Babacan’dan “Süreç” Açıklaması: Yol Haritasını Henüz Görmedik

DEVA Lideri Ali Babacan, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile yaptıkları ortak basın toplantısında, “Barış önemli ancak barış için öncelikle bir yol haritası lazım. Bu yol haritasını henüz görebilmiş değiliz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Barış için kararlılık lazım. Bu kararlılık acaba iktidarda gerçekten var mı, iktidarın her iki ortağında var mı? Bunu da görebilmiş değiliz. Siyasi irade şarttır bu çözüm için fakat Sayın Erdoğan’ın bu konuda tam olarak nerede durduğunu görmüyoruz. Sağlam siyasi bir irade ortaya koyduğuna da bugüne kadar şahit olmadık. Kararlılık olmayınca, yol haritası olmayınca, siyasi irade de olmayınca biz bu süreci baştan da ifade ettiğimiz gibi ihtiyatlı bir iyimserlikle izliyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, beraberindeki heyetle birlikte PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıya ilişkin Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’la DEVA Partisi Genel Merkezi’nde bir araya geldi.

DEM Parti heyetinde Hatimoğulları ve Bakırhan’ın yanı sıra Eş Genel Başkan Yardımcısı Özlem Gündüz ve Ekonomi Komisyonu Sözcüsü ve Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’ta yer aldı. Babacan, beraberinde Genel Başkan Yardımcıları Mehmet Emin Ekmen, İbrahim Çanakcı, Sadullah Ergin, Ali İhsan Merdanoğlu’nu ile birlikte DEM heyetini ağırladı. Kısa bir selamlaşmanın ardından görüşme basına kapalı gerçekleştirildi.

Yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmenin ardından yapılan ortak açıklamada Ali Babacan, şu ifadeleri kullandı:

“Bugün DEVA Partisi Genel Merkezinde DEM Parti Eş Genel Başkanlarını, değerli heyetlerini ağırladık. Verimli bir görüşme gerçekleştirdik. 1 Ekim 2024 tarihinde Sayın Bahçeli’nin Meclisin açıldığı gün başlattığı süreçten bugüne kadar meydana gelen gelişmeleri şöyle bir masaya yatırdık.

İlk günlerde de söylemiştim, tekrar ediyorum: Gerçekten Türkiye’de şu an devam etmekte olan barış süreci, silahların bırakılması, terörsüz bir Türkiye hedefi, çok kıymetlidir. Evet zordur, kimse bu çözümü size altın tepsiyle sunmaz; ilmek ilmek örmeyi gerektiren bir süreçtir. Ama biz DEVA Partisi olarak küçük bir ihtimali, yüzde 5 çözüm ihtimali bile olsa biz o ihtimali gideriz, destekleriz diye ilk günden anlatmış, izah etmiştik ve aynı noktada da duruyoruz.

Tabii barış önemli ancak barış için öncelikle bir yol haritası lazım. Bu yol haritasını henüz görebilmiş değiliz. Barış için kararlılık lazım. Bu kararlılık acaba iktidarda gerçekten var mı, iktidarın her iki ortağında var mı? Bunu da görebilmiş değiliz. Siyasi irade şarttır bu çözüm için fakat Sayın Erdoğan’ın bu konuda tam olarak nerede durduğunu görmüyoruz. Sağlam siyasi bir irade ortaya koyduğuna da bugüne kadar şahit olmadık. Kararlılık olmayınca, yol haritası olmayınca, siyasi irade de olmayınca biz bu süreci baştan da ifade ettiğimiz gibi ihtiyatlı bir iyimserlikle izliyoruz.

Gerçekten terörün sona ermesi önemlidir. Ancak terör herhangi bir ülkenin sadece kendi hudutları içerisinde halledebilebilecek bir konu da değildir. Terörün sınırları aşan boyutları da vardır. Burada kuşkusuz Irak’taki yapılanmayla ilgili bir trafik var. Suriye’yle ilgili bir mektup trafiği olduğunu anlıyoruz. Ancak önümüzdeki haftalarda, önümüzdeki aylarda, bu süreçle ilgili önemli bir risk kaynağı Suriye’dir. Suriye’de PYD-YPG ile Şam yönetimi arasındaki görüşmelerin nasıl evrileceği, görüşmelerin hangi istikamette bundan sonra ilerleyeceğini, görmemiz gerekiyor.

Yine Suriye’de bazı ülkelerin kendi çıkarlarını destekleyecek tutumu, adımı oldu bundan sonra da olabilir. Burada özellikle bugünkü İsrail’in hükümetin ne yapıp yapmadığına çok dikkat etmek gerekiyor. Suriye’nin gerçekten istikrarlı sağlam bir demokrasiyla yönetilmesi, halkın iradesine dayanan bir yönetim sisteminin Suriye’de kurulmasını bugünkü İsrail hükümeti ister mi biz çok emin değiliz.

Onun için daha önce de söyledim tekrar ediyorum. Biz bu coğrafyada bin yıldır beraber yaşayan halklarız. Daha bundan sonraki binlerce yıl da barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Başka ülkelerin bu süreçlere müdahalesi hele hele okyanus ötesinden gelip de sadece ve sadece kendi çıkarlarını gözeten ülkelerinden de bu süreci olumsuz etkilemesine izin vermememiz gerekir diyoruz.

Gerçekten Suriye çok hassas bir dönemden geçiyor. Bu son 3-4 gündür Lazkiye ve çevresinde yaşananlar bizi son derece kaygılandırdı ve çok üzdü. Şu andaki Şam yönetiminin Suriye genelinde kontrolü sağlamasıyla ilgili uluslararası toplumun yardımcı olması gerekiyor. Şam yönetiminin iç güvenliği, nihayetinde de dış güvenliği sağlamasıyla ilgili yine desteklenmesi gerekiyor.

Ancak Şam yönetiminin de kucaklayıcı bir yaklaşımla Suriye’de yaşayan tüm toplulukların, tüm halkların eşit vatandaş olarak yönetimde söz sahibi olduğu temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, hele hele en önemlisi can güvenliğinin korunduğu bir yönetim modelinin de Suriye’de hızla oluşturulması gerekiyor.  Bir yandan dış kaynaklı, Şam yönetimini olumsuz etkilemeye çalışan girişimler oluyor, bundan sonra olacaktır da… Onları engellemek için her türlü gayreti ortaya koymak gerekiyor.

Ama Şam yönetiminin de uluslararası toplumun da beklediği gibi Suriye halkının da beklediği gibi kuşatıcı, kapsayıcı ve herkesin söz sahibi olduğu, herkesin sesini duyurduğu demokratik sistemi kurabilmesi için, eşit vatandaşlık sistemine göre kurması için gayret göstermesi gerekiyor. Arap, Kürt, Türkmen demeden; Sunni, Alevi demeden; Hristiyan demeden, Dürzi demeden herkes eşit vatandaş, herkesin can güvenliği bundan sonra Şam yönetimine emanettir. O emanetin gereğini yerine getirecek bir yönetim tarzı çabası vardır ama o çaba da uluslararası toplum tarafından desteklenmelidir.

Suriye’deki iç gelişmeler sadece Suriye’nin meselesi değildir. Bütün coğrafımızın güvenliğiyle, istikrarıyla, huzuruyla, barışıyla ilgilidir. Dolayısıyla Suriye’deki iç istikrarın ve barışın bir an önce sağlanması, bir an önce halkı için güvenliğini sağlamış bir Suriye’nin hemen güneyimizde komşu olarak oluşması bizim en önemli arzularımızdan birisidir.”

“50 yıldır Türkiye’nin çok büyük enerjisini, ekonomisini aldı”

DEM Parti Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan ise, ortak basın açıklamasında şunları ifade etti: “Çok önemli bir süreç yaşanıyor, çok önemli bir çağrı yapıldı. Türkiye’de 85 milyonu ilgilendiren, 85 milyon insanın demokratik bir zeminde eşitçe ve kardeşçe yaşamasını öngören bir çağrı yapıldı. Bu çağrıyı siyasi partilerle paylaşmak için başlattığımız turu DEVA Partisi ile devam ettirdik. Önemli bir tartışma yürüttük. Bu konuda geçmişten gelen tecrübelerinden de yararlandık Sayın Babacan ve ekibinin. Önemli bir süreçten geçiyoruz, bu süreci doğru anlamak ve tartışmak çok önemlidir.

Bir çağrı yapıldı. Bu ülkede 50 yıldır süren çatışma ve şiddet ortamını sonlandıracak, hak arama mücadelesini artık demokratik bir zeminde yürütecek bir çağrıdır. 50 yıldır Türkiye’nin çok büyük enerjisini, ekonomisini aldı. Türkiye’nin her karışını etkiledi. Şimdi bu olumsuz etkileri ortadan kaldıracak ve Türkiye’de Kürtler, Aleviler, diğer halk ve inançların, herkesin demokratik bir cumhuriyette eşitçe yaşamasını sağlayacak bir çağrı yapıldı.

Biz bu çağrıya değer veriyoruz. Bu çağrı kime yapılmışsa, gereklerinin layıkıyla yerine getirilmesi gerektiğini belirtiyoruz. Çağrı, çağrı olmaktan çıkmalı ve artık somut adımlara dönüşmelidir. Bunun için bu çağrının toplum tarafından sahiplenilmesi gerekiyor. Sadece iktidarların inisiyatifine kalan ve zamana yayılan bu çağrılar geçmişte de yapıldı. Biz zaman uzayınca entübe olur dedik. Bu uzatılmadan, kime ne düşüyorsa gereklerinin yerine getirilmesinin çağrısını yapıyoruz.

Bizim Suriye’ye yaklaşımımız çok net. Suriye demokratik bir cumhuriyet olmalı. Suriye, 100 yıldır halklara ve farklı inançlara o tekçi mantığın yaşattığı acılardan arınmalıdır. Rejim Kürt’ü, Alevi’yi, Dürzi’yi, Hıristiyanı ve orada yaşayan bütün halkları ve inançları demokratik bir zeminde bir arada tutacak bir karaktere sahip olmalıdır, dönüşmelidir. Suriye’de Alevilerin katledilmesini kınıyoruz. Rejim bunun önlemini almalıdır.

Çağrıları, pratikleri ve attığı adımlarla kapsayıcı davranmalıdır. Tekçi ve dar mantıkla yaklaşılan süreçler sabote de edilir. Tekçi yaklaşımlar, dışarıdan müdahalelere de Suriye’nin yeniden bir çelişki ve çatışma odağına girmesine de yol açabilir. Dolayısıyla Suriye’de, Türkiye’de ya da dünyanın neresinde olursa olsun dışarıdan müdahalelere kapalı olmanın tek yolu demokratik ve kapsayıcı olmaktan, farklılıkları kabul etmekten, farklılıklara saygı göstermekten geçiyor.

Umarım Ramazan ayında yapılan bu çağrı da karşılığını bulur. Yaptığımız toplantılarda ve ziyaretlerde ortak duygular ortaya çıkıyor. Tarihin hiçbir döneminde Türkiye’de bu çağrıya ilişkin böylesine pozitif bir hava oluşmamıştı. Sadece siyaset değil, toplumun kendisi de artık bu ülkede acı olmasın, kan akmasın, demokrasi olsun, herkes kendi farklılıklarıyla eşit yurttaşlar olarak yaşasın diyor.

Bu çağrı da bunu işaret ediyor. Bu çağrının hayat bulması için, toplumun desteğini alması için DEM Parti olarak siyasi partilerle başlattığımız bu süreci, toplumun diğer dinamiklerini de katarak devam ettireceğiz. Umarım günün sonunda bu ülkede artık çağrının bir barış sürecine evrildiğini hep birlikte konuşuruz. Bu toprakların uzun yıllardır özlemini duyduğu, umut ettiği, beklediği barışı bu çağrıyla birlikte bu ülkeye getiririz. Hepinize iyi akşamlar diliyorum. Sayın Babacan ve ekibine bizi sıcak karşılamalarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.”

Paylaşın

Babacan’dan “Süreç” Eleştirisi: Erdoğan Bu İşin Neresinde?

Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, PKK’nın silah bırakma sürecine ilişkin, “Sayın Erdoğan’ın bu işin neresinde durduğunu henüz tam anlamış değiliz” dedi.

Kürt sorununun çözüm yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu vurgulayan Babacan, İmralı heyetinin açıklamalarının ardından yaşanan tartışmalara işaret etti. Bazı televizyon kanallarının Kürtçe metnin okunmasına tahammül edemediğini belirten Babacan, siyasette ayrımcılık ve otoriterliğin giderek yaygınlaştığını öne sürdü.

Ekonomiye ilişkin sert eleştirilerde bulunan Babacan, 2018 yılında 100 liraya alınabilen Ramazan alışverişinin bugün 800 liraya ulaştığını belirtti. TÜİK’in gerçek enflasyonu gizlediğini savunan Babacan, iktidarın ekonomi yönetimini eleştirdi. 200 liralık banknotun değerinin 126 dolar eridiğini söyleyen Babacan, enflasyon karşısında vatandaşların alım gücünün düştüğünü ifade etti.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol Partisi grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu. Karar’ın aktardığına göre; Babacan’ın konuşmasında öne çıkanlar şu şekilde:

“Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Barış savaştan iyidir. Sükût kavgadan, diyalog çatışmadan iyidir. Yaşamak ölmekten iyidir. Geçtiğimiz hafta DEM Parti İmralı heyeti tarafından yapılan açıklamayla terör örgütü PKK’ya silahları bırakma ve kendini feshetme çağrısı yapıldı. Bu açıklamanın hemen ardından da örgüt, çağrının gereklerine uyacağını söyledi.

Sözlerin tutulup tutulmayacağını yakından takip edeceğiz. Biz ilk günden bu yana şunu söyledik: Süreci ‘temkinli bir iyimserlikle ‘ takip edeceğiz dedik; gerekli gördüğümüz noktalarda da tavsiyelerimizi, uyarılarımızı yapacağız dedik ve öyle de yapıyoruz. Çünkü biliyoruz, terörü sona erdirmek sıradan bir iş değildir. Çözüm size gümüş bir tepside sunulmaz, hediye edilmez.

Çözüm, adım adım inşa edilmesi, ilmek ilmek örülmesi gereken bir süreçtir. İyi bir yol haritası gerektirir, siyasi irade gerektirir; en önemlisi de kararlılık gerektirir, kararlılık. Bakın yol haritası diyoruz, henüz bir yol haritası yok. Siyasi irade diyoruz, ülkenin Cumhurbaşkanı’ndan henüz net bir duruş görmedik.

Kararlılık diyoruz, belki Sayın Bahçeli bu işi başlattığı noktada duruyor ama Sayın Erdoğan’ın bu işin neresinde durduğunu henüz tam anlamış değiliz. Ya ileriye bakacak, hep birlikte kararlılıkla yürüyeceğiz; ya da arkamıza bakıp, yalpalayıp, bu fırsatı kaçıracağız. Ya bin yıldır beraber yaşayan insanlar olarak sarılıp helalleşeceğiz; ya da çeşit çeşit bahane üretip ayrışmaya devam edeceğiz.

Türkiye, terör sorunu yüzünden çok büyük kayıplar yaşadı, çok. Birliğimizi, beraberliğimizi kaybettik. Ülkenin büyük ekonomik potansiyelini kaybettik. Ama her şeyden önce canlarımızı kaybettik, bu vatanın evlatlarını kaybettik… On binlerce aileye ateş düştü. Artık kaybedecek tek bir günümüz, tek bir saatimiz bile yok. Türkiye, onlarca yıldır çektiği bu sorundan kurtulmalı artık.

Suriye Kürtlerinin, özgür ve eşit bir şekilde, siyasetteki tüm renkleri ve çeşitliliği ile, Türkiye ile dostane ilişkiler içinde olmaları en büyük arzumuz. Nasıl ki ülkemizde bin yıllık Türk ve Kürt kardeşliğini esas alarak yeni bir döneme giriyorsak, tüm komşu ülkelerdeki Kürtlerle de kardeşlik hukuku içinde, beraberce var olalım istiyoruz. İşte bu sebeple, sadece Türkiye’de değil, tüm komşularımızda, Türkiye’ye doğrulma ihtimali olan silahların hepsi terk edilmeli, daha nice bin yıllar sürecek birlikteliğin üzerine gölge düşürülmemelidir.

Evet, terör ülkemiz için büyük bir sorundur. Ancak ülkemizde büyük bir hak ve özgürlük sorunu da vardır. Ülkemizde Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır, Kürt sorunu vardır. Bu sorunun çözüm zemini de bu çatının altıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bakın, İmralı heyetinin örgütün feshine yönelik çağrıyı okurken dahi bu sorun ayyuka çıktı. Televizyon kanallarında neler yaşandı, gördünüz değil mi? Çağrı metninin önce Kürtçesi okununca afalladılar. Bazıları ne yapacağını bilemedi, korkup yayını kesti; bazıları asıllarına rücu etti, yasağa sarıldı.

Bu otoriterlik virüsü, bu antidemokratiklik virüsü, bu popülizm virüsü, bu ayrımcılık virüsü siyasete yayılan bir virüs arkadaşlar. Bu virüs muhalefete de hızla yayılıyor. Tahammülsüzlüğü, yerel yönetimlerdeki icraatlardan; Arapça tabelalara yaptıkları düşmanlıktan biliyoruz. Tahammülsüzlüğü, Filistin’le dayanışma mitinginden dönene yumrukla saldıranı, savunanlardan biliyoruz; tahammülsüzlüğü, henüz ellerine geçirmedikleri sopayı her fırsatta sığınmacılara sallayanlardan biliyoruz. Bu virüsle hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.

Çok şükür, biz bunların hepsine karşı aşılıyız. Ayrımcılıkmış, ırkçılıkmış, kutuplaştırmaymış… Bunların hepsine karşı doğuştan aşılıyız. Onun için bazı muhalefet partilerinin içinde rahat yaşayan bu zehirli ideoloji bize bulaşamıyor. İster iktidardakiler olsun ister muhalefettekiler; otoriter zihniyetin her türünü reddediyoruz. Ve bu şekilde yolumuza devam edeceğiz inşallah.

Şimdi 2018’in Haziran ayında, yani Sayın Erdoğan’ın tek yetkili Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığı günkü fiyatlara bir bakalım. Bir de önümüze fiyat gösteren yazarkasa ekranı koyalım. Ve 2018’in Haziran’ında çok değil 6 buçuk yıl önce, Ramazan’da gıda alışverişi kaç para tutuyormuş, ürünler kaç liraymış bir hatırlayalım. Evet arkadaşlar bunların hepsini topladık, yazarkasa ekranında toplamı görelim ne kadar tutmuş? 99 lira 91 kuruş… Yani yuvarlayalım 100 lira. Şimdi ben bu 200 lirayı bu alışveriş için veriyorum, karşılığında bir de 100 lira para üstü alıyorum. Bütün bu sebep 100 liraya mal oluyor. 100 lirayı aklımızda tutalım. Bütün bu alışverişin toplamı 2018’in Haziran ayında 100 lira.

Şimdi gelelim bugüne: Artık TÜİK, sepetindeki ürünlerin fiyatlarını açıklamıyor. Çünkü fiyatları bir açıklasa foya ortaya çıkacak. Fiyatları açıklarsa, gerçek enflasyonun yüzde kaç olduğunu söylemek, itiraf zorunda kalacaklar. İlk defa devletin kurumu davalık oldu ya, TÜİK şimdi davalık. Düşünebiliyor musunuz? Sen milyonlarca emeklinin maaşından çaldın, sen milyonlarca asgari ücretlinin maaşından çalıyorsun diye davalık. Asıl TÜİK’e o talimatları verene davaları açmak lazım ama o gün başka gün.

Onlar açıklamayadursun, biz şimdi bugün bir vatandaşımızın alışveriş sepetindeki gerçek fiyatlara göre şöyle tekrar yazarkasamızı okutacağız. Aynı ürünler kaç lira? Adaletli olsun diye üç marketten karışık aldık bunları tek bir marketten almadık ve nispeten fiyatların uygun olduğu marketler. yeniden bir okutalım şu fiyatları. 1 litre ayçiçek yağı: 73.50 lira. Bugünkü fiyat, gerçek fiyat. TÜİK açıklamıyor biz açıklıyoruz.

1 kilo pirinç: 50 lira. Bu da ucuzundan ha, daha pahalıları var, 50 lira. 1 paket makarna: 11,50 lira. 400 gr dana eti: 219,00 lira. 1 litre süt: 33 lira 75 kuruş. Peynir 219 lira. 1 kilo çay 134 lira. Hasan Karal bu çayı beğenmez ama biz ucuzundan aldık. Devam ediyorum. 1 kilo şeker: 44,50. Ve gelelim ramazan pidesine 2 lira olan, o gün 275 gram olan ramazan pidesinden 25 gram çaldılar, düşürdüler 250 grama bugün 20 lira arkadaşlar.

Şimdi toplayalım alışveriş sepetimizi kaç lira? 805 lira, yuvarlayalım 800 lira. Yani bunlar 6 buçuk yıl önce markete gidiyorsunuz, 200 lirayı verip 100 lira para üzeri alıyordunuz. Şimdi 200 yetmiyor bir 200 daha, bir 200 daha, bir 200 daha 800 lira alışverişle ancak marketten çıkabiliyorsunuz. Geldiğimiz nokta o. 1 pide 250 gram: 20,00 TL. Ve arkadaşlar toplam: 805,25 TL. Yuvarlayalım, tam 800 TL.”

“Ramazan sepeti 7 yılda tam 8 kat artmış”

Ramazan sepetimiz 7 yılda tam 8 kat artmış. Sayın Erdoğan’ın karnesi bu, ben enflasyon ile mücadele edeceğim diyen Erdoğan’ın Türkiye’yi getirdiği nokta bu. Erdoğan ne zaman ben ekonomistim demeye başladı işte enflasyon o zaman aldı başını gitti. Hesap ortada, hesaba itirazı olan varsa çıksın açıklasın. Sayın Erdoğan duymazlıktan gelmesin, bunun hesabını çıkıp grup açıklamasında versin. Bu fiyatlara ne oldu. Kimse bizim enflasyonla ilgili masalara inanmamızı beklemesin.

Eski dostumuz 200 liranın başına ne geldi. Tedavüle ilk çıktığı tarihte bu para tam 132 dolar ediyordu, bugün beş buçuk dolar ediyor. Yani bunu değeri 126 dolar düşmüş. Bu paranın değerini düşüren kim arkadaşlar ya? Herkesin cebindeki 200 liralık banknotun değerinden 126 doları çalan kim?”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: Erdoğan Koltuğu Bırakmak İstemiyor

Erdoğan’ın “Milletin takdiriyle geldiğimiz bu koltuklarda ebediyen oturacak değiliz” sözlerine atıfta bulunan Ali Babacan, “Ebediyen demek sonsuz demek. Sonsuza kadar oturmayacağım diyor ama seçimle kaybedeceğim ya da emekli olacağım gibi bir anlam da çıkmıyor” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Hasan Basri Akdemir’e gündemi değerlendirdi.

Hükümetin sık sık dile getirdiği yeni anayasa söylemini sert sözlerle eleştiren Ali Babacan, “Kaç yıldır ‘yeni anayasa, yeni anayasa’ deniyor. Peki, ne muradın nedir? Bir söyle de anlayalım. Söylemiyor. Biz de şüpheleniyoruz tabii” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın anayasa değişikliğiyle ilgili son açıklamalarına değinen Babacan, “Eğer duyduğum ifadeler doğruysa, ‘Ömrüm yettiği sürece koltuğu bırakmayacağım’ anlamına geliyor. Ben bunu böyle okuyorum” dedi.

Erdoğan’ın “Milletin takdiriyle geldiğimiz bu koltuklarda ebediyen oturacak değiliz” sözlerine atıfta bulunan Ali Babacan, “Ebediyen demek sonsuz demek. Sonsuza kadar oturmayacağım diyor ama seçimle kaybedeceğim ya da emekli olacağım gibi bir anlam da çıkmıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Babacan, anayasa değişikliği girişimlerinin asıl amacının halktan gizlendiğini savunarak, “Bunca yıldır bu konu neden gündemde? Çünkü asıl hedef süre sınırını kaldırmak. Bir dönem daha meselesi değil, tamamen süre sınırının kalkması. İkinci amaç ise seçilme barajını düşürmek. 50+1 değil, belki 40+1, hatta 35+1 ile kazanmanın yolunu arıyorlar” diye konuştu.

Anayasa değişikliğine ilişkin net bir taslak ortaya çıkmadığı sürece şüphelerinin devam edeceğini vurgulayan DEVA Lideri Babacan, “Eğer böyle bir şey yok diyorsa, taslak ortaya çıktığında hep birlikte görürüz” ifadelerini kullandı.

“Demokrasi hukukla beraber değerlidir”

Ali Babacan ayrıca, demokrasinin ‘sandıktan çıktım, aklıma geleni yaparım’ sistemi olmadığını belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Demokrasi tabii seçimlerle kutsaldır. Demokrasinin kutsalı sandıktır. Ama demokrasiyi sadece ‘sandıktan çıktım, aklıma geleni yaparım’ gibi bir yönetim sistemi olarak da kimse düşünemez. Böyle sunamaz yani. Demokrasi hukukla beraber değerlidir.

Hukuk da zaten demokratik çerçevede meclisin yani yasa koyucunun çalışmalarıyla ortaya konan bir kural çerçevesidir. Yani yine halkın seçtiği milletvekilleri yasa çıkarır, kural koyar ama yürütme organındaki insanlar cumhurbaşkanı olsun bakan olsun, başbakanı eski sistemde neyse bunların hepsi hukuk çerçevesinde işini yapar.

Hukuk yoksa kaos vardır. Hukuk yoksa fakirlik vardır. Yoksulluk vardır. Hukuk yoksa zulüm vardır. Şu anda Türkiye’nin yaşadığı budur.”

Paylaşın

Babacan, “Ekonomik Kriz Ve Barınma Sorunu” Üzerinden İktidara Yüklendi

Yeni Yol Grubu’nda konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, ekonomik kriz ve barınma sorunu üzerinden iktidara yüklendi. Gıda enflasyonuna karşı çiftçiye destek çağrısı yapan Babacan, konut fiyatlarının düşmesi için ucuz arsa üretimi ve Konut Finansmanı Kurumu kurulması gerektiğini söyledi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol Grubu’nun grup toplantısında gündeme dair konuştu. Ali Babacan, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizi, barınma sorununu ve hükümetin politikalarını eleştirdi. Konut fiyatlarındaki artışa ve vatandaşların temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlandığına dikkat çeken Babacan, çözüm önerilerini sıraladı.

Türkiye’nin büyük bir deprem tehdidi altında olduğunu hatırlatan Babacan, sadece riskli bölgelerde değil, düşük riskli illerde bile insanların barınma ihtiyacını karşılayamaz hale geldiğini vurguladı. “Bu ülkede insanlar ev alma hayali kuramıyor. Kiralarını ödeyemiyor, sokaklara atılıyor” diyerek yaşanan krizin boyutunu gözler önüne serdi.

Barınma krizine dair örnekler veren Babacan, Edirne, Kayseri ve Antalya’dan gelen haberleri paylaşarak birçok ailenin kirasını ödeyemediği için evsiz kaldığını hatırlattı. Hükümetin açıkladığı konut kampanyalarını eleştirerek, “Emlak Konut’un ‘Kazançlı Yatırım Kampanyası’ diye duyurduğu kampanyada 6 milyon liralık bir ev için aylık 61 bin lira taksit isteniyor. İstanbul’da konfeksiyon atölyesinde çalışan bir işçi, Antalya’da görev yapan bir polis, İzmir’de yaşayan bir öğretmen bu taksiti nasıl ödeyecek?” ifadelerini kullandı.

Hükümeti konut politikalarında başarısız olmakla suçlayan Babacan, çözümün bu iktidarda olmadığını belirtti. Konut fiyatlarını düşürmek için hızlı ve ucuz arsa üretiminin şart olduğunu vurguladı. “Bu işi iyi yapan ülkelerde daire değerinin içinde arsa payı yüzde 30 civarında, Türkiye’de ise yüzde 50. Neden? Çünkü imar planlarında rant hesapları yapılıyor. ‘Ucuza arsa üretelim’ demiyorlar, ‘Kime ne kadar rant sağlayacağız?’ diye hesap yapıyorlar” dedi.

Konut sorununun çözümü için ayrıca Konut Finansmanı Kurumu’nun (KFK) kurulması gerektiğini söyleyen Babacan, bu kurumun devreye girmesiyle konut üretimi için milyarlarca dolar kaynak oluşturulabileceğini savundu. “Bu işi bilenler için kolay. Biz 6 ayda kurarız, 12. ayda Türkiye’ye harıl harıl para akmaya başlar” dedi.

“Faize 2 trilyon lira ayıran iktidar…”

Konuşmasında ekonomik kriz ve enflasyona da değinen Babacan, gıda fiyatlarındaki artışın vatandaşları zor durumda bıraktığını belirtti. Çiftçiye verilen desteğin artırılması gerektiğini vurguladı ve gübre, yem maliyetlerinin yarısının devlet tarafından karşılanması gerektiğini ifade etti. Hükümetin yüksek faize kaynak bulduğunu ancak tarım sektörüne destek vermediğini belirterek, “Bu yılki bütçede faize 2 trilyon lira ayıran iktidar, çiftçiye gelince para yok diyor. Oysa faize vereceğine çiftçiye ver, fiyatlar düşsün, enflasyon da düşsün” dedi.

28 Şubat sürecine de değinen Babacan, o dönemde yaşananları unutmadıklarını belirterek, “Kadınlara uygulanan ayrımcılığı, inançları nedeniyle baskı görenleri unutmadık” dedi. Ancak baskıcı yönetim anlayışının bugün de sürdüğünü savundu. “Eleştiriye tahammülleri yok. Farklı düşünen gazeteciler, iş insanları tutuklanıyor. Yönetimde kibir var, eleştirilere kulak tıkamıyorlar” ifadelerini kullandı.

AK Parti’nin kuruluş yıllarındaki ruhunu kaybettiğini belirten Babacan, “Bir dönem, koca bir nesille bir ideal, bir ruh kazandırma iddiasıyla yola çıkan AK Parti, 28 Şubat’ın 28. yıldönümünde menfaat şebekeleri tarafından sarılmış durumda” dedi. Artık partinin, “Davası için yola çıkanların değil, yolunu bulmayı davası haline getirenlerin” toplandığı bir yapı haline geldiğini söyledi.

Konuşmasını birlik ve beraberlik vurgusuyla tamamlayan Babacan, “Bu ülke büyük ve güzel bir ülke. İnşallah birlikte kazanacağız” diyerek vatandaşlara umut verdi.

Paylaşın

Ali Babacan, TÜSİAD Üzerinden İktidara Yüklendi: Ülkeyi Çökertiyorsunuz

Yeni Yol Partisi’nin grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, TÜSİAD’a yönelik başlatılan soruşturmaya ilişkin, “Bu soruşturma kürsüye çıkıp ‘bu ülkeye yatırım yapmayın’ demekten farklı değildir” dedi ve ekledi:

“Bu soruşturmayı açmak demek, ‘benim sağım solum belli olmaz ayağınızı denk alın istediğim anda yargı yoluyla ya da kontrol yoluyla tepenize çökerim’ demektir. Bu soruşturma yabancı yatırımcıya korku yerli yatırımcıya gözdağı vermekten başka bir şey değildir. İnanın bunlar bu ülkeyi yönetmeyi bilmiyorlar. Sadece ekonomide değil siyasetin her alanında ülkeyi çökertiyorlar.”

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol Partisi’nin grup toplantısında konuştu. İktidarın ekonomi ve hukuk politikalarını sert sözlerle eleştiren Ali Babacan, özellikle TÜSİAD’a yönelik başlatılan soruşturmayı gündeme getirerek, şu ifadeleri kullandı:

“İktidar hakikate karşı. Gerçekleri duymak istemiyorlar. İktidarın hakikate alerjisi var. Geçtiğimiz günlerde bu alerji bu sefer de TÜSİAD’a karşı nüksetti. Hemen yargı sopasına sarıldılar, soruşturmayı başlattılar. Çünkü kendileri gibi düşünmeyen herkes ya hain ya da suçlu TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı bir takım tespitlerde bulunmuş, ekonomi yönetimine dair ülkedeki hukuk ve adalet uygulamalarına dair bir takım sorunları dillendirmiş.

O tespitlerde, ‘depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz demek ki hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın’ diyor. Biz depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybetmiyor muyuz? Sayın Erdoğan ve şürakasına sesleniyorum çıkıp ‘bu yanlış, bu yalan’ diyebilir misiniz? Başka ne diyor, ‘eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturmalar çok sıklaştı’ diyor, bu doğru.

Her ses çıkaran soruşturma açılmıyor mu? Gazeteciler ev hapsine tabi tutulmuyor mu? Eleştiren yorum yapan, haber okuyan basın mensupları gözaltına alınmıyor mu, tutuklanmıyor mu? Sayın Erdoğan ve çevresindekiler çıkıp ‘bu yanlış bu yalan’ diyebilir misiniz? ‘Suç işlemek için örgüt kurmak, şirket kurmaktan çok daha kolay oldu’, diyor yanlış mı? Her köşe başında ayrı bir çete, her sokakta ayrı bir mafya yok mu? Ülkede işyerleri kurşunlanmıyor mu?

Sayın Erdoğan ve çevresindekiler çıkıp ‘bu yanlış, bu yalan’ diyebilir misiniz? Yıllardır söylüyoruz, tekrar söyleyeceğiz farklı her sesi susturmaya çalışarak, soruşturmalar açarak bu ülkeyi düzlüğe çıkaramazsınız, adaletten hukuktan vazgeçerek ekonomiyi düzeltemezsiniz. Bu şartlarda kim bu ülkeye yatırım yapar, kim yönetime güvenir de parasını Türkiye’ye getirir?

TÜSİAD’a açılan bu soruşturma kürsüye çıkıp ‘bu ülkeye yatırım yapmayın’ demekten farklı değildir. Bu soruşturmayı açmak demek, ‘benim sağım solum belli olmaz ayağınızı denk alın istediğim anda yargı yoluyla ya da kontrol yoluyla tepenize çökerim’ demektir. Bu soruşturma yabancı yatırımcıya korku yerli yatırımcıya gözdağı vermekten başka bir şey değildir. İnanın bunlar bu ülkeyi yönetmeyi bilmiyorlar. Sadece ekonomide değil siyasetin her alanında ülkeyi çökertiyorlar.”

“Yanlış politikalarla bu ülkeyi yönetemezsiniz”

Konuşmasında ekonomik sıkıntılara da değinen Ali Babacan, emeklilerin yaşadığı geçim sıkıntısını hatırlatarak, “Birkaç yıl önce ucuz et kuyruklarında bekleyen emekliler, şimdi ucuz yemek ve ekmek kuyruklarında bekliyor” dedi. Açlık sınırının 22 bin lirayı geçtiğini ancak en düşük emekli maaşının 14 bin 469 lira olduğunu belirten Babacan, bu rakamlarla geçinmenin imkânsız olduğunu vurguladı.

Ali Babacan, hükümetin hukuk düzenini ihlal ederek ekonomiyi düzeltemeyeceğini belirtti. “Güçlü bir ekonomi mi istiyorsunuz? Önce adil bir hukuk düzeni kuracaksınız” diyen Babacan, iktidarın eleştirileri susturma çabalarının ülkeye istikrar getiremeyeceğini söyledi. Konuşmasının sonunda hükümeti gerçeklerle yüzleşmeye davet eden Babacan, “Yanlış politikalarla bu ülkeyi yönetemezsiniz. Anlamadınız, anlamıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

DEVA Lideri Babacan, grup toplantısında “vur vur inlesin” diye slogan atan partililere, “Vurmak bizim kültürümüzde yok. Biz ne zaman vuracağız biliyor musunuz? Seçim günü artık seçim konuşuluyor ya. Artık seçimin konuşulmasını önlemek mümkün değil, bu ülkede seçim konuşulur. O günü geldiğinde oy pusulasında önümüze alacağız, o evet mührünü öyle kuvvetli vuracağız ki Külliye’nin duvarları sarsılacak zaten. Asıl o zaman” dedi.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a Çağrı: Kenara Çekil

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Sayın Erdoğan kendisine yakışan bir şekilde, tatlı bir dönüşümle, artısı eksisiyle bir döneme damga vurmuş bir insan olarak biraz kenara çekilerek başkalarının önünü açması gerekiyor” dedi ve ekledi:

“Yoksa tek kişiye bağlı, bir kişinin sağlığına, ömrüne bağlı bir yönetim şu anda Türkiye’nin en önemli riskidir, en önemli beka meselesidir. Bir kişinin sağlığı ve ömrüyle riskli bir yönetim değil tam tersine kendisi hayattayken tatlı bir dönüşüm, AK Parti için de kendisi için de daha iyi olacak diye düşünüyorum, kendisine eski bir dost tavsiyesi olarak…”

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Genel Başkanı Ali Babacan, NOW TV’de İlker Karagöz ile “Çalar Saat” programında gündeme ilişkin konuştu. Babacan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“2025 yılı, 2024 yılına göre vatandaşımızın sıkıntıyı daha çok hissedeceği bir yıl olacak maalesef. Çünkü niye? Bakın 18 bin 979 lira açlık sınırına karşı makas gittikçe açılacak, açılacak. Temmuz’da asgarî ücrete ara zam verilmeyeceği için bu yıl açlık sınırı artmaya devam edecek fakat asgarî ücret sabit kalacak. Onun için biz ne dedik? ‘1 Temmuz’da mutlaka ara zam gerekir’ dedik asgarî ücrete.

Asgarî ücrete 1 Temmuz’da ara zam verilmediği yıl pek yoktur yakın tarihimizde. 20 yıldır çoğunda asgarî ücrete mutlaka ara zam verilmiştir. Enflasyon tek haneye indiğinde bile mutlaka 1 Temmuz’da ara zam verilmiştir. Çünkü siz ara zam vermezseniz ve yıl sonuna kadar beklersiniz, o zaman asgarî ücretin refahından çalmış olursunuz. Enflasyon her ay, her ay artmaya devam ederken asgarî ücretin yıl boyunca 12 ay sabit kalması, asgarî ücretlinin hakkından çalmaktır.

TÜİK’in alışveriş sepeti bakın… TÜİK’in yasasını ben çıkarttım; tamamen bağımsız bir halde kurduk TÜİK’i… Eskiden Devlet İstatistik Enstitüsü’ydü, hatırlayalım. Sonra TÜİK’i Avrupa standartlarında bir kurum haline getirdik. Bağımsız çalıştı TÜİK, mesela son bağımsız TÜİK Başkanı beş yıl görev yapmıştır kimse dokunamamıştır. Eskiden TÜİK alışveriş sepetindeki ürünleri fiyatlarına yazardı. Derdi ki mandalina bu, portakal bu, elma bu diye yazardı. Emeklinin asgarî ücretlinin sepeti küçülmüş durumda.

Zaten ne oldu geçenlerde? Diyanet İşleri Başkanlığı bir fetva verdi. ‘Artık Türkiye’de asgarî ücretli, emekli fitre alabilir’ dedi. Resmen devletin bir başka kurumu tescil etti ki bugün Türkiye’de asgarî ücretli ve emekli yoksul oldu, fakir fukaralık arttı. Fitreye, sadakaya, zekata muhtaç bir asgarî ücretli ve emekli var artık Türkiye’de. Ve neye rağmen? Biliyorsunuz geçen yılı, 2024 yılını emekli yılı ilan ettiler. Emekliler yılı ilan ettikleri yıl, emeklinin çok zorluk çektiği, perişan olduğu bir yıl oldu.

2025 senesi de aile senesi. Allah aileleri korusun diyorum. 2024’ü emekli yılı ilan edip emekliyi perişan eden bir hükümet, 2025 yılını aile yılı ilan etti. Umarım ki Türkiye’deki aile kurumunun daha da zayıfladığı, daha da sıkıntıya girdiği bir dönem yaşamayız. Gerçekten şu anda aileyi korumak için ve aile kurumunu yaşatmak için insanlar çabalıyor, çok çırpınıyor ama şartlar o kadar kötü ki hem sosyal ve kültürel ortam hem de ekonomik şartlar ailelerin büyük sıkıntılar yaşamasını beraberinde getirdi.

Sosyal ve kültürel açıdan baktığımızda gündüz kuşağı programları var biliyorsunuz. Gündüz kuşağı programları, hükümeti destekleyen insanların sahibi olduğu televizyon kanallarında, 3-4 yaşındaki çocukların bile rahatlıkla izleyebileceği kanallardan bahsediyoruz. Bu sabah kuşağı programlarındaki temalar, işlenen konular aile kurumunun tam da özüne kastediyor.

Türkiye’deki hane başına yaşayan insan sayısı gittikçe azalıyor. 2024 yılı son yıllarda en az sayıda bebeğin doğduğu yıl oldu. Kadınlarda doğurganlık hızı denilen bir ölçüm vardır; hayatı boyunca sahip olduğu çocuk sayısıyla bağlı olan bir rakamdır bu. Şu anda Türkiye’de bu rakam Fransa’nın altına düştü. Avrupa Birliği dediğimiz, Fransa dediğimiz ülkeden daha düşük. Çünkü insanlar evlat sahibi olmaktan artık korkuyor, çekiniyor.

Ben çocuğumu nasıl okuyacağım diyor. Eğitim masrafları almış başını gitmiş. Gerçekten şu anda aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın çok zor olduğu bir dönemden geçiyoruz. En basit bir düğün, en basit bir evlilik merasimi topladığınızda ev eşyasıyla şunla bunla 500 binden başlayıp bir milyona kadar ucu yok, sonu yok, çok çok büyük maliyetler. Dolayısıyla gençler evlenmekten çekiniyor, korkuyor, ‘Param’ yok diyor’.

Sadece ekonomi politikası ile bakın enflasyon düşmüyor. Aynı zamanda ifade özgürlüğü ile hukuk ve adalet konusunda Avrupa Birliği standartlarına doğru yürüdükçe enflasyon düşüyor. Bunlar birbiriyle çok ilgili konular. Artı yapısal reformlar. Bakın şu anda Türkiye’de israf çok büyük. Sayın Cumhurbaşkanı gitti Asya gezisine 3 tane ayrı uçakla… Arabalar ayrıca uçağa bindiriliyor önden gönderiliyor.

Böyle bir şey yoktu eskiden. ‘İtibardan tasarruf olmaz’ ifadesi aslında bana verilmiş bir cevaptır. Çünkü ben o gün diyordum, ‘İsraf çoğaldı, tasarruf etmemiz lazım’ diyordum, gazetelerde boy boy manşet oluyordu, ‘Tasarruf tasarruf’ diyordum. O bana verilmiş bir cevaptır, itibardan tasarruf olmaz… Başbakan Yardımcısıydım ve israfın arttığını görüyordum. Yazık diyordum, bakın bu yanlış.

Türkiye’de konut çok pahalı değil mi? Basit bir örnek. Milyonlarca insanı etkiliyor. Kiralar uçtu gitti, konut çok pahalı. Çözümü o kadar kolay ki… Biraz insanları dinleseler, biraz etraflarında örülmüş olan menfaat şebekesini şöyle bir dağıtsalar, ki bugün ben ülkenin Cumhurbaşkanı olayım zaten onun için istemiyorlar, o etraflarındaki menfaat şebekesi benden çok korkuyor. ‘Ya bunlar fazla dürüst, bunlar yemez yedirmez’ diyorlar. ‘Erdoğan bir giderse bizim halimiz nice olacak’ diyorlar. Biz sadece iktidara karşı mücadele etmiyoruz, menfaat şebekesine karşı da mücadele ediyoruz.

Erdoğan’a çağrı: Kenara çekil

Bize göre Cumhurbaşkanı aday olamaz. Ayrıca AK Parti’nin kuruluş akitnamesi açısından da olamıyor. Çünkü AK Parti’de tüzüğü yazan dar ekibin içindeydim, Erdoğan da vardı, imzası da var. ‘Türkiye’de lider sultası olmamalı partilerde, ben kendi görev süremi üç dönem olarak kısıtlıyorum’ dedi. Altına da imzayı bastı, akitleşti, sözleşti partiyi kuranlarla. ‘Ben üç dönemden fazla Genel Başkan olmayacağım dedi. Şimdi akdini bozmuş durumda.

Niye o sözü verdi? Çünkü uzun süre devlet yönetmek güç zehirlenmesine yol açıyor. Güç yozlaştırıyor, mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor. Onun için başta da söyledim ülkeyi yönetenlerin mutlaka hukukla, süreyle sınırlı olması gerekiyor. Sayın Erdoğan kendisine yakışan bir şekilde, tatlı bir dönüşümle, artısı eksisiyle bir döneme damga vurmuş bir insan olarak biraz kenara çekilerek başkalarının önünü açması gerekiyor.

Yoksa tek kişiye bağlı, bir kişinin sağlığına, ömrüne bağlı bir yönetim şu anda Türkiye’nin en önemli riskidir, en önemli beka meselesidir. Bir kişinin sağlığı ve ömrüyle riskli bir yönetim değil tam tersine kendisi hayattayken tatlı bir dönüşüm, AK Parti için de kendisi için de daha iyi olacak diye düşünüyorum, kendisine eski bir dost tavsiyesi olarak…”

Paylaşın

Babacan, “Filistin” Üzerinden İktidara Yüklendi

Yeni Yol’un grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, Türkiye’nin Filistin konusunda daha etkili bir dış politika yürütmesi gerektiğini ifade etti.

“Tarih, zalimleri de, zulme ortak olanları da, bu zulme sessiz kalanları da affetmeyecektir” diyen Babacan, Türkiye’nin sadece kendi çıkarlarını gözeten bir anlayıştan uzaklaşması gerektiğini söyledi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol grup toplantısında konuştu. Hükümeti Filistin konusunda yetersiz adımlar atmakla suçlayan Babacan, Türkiye’nin artık mazlumların yanında duramayan bir ülke haline geldiğini söyledi.

Konuşmasına “Gazze Gazzelilerindir” ifadeleriyle başlayan Babacan, Gazze’nin bağımsız bir Filistin devleti için direnenlerin toprağı olduğunu vurguladı. İsrail’in Gazze’yi bir “açık hava hapishanesine” çevirdiğini belirten Babacan, Filistinlilerin yıllardır süren direnişinin hiçbir zaman sona ermediğini dile getirdi.

“Kaybedeceksiniz, hâlâ anlamadınız mı?” diyerek İsrail’e seslenen DEVA Partisi Lideri Babacan, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) İsrail’i soykırımla suçlamasının tarihi bir dönemeç olduğunu söyledi.

Hükümetin Gazze konusunda geç kaldığını dile getiren Babacan, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin 29 Aralık 2023’te İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı davaya Türkiye’nin ancak 7 Ağustos 2024’te müdahil olduğunu belirtti. “7 ay 10 gün boyunca neyi beklediniz?” diye soran Ali Babacan, bu süre içinde 18 bin Filistinlinin daha hayatını kaybettiğini ifade etti.

Babacan, Türkiye’nin Filistin için daha aktif bir politika yürütmesi gerektiğini belirterek “Zamanında güçlendirdiğimiz ekonomiye sırtını dayayıp ‘van minüt’ demek kolaydı. Şimdi zor, yapamıyorlar” sözleriyle iktidarın ekonomik zorluklar nedeniyle dış politikada etkisiz kaldığını savundu.

Ali Babacan, İsrail’in sadece Gazze’deki yıkım ve ölümlerle yetinmediğini, aynı zamanda Filistinlileri kendi topraklarından sürmeye çalıştığını belirtti. Batı ülkelerinin Mısır ve Ürdün’e baskı yaparak “Gazze’de yaşayan 2 milyon Filistinliyi alın, kendi topraklarınıza yerleştirin” dediğini aktaran Babacan, iki ülkenin bu taleplere direndiğini ancak Türkiye’nin de bu süreçte destek olması gerektiğini vurguladı.

“Türkiye, hem Mısır’a hem de Ürdün’e destek çıkmak zorunda” diyen Babacan, hükümeti bu konuda yeterli adımı atmamakla eleştirdi. “7 Ekim’den beri Türkiye’de iktidar bu konuda üzerine düşeni maalesef yapmadı, yapmıyor” ifadelerini kullanan Babacan, İsrail ile ticaretin aylar boyunca devam ettiğini, ancak protestoların ardından sonlandırıldığını hatırlattı.

Grup toplantısında konuşmasını sürdüren Ali Babacan, Türkiye’nin Filistin konusunda etkili bir dış politika yürütmesi gerektiğini belirtti. “Tarih, zalimleri de, zulme ortak olanları da, bu zulme sessiz kalanları da affetmeyecektir” diyen Babacan, Türkiye’nin sadece kendi çıkarlarını gözeten bir anlayıştan uzaklaşması gerektiğini ifade etti.

DEVA Partisi Lideri Babacan, “Dünya susabilir, bazıları çıkar hesapları yapabilir. Ama biz, insanlık onurunu ayakta tutmak için mücadelemizi sürdüreceğiz” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Paylaşın

Babacan’dan İş Dünyasına Sert Sözler: Sus Pus Oldular, Etkileri Sıfır

İş dünyasına sert eleştirilerde bulunan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Siyaset üzerinde baskı, medya üzerinde baskı, STK’lar üzerinde baskı, sanat camiası üzerinde baskı, iş dünyasını zaten sanmıyorum iş dünyası suspus… Bir zamanların en etkili kuruluşları, diyelim ki TOBB, diyelim ki TÜSİAD, bir açıklama yaparlardı baya etkili olurlardı. Şu anda sıfır etki” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi  Genel Başkanı Ali Babacan, Ekol TV’de Pınar Işık Ardor ile “Kontrol Noktası” programında gündemi değerlendirdi. Babacan, AK Parti’nin temel ilke ve değerlerinde sapmalar olduğunu vurgulayarak, yanlışın içinde ve yanında durmadıklarını, DEVA Partisi’ni kurduklarını belirtti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İmamoğlu’na hapis ve siyasi yasak talebiyle iddianame hazırlamasına tepki gösteren Babacan, “Partimiz 9 Mart’ta tam beş yılı dolduracak. ‘Hukuksuzluğa itirazımız var’ dedik, ‘Adaletsizliğe itirazımız var’ dedik. ‘Rasyonalite dışı, akılcı olmayan ekonomi yönetimine itirazımız var’ dedik. ‘Ülkemizdeki fakir fukaralığa itirazımız var’ dedik ve DEVA Partisi’ni kurduk. Şu anda bambaşka bir yolda yürüyoruz. Türkiye’nin çözülmesi gereken sorunlarının temelinde hukuk ve adaletin olması gerektiğini düşünüyoruz. Bahsediyorsunuz ya… Acaba siyasi yasak gelir mi, şudur, budur… Adaletin tam işlediği bir ülkede, yargının tarafsız ve bağımsız çalıştığı bir ülkede aslında bu soruların olmaması lazım. İnsanların yargıya güvenmesi lazım. ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin yargısına teslim olurum, eminim ki çok hızlı ve adil karar çıkar buradan’ diye insanların güvenmesi lazım. Ama şu anda böyle bir şey maalesef mümkün değil” ifadelerini kullandı.

İktidarın korku ile ülke yönetmeye çalıştığını kaydeden Babacan, “Maalesef ülkemizde giderek artan bir oranda bu baskı iklimi ağırlaşıyor. Bundan Türkiye kazanmaz, tam tersine Türkiye gittikçe gençlerin soğuduğu, gençlerin umutlarını kesmeye başladığı ve kendi ülkesindeki gençlerin başka ülkelerde hayat kurmaya hazırlandığı bir ülke haline gelir. Onun için biz çok üzülüyoruz, aynı zamanda çok kızıyoruz. Bu büyük ve güzel ülkenin çok daha iyi yönetilmeye layık olduğunu düşünüyoruz. Bir iktidar başarı üretecek ve umut verecek… Başarı üretemeyince, umut veremeyince korku ile bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorsanız bu iktidarın artık kullanım süresi dolmuştur, miadı dolmuştur ve bir an önce bir değişim o ülkede artık şarttır” diye konuştu.

Yeni Yol oluşumuna yeni partilerin de dahil olabileceği sinyalini veren Babacan, iktidar ve muhalefete alternatif oluşturacaklarının altını çizdi. Babacan, şu ifadeleri kullandı: “AK Parti ve MHP’nin içinde olduğu ama başka partilerin de içinde olduğu bir iktidar blogu var şu anda. Bir de ana muhalefet var. Yeni Yol’un özü vatandaşlarımızı iktidar ile ana muhalefet arasına sıkıştırıp bırakmamak, Türkiye’de ‘Ya onu seçeceksin ya onu seçeceksin, başka da çaren yok’ gibi bir çaresizlikten Türkiye’yi kurtarmak. Asıl amacımız bu. Yani bir zamanlar AK Parti’ye, iktidar partisine destek vermiş ama artık onların hiçbir konuda çözüm üretemediğini gören ve artık aidiyeti azalmış milyonlarca dindar muhafazakâr vatandaşımız var Türkiye’de.

Yine merkez sağda arayışı olan insanlar var. Rahmetli Özal’ı hayırla yad eden, Rahmetli Demirel’i Menderes’i hayırla yad eden ve o günlerle ilgili güzel şeyler hatırlayan milyonlarca vatandaşımız var. Bir de gençler var. Bütün bu insanlara baktığımızda aslında bir yandan iktidar partisi ile ilgili bağlarını önemli ölçüde zayıflatmışlar. Ama elleri de CHP’nin altı okunun altına gitmiyor. Tam da bu kitle için biz diyoruz ki ‘Buradayız. Biz varız. Türkiye çaresiz değil. Türkiye bu iki kutuplu siyasete mahkûm değil. Türkiye için yeni bir yol mümkün’ diyoruz. Yeni Yol’un aslında çıkış noktası budur.”

Babacan, 2023 Mayıs seçimlerine yönelik yöneltilen bir soru üzerine de şu yanıtı verdi: “Biz DEVA Partisi olarak CHP’den gelen aşırı ısrar sonucunda ortak listelerden seçime girdik. Gidip de biz kimseden ricacı olmadık. O günkü siyasi tabloya baktı CHP. O gün Genel Başkan dedi ki, ‘Cumhurbaşkanlığı kazanabiliriz ama Meclis’te çoğunluğu sağlayamıyoruz. Çünkü bu tarafta iki parti var AK Parti, MHP seçime giren partiler açısından. Burada Altılı Masa, Altı Parti. Dolayısıyla ortak listelerden girmezsek oylar bölünüyor ve küsuratları kaybediyoruz. Mecliste çoğunluğu sağlayamıyoruz.’ Biz ısrarlı talep üzerine girdik ve milletvekillerimizin her biri hak ederek seçildi. DEVA Partisi’nin adayının olduğu her bir yerde CHP’nin önceki seçimlere göre oyu yükseldi. Dolayısıyla biz kendimiz hak ederek milletvekillerimizi kazandırmış olduk. Ve bu şekilde de Meclis’teki çalışmalarımız devam ediyor.”

Devletin harcadığı bir kuruşun bile dikkatli harcanması gerektiğini vurgulayan Babacan, aksi takdirde enflasyonu tek haneye indirmenin mümkün olmadığını söyledi. Babacan, “Mesela şu andaki en önemli sorunlardan bir tanesi israf değil mi? Bu israfı nasıl önleyeceğiz? Çok basit diyorum. 28 tane ülkenin uyguladığı bir ihale yasası var; kamu alımları yasası var. Avrupa Birliği’ne üye 28 ülke aynı mevzuatla devlet parası harcıyor. Diyorum ki tasarruf istiyorsanız getirin onu aynen Türkiye’de uygulayın. Niye uygulamıyorsunuz? Bakın uygulayın, göreceksiniz. Örnek veriyorum, 2 milyon liraya mal olan deprem konutu bugün Türkiye’de 1 milyona mal olacak. Bunu uygulayın” dedi.

İhale yasasını değiştirme çağrısını yineleyen Babacan, “Tam 33 tane fasıl vardır Avrupa Birliği müktesebatında. Bu 33 fasılın bir tanesi tamamen kamu alımlarıdır. Yani bütün ülkeler 33 konuda ortak politika uygular. Ortak politikalardan bir tanesi de kamu alımlarıdır. Yani ihale yasasıdır. Mesela Sayın Şimşek, Sayın Yılmaz bunu gayet iyi bilir Uygulayabilirler mi? Mümkün değil yani. Ellerini uzattıkları anda ellerine vururlar. Cık dokunma oraya derler. Geri çekilmek zorundalar. Neden peki? Çünkü orada büyük bir menfaat şebekesi var. Avrupa Birliği’nin ihale yasasını Türkiye’de uygulamamanın ve böyle adrese teslim, ihale vermenin oluşturduğu büyük bir menfaat şebekesi var. İyi tanıdığım iki arkadaşımız bu menfaat şebekesinin o çemberini kırıp da bir şey yapamazlar. Oralara dokunamazlar, giremezler” ifadelerini kullandı.

“İş dünyası suspus; TOBB ve TÜSİAD’in etkisi sıfır”

“Hükûmet başarı üretemiyor şu anda. Yani bu ülkeyi yöneten hükümet başta Sayın Erdoğan olmak üzere ülkenin sorunlarını çözecek kapasitesini kaybetmiş durumda. Türkiye’de şu sorun çözüldü, öyle diyorsunuz ama şurada da iyiye gidiyoruz diyebileceğimiz bir alan Türkiye’de hemen hemen kalmadı. Başarı üretemeyince artık millete başarı sunamayınca ne yapıyor, kendisine karşı çıkabilecek, rakip olabilecek, muhalefet yapabilecek kim varsa onlar üzerinde baskı üretmeye başlıyor. Ve bu baskı da gittikçe artıyor. Siyaset üzerinde baskı, medya üzerinde baskı, STK’lar üzerinde baskı, sanat camiası üzerinde baskı, iş dünyasını zaten sanmıyorum iş dünyası suspus… Bir zamanların en etkili kuruluşları, diyelim ki TOBB, diyelim ki TÜSİAD, bir açıklama yaparlardı baya etkili olurlardı. Şu anda sıfır etki…”

Paylaşın

Babacan: Muhalefet Desteklemezse Erdoğan Aday Olamaz

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, Erdoğan’ın bir dönem daha aday olmasının hukuki olmadığını belirterek, “Muhalefet desteklemezse Meclis’te sayılar yetmiyor. İktidarın tek başına ülkeyi erken seçime götürme imkânı yok. Bu işe ancak muhalefetin desteği gerekiyor” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TELE1 TV’de gazeteci Zeynel Lüle’nin “Gerçeğin İzinde Liderler” programına katılarak ülke gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Babacan, “Sistem değişikliği olmadan, gerçekten tam anlamıyla bir parlamenter sisteme geçilmeden bu ülkenin sorunlarının asla çözülemeyeceğini düşünüyoruz” ifadesini kullandı.

Erdoğan’ın bir dönem daha aday olmasının hukuki olmadığını dile getiren Babacan, “Erken seçim beklentisinin aslında temelinde, Anayasa’nın bir maddesi var. Anayasa’nın o maddesi diyor ki ‘Eğer Meclis bir erken seçim kararı alırsa Cumhurbaşkanı bir üçüncü dönem daha aday olabilir.’ Aslında tüm erken seçim tartışmalarının odağında tam da o Anayasa maddesi var. Peki Sayın Erdoğan böyle bir erken seçim ister mi? Erken seçimden kastımız aslında süreyle alakalı… Yani 2026 yılı ne demek?

Genel seçimlerden sonra üç yıl geçmiş, iki yıl daha var demek. Sayın Erdoğan iki yılını yakıp yeniden bir beş yıllık süre için Cumhurbaşkanı seçilip devam etmek ister mi istemez mi bu tamamen kendi kararı olacak. Ama muhalefetin buna ne demesi lazım? Muhalefet bunu destekleyecek mi desteklemeyecek mi? Muhalefet desteklemezse Meclis’te sayılar yetmiyor. İktidarın tek başına ülkeyi erken seçime götürme imkânı yok. Bu işe ancak muhalefetin desteği gerekiyor” dedi.

Babacan, Türkiye’de sistem değişikliği olmadan sorunların çözülemeyeceğini kaydederek, “Bizim çok açık bir parlamenter sistem irademiz var. Bu DEVA Partisi’nin kuruluş belgelerinde yazılı, programında yazılı ve her şeyiyle çalışılmış detaylı bir parlamenter sistemimiz var bizim. Türkiye’de sistem değişikliği olmadan, gerçekten tam anlamıyla bir parlamenter sisteme geçilmeden de bu ülkenin sorunlarının asla çözülemeyeceğini düşünüyoruz mevcut sistem içerisinde” ifadelerine yer verdi.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin değiştirilmesi konusunda net bir irade koyulması gerektiğini belirten Babacan, “Diyelim ki artık Sayın Erdoğan kazanamadı ama mevcut sistemle bir başka cumhurbaşkanı seçildi. İnanın Erdoğan gider Merdoğan gelir, Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmez. Çünkü şu anda Cumhurbaşkanı’nın sahip olduğu yetkiler, bir meleği, benzetmek gibi olmasın onu bile yoldan çıkarır. Bakarsınız bir süre sonra ‘Ya bu iyiymiş’ der ‘ya ben aklıma gelen her şeyi yapıyorum’ der. ‘Niye vereyim ki yetkilerimi?’ demeye başlar bir süre sonra. Dolayısıyla sistemi değiştirme iradesinin çok net bir şekilde ortaya konması lazım. Şu anda ana muhalefet partisinde bu irade yerinde duruyor mu durmuyor mu ben bilmiyorum” yorumunu yaptı.

Babacan, RTÜK’ün ‘Türkiye’de olumlu olaylar olmuyor algısı yarattıklarını’ öne sürerek ana haber bültenlerini yaptırımla tehdit etmesine sert tepki göstererek, “RTÜK’ün görevi yasasında açık şekilde tanımlanmıştır. RTÜK ‘Haberleri iyimser verin, kötümser verin’ demeyle mükellef bir kurum değildir. ‘Doğru haber verin, vatandaşı yanıltmayın’ deme noktasında olan bir kurumdur. Hükûmetin zaten bir propaganda makinesi var. Hükûmetin zaten kendi kontrolünde pek çok televizyon kanalı var, pek çok medya organı var. Eğer iyimser bir şey yayınlamak istiyorlarsa orada zaten yayınlıyorlar. Ama bu ülkenin gerçeklerini siz nasıl saklayabilirsiniz ki… Her gün vatandaşlarımızın yaşadığı zorlukları, siz kendi halkımıza nasıl saklayabilirsiniz ki…

İnsanlar çarşı pazara gittiği zaman fiyat etiketlerini görüyor. Emeklilerimiz 10 lira, 20 lira ucuz et alabilmek için saatlerce kuyrukta bekliyor. Asgari ücretlimiz daha birinci ayda açlık sınırının altında kalan bir maaşla yaşam mücadelesi veriyor. Bunca sıkıntıyı her gün günlük hayatında yaşarken televizyonlar ister olumlu, iyimser haber yapsın ister kötümser haber yapsın. Bize göre değişen bir şey yok. Ama RTÜK’ün görevi değil… RTÜK’ün haddi de değil görevi de değil iyimser ya da kötümser haber… ‘Gerçek haber yapın’ diyebilir. ‘Yalan söylemeyin’ diyebilir. ‘Vatandaşımızı yanıltmayın’ diyebilir. Ama ‘Biraz moral verin canım, bu kadar da kötü değil her şey’ demek RTÜK’ün haddi de değil görevi de değil…” dedi.

Türkiye’nin “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”ndeki konumuna dikkat çeken Babacan, “Türkiye’de Hukukun Üstünlüğü Endeksi‘nde paldır küldür aşağıya doğru düşüyor. Ben hep söylüyorum. Bu hukukun üstünlüğünde tepetaklak aşağıya giderken ekonomide yükselemezsiniz. Hukukun üstünlüğünde eğer tepetaklak aşağıya doğru gidiyorsanız ekonominiz de tepetaklak aşağıya gider. Hukukun üstünlüğü böyle dibe vurmuşken, ülkede hukuk ve adaletten bahsetmek mümkün değilken siz öyle sadece Merkez Bankası’nın faizlerini yükselterek Türkiye’de enflasyonu falan da düşüremezsiniz” diye konuştu.

“Bugünün Türkiye’sinde terörün yeri yoktur”

Babacan, terör örgütü PKK’nın silah bırakma sürecine yönelik, “Örgütün yapıp yapmayacağı işlerle hak ve özgürlüklerin pazarlık konusu edilmesini biz yanlış görüyoruz. Ama bir yandan da er ya da geç hak ve özgürlükler konusunda da gereği mutlaka yapılmalıdır. Bunlar tanınmalı ve Türkiye’nin bu sorunu artık gündemden kalkmalıdır. Bunlar eski sorunlar… ‘Artık bugünün Türkiye’sinde bunların yeri yok’ diyoruz. Ve terör örgütünün eğer siz ne kadar varlık sebeplerini ortadan kaldırırsanız, terör örgütünün varsa kendine göre bir davası falan filan neyse kendileri ne diyorsa, ne kadar bunların dayandığı gerekçeleri ortadan kaldırırsanız o zaman eliniz güçlenir; önemli olan örgütü yalnızlaştırmaktır, örgütün varlığının kök sebeplerine gelip o kök sebepleri ortadan kaldırmaktır.”

Tarihi bir fırsata işaret eden Babacan, “Bana göre tarihi bir fırsat var. Bakın, tarihi bir fırsat… Bu fırsatı kaçırmamak lazım… Özellikle bizim iktidara çağrımız da budur: Bu tarihi bir fırsattır. Suriye’deki Kürtlere çağrımdır: Suriye’de de yaşayan Kürtler açısından da tarihi bir fırsattır. Ve bölgemizin barış ve istikrar açısından da tarihi bir fırsattır. Umarım ki bu fırsatı kimse tepmez. Tabii burada kritik bir konu İsrail’dir. Çünkü İsrail gerçekten istikrarlı, demokratik bir Suriye isteyip istemez, ben ondan emin değilim. Çünkü demokratik, istikrarlı bir Suriye, bölgede İsrail’in işini zorlaştıracaktır” dedi.

İsrail’in tek taraflı ve aşırıcı tutumlarına karşı dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Babacan, “Zayıf bir Suriye’den, karışıklık içerisindeki bir Suriye’den istifade edecek bir ülke varsa o da İsrail’dir. Zaten hemen dikkat ederseniz, Esad rejimi devrilir devrilmez, hemen işgal alanını genişletiverdiler. Zaten bir tampon bölgeyi ellerinde tutuyorlardı, Golan Tepeleri’ni. Sınırı biraz daha öteye taşıverdiler. Neymiş? Golan Tepeleri zaten onlarınmış da. Onu da korumak için biraz daha ileri çekiverdiler sınırı. Ve oraya yerleşkeler kurmaya başladılar.

Bakın, burada yıllardan sonra kendine gelmeye çalışan, kendini bulmaya çalışan istikrar arayışında bir ülke var. Ama hemen yanı başındaki İsrail, Suriye’deki istikrarı bozacak, bozabilecek ciddi atımlar atıyor. Dolayısıyla buradaki en önemli risk İsrail’in bu işi bozabilecek hamleleridir. Dolayısıyla Suriye’deki Kürtler bizim kardeşimizdir. Bizim Kürt vatandaşlarımız ne kadar kardeşimizse Suriye’deki Kürtler de kardeşimizdir. Bu ülkenin, bu bölgenin sorunlarını biz çözmeliyiz. Böyle uzaktan Amerikalıların gelip de onların müdahalelerine izin vermememiz lazım. Hele hele İsrail’in böyle tek taraflı, aşırıcı, sürekli talepte bulunan tutumuna karşı da hep beraber dikkatli olmamız lazım. Kimseye fırsat vermememiz lazım” dedi.

Babacan, ABD Başkanı Trump’ın 2 milyon Filistinlinin Mısır ve Ürdün’e sürülmesini ve kıyı şeridine el koyup burayı bir turizm şehrine dönüştürülmesi önerisine de sert tepki gösterdi. Babacan, “Uluslararası toplumun topyekûn sağlam bir duruşu ortaya koyması lazım. Siz kimin malını kime veriyorsunuz Allah aşkına ya? Gazze Filistinlilerin… Gazze’de yaşayanların çoğu zaten daha önce farklı bölgelerden oraya sürülen insanlar yani. Gazze’nin tarihinde öyle bir nüfus yoğunluğu yok ki…

Zamanında Filistin’in farklı bölgelerindeki insanlar sürüle sürüle, sürüle sürüle getirilmişler kıyı şeridine. Gazze şeridi denir oraya. Çünkü çok ince uzun bir bölgedir. Zaten denize dökülmeye ramak kalmış yani… 2 milyon 200 bin insan zaten yerlerinden edilmiş. Bir de siz oradan mı edeceksiniz? Dolayısıyla bu kabul edilebilecek bir şey değil. Filistinlilerin burada haklı bir mücadelesi var ve bir mücadelede mutlaka onların yanında durmak lazım. Ne pahasına olursa olsun onların haklarını korumak lazım” diye konuştu.

“Sayın Erdoğan’ın en önemli konularından bir tanesi önce Trump ile yüz yüze görüşmek. Bir an önce yüz yüze görüşelim modunda. O randevuyu koparabilmek, alabilmek, yüz yüze görüşmek şu anda odaklandığı o. Bütün dünyadan tepki gelirken Sayın Erdoğan’ın bu konuda sessiz kalması bizim de dikkatimizi çekti. Dedik acaba arkada bir şeyler mi var? Başka tür ilişkiler mi var? Özellikle İsrail ile ticaretin kesilmemesi değil mi? Ya da uluslararası mahkemelere Netanyahu hükûmetini ilk götüren ülkenin Güney Afrika Cumhuriyeti olması. Afrika’nın ta güneyindeki bir ülke İsrail hükûmetini Lahey’e götürüyor. Uluslararası Adalet Divanı’na götürüyor. Tutuklama kararı çıkartıyor. Türkiye neden sonra davaya taraf oluyor; neden öncülüğünü yapmadınız?”

Hükûmetin İsrail politikasını eleştirmeye devam eden Babacan, “’İsrail ile ticareti kestik’ dediler yalan olduğu ortaya çıktı, sonra ‘Biz devlet olarak yapmıyoruz özel sektör yapıyor’ dediler. Sonra devlet olarak da yaptıkları ortaya çıktı. Bu konular, özellikle ticari ilişkiler bizim aklımızda koca bir soru işareti olarak duruyor. İsrail ile olan ticari menfaatler mi acaba bu konuda garip davranışlara sebep oluyor diye… Bir soru işareti olarak duruyor. Ama Trump’ın biraz önce ekrana düşürdüğünüz açıklaması kabul edilebilir bir şey değil. Uluslararası hukuka aykırı. 2 milyon 200 bin insanı kendi topraklarından başka ülkelere sürme kararı bundan 100 sene, 200 sene sonra da tarihte bir kara leke olarak kalır. Amerika Birleşik Devletleri’nin, sözüm ona özgürlüklerin, hukukun, demokrasinin bir dönem öncülüğünü yapmaya çalışan bir ülkenin siciline kara bir leke olarak işlenir” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Ali Babacan’dan Hükümete Sert Eleştiriler

TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, 6 Şubat depremleri üzerinden iki yıl geçtiğini hatırlatarak, hükümete sert sözlerle yüklendi:

“İki yıl geçti, hâlâ evsiz kalan yüzbinlerce insan var. 201 bin konut tamamlanmış, peki geri kalanlar ne olacak? Bu hızla giderse insanlar 2029-2030’a kadar beklemek zorunda mı kalacak?.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuştu. Babacan konuşmada, 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen depremzedelerin hâlâ belirsizlik ve çaresizlik içinde olduğunu söyledi.

Babacan, hükümetin deprem bölgesine yönelik vaatlerini yerine getirmediğini vurgulayarak, konut inşaatlarının yavaş ilerlediğine dikkat çekti: “Bir yılda 319 bin konut bitireceğiz dediler. İki yıl geçti, biten konut sayısı ancak 201 bin. Yılda ortalama 100 bin konut yapabildiler. Bu hızla giderse bu iş en az 6 yıl sürecek demektir; yani 2029-2030’dan önce bitmeyecek demektir.”

DEVA Partisi Lideri Babacan, depremzedelerin karşı karşıya olduğu zorlukların sadece konut inşaatlarındaki gecikmelerle sınırlı kalmadığını belirtti. Devletin koordinasyon eksikliği, belirsizlik ve iletişim kopukluğu nedeniyle vatandaşların ciddi mağduriyetler yaşadığını ifade etti.

Babacan, depremin ilk günlerinde vatandaşların “Devlet nerede?” diye sorduğunu hatırlatarak, bugün de aynı sorunun sorulmaya devam ettiğini söyledi: “Deprem gerçekten büyük bir felaketti. Ancak, depremin ardından yaşananlar, felaketin kendisi kadar ağır, felaket kadar vahimdi. O gün, yakınları enkaz altında olanlar ‘Devlet nerede?’ diye soruyordu. Bugün, depremden iki yıl sonra, vatandaşlarımız aynı soruyu sormaya devam ediyorlar.”

Ali Babacan, evlerini kaybedenlerin yaklaşık dörtte üçünün, yeni konutlarla ilgili hiçbir bilgi alamadığını belirtti. Kura çekimlerinde isimleri çıkanların kendilerine ne çıktığını bile bilmediğini, anahtar teslim törenlerinde dağıtılan anahtarlarla vatandaşların tamamlanmamış evlerle karşılaştığını söyledi.

Babacan, sadece konutlarla ilgili değil, deprem bölgesindeki sanayi, ticaret ve üretim sektörlerinde de büyük bir durağanlık olduğunu vurguladı: “Depremden etkilenen şehirleri ayağa kaldıracak olan sanayidir, üretimdir, ticarettir. İnsanlar iş bulmalı, çalışmalı, üretmeli, kendileri kazanmaya başlamalıdır. Bunun önünü açmazsanız, orada yaşayanları sürekli olarak devlet desteklerine muhtaç bırakmış olursunuz.”

Ancak DEVA Partisi Lideri Babacan’a göre, bu süreçte sanayi sitelerine yönelik hiçbir adım atılmadı. İş yerleri yıkılan, makineleri zarar gören binlerce esnafın yeniden iş hayatına dönmek istediğini ancak önlerine aşılamaz engeller konduğunu belirtti: “Defalarca dile getirilen haklı taleplere rağmen ‘mücbir sebep’ hali altışar aylık dönemler halinde uzatılıyor. Sanki 6 ayda esnafın bütün sorunları çözülecekmiş gibi.”

Ali Babacan, esnaf odalarının “Plan, program yok”, “İletişim yok” diyerek en çok belirsizlikten şikâyet ettiğini dile getirdi. Babacan, deprem bölgelerinde uzman doktor eksikliği, öğrenci yurtlarındaki yetersizlikler, sık sık yaşanan elektrik kesintileri ve temiz suya erişim sorunlarının hâlâ devam ettiğini söyledi:

“Antakya’nın yolları artık sadece yıkımdan değil, inşaat şirketlerinin keyfi uygulamalarından dolayı da geçilmez halde. Şehrin dört bir yanında devasa çukurlar, açıkta bırakılmış rögar kapakları var. Hatay toza bulanmış, çamura gömülmüş halde.”

Babacan, depremzedelerin oturmaya hazır olmayan konutlara girmeye zorlandığını belirtti: “Konteynırlardan çıkan insanlar, boş evraklara imza atıp, boş evlere giriyor. Hatırlayalım; seçimden önce ev eşyası yardımı yapacaklarına söz verdiler, seçimden sonra sözlerini unuttular. Depremzedeler sıfırdan borçlanarak yeni eşya almak zorunda kalıyor.”

DEVA Partisi Lideri Babacan, seçimden önce devlet desteğiyle eşya yardımı yapılacağı sözü verildiğini ancak seçim sonrası bu sözün unutulduğunu hatırlattı. Babacan, hükümetin deprem sonrası açıkladığı konut yapım planlarının gerçekçi olmadığını belirtti:

“Biz doğruyu söyleyin dedik. TOKİ bugüne kadar yılda 50-60 bin konut yapabildi dedik. Hadi bunu ikiye katlayın dedik. Üstelik siz 1 liraya mal olacak deprem konutunu; 2 liraya, 3 liraya mal ediyorsunuz dedik. Bir yılda 319 bin konutu hangi imkânlarla yapacaksınız dedik.”

DEVA Partisi Lideri Babacan, sonuç olarak, vaat edilen 319 bin konutun sadece 201 bininin tamamlanabildiğini, mevcut hızla inşaatların ancak 2030’a kadar bitirilebileceğini ifade etti.

Babacan, 6 Şubat 2023 depreminin Türkiye’yi ekonomik olarak zaten zor bir dönemde yakaladığını belirtti: “Depremden önce Türkiye’yi büyük bir ekonomik deprem vurmuştu. Bu ev yapımı, el yapımı ekonomik depremi Sayın Erdoğan ve damadı bizzat hazırlamışlardı. Döviz kuru patlamış, enflasyon patlamış, bütçe açığı patlamış, Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonu eksi 65 milyar dolara düşmüştü. 6 Şubat depremi vurduğunda, ekonomimiz çok zayıf bir durumdaydı.”

Ali Babacan, bu zayıf ekonomik durumun, deprem bölgesindeki yeniden yapılanma sürecini de büyük ölçüde sekteye uğrattığını ifade etti.

Babacan, konuşmasına hükümete sert eleştiriler yönelterek devam etti: “İki yıl geçti, hâlâ evsiz kalan yüzbinlerce insan var. 201 bin konut tamamlanmış, peki geri kalanlar ne olacak? Bu hızla giderse insanlar 2029-2030’a kadar beklemek zorunda mı kalacak?”

“Hiç kimse Gazze’de bir oldu bitTiye kalkışmasın”

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkını hedef alan açıklamalarına da değinen Babacan, ABD’deki yeni yönetime seslenerek şunları söyledi: “Ancak bugün şunu açıkça ifade edeyim ki, hiç kimse Gazze’de bir oldu bittiye kalkışmasın. ABD’nin yeni yönetimi şunu bilsin: Gazze Filistinli kardeşlerimizindir. Filistin davası bizim davamızdır. Bu böyle biline!”

Paylaşın