Erdoğan: İsrail, İnsanlık Tarihinin En Kalleş Saldırılarını Düzenliyor

Partisinin grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail yönetimi, Gazzeli çocuklara, kadınlara ve sivillere karşı, insanlık tarihinin en kalleş saldırılarını düzenliyor. Gazze’de 40 gündür şahit olduklarımızı anlatmak için ‘savaş’ dâhil, tüm kavramlar yetersiz kalmaktadır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Çünkü savaşın da bir ahlakı vardır; adabı, hukuku ve sınırı vardır. Savaş hukukunun ilk kuralı ise çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve hastalara dokunmamaktır. Kuvözdeki, kundaktaki bebekleri katledenler, evlerinden kovdukları masumların tepesine bomba yağdıranlar, insanların suyunu, gıdasını, yakıtını keserek ölüme mahkûm edenler, 2 milyonu aşkın sivili atom bombasıyla yok etmekten bahsedenler…”

Erdoğan konuşmasının devamında, “Buradan şimdi Netanyahu’ya sesleniyorum; sende atom bombası var mı yok mu? Sıkıysa açıkla ama açıklayamazsın. Ey İsrail sende atom bombası, nükleer bomba var ve bununla tehdit ediyorsun. Bunu da biz biliyoruz ve artık ecelin geliyor.  İster nükleer bombaya sahip ol neye sahip olursan ol ama gidicisin. Ezcümle ahlak, vicdan, onur namına ne varsa hepsini kaybedenler insan değil; ancak ‘belhüm adal’ olabilir” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) AK Parti Grup Toplantısı’na katılarak bir konuşma yaptı.

Sınırların güvenliği, terörle mücadele, insanların huzuru, ekonomideki sıkıntıların çözümü, 6 Şubat depremleriyle yıkılan şehirlerin inşasının gündemlerinin değişmez ve en öncelikli başlıkları olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’ye yönelik İsrail vahşetinin de, 7 Ekim’den beri gündemlerinin en üst sırasında yer aldığını ifade etti.

Amerika’nın ve Batılı ülkelerin sınırsız desteğini alan İsrail hükûmetinin, katliamlarına tam 40 gündür aralıksız bir şekilde devam ettiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Okulları, camileri, kiliseleri, hastaneleri, pazar yerlerini, binaları, sokakları kasıtlı olarak hedef alan İsrail, bir şehri içindeki insanlarıyla topyekûn yok etme stratejisi uyguluyor” dedi.

İsrail yönetiminin evlerini terk etmeye zorladığı sivilleri yolda kasıtlı olarak bombalayan bir canilikle, kelimenin tam anlamıyla bir devlet terörü estirdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar İsrail tarafından katledilen 12 bine yakın Gazzeli’nin üçte ikisini çocuklar ve kadınların oluşturduğuna dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “İsrail yönetimi, Gazzeli çocuklara, kadınlara ve sivillere karşı, insanlık tarihinin en kalleş saldırılarını düzenliyor. Gazze’de 40 gündür şahit olduklarımızı anlatmak için ‘savaş’ dâhil, tüm kavramlar yetersiz kalmaktadır.

“Savaşın da bir ahlakı vardır; adabı, hukuku ve sınırı vardır”

Çünkü savaşın da bir ahlakı vardır; adabı, hukuku ve sınırı vardır. Savaş hukukunun ilk kuralı ise çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve hastalara dokunmamaktır. Kuvözdeki, kundaktaki bebekleri katledenler, evlerinden kovdukları masumların tepesine bomba yağdıranlar, insanların suyunu, gıdasını, yakıtını keserek ölüme mahkûm edenler, 2 milyonu aşkın sivili atom bombasıyla yok etmekten bahsedenler…

Buradan şimdi Netanyahu’ya sesleniyorum; sende atom bombası var mı yok mu? Sıkıysa açıkla ama açıklayamazsın. Ey İsrail sende atom bombası, nükleer bomba var ve bununla tehdit ediyorsun. Bunu da biz biliyoruz ve artık ecelin geliyor.  İster nükleer bombaya sahip ol neye sahip olursan ol ama gidicisin. Ezcümle ahlak, vicdan, onur namına ne varsa hepsini kaybedenler insan değil; ancak ‘belhüm adal’ olabilir.”

‘İnsanım’ diyen hiç kimsenin Gazze’de yaşananları onaylamayacağını, mazur ve meşru göremeyeceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail yönetimini lanetlerken; bu katliamlara aleni destek verenleri, meşrulaştırmak için kırk dereden su getirenleri de unutmadıklarını belirterek, “İsrail’in işlediği insanlık suçlarına ses çıkarmayanlar, en az failler kadar, bu suçlara ortaktır” değerlendirmesinde bulundu.

“Gazze’de öldürülen yavruların kanı, İsrail yönetimine silah, mühimmat ve istihbarat desteği sağlayanların alınlarına, utanç lekesi olarak yapışmıştır” sözleriyle devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti:

“Düşünebiliyor musunuz? Her gün yüzlerce çocuk bombaların altında can veriyor; Avrupa Birliği’nden Amerika’sına sürekli insan hak ve hürriyetlerinden dem vuranların hiçbiri çıkıp, tek kelime etmiyor, edemiyor. Gazze’deki vahşeti dünyaya duyuran gazetecileri, aileleriyle birlikte İsrail katlediyor; uluslararası basın kuruluşları tek bir açıklama dahi yapmıyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bırakın Gazzeli sivillerin hayatını korumayı, Teşkilat’ın kendi çalışanlarına dahi sahip çıkamıyor. Birleşmiş Milletler üyesi ‘121’ ülkenin Genel Kurul’da sergilediği irade, Güvenlik Konseyi’ndeki bir-iki ülke tarafından resmen gasp ediliyor.”

Paylaşın

HEDEP’li Vekilden AK Partili Vekile: Terörist Senin Babandır

HEDEP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, kendisine yönelik ‘terör seviciliği’ ifadesini kullanan AK Parti Milletvekili İsmail Erdem’e tepki göstererek,  “Terörist senin babandır. Sensin! Bize terörist diyenlerin alnını karışlarım” dedi ve ekledi:

“Terörist sizsiniz! Kim ‘Terörist’ diyorsa onlar teröristtir. Oradan ‘terörist’ diyeceksiniz, biz dinleyeceğiz öyle mi? Dinleyeceksin kuzu kuzu. Terör sevici de kendileridir. Onlar seviyor terörü. Terör üzerinden beka devşiriyorsunuz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkan Vekili ve Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, bugün grubu adına söz alarak PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yıllardır avukatları ve ailesi ile görüştürülmemesinin hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu belirterek “Bu, ben çete yöntemleriyle bu ülkeyi yönetiyorum demektir” dedi.

Beştaş şunları söyledi: “İmralı Adası bu ülkenin cezaevi değil mi? Ceza İnfaz Kanununa tabi değil mi? Ceza almış diye insanları ailesiyle, avukatlarıyla görüştürmemek hukuk devleti değilim, ben kabile devletiyim, ben çete yöntemleriyle bu ülkeyi yönetiyorum demektir. Eğer hukuka burada uyulmayacaksa, uyulmasını istemeyeceksek nerede isteyeceğiz?” sözlerini kullandı.

Beştaş, ayrıca; 8 HEDEP milletvekilinin pasaportlarına İçişleri Bakanlığı tarafından tahdit konulduğu için yurt dışına çıkamadıklarını bunun da “hukuk tanımazlığa” başka bir örnek olduğunu söyledi.

Bu sırada AK Partili İsmail Erdem, “Terör seviciliği” ifadesini kullandı. Bunun üzerine Meral Danış Beştaş, Erdem’e dönerek, “Terörist senin babandır. Sensin! Bize terörist diyenlerin alnını karışlarım. Terörist sizsiniz! Kim ‘Terörist’ diyorsa onlar teröristtir. Oradan ‘terörist’ diyeceksiniz, biz dinleyeceğiz öyle mi? Dinleyeceksin kuzu kuzu. Terör sevici de kendileridir. Onlar seviyor terörü. Terör üzerinden beka devşiriyorsunuz” sözleriyle tepki gösterdi.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Ömer Çelik’ten Özgür Özel’e ‘Darbe’ Yanıtı: Yassıada Zihniyeti

CHP Lideri Özgür Özel’in AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması kararına ilişkin yaptığı “darbe” değerlendirmesine yanıt veren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Onlar demokratik kültüre alışkın olmadıkları için Türkiye’de demokratik hayatta çözülmesi gereken mesele çıktığında, bunu sürekli olarak hemen bir ‘darbe girişimi’ olarak sunmaya çalışıyorlar” dedi ve ekledi:

“Türkiye’deki en büyük meselelerden biri, demokratik hayat içindeki olağan birtakım tartışmaları CHP’nin öteden beri bir rejim tartışması haline getirmesidir. İktidara geldiğimiz zamandan beri herhangi bir konuda sistem üzerinde bir iyileştirme, reform yapmaya çalıştığımızda CHP bunu rejim tartışması haline getirirdi. Türkiye’de rejimimiz üzerinde mutabakat tamdır, rejim ile ilgili Türkiye’nin bir problemi yoktur.”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisince düzenlenen çalışma kampının ardından gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Birgün’ün aktardığına göre; Yargıtay’ın, Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili seçilen Gezi Parkı davası sanığı Can Atalay’a ilişkin kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması kararına ilişkin CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “darbe” ifadesini kullanmasına yönelik değerlendirmesi sorulan Çelik, şunları söyledi:

“Bu çıktığı zaman bu uyumun sağlanması görevi Cumhurbaşkanlığı makamına verilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı’mız da ‘Hakem pozisyondayız, üzerimize düşen görevi yerine getireceğiz’ dedi. Eğer bu uyumun sağlanması bakımından yasal ve anayasal boşluklar varsa bunların giderilmesi TBMM’nin görevidir.”

Özel’in açıklamalarını, “Yassıada zihniyeti” olarak nitelendirdiğini vurgulayan Çelik, şunları söyledi: “Onlar demokratik kültüre alışkın olmadıkları için Türkiye’de demokratik hayatta çözülmesi gereken mesele çıktığında, bunu sürekli olarak hemen bir ‘darbe girişimi’ olarak sunmaya çalışıyorlar.

Türkiye’deki en büyük meselelerden biri, demokratik hayat içindeki olağan birtakım tartışmaları CHP’nin öteden beri bir rejim tartışması haline getirmesidir. İktidara geldiğimiz zamandan beri herhangi bir konuda sistem üzerinde bir iyileştirme, reform yapmaya çalıştığımızda CHP bunu rejim tartışması haline getirirdi. Türkiye’de rejimimiz üzerinde mutabakat tamdır, rejim ile ilgili Türkiye’nin bir problemi yoktur.”

“CHP’de herhangi bir siyasi yazılım değişimi olmamıştır”

Çelik, CHP Genel Başkanı Özel’in seçilir seçilmez “Cumhurbaşkanlığı makamının meşruiyetine saldırdığını” iddia ederek şu açıklamalarda bulundu: “Bunlar ‘değişim’ diye ortaya çıktılar ancak bu, şunu gösterdi ki aslında CHP’de herhangi bir siyasi yazılım değişimi olmamıştır. Onlar sadece biyografiyi değiştirmişler. CHP Genel Başkanı’nın biyografisi değiştiği zaman bunu siyasi değişim zannediyorlar. Siyasi değişim, siyasi fikirlerin, demokratik sisteme yaklaşımın, demokratik sistem içindeki tartışmalara yaklaşımın ele alınmasıyla ilgili bir değişimdir.

Özel’in ilk ortaya koyduğu açıklamalar, Kemal Kılıçdaroğlu döneminden bile daha geri açıklamalardır. Kemal Kılıçdaroğlu demokratik bir üslubu sürdürmeyi öğrenememişti ama en azından öğrenmiş gibi yapıyordu. Bütün bunlar olmadığı zaman ne oldu? Şimdi hemen bir tartışmayı darbe olarak nitelendirip Sayın Cumhurbaşkanı’mızın siyasal meşruluğuna saldırmak sadece Yassıada zihniyetinden beri alışkın olduğumuz demokrasiyi, siyasi sistemi zehirleme faaliyetinin bir devamıdır.”

“CHP Genel Başkanı Özel’in, partisinin ön seçimle yerel seçim adayı belirlemesine yönelik bir hafta içinde iki farklı değerlendirmesinin olduğu” yönündeki söylemlere ilişkin düşüncesi sorulan Çelik, şunları kaydetti:

“Seçim zamanında bunları gördük, önceki Genel Başkan da ‘demokrasi, çoğulculuk’ demişti, kendileri gibi düşünmeyenleri tehdit etmeye, demokrasiyi zehirleyecek şekilde terör örgütlerine alan oluşturmaya başladılar. Şimdiki de geldi ‘ön seçimle belirleyeceğiz’ dedi, sonra ‘ön seçim için yeterli takvim yok’ diyor.

Onun için diyoruz ki bu bir siyasal değişim değil, bu bir biyografi değişimidir. CHP aynı CHP’dir. Göreceksiniz öncekinden daha otoriter birtakım yaklaşımların ortaya çıktığı görülecek. Kemal Kılıçdaroğlu hiç yoktan ‘demokrat’ gibi yapıyordu, şimdikinin ilk vazgeçtiği şey kendi sözü oldu. Bir siyasi partinin kendi içindeki çelişkileri yönetemezken devlet hayatı hakkında bu kadar iddialı cümleler kurması bir garabettir.”

Paylaşın

AK Partili Yavuz’dan “İstanbul Ve Ankara” Açıklaması: Geri Alacağız

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan AK Parti Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz, “Biz adaylarımızı merkezi yoklamayla belirliyoruz. Cumhurbaşkanımız son derece dikkat ediyor. Geniş çerçevede milletin ne dediğine bakıyoruz. Birden çok belli illerde 10 defa anket yapmış oluyoruz. Yine teşkilatın ne dediği var” dedi ve ekledi:

“O arada milletvekillerinin görüşünü alıyoruz. Hepsinin sonucu olarak şekilleniyor bu. Bu partini çok yetişmiş aktörleri var. Sayın Cumhurbaşkanımız hem kişisel hem de yöntem bazlı milletin beklediği değişim beklentisini sağlıyor. CHP’de 7 dönem vekillik yapan var düşünebiliyor musunuz? AK Parti bu anlamda sanıldığının çok daha ötesinde radikal-kesin dönüşler yapıyor.”

Ali İhsan Yavuz, açıklamasının devamında, “İstanbul ve Ankara’yı geri alacağız. Sonuç alacağımız kişiyle sonuç alalım ama bir yandan da İstanbul ve Ankara’da tam bir ‘AK belediyecilik’ örneğini yakalayabilecek aktörleri yakalayalım… Biz sadece bugünü kurtarmaya çalışan bir parti olamayız. Biz ilkeler partisiyiz. Biz ilkelerimizle buraya geldik. İlkelerimizden olacaksak iktidardan olalım daha iyi. Kazanacaksak ilkelerimizle kazanacağız” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz, tv100 Ankara Temsilcisi Deniz Gürel’in sorularını yanıtladı. Yavuz’un  yaptığı açıklamalardan öne çıkanlar şu şekilde:

“‘Yargı krizi’ denilen husus şu anda herkesin gündemine girmiş gibi duruyor. Aslında bu ve benzeri hadiseler bundan önce de oldu. Bütün mesele bu olayların karşısında kimin ne yaptığı… CHP’ye bakıyorsunuz; bir kalkışmadan darbe girişimi diye bahsediyor. Bir yandan da Meclis’te eylem yapıyor. Ana muhalefet partisi, gerçek darbecilere darbeci demedi bugüne kadar; gerçek teröristlere terörist demedi.

Gerçek teröristlerle arasına mesafe koymadı. Ama böyle bir hadiseyi bahane ederek, Cumhurbaşkanımıza, Cumhur İttifakı’na ve AK Parti’ye yükleniyor. Burada yüklenecek ne var? Zaten Cumhurbaşkanımız bu ve benzeri konularda en fazla bedel ödemiş insanların başında geliyor. Bu meseleyi çözüme kavuşturmak için çözüm önerisi sunmak varken; Meclis’i kilitlemeye çalışıyorsun.

Can Atalay, biliyorsunuz Gezi sanıklarından birisi. Aslında kendisine atfedilen suç da ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmaya engellemeye yönelik bir girişimden’ ötürü dava açılıyor 2022 yılında 18 yıla mahkûm ediliyor. Dosya Yargıtay’a gittiği aşamada ise milletvekili seçiliyor.

Milletvekili seçilir seçilmez de Anayasa’nın 83. Maddesine göre bu kapsamda değerlendirilerek tutuklanmasına son verilmesi; yargılamanın durdurulması isteniyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne müracaat ediliyor ve reddediliyor. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne gidiliyor ve Anayasa Mahkemesi yeni bir karar veriyor.

İki yargının arasındaki çelişki ortadayken CHP bütün vebali hükümete yüklüyor. Eleştirilecek birçok yanını bulabilirsiniz ama burada en az eleştireceğiniz kişi iktidardır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin vermiş olduğu kararı sanki iktidar vermiş gibi ‘Darbe yapıyorsunuz’ diyor. Anayasa Mahkemesi, elbet böyle bir karar verebilir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin de söyleyecekleri olabilir. Orası adli dosyaların son temyiz yeri.

Bunu eleştirebilirsiniz ama iktidara bağlayamazsınız. Acaba PKK’nın ele başlarından herhangi birisi aynı duruma düşse 14’üncü maddeyi uygulayacak mısın? Türkiye’de darbeye kalkışanlar mesela FETÖ ele başlı aynı şekilde milletvekilliğine kalkışsa ve bir şekilde seçilse aynı şekilde onu yok mu sayacaksın?

Biz şimdi hukukun üstünlüğünü mü, üstünlerin hukukunu mu savunacağız? Kim üstün burada? Hukukun üstünlüğünü savunacaksak, Anayasal zeminde çerçeve çok net oluşturulmuş ama bu oluşturulan çerçeve anlaşılmıyorsa birileri bu çerçevenin dışına çıkıyorsa sorumlu olan biziz. CHP’dir, AK Parti’dir.

Grubu bulunan partilerdir. Sınırı aşan bir yer varsa yeniden çerçeveyi oluşturacak bir öneri getir ama CHP bunu yapmıyor, sadece konuşuyor ve eylem yapıyor. Türkiye’nin ikinci partisi sadece iktidarı suçluyor. Çözüm yeri olarak TBMM’yi asla görmüyor. CHP, Atatürk’ün kurguladığı zeminden çok öteye düştü. CHP değişmedi, başkalaştı. CHP’nin değişmediğini ikinci gün anladık.

Yerel seçimler: Biz son derece ilkelerini netleştirmiş, yol haritasını belirlemiş ve bununla yol alarak sürece doğru hızlı bir şekilde ilerleyen bir partiyiz. Anket çalışmaları yapıyoruz, birimler çalışıyor, pazar günü temayül yoklamasından sonra Cumhurbaşkanı’mızın ön gördüğü bir anda toplantılara başlayacağız. Adayları ne geç açıklamak doğrudur ne de erken açıklamak. En uygun anı yakalamak gereklidir. Geçen sene ocak ayının sonlarına doğru açıkladık. Kasım ayının sonları, aralık ve ocak ayları hep adayların belirlendiği ve adayların açıklanmaya başlandığı ay olacak.

Biz adaylarımızı merkezi yoklamayla belirliyoruz. Cumhurbaşkanımız son derece dikkat ediyor. Geniş çerçevede milletin ne dediğine bakıyoruz. Birden çok belli illerde 10 defa anket yapmış oluyoruz. Yine teşkilatın ne dediği var. O arada milletvekillerinin görüşünü alıyoruz. Hepsinin sonucu olarak şekilleniyor bu. Bu partini çok yetişmiş aktörleri var. Sayın Cumhurbaşkanımız hem kişisel hem de yöntem bazlı milletin beklediği değişim beklentisini sağlıyor. CHP’de 7 dönem vekillik yapan var düşünebiliyor musunuz? AK Parti bu anlamda sanıldığının çok daha ötesinde radikal-kesin dönüşler yapıyor.

İstanbul ve Ankara’yı geri alacağız. Sonuç alacağımız kişiyle sonuç alalım ama bir yandan da İstanbul ve Ankara’da tam bir ‘AK belediyecilik’ örneğini yakalayabilecek aktörleri yakalayalım… Biz sadece bugünü kurtarmaya çalışan bir parti olamayız. Biz ilkeler partisiyiz. Biz ilkelerimizle buraya geldik. İlkelerimizden olacaksak iktidardan olalım daha iyi. Kazanacaksak ilkelerimizle kazanacağız.”

Paylaşın

Yerel Seçimler: AK Parti, İstanbul İçin Kürt Oylarının Peşinde

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimler yaklaştıkça, partilerinde seçim stratejileri netleşiyor. AK Parti, 2019 yerel seçimlerinde Millet İttifakı’na kaybettiği İstanbul’da yeniden kazanmak için Kürt oylarının peşinde.

Kürtlerin oyunu almak için HEDEP (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) ile iş birliğine sıcak bakılmayan AK Parti’de, “Kürtlerin oyu kazanılacaksa hizmet siyaseti ile kazanılmalı” görüşü öne çıkıyor.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; AK Parti’nin son MYK toplantılarında da İstanbul seçim stratejisine ilişkin pek çok öneri sunuldu. İstanbul’daki Kürt nüfusun seçim sonucundaki etkisine dikkat çeken bazı MYK üyeleri, Kürtlerin oyunu almadan İstanbul’un kazanılmasının zor olduğunu belirtti.

Kürt seçmenin oyunu almak için Kürtlerin yoğun yaşadığı mahallelere daha çok hizmet götürülmesi gerektiğini kaydeden AK Partili yöneticiler, Kürtlerin oyunu almak için HEDEP ile iş birliğine sıcak bakmadıklarını belirtti ve “Kürtlerin oyu kazanılacaksa hizmet siyaseti ile kazanılmalı” görüşünü aktardı.

Öte yandan son genel seçimlerde yüzde 52 oyla yeniden Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel oyunun partisinin çok üzerinde olduğu bir kez daha görüldü. Ancak Erdoğan’ın bir siyasi aktör olarak tek başına varlığı birçok seçimin sonucunda etkili olsa da yerel seçimlerde bunun tam çalışmadığı da görülmüş durumda.

2019 seçimlerinde uzun yıllardır siyaset sahnesinde yer alan Binali Yıldırım, İstanbul’da aday gösterilmiş ve Ekrem İmamoğlu karşısında yarışı hem de iki kere kaybetmişti. AK Partili siyasetçiler şimdi, “Yerel seçimlerde sadece Erdoğan’ın yetmediğini görüyoruz. Adayın memleketi, donanımı, o ildeki karşılığı, icra yeteneği olmadan olmuyor.

Aday belirlerken de tüm bunlara bakılacak” diyor. İstanbul için aday arayışı da sürüyor. AK Parti kulislerinde İstanbul için en çok konuşulan isim eski Çevre Bakanı Murat Kurum. Ama sürecin sürprizlere de gebe olabileceği kaydediliyor.

Paylaşın

AK Parti, Anayasa Mahkemesi’nin Yetkilerini Daraltmayı Planlıyor

Yargıdaki krize ilişkin bir yazı kaleme alan Gazeteci Nuray Babacan, AK Parti’nin Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bireysel başvuruya ilişkin hükümleri içeren yasa maddelerine sınırlama getirmeyi planladığını yazdı.

Nuray Babacan yazısında, bireysel başvuru kararlarında, AYM’nin temyiz mahkemesi olamayacağına ilişkin yeni hükümler hazırlanması, çerçevenin daraltılmasının tartışıldığını belirtti.

Gazete Pencere yazarlarından Nuray Babacan, “AKP, AYM’nin yetkilerini yasa yoluyla daraltmayı planlıyor” başlıklı yazısıyla yargıda yaşanan krize ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Babacan’ın yazısı şöyle:

“AKP iktidarının, önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin işaret fişeği ile başlayan Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini sınırlandırma girişimi, hızlandı. Daha Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yüksek yargının başkanlarıyla toplantı yapılmadan AKP’de taslak metin konuşuluyor. AYM’nin yetkilerini sınırlandırma, yerinde denetimlik yapmasını önleme ve bireysel başvuruları daraltma amacı taşıyan taslak hazırlanıyor.

Edinilen bilgiye göre, Bahçeli’nin başlattığı, Cumhurbaşkanlığı sarayındaki danışmanların destek verdiği AYM’nin yetki tartışması, partinin hukukçu milletvekillerinin büyük bölümünün desteğini almasa da devam edecek. Yargıtay’ın çıkışı ile siyasilerin yaptığı açıklamaların, değişiklikleri gündeme getirmek için bir manevra olduğunu öne sürenler de var.

AKP’de konunun, yasa ve Anayasa’da yapılacak değişiklikleri içeren iki boyutu olduğu değerlendiriliyor. Anayasa değişikliğine muhalefetin destek vermeyeceği, uzlaşmanın mümkün olmayacağı kabul ediliyor. İktidar Partisi, AYM’nin Anayasa’dan aldığı yetkileri, yasa yoluyla daraltmayı planlıyor. Tartışılan düzenlemelerin ana başlıkları şöyle:

AKP, AYM’nin bireysel başvuruya ilişkin hükümleri içeren yasa maddelerine sınırlama getirmeyi planlanıyor. Bireysel başvuru kararlarında AYM’nin temyiz mahkemesi olamayacağına ilişkin yeni hükümler hazırlanması, çerçevenin daraltılması tartışılıyor.

AYM’nin yerindelik denetimi yapmasının önüne geçilmesi planlanıyor. AYM’nin sadece hak ihlali kararı verileceği ve buna bağlı olarak sonucun AİHM olduğu gibi tazminat sınırlı kalması gerektiği üzerinde duruluyor. AYM’nin Yargıtay kararlarını ortadan kaldıran, mahkemelere talimat veren bir karar çıkartamayacağına ilişkin düzenlemeler yapılması planlanıyor.

Ayrıca, AYM’nin kendi çalışma usullerini kendi çıkardığı bir yönetmelikle belirlediği belirtilerek, değiştirmesi gerektiği iddia ediliyor. AYM’nin çalışma usullerinin yönetmelik değil kanun ile belirlenmesi düşünülüyor.

Gerekçe oluşturuyorlar

Parti kurmayları, 2012 yılından itibaren getirilen bireysel başvuru hakkının, 6216 sayılı Anayasaya Mahkemesi Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 50’nci maddesinin bazı hükümleri yürürlükte olduğu müddetçe benzer sorunlar yaratmaya devam edeceğini öne sürüyorlar.

Değişikliği destek veren AKP’liler, “‘Hak ihlali mahkeme kararından kaynaklanmışsa dosya yeniden yargılama yapılmak üzere mahkeme gönderilir’ hükmü olduğu müddetçe, Yargıtay ve Danıştay’ın temyiz incelemesi üzerine verdiği kesin kararları, AYM’nin adeta bir süper temyiz mahkemesi gibi incelemesi sonucunu doğuruyor. Bir düzenleme yapılmazsa tartışma ve huzursuzluk devam edecek. Dolayısıyla bu maddenin yeniden düzenlenmesi gerekir.

Ayrıca, yasama organı, kendisinin ve diğer organların da sınırlarını çizen erkler ayrılığında en üst organdır. Yasamanın verdiği bir kararın AYM’nin müzakereye katılan üyelerinin eşitliği halinde başkanın oyu ile iptali gibi demokratik temsili ipotek altına alan bir karar alma usulü kabul edilemez” iddiasını savunuyor.”

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik: CHP’de Bir Değişiklik Göremedik

Partisinin MKYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, hafta sonu yapılan CHP kurultayına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Yeni göreve gelenleri tebrik ediyoruz. Ama biz orada bir değişiklik görmedik” dedi ve ekledi:

“Aynı söylemler tekrar ediyor. Türkiye’de siyasal değişimi taşıyan parti yine AK Parti’dir. Türkiye’de siyasal değişim ihtiyacını gerçekleştiren kadrolar Cumhur İttifakı kadrolarıdır. Bizim gördüğümüz CHP aynı CHP, orada sadece bir koltuk değişimi olmuştur.”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MKYK toplantısı sonrasında açıklamalarda bulundu. Gazete Pencere’nin aktardığına göre Ömer Çelik açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“MKYK toplantımızda gündem maddesi olarak bölgesel ve uluslararası gelişmeler ele alındı. Gazze’de Türkiye’nin pozisyonu değerlendirildi. Seçim işleri başkanlığımız seçim takvimi için yetki istemiştir. Yetki verilmiştir. Takvimin nasıl işleyeceğine dair çalışmalar tamamlanıp paylaşılacaktır. Bu yetkilerin verilmesi ile seçim takvimi başlamıştır. Adayların ne zaman başvuracağına dair bir iki gün için kamuoyu ile paylaşılacaktır.

Gözümüz kulağımız Gazze’de. Hukuk ve insani açısından tüm yönleri ile konuyu değerlendirdik. Srebrenitsa’daki gibi soykırımla karşı karşıyayız. 32 gündür Gazze şeridini bombardıman altında tutuyorlar. Maalesef ölü sayısı 10 bine yükseldi. 4 bini çocuk 3 bini kadınlardan oluşuyor. Çocuk ve kadın olan 7 bin kişinin vahşi saldırılar karşısında dünya ayağa kalkmalıydı. Tüm bunlar savaş suçu niteliğinde gelişmelerdir. Bu soykırımdan başka bir şeyle ifade edilemez. BM bunları dehşet duygusu ile ifade ediyor. Tüm bunlara rağmen sürecin gidişatına müdahil değil.

Tasarılar bloke edilerek bu tablo ortaya çıkıyor. 120 ülke ateşkes çağrısı yaptı. Bosna ve Srebrenitsa’daki süreç ortaya çıktı. Ukrayna ve Filistin için iki ayrı yaklaşım ortaya konulmuştur.

Bütün uluslararası toplumu cumhurbaşkanımızın çağrısına kulak vermeye davet ediyoruz. Katliam yapıyorsunuz dediğimizde siz Hamas’a destek veriyorsunuz diyorlar. Netanyahu, Tevrat’tan alıntı yaparak dini yaptıklarına alet ediyorlar. Tevrat’ı ve incil’i de hedef alıyorlar aynı zamanda. Cumhurbaşkanımız bunu din savaşına çevirmeyin dedi. Bütün dünyayı ateşe atacak sorumsuzlukla hareket etmekteler. Ses yükselten tüm milletlere şükranlarımızı iletiyoruz. Türkiye’da Gazze halkına sahip çıkan sivil toplum örgütlerine de şükranlarımızı sunarız.

Siyasetçiler ve medya tarafından hain bir dil kullanılıyor. İşgal ve soykırımı meşrulaştırmakla ilgili açıklama yapmıştım 2021’de, aynısını uyguluyorlar. Kim ki İsrail’in kendisini savunma hakkı var diyor, bu katliamı yapabilir diyor. İstediğin kadar masum öldürebilirsin demek bu. Tek başına katliamlara cevaz veren bir cümle haline gelmiştir.

Taraflara itidal çağrısı yaparlarsa bilin ki onlar sizi saldırabilir ama siz karşılık veremezseniz denmektedir. Bir İsrailli Filistinli sivillerin arasına aracını sürünce Filistinliler İsrailli birinin aracını taşladı diye yazıyorlar. Netahyahu hükümet kurmakta zorlanıyor deniyorsa Netanyahu bir takım şiddet eylemlerine girişecektir bilin ki. İsrail bölge ülkeler ile normalleşme için gayret ediyor dediklerinde bilin ki Filistin’i yok sayarak hakim olmanın peşindedir. Maalesef bu iki yüzlü dili görüyoruz’.

Gazze’ye günlük en az 500 TIR’lık yardım girmesi gerekir. 32 günde toplam 450 TIR yardım girmiştir. Bir günde girmesi gereken yardım bile 32 günde girmemiştir. Türkiye insani yardımdan sağlık hizmetine kadar her türlü desteğe hazırdır fakat İsrail bunu engellemektedir. Gazze’nin boşaltılması gibi bir şeyi asla kabul edemeyiz. Gazze’nin boşaltılması demek Netanyahu hükümetinin ve bu zihniyettekilerin Filistin davasını ortadan kaldırması demektir.

Kendileri Hamas’la mücadele ettiklerini söyleyerek 7 bin kadın ve çocuğu katlettiler. 10 bin insanın hayatını kaybetmesine yol açan bombardımanlarla bu katliamı ortaya koymuş oldular. Şu anda Netanyahu’nun zihniyetinin DEAŞ zihniyetinden bir farkı yok. Bir şekilde bu işgale, saldırganlığa, soykırım faaliyetlerine karşı çıkan herkesi krimanilize etmeye çalışıyorlar. Türkiye buna boyun eğmez.“

“CHP’de sadece koltuk değişimi oldu”

Yeni göreve gelenleri tebrik ediyoruz. Ama biz orada bir değişiklik görmedik. Aynı söylemler tekrar ediyor. Türkiye’de siyasal değişimi taşıyan parti yine AK Parti’dir. Türkiye’de siyasal değişim ihtiyacını gerçekleştiren kadrolar Cumhur İttifakı kadrolarıdır. Bizim gördüğümüz CHP aynı CHP, orada sadece bir koltuk değişimi olmuştur.”

Paylaşın

Son 21 Yılda 32 Bin 180 İşçi İş Kazalarında Hayatını Kaybetti

“AKP’li Yıllarda İş Cinayetleri Raporu”na göre; AK Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne iş cinayetlerinde en az 32 bin 180 işçi hayatını kaybetti.

Haber Merkezi / Raporda, 21 yılda iş cinayetlerinin gündelik yaşamın bir parçası haline geldiği ve bu durumun olağanlaştırıldığı belirtilerek, “Ancak biz işçilerin de mücadelesi her alanda devam etmektedir. İş cinayetlerine, güvencesiz çalıştırmaya, sendikal örgütlenme üzerindeki baskılara karşı direneceğiz… Artık Yeter!” ifadelerine yer verildi.

Raporda, “Her geçen yıl emekçilerin aleyhine çıkarılan yasalar, artan enflasyon ve giderek azalan alım gücü, hak ve özgürlük mücadelelerine karşı süreklileşen bir baskı ve güvencesiz çalışma koşullarının yaşama geçirildiği bir ‘İş Cinayetleri Rejimi'” denildi.

Kocaeli İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), AK Parti’nin iktidara gelişinin 21. yıldönümünde “AKP’li Yıllarda İş Cinayetleri Raporu”nu yayınladı.

Raporda, AK Partili yıllarda İSİG alanındaki temel sorunlar şöyle özetlendi:

1- Ülkemizde hüküm süren durum bir iş cinayetleri rejiminin varlığıdır. Soma, Amasra, Hendek, Davutpaşa, Ostim, Torunlar, Ermenek, Elbistan, Şırnak, Dursunbey, 3.Havalimanı, Tuzla Tersaneleri, Kot Kumlama gibi birçok işçi katliamı bu dönemde meydana gelmiştir.

2- ILO ve DSÖ verilerine göre her bin işçi için yılda 4 ila 12 yeni meslek hastalığı olgusu beklenmektedir. Yine meslek hastalıklarına bağlı ölümler, iş cinayetlerine bağlı ölümlerin yaklaşık 5-6 katı düzeyindedir. Ancak SGK ise her yıl 500 civarı meslek hastalığı tespit etmiş ve her yıl 5 ila 20 civarı meslek hastalığına bağlı ölüm açıklamıştır. Devlet meslek hastalıklarını gizlemiştir.

3- İş cinayetleri sonrası adaletsizlik, cezasızlık bir kural haline gelmiştir. Davalarda asıl sorumlular mahkemeye çıkartılamadığı gibi tali sorumlular kısa süreli hapis cezalarına çarptırılmış, bu cezalar para cezasına çevrilmiş ve 24 ay taksitlendirilmiştir.

4- İktidara gelir gelmez çıkarttıkları 4857 sayılı İş Kanunu ile taşeron çalıştırma başta olmak üzere esnek ve güvencesiz çalıştırma yasal hale getirilmiş ve kiralık işçilik ve özel istihdam büroları içerikli kölelik yasası ile bütün işlerde güvence tamamen ortadan kalkmıştır. Gelinen noktada Türkiye sermaye için bir cennet haline gelmiştir. Emek sürekli ucuzlaştırılmış, Türkiye Avrupa’nın Çin’i haline getirilmiştir.

4- Sendikal hareket baskı altına alınmış, sendikalaşan işçiler işten atılmış ve iktidara bağlı sendikalar egemen hale getirilmiştir. Grevler “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklanmış, 1 Mayıslarda alanlar kapatılmıştır.

5- Devlet kendi yasalarına dahi uymamış, çalışan çocuklar korunmamıştır. Çocuklar çalışması yasak olan işkollarında çalışmanın yanında 15 yaşın altında da çalıştırılmaktadır. Yoksulluk, 4+4+4 eğitim sistemi, çırak ve stajyerlik uygulamaları, mevsimlik tarım işçiliğinin omurgasının çocuklardan oluşturulması gibi nedenlerle üçte biri 14 yaş ve altında olmak üzere her yıl 60-70 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir.

6- SSGSS yasası ile emeklilik yaşı 65’e çıkarılmıştır. Emekli olduğu halde geçinemediği için çalışan ve emekli olma hakkını sigortasız çalıştığı ya da sigortası düzenli yatırılmadığı için kazanamayan milyonlarca emekli/yaşlı işçi kitlesi oluşmuştur. Yine her yıl iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin yüzde 20-25’ini bu işçilerin oluşturması, emekli/yaşlı işçilerin güvencesiz emek haline getirilmesinin bir sonucudur.

7- Tarımda, sanayide, hizmet sektöründe kadınlar en güvencesiz koşullarda çalıştırılmıştır. Bu çalışma koşullarının diğer yanını ise işyerinde şiddet ve taciz oluşturmuştur. Kadınların ev içi emeği de –temizlik, yemek, çocuk ve yaşlı bakımı– görünmez kılınmıştır. Her yıl 120-150 civarında kadın çalışırken hayatını kaybetmiştir.

8- Yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye milyonlarca mültecinin akınına uğramıştır. Nüfusun yüzde 10’unu oluşturan göçmenler sigortasız, ucuz, dışlayıcı yani tamamen korunmasız koşullarda çalıştırılmıştır. Son dönemde her yıl 100 civarında göçmen işçi hayatını kaybetmiştir.

“İş cinayetleri normelleştirildi”

21 yılda iş cinayetlerinin gündelik yaşamın bir parçası haline geldiği ve bu durumun olağanlaştırıldığı belirtilen raporda, “Ancak biz işçilerin de mücadelesi her alanda devam etmektedir. İş cinayetlerine, güvencesiz çalıştırmaya, sendikal örgütlenme üzerindeki baskılara karşı direneceğiz… Artık Yeter!” denildi.

Not: İSİG Meclisi, iş kazalarını iş cinayetleri olarak tanımlıyor.

Paylaşın

Yerel Seçimler: AK Parti’den İstanbul İçin Özel Kampanya Hazırlığı

31 Mart 2024’te yapılması planlanan seçimler yaklaştıkça partilerin ve ittifakların seçim stratejileri de netleşiyor. AK Parti tüm iller için aday adayı çalışmalarını anketlerle destekleyerek sürdürürken, İstanbul için özel bir kampanya başlığı açmaya hazırlanıyor.

İstanbul’un bugünkü yönetimi hakkında daha önce planlanan negatif kampanyanın ardından, kendilerini daha cazip gösterecek pozitif projelerin açıklanması ve bunların da adayla eş zamanlı duyurulması planlanıyor. Yeni iletişim yollarının kullanılması, marka projelerin bu yolla duyurulması ele alınıyor. Asıl kampanyanın aralık ayında başlaması öngörülüyor.

Gazete Pencere’den Nuray Babacan’ın edindiği bilgilere göre; AK Parti ve MHP kurmayları, il ve ilçeler bazında yapılacak pazarlıkların alt yapısını oluşturdu. Henüz il ve ilçeler üzerinde görüşmeye geçilmezken, bir önceki yerel seçimde ittifakın diğer ortağına bırakılan il ve ilçelerdeki durum analiz ediliyor. Bu yerleşim yerlerindeki belediye başkanlarının ‘başarı ve başarısızlık’ grafiği de çıkartıldı. O seçimde alınan oylar ve bu seçime ilişkin olasılıklar değerlendirilerek, gerekirse ittifak yapılan iller değiştirilecek.

“44 ilde sadece AK Parti, 7 ilde sadece MHP aday göstererek”

Buna göre taraflar, herhangi bir il veya ilçeyi ortağına bırakırken, başarı grafiğini esas alacak ve o yerleşim yeri MHP veya AK Parti’de kalsa bile başkan adayının değiştirilmesini isteyebilecek. Aynı planlama ittifak yapılacak ilçeler için de geçerli olacak. MHP’ye bırakılacak iller olarak, Osmaniye, Manisa, Muğla, Adana, Aydın, Kars Kırıkkale ve Iğdır tartışılırken, bir önceki seçimde, 51 ilde iş birliği yapılmış, 44 ilde sadece AK Parti, 7 ilde sadece MHP aday göstererek birbirlerine destek vermişti.

AK Parti tüm iller için aday adayı çalışmalarını anketlerle destekleyerek sürdürürken, İstanbul için özel bir kampanya başlığı açmaya hazırlanıyor. İstanbul’un bugünkü yönetimi hakkında daha önce planlanan negatif kampanyanın ardından, kendilerini daha cazip gösterecek pozitif projelerin açıklanması ve bunların da adayla eş zamanlı duyurulması planlanıyor. Yeni iletişim yollarının kullanılması, marka projelerin bu yolla duyurulması ele alınıyor. Asıl kampanyanın aralık ayında başlaması öngörülüyor.

Paylaşın

12. Kalkınma Planı TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi

12. Kalkınma Planı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda, Adalet Ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) oyları ile bu gece kabul edildi.

ANKA’nın aktardığına göre; 12. Kalkınma Planı’na göre iktidarın 2023 hedefi olan Türkiye’nin ilk 10 ekonomi arasına girmesi, 2053 yılına kalacak. Planda, Türkiye’nin 2053 yılında ilk 10 ekonomi arasına gireceği belirtilirken, yine 2053 yılında Türkiye’nin insanı gelişmişlik endeksinde de ilk 20 ülke arasında yer alacağı savunuldu.

Planda, 2028 yılında dijital Türk lirasının tedavüle gireceği kaydedilerek, “2028 yılında fiziksel parayla birlikte kullanıma sunulacak olan dijital Türk lirası tüm ekonomik, sosyal ve toplumsal boyutlarıyla geliştirilerek tedavüldeki tek para haline gelecek, finans sektörü, 2053’e giden süreçte teknoloji ihraç eder konumda olacaktır” denildi.

Planda yargı alanında yapılacaklar da açıklandı. “Adalet Hizmetleri” alanında hedeflenen politika ve tedbirler şöyle sıralandı: “Çağın gereklerine uygun, daha özgürlükçü, kapsayıcı ve demokratik bir Anayasa hazırlanacaktır. Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler güçlendirilecektir. Katılımcı bir hazırlık süreciyle yeni bir ‘Yargı Reformu Stratejisi’ ve ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ hazırlanacaktır. İfade özgürlüğünün güçlendirilmesi amacıyla uygulamadaki eksiklerin tespitine yönelik çalışmalar yapılacaktır. Ülkemizde insan hakları alanında çalışan kurumların kurumsal kapasiteleri geliştirilecektir.

BM, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) nezdindeki insan hakları mekanizmaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile yapıcı işbirliği sürdürülecektir.”

On Birinci Kalkınma Planı’nda “BM, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı nezdindeki insan hakları mekanizmaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile yapıcı işbirliği sürdürülecek ve alınan kararlarda söz sahibi olmak üzere aktif rol üstlenilecektir” ifadeleri yer almıştı. AİHM kararları ile ilgili olarak yeni planda, “alınan kararlarda söz sahibi olmak üzere aktif rol üstlenilecektir” hedefine yer verilmedi.

“Adalet Hizmetleri” alanında belirlenen diğer bazı politika ve tedbirler ise şöyle: “Uluslararası insan hakları mekanizmalarının gündeminde bulunan veya gündeme getirilmesinde yarar görülen konularda kabul edilecek kararlara ortak sunucu olma yönünde faaliyetler yürütülecektir. Ayrımcılık ve nefretle mücadele güçlendirilecektir. Ayrımcılık ve nefretle mücadele alanında izleme ve denetim mekanizmaları güçlendirilecektir. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığı güçlendirilecektir.

“Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı”

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından sorun oluşturan unsurların tespiti için durum analizi yapılacak, bu husustaki iyi uygulama örnekleri ile uluslararası standartlar incelenerek rapor hazırlanacaktır. Hâkim ve savcılara ilişkin disiplin süreci hukuki öngörülebilirlik, hâkimlik teminatı ve hak arama hürriyeti çerçevesinde gözden geçirilecektir. Lekelenmeme hakkının daha etkin korunması için Cumhuriyet savcılarının takdir yetkilerinin genişletilmesine yönelik çalışma yapılacaktır.”

Plana göre tamamlayıcı emeklilik ve sağlık sigortası yaygınlaştırılacak. Planda, sosyal güvenlik alanında yapılması hedeflenen bazı uygulamalar şöyle: “Nüfusun yaşlanmasının sosyal güvenlik sistemi üzerindeki etkilerinin azaltılması için bakım sigortası ve mesleki rehabilitasyon uygulamaları hayata geçirilecektir. Yaşlı bakım hizmetlerinin finansmanı için bakım sigortası kurulacaktır.

Sosyal güvenlik sistemi, emekli refahının artırılması ve kişilere ilave sağlık güvencesi sağlanması amacıyla tamamlayıcı emeklilik ve sağlık sistemleriyle desteklenecektir. Genel Sağlık Sigortası sisteminin sürdürülebilirliğinin güçlendirilmesi, kişilere alternatif bir sağlık güvencesi sağlanması ve sağlık hizmet sunumundaki kapasitenin etkin kullanımı için tamamlayıcı sağlık sigortacılığı teşvik edilecektir.”

Planda öncelikli gelişme alanları arasında gösterilen enerji konusunda yapılacaklar da sıralandı. Planda Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin devreye alınacağı belirtilirken şu ifadelere yer verildi:

“Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) bütün üniteleri ile elektrik üretimine başlayacaktır. Nükleer santral kurulu gücünün artırılmasına yönelik çalışmalara devam edilecektir. Küçük modüler reaktörler, füzyon teknolojileri ve ileri nesil reaktörler gibi yeni teknolojilere yönelik çalışmalar yapılacaktır. Nükleer atıkların güvenli bir şekilde bertarafı için atık tesisi kurulmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir.”

Planda eğitim konusunda hayırseverlerin teşvik edilmesi hedefi de yer aldı. Planda bu hedef; “Hayırseverlerden ve özel sektörden gelen desteklerin öncelikle okul öncesi eğitim alanına yönlendirilmesi teşvik edilecektir. Fiziki mekan ihtiyacı olmayan bölgelerde hayırseverlerin yaptıkları finansal katkıların eğitim destekleri, öğretim materyalleri gibi cari harcamalara yönlendirilmesi sağlanacaktır. Üniversitelere yapılacak yardım ve bağışlar teşvik edilecektir” denildi.

Ayrıca planda, öğretim programlarında “milli, manevi, ahlaki” değerlerinin esas alınacağı da “Öğretim programları milli, manevi, ahlaki ve evrensel değerler esas alınarak küresel gelişmelere ve ihtiyaçlara uygun olarak güncellenecek, dijital içeriklerin niteliği ve niceliği geliştirilecektir” diye ifade edildi.

Planda çocuklar için yapılacaklar da sıralanırken, “Yoksulluğun nesiller arası aktarımını azaltmak ve fırsat eşitliğini artırmak üzere çocukların bireysel ihtiyaçlarına yönelik uygulamalar hayata geçirilecektir” denildi. Planda sosyal yardımlara ilişkin yapılacaklar arasında şunlar da yer aldı:

“Sosyal yardım sistemi gözden geçirilecek, iş gücüne katılıma mani olmayacak şekilde bütünleşik bir yapıda, aile odaklı ve fert başına asgari bir geliri garanti edecek şekilde yeniden kurgulanacaktır. Sosyal yardımlar fırsat eşitliği gözetilerek yürütülecektir.”

Planda taşınmazların güncel değerlerini ilgili kurumlarla koordinasyon ile kayıt altına alan bir veri tabanı oluşturulacağı da belirtildi. Planda, “Gayrimenkul değerlemesi için taşınmazların güncel değerlerini ilgili kurumlarla koordinasyon ile kayıt altına alan bir veri tabanı oluşturulacak ve bilgisayar destekli toplu değerleme yöntemlerinin uygulanmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir” denildi.

Marmara Bölgesi’nde olası depreme karşı yapıların güçlendirileceğine de planda yer verildi. Planda, İstanbul’a ilişkin “İstanbul başta olmak üzere riskli yapı stokunun dönüşümünün hızlandırılması amacıyla mevzuat düzenlemesi gerçekleştirilecektir” denildi.

Planda, dar ve orta gelirlilere yönelik TOKİ’nin ürettiği konut sayısının 2022 yılında 60 bin 440 olduğu ve bu sayının 2028 yılında 500 bine çıkarılacağı hedefine de yer verildi. Planda, ülkedeki konut sorununa ilişkin yapılacaklardan bazıları ise şöyle ifade edildi

“Özellikle kentlerdeki barınma sorununa sağlıklı çözümler üretilebilmesi için dar gelirlilere, kadınlara, engellilere ve gençlere yönelik toplu konut uygulamaları yürütülecektir. Afetler sonrasında acil barınma ihtiyacını ivedilikle karşılamak için gerçekleştirilen ve imar mevzuatını değiştiren düzenlemeler, sürdürülebilir konut çevresi, uygulamada etkinlik, afetlere karşı risk azaltma ve dirençlilik, eskisinden daha sağlam inşa prensipleri doğrultusunda yeniden gözden geçirilecektir. Kaçak yapı stoku ortaya konulacak ve kaçak yapılaşmayı önleyici tedbirler alınacaktır. Afet konutlarının yapımında afetzedelerin barınma ihtiyacını en kısa zamanda karşılayacak şekilde hak sahipliği, geri ödeme ve finansman yöntemleri ile ilgili mevzuat yeniden ele alınacaktır.”

Planda kamuda işe alımlarda yapılacak uygulamalar da şöyle ifade edildi: “Kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için mevcut sınav sistemi mevzuat ve uygulama boyutlarıyla birlikte gözden geçirilerek, sözlü sınavların atamaya konu olan görevin niteliğinin gerekli kıldığı hallerle sınırlı olarak yapılması sağlanacak, sınav kurullarının tarafsızlığının korunması, şeffaflık, adalet ve hakkaniyet ilkelerini güçlendirecek düzenlemeler hayata geçirilecektir.”

Paylaşın