Babacan’dan Bahçeli’ye “Anayasa Mahkemesi” Tepkisi

DEVA Lideri Babacan,  “Mutlak açlık yeniden ülkemizin dört bir yanını sardı. Çeteler, mafyalar yeniden ülkemizin üst düzeylerinde ağırlanır oldu. Hukuk sistemimiz rüşvet çarklarına sıkışmış durumda. Her alanda ama her alanda krizler içindeyiz. Tüm bunlar ülkemizin nefes borusunu tıkarken, küçük ortağın başka planları var” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “O hala yeni yeni krizler çıkarma peşinde. Emekliler geçinmemiş, öğrenciler okulu bırakmış, aileler kira ödeyememiş onun umurunda değil. Biz, hukuk düzelmeden ekonomi düzelmez diyoruz. Küçük ortak kürsüye çıkıyor, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor. Şimdi, bir saniye onun gücü Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya zaten yetmez. Ama bağırmayı, çağırmayı seviyor.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 31 Mart yerel seçimlerinde partisinin Bursa Büyükşehir ve 5 ilçe belediye başkan adayını açıklamak üzere basın toplantısı düzenledi. Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya, Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın, Bursa Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Zeki Kahraman ile ilçe belediye başkan adayları ve İl Başkanı Tayfun Öztürk katıldı.

DEVA Lideri Babacan, basın toplantısında özetle şu ifadeleri kullandı: “İktidarın yanlış politikalarını, eksiklerini açıkça dillendiren ve çözüm önerileri sunan bir parti var artık. Daha önce muhalefette bakın bunlar yoktu. Muhalefetin yaptığı, iktidarın siyah dediğine beyaz, beyaz dediğine siyah demekti. Sadece eleştirmekti, sadece hamasetti. Biz ilk defa Türkiye’de muhalefet kültürünü değiştiriyoruz. Ve alışılageldik muhalefet partilerinden değiliz.  Kutuplaştıran, laf dalaşlarıyla vatandaşı oyalayan partilerden de değiliz.

Bugünlerde artık gittikçe siyaset hareketleniyor, değil mi? Şöyle bir haberlere bakın, televizyon kanallarına bakın. Ve siyasi parti genel başkanlarının konuşmalarına, söylediklerine bir bakın. Sürekli polemik: ‘Ne söylesem akşam haber olurum?’ Hani sokakta kavga olunca millet şöyle bir döner bakar, etrafına toplanır ya, bu milletin dikkatini çekmenin tek yolunun kavga gürültü olduğuna inanan pek çok siyasetçi var bu ülkede. Kavga çıkarırsam bana bakarlar, arıza yaparsam milletin dikkatini çekerim diye. Bu millet kavgalardan çok çekti ya.

Umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde olanlar, inanın DEVA Partisi’nin potansiyelinin farkında değil. Artık DEVA Partisi var ya. Gerçekten Türkiye’de DEVA Partisi’nden öncesi ve DEVA Partisi’nden sonrası diye iki dönem olacak bu ülkede. Bakmayın, genç bir partiyiz. Tırnağımızla kazıya kazıya, eski siyaset yollarından birinden gitmiyoruz, kendimize yeni bir yol aça aça gidiyoruz. Türkiye’ye yeni bir yol aça aça gidiyoruz.

İlk aday tanıtım toplantımızda da söyledim, yine söylüyorum. ‘İş başa düştü’ dedim. Ne dedim? ‘Toparlanın gitmiyoruz’ dedim. ‘Buralardan, bu durumdan kurtulmak bize kaldı, bu millete kaldı’ dedim. Şimdi il il, ilçe ilçe dolaşıyorum ve tekrar söylüyorum: ‘Endişeye mahal yok arkadaşlar endişeye.’ Çünkü arkadaşlar, bir şeyin daha biz farkındayız. Çalışarak çabalayarak biz halka umut olmaya devam edersek, bugünlerin hepsi geçecek.

En son 11 Mayıs 2023’te aranızdaydım. Yani genel seçimlere, 14 Mayıs’a tam üç gün kala. Büyük bir miting yapmıştık. O gün, sizlere iktidara geldiğimizde yapacaklarımızdan bahsetmiştim. Vatandaşlarımızın özgür ve zengin olduğu bir ülkeden bahsetmiştim. Gençlerin torpille değil, formalite mülakatlarla değil, gerçekten hak ederek bir yerlere geldiği bir Türkiye’den; ucuz iş gücünün adresi olmayan bir ülkeden bahsetmiştim sizlere.

Cumhurbaşkanının para için başka ülkelerin devlet başkanlarının elini sıkmak zorunda kalmadığı, ülke ülke dolaşmak durumunda kalmadığı bir Türkiye’yi anlatmıştım. Çok çalıştık, çok çabaladık, fakat vatandaşlarımızın Türkiye genelinde ancak %48’ini ikna edebildik.

Gençlerimiz iş bulamıyor. Artık bir gencimizin bırakın ev alma, araba alma hayali bile yok bu ülkede, bu yok oldu. Ömür boyu çalışsam ben bir ev sahibi olamam diyor gençlerimiz. Hesap ediyor, maaşına bakıyor, çarpıyor bölüyor, bir de konut fiyatlarına bakıyor, imkânsız diyor.

Esnafımız borç içinde, çiftçimiz borç içinde. Tüm Türkiye genelinde kredi kartı borçları arkadaşlar yüzde %140 arttı.  Yani yüz liralık borcu varsa milletimizin şu anda 240 lira borcu var. Ve enflasyon, yanında çok daha yüksek bir borç artışı söz konusu tüm Türkiye genelinde. Hepsinin farkındayız. En önemlisiyse, ülke olarak topyekûn hayal kırıklığı içindeyiz ve bir umutsuzluk iklimi var, bunun da farkındayız.

Alper Gezeravcı, bir hayali gerçekleştirdi, ülkemizin uzaya gönderdiği ilk insan oldu. ‘Büyüyünce astronot olacağım’ diyen çocuklardan birisi hayaline ulaştı. Ne mutlu bize. Gençlerin daha fazla hayal kurmasına, çocukların ufkunun genişlemesi için bir fazla tuğla koyan herkese buradan teşekkür etmek istiyorum.

Ülkemiz en iyisini, en güzelini hak ediyor. İnşallah Türkiye bir gün kendi teknolojisiyle bunu sağlayacak günlere de kavuşacak. Bilim insanlarını bu ülkede tutarak, yetişmiş insanlarını bu ülkenin çatısı altında, bu ülkenin araştırma geliştirme merkezlerinde, bu ülkenin uzay araştırma merkezlerinde bilim insanlarını yetiştirerek uzaya gidecek. O günleri de göreceğiz hep beraber ve o günler inanın çok uzak değil.

“Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor”

Küçük ortak kürsüye çıkıyor, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor. Şimdi, biliyoruz ki, onun gücü Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya falan yetmez. Hamasetten başka bildiği bir iş de, yok bağırmaktan çağırmaktan başka yaptığı bir iş de yok. Ama arkadaşlar, Alper kardeşimiz uzayda, küçük ortak burada ülkenin yargısıyla kavgayla meşgul. Anlamıyor: Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasıyla çıkmaz. Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymakla çıkar.

Ben bana bağlı kurumlarda insanların siyasi görüşüne bakmadım. ‘Bu iktidar partisine yakındır uzaktır’ demedim. Hepsi kayıtlarda. Görevlendirdiğim bürokrasiye şöyle bir bakın. O işi kim hak ediyorsa, en iyi kim yapacaksa o göreve gelmiştir. Ve onun için başarılı olduk. Hepsi bu ülkenin evladı. Seçimlerden önce siyasi partiler vardır, yarışırlar ama seçim olduktan sonra ve hükûmet kurulduktan sonra o hükûmet 85 milyonun hükûmeti olmak zorundadır.

Biz kendi adaylarımızla, kendi logomuzla ve kendi ismimizle 31 Mart yerel seçimlerine giriyoruz. Türkiye’nin her köşesinde seçim günü vatandaşlarımız oy pusulasını ellerine aldıklarında, orada görecekler ki DEVA Partisi var, DEVA Partisi’nin adayları var; ve gönül rahatlığıyla DEVA Partisi’nin logosunu ve adaylarının isimlerinin altına evet mührünü basacaklar. Bu seçim öyle bir seçim. Ve böylece temiz ve iyi yönetime de destek verecek vatandaşlarımız.

Hanlarıyla hamamlarıyla, camileriyle türbeleriyle, şehrin üzerinde heybetiyle bekleyen Uludağ’ıyla, eski başkentimiz Bursa’nın tarihine ve tabiatına sahip çıkmak en önemli önceliğimiz olmak zorunda arkadaşlar. Bu bize tarihin yüklediği bir sorumluluk. Bursa demek tabiat ve kültür mirası demek. İşte o atalardan kalan kültür mirasını yaşamak yaşatmak sonraki nesillere güzelleştirerek devretmek bizim belediye başkanlarınızın en önemli sorumluluk alanı.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: Kayyum Politikası Halkın İradesini Yok Saymaktır

Diyarbakır’da gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan DEVA Lideri Ali Babacan, “İktidarın uyguladığı kayyum politikası halkın iradesini yok saymaktır. Bu kayyum politikası halkı cezalandırmaktır. Kayyum politikası demokrasimizin orta yerine açılmış koca bir çukurdur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu önemsiz. Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu değersiz. Değerli arkadaşlar, demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Sayın Erdoğan, belediye başkanlığı ile çıktığı yolda o günkü vesayet düzenine karşı mücadele ederek halkın oylarıyla kazandı. Ama şimdi iş döndü dolaştı kendisi bir vesayet düzeni oluşturdu.”

Babacan, açıklamasının devamında, “Bu ülkenin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyasetten geçer. Herkes iddiasını, çözümlerini, projelerini ortaya koyar, halk kimi seçerse belediyeyi de yerel yönetimleri de kanunlar ve kurallar çerçevesinde o yönetir. O kadar. Bunun dışındaki her uygulama demokratik açıdan da meşru değildir, vicdani açıdan da meşru değildir” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin aday tanıtım töreni ve bir dizi ziyaretler için Diyarbakır’daydı. Bir otelin toplantı salonunda düzenlenen aday tanıtım toplantısına katılan Babacan, partisinin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin adaylarını tanıttı.

Babacan, Büyükşehir Belediyesi adayının Cenap Ekinci, Eğil ilçesi adayının Zeynel Bekil, Ergani ilçesi adayının Süleyman Efe, Kayapınar ilçesi adayının Hebun Aytekin olarak belirlendiğini açıkladı. Toplantıya Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen ile Ankara Milletvekili Sadullah Ergin, belediye başkan adayları ve partililer katıldı.

Ali Babacan, toplantıda yaptığı konuşmada iktidarın kayyum politikasına, Kürtçe dili üzerindeki baskılara, iktidarın ekonomi yönetimine, Diyarbakır’ın yerel sorunlarına değindi. Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Biz Diyarbakır’da kuzuyu hatırlayan, Ankara’da kurdun yanı başında hizaya gelenlerden olmadık. Ülkemizin DEVA’sının her zaman birlikte, beraberlikte, barışta, demokraside olduğunu söyledik ve söylemeye de devam edeceğiz. Demokrasinin yerelden başlayacağını söyledik. Söylemeye de devam edeceğiz. Sayın Erdoğan Diyarbakır’a geldiğinde şehirde Kürtçe afişler açılıyor, değil mi? Görüyorsunuz sağda solda. Ama Ankara’ya gidince işler hemen değişiyor. Ankara’ya ayağa bastığı anda ortaklarını hatırlıyor, başka bir zihin dünyasında gömülüyor. Ve anında burayı unutuyor.

Ben öyle Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de başka konuşup Diyarbakır’a geldiğinde lafı değiştirenlerden değilim. Bir kez de Diyarbakır’dan yüksek sesle söylüyorum. İktidarın uyguladığı kayyum politikası halkın iradesini yok saymaktır. Bu kayyum politikası halkı cezalandırmaktır. Kayyum politikası demokrasimizin orta yerine açılmış koca bir çukurdur.

“Bir vesayet düzeni oluşturdu”

Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu önemsiz. Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu değersiz. Değerli arkadaşlar, demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Sayın Erdoğan, belediye başkanlığı ile çıktığı yolda o günkü vesayet düzenine karşı mücadele ederek halkın oylarıyla kazandı. Ama şimdi iş döndü dolaştı kendisi bir vesayet düzeni oluşturdu.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyasetten geçer. Herkes iddiasını, çözümlerini, projelerini ortaya koyar, halk kimi seçerse belediyeyi de yerel yönetimleri de kanunlar ve kurallar çerçevesinde o yönetir. O kadar. Bunun dışındaki her uygulama demokratik açıdan da meşru değildir, vicdani açıdan da meşru değildir.

Gerçekten iktidarda olanlar memleketin ne hale geldiğini, ülkeyi ne hale getirdiklerini bilmiyorlar. Eskiden Keçiören’de bir apartman dairesi otururken o Türkiye’nin zirve yaptığı yıllarda, bütün dünyada başımız dik dolaştığımız, itibarlı olduğumuz yıllarda, Keçiören’de bir apartman dairesinde oturuyordu. Komşuları vardı ya. Şöyle girerken çıkarken karşılayacağı, hal hatır soracağı. Apartmandan çıktığında emeklilerle karşılaşırdı. Ama ne zamanki kendisini Külliye’ye hapsetti, ne zamanki vatandaşlarla, insanlarla olan bağını koparttı, o gün bugündür Türkiye belini doğrultamıyor arkadaşlar.

Biliyorsunuz ülkemizde şu anda en çok konuşulan ikinci dil meclis çatısı altında ısrarla ama ısrarla yok sayılıyor. Bugünün Türkiye’sinde ya. Meclis tutanaklarını bir açıp baksanız ki internette hepsi var. Merak edenler girsin, şöyle baksın o günlerde, o konuşmalarda tutanaklara ne geçiyor? Yani kürsüden bir-iki kelime bir-iki cümle Kürtçe konuşuyor ya milletvekilleri, ama meclis kayıtlarına tutanaklara nasıl geçiyor? Bazen X yazıyorlar, bazen bilinmeyen bir dil yazıyorlar. Yahu siz Fransızcayı, İngilizceyi konuşulduğunda biliyorsunuz da bu ülkede en çok konuşulan ikinci dili mi konuşulduğunda anlamıyorsunuz, bilinmeyen bir dil diye yazıyorsunuz?

“Yanlış ortaklar, yanlış kılavuzlar, seni yanlış yollara sokar”

Bugünkü iktidar döndü dolaştı 90’lı yıllara götürüyor ülkeyi. Sadece ekonomik açıdan değil sadece yüksek enflasyon sadece geçim sıkıntısı hayat pahalılığı açısından değil. Ama her alanda her alanda memleketi 2002 öncesine park etmeye çalışıyorlar. Tuttular en sonunda Diyarbakır’ın meşhur bir işkencesinin adını da İzmir’de bir ilkokula verdiler ya. Ne biçim bir iş bu? Ama ne demişler? Kılavuzunu doğru seçeceksin, değil mi? Ortaklarını doğru seçeceksin. Yanlış ortaklar, yanlış kılavuzlar, seni yanlış yollara sokar.

Amedspor’a yöneltilen bu öfkeyi, fiziki şiddete varan ırkçı muameleyi görüyoruz ve reddediyoruz. Ya 90’lı yılların simgelerini, sloganlarını, katillerini pankart yapıp maçlarda gösteriyorlar insanlara ya. Böyle bir şey olur mu? Hiç utanmıyorlardı ya. O gencecik çocukları, o körpe zihinleri, maç izlemeye gelen lise öğrencilerini, üniversite öğrencilerini. Daha o yaşlarda ayrımcılıkla zehirliyor bunlar ya. Bakın arkadaşlar, bunları yapanlar var ya, bu ayrımcılığı, bu ırkçılığı yapanlar var ya, bunlar bu ülkenin en önemli beka tehlikesidir arkadaşlar.

Her yanda olduğu gibi arkadaşlar Türkiye’nin dört bir köşesinde olduğu gibi Diyarbakır’da da uyuşturucu madde kullanımı artmış durumda. Ve aslında bu işte yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Çünkü yerel yönetimler yereli en iyi bilenler. Mahalle mahalle iyi tanıyanlar. Gençleri sahipsiz bırakmayacak onları bu illetten kurtarmak için yereldeki bütün imkanları da seferber edeceğiz. Gençlerimizin sağlıklı ve sıhhatli bir yaşam sürdürmesi bir numaralı meselemiz.

İnsanlarımız evlerini güçlendirecek paraları olmadığı için hasarlı binalarda yaşamak zorunda kalıyor. Deprem tüm illerimizde ve ilçelerimizde birinci önceliğimiz olacak. Deprem eylem planımızda da belirttiğimiz gibi kentsel yenilenme projelerini daha düşük maliyetli, kolay ödenebilir bir hale getireceğiz. Ve kentsel yenilenmeyi de demokratikleştireceğiz.”

Paylaşın

Babacan’dan ‘Nas’ Hatırlatması: Aylardır Bu Konuda Hiç Konuşmuyor

Kilis’te aday tanıtım toplantısında konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Seçimlerden bu yana arkadaşlar tam 7 ay geçti, ülkenin Cumhurbaşkanı faiz konusunda bugüne kadar tek bir laf etmedi. Merkez Bankası 7 ayda 7 kez faiz artırdı, Erdoğan susuyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi /“Bir dönemler faizi ağzından düşürmeyen, dönemin merkez bankası başkanını, pırıl pırıl bürokratlarını meydanlarda yuhalatan, ben demiyorum ki ‘Nas’ var diyen Erdoğan, Merkez Bankası faizleri %8.5’tan %42.5’a çıkardı, gık demiyor. ‘Faiz o kadar da sebep değilmiş’ demiyor. Aylardır bu konularda hiç konuşmuyor.

Arkadaşlarımızla il il, ilçe ilçe dolaşırken, bir kişinin sessizliği dikkatimizi çekiyor. Her konuda konuşan, köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar müdahale eden o kişi epeydir tek bir konuda sessiz. O konudan hiç bahsetmiyor. Sabah akşam konuştuğu, ‘Benim alanım’ dediği, kendisine göre uzmanlık alanı olan konuda sessiz.”

Babacan, konuşmasının devamında, “Sonunda faizi de patlattınız, enflasyonu da patlattınız, doları kurunu da patlattınız. İnsanlar işlerinden oldular, evlerinden oldular, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla bozuştular. Kiracılar ev sahipleriyle kavgalı oldular. Döviz borç aldılar, ödeyemediler, mahkemelik oldular. İnsanlar, ekonomik kriz yüzünden intihar ettiler, canlarından oldular. Şimdi soruyorum: Bu olanlarının hesabını kim verecek?” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Kilis Belediye Başkan Adayı tanıtım toplantısında konuştu. DEVA Partisi’nin seçimlere kendi logosu, kendi ismi ve kendi adaylarıyla gireceğini tekrarlayan Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Seçimlerden bu yana arkadaşlar tam 7 ay geçti, ülkenin Cumhurbaşkanı faiz konusunda bugüne kadar tek bir laf etmedi. Merkez Bankası 7 ayda 7 kez faiz artırdı, Erdoğan susuyor. Bir dönemler faizi ağzından düşürmeyen, dönemin merkez bankası başkanını, pırıl pırıl bürokratlarını meydanlarda yuhalatan, ben demiyorum ki ‘Nas’ var diyen Erdoğan, Merkez Bankası faizleri %8.5’tan %42.5’a çıkardı, gık demiyor. ‘Faiz o kadar da sebep değilmiş’ demiyor. Aylardır bu konularda hiç konuşmuyor.

Arkadaşlarımızla il il, ilçe ilçe dolaşırken, bir kişinin sessizliği dikkatimizi çekiyor. Her konuda konuşan, köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar müdahale eden o kişi epeydir tek bir konuda sessiz. O konudan hiç bahsetmiyor. Sabah akşam konuştuğu, ‘Benim alanım’ dediği, kendisine göre uzmanlık alanı olan konuda sessiz.

Sonunda faizi de patlattınız, enflasyonu da patlattınız, doları kurunu da patlattınız. İnsanlar işlerinden oldular, evlerinden oldular, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla bozuştular. Kiracılar ev sahipleriyle kavgalı oldular. Döviz borç aldılar, ödeyemediler, mahkemelik oldular. İnsanlar, ekonomik kriz yüzünden intihar ettiler, canlarından oldular. Şimdi soruyorum: Bu olanlarının hesabını kim verecek?

Daha geçtiğimiz günlerde, bir alışveriş merkezinde vatandaşımız intihar girişiminde bulundu. Sonrasında gazeteciler gitti, eşiyle röportaj yaptılar. İntihar girişiminde bulunan, ağır yaralanan vatandaşımızın eşi ne dedi biliyor musunuz? ‘Marketlerde tarihi geçmiş ürünleri atıyorlar, biz ancak o ürünlerle karnımızı doyuruyoruz’ dedi. ‘Devlet büyükleri fakirin halinden anlamıyor’ dedi. ‘Kâğıt toplamaya çıkıyorduk, eşimin bu halinden sonra artık ona da çıkamayız’ dedi. Vatandaşı düşürdüğünüz hal bu.

“Gazze’de tam bir vahşet yaşanıyor”

İsrail hükûmeti tarafından Gazze’de sürdürülen sistematik saldırılar, yaklaşık 100 günü buldu ve artık açık bir katliama, adeta bir soykırımına dönüştü olay.  Gazze’de tam bir vahşet yaşanıyor. Gazze’de ölenlerin sayısı 23.000’i geçti. Yirmi üç bin. Çoğu kadın, çocuk. Bu katliama, yaşanan bu soykırıma iktidarın tepkisi son derece cılız.

Birkaç ses dışında, somut adım atan yok. Dışarıdan biri şöyle bir yapılan açıklamalara baksa, ‘Allah Allah’ der; bi’ sorar: ‘Acaba’ der, ‘bunlar iktidarda değiller mi?’ ‘Acaba bunlar bir muhalefet partisi mi?’ Eski bakanları, yeni bakanları, arkadaşları, eşleri dostları toplanıyorlar; bizim milletimizin Filistin hassasiyeti, Gazze hassasiyeti çok yüksek, onları da davet edip ‘miting’ yapıyorlar.

Bugün itibariyle Gazze nüfusunun %85’i evlerinden barklarında edilmiş durumda. Gazze nüfusunun neredeyse tamamı kıtlıkla karşı karşıya. 2 milyondan fazla insan aç. Anneler çocuklarını emziremiyor. Anne babalar, zar zor buldukları az biraz gıdayı çocukları yesin diye kendileri aç yatmaya razı oluyor her gün. İnsanlar, günde 2 litreden az bir suyla hayatlarını idare etmek zorundalar.

“Ortak bir yol haritası üzerinde çalışmaya davet ediyorum”

Buradan önce Cumhurbaşkanı’na, iktidar partilerine, sonra muhalefet partilerine seslenmek istiyorum. Barışın en önemli unsuru, diyalogdur. Diyalogsuz barış olmaz. Gazze için, iktidarı muhalefeti Türkiye’deki herkes sorumluluk almaya davet ediyorum. Ortak bir yol haritası üzerinde çalışmaya davet ediyorum. Bu uğurda türlü siyasi bahanelerle birlikte hareket etmekten durdurmamalıdır.

Kilis’in sorunlarını biliyoruz, büyük bir istihdam sorunu var. Gençlerimiz iş arıyorlar, bulamıyorlar. Sadece Kilis’te değil, çevredeki çoğu ilde problem büyük. Gaziantep’e gidin Şanlıurfa’ya gidin her yerde problem büyük. Buna, kayıt dışı çalışmanın fazlalığı notunu da düşmek lazım. Gençlerimiz işsiz kalmakla sigortasız çalışmak arasında bir tercihe zorlanıyor.

Biz diğer bazı muhalefet partileri gibi, ‘Mancınığa koyalım. Bunları öbür tarafa yollayalım’, bunu diyemeyiz. Bu bize de yakışmaz, insan olan hiç kimseye yakışmaz. Vatandaşımızı yalanlarla da kandıramayız. İnsan onuruna yaraşır bir politikayla bu sorunu çözmemiz lazım ve geri dönüşün planlı programlı olması lazım. Bu millete de bunun yakıştığını gayet iyi biliyoruz. Suriye politikasında hükûmet ta ilk işin ilk başında düğmeyi yanlış yerden iliklemeye başladı

Hükûmetin bir göç politikası yok arkadaşlar. Onun için eline yüzüne bulaştırdı her şeyi; ve bu meselenin çözümü için, Suriye’de kalıcı barışın sağlanması için, Türkiye’nin aktif bir aktör olması lazım. Türkiye’nin itibarlı sözünün gücü olan bir ülkesi ülke olması lazım. Ama şu andaki hükûmetin bir göç politikası yok arkadaşlar. Bir göç politikası yok. Bu yüzden oluyor bütün bunlar.”

Paylaşın

Babacan: Biz Ne Tehdide Boyun Eğeriz Ne De Menfaatle Cezbediliriz

Partisinin 2024 yerel seçimleri için düzenlenen Aday Tanıtım Toplantısı’nda konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Bizim varlığımızdan o kadar rahatsız oluyorlar ki bildiğiniz gibi değil. 14 Mayıs, seçim akşamı. Seçim sonuçlandı, İstanbul’da Kısıklı’daki evinin önünden doğaçlama bir konuşma yaptı, değil mi? Ne dedi Sayın Erdoğan, daha ikinci üçüncü dakikada, ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Geldi Ankara’ya, konuşmasının ilk birkaç dakikasında ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi. Çünkü niye, bizim bu sağlam duruşumuz var ya, bizim bu ilkeli duruşumuz var ya, bizim bu boyun eğmememiz var ya, o kadar rahatsız ediyor ki. Çünkü biz arkadaşlar, o etrafındakilerin çoğu gibi korkuyla, tehditle sindirdiklerinden de değiliz, gayrimeşru, gayriahlaki şekilde nemalandırdıklarından da değiliz. Ve biliyor ki biz ne tehdide boyun eğeriz ne de menfaatle cezbediliriz. Gayet iyi biliyor, onun için çok rahatsız.”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 2024 yerel seçimleri için düzenlenen Aday Tanıtım Toplantıları’nın ikincisinde konuştu. Programda, ilk etapta açıklanan belediye başkan adaylarına ek olarak yeni belediye başkan adayları kamuoyuna tanıtıldı.

Nâzım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlik parti mensuplarının ve davetli konukların yoğun ilgisiyle gerçekleştirildi. Aday tanıtım programına gençlere bilhassa selam göndererek başlayan Ali Babacan’ın konuşmasından başlıklar şöyle:

“Bizim varlığımızdan o kadar rahatsız oluyorlar ki bildiğiniz gibi değil. 14 Mayıs, seçim akşamı. Seçim sonuçlandı, İstanbul’da Kısıklı’daki evinin önünden doğaçlama bir konuşma yaptı, değil mi? Ne dedi Sayın Erdoğan, daha ikinci üçüncü dakikada, ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi. Geldi Ankara’ya, konuşmasının ilk birkaç dakikasında ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi. Çünkü niye, bizim bu sağlam duruşumuz var ya, bizim bu ilkeli duruşumuz var ya, bizim bu boyun eğmememiz var ya, o kadar rahatsız ediyor ki.

Çünkü biz arkadaşlar, o etrafındakilerin çoğu gibi korkuyla, tehditle sindirdiklerinden de değiliz, gayrimeşru, gayriahlaki şekilde nemalandırdıklarından da değiliz. Ve biliyor ki biz ne tehdide boyun eğeriz ne de menfaatle cezbediliriz. Gayet iyi biliyor, onun için çok rahatsız. Özellikle, ekran başındaki ve burada, bu salonda bulunan gençleri selamlamak istiyorum. Çocuk yaştan itibaren, sokakta, okulda baskıyla yaşamak zorunda kalan gençler; sabahın karanlığında, güneşi görmeden okula gitmek zorunda kalan gençler; günlük ihtiyaçları artık lüks haline gelen, Avrupa’daki yaşıtlarını ekranlardan izlemek zorunda kalan, hayatını ağız tadıyla yaşayamayan gençler.

Özellikle gençlere hoş geldiniz diyorum. Hep ne diyorum: ‘Bizler gençlerin yanında değil, arkasından yürüyoruz’ diyorum. Bu iktidar gençlere ne diyor, sizlere ne diyor? ‘İş var, ama bu gençler iş beğenmiyor’ diyor. Sevgili arkadaşlarım, beğenmediğiniz ne varsa haklısınız! Bugünkü hayatınız, çocukken hayal ettiğiniz hayattan farklıysa, hayallerinize benzemiyorsa; elbette beğenmeyeceksiniz.  Bugün, bu ülkede yarınlarınızı göremiyorsanız; elbette beğenmeyeceksiniz.

Bu ülkenin sizlere bir ‘gençlik’ borcu var! Evet, sizlere bir ‘gençlik’ borcumuz var. Ve bunun gayet iyi farkındayız. İstediklerinize kavuşamıyorsunuz. Hepsinin farkındayız. İşte, geçtiğimiz günlerde açıklandı: 2021 ve 2022’de ekonomik kriz ve hayat pahalılığı sebebiyle, tam 728 bin öğrenci üniversiteyi bırakmış. Türlü hayallerle hazırlanıp, binbir zorlukla sınavı geçip üniversiteye başlıyorsunuz; Ardından ekonomik kriz yüzünden okulu bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Hatta bazı aileler eğer oğlu kızı bulunduğu şehirde değil de bir başka şehirde üniversite kazandıysa ve yurt çıkmadıysa çocuklarını üniversiteye kayıt bile ettiremiyorlar. Yurt yok.

Bu barınma fiyatları ile bu gıda fiyatlarıyla ben seni oğlum kızım başka bir şehirde okutamam diyorlar. Ülkenin gençliği açlığa, yokluğa terk edilir mi ya? DEVA partisinin ülkemizdeki siyasete en önemli katkılarından birisi, sadece 18 yaş üstü değil, her yaştan insanın rahatlıkla izleyebileceği temiz, sakin ve seviyeli siyaset üslubu oldu. İsmi lazım değil, bazı genel başkanlar grup konuşması yaparken kürsüye çıktıklarında televizyon haberlerinde mutlaka bir uyarı sayfası veya işareti koyulmalı, ancak 18 yaş üstü bunu izleyebilir diye bir uyarı yapılmalıdır. 2001 yılında yola çıkarken, ‘siyasetin kaybolmuş seviyesine irtifa kazandıracağız’ diyenler, bugün siyasetin dilini ahlak ve hukuk zemininden hızla uzaklaştırıyorlar.

İbretle izliyoruz. Öfke, kin ve hırs dolu sözlerin, siyasette bir hitabet sanatı olduğunu savunanlar; kutuplaşmanın ve toplumsal ayrışmanın daha da derinleşmesine sebep oluyorlar. Dünyada rüzgâr nereden eserse essin, siyasette moda ne olursa olsun biz, kafatasçı bir zihniyetin, otoriter bir anlayışın bu ülkeye yaptıklarını, bu ülkenin insanına çektirdiklerini hiç unutmadık. Dini inancı yüzünden yuhalanan vekilleri de unutmadık; Meclis çıkışı gözaltına alınan vekilleri de unutmadık. 28 Şubat’ta, devlet eliyle adliye koridorlarında yapılan zulümleri de unutmadık; işkencehaneye çevrilen karakollardaki zulümleri de unutmadık. Kısacası: Nereden geldiğimizi, nasıl bir ülkede yaşamak isteyeceğimizi unutmayacağız.

Nereden nereye. Kimlerle iş tuttuklarını görüyoruz şu an. Sayın Erdoğan bir yanına almış Bahçeli’yi bir yanına almış Perinçek’i yarınların Türkiye’sini oralarda görüyor. O kafalarda görüyor o zihniyetlerde görüyor. Halbuki bunlar o geçmişin Türkiye’sinin karanlık temsilcileri olan isimler. Bir okula, zamanının ünlü işkencecilerinden birinin adını vermeye kadar işi götürdüler. Meclis kayıtlarında tutanaklarında sabit.  İşkenceci olduğu tescillenmiş.  Bir okula ismini veriyorlar, körpecik çocuklara rol model olarak gösteriyorlar. Şu kafaya bakın.

“28 Şubatların, baskının, ayrımcılığın ittifakını kurmadılar mı?”

İşte arkadaşlar, kolunuzu bir kere kaptırırsanız bundan kaçış yok. Seçimlere zaten böyle bir ittifakla girmediler mi? Böyle bir otoriter kafayla girmediler mi? Faili meçhullerin, 28 Şubatların, baskının, ayrımcılığın ittifakını kurmadılar mı? İşte gerisi de çorap söküğü gibi geliyor. Tek bir taviz arkasından neleri getiriyor görüyoruz. Bu büyük ve güzel ülke, Anayasa Mahkemesi’nin açık kararlarının uygulanmadığı, ihlal edildiği bir ülke haline geldi. Bu büyük ve güzel ülke, bir kişinin inadı yüzünden, insanların haksız yere hapishanelerde ömür tükettiği bir ülke haline geldi. İşte 30 Aralık geliyor. Bu büyük ve güzel ülke, Sinan Ateş’lerin hukuk cinayetlerine kurban gittiği, insanların hesap sormaktan korktuğu bir ülke haline geldi.

Aziz şehitlerimizin manevi hatıratını incitecek sorumsuz beyan ve davranışları üzülerek izliyoruz. Kutsal kitabımızda, haklarında ‘ölü’ tabirinin bile kullanılmasının uygun görülmediği şehitlerimizin ebediyete uğurlandığı törenleri, kaosa dönüştürmek, siyasi şov alanına çevirmek, istismar siyasetinden başka bir şey değildir, arkadaşlar. Yazık, gerçekten çok yazık. Bu vesileyle şunu da vurgulamak istiyorum ki; Terörün ve şiddetin karşısında milletçe tek vücut olmamız gerekiyor. Komşularımız ve müttefiklerimiz şunu anlamalı: Mesele bu ülkenin egemenliğiyse, mesele bu ülkenin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüyse; Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle, milletiyle bir olur; gereken her türlü mücadeleyi verir.

Otoriter rejimler var ya, Avrupa’nın, dünyamızın dört bir yanını sarmış durumda. Bu otoriter anlayış, bu ‘ben dedim olsun, ben hukuk tanımam anayasa tanımam’ anlayışı maalesef sadece Türkiye’ye özgü bir şey değil. Dünyanın pek çok bölgesinde şu anda var olan bir gerçek. Hamaset, bu kafatası milliyetçiliği günden güne ivme kazanıyor. Şöyle bir meclise bakın… Aşırılıkta, ayrımcılıkta, kutuplaştırmada yarışan yarışana… Seçimde aradığını bulamayan da gidiyor hamaset yapıyor, seçimi kazanan zaten hamaset üstüne bir siyaset üretmiş durumda. E dolayısıyla koskoca TBMM fikrin değil hamasetin üretildiği bir kurum haline geliyor. Ama arkadaşlar hiç endişeniz olmasın biz buradayız.

Her sokağa çıkışımızda, farklı siyasi görüşlerden, farklı sosyokültürel çevrelerden gelen yüzlerce yurttaşımızı dinliyoruz. Ne zaman çarşıya pazara şöyle adımımızı atsak ki Ankara’da bunu hemen hemen her hafta yapıyoruz. Sokak sokak gezerken, esnafımızın derdini dinlerken, bir şey dikkatimizi çekiyor. Bakın, bu dikkatimizi çeken şey ne? Bizim yanımıza gelen, önümüzü kesen ya da selam verdiğimiz hiç kimse ‘Siz iktidara gelirseniz, çalarsınız çırparsınız’ demiyor. Hiç kimse, bize ‘İhaleleri arkadaşlarınıza, eşinize dostunuza verirsiniz’ demiyor. Hiç kimse, ‘Benim hayat tarzıma, kılığıma kıyafetime karışırsınız’ demiyor. Biz, çok şükür, bu güveni insanlarımıza verdik ve DEVA kadroları olarak bu güveni vermeye devam ediyoruz. Fakat yeter mi? Yetmez. Daha fazlasını yapmalıyız.

Bu ülkede belediye deyince insanların kafasında ilk çağrışım yapan kelime rant. Belediye seçimlerini bir rant kapma yarışı olarak görüyorlar. Bir rant paylaşım yarışı olarak görüyorlar. Belediyecilik arkadaşlar bir rant kapma, rant paylaşma yarışı değildir. Belediyecilik hizmet yarışıdır. Ve bu hizmeti temiz bir şekilde yapmanın yarışıdır. İşte biz bu inançla bu ilkeyle yola çıktık. Ve inşallah arkadaşlar göreceğiz ki bizim başkanlarımız örnek belediyecilik nedir, tüm Türkiye’ye gösterecekler.

Ülkenin cumhurbaşkanı çıktı öyle yıl ortasında artısı falan yok dedi. Peki, aynı ülkenin aynı iktidarı demiyor mu? 2024 yılında yüzde 36 enflasyon olacak diye. Merkez Bankası’nın açıkladığı ve TÜİK’in makyajlanmış enflasyonuna göre hesap edilen hedef, rakam yüzde 36 değil mi? Bu ne demek? Şu anda ülkenin iktidarı asgari ücret alan bütün işçilerin ve sabit Türk lirası cinsinden maaşı olan herkesin 2024 yılının sonu geldiğinde yüzde 36 fakirleşeceğinin ilanı değil mi bu. Hesap basit. Maaş yıl sonuna kadar sabit. Fiyatlar yüzde 36 artacak. Ne demek? Her ay her ay her ay daha fakirleşeceksiniz. Öyle Temmuz ayı geldiğinde de ben dinlemem anlamam demek. Her Allah’ın günü satın alma gücü düşecek bu ülkede.

“Çocukların beslenme ihtiyacını karşılayamayan bir ülke haline getirdiniz Türkiye’yi”

Türkiye’de her yüz öğrenciden yaklaşık yirmisi, haftada en az bir gün ki üç gün beş gün olanlar da var, parası olmadığı için yemek yiyemiyor bu ülkede. Yani yüz öğrencimizden yirmisi haftada en az bir gün okulda aç derslere giriyor. PISA testi sonuçları da ortada. Bütün OECD ülkeler içerisinde başarı seviyesi en düşük olan ülkelerden birisi biziz. Ya siz çocukların en temel ihtiyacını, beslenme ihtiyacını artık karşılayamayan bir ülke haline getirdiniz bu Türkiye’yi. Gerçekten bu işleri hiç yapmasak, hiç bilmiyor olsak deriz ki ya ne yapalım çalışıyorlar ama bu kadar oluyor. Dış güçler var, bilmem şu var, bu var falan filan diye belki biz de kanabiliriz. Ama bu ülkenin tam 11 yıl ekonomisinin başında olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki bu ülkenin ekonomisinin içine düştüğü durumun tek bir sebebi var. O da tek bir kişi.

Türkiye böyle kötü yönetilmeyi hak etmiyor. İşte tam da bu noktada, bizlere çok büyük işler düşüyor. DEVA Partililer olarak biz sapasağlam ve dimdik şekilde tam demokrasi hedefimizden şaşmadan yürümeye devam etmek zorundayız arkadaşlar. Biz doğru yerde duruyoruz. Ancak bizim üzerimize düşen bu durduğumuz doğru yeri vatandaşlarımıza daha iyi anlatmak, daha sık anlatmak, daha çok anlatmak. Biz hukuk ve adalet hedefimizden şaşmadan yürümeye devam edeceğiz. Ne demişti büyük şairimiz Mehmet Âkif? ‘Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki hak yoludur, dönme binmeyiz, yürürüz.’ Hep beraber yürüyeceğiz inşallah, hep beraber.

Buradan hep birlikte tarihe bir not düşmek istiyorum bakın. İleride içinde bulunduğumuz bugünler anlatılırken birileri bu kaydı görsün, izlesin, duysun istiyorum. Çünkü eğer bugünlerin tarihini Sayın Erdoğan’ın kitap yazdırdığı kişilere bırakırsak gelecek nesiller ‘Türkiye o günlerde ne güzelmiş’ diyecekler. ‘Hiç kimsenin hiçbir sıkıntısı yokmuş’ diyecekler. ‘Her şey güllük gülistanlıkmış’ diyecekler. Durmadan kitap yazdırıyor ya. Şimdi ben sizden değerli arkadaşlar bir kez daha bir şahitlik istiyorum. Şahitlik yapın ki ülkenin içinde bulunulduğu bu durum tarih kayıtlarına girsin, dijital kayıtlara girsin, bugünün tarihi yazıldığında insanlar gerçekleri bilsin.

Gerçeklerden sadece şu anda bu ülkede yaşayanlar değil yarınların da haberi olsun. 2023 yılı Türkiye’sinde, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu Türkiye’de, insanların bir kilo peynir almakta zorlandığı bir dönem yaşıyoruz. Şahit misiniz? 2023 Türkiye’sinde, yerli ve milli kelimeleri dilinden düşünmeyen bir iktidar, böyle bir iktidar iş başındayken, her işin başında yerli milli diyen bir iktidar iş başındayken, vatandaşlarımızın yerli sebze meyveyi taneyle alabildiği bir dönem yaşıyoruz. Şahit misiniz? 2023 yılı Türkiye’sinde, Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız bir tarihte, üç tarafı denizlerle çevrili bu ülkede insanlar balık yemeye hasret kaldılar. Şahit misiniz?”

“Yardım için sıraya girenleri hatırlamamız gerekiyor”

2023, üstesinden gelmesi zor bir yıl oldu. Ben de her yurttaşımız gibi 2023 yılındaki olumsuzluklardan nasibimi aldım. Ve bugün yol arkadaşlarını, en sevdiklerini, annesini babasını kaybetmiş bir arkadaşınız, bir dostunuz, ve kardeşiniz olarak buradayım, karşınızdayım… Fakat; insanları enkaz altından o enkaz altında kalanları çıkarmak için çaba gösteren gençleri, kadınları, yaşlıları da hatırlamamız gerekiyor.

Yurdun dört bir yanından, su şişelerini, yiyecekleri, montları, battaniyeleri kolilere yerleştiren; futbolcusundan öğrencisine, oyuncusundan bekçisine, yardım için sıraya girenleri hatırlamamız gerekiyor. Deprem bölgesine akın eden sivil, polis, asker, gönüllüleri, madencilerimizi hatırlamamız gerekiyor. Gecesini gündüzlüğüne katan sağlık çalışanlarımızı, kovulma pahasına işini gücünü bırakıp insanlara erzak taşıyan motokuryeleri, kazanlarını kepçelerini alıp insanlara yemek vermek için yollara düşen aşçılarımızı hatırlamamız gerekiyor. Onları unutmadık değil mi?

Biz zor günde, nasıl toplum olarak birbirimize kenetlendiğimizi işte o 6 Şubat depremlerinde gayet iyi gösterdik.  Sınavda kalan iktidardakiler oldu. Harekete geçemeyen, kilitlenen o ilk 48 saat, ilk 72 saat hiçbir şey yapmadan, sadece olanı izlemek durumunda olan iktidar oldu. Vatandaşlarımız depremin ilk dakikalarından itibaren harekete geçtiler, beklemediler onu bunu. Ve değerli arkadaşlarım; biz, hiçbir duygu barındırmayan çehreleriyle, insanlar enkaz altındayken kameraya kin kusanlardan ibaret değiliz. Bu ülke öyle bir ülke değil, bunu hatırlatmak istiyorum.

Hükûmetin ilk on ayki icraatından memnun musunuz, değil misiniz? Bunun da bir mesajı olacak yerel seçimler. Dolayısıyla bu yerel seçimler vatandaşlarımıza hükûmeti uyarmak için, arkadaş ben sana kerhen de olsa oy vermiştim, ki elli iki puanın içinde kerhen oy veren çok insan var, ben sana oy vermiştim ama yanlış yoldasın, yanlış yapıyorsun, bu ülke fakirleşmeye devam ediyor, bu ülkede adaletsizlik hukuksuzluk çoğalıyor mesajı vermek için de çok önemli bir fırsattır. Dolayısıyla biz bütün bu yerel seçim çalışmalarımızda ne diyeceğiz, bir biz daha etkin yönetiriz iyi yönetiriz, diyeceğiz, iki temiz yönetiriz diyeceğiz; ama aynı zamanda diyeceğiz ki eğer hükûmeti, iktidarı uyarmak istiyorsanız yerel seçimler aynı zamanda hükûmete sarı kartı göstermenin çok önemli bir vesilesidir diyeceğiz.”

Paylaşın

Babacan’dan Yerel Seçimler Açıklaması: Kimi Yerlerde İşbirliğine Açığız

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Yerel yönetimlerde kimi yerlerde işbirliği modellerine açığız” dedi.

“İşbirliği olabilecek il ve ilçelerdeki adayları açıklamayı şu an için öteliyoruz” diyen Ali Babacan, “bir işbirliği olacaksa karşılıklılık ilkesine dayanarak olması lazım” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gazetecilere gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gazete Pencere’nin aktardığına göre; Yerel seçimlere değinen Babacan, “Biz DEVA olarak kendi adaylarımızla hazırlanıyoruz” ifadelerini kullandı.

“İlk grup adaylarını açıkladık” diyen Babacan, perşembe günü ikinci grup adaylarını açıklayacaklarını söyledi. Babacan, şehircilik ilkelerini belirlediklerini ve adaylara etik ilkelerini imzalattıklarını söyledi. Babacan, “Yerel seçimlerde kendi adaylarımızı gösterme imkanımız olacak ama aynı zamanda merkezi hükümete de yerel seçimler mesaj verme imkanı taşıyor” dedi. Yüzde 52’lik kesim içinde 15-20 puanlık kesimin Erdoğan’a uyarı verebileceğini söyleyen Babacan, sarı ve kırmızı kartlarının ceplerinde olduğunu söyledi ve “bu seçim sarı kart, genel seçim kırmızı kart gösterme seçimi” ifadelerini kullandı.

“Yerel yönetimlerde kimi yerlerde işbirliği modellerine açığız” diyen Ali Babacan, kendi teşkilatlarında farklı yerlerden bu tür talepler geldiğini söyledi. Babacan, “genel merkezler arasında ise böyle bir görüşme ve mutabakat yok” dedi. CHP’nin yeni yönetiminin “işbirliği ne kadar kötü oldu” vurgusu yaptığını söyleyen Babacan, “CHP açısından işbirliği artık kolay olmayabilir” dedi. CHP’nin seçim ittifakını kendi içinde birkaç kez konuştuğunu ancak parti kurullarından olumsuz görüş çıktığını söyleyen Babacan, “Bu saatten sonra pozisyon değiştirmeleri kayda alınır olmaz” dedi.

“İşbirliği olabilecek il ve ilçelerdeki adayları açıklamayı şu an için öteliyoruz” diyen Babacan, “bir işbirliği olacaksa karşılıklılık ilkesine dayanarak olması lazım” ifadelerini kullandı. Babacan, “Az sayıda il ve ilçede işbirliği yapabiliriz” derken, “günün birinde genel merkezler arasında işbirliği rüzgarı eserse konuşuruz ama ben ortamın çok uygun olduğunu düşünmüyorum” ifadeleriyle Türkiye genelinde bir seçim ittifakı beklemediklerini söyledi.

İktidar ile ne yerelde ne genelde bir işbirliği görüşmesi olmadığını söyleyen Babacan, “olması da mümkün değil” ifadelerini kullandı. Babacan, kendi ayrılık gerekçelerinin çok güçlü olduğunu ifade etti. Babacan, çok sayıda belediye başkanı, çok sayıda meclis üyesi çıkarmak ve oy yüzdelerini artırmak istediklerini söyledi. Türkiye için başarı kriteri olarak bir oy yüzdesi açıklamalarının doğru olmadığını söyledi. Babacan, “Türkiye’nin her yerinde iddiayla ortaya çıkıyoruz” dedi.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a Faiz Tepkisi: Ağzından Tek Bir Kelime Çıkmıyor

Partisinin Pendik ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Merkez Bankası faizi, yedi ayda tam yedi kez artırılmış oldu. Beştepe’den bir ses duydunuz mu? Sayın Erdoğan’ın seçimlerden bu yana, faiz konusunda, bu konuda tek bir açıklamasını duydunuz mu? Yok. Her konuda konuşuyor, ama seçimden bu yana faiz konusunda ağzından tek bir kelime çıkmıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sanki böyle bir mefhum yok. Senelerce ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ dedi, faizi de enflasyonu da bu ülkede patlattı. Senelerce ‘benim alanım ekonomi’ dedi, ekonomiyi yerin dibine batırdı. Şimdi de faizi artırıyor, ama toplumun önüne çıkıp iki çift laf etmiyor, edemiyor.”

Babacan, konuşmasının devamında, “Sayın Erdoğan: Siz yıllarca ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ demediniz mi? Bu iddianız doğruysa, Merkez Bankası faizi yükselttiğinde, enflasyonun da yükselmesi gerekir, değil mi? Bu iddianız doğruysa, ülkede yüksek olan enflasyonun, Merkez Bankası’nın faiz artırmasıyla daha da yükselmesi gerekir.

Çünkü, 2015’ten bu yana, ben ve arkadaşlarım, bu ülkenin yönetiminden ayrıldıktan sonra sürekli işlediği buydu. ‘Benim alanım ekonomi’ diyordu. Faiz sebep enflasyon sonuçtur diyordu. Ben buradan kendisine seslenmeye devam ediyorum. Eğer bu iddianızın yanlış olduğunu anlayıp, Merkez Bankası’nın faizini artırmaya karar verdiyseniz, çıkıp bu milletten bir özür dilemelisiniz” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin İstanbul Pendik 1. Olağan İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan, şunları söyledi:

“Sözlerimin hemen başında, son iki gün içinde Irak’ta şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine, yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum. Ülkemizin dört bir köşesindeki sıvasız, damsız evlere, sessiz mahallelere ateş düştü. Yüreğimiz dağlandı. Şehitlerimizin her biri biricik. Her biri ailesinin canı, can parçası. Şehitlerimizin ailelerine ve tüm milletimize Allah’tan sabır diliyorum. Terörü ve terör örgütlerini en güçlü şekilde lanetliyorum. Terörün ve şiddetin karşısında milletçe tek vücut olmamız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

Merkez Bankası (MB) faizi, 7 ayda tam 7 kez artırılmış oldu. Beştepe’den bir ses duydunuz mu? Sayın Erdoğan’ın seçimlerden bu yana, faiz konusunda, bu konuda tek bir açıklamasını duydunuz mu? Yok. Her konuda konuşuyor ama seçimden bu yana faiz konusunda ağzından tek bir kelime çıkmıyor. Sanki böyle bir mefhum yok. Senelerce ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ dedi, faizi de enflasyonu da bu ülkede patlattı. Senelerce ‘Benim alanım ekonomi’ dedi, ekonomiyi yerin dibine batırdı. Şimdi de faizi artırıyor ama toplumun önüne çıkıp iki çift laf etmiyor, edemiyor.

Sayın Erdoğan, siz yıllarca ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ demediniz mi? Bu iddianız doğruysa, MB faizi yükselttiğinde, enflasyonun da yükselmesi gerekir, değil mi? Bu iddianız doğruysa, ülkede yüksek olan enflasyonun, MB’nin faiz artırmasıyla daha da yükselmesi gerekir. Çünkü, 2015’ten bu yana, ben ve arkadaşlarım, bu ülkenin yönetiminden ayrıldıktan sonra sürekli işlediği buydu. ‘Benim alanım ekonomi’ diyordu. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diyordu.

“Bolluk ülkesi oldu yokluk ülkesi”

Ben buradan kendisine seslenmeye devam ediyorum: Eğer bu iddianızın yanlış olduğunu anlayıp MB’nin faizini artırmaya karar verdiyseniz, çıkıp bu milletten bir özür dilemelisiniz. Koskoca ülkeyi batırıp insanların hayatıyla oynadı. Mahcup da olmuyorlar. Yokmuş gibi davranıyorlar. Ve bu faiz artışlarının adını bile ağızlarına almıyorlar. Bakın, Erdoğan yönetimi, bu ülkenin eczanelerini vergi dairesine çevirdi. Hastalanan hastalandığına mı yansın, sözüm ona ücretsiz olan muayene ücretlerine mi, ilaç ücretlerine mi yansın. Emeklilerimiz aylıklarını şu anda eczanelere bırakıyor. Bu arada eczanelerde doğru dürüst ilaç da bulunamıyor. Gidiyorsunuz rafların yarısı boş. Bolluk ülkesi oldu yokluk ülkesi.

Mirasyedi hayırsız evlat gibi, her şeyi har vurup harman savurdular. Bakın bu ifade sadece benim ifadem değil, benden sonra ekonomi yönetimini devralan bakanlardan birinin ifadesi, -2015’ten 2023’e çok bakan değişti ama isim vermeyelim- bir yerde karşılaştık, dedi ki ‘Başbakan yardımcım, öyle bir miras bırakmışsınız ki ye ye bugüne kadar bitiremedik.’ Ama hazıra dağ dayanmaz. Sonuçta tükendi, MB’nin net döviz pozisyonu da eksiye düştü bugün. Ülkenin ekonomisini çökerttikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamazsınız. Ne diyordu, Refik Halit: ‘Efendiler nereye?’ Ben de buradan soruyorum: Sayın Erdoğan, nereye? Önce bir durun, çıkın, hesabını verin. ‘Yanlış yaptık’ deyin.

İşsiz evladı depresyona giren anneye bunu borçlusunuz. Evine ekmek götüremeyen babaya bunu borçlusunuz. Asgari ücretin altında bir maaşla hayatta kalmaya çalışan emeklilere borçlusunuz. Sayın Erdoğan, siz vatandaşın eve götürdüğü ekmek üzerine bir bahse girdiniz. ‘Benim iddiam var. Kim ne söylüyorsa söylüyor, benim iddiam budur’ dediniz. Ve kaybettiniz. Bu millete de kaybettirdiniz. Yıllarca savunduğunuz tez, boş çıktı. Olan vatandaşın ekmeğine oldu. Çıkın, ‘Hata yaptık’ deyin ve vatandaşlarımızdan özür dileyin. Tekrar soruyorum: Bir durun hele. Efendiler nereye? Hesap vermeden, bir özür bile dilemeden efendiler nereye?

6 Şubat Maraş Depremleri’nin üzerinden tam 321 gün geçti. Depremden bu yana sürekli sordum, soruyorum: İlk 48 saatte ne oldu, ilk 72 saatte ne oldu? Niçin sistem kilitlendi? Niçin derhal harekete geçilmedi? Cevap yok. Peki devamında, bitmeyen çadır krizi, hatırlarsınız. Şimdi de konteyner yetersizliği, tuvalet, banyo yetersizliği. Su verilemedi insanlara, su. Vatandaşın yardımına koşacak kurumlar, AFAD ile Kızılay kavgaya tutuştu. Kızılay zaten sahada yok. Sonra öğrendik ki stokundaki çadırları apar topar bir STK’ya satmış parayla. Sen devletin kurumusun arkadaş, ne yapıyorsun, aklını başına topla. Ama tüm bunların adı AFAD olsun, Kızılay olsun, falanca bakanlık olsun aslında hiç önemi yok.

Çünkü bütün bunların tek bir sorumlusu var: 2018 yılından bu yana tüm kurumları bizzat kendine bağlayan, her konuda ama her konuda sistemi kendi tek imzasına bağlayan, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan var. İmar planı deyince akıllarına sadece rant gelenlerin bu işin üstesinden asla gelemeyeceğini bilmemiz lazım. Nerede bir inşaat projesi var, nerede bir imar yapımı var hemen birilerinin aklına rant geliyor. Zaten çoğu zaman da bunlar rant için yapılıyor. Deprem toplanma alanları dahi rant kapısı haline getirildi bu ülkede. Bakıyorsunuz, ‘deprem toplanma alanı’ diyor, deprem zamanı insanlar hiç olmazsa orada buluşsun diye, ama bakıyoruz oralar da imara açılıyor. Yerel yönetimlerde, doğal afet riskinin yüksek olduğu tüm kentlerimizde güçlendirme ve yeniden inşa çalışmaları yapmak şart.

Eğer merkezi hükümetten memnun değilseniz, bu ülkenin iktidarından memnun değilseniz, şu anda ülkeyi yönetenlerden memnun değilseniz bu seçimler bugün ülkeyi yönetenleri uyarmak için de çok önemli bir fırsat. Merkezi hükümeti uyarmak istiyorsanız bu seçim çok önemli bir fırsat. Yani bu seçim, merkezi hükümete tam bir sarı kart gösterme seçimi. Sarı kart, ‘Ben seni uyarıyorum, aklını başına al’ demek. Çünkü bu sarı kartı hükümet görmezse korkum odur ki yerel seçimlerden sonra pervasızlık artacak, vurdumduymazlık artacak, hukuksuzluk artacak. Sarı kartı bugün göstereceğiz ki günü geldiğinde, bundan sonraki ilk genel seçimlerde hep beraber diyeceğiz ki ‘Artık yeter.’”

Paylaşın

DEVA Partisi, 51 Belediye Başkan Adayını Açıkladı

Partisinin 2024 yerel seçimleri için düzenlenen aday tanıtım toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Babacan, “Tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum. Önümüzdeki yerel seçimler bu iktidara bir sarı kart göstermenin en önemli fırsatıdır. Sarı kart nedir? Bir uyarıdır, hatalarının farkındayım ona göre ayağını denk al demektir” dedi ve ekledi:

“Bu hükûmetin icraatlarından memnun değilseniz, onları uyarmak istiyorsanız, gelin bu seçimlerde hep beraber sarı kartı gösterelim. Bu sarı kart tabii ki genel seçime kadar. Biliyoruz ki bu kafayla, bu hukuksuzlukla ve adaletsizlikle bu iktidar sonuç üretemeyecek. Üzülerek söylüyorum hiçbir alanda başarı gösteremeyecekler. Onun için diyorum ki gelin bu seçimlerde sarı kartı gösterelim ama genel seçimlerde de hep beraber kırmızı kartı gösterip bu dönemi sona erdirelim inşallah.”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ankara Yenimahalle Belediyesi Dört Mevsim Tiyatro Salonu’nda düzenlenen 51 il ve ilçe belediye başkanı adaylarını açıkladı. Tanıtım toplantısında konuşan Babacan, şunları söyledi:

“Uzak bir coğrafyada yıl 1972. Uruguay Hava Yollarına ait bir uçak And Dağları’na düşer.

Kazadan kurtulanlar olur, fakat arama kurtarma çalışmaları bir türlü sonuç vermez. İnsanlar orada, dağların orta yerinde, çaresizce beklerler. Her taraf kar… Uçak beyaz… Bulması zor…

Düşünürler: Burada beklesek mi, yoksa gidip yardım bulmaya mı çalışsak? Beklemeye karar verirler. Birkaç gün geçer, günler hafta olur. Derken uçağın içinde bir radyo bulurlar. İçlerinden üç kişiyi radyonun çekeceğini düşündükleri bir tepeye gönderirler. Bu üç kişi, tepeye ulaşır, radyoyu açar. Haberleri dinler. İşte, orada, o karın ve soğuğun ortasında, arama kurtarma çalışmaları ümitsizlikle sona erdirilmiş ve aramadan vazgeçilmiş. Bu haberi radyodan dinlerler. Artık, onları kurtarmaya gelecek kimse yoktur. Bu 3 kişi haberi arkadaşlarına nasıl söyleyeceklerini düşünerek çaresizce, umut içinde bekleyen arkadaşlarının yanına geri dönerler. Haberi dinleyenlerden biri, arkadaşlarının yanına varınca söze girer, der ki:

“Arkadaşlar size iyi bir haberim var. Arama kurtarma çalışmaları sona ermiş.”

İnsanlar telaş içinde… Ağlayanlar, üzülenler. Biri itiraz eder, der ki; “Bunun neresi iyi bir haber?”

Genç yanıtlar: “Çünkü” der, “Buradan kurtulmak artık bize kaldı.”

Dostlarım, bazen başımıza gelen musibetlerden kurtulmak için kimsenin size kurtarmayacağını anlamak iyi bir haberdir. İş başa düştü, doğru. Şimdi, burada duran, gözlerimin içine bakan arkadaşlarıma, ekran başında bizleri izleyen yurttaşlarımıza sesleniyorum:

Arkadaşlar, haberler iyi. Bu iktidardan kurtulmak bize kaldı.

Seçim startını verdiklerini dile getiren Babacan’ın Aday Tanıtım Toplantısı’ndan öne çıkan başlıklar şu şekilde:

İHA’larımız, SİHA’larımız var… Ama sokaklar çetelerle dolu. Uçak gemimizle gurur duyuyoruz… Ama insanlar birileri gelip çökecek diye küçük bir dükkân dahi açmaya korkuyor. Hukuk güvenliği diye bir şey yok. Yargıda rüşvetler, gruplaşmalar, çeteleşmeler almış başını gitmiş. Bunu biz söylemiyoruz. Yargının en üst makamındaki başsavcılar söylüyor, oralardan öğreniyoruz. Sanata katkınız, yandaşlarınıza yazdırdığınız kitaplardan… Bilime katkınız, ülkeye sokulan uyuşturucuların, kimya mühendislerinin dahi çözemeyeceği muhteviyatından ibaret…

28 Şubatlarda, DGM’lerde yargılanan, adliyelerden çıkmayanlar… Çok şükür, o günler geride kaldı… Ancak, şimdi onlar ev sahipleriyle davalık oluyorlar. Oğullarının yemin törenine alınmayan yaşlı teyzelerimiz…Şimdi girebiliyorlar… Ancak, emekli maaşları kiralarına dahi yetmediği için sokaklara atılıyorlar. Hayal ettiğimiz bu muydu?

90’ların üstümüze karabasan gibi çöken karanlığını dağıtacağına inandığımız hareketin; o zulme, o baskıya “Dur” diyeceğine inandığımız bir yönetim anlayışının geleceği yer bu olmamalıydı. 20 yılın sonunda dönüp dolaşıp geldiğiniz, insanları getirdiğiniz yer burası işte.

Otokrat zihniyet sadece iktidarda yok. Her kesimin otokratları var. İşte otokratlar var ya o otokratlar Allah göstermeye bir sopayı ele geçirmeye görsünler. Amaçları iktidarı ele geçirip sopayı ele geçirip başkalarını dövmek. Öfkelerinin sebebi, o sopaya sahip olamamaları. Kendilerinden olmayana, kendileri gibi görünmeyene tahammül etmeye mecbur kaldılar ya bu 6’lı masa falan derken işte onun için öfkeliler.

Öfkeleri aslında kaybetmiş olmalarına ama aslında ideolojik olarak tükenmiş olduklarını da fark ediyorlar onun için öfkeliler. Tahammülsüzlüklerinin başka sebepleri ne? DEVA Partisi demokrasiye inanan, insanları dış görünüşleriyle yargılamayan, hukuku araçsallaştırmayı etik dışı bulan, medyanın özgür olması gerektiğini düşünen, farklılıkların zenginliğimiz olduğuna inananların partisi. Bunlara bakarsanız kendinden olana, kendine benzeyene demokrat olmak kolay. İşte şu salona bir bakıyoruz.

Farklı kesimlerden yüzlerce insan aynı çatı altında. Demokrasi budur bu. Bıkmadan usanmadan anlatacağız. Sayfalarca yazdık, yine yazacağız. Özellikle şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum: Biz onlara birbirine karşı kibirle değil, tahammül ederek değil, hoş görerek hiç değil… Beraberce, eşit birer vatandaş olarak, birbirimize saygıyla yaşamamız gerektiğini anlatıyoruz ve anlatacağız.

Bu seçimlere kendi logomuzla, kendi adaylarımızla girmek istememizin bir başka sebebi de şu: Biz, demokrasi anlayışımızı, dar ideolojik mevzilere hapsetmek istemiyoruz. Hatırlayın…Genel seçimlerden önce ortak listelerin açıklanmasıyla başlayan, seçimlerden sonra da aylarca devam eden ithamları şöyle bir hatırlayın.

Bize yöneltilen bu ithamların arkasında ne olduğunun gayet iyi farkındayız. Her kesimin otokratı var. Ve o otokratlar sopayı ele geçirip ötekini dövmek istiyor.

Biz onlara birbirine karşı kibirle değil, tahammül ederek değil, hoş görerek hiç değil…Beraberce, eşit birer vatandaş olarak, birbirimize saygıyla yaşamamız gerektiğini anlatıyoruz ve anlatacağız. Biz bir arada eşit vatandaş olarak var olmanın iddiasındayız. Onun için burada bu salondayız. Gerçek demokrasiyi DEVA’nın uygulamalarıyla öğreteceğiz onlara. Uzun lafın kısası demokrasiyi öğreteceğiz, demokrasiyi.”

“Tüm Türkiye için hayırlı olsun”

30 Büyükşehir’imiz için, 51 ilimiz için, 922 ilçemiz için, 389 beldemiz için, tüm Türkiye için hayırlı olsun diyorum. Makul hiç kimse, “Yahu siz bu işi beceremezsiniz, siz devlet yönetemezsiniz…” demiyor. Kimse, “Siz gelirseniz ekonomi daha da kötü olur, hukuksuzluklar artar…” demiyor. Kimse, “Çalıp çırparsınız, ihaleleri yandaşlarınıza verirsiniz…” demiyor. Hiç kimse, “Mülakatlarda, kamu ihalelerinde sizden olanlara torpil geçersiniz…” demiyor. Biz, yerel seçimlere kendi ismimizle, kendi adaylarımızla girmeye karar verirken, bizi en çok motive eden bütün bu saha çalışmalarımızdı. Bütün bunlar bize, DEVA’ya nasip oluyor.

Mevcut iktidar insanlara umut vadetmeyi bırakalı çok uzun zaman oldu. Kimsenin iktidara güveni yok. İşin ilginç yanı, bunların birbirlerine güvenleri de yok. “Yanlışlıkla şu koltuktan kalsam ben gelene kadar birisi gelir oturur mu diye korkuyorlar.” Birbirlerine güvenmeyen, birbirlerine sırtını dönemeyen insanlar, bu ülkeye bir şey verebilir mi?

Bizler bir ilki gerçekleştiriyoruz. Her kademedeki belediye başkan adayımızdan, daha seçimlere girmeden önce, DEVA Belediyeciliği etik kurallarına bağlı kalacaklarına dair imzalı taahhütname istiyoruz. Bu Türkiye’de bir ilktir daha önce böyle bir şey hiç olmadı. Bu DEVA Partisi’nin temiz yönetim anlayışı konusunda, lafta değil sözde değil özde ne kadar samimi olduğunun en önemli belgesidir.

Biz de parti olarak yetkili organlarımız aracılığıyla bu etik kurallara uyulup uyulmadığını düzenli olarak izleyecek, denetleyecek ve her bir belediyemizin bu konudaki karnesini şeffaf bir biçimde kamuoyuyla paylaşacağız. Yani belediyelerimizin objektif şekilde performans kriterlerine göre karnelerini oluşturacağız ve bu karne notlarını da toplumla paylaşacağız. Bu da yine Türkiye’de bir ilk olacak.

Tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum. Önümüzdeki yerel seçimler bu iktidara bir sarı kart göstermenin en önemli fırsatıdır. Sarı kart nedir? Bir uyarıdır, hatalarının farkındayım ona göre ayağını denk al demektir.

Bu hükûmetin icraatlarından memnun değilseniz, onları uyarmak istiyorsanız, gelin bu seçimlerde hep beraber sarı kartı gösterelim. Bu sarı kart tabii ki genel seçime kadar. Biliyoruz ki bu kafayla, bu hukuksuzlukla ve adaletsizlikle bu iktidar sonuç üretemeyecek. Üzülerek söylüyorum hiçbir alanda başarı gösteremeyecekler. Onun için diyorum ki gelin bu seçimlerde sarı kartı gösterelim ama genel seçimlerde de hep beraber kırmızı kartı gösterip bu dönemi sona erdirelim inşallah.

Engelli vatandaşlarımızın sıkıntılarını, beklentilerini çok iyi biliyoruz. Eğitimle ilgili, istihdamla ilgili, erişilebilirlikle alakalı çok ciddi sorunlar var. Hepsinin farkındayız. Engelli vatandaşlarımızın yetenekli oldukları alanlarla ilgili çok iyi eğitilmeleri gerekiyor. O alanlarda istihdam imkanlarının oluşmasıyla da alakalı çok ciddi eğitimler, programlar gerekiyor. Bunların hepsi çok kolay, yeter ki siyasi irade olsun.”

DEVA Partisi’nin 51 belediye başkan adayının tam listesi:

Adana /Pozantı – Mehmet Emin Kaya
Adıyaman /Çelikhan – Mahmut Şahin
Afyon/ Çay – Mahmut Duman
Ankara/Etimesgut – Süleyman Demir
Ankara/Mamak – Hanifi Özhan
Antalya/Aksu – Hakan Halim Okudan

Ardahan/Merkez – Halil Kaçar
Balıkesir/ Erdek – Murat Sever
Balıkesir/ Bigadiç – Cemal Mehmet Nalça
Balıkesir/Edremit – Tevfik Çelik
Bilecik/ Merkez – Kadir Emre

Bilecik/ Bozöyük – Burak Sel
Bursa/Karacabey – Yasemin Tuna
Denizli/ Beyagaç – Mehmet Özdemir
Diyarbakır/Büyükşehir – Cenap Ekinci
Erzurum/Hınıs – Rahim Aydın

Erzurum/Palandöken – Emre Okumuş
Gaziantep/Şehitkamil – Okan Kısacık
Gaziantep/Araban – Ferit Karataş
Gaziantep/Oğuzeli – Mehmet Bozkurt

Giresun/Şebinkarahisar – Hakan Gargun
Gümüşhane/Merkez – Hamza Çakır
İstanbul/Avcılar – Erkan Uzun
İstanbul/Bakırköy – Gökhan Yılmazer
İstanbul/Büyükçekmece – Ekrem Yılmaz

İstanbul/Sancaktepe – Mutalip Geçer
İstanbul/Tuzla – Ceylan Yalçın
İstanbul/Beyoglu – Cemil Kara
İzmir/Karabaglar – Abdullah Kaya
İzmir/Seferihisar – Emin Yüce

İzmir/Menderes – Gülhan Akyol
Karabük/Eflani – Mustafa Uğur Ceylan
Kayseri/Özvatan – Şahin Çağrı
Kayseri/Pınarbaşı – Fazıl Demircioğlu
Konya/ Ahırlı – Hüseyin Geçer

Konya/ Sarayönü – Mahpeyker Feryal Karça
Konya/ Doğanhisar – Hasan Aksoy
Kırıkkale/Keskin – Esra Yılmaz
Mersin/Mut – Fatma Çelik Kovan
Muş/Korkut – Nimetullah Demirtaş

Samsun/İlkadım – Ender Çıkla
Siirt/Pervari – İsmail Bilen
Siirt/Şirvan – Refik Öztürkan
Tekirdağ/Ergene – İsa Kalaycı
Şırnak/Güçlükonak – Sebahat Aktug

Trabzon/Köprübaşı – Muhammet Yamakoğlu
Trabzon/Beşikdüzü – Ali Öztürk
Tunceli/ Merkez – Veysel Güler
Uşak/Banaz – Murat Ahmet Gündüz
Van/Çaldıran – Mehmet Reşat Yıldırım
Van/Bahçesaray – İbrahim Tiryak

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: İş Birliği Talebi Gelirse, Değerlendiririz

Yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Lideri Babacan, “Biz tartışmaların, görüşmelerin içinde değiliz ama bazı partiler kendi içinde ya da diğerleri ile görüşüyor olabilir. Bizim yerel seçimlerle ilgili hiçbir siyasi partiyle ne iş birliği modeli ne de beraber hareket etmeyle ilgili görüşmemiz olmadı” dedi ve ekledi:

“Biz Genel Merkez olarak gidip de başka bir partinin Genel Merkezi ile bunu görüşmeyeceğiz. Ancak yerelden iş birliği talebi gelirse, münferiden ve istisnai olarak değerlendiririz. Biz bir etik sözleşme hazırladık. Bunu uluslararası kabul edilmiş yerel yönetimler etik kuralları silsilesinden çıkardık. Adaylarımız imza atacaklar. Teşkilattan gelen görüşleri çok önemsiyoruz. Teşkilatımız il ve ilçe ile bir adayın arkasındaysa, o bizim için çok değerli.

Babacan açıklamasının devamında, “Uygun görmediğimiz bir birlikteliğin içinde olmamız bizim için çok çok zor açıkçası. İstanbul, Ankara ve İzmir ile ilgili epey isim dolaştı aramızda ama bunlar olgunlaşıp da henüz açıklanacak noktaya gelmedi. Onun için büyükşehirlerde bir miktar daha çalışmalarımızı devam ettireceğiz” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Karar TV ekranlarında Taha Akyol ile Elif Çakır’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Babacan, ekonomi ile ilgili yaptığı değerlendirmede Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile görüşmesinden de bahsederek Şimşek’e ekonomi yönetiminin yapacağı işlerin sınırı olduğunu ilettiğini söyledi.

Babacan’ın programdaki konuşmasından satır başları şu şekilde oldu: “Türkiye Cumhuriyeti gerçek bir hukuk devleti ise Anayasa kararları herkesi bağlar. Yürütme de yargı da kurumlar da onun gereğini yapar. Anayasanın çok açık bir hükmüdür. Bunun dışındaki her türlü adım aslında anayasal düzene karşı yapılmış bir teşebbüstür. Askeri darbe nasıl bir anayasal düzene karşı yapılmış bir eylem ise anayasanın ilgili hükümlerini yok saymak da benzer vahamette bir adımdır. Çünkü anayasal düzen yok sayıldığı anda o ülkenin sisteminin çivisi çıkmış demektir.

Seçimle iş başına gelenler ‘Ben 50+1’i aldım cebime koydum hukuk tanımam’ diyemez. Çünkü demokrasi; hukukun üstünlüğü ilkesi ile bir arada anlamlıdır, değerlidir.

Yargıtay’ın zaman içerisinde insan kaynağı olarak, kadro olarak aldığı bu şekil, siyasi partilerin yargı içine nüfus etme yarışı maalesef yargının da siyasallaşmasını beraberinde getiriyor. Yeni anayasa çıkardığımızda uyacak mısın, mevcuda uymuyorsun. Yenisini çıkardığımızda uyacağının garantisi ne? Siz 50+1, 50+50 de olsanız, 100 de olsanız o anayasaya uyacaksınız. Böyle bir şey yok. Biz bu anlayışa sahip olmayanlarla hangi anayasayı konuşacağız ki?”

Ekonomi, izole bir alan değil. Ekonomide en önemli unsur, güven. Güven dediğimiz o büyük kavramın içerisinde de hukuk güvenliği olmazsa olmaz bir unsur. Olmadığı bir ülkede ekonomide arzu edilen noktaya varmak çok zor.

Eğer güven yoksa, Arjantin gibi yüksek faiz ve yüksek enflasyon bir sarmal haline gelir. Arjantin’in yeni Cumhurbaşkanı soluğu Washington’da, IMF’nin kapısında aldı. Çok acı. Seçimden önceki açıklamalarına bakın, seçimden sonra yapmak zorunda olduklarına bakın. Ekonomide biraz çarşıyı, pazarı bilmeden, Sultan Hamam’ın, Yeşildirek’in, Çıkrıkçılar Yokuşu’nun tozunu yutmadan ekonomiyi yönetmeye kalkışmak ancak hüsranla sonuçlanır.

Geçici olarak bir yerden borç para buluyorlar, ‘Merkez Bankası’nın rezervi 3 milyar arttı’ diyorlar. İyi de senin borcun da 3 milyar arttı. Dolayısıyla net anlamda bunun ülkeye bir faydası yok. Öylesine bir rant mekanizması kurulmuş durumda, ki o rant rüzgarının karşısında şu andaki bakanların hiçbirinin durma imkânı, ihtimali yok. O çok kuvvetli bir rant rüzgârı, orada korkunç kuvvetli lobiler var. Cumhurbaşkanı ile direkt cepten cebe konuşuyorlar. Onların etkisi herhangi bir bakandan çok daha fazla.

Türkiye için hukuk; ekmek, su gibi ihtiyaç bugün. Türkiye için ihtiyaç piramidinde en temelde hukuk var. Bugünkü ekonomi yönetiminin bunun gayet farkında olduğuna inanıyorum ama ellerinden gelen hiçbir şey olmadığını da biliyorum. O alan sadece Sayın Erdoğan ve hukukla uzaktan yakından alakalı olmayan insanlar tarafından yönetiliyor. Tabii ki Beştepe’de danışmanlar var. Onların bir kısmı gerçekten son derece riskli isimler. Nasıl oldu da ülkenin cumhurbaşkanı o nitelikteki insanlarla iş tutar hale geldi? O da benim için büyük bir hayal kırıklığı. Ülkem adına bir hayal kırıklığı.

Mehmet Şimşek, AK Parti döneminde ilk kurulan hükûmet zamanında tanıştığımız bir arkadaşımız. Kendisi hem Türkiye’de hem dünyada tanınır ve ismi olumlu olarak anılır. Dostluğumuz çok eskiye dayanır, ailecek görüşürüz. Babamın taziyesi için geldi, görüştük. ‘Güzel işler yapmaya çalışıyorsunuz, gayretiniz takdire değer ama bu adaletsizlik ve hukuksuzluk ortamında ekonomi yönetiminin yapacağı işlerin sınırı var’ dedim. Tabii görevi gereği bir tepkide bulunamadı, sadece dinledi.

İkili anlaşmalarla kredi çok risklidir. Başka bir ülkenin devlet başkanına ‘Para verdiniz ama yetmiyor, biraz daha verin’ demek, ülkenin dış politikasını ve uluslararası ilişkilerini bağımlı hale getirir. Borç alan emir de alır. Türkiye’nin finansmanı tamamen Türkiye’nin cazip hale gerilmesiyle sağlanmalıdır. Sermayenin doğal olarak artmasını sağlamanız lazım. Sizin eğer Rusya’ya doğal gazdan bir borcunuz varsa, diğer ülkelere gidip para istemek durumunda kalıyorsanız, ister istemez dış politikada ve ikili ilişkilerde o ülkelere karşı boynunuz bükük olur, dik duramazsınız. Kritik kararlarda ‘Kardeşim olmaz’ diyemezsiniz. ‘Eyy’ diye naralar atamazsınız.

Bugün 30 Kasım, seçimlerden bu yana tam 6 ay geçti. Normalde bırakın 6 ayı, ilk 3 ay çok önemlidir, yeni kurulan hükûmetlerde. O dönemde atılan adımlar ve sonuçları çok kıymetlidir. Biz ona ‘Altın fırsat penceresi’ deriz. Şimdi o ‘Altın fırsat penceresi’ kapanmış durumda ve bir yerel seçime doğru gidiyor ülke.

Tekerleği yeniden icat etmeye gerek yok. Türkiye olarak biz derhal 29 ülkenin uyguladığı kamu alımları mevzuatını getirelim Türkiye’ye koyalım. Bu ülkelerde yatırım var mı var, kamu harcaması var mı var ama aynı zamanda bu ülkeler denge kontrol mekanizmalarının Türkiye’den daha iyi çalıştığı, şeffaflığın Türkiye’den daha iyi olduğu ülkeler. Kamu alımları, yolsuzluk bütün bunların arkasında bu var. İlk 90 günde kolay yapılacak işlerdi bunlar. Allah bu ülkenin yüzüne baksın, daha bu günler iyi günler. Ülkenin nasıl yönetildiğine baktığımda maalesef ümitkâr olamıyorum. Şu emekli maaşlarıyla açlık sınırına bakın.

Açlık sınırı açıklandı TÜRK-İŞ tarafından, şu hâle bakın. Emeklinin hâline bakın. Açlık sınırı neredeyse 2 katı. Aralıkta açlık sınırı biraz daha artacak. Açlık sınırı ile asgari ücret arasındaki makasın aralığını görüyorsunuz bu daha da açılacak. Gelecek yılın enflasyon borcunu öde ondan sonra gelecek yıl beklenenini öde. Gerçek enflasyon refah payını bir ver bakalım. Sokağa çıkan, alışveriş eden, evine bir kilo peynir alan herkes biliyor ki TÜİK’in enflasyonu gerçek enflasyon değil. Ben yeni ekonomi yönetiminden önce gerçek verileri ortaya koymalarını beklerdim.

Hükûmetin 6 aylık karnesinde neler var diye baktığımızda, Merkez Bankası faizi ne olmuş? %8,5’tan çıkmış %40’a. Seçimden bu yana dolar ne olmuş? 20 liradan, 28 liraya çıkmış. Mazot ne olmuş? 20 liradan, 37 liraya çıkmış. Enflasyon ne olmuş? Tabii bu TÜİK’in açıkladığı enflasyon %40’tan %61.4’e çıkmış.

Yeni Merkez Bankası Başkanı’na ‘Gerçekten bağımsız mısınız’ mealinde soruyorlar. ‘Siyasi sorulara cevap vermek istemiyorum’ diyor. Merkez Bankası Başkanı bu sorudan kaçarsa, kendi kredibilitesini oluşturamaz. ‘Kimseden talimat falan almam, görevim enflasyonla mücadeledir ve gereğini yaparım’ demesi lâzım. Ancak öyle güveni oluşturabilirsiniz.

Zorunlu askerlikle bedelli askerliğin eşzamanlı olarak uygulanmasını biz adil görmüyoruz. Yani parası olanın askerliği kısa yapması, imkânı olmayanın uzun yapması adalet değil. Bizim güvenlik politikalarımızdaki yaklaşım; güvenlik işinin tamamen profesyonel bir orduya dönüşle sağlanması. ‘Benim yetkim dahilindeki, kontrol alanımdaki konuda yanlış bir talimat verilmişse, yapmadım, ‘olmaz’ dedim. Ben Başbakan Yardımcısıydım, AK Parti’nin kurucusuyum. Biz Sayın Erdoğan’la ast-üst ilişkisi ile hiçbir zaman çalışmadık. Doğru bir iş ise yaptık yanlış ise de karşı durduk. Benim yetkim dahilindeki, kontrol alanımdaki konuda yanlış bir talimat verilmişse, yapmadım ‘Olmaz’ dedim, bitirdim işi ama bu herkesin harcı değil. Herkes güçlü ve dirayetli bir şekilde Başbakan’la Cumhurbaşkanı’yla ilişkisini kuramaz.

“İş birliği talebi gelirse, değerlendiririz”

Biz tartışmaların, görüşmelerin içinde değiliz ama bazı partiler kendi içinde ya da diğerleri ile görüşüyor olabilir. Bizim yerel seçimlerle ilgili hiçbir siyasi partiyle ne iş birliği modeli ne de beraber hareket etmeyle ilgili görüşmemiz olmadı. Biz Genel Merkez olarak gidip de başka bir partinin Genel Merkezi ile bunu görüşmeyeceğiz. Ancak yerelden iş birliği talebi gelirse, münferiden ve istisnai olarak değerlendiririz.

Biz bir etik sözleşme hazırladık. Bunu uluslararası kabul edilmiş yerel yönetimler etik kuralları silsilesinden çıkardık. Adaylarımız imza atacaklar. Teşkilattan gelen görüşleri çok önemsiyoruz. Teşkilatımız il ve ilçe ile bir adayın arkasındaysa, o bizim için çok değerli.

Uygun görmediğimiz bir birlikteliğin içinde olmamız bizim için çok çok zor açıkçası. İstanbul, Ankara ve İzmir ile ilgili epey isim dolaştı aramızda ama bunlar olgunlaşıp da henüz açıklanacak noktaya gelmedi. Onun için büyükşehirlerde bir miktar daha çalışmalarımızı devam ettireceğiz.

Biz kendi Cumhurbaşkanı adayımızla ve kendi milletvekilleri adayımızla seçime girseydik bu DEVA için çok daha olumlu bir sonuç oluşturacaktı, orası kesin. CHP bize şöyle bir argümanla geldi, ‘Cumhurbaşkanlığını kazanma ihtimalimiz var ama mecliste çoğunluğu kaybediyoruz. Bu iş birliği olmazsa, ortak listelerle seçime girilmezse çoğunluğu asla sağlayamıyoruz’ dediler ve önümüze bir sürü analiz koydular.

‘Bizim DEVA önceliğimiz kusura bakmayın, Türkiye bizim önceliğimiz değil biz aldığımız oya ve çıkardığımız milletvekili sayısına bakarız’ diyebilirdik ama bunu demedik. ‘Önce Türkiye’ dedik. Önce Türkiye dediğimiz için de partimizin kimliği açısından bedel ödedik. Bundan zarar gördük. O günkü aldığımız kararların arkasındayız, tarihin doğru yerinde durduğumuza inanıyoruz. Mevcut anayasaya göre 50+1’in ancak iş birlikleriyle ittifaklarla sağlanabileceği gerçeğini de görmemiz gerekiyordu.

Türkiye’nin yaptıkları Gazze’deki kıyımı önleyebildi mi, geciktirebildi mi? Ateşkes ise bir başka ülkenin arabuluculuğu ile bu noktaya geldi. O da kalıcı mı değil mi belli değil. Türkiye tarihinden, kendi coğrafyasından, o bölge ile olan eski gönül coğrafyası olmanın verdiği gücü, etkiyi maalesef büyük ölçüde yitirdi. Çizilen zikzaklar ve U dönüşü sebebiyle. Siz önemli dış politika meselelerini her gün iç politikada kullanırsanız, ülkelerle ilişkileri bozmayı ya da düzeltmeyi kendi iç politika meseleniz haline getirirseniz o zaman tutarlı, güvenli, itibarlı bir politika yürütemezsiniz.

Yeni hükûmette dış politika ve dış güvenlik konusunda bir öncekine göre daha iyi bir ekip var. Yaşar Paşa olsun Hakan Fidan olsun dış politika ve dış güvenlik ekibi bir öncekine göre açıkçası daha güvendiğim bir ekip. Ama aynı ekonomi ekibinde olduğu gibi bu arkadaşların da hareket alanı tamamen sınırlı. Cumhurbaşkanı yarın bir grup toplantısında bir nara atar onların 3 aylık emeklerini sıfırlayabilir.

Öyle de bir durum var. Onun için parlamenter sistem, kurumlar, güçlü bir Dış İşleri Bakanlığı, güçlü Bir Millî Savunma Bakanlığı, güçlü bir Genelkurmay, güçlü bir İstihbarat Teşkilatı, güçlü Merkez Bankası, güçlü yargı diyoruz. Bir ülkenin gücü bunların toplamından oluşur. ‘Güçlü lider’ dediğin anda o lider kendi eliyle en büyük zararı verebiliyor.”

Paylaşın

Babacan: Hedefleyerek, Bilerek Hastaneleri, Sivilleri Vurmak İnsanlık Suçudur

Dün akşam gerçekleşen El Ehli Hastanesi saldırısı da dahil olmak üzere savaşta sivillerin yaşadıkları acılara dikkat çeken DEVA Lideri Babacan, “Bölgemizde 10 gündür büyük bir insanlık faciası yaşanıyor. Gazze’de hayatını kaybeden tüm Filistinli kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Filistin halkıyla bizim halkımız arasında 500 yıllık bir beraber yaşama tecrübesi vardır. Filistin davası bizim davamızdır. İktidar, muhalefet ayrımı olmadan her dönemde Türkiye Filistin davasına sahip çıkmıştır.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Filistin davası evrensel bir adalet ve vicdan meselesidir. Haklı ve meşru davaların da tüm dünyada sembolü haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler kararları ile de uluslararası hukuki meşruiyeti olan bir davadır. Dün akşam Ahli Arab Hastanesi’ne yapılan saldırıda 500’den fazla insan hayatını kaybetti, muhtemelen yarısı çocuk. O enkazın altında gerçekten kaç can vardı bilemiyoruz. Bugüne kadar hayatını kaybeden sivillerin sayısı 3.000’i geçti, çocukların sayısı bin civarında. Şunu açıkça ifade etmek istiyorum; hedefleyerek, bilerek sivilleri, hastaneleri, okulları vurmak, bombalamak savaş suçudur, insanlık suçudur.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Filistin Büyükelçisi Faed Mustafa’yla bir araya geldi. Görüşmenin ardından Babacan ve Mustafa ortak basın açıklaması yaptı. Ali Babacan’ın sözlerinden öne çıkan ifadeler şöyleydi;

“Bölgemizde 10 gündür büyük bir insanlık faciası yaşanıyor. Gazze’de hayatını kaybeden tüm Filistinli kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Filistin halkıyla bizim halkımız arasında 500 yıllık bir beraber yaşama tecrübesi vardır. Filistin davası bizim davamızdır. İktidar, muhalefet ayrımı olmadan her dönemde Türkiye Filistin davasına sahip çıkmıştır.

Filistin davası evrensel bir adalet ve vicdan meselesidir. Haklı ve meşru davaların da tüm dünyada sembolü haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler kararları ile de uluslararası hukuki meşruiyeti olan bir davadır. Dün akşam Ahli Arab Hastanesi’ne yapılan saldırıda 500’den fazla insan hayatını kaybetti, muhtemelen yarısı çocuk. O enkazın altında gerçekten kaç can vardı bilemiyoruz. Bugüne kadar hayatını kaybeden sivillerin sayısı 3.000’i geçti, çocukların sayısı bin civarında. Şunu açıkça ifade etmek istiyorum; hedefleyerek, bilerek sivilleri, hastaneleri, okulları vurmak, bombalamak savaş suçudur, insanlık suçudur.

Af Örgütü İsrail’in beyaz fosfor bombası kullandığıyla ilgili de bir açıklama yaptı. Sadece bomba da değil; su kesik, elektrik kesik, sınırlar kapalı. En temel ihtiyaç malzemelerine erişim yok. Gıda, ilaç gibi temel malzemelere ulaşımın engellenmesi hukuka aykırıdır, zulümdür. Aynı zamanda su kesik, elektrik kesik sınırlar kapalı, en temel ihtiyaç malzemeleri ulaştırılamıyor. Gıda, ilaç gibi temel ihtiyaç maddelerinin ulaşmasını engellemek hukuka aykırıdır, zulümdür.

Bir milyondan fazla insanı göçe zorlamak hukuka aykırıdır, zulümdür. Milyonlarca sivil insanın toplu cezalandırılması insanlık değildir. Şu anda Filistin’in Gazze şeridinde 50.000’in üzerinde bebek bekleyen kadın var, bunların yüzde 10’u önümüzdeki bir ay içinde doğum yapacak. Hastanelerin bombalandığı, suyun, elektriğin kesik olduğu bir ortamda sadece hayattakilerin değil, daha doğmamış bebeklerin bile canı tehlike altındadır.

Şu ana kadar uluslararası toplumun ateşkes ve insani yardım konusundaki çabalarını yeterli bulmuyoruz. Şu anda iki acil konu var: Bombalamanın durması ve insani yardımın ulaştırılması. Fakat uluslararası toplum çok sessiz, çok pasif. Avrupa’da bazen vicdan sesleri yükseliyor, o yükselen sesleri de hemen bastırmaya çalışıyorlar.

İsrail’in Gazze’yi işgal planı çok uzun sürecek bir insanlık faciasına sebep olacaktır, çok uzun sürecek bir güvenlik kaosuna sebep olacaktır. Bu akıldışı plandan derhal vazgeçilmelidir. Çözüm açık; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, 1967 sınırlarına uygun bir şekilde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devleti kurulmalıdır. Çözüm, Filistin halkının zaten meşru hakkının uluslararası hukuk ve uluslararası camia tarafından da teslim edilmesidir.”

“Tek isteğimiz bağımsız bir vatan”

Filistin’in Ankara Büyükelçisi Faed Mustafa, Ali Babacan ve beraberindeki heyete dayanışmaları için teşekkür etti ve şu ifadeleri kullandı: “Tüm dünyanın vicdanını yaralayan hastane saldırısı kabul edilemez. 21. yy.’da uluslararası toplum olanları nasıl kabul edebiliyor? Türk halkı birçok şehirde protesto eylemleri gerçekleştirdi. Gösterdikleri dayanışma için Allah herkesten razı olsun. Tek isteğimiz bağımsız bir vatan, vatanımızın başkenti de Doğu Kudüs’tür. Aksi halde bölge güvene ve istikrara kavuşamayacaktır; yalnız bölge değil, tüm dünya kriz halinde olacaktır.”

Paylaşın

Babacan’dan Dikkat Çeken İddia: 128 Milyar Doların Üzerine 226 Milyar Dolar Daha Eklendi

Katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEVA Lideri Ali Babacan, Merkez Bankası’nın (TCMB) döviz kurlarını baskılamak için satışlara devam ettiğini iddia etti.

DEA Lideri Babacan, 128 milyar dolara ilişkin, “128 milyar dolar meselesini ilk ben gündeme getirmiştim. Şu an itibarıyla bu 128 milyar doların üzerine 226 milyar Dolar daha eklendi. Sonuçta toplam rakam 354 milyar dolara çıktı” dedi.

Seçimlerden sonra yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni bakanlar göreve başladıktan sonra 40 milyar dolar satıldığını söyleyen Babacan, “Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara sesleniyorum: ‘Rasyonalite’ demek kendinden önceki dönemin kusurlarını örtmek demek değil. Siz güven oluşturmak istiyorsanız açık ve şeffaf olmak zorundasınız” diye konuştu.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi lideri Ali Babacan, Halk TV’de Yeni Bir Sabah programında İsmail Küçükkaya’nın konuğu oldu.

DEVA Lideri Babacan, “128 milyar Dolar meselesini ilk ben gündeme getirmiştim. Şu an itibarıyla bu 128 milyar Dolar’ın üzerine 226 milyar Dolar daha eklendi. Sonuçta toplam rakam 354 milyar Dolar’a çıktı” dedi.

Seçimlerden sonra yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni bakanlar göreve başladıktan sonra 40 milyar Dolar satıldığını söyleyen Babacan, “Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara sesleniyorum: ‘Rasyonalite’ demek kendinden önceki dönemin kusurlarını örtmek demek değil. Siz güven oluşturmak istiyorsanız açık ve şeffaf olmak zorundasınız” diye konuştu.

Ali Babacan, “Seçimden sonra şu 4 ayda 40 milyar Dolar daha açıklanmadan, arka kapıdan Merkez Bankasının döviz satışı var” ifadelerini kullandı.

Paylaşın