, durum berbat. Hayat pahalılığına artık yetişemiyoruz’ dedi.

Çok kısa zamanda hukuku ayağa kaldırmak zorundayız. İnşallah ilk seçimlerden sonra tek kişilik keyfi yönetim anlayışına bir nokta koyacağız. ‘DEVA Ekonomisi’yle zenginleşeceğiz. Türkiye’yi içine düştüğü bu dar boğazdan kurtaracak olan ‘DEVA Ekonomisi’dir. Rahat bir nefes almamızı sağlayacak olan DEVA iktidarıdır. İşinin ehli ve dürüst kadrolarımızla ‘DEVA Ekonomisi’ni uygulamaya başladığımızda bu ülke yeniden ayağa kalkacaktır.”

Paylaşın