Başörtüsünde Anayasa Değişikliği Teklifi, Dördüncü Kez Ertelendi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AK Parti ve MHP kurmayları tarafından defalarca propagandası yapılan başörtüsünde Anayasa değişikliği teklifi, dördüncü kez “bir başka tarihe” ertelendi. Teklifin doğrudan TBMM’de kabul edilmesi için 400, referanduma gidebilmesi içinse 360 oya ihtiyaç duyuluyor. AKP, MHP ve BBP tek başına referandum sayısına ulaşamıyor.

Teklifin ertelenmesi talebinin AK Parti’den geldiği öğrenilirken 28 Kasım’daki Altılı Masa toplantısı, etken olarak öne çıktı. Bugün Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e yönelik Anayasa değişikliği teklifini kamuoyuna duyuracak Altılı Masa’da liderler daha sonra rutin toplantısını gerçekleştirecek. Bu toplantıda tekliflerinin ele alınmasını istemeyen ve öncelikle muhalefetin Anayasa değişikliği teklifini görmek isteyen AK Parti yönetiminin bu nedenle böyle bir karar verdiği ifade edildi. Teklifle ilgili son bilgileri, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ verdi.

Birgün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre, CHP’nin kamuda kıyafet düzenlemesini öngören kanun teklifini fırsata çevirmek için harekete geçen AK Parti-MHP ittifakı, aradan geçen iki aya rağmen hala “uygun koşullar oluşmadığı” gerekçesiyle teklifi TBMM Başkanlığı’na sunamadı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile AK Parti ve MHP kurmayları tarafından defalarca propagandası yapılan Anayasa değişikliği teklifi, dördüncü kez “bir başka tarihe” ertelendi.

Başörtüsüne yönelik Anayasa değişikliği teklifi, iktidarın gündemine CHP’nin kendi teklifini duyurmasının hemen ardından girdi. İktidar kurmayları, kabine toplantısına da taşınan teklif ile muhalefetin de bir “samimiye testi”ne tabi tutulacağını kaydetti. Başörtüsüne Anayasal güvence sağlayacağı öne sürülen ‘‘ailenin korunması’’ kılıfıyla hazırlanan tartışmalı hükümler içereceği bildirilen teklifin TBMM’ye sunulması konusunda ilk tarih olarak Ekim ayının son haftası gösterildi. Ancak bu tarihte teklifle ilgili Erdoğan’dan son onayın alınmamış olması gerekçe gösterilerek “erteleme” kararı duyuruldu. Teklifin TBMM’ye sunulacağı bir sonraki tarih olarak 2 Kasım gösterildi. İktidar kurmayları, bu tarihte de teklifi TBMM’ye sunmadı.

Son tarih 24 Kasım’dı

Başörtüsü teklifi ile muhalefeti köşeye sıkıştırmayı, Altılı Masa’da görüş ayrılığı yaratmayı planlayan AK Parti ve MHP ittifakı, CHP ve HDP’nin net bir şekilde teklife karşı çıkmasının ardından gözlerini İyi Parti’ye çevirdi. Bu teklifle muhalefet arasında ayrım olduğu yönünde izlenim uyandırmak isteyen iktidar, teklifi her an TBMM’ye sunabileceklerini belirterek 17 Kasım tarihini işaret etti. Bir erteleme de bu tarihte yaşandı. Bütçe görüşmeleri sırasında TBMM kulislerinde gazetecilere konuşan MHP’li Feti Yıldız, teklif hakkında, “24 Kasım’da bu iş tamam” değerlendirmesini yaptı. Kamuoyu, önceki gün teklifi görmeyi beklerken AK Parti ve MHP ittifakı, teklifi dördüncü kez başka bir tarihe erteledi.

Altılı Masa beklenecek

Teklifin ertelenmesi talebinin AK Parti ’den geldiği öğrenilirken 28 Kasım’daki Altılı Masa toplantısı, etken olarak öne çıktı. Bugün Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e yönelik Anayasa değişikliği teklifini kamuoyuna duyuracak Altılı Masa’da liderler daha sonra rutin toplantısını gerçekleştirecek. Bu toplantıda tekliflerinin ele alınmasını istemeyen ve öncelikle muhalefetin Anayasa değişikliği teklifini görmek isteyen AK Parti yönetiminin bu nedenle böyle bir karar verdiği ifade edildi. Teklifle ilgili son bilgileri, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ verdi.

Bozdağ, başörtüsü ile ilgili Anayasa’nın 24’üncü maddesinde, ailenin korunması ile ilgili ise 41’inci maddesinde değişiklik yapılacağını söyledi. Teklifin doğrudan TBMM’de kabul edilmesi için 400, referanduma gidebilmesi içinse 360 oya ihtiyaç duyuluyor. AK Parti , MHP ve BBP tek başına referandum sayısına ulaşamıyor.

Paylaşın

Erdoğan’dan Dikkat Çeken ‘Suriye’ Açıklaması: Siyasette Küslük Olmaz

“Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle küslüğünü menfaate çevirmek isteyenler olduğunu” belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar giderilince oyunlar bozuldu. Bunların içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri. Şimdi bizim Birleşik Arap Emirlikleri ile münasebetlerimiz gayet iyi bir konumda” dedi.

Ülke ilişkilerinin “daha da iyi olacağını” kaydeden Erdoğan, Suriye ile diplomatik ilişkilere dair ise özetle şöyle dedi: “Bu malum bazı çevreleri rahatsız ediyor. Bundan sonraki süreçte nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz.”

Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün (27 Kasım) partisinin Konya İl Başkanlığı tarafından düzenlenen “Gençlik Buluşması” toplantısında konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kuzey Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına yönelik hava operasyonları ve Suriye’deki Şam hükümeti, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile diplomatik ilişkiler de vardı.

Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile görüşmesine yönelik tepkilerle ilgili bir soruya cevap vererek özetle şöyle konuştu:

“Katar Emiri’nin araya girmesiyle bu adımı attık”

“Sayın Sisi ile yaptığımız görüşmede, Türkiye-Mısır ilişkilerinde, olayın liderler seviyesinde tartışılmasından öte, ben kendisine onu da söyledim, bizim Mısır halkıyla ilişkilerimiz farklı, tarih orada var.

“Son dönemde, bir 9 yıllık süreç içerisinde bir sıkıntı yaşadık. O akşam özellikle de Katar Emiri’nin araya girişiyle bu adımı attık. O sıkıntıyı aştıktan sonra da bir yarım saat 45 dakika kadar biz Sayın Sisi ile dar kapsamlı bir görüşme yaptık.

“‘Şimdi alt düzeyde bakanlarımız gidiş gelişleri başlatsınlar, ondan sonra da biz görüşmelerimizi genişletelim, geliştirelim, tüm derdimiz, sizlerle Türkiye arasındaki bu kırgınlığı, dargınlığı gidermek. Akdeniz’de Türkiye-Mısır arasında böyle bir sıkıntı yaşanmaması gerekir’ dedik.

“Yunanistan’ın buralara ulaşması olacak iş değil”

“Çok farklı bazı şeyler daha aramızda konuştuk. Daha sonra da aldığım bilgi, haberler çerçevesinde kendisi de bu görüşmeden çok mutlu olmuş, aynı mutluluk temennisini biz de ilettik. Şimdi süreç başladı, bakanlarımızla bir süreç devam edecek.

“Daha sonra da bir araya gelmek suretiyle Akdeniz’de, çünkü Mısır halkıyla Türkiye’nin birbiriyle olan bağlantıları çok farklı, bizim bu gücü başkalarına kaptırmamamız gerekir. Yunanistan’ın buralara ulaşması, bu olacak iş değil. Onun için güzel gelişmeler olacak diye inanıyorum.”

“Suriye ile de bu iş yoluna girebilir”

“Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle küslüğünü menfaate çevirmek isteyenler olduğunu” belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar giderilince oyunlar bozuldu. Bunların içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri. Şimdi bizim Birleşik Arap Emirlikleri ile münasebetlerimiz gayet iyi bir konumda” dedi.

Ülke ilişkilerinin “daha da iyi olacağını” kaydeden Erdoğan, Suriye ile diplomatik ilişkilere dair ise özetle şöyle dedi: “Bu malum bazı çevreleri rahatsız ediyor. Bundan sonraki süreçte nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz.”

“Esad, Erdoğan’ın teklifini kabul etmedi” iddiası

Associated Press (AP) haber ajansı, 23 Kasım tarihli haberinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın İran aracılığıyla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a mesaj gönderdiğini yazmıştı.

Ajansın “konu hakkında açıklama yapmaya yetkisi olmadığı için ismini vermeyen Lübnanlı bir siyasetçiye” dayandırdığı haberine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan mesajında “Suriye ordusunun mevcut durumda Kürtlerin kontrolünde olan bölgelere geri dönmesini” istedi.

Habere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca “bölgedeki Kürt savaşçıların Suriye doğalgazı ve petrolünü kullanmasını önlemek için harekete geçilmesini ve Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye geri gönderilmesi konusunda kolaylık sağlanmasını” da istedi.

AP, İran aracılığıyla iletilen mesajda, “Erdoğan’ın Şam’a Türkiyeli yetkilileri göndermeye hazır olduğunu söylediğini, fakat Esad’ın üçüncü bir ülkede görüşülebileceğini söyleyerek bunu reddettiğini” belirtti.

Ajansın haberine göre, Türkiyeli bir hükümet yetkilisi, İran’ın aracılığına yönelik iddiayı reddederek “Tahran’ın Suriye’deki Türkiye varlığına düşmanca yaklaştığını” söyledi. Yetkili ayrıca “Türkiye’yi uzlaşmaya Rusya’nın ittiğini, ama hiçbir ilerleme kaydedilmediğini” de bildirdi.

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı gün partisinin grup toplantısı sonrasında, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Aldulfettah Sisi ile Katar’da görüşmesine atıfla, “Esad ile de görüşecek misiniz” sorusuna cevaben “Olabilir. Siyasette dargınlık olmaz. Sonuçta en uygun koşullarda adımlar atılır” dedi.

Paylaşın

AK Parti, Seçim Öncesi Yeni Bir Çözüm Süreci Mi Başlatmak İstiyor?

AK Parti’nin HDP ziyaretinin Türkiye’nin mevcut siyasi iklimine bakıldığında ‘doğal bir ziyaret olmadığı’ görüşünde olan Öğretim Üyesi Dr. Vahap Coşkun, ‘Ülkede bir anayasa yapılıyor, normal siyasi iklimde hükümetin diğer partileri ziyaret etmesi gayet doğal” dedi ve ekledi:

“Fakat Türkiye’nin son dört, beş yılına bakıldığında ve de AK Parti’nin izlediği siyasete bakıldığında normal olarak düşünülemez. Çünkü AK Parti, sadece HDP’yi değil, onunla ilişki içinde olanı terörize etti. HDP’ye selam vermek bile günah haline gelmişti. Bu nedenle muhalefet de HDP ile normal bir ilişki kuramadı. Kaçak göçek, mahçup bir ilişki kurdu. Tüm bunlar varken, AK Parti’nin gidip HDP ile görüşmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husus.”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) başörtüsü teklifi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Anayasa teklifi’ çağrısı siyasetin tartışılan gündemi.

Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AK Parti heyeti, başörtüsü konusunda hazırlanacak anayasa değişikliği için MHP, CHP, HDP ve İYİ Parti gruplarını ziyaret etmişti.

AK Parti’nin, bu ziyareti kendi içinde de eleştirilere neden olurken gözler Milliyetçi Hareket Partisi’nin tutumuna çevrilmişti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında ittifakı AK Parti’nin HDP ziyareti ile ilgili yapılan eleştirilere yanıt vererek “AK Parti’nin HDP ziyareti son derece doğal. Biz, görüşüldüğüne değil makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz’” dedi.

Peki AK Parti’nin HDP ziyareti, Bahçeli’nin bu ziyarete desteği ve de ‘demokratik çözüm’ açıklaması ne anlama geliyor ?

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’e konuşan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Vahap Coşkun, AK Parti’nin ziyaretinin Türkiye’nin mevcut siyasi iklimine bakıldığında ‘doğal bir ziyaret olmadığı’ görüşünde.

”Ülkede bir anayasa yapılıyor, normal siyasi iklimde hükümetin diğer partileri ziyaret etmesi gayet doğal. Fakat Türkiye’nin son dört, beş yılına bakıldığında ve de AK Parti’nin izlediği siyasete bakıldığında normal olarak düşünülemez. Çünkü AK Parti, sadece HDP’yi değil, onunla ilişki içinde olanı terörize etti. HDP’ye selam vermek bile günah haline gelmişti. Bu nedenle muhalefet de HDP ile normal bir ilişki kuramadı. Kaçak göçek, mahçup bir ilişki kurdu. Tüm bunlar varken, AK Parti’nin gidip HDP ile görüşmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husus.”

Muhalefet partilerini ‘AK Parti’nin çizdiği sınırlar dahilinde siyaset izlemekle’ eleştiren Coşkun, muhalefetin bu şekilde kurucu bir siyaset inşa edemeyeceğini düşünüyor.

AK Parti’nin tavrında görülen değişimi Kürt seçmenin seçimlerde oynayacağı belirleyici rolüne bağlayan Vahap Coşkun, HDP’ye yönelik yumuşamanın emarelerinin bir süredir olduğunu dile getiriyor:

”HDP seçmenini etkileyemezse bile en azından AK Parti ile arasına mesafe koymuş olan muhafazakar Kürt seçmen üzerinde bir etki yaratmak için bu tür adımlar attığını düşünüyorum. Bu genel siyasi bir hesap ama HDP ile iktidarın kurduğu ilişki Türkiye’de siyasetin normalleşmesi açısından da daha doğal olacaktır. Şimdi en azından muhalafet HDP ile açıktan görüşebilir herhalde, görüşmek bir terör meselesi olmayacaktır. AK Parti görüştü, MHP bunu doğru bulmuştur diyebilir.”

Dr. Vahap Coşkun, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin açıklamalarını ise ”MHP için önemli olan iktidarını korumak ve sürdürmektir” olarak değerlendiriyor.

Bahçeli’nin ‘demokratik çözüm’ ifadeleri için ‘alışık olmadığımız bir söylem’ diyen Coşkun, bu sözlerden büyük bir anlam çıkarmak için erken olduğu görüşünde.

Coşkun, Kürt sorununun siyasetin gündemine en nihayetinde geleceğini fakat halihazırda atılan adımları “yeni bir sürecin başlangıcı” şeklinde yorumlamanın zor olduğunu ifade ediyor.

Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı, emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ise daha önceki gibi olmasa da yeni bir çözüm sürecinin kapıda olduğunu söylüyor.

Son dönemde gerçekleşen ziyaretin ve de Bahçeli’nin açıklamalarının altında yatan nedeni Cumhur İttifakı’nın oy ihtiyacına bağlayan İsmail Hakkı Pekin, bu kez meseleye MHP’nin de dahil olmasının süreci başarılı kılabileceği görüşünde:

”AK Parti’nin HDP ziyareti, Bahçeli’nin açıklamalarına bakıldığında sanki bir ‘yumuşama’ya gelindiğini gösteriyor. Yeni bir çözüm süreci olarak görüyorum. Bu sürece bu kez MHP’nin dahil olması süreci başarılı kılabilir. HDP ya da Kürt vatandaşlarımızın oylarının seçimi etkileyeceğinin farkındalar ve bu nedenle Kürt seçmeninin oylarının bir kısmının Cumhur İttifakı’na dönmesi gerekiyor. O zaman Kürt vatandaşlarımız ve HDP ile ilgili konularda yeniden bir karar sürecinde olduklarını görüyorum. Bu yumuşama yeni bir demokratik çözümü başlatabilir. Bu süreçte İmralı devrede olur. Geçmişte olduğu gibi değil de daha farklı bir denklemde yürütülür bu süreç. Cumhur İttifakı’nın da Millet İttifakı’nın da Kürt vatandaşlarının oylarına ihtiyacı var. AKP de bu işi gördü ve karşı tarafa kaptırmak istemiyor.”

İsmail Hakkı Pekin, yeni çözüm süreci nereden başlar sorusuna ise ”Öcalan ile görüşmeler devam ediyordur. Büyük ihtimalle yakın zamanda Öcalan’ın bazı mesajları ile karşılaşabiliriz” yanıtını veriyor.

”Kandil devre dışı bıraktırılabilir, daha yumuşak bir geçiş olabilir. Öcalan’a adada bir ev mi yoksa dışarıda bir ev hapsi mi sorusu gündeme gelebilir.” diyen Pekin, “Bu, Öcalan’ı Mandela seviyesine de getirebilir. Ziyaretler, görüşmeler gerçekleşir çünkü. Eğer bunu yapmazlarsa Demirtaş’ı da engelleyemezler. Onun da etkisini kırmaya çalışıyorlar. Ve Öcalan’ın devreye girmesi gerekiyor. Kandil de operasyonlardan dolayı sıkışmış durumda. Özcesi bu işin demokratik yollarla çözülmesi hakların verilmesi, Öcalan’ın ev hapsine çıkarılmasıyla olacak. Yavaş yavaş o tarafa gidiyoruz. Bu dünya için de önemli, böylece bazı yerlerde YPG’nin ABD tarafından devlet kurmasının da önüne geçilebilir.” diyor.

”HDP üzerindeki uzun süreden beri süren sert söylemine baktığımızda ise bu görüşme olağan değil”

Son dönemde siyasetin dilinde görülen değişimi euronews Türkçe’ye değerlendiren gazeteci-yazar Dr. Ecevit Kılıç’a göre ise AK Parti’nin HDP’yle görüşmesi şaşırtıcı değil.

Ecevit Kılıç_,”Bir taraftan mevcut anayasal sistemi korumakla görevli olan Anayasa Mahkemesi, HDP’ye kapatma davasını görürken diğer taraftan, deyim yerindeyse, kapatma davasının arkasında duran, davayı destekleyen iktidar, aynı partiyle anayasa değişikliği için görüşüyor.” diyor._

“Bu büyük büyük bir paradoks.” diyen Kılıç, “Ama diğer taraftan daha demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasa hazırlığından bahsediliyor. Tartışma noktası başörtüsü de olsa anayasal düzeyde hak ve özgürlüklerden bahsedildiğinde Kürtleri bir tarafa bırakmak pek mümkün değil. Bu nedenle AK Parti’nin HDP’yle görüşmesi şaşırtıcı gelmiyor.” ifadelerini kullanıyor.

HDP’nin devre dışı bırakıldığında demokratik ve özgürlükçü anayasa söyleminin kadük kalacağını belirten Kılıç_, HDP’ye yönelik tutum değişikliğini “sıra dışı” olarak yorumluyor._

Kürt sorunu üzerine akademik çalışmalar yürüten Kılıç, güvenlik konseptinin hala devrede olduğunu ve iktidarın yeni bir çözüm süreci niyetinde olmadığını dile getiriyor:

“Seçimlere yönelik siyaset stratejisinin bir parçası sanki bu adımlar. Seçim gününe kadar bu yumuşama adımları sürebilir. Çünkü güvenlik konsepti topyekun devrede. Hem içeride hem de dışarıda. Bu güvenlik konseptinde yumuşama yok.”

Ecevit Kılıç, Kürt siyasal hareketinden gelebilecek “silah bırakma” ve “kalıcı çözüm” çağrısının bazı şeyleri de kolaylaştırabileceğini sözlerine ekliyor:

”Bu çağrıyı da sadece Öcalan yapabilir. O zaman Bahçeli de daha fazlasını yapabilir veya MHP de devletin bekası söylemi üzerinden bu rolü üstlenebilir. Ve doğal olarak MHP’nin içinde olacağı bir yeni süreç eski arayışlara göre daha başarılı olur. Kalıcı olma şansı bile var.”

Paylaşın

AK Parti’nin HDP Ziyareti: Ankara’da Dikkatler Cumhur İttifakı’nda

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ında içinde yer aldığı Adalet Ve Kalkınma Partisi (AKP) heyetinin başörtüsü ve aile kurumu ile ilgili Anayasa değişikliği için Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) ziyaret etmesi, Ankara’da dikkatleri Cumhur İttifakı’na çevirdi.

Başkentte ziyaretin MHP içerisinde rahatsızlık yarattığı konuşulurken MHP yetkilileri, bu iddialara temkinli yanıtlar veriyor. Ancak edinilen bilgilere göre MHP’nin bu konuda nasıl bir tavır alacağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM grup toplantısı konuşmasında belli olacak. Bahçeli’nin konuşmasında HDP’yi hedef alan mesajlar vereceği belirtiliyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü takılmasını güvence altına almayı öngören kanun teklifinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu konuda Anayasa değişikliği çağrısında bulunmuştu. Erdoğan, 24’üncü maddede planlanan değişiklikle başörtüsü takılmasını anayasal güvence altına almak ve bu teklifi de referanduma götürmek istiyor. Ancak AKP, değişiklik teklifini referandum götürebilmek için TBMM’de muhalefetin de desteğine ihtiyaç duyuyor.

Anayasa’nın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24’üncü maddesi ile aile kurumunu düzenleyen 41’inci maddesinde değişiklik isteyen AKP, destek için geçen hafta Meclis’te grubu bulunan tüm partileri ziyaret etti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AKP heyeti, bu çerçevede HDP’de grup başkanvekilleri Meral Danış Beştaş, Saruhan Oluç ve Parti Sözcüsü Ebru Günay’la görüştü.

Tabanda rahatsızlık yarattığı iddiası

Ancak Ankara kulislerinde AKP heyetinin HDP ziyaretinin MHP’de rahatsızlık yarattığı konuşuluyor. Parti yönetiminden bu konuda gelen açıklamalar ise temkinli. MHP yetkilileri, “parti yönetiminin görüşmenin Cumhur İttifakı adına yapılmadığı kanaatinde olduğunu” söylüyor. MHP’li yöneticiler, “Aynı ittifakta olsak da AK Parti başka, MHP başka. Dolayısıyla AK Parti’nin görüşmesi, ittifak adına değil AK Parti adına yapılmış bir görüşmedir” ifadelerini kullanıyor.

Bu konudaki net tavrın ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından ortaya konulacağı tahmin ediliyor. Bahçeli’nin Salı günü TBMM grup toplantısında özellikle HDP’yi hedef alan sert açıklamalar yapması bekleniyor.

AKP tabanında da HDP ile görüşmenin rahatsız yarattığına dair işaretler var. Eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner, “HDP’yi hem TBMM çatısı altında olmaması gereken terör örgütünün siyasi partisi olarak suçlamak, hem de anayasa değişikliği için muhatap alıp görüşmek, AK Parti açısından sıkıntılı bir yeni durum” sözleriyle bu rahatsızlığa dikkat çekmişti.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’dan ise bu konuda dikkat çeken bir açıklama geldi. Gazeteci İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtlayan Turan, “Görüşmeseydik, ‘Başörtüsüyle ilgili değişiklikte samimi değilsiniz’ derlerdi bize. ‘Niye tüm gruplarla konuşmuyorsunuz? derlerdi” ifadelerini kullandı. Turan, ayrıca CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun “TSK’nın kimyasal silah kullandığı” iddiasını hatırlatarak “Ben Tanrıkulu ile de onun gibi düşünenlerle de HDP ile de görüşmem, görüşmek istemiyorum” dedi.

HDP yönetimi sessiz kalıyor

HDP’de ise tartışmalarla ilgili sessizlik hakim. HDP’li yöneticilerin Çarşamba günü bir araya gelecek Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına kadar bu konu ile ilgili konuşmama kararı aldığı öğrenildi. Buna karşın tartışmalarla ilgili sorusuyu yanıtlayan HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, AKP’nin yalpaladığını savundu.

Erdoğan’ın oportünist bir siyaset ortaya koyduğunu ve seçimde kaybedeceğini gördüğünden dolayı da çeşitli hamleler yapmaya çalıştığını öne süren Paylan, “Ancak, ortağı MHP bu hamleleri yapmasına fren olacaktır” ifadesini kullandı. AKP içinde bu ziyareti olumlayan çok sayıda açıklama yapıldığını hatırlatan Paylan, “Buna karşı refleks de olacaktır. En büyük refleks de MHP’den gelecektir. Bu refleksi yumuşatmak için de Bülent Turan’a bu tip açıklamalar yaptırtıyorlar” diye konuştu.

Ruhavioğlu: AKP, bundan sonra kolay suçlayamayacak

Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu da tartışma yaratan bu ziyareti DW Türkçe’den Eray Görgülü’ye değerlendirdi. İktidarın HDP ile temasta muhalefete sınırlar çizdiğini ancak bu sınırları kendisinin aşmasında bir sorun görmediğine dikkat çeken Ruhavioğlu, bu durumun yeni bir gelişmeyi de beraberinde getireceğine dikkat çekti. Ruhavioğlu, “İktidar bundan sonra HDP ile ilişkiler nedeniyle muhalefete yönelik o kadar kolay suçlayıcı olamayacak” görüşünü dile getirdi.

Ruhavioğlu, AKP’nin anayasa değişikliği için referandum desteği bulamayacağını gördüğünü, bu yüzden de desteği bulamamanın suçlularını tespit etmek üzere bu ziyaretleri yaptığını öne sürdü. Bülent Turan’ın açıklamalarını da değerlendiren Ruhavioğlu, “‘Gitmesek samimi değilsiniz derlerdi’ diyor. ‘Kendi iç tutarlılığımız için biz bunu yaptık’ gibi bir şey söylüyor. Dolayısıyla buradan niyetin çok iyi olmadığını anlıyorum” ifadelerini kullandı.

Girasun: AK Parti’yi ikircikli duruma düşürüyor

Rawest Araştırma Genel Müdürü Roj Girasun da AKP’nin ideolojik esnekliğinin diğer partilere nazaran daha fazla olduğu görüşünü dile getirdi. “Bu tür hamlelerle ilgili parti tabanını ikna edeceğine dair özgüveni yüksek. AKP, hem çözüm sürecini başlatıp hem de sonrasında örgütle, farklı kesimleri hızlıca suçlayabiliyor” diyen Girasun, HDP açısından bakıldığında AKP’nin randevu teklifinin kabul edilmesinin HDP için bir kazanç olduğunu savundu. Girasun, “AK Parti’yi ikircikili duruma düşürüyor” tespitini yaptı.

Muhalefet için HDP ile temas etme meşruiyetinin sınırlarını AKP’nin belirlediğine dikkat çeken Girasun, sözlerini “Bu adımlardan ziyade muhalefetin AK Parti’nin söylem sınırlarının dışına çıkamamasını konuşmak lazım” şeklinde sürdürdü. Muhalefetin AKP’ye yönelik ‘Siz suçlu diyordunuz, suçluyla niye görüşüyorsunuz’ dilini kullanmasının kendileri açısından problem yaratacağını kaydeden Girasun, “Muhalefetin kendisine dair özgüveninin yüksek olması lazım. Kürt meselesi ile alakalı ne söylüyorsa kendi sınırları içinde söylemesi lazım” dedi.

Paylaşın

AK Parti, Başörtüsü Teklifi İçin TBMM’de Grubu Bulunan Partileri Ziyaret Etti

AK Parti, başörtüsü düzenlemesine ilişkin Anayasa değişikliği teklifi için TBMM’de grubu bulunan partileri ziyaret etti. AK Parti heyetinde, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AK Parti Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz yer aldı.

Adalet Bakanı Bozdağ, “Bu istişareler sonucunda ortaya çıkacak görüşleri tekrar değerlendirip teklife son halini vereceğiz. Çünkü hazır bir teklif götürmüyoruz” dedi.

MHP grubunu ziyareti sonrası açıklama yapan Bakan Bozdağ, “İlk görüşmemizi MHP ile yaptık. Kamuoyunun da yakından takip ettiği gibi anayasada değişiklik çalışmalarını esasında Cumhur İttifakı ile birlikte daha önce değerlendirdik” dedi.

Daha sonra CHP grubunu ziyaret edip Grup Başkan Vekili Engin Altay ve Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan ile bir araya geldiklerini aktaran Bozdağ, “Kendilerine anayasa değişikliği konusunda yaptığımız hazırlıklar konusunda bilgi aktarımında bulunduk. Anayasanın hangi maddelerinde değişiklik düşündüğümüzü paylaştık, bir de genel çerçeve üzerinde durduk ve kendilerinden bu hazırlık sürecine katkı vermelerini istedik” dedi.

CHP’den ‘başörtüsü’ için anayasa değişikliği teklifine ret

“AK Parti’nin hazırladığı anayasa değişikliği önerisinin içinde olmayacağımızı söyledik. Teklifi de gördükten sonra da değerlendireceğiz” diyen CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, ziyarete ilişkin açıklamada şunları kaydetti:

“Bir anayasa değişikliği teklifi ile demeyeyim de önerisi ile geldiler. Bir hazırlanmış teklifle gelmediler. AK Parti’nin bu konudaki çerçevesini ortaya koydular. Anayasanın 24 ve 41. maddelerinde bir değişiklik düşündüklerini, bunu Meclis’te grubu bulunan bütün siyasi partilerle paylaşacaklarını ve mümkünse çalışmanın birlikte yapılmasını istediklerini söylediler. Bu konu; Sayın Genel Başkanımızın kadına özgürlük, kadının kılık kıyafetine özgürlük, kamuda özgürlük noktasında verdiği kanun teklifi sonrası gelişen bir konudur. Biz prensip olarak, Türkiye’de başörtüsü meselesinin bir mesele olmaktan çıktığını, öteden beri söyleyegeldik. CHP bakımından Anadolu’da karşılaştığımız kimi eleştirilere karşı bu konudaki samimiyetimizi ve dürüstlüğü ortaya koymak için Sayın Genel Başkanımız böyle bir kanun teklifini Meclis’e verdi, bizlerin de imzasıyla. AK Parti buna karşılık bir anayasa değişikliği önerdi.

Biz; temel hakların referandum konusu, anayasa konusu olmaması gerektiğini söyledik. Sadece bununla sınırlı olmayan bir anayasa değişikliğinin de seçime yedi ay kalmışken parlamentoda yapılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Yeni bir anayasa, yeni parlamentonun işi olmalıdır diye düşünüyoruz. AK Parti’nin çalışmaları birlikte olgunlaştıralım, son şeklini verelim önerisinin içinde olmayacağımızı da kendilerine belirttik. Kendileri daha sonra net bir taslak ortaya koyduklarında, o taslağı görerek de bir değerlendirme ayrıca yaparız. Özetle; AK Parti’nin gerçekleştirmek istediği bir anayasa değişikliği çalışmasının içinde olmayacağımızı sayın bakana ve heyete söyledik.”

‘Referandumu doğru bulmuyoruz’

AK Parti heyeti daha sonra HDP ve İYİ Parti gruplarını ziyaret etti; HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş, Saruhan Oluç ve Parti Sözcüsü Ebru Günay’la görüştü.

HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ile Saruhan Oluç ve Parti Sözcüsü Ebru Günay, AK Partili kurmaylarla yaptıkları görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. “Anayasa değişiklik teklifiyle ilgili bir ziyaretti. Henüz yazılı bir metin yok” ifadelerini kullanan Beştaş, AK Parti’nin teklifinin Anayasa’daki 24 ve 41’inci maddelere dönük olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Sadece anayasanın 24 ve 41’inci maddelerinde yapılacak bir değişiklik olacağını, bunun kapsamını genel olarak paylaştılar. Biz de buna ilişkin tutumumuzu, Eş genel başkanlarımız ve MYK’la yaptığımız değerlendirme sonucunda kamuoyuyla paylaşıyor olacağız. Bugün sohbet ettik, uzun süredir tartışılan bir mesele neticesinde. Kıyafet özgürlüğüne dair, türbana dair, kadın haklarına dair bizim tutumumuz net. Buna ilişkin negatif tutumumuz olmadı ama böyle bir dönemde nasıl karar alacağımızı ilgili kurullarımızda karar vereceğiz.”

AK Partili kurmaylara doğrudan “evet” ya da “hayır” gibi bir yanıt vermediklerini, iktidar yetkililerinin pazartesi teklifin Meclis’e sunulacağını belirttiğini aktaran Beştaş, “Ondan önce bir görüşmemiz olur ve iletmiş oluruz görüşümüzü” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“İçeriğini kamuoyuna açıkladılar. 24’üncü maddede giyim kuşam ve türbanla ilgili değişiklik, diğerinde aile kurumunu düzenleyen 41’inci maddede kadın ve erkek arasında evlilik birliğinin kurulacağına dair bir düzenleme düşünüldüğünü gelmeden de biliyorduk. Aynı sözleri bizimle de paylaştılar. HDP olarak bu konudaki tutumumuz hukuktan, evrensel hukuktan yanadır. Biz konusu hak ve özgürlükler olan bir olguda referandumu doğru bulmayız. İnsanların nasıl giyileceğine dair bir hakkı nasıl halka soralım? Zaten bu vazgeçilemez bir hak. Biz de hukuktan yana tutum alırız.”

Paylaşın

RTÜK Üyeliği AK Parti’ye Verildi; İYİ Parti Dava Açmaya Hazırlanıyor

9 üyeli Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndaki (RTÜK) boş koltuğa AK Parti kontenjanından Mete Hacıarifoğlu seçildi. İYİ Parti ise, TBMM Başkanlığı ve Başkanlık Divanı’nın kararlarıyla kontenjan hakkının AK Parti’ye verilmiş olmasına karşı idari dava açmaya hazırlanıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda bugün yapılan oylamada, AK Parti ve MHP’nin oy çokluğuyla RTÜK üyeliği için AK Parti kontenjanından seçim yapıldı. Bu çerçevede Mete Hacıarifoğlu AK Parti kontenjanından yeni RTÜK üyesi oldu.

VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu‘nun aktardığına göre, İYİ Parti, ayrıca bugünkü TBMM Genel Kurulu’nda, “Basın ve yayın kuruluşlarının tarafsız ve güvenilir yayın yapabilmeleri için düzenlemeler yapılmasına ve RTÜK’ün siyasi ve taraflı karar vermesinin engellenmesine ilişkin” önergesini gündeme taşıdı.

RTÜK’ün, basın özgürlüğü önünde engel oluşturduğunun tartışıldığı oturumda, İyi Parti Grubu Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, “Siyasi ketenperelerle, siyasi manevralarla ve entrikalarla elde ettiğiniz şey sadece bir RTÜK üyeliğidir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin eğer bu RTÜK üyeliği başını göğe erdirecekse buyurun sizin olsun ama bu RTÜK üyeliği yüzünden bu Meclis’in hoşgörü ortamına zarar verecek ve insicamını da ortadan kaldıracaksınız” tepkisini gösterdi. Ancak İYİ Parti, RTÜK ile ilgili önergesi de, kontenjan hakkı itirazı gibi AK Parti ve MHP’nin oy çokluğuyla reddedildi.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay da, tartışma sırasında İyi Parti’nin RTÜK üyeliği hakkı gasp edilerek TBMM içinde de demokrasiye zarar verilmiş olduğunu ve bir ayıba imza atıldığını dile getirdi.

RTÜK üyeliği tartışması nasıl gelişti?

Bu süreçte, AK Parti kontenjanından seçilmiş üye Taha Yücel’in istifasıyla boşalmış olan RTÜK üyeliğine 1 Temmuz itibarıyla üye seçimi hakkının İYİ Parti’de olması gerekçesiyle iktidar ile muhalefet arasında tartışma söz konusuydu.

TBMM Başkanlık Divanı ise, 26 Ekim’deki toplantısıyla AK Parti ve MHP’nin oy çokluğuyla boş RTÜK üyeliği için AKP kontenjanından seçim yapılması gerektiğine karar vermişti. AK Parti Grubu, İYİ Parti Grubu’nca yapılan itiraz ve CHP Grubu’nun bu itirazı desteklemesine rağmen RTÜK üyeliği seçiminde kendi kontenjanından seçim yapılmasında ısrarcı oldu.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, RTÜK üyeliği seçiminde TBMM’deki mevcut sandalye dağılımı yerine 1 Temmuz tarihinde, ancak o günün de öğleden sonrasındaki dağılımı kabul etmesi de tartışmayı büyüttü. İyi Parti, 1 Temmuz itibarıyla RTÜK üyeliği kontenjanı hakkına sahip olduklarını ve bugünkü TBMM sandalye dağılımı itibarıyla da hak sahibi olduklarını bildirdi. CHP Grubu da, Şentop’un “1 Temmuz’daki aritmetik, Aykut Erdoğdu’nun CHP’den istifasıyla değişti” görüşüne karşı, Erdoğdu’nun ıslak imzalı istifasını 5 Temmuz’da TBMM Başkanlığı’na verdiğini açıkladı.

Şentop’un talebiyle AK Parti Grubu, RTÜK üyeliğine seçim yapılması için kanun uyarınca iki kişilik listesinde Mete Hacıarifoğlu yanı sıra “tavşan aday” olarak Batuhan Mumcu’yu göstermişti. İYİ Parti Grubu ise, AK Parti kontenjanından seçim yapılacak olmasına tepki amacıyla Murat İde ve Çiğdem Akdemir’in isimlerini TBMM Başkanlığı’na aday olarak bildirmişti.

Paylaşın

AK Partili Çelik’ten Kılıçdaroğlu’nun ‘Metamfetamin’ Açıklamasına Tepki

Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de bir metamfetamin salgını olduğu ve buna göz yumulduğu iddialarına tepki gösteren AK Partili Çelik, “Polis ve jandarma teşkilatımıza dönük olarak bu onurlu teşkilatlarımızın uyuşturucu ticareti yaptığından ya da göz yumduğundan bahsetmek başlı başına utanç verici bir iftiradır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Söyleyen kişinin alnına bu ifitira ömrü boyunca yapışacaktır. Biz, uyuşturucu ile ve diğer suçlarla mücadele edildiğinde hedef alınan örgütlerden duyduğumuz sözlerin ana muhalefet liderinde ortaya çıkmasından ibret alıyoruz”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de bir metamfetamin salgını olduğu ve buna göz yumulduğu iddialarına tepki gösterdi.

Çelik şöyle konuştu:

“Sayın Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de cari açığın kapatılması için uyuşturucu ticareti yapıldığı gibisinden belki de Türk siyasi hayatının en vahim ve utanç verici açıklamalarından birine imza attığını görüyoruz.

Polis ve jandarma teşkilatımıza dönük olarak bu onurlu teşkilatlarımızın uyuşturucu ticareti yaptığından ya da göz yumduğundan bahsetmek başlı başına utanç verici bir ifitiradır. Söyleyen kişinin alnına bu ifitira ömrü boyunca yapışacaktır.

Biz, uyuşturucu ile ve diğer suçlarla mücadele edildiğinde hedef alınan örgütlerden duyduğumuz sözlerin ana muhalefet liderinde ortaya çıkmasından ibret alıyoruz.

Kılıçdaroğlu’nun polis ve jandarma teşkilatımızdan açık şekilde özür dilemesi gerekir. Bu provokasyon TSK’ya kimyasal silah iddiasının devamıdır.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı videoda, iktidara “kara para” ve “uyuşturucu” suçlamasında bulundu. CHP Lideri açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Her şey bu iktidarın ekonomiyi bitirmesiyle başladı. O kadar müsrifçe harcadılar ki beytülmale el atacak el uzatacak hale geldiler. Hazineyi boşalttılar. Ekonomiyi çökerttiler. Tüm kaynaklar tükenince de iktidarda kalmak için çok kirli bir oyuna girdiler. Bu oyun neydi sevgili halkım? Her türlü kara paranın ülkeye girmesine göz yumdular. Getir, nereden getirirsen getir, kaynağını sormayacağım dediler. Ve bu kirli parayı yani milyar dolarları, yani uyuşturucu paralarını Türkiye’nin cari açığının finansmanını da kullandılar. Kirli paraya, yani uyuşturucu baronlarının parasına göz yumarsan, onları Türkiye’ye davet edersen, onları her türlü imkanı sağlarsan, doğal olarak sahipleri de o parayla birlikte Türkiye’ye gelir.

Sonuç dünyanın her köşesinden ne kadar uyuşturucu baronu, uyuşturucu çetesi varsa paralarıyla birlikte İstanbul’a geldiler ve yerleştiler. Sonra kafelerde, AVM’lerde birbirleriyle çatışmaya başladılar. İstanbul’u dünya suç örgütlerinin, uluslararası mafyanın, uyuşturucu baronlarının, çatışma alanına döndürdüler. Bu yüzden çocuklarımız özellikle çaresiz ve arayış içindeki çocuklarımız bu tepeden aşağıya yayılan pisliğin hedefi oldu.

Sonuç, kaynağı belirsiz kara para, kirli para, böylece sokaklara, uyuşturucu olarak indi. Bugün Türkiye’nin sokaklarında her gelir grubuna göre uyuşturucu satılıyor. Ama ben ‘meth’e odaklanmak istiyorum. Metamfetamin sokaklarda çok hızlı yayılıyor. Sıvı olarak Türkiye’ye getiriliyor. Türkiye’deki laboratuvarlarda özellikle İstanbul’daki laboratuvarlarda kristale çevriliyor. Dünyada uyuşturucu ile mücadele eden tüm kurumların ortaklaştığı bir nokta var.

Metamfetamin dünyanın kabusu olacak. Çünkü bağımlılık yapma potansiyeli çok yüksek olan sentetik bir uyuşturucu. Kimyasallar karıştırılarak küçük laboratuvarlarda üretiliyor. Ve çok ucuz olduğu için çok hızlı yayılıyor. Uyuşturucunun her türüyle ama özellikle de met ile savaşmamız lazım. Bu ailelerimizi, gençlerimizi, sokaklarımızı savunmak için vereceğimiz çok önemli bir savaş.

Gelelim okul önünde yakaladığınız uyuşturucu satıcısının bacağını kırın diyen namı diğer fotoroman Süleyman’a. O da fotoromancı ya. Saray da çok iyi biliyor ki bu uyuşturucuları kendileri davet ettiler bu ülkeye. Paralarınızı getirin. Her şeye göz yumacağız dediler. Ve göz yumdular. Bunlar onunla bununla poz veren gençlerin diliyle söyleyeyim. ‘Breaking Bad’ Süleyman ülkenin çocuklarının zehirlenmesine göz yummuştur. Yazıklar olsun onlara. Belediye başkanlarımızla da konuştuk. Bu sokaklarda çocuklarımız için gencecik evlatlarımız için mücadele vereceğiz. Bu çetelere, bu rezil adamlara ne ülkemizi ne de sokaklarımızı asla teslim etmeyeceğiz.”

“Yakanı bırakmayacağız”

Öte yandan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya hesabından Kılıçdaroğlu’na yanıt olarak, “Yakanı bırakmayacağız! Yalanlarını yanına bırakmayacağız! İftiralarını yanına bırakmayacağız!” notuyla bir video yayımladı.

Soylu videoda şu ifadeleri kullandı:

“Eşkıya takımının Yalova Mahkemesi baskınını, ortalığa dökülen MLKP, PKK, FETÖ ve DHKPC ittifakının kayıp 8  saatini, belediyelerinin yolsuzluklarını örtmek için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, polisine, jandarmasına, askerine, uyuşturucu parasıyla cari açığı kapatıyorlar iftirasını atması elbette ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir vatandaşına yakışmıyor. Bırakın genel başkan olmasını, bir hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. İki, tazminat davası açıyoruz. Hem şahsımız, hem de kurumlarımız.

Üç, eğer bu attığın iftiranın bir kuruşunu ispat etmezsen, namertsin diyoruz. Tabii namertliğin elbette ki kendisi açısından bir değeri varsa. Anlaşılan o ki Kılıçdaroğlu Türkiye’ye yüzyılını, anlaşılan o ki Türkiye’nin arabası Togg’u, anlaşılan o ki Türkiye’nin başarılarını herhalde bu yıllardır uluslararası istihbarat örgütlerinin hemen hemen her dönem attığı iftiraları, bu bayatlamış iftiraları ve yalanları tekrar Türkiye’ye atarak gündemi değiştireceğini zannediyor. Ama yakanı bırakmayacağız, yalanlarının yanına bırakmayacağız iftiralarını da yanına bırakmayacağız.”

Paylaşın

AK Parti’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ Programı; Eskiyi Konuşarak Yeniyi Vadediyor

Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi Genel Koordinatörü Derya Kömürcü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilan ettiği “Türkiye Yüzyılı” programına ilişkin “yeni bir şey” yok değerlendirmesinde bulundu.

İktidarın vadettiğinin çok altında kalan bir program olduğunu belirten Kömürcü, “Bugüne kadar söylediklerinin ötesinde çok yeni bir açılım ortada yok. Öncesinde köpürtülen ‘kapsayıcılık’ vs. gibi yaklaşımın sözden öteye geçmediğini düşünüyorum. ‘Kimlik siyaseti olmayacak’, ‘kutuplaşma olmayacak’ gibi şeyler Erdoğan siyasetinin özü aslında. Bunların değişmeyeceğini düşünüyorum” dedi.

‘Türkiye Yüzyılı’ açıklamasının genel olarak seçim kampanyası başlangıcı gibi algılanabileceğini ifade eden Kömürcü, Erdoğan’ın “Gelin” çağrısını “Çok gerçekçi bulmuyorum. Giden olursa da yeni bir ‘Yetmez Ama Evet’ten başka bir şey olmaz” sözleriyle değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ikinci yüzyıla dair yeni program ve hedeflerin yer aldığı “Türkiye Yüzyılı” programını Ankara’da ilan etti. Yeni anayasa adımından “Gelin” çağrısına kadar birçok başlığın yer aldığı programın seçmende nasıl karşılık bulacağı da merak konusu oldu.

Kamuoyunun nabzını yakından tutan araştırma şirketi temsilcilerinin bir kısmına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ikinci yüzyılına girerken “yeni hiçbir şey” söylemedi ve eskiyi konuştu. Erdoğan’ın konuşmasının yeni seçmenleri ikna etmeyeceği görüşünün aksini savunan araştırmacılara göre ise AK Parti ilk kez seçim kampanyasını bu kadar erken başlattı ve psikolojik üstünlük AK Parti’ye döndü.

Gazete Duvar’dan Serkan Alan‘ın haberine göre, Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi Genel Koordinatörü Derya Kömürcü’ye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı programda “yeni bir şey” yok. İktidarın vadettiğinin çok altında kalan bir program olduğunu belirten Kömürcü, “Bugüne kadar söylediklerinin ötesinde çok yeni bir açılım ortada yok. Öncesinde köpürtülen ‘kapsayıcılık’ vs. gibi yaklaşımın sözden öteye geçmediğini düşünüyorum. ‘Kimlik siyaseti olmayacak’, ‘kutuplaşma olmayacak’ gibi şeyler Erdoğan siyasetinin özü aslında. Bunların değişmeyeceğini düşünüyorum” dedi.

‘Türkiye Yüzyılı’ açıklamasının genel olarak seçim kampanyası başlangıcı gibi algılanabileceğini ifade eden Kömürcü, Erdoğan’ın “Gelin” çağrısını “Çok gerçekçi bulmuyorum. Giden olursa da yeni bir ‘Yetmez Ama Evet’ten başka bir şey olmaz” sözleriyle değerlendirdi ve şunları kaydetti:

“Bir tür kocaman bir propaganda aygıtının en güçlü şekilde devreye sokulduğu ama açıkça en güçlü hamlenin bile sönük kaldığı bir durum var burada. Çok etkili olmadığını düşünüyorum. Bir süredir muhalefette çalkantılar, muhalif seçmeni moral bozukluğuna itecek şeyler oluyor. Bir söylem üstünlüğü son bir ayda Erdoğan’a geçmiş gibi görünüyor. Bu program, ‘Söylem üstünlüğünü’, ‘Seçimi ben yeniden kazanırım psikolojik üstünlüğüne’ taşıma hamlesi olarak tasarlanmıştı. Ancak öyle bir etki bende bırakmadı. Bugün Erdoğan’a oy verme niyetinde olanlar haricinde yeni bir tek seçmenin bu konuşmayı dinleyip, fikrini değiştirmesi olasılığı gözükmüyor.”

‘Vaat olarak yeni bir şey yok’

Aksoy Araştırma Kurucusu ve Sosyal Demokrasi Vakfı SODEV Başkanı Ertan Aksoy’a göre AK Parti eskiyi konuşarak yeniyi vadediyor. Güncel sorunlara dair programda hiçbir şeyin olmadığını, ülkelerin tarihlerinde yüzüncü yılların büyük semboller olduğunu belirten Aksoy, “Yüzüncü yıla giderken ülkeyi getirmiş oldukları bu derin yoksullaşma haline dair herhangi bir çözüm politikası olmadığı gibi aksini iddia eden bir tutum da söz konusu. Yeni yüzyılı anlamaya, gerekliliklerini inşa etmeye dair bir iz yok” dedi.

‘Türkiye Yüzyılı’ programına “seçim beyannamesi” denmesinin de fazla iddialı bir durum olduğunu ifade eden Aksoy, “Vaat olarak yeni bir şey yok. Mevcut durumun bir kısmının inkârı, bir de Kanal İstanbul gibi inat konularında ısrar var. Beklenti yaratıp, beklentiyi karşılayamayan bir çıkış. Dolayısıyla iddia edildiği kadar anlamlı bir toplantı değil. AK Parti’nin herhangi bir grup toplantısında söylediğinin dışında bir şey bu konuşmada yok” dedi ve şöyle devam etti:

“AKP büyük oranda siyaset üretemeyen bir yapıya dönüşmüş durumda. Son dönem baktığımda iki belirleyici durum görüyorum. Birincisi siyaset üretememe hali, ikincisi ise MHP’nin çizdiği sınırlar. Cumhuriyete dair vurgunun bir nedeni MHP ile birlikte siyaset yapma zorunluluğu.”

“AK Parti’de ilk kez bir seçim kampanyası bu kadar erken başlıyor”

Optimar Araştırma Başkanı Hilmi Daşdemir’e göre ise ‘Türkiye Yüzyılı’ programı öncelikle “gelecek vizyonu” vermeye çalıştı ve “tekrar toplumu kucaklamayı” vadetti. AK Parti’nin özetle “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” dediğini belirten Daşdemir, “2023 seçim kampanyasının ana gündem maddesi yeni bir anayasa olacak. Yeni anayasa bir taraftan hak ve özgürlüklerini savunacak. Hak ve özgürlükler derken terör ya da birlik ve beraberliğe yönelik tehditlere karşı da direnci olan bir şey olacak. Diğer taraftan da ailenin korunmasıyla ilgili sürecin de oluşacağını görüyoruz. Bu vurgu da programda önemliydi” ifadelerini kullandı.

Programda kaydedilen “Yarın Değil Hemen Şimdi” sloganını hatırlatan Daşdemir, programın seçim startı olarak okunmaması gerektiğini, AK Parti açısından seçim startının çok daha önce verildiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye seçime giderken iki taraf da bir vizyon ortaya koyuyor. Ancak AK Parti’nin vizyonu olarak baktığınızda geçmişte yaptıkları var. AK Parti’de ilk kez bir seçim kampanyası bu kadar erken başlıyor diyebiliriz. Çünkü daha önceki süreçlerde Erdoğan defalarca seçimlere girdi ama hiçbir seçim kampanyası bu kadar erken başlamamıştı. Bu da seçim kampanyasının hazırlığı kapsamında bir toplantıydı. Sayın Erdoğan, bu toplantının heyecan ve dinamizmini kendi kitlelerine aktardı. Araştırmalarda da bir yükseliş trendi var. Bu trendin yüzde 3’ün üzerinde olduğunu görüyoruz. Kararsızlara giden seçmenin tekrar AK Parti’ye geldiğini gözlüyoruz. Muhalefetin dağınıklığı ve kendi içlerindeki farklılıkların öne çıkması, Erdoğan’ın gelecek vizyonunu ortaya koymasıyla ve dış politikadaki gelişmeler tekrar AK Parti’ye dinamizm ve heyecan getirdi. Bu, Erdoğan’ın söylemleri ve duruşundan da hissedildi. Bu heyecan dalgasının devam edeceğini tahmin ediyorum.”

“Üç dört aydır psikoloji AK Parti’ye döndü”

GENAR Araştırma Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Aktaş’a göre ‘Türkiye Yüzyılı’ programında, “Türkiye’nin iç barışını tesis edip uluslararası ilişkilerde başarı” çerçevesi çizildi.

“Teröre bulaşmamış kim var ise ortak çalışalım” söyleminin kendisi açısından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasındaki “en kıymetli unsur” olduğunu belirten Aktaş, “Türkiye’nin klasik iç tartışmaları var. AK Parti kendisini ondan uzak tutmak istiyor. 2013’te AK Parti’nin darbeler ve karşıt söylemlerle girmiş olduğu bir dar boğaz vardı. Onun yerine bir bakıma kendi klasik AK Parti söylemini, yani iş üreten, değer üreten, siyaset üreten bir çerçeveye geriye dönüş yaptığını düşünüyorum. Bu tarz bir AK Parti’nin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gelin” çağrısının önemli olduğunu belirten Aktaş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Siyasi düşünceler farklı olabilir. Ama ‘Gelin bu ülkenin geleceğini birlikte inşa edelim’ dendi. Bu bir bütünlük çağrısıydı. Tarih boyunca gadre uğramış Kürtlerden, Alevilerden bahsetti. ‘Biz de bu gadre uğrayanların hakkını geri alan parti olduk’ gibi daha yumuşak, daha yapıcı, daha yüzü dışa dönük bir Türkiye tahayyülü çizdi. Bu tür adımla AK Parti, siyaset üretme kapasitesini de ortaya koymuş oldu. Bu açıdan da muhalefete göre bir ön almış oldu. Bundan sonra muhalefetin reflekslerini merak ediyorum. Siyaset bundan sonra farklılaşacak. AK Parti’nin alışık olduğu bir model değildi arkadan gitmek. Şimdi tekrar öne geçmek gibi bir çabası var. Üç dört aydır psikolojinin AK Parti’ye döndüğünü görüyorum.”

Paylaşın

AK Parti’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ Vizyonu Ve Can Yakan Gerçekler

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaklaşan seçimler öncesinde ‘Türkiye Yüzyılı’ temalı vizyon belgesini açıkladı. Erdoğan’ın açıkladığı vizyon belgesine karşılık uluslararası göstergeler, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu durumu ortaya koydu.

Enflasyonda dünya birincisi konumunda bulunan Türkiye, Türkiye, 27 Avrupa ülkesi arasında Arnavutluk’tan sonra en düşük asgari ücrete sahip ülke konumunda.

İşsizlik sıralamasında dünya beşincisi olan Türkiye, AB işsizlik ortalamasını neredeyse ikiye katladı. IMF verilerine göre Türkiye, dünyada kişi başı milli gelir sıralamasında 78’inci sırada yer aldı.

Birgün’den Hüseyin Şimşek, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu durumu gözler önüne seren uluslararası verileri tek tek sırladı: İşte o veriler;

Enflasyonda zirvede

TÜİK verilerine göre son enflasyon oranı yüzde 83,45, Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre ise yüzde 186 olarak belirlendi. TÜİK’in makyajlı rakamları baz alınsa bile Türkiye, enflasyonda dünya birincisi konumunda. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) verilerine göre Türkiye’de yıllık enflasyon yüzde 83,45’ken ikinci sıradaki Arjantin’de ise yüzde 83 oranında.

Asgari ücrette dipte

EUROSTAT verilerine göre, Türkiye, 27 Avrupa ülkesi arasında Arnavutluk’tan sonra en düşük asgari ücrete sahip ülke konumunda. Türkiye’deki asgari ücret, yaklaşık yedi sene önce birçok Avrupa ülkesindeki asgari ücreti geride bırakıyordu.

Hukuka bağlılık yok

Dünya Adalet Projesi (WJP) 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, hukuk devletine bağlılıkta 140 ülke arasında 116’ncı sırada yer aldı. Hukukun üstünlüğü ve hukuka bağlılık konusunda gerisinde kalınan ülkeler arasında Burkino Faso, Gana, Moğolistan ile Trinidad ve Tobago gibi ülkeler yer aldı.

İşsiz nüfusta ilk beşte

OECD tarafından yayımlanan son verilere göre Türkiye, yüksek işsizlikte de dünya sıralamasına girdi. AKP’nin “vizyonlu” istihdam projesi sonucunda, Türkiye işsizlik sıralamasında dünya beşincisi oldu. Türkiye, AB işsizlik ortalamasını neredeyse ikiye katlarken, Slovakya, Litvanya, Şili, İsrail, Macaristan gibi ülkelerden çok daha fazla işsize sahip.

Milli gelirde İran’ın gerisinde

Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında Türkiye, yine birçok ülkenin gerisinde kaldı. IMF verilerine göre Türkiye, dünyada kişi başı milli gelir sıralamasında 78’inci sırada yer aldı. Türkiye’den daha yüksek kişi başı milli gelire sahip ülkeler arasında İran, Romanya, Bulgaristan, Çin, Yunanistan gibi ülkeler yer aldı.

40 yıl öncesine dönüş

Türkiye, dünya ekonomisindeki payı bakımından da büyük bir kayıp yaşıyor. Uluslararası verilere göre, Türkiye’nin dünya ekonomisindeki payı, askeri darbenin yapıldığı 1980 yılının bile gerisine düştü. Buna göre, Türkiye’nin dünya ekonomisindeki sıralaması 23. Bu sıralama 2004 yılında 17’ydi.

Küresel refah endeksinde geride

Londra merkezli düşünce kuruluşu Legatum Enstitüsü’nün Küresel Refah Endeksi verilerine göre Türkiye, 167 ülke arasında 93’üncü sırada yer alabildi.

Polis devletinde ilk ikide

Ekonomik kalkınmayı bir kenara bırakarak güvenlikçi politikalara sarılan AKP, 100 bin kişi başına düşen polis memuru sayısında Türkiye’yi dünya ikinciliğine taşıdı. İlk sırada Karadağ yer alırken Türkiye’nin geride bıraktığı ülkeler arasında Yunanistan, Malta, Kosova, Letonya gibi ülkeler yer aldı.

Yolsuzluk endeksinde 42 sıra geriledi

Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin verilerine göre Türkiye, Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 180 ülke arasında 96’ncı sırada yer aldı. Kamu sektörü yolsuzluklarına göre hazırlanan sıralamada Türkiye, son 10 yılda 42 basamak birden geriledi. Türkiye ile aynı sıralamaya sahip ülkeler, Arjantin, Brezilya, Endonezya, Sırbistan ve Lesoto oldu.

Basın özgürlüğünde de sonlarda

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, 180 ülke içerisinde 149’uncu sırada yer aldı. Türkiye sıralamada, Katar, Somali, Filipinler, Brezilya, Kenya gibi ülkelerin gerisinde kaldı.

Eğitime yeterli pay ayrılmıyor

Türkiye, ilköğretim düzeyinde eğitime ayırdığı bütçe ile OECD ortalamasının altında kaldı. Yetersiz bütçe nedeniyle OECD ortalamasının altında kalan 16 ülke arasında da Türkiye, Meksika ve Kolombiya ile birlikte son sırada yer aldı.

Paylaşın

AK Parti, ‘Daha İslami Bir Türk Kimliği’ Oluşturma Adımları Mı Atıyor?

Mesut Yeğen, AK Parti hükümetinin Suriyelileri kitlesel olarak Türkleştirmeye girişmediğine dikkat çekerek, “Bu da artık Türkçe konuşmayan Müslümanların Türkleştirilmesi ilkesinin artık katı bir şekilde uygulanmadığını gösteriyor” ifadelerini kullanıyor.

Mesut Yeğen, vatandaşlık politikalarındaki bu değişimin yol açtığı sonuçları değerlendirirken, “Bunlar, AK Parti hükümetinin daha İslami ve daha az seküler bir Türk kimliği inşa etmekte olduğu teziyle uyumlu” diyor.

Almanya’nın saygın düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı (SWP) tarafından yayımlanan analizde, AK Parti hükümetinin yabancılara vatandaşlık ve geçici koruma verme siyaseti mercek altına alındı.

SWP’nin analizine göre mevcut uygulamalar, AK Parti’nin laikliği zayıflatarak, “daha İslami bir Türk milleti” oluşturmaya çalıştığı iddialarını destekler nitelikte.

“Yeniden dizayn edildi”

DW Türkçe’den Değer Akal’ın aktardığı ve Mesut Yeğen tarafından kaleme alınan analizde Türkiye’nin vatandaşlık politikalarında, mülteci akınları ve düzensiz göçün yaşandığı, otoriterleşmenin arttığı bir dönemde yaşanan değişim irdeleniyor.

Makalede, AK Parti hükümetinin son on yılda Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda yaptığı değişiklikler, mülteciler ve düzensiz göçmenler konusunda izlediği politikalarla, yabancıların Türk vatandaşlığı alabilmesine ilişkin uygulamaları “yeniden dizayn ettiği” belirtiliyor. Yeni adımların, geçmişteki politikalarla tezatlık gösterdiği vurgulanıyor.

Geçmiş politikaları belirleyen ana ilkeler nelerdi?

Analizde, Türkiye’de geçmişteki yönetimlerin “Türk milletini” oluşturma çabalarında, üç noktanın dikkat çektiği savunulurken, gayrimüslimlerin sayısının azaltılmasının hedeflendiği, büyük çoğunluğu Kürt olan Türkçe konuşmayan Müslümanların “Türkleştirilmesi” için çaba gösterildiği kaydediliyor. Ayrıca Avrupa’da bulunan, Türkçe konuşan ve Türkçe konuşmamakla birlikte Müslüman olan Osmanlı tebaası ve onların torunlarının, Türkiye’ye yerleşmelerine izin verildiği vurgulanıyor.

Bu politikalar sonucunda Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfusun yüzde 2,5’ini oluşturan Hristiyan ve Yahudilerin sayısının artık günümüzde 0,2’ye gerilediği, bugün Kürtlerin yeni kuşaklarının büyük çoğunluğunun da Kürtçe değil Türkçe konuştukları belirtilirken, yakın tarihten ilginç örnekler de sıralanıyor.

1950’lerde Balkanlar ve Kırım’dan, Türk oldukları kabul edilen onbinlerce kişinin Türkiye’ye yerleştirildiği, buna karşın aynı dönemde örneğin İran’dan kaçan Kürtlerin sınır dışı edildikleri aktarılıyor.

1989’da Bulgaristan’daki Jivkov rejiminden kaçanların Türkiye’ye yerleşmelerine izin verilirken, 1991 yılında Saddam rejiminden kaçan Kürtlerin geçici olarak kamplara yerleştirildikleri, daha sonra geri gönderildikleri anımsatılıyor.

“Soy veya kültür bakımından Türk olduğu kabul edilen Avrupa’daki Müslümanlara Türk vatandaşlığı verilirken, geri kalanlara verilmemiştir” denilen analizde, Türkiye’nin 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlamalar şartıyla imzaladığı, bu nedenle sınırlarını doğu ve güneyindeki ülkelerden gelen “mültecilere” açmadığı hatırlatılıyor.

Peki “yeniden dizaynın” ana hatları neler?

AK Parti’nin son on yıldaki hamlelerinin ise, kimlerin Türk vatandaşı olarak kabul edileceği, Türkiye sınırlarının kimlere açık olacağı ve Türk vatandaşlığı ile tanınan haklar konusunda kimlerin ayrımcılıktan muaf olacakları ile ilgili olarak ciddi değişime yol açtığı belirtiliyor.

“200 bini aşkın Suriyelinin Türk vatandaşı olması, Türk vatandaşlığının artık sadece soy ve kültür bakımından Türk olarak görülenlere tanınan bir bir ayrıcalık olmaktan çıktığını gösteriyor” tespitine yer verilen makalede yine yaklaşık 4 milyon Suriyelinin geçici koruma kapsamına alınması da önemli bir değişimin göstergesi olarak nitelendiriliyor.

Bu adımla, Türk devletinin yıllarca uyguladığı sınırlarını Avrupalı olmayan mültecilere açmama ilkesinin artık ortadan kalktığı vurgulanırken, Suriyelilere bu yolla eğitim ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanma hakkı tanındığına da işaret edilerek, “Sadece Türk vatandaşlarına tanınmış olan bu temel haklar artık sadece Türk vatandaşlarına münhasır değil” görüşü aktarılıyor.

Türk ekonomisinin “hayaletleri”: Afganlar

Analizde, Afgan göçmenlere ilişkin de çarpıcı tespitler yer alıyor. Türk güvenlik güçlerinin, Afgan göçmenleri hem sınırlarda hem de şehirlerde “bir şekilde görmezden geldiklerine” dikkat çekilen yazıda, bunların çoğunluğunun erkek olduğu, Türkiye’de çalışarak, az da olsa, ülkelerine götürmek için para biriktirmeye çalıştıkları aktarılıyor.

Eğitimsiz genç erkekler olarak genellikle yevmiyeli işlerde çalıştıkları, çöp toplama gibi istenmeyen işleri üstlendikleri belirtilirken, şu ifadelere yer veriliyor:

“Türkiye’nin düzensiz Afgan göçmenlerin görünmez varlığına müsamaha göstermesi, Türk ekonomisinin ucuz ve kayıtdışı işgücüne olan ihtiyacına işaret etmektedir.”

Kürtler için artık Türk vatandaşlığı daha az mı kapsayıcı?

Hükümetin, bir yandan Suriyelilere vatandaşlık vermeyi kolaylaştırarak, Türk vatandaşlığını daha kapsayıcı hale getirdiğine, diğer yandan Kürt sorununda daha farklı bir tutum takındığına dikkat çekiliyor. Özellikle çözüm sürecinin çöktüğü 2015 yılından itibaren, daha ayrımcı ve temel hakları ihlal edici bir tutum sergilendiği belirtiliyor.

HDP yanlısı Kürtlerin kültürel ve siyasi haklar gibi temel yurttaşlık haklarının sürekli ihlal edildiğinin belirtildiği makalede, “Bu Kürtler için Türk vatandaşlığının artık daha az kapsayıcı olduğunu göstermektedir” ifadelerine yer verildi.

Analizde, Gülen yapılanması üyesi olduğu iddia edilen kişilerin temel vatandaşlık haklarının da ihlal edildiği belirtilirken, “Bu da Sünni Müslüman Türk kimliğine sahip olmanın, ayrımcılıktan muaf olunacağı anlamına gelmediğini gösteriyor” görüşü dile getiriliyor.

AKP’nin nihai hedefi ne?

Analizin en dikkat çekici bölümünde Mesut Yeğen, AK Parti hükümetinin Suriyelileri kitlesel olarak Türkleştirmeye girişmediğine dikkat çekerek, “Bu da artık Türkçe konuşmayan Müslümanların Türkleştirilmesi ilkesinin artık katı bir şekilde uygulanmadığını gösteriyor” şeklindeki tespitini aktarıyor.

Yeğen, vatandaşlık politikalarındaki bu değişimin yol açtığı sonuçları değerlendirirken, “Bunlar, AK Parti hükümetinin daha İslami ve daha az seküler bir Türk kimliği inşa etmekte olduğu teziyle uyumlu” ifadelerine yer veriyor.

Geleceğe ilişkin öngörüler

Makalenin sonunda, AK Parti’nin son on yılda vatandaşlık hukuku ve politikalarında giriştiği değişikliklerin demografik değişikliğe, etnik çeşitliliğin artmasına yol açtığına işaret eden Yeğen, bunların da Türkiye’de yeni sosyal ve siyasi sorunlara yol açtığını kaydediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2023 seçimleri öncesinde halkın hoşnutsuzluğunu azaltmak için çok sayıda Suriyeli sığınmacının Türkiye’nin kontrolündeki Suriye topraklarına yerleştirilmesi konusunda harekete geçebileceğine dikkat çekilen analizde, bu yolla AK Parti hükümetinin aynı zamanda Kürtlerin bu bölgelerdeki varlığının azaltılmasını, Türk devletinin Suriye’deki varlığının da daha da pekiştirilmesini isteyebileceği aktarılıyor.

Bununla birlikte hem Suriyeli mültecilerin hem de Afgan göçmenlerin, Türkiye’deki kayıtlı ve kayıt dışı ekonominin ayrılmaz bir parçası haline geldiği, geniş çaplı bir politika değişikliğinin bu kesimleri ucuz işgücü için kullanan sektörleri rahatsız edebileceği belirtilirken, şunlar kaydediliyor:

“Türk vatandaşları ile ekonominin talepleri arasında sıkışan Türk hükümeti, muhtemelen bir grup Suriyeliyi Suriye’ye göndererek, bir grup Afganı da ‘sınır dışı ederek’, ekonomideki dengeyi kızdırmadan, Türk kamuoyuna mülteciler ve göçmenlerin gönderildiği izlenimini vermeye çalışacak.”

Erdoğan Öcalan hamlesine mi hazırlanıyor?

Bu arada Yeğen, seçimlere giden süreçte Erdoğan’ın, hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “sesinin duyulmasına” izin verebileceğini de iddia ediyor.

Kürtlerin siyasi olarak yabancılaşmasının, Erdoğan’ın 2023 seçimlerini kaybetmesine yol açabileceğini, kendisinin de bunun farkında olduğu aktaran Yeğen, “Erdoğan Kürt sorununa ilişkin yeniden bir tür reformist siyaset izlemeye başlayabilir” öngörüsüne yer verdi.

Mesut Yeğen, bu öngörüsüne ilişkin değerlendirmesini de şu ifadelerle tamamladı:

“Seçimlere fazla bir zaman kalmadığı için Erdoğan büyük ihtimalle hapisteki PKK lideri Öcalan’ın sesinin duyulmasına izin verecektir. Bununla da Kürt seçmenlerin, Kürt sorununa ilişkin reformist bir politikanın yeniden başladığını düşünmelerini sağlamak isteyebilir.”

Paylaşın