Erdoğan’dan Özel’e Seslendi: Ayağını Denk Al Yoksa Denk Getirmesini Biliriz

Partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında konuşan Erdoğan, “Sayın Özel başkomutan olarak sana sesleniyorum; ayaklarını denk al, denk almazsan denk getirmesini de biz biliriz” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında konuştu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Değerli il başkanlarımız, kadın ve gençlik kollarımızın kıymetli başkanları değerli dava ve yol arkadaşlarım, sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Her kongremiz yeni bir başlangıcı temsil eder. Bütün kongrelerimiz yürüdüğümüz uzun ince yolda yeni bir kilometre taşı oldu. Muhalefetin hazımsızlığını da gayet doğal karşılıyoruz. Bunların bizim nazarımızda hiçbir kıymeti yoktur.

AK Parti çatısı altında çeyrek asra varan yolculuğumuzda ülkemize ve partimize dair konularda önce halka danıştık. İlçe başkanlıklarında yüzde 60, il başkanlıklarında yüzde 75 civarında değişikliğe gittik. MKYK’da da 34 kardeşimiz görevini devretti. Kongre maratonumuzu AK Parti’nin geleneğine, teamülüne, kelimenin tam manasıyla bayrak yarışı anlayışıyla alnımızın akıyla tamamladık. AK Parti her konuda olduğu gibi kongrelerinde de farkını çok net biçimde ortaya koymuştur. Burada öncelikle kongre sürecimizin başarıyla icrasında görev alan tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum.

En büyük teşekkürü bizleri muhabbetle bağrına basan aziz milletimiz hak ediyor. Ziyaret ettiğimiz illerimizdeki vatandaşlarıma da sevdaları ve ahde vefaları için yürekten teşekkür ediyorum. Burada büyük kongremize özel parantez açmamız gerekiyor. Ankara’nın -10’ları bulan dondurucu soğuğuna ve ayazına rağmen salon dışında heyecanla bekleyen ve karşılayan teşkilatımızın vefa abidesi her bir mensubuna bir kez daha teşekkürlerimi takdim ediyorum.

Emniyetten aldığım rakamla konuşuyorum o gün salonun dışında 60 bin kişi vardı. Kendilerinden Allah razı olsun. O soğuğa rağmen. Bir siyasetçi için en büyük şeref halkı hizmet mücadelesini dirayetli kadrolarla yürütmektir. Ben otobüsün üstünde adeta dondum ama 60 bin kişi onlar orada d onmadılar, dinlediler. Böyle bir teşkilata sahip olmaktan dolayı Rabbime her zaman hamd ettim. Pazar günü de yol arkadaşlarımızın kadirşinaslığı, inancı, azmi karşısında onur duydum. Salonun dışı kadar salonun içi de tek kelimeyle muhteşemdi.

Gençlerimizin dinamizmi, hanım kardeşlerimizin samimiyeti kongremize bir kez daha mührünü vurdu. On binlerce kardeşimiz AK Parti’nin nasıl bir hareket olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdi. Ankara Spor Salonu’nu demokrasimiz açısından bayram yerine çeviren teşkilatımızın güzide mensuplarına teşekkür ediyorum. Yurt dışından teşrif eden misafirlere Cumhur İttifakı ile beraber yol yürüdüğümüz MHP mensupları ve kongremize iştirak eden partilere aynı şekilde müteşekkiriz.

Sayın Bahçeli’nin kongremize gönderdiği anlamlı çiçek aranjmanı da bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir. Kendisine hassaten teşekkür ediyorum. Türkiye Yüzyılı’nın inşasına partimizin çatısı altında omuz vermek isteyen yeni yol arkadaşlarımıza tekrar hoş geldiniz diyorum. İnşallah bundan sonra bir taraftan saflarımızı sıklaştırırken diğer taraftan AK Parti ailesini daha da büyütmeye devam ettireceğiz.

AK Parti milletin partisidir, 85 milyonun tamamının partisidir. Burası ülkenin ve milletin sorunlarına çözüm üretme merkezidir. Burası milletimizin maziden atiye kurduğu köprünün kilit taşıdır. Burası sadece seçim zaferleriyle değil siyasete yaptığı eşsiz katkılarla tarihe yön vermiş harekettir. Kadro, vizyon ve millete hizmet iradesi noktasında Türkiye’nin en dinamik siyasi partisi biziz.

Rakiplerimiz koltuk kavgasından başlarını bile kaldıramazken biz yeni reform paketleriyle milletimizin huzuruna çıkıyoruz. Ana muhalefet yolsuzluk, hırsızlık, belediyeleri yağmalama batağına saplanırken biz ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonominin arasına nasıl çıkarırız onu çalışıyoruz.

Son haftalarda heybeden ortaya saçılan turplar, özellikle ana muhalefetin nasıl bir çirkefin içinde debelendiğini göstermiştir. Kurultaylarından tahsillerine, konserlerinden ihalelere kadar elinize attığınız her yerden ya usulsüzlük ya yolsuzluk ya da yamyamlık fışkırıyor. Bundan daha kötü ne olabilir dedikçe ertesi gün daha mide bulandırıcı daha utanç verici skandal patlak veriyor. Ana muhalefet cephesindeki süfli tartışmaları bilhassa seçmenlerinin takip ettiğini biliyorum.

Sizin hiç mi düzgün işiniz olmaz. Sizin hiç mi hukuka, nizama, ahlaka uygun icraatınız olmaz. Hiç mi şaibesiz hiç mi katakulliye getirdiğiniz işleriniz olmaz. Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu partiyi nereye götürmekten hiç mi utanmıyorsunuz. Sayın Özel’in yüzü ve yüreği varsa çıksın bunlara cevap versin. Sayın Özel AK Parti’nin millete hizmet davasında ben de varım diyenlere çamur atacağına şaibe iddialarını cevaplandırsın. Para kulelerini, konserleri, belediyelerdeki sahtekarlıkları açıklasın. Sayın Özel çok konuşmakta ancak boş konuşmaktadır.

“Ayağını denk al”

Diyet borcu sayın Özel’i siyaseten müşkül durumda bırakmaktadır. Ne tuttuğu yoldur ne üslubu siyasi nezakete uygundur. Dünkü grup toplantısında kahraman ordumuza komuta kademesiyle ilgili kullandığı seviyesiz, sorumsuz, saldırgan ifadeler bunun örneğidir. Sayın Özel başkomutan olarak sana sesleniyorum; ayaklarını denk al, denk almazsan denk getirmesini de biz biliriz.

Ordunun komuta kademesine laf atma yetkisi ve hakkı sende değildir. Haddini bileceksin. Bu ordunun komuta kademesine bilmem neredeki komutanlar, şunlar, bunlar laf atabilirler ama sana laf atmak kesinlikle bu milletin eğer bir evladıysan hiç yakışmaz. Gereği neyse komuta kadememizi toplayacağım manevi tazminat davasından tut her noktada davayı açacağız tüm komuta kademesinin hemen davayı açmalarını, Milli Savunma Bakanım dahil kendilerinden isteyeceğim.

CHP Genel Başkanı ne kadar erken kendine gelirse hem partisi o derece faydalı olacaktır. Diğer türlü Bay Kemal’i götüren çanlar çok yakında bu kez kendisi için çalmaya başlayacaktır. Kendi sorununu çözemeyen başkasının derdine derman olamaz. Sürekli kriz üreten yapıdan, milletin sıkıntılarına çare bulması beklenemez.

Bunların kendileri dışında başka hiç kimseye faydaları yok. Muhalefet kongre hitabımızda detaylıca anlattığımız toksik zihniyetinden kurtulmadan muteber bir muhalefete dönüşemez. Biz koltuk kapma yarışı değil hizmette bayrak yarışı yapıyoruz. Toplam 11,5 milyona yaklaşan üye sayımızla biz büyük ve güçlü Türkiye idealini gerçeğe dönüştürmenin mücadelesini veriyoruz. Bundan 24 yıl evvel hangi duygularla yola çıktıysak tüm teşkilat olarak ülkemize aşkla hizmet ediyoruz. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak biz bu milletin umuduyuz, istikbaliyiz, istiklalinin güvencesiyiz, birlik ve dirliğinin teminatıyız.

Türkiye birileri rahatsız olsa da Türkiye’den çok d aha büyüktür. Mukadderatımızda ne varsa eninde sonunda kabullenecek hep beraber ona ram olacağız. Bizler gelip geçiciyiz, bugün varız ama yarın yokuz. Milletin takdiriyle geldiğimiz koltuklarda ebediyen oturacak değiliz. Bizden öncekiler gibi emri hak vuku bulduğunda geldiğimiz yere yani kara toprağa döneceğiz.

Unutmayın fazla vaktimiz yok. Sonra da imam efendi ne diyecek ‘er kişi niyetine’ diyerek şu yalan dünyadan ebedi aleme göçüp gideceğiz. Mesele geride nesilden nesile aktarılacak, dilden dile dolaşacak bir şarkı bir başarı hikayesi bırakmaktır. Gittikten sonra amel defterini hep açık tutacak işlere, hizmetlere, hayır duası alacak icraatlara imza atmaktır.

Gerisi dünyanın albenisidir, cazibesidir. Hangi görevde olursa olsun buradaki kardeşimizin bu zaviyeden bakmasını özellikle rica ediyorum. Bizim yol arkadaşımız iç ve dış güç odakları değil, milletimizin bizatihi ta kendisidir. Bizim hizmetkârlığını yapmaktan onur duyacağımız tek mercii yine aziz milletimizdir. Bizi bugünlere getiren ay yüzlü, ak saçlı büyüklerimizin duasıdır. Garibin, yetimin, öksüzün, ihtiyaç sahibinin duasıdır.

Bugüne kadar elitlerle, seçkinlerle, sesi çok çıkanlarla değil sessiz yığınlarla yürüdüysek inşallah bundan sonra da aynı rotada sapmadan devam edeceğiz. Kimlerin arasından geldiğimizi, bu koltukları bizi kimin nasıl getirdiğini asla unutmayacağız. En zor zamanlarımızda başarımız için semaya açılan o nasırlı elleri, evet dün olduğu gibi bugün de yarın da unutmayacağız.”

Paylaşın

AK Partili Efkan Ala’dan “Abdullah Öcalan” Açıklaması: Silah Bırakma Çağrısı Bekliyoruz

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin konuşan AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala, “Terörsüz Türkiye hedefi ile çalışmalarımızı yürütüyoruz. Türkiye bu prangalarından kurtulmalıdır” dedi ve ekledi:

“Türkiye’nin etrafında olup bitenleri görüyoruz. Günübirlik tartışmalar, birtakım polemikler hoşa gidebilir ama biz gerçekten bu ülkenin acı çekmeden, o prangalarından kurtularak 85 milyonun acı çekmemesini istiyoruz. Terörsüz bir Türkiye’yi sağlayalım artık. Çok bedel ödendi. İnsanlarımız hayatını kaybetti, şehitlerimizin bu memleket için canlarını verdi, birçok kardeşimiz gazi oldu.”

Efkan Ala, konuşmasının devamında, “Şu anda silah bırakma çağrısı yapılabilir. Biz de bunu bekliyoruz. Siyaset sadece bir şeyi beklemez. Beklenenin yapılması için çalışmalar yapar. Biz terörsüz Türkiye olsun diye çalışmalar yaptık. Bu çalışmaların sonuç almasını arzu ediyoruz. Herkes katkıda bulunmalı buna. Büyük bir ihtimalle sonuç alınabilir. Burada tırnak içinde temkinli bir iyimserlik içerisindeyim” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala, Habertürk TV’ye konuştu. Efkan Ala’nın programdaki açıklamaları şöyle:

“Siyaset üretmeyen kendi aralarında spekülasyon için kurdukları cümlelerle yönetmiyoruz biz Türkiye’yi. Yetişmiş insanların başka partilerde görev almış, Türkiye’nin etrafında olup biteni görüp hedeflerine doğru yürümesinin zorunluluğunu anlayan, AK Parti ile sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte olmanın daha çok katkı sağlamaya fırsat vereceğini gören kişilerin bizimle yol yürümesinden büyük memnuniyet duyarız. Burada hem Kürşat Bey hem Serap Hoca, Nedim Bey, sayın Ensarioğlu burada daha çok katkıda bulunma imkanı gördükleri için buradalar.

O partilere girerken hedefleri buydu ancak o partiler kendi sorunlarını çözmekle meşgul iken, Türkiye Türkiye’nin sorununu çözecek kadroları alıyor. Biz bir pazarlık içerisinde değiliz. Kurulduğu günden bu güne uyguladığı proje, yaptığı yatırımlarla, koyduğu vizyonla, hedeflerle Türkiye’yi yönetmeye çalışan kadroyuz. Bunu görenler de elbette AK Parti’nin içinde politika yapmak için tercihte bulunuyorlar. Bunu selamlarız. Bakın gelen arkadaşlara kendilerini ispat etmiş arkadaşlarımız.

Cumhur İttifakı’nın şu anda hükümet olma sıkıntısı var mı? Biz bir pazarlıkla iş yapmıyoruz ki. Tarzımız da değil. Daha önce olanlarla kıyaslanacak durum yok. Önümüzde seçimsiz, 3-4 yıllık dönem var. Siyaset mevzuata sığmaz. İnsanlar amaçlarıyla bunu değerlendiriyorlar. Başka partilerde de değişim oluyor. Onun amacını hemen fark ediyor vatandaş. Burada güçlü bir ittifak içerisinde yürüyen mekanizma var. ‘Ben de katkıda bulunayım’ diyen arkadaşlardan bahsediyoruz. Burada vizyona, projeye, programa katkıda bulunma arzusu var.

TÜSİAD bir iş adamları derneği. Elbette Türkiye’nin iş dünyasında önemli yeri var. Fakat siyasi sicili temiz değildir TÜSİAD’ın. Ne zaman boşluk bulsa, siyasete siyaset dışı müdahalelerde bulunma imkanını değerendirmiştir. Bu eski Türkiye’de sonuç alıyordu. Şimdi bizim getirdiğimiz aşamada Türkiye’de vesayet odakları kalkmıştır. TUSİAD’ın açıklamasına bakın. Ekonomiyle ilgili kısmına bir şey söyleyen yok. İşleri üretim. Bu alana söylediklerine ilişkin bir eleştiri yok. TÜSİAD’ın iş adamları olarak Genelkurmay Başkanlığı’ndaki askeri disipline ilişkin soruşturmasına dair ne gibi bir görevi ve vazifesi var?

Demek ki demokrasiden değil oligarşiden yana Devletten beslendikleri dönemleri hatırlatırcasına daha fazla üretim, daha fazla ihracat talepleri yerine gidiyorlar kendileri ile ilgisi olmayan alanda, tamamen devlet kurumunun kendi kuralları içerisinde ele alması gereken hususta fikir beyan ediyorlar ve yüksek perdeden konuşuyorlar. Milli Savunma Bakanlığı’nca yürütülen Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri yetkisi içinde olan teğmenlerin hangi kararlar alınacak, ne olacak konusuna ilişkin açıklamaları neden yapıyorlar? Dünyanın her yerinde askeri meseleler asker içerisinde soruşturulur, neticelendirilir. Bunun iş dünyasıyla ne ilgisi var?

Daha önce bu tür konularda, böyle meselelerde demokrasiden yana değil demokrasiden yanaymış gibi gözüküp, siyasete müdahale dili kullandılar. Şimdi de bunun başka versiyonu piyasaya sürülmüş durumda. Biz bu kadar vesayet odağı ile mücadele edip Türkiye’ye getirmiş partiyiz. Hem sayın Cumhurbaşkanı hem de biz sözün ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Ekonomik ile ilgili değerlendirmelerine sert tepki göstermiş değiliz. TSK’nın kendi iç disiplinini ilgilendiren bir konuda neden açıklama yapılır?

85 milyon insanı, yangın yerine dönmüş bölgede Türkiye’nin yönetimiyle uğraşıyoruz. Memurların, yargının yaptığı işler içinde her gün her şeyi konuşarak vaka bazında bakıp yer alamayız. Meseleyi oradaki kişiler karar veriyor. Görevler, yetkiler icra edilir, bir yanlış varsa karşıdaki kişiler avukatlarıyla itiraz eder, mekanizma işler. Bu tartışmalar siyaseti vakalara indiriyor, sonra Türkiye zaman kaybediyor. Burada çok ciddi iniyisatif alarak ‘gelin Türkiye’yi ileriye taşıyacak meseleleri ele alalım’. Her vaka bazındaki meseleye ele alırsak buradan çıkamayız. Yanlış olur.

“İleri demokrasiyi savunuyoruz”

Temel yaklaşımımız Türkiye’nin gelişmiş demokrasiye sahip olmasıdır. Önemli mesafeler aldık. Bu ülkede en temel hak ve özgürlükler, inanç hürriyeti, düşünce, girişim özgürlüğü kısıtlıydı. Çocuklar üniversite kapılarında bekletiliyordu, anneler babalar askeriyeye alınmıyordu. Siyasetin sunduğu imkan ve reformlarla giderildi bunlar. Sayın Cumhurbaşkanımız ve bizler sürekli Türkiye’nin ileri demokrasiye kavuşması gerektiğini dile getiriyoruz. Anayasa, sistem değişikliğini biz gündeme getiriyoruz. Arzu ederiz ki, muhalefet de buna katkıda bulunsun, Türkiye’yi gelişmiş demokrasiyle buluşturalım. Özellikle CHP, bir sorun çıktığında sorunun adresi olarak AK Parti, sayın Cumhurbaşkanımızı ve bizleri gösteriyor.

Çare için davet ettiğimizde gelmiyorlar. Millet bunlardan bıkmış ki teveccüh göstermiyor. Hangi çözüm önerisini dile getiriyorsunuz? İş dünyasından olup devletten beslenip oligarşik yapıların oluşması da mümkün bir yandan sürekli afaki vaatler bulunarak popolizme kayması mümkün. Bu iki yanlış arasında doğru olarak gitmek, demokrasi koridorunda ilerlemekle mümkündür. Gelin 12 Eylül Anayasası’nı kökten değiştirelim, hak ve özgürlükleri garanti altına alan, Türkiye’nin daha iyi işlemesini sağlayan temel hak ve özgürlüklerle birleştirecek anaysada buluşturalım diyoruz. Buradan bir fırsat üreterek Türkiye hedefleriyle buluşturmalıyız.

Türkiye’de geldiğimizden beri hangi hak ve özgürlükler konusunda Türkiye’yi geri getirecek düzenlemeler yaptık? Tedbir başka bir şey, politika başka bir şey. AK Parti’nin genel olarak Türkiye’yi getirdiği yere baktığınızda politikalardır. Günü birlik bazı hadiseler oluyor siz tedbir alıyorsunuz. AK Parti iktidara geldiğinde 28 Şubat’ın ağır atmosferi içindeydi Türkiye. İnsanlar birbirlerine kendi dillerinde merhaba diyemiyorlardı. Bugün 24 saat televizyonda Kürtçe yayın yapılıyor, başka ana dillerde yayın yapılıyor. Herkes televizyonların içeriğinden şikayet ediyor. Daha kaliteli yayın olsun diyor. Katsayı problemi, insanların dillerini öğrenme konusunda seçmeli ders olarak Kur’an-ı Kerim’i ve Siyer’i seçiyor olmaları.

Birçok alanda değişim, dönüşüm oldu. Elbette daha iyisini yapmak için yeni Anayasa diyoruz. Talepler bazen realiteden daha önde gediyor. Bence Türkiye’de olan budur. Yeni nesil haklı olarak daha fazlasını talep ediyor. Biz de bunu istiyoruz. Onun için gelin sistemi değiştirelim diyoruz. Sosyal medya devriminden sonra dünyada da hissedilen özgürlükler ortamında çok soru işaretler var. Toplum kesimleri de birtakım özgürlükleri tamamen sorumsuzlukla berhava ediyor, bir kısmı da buna tamamen karşı çıkıyor. Dünyadaki karmaşık durumun Türkiye’de de yaşanmaması için elimizden geleni ortaya koyuyoruz. Daha fazla demokrasiyi arzu ediyoruz ama demokrasi sorumsuzluk, insanlara küfretmek, hakaret etmek değildir.

Belediye seçimlerinden sonra 15-16 milyon insan İstanbul’da hizmet bekliyor. Seçimler oldu ertesi gün tartışmalar başladı. Cumhurbaşkanlığı adaylığı. Daha Cumhurbaşkanlığı adaylığına 5 yıl vardı o zaman. Belediye hizmetleriyle ilgili ortada sorun, dava, engelleme diye bir şey yok. Ya hakaret ya diploma gibi kendi özel alanıyla ilgili tartışmalar gündeme gelince bunları aslında yargıdan kaçırmanın siyasi alana taşımanın gayretlerini görüyoruz. Kendileriyle ilgili mesele gündeme gelince bunu derhal siyasi alana taşıyorlar.

Sanki siyasi kimliklerinden dolayı bunlar olmuş perdesi arkasına koymaya çalışıyorlar. Belediye hizmetleriyle ilgili ne sorsanız cevabı yok. Parti içi çekişmeler ne zaman gündeme gelse, şaibeler genel başkanları tarafından gündeme getiriliyor. Bunlar ne zaman gündeme gelse ‘bir siyaset müdahalesi var’ diye yaygara koparıyorlar. Bu Türkiye’ye yakışmıyor. Siyaset ciddiyet ister. Emek ve saygın olmayı gerektirir. Daha belediye başkanı seçilir seçilmez ertesi gün çocukca şeylere girişmemek icap eder. Bu tartışmalarla Türkiye’nen zamanı heba ediliyor.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri zamanı geldi diyelim. Tek rakip aday İmamoğlu mu? Bu nasıl bir mantıktır? Kendisi belediye başkanı olarak seçildi. Belediye başkanlığını yapacağına bir hadise olduğunda tatilde yakalanıyor, bir konuşma yapacağı zaman birine hakaret ediyor, başka alana taşıyor. Yargının prosedürleri var. Yargı içinde kendisinin itiraz hakları elinden mi alınmış? Bunun başka partilerle ne ilgisi var? Ne zaman davayla karşılaşsalar niye kendi prosedüründe devam ettirmeyip de siyasal alana taşıyorlar? Cumhurbaşkanlığı seçimleri kimsenin ayıbını, yanlışını örtme yeri değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimine ne kadar yıl var?

“Silah bırakma çağrısı bekliyoruz”

Cumhur İttifakı olarak sayın Devlet Bahçeli’nin açıklaması oldu arkasından sayın Cumhurbaşkanımızın irade beyanı oldu. Biz bu meseleyi AK Parti kurulduğundan beri ciddiye ele almışızdır. Bu konuda da alışılmışın dışında yeni gelenekler oluşturarak yoluna devam etmektedir. Burada terörsüz Türkiye hedefi ile çalışmalarımızı yürütüyoruz. Türkiye bu prangalarından kurtulmalıdır. Türkiye’nin etrafında olup bitenleri görüyoruz. Günübirlik tartışmalar, birtakım polemikler hoşa gidebilir ama biz gerçekten bu ülkenin acı çekmeden, o prangalarından kurtularak 85 milyonun acı çekmemesini istiyoruz. Terörsüz bir Türkiye’yi sağlayalım artık. Çok bedel ödendi.

İnsanlarımız hayatını kaybetti, şehitlerimizin bu memleket için canlarını verdi, birçok kardeşimiz gazi oldu. Şu anda silah bırakma çağrısı yapılabilir. Biz de bunu bekliyoruz. Siyaset sadece bir şeyi beklemez. Beklenenin yapılması için çalışmalar yapar. Biz terörsüz Türkiye olsun diye çalışmalar yaptık. Bu çalışmaların sonuç almasını arzu ediyoruz. Herkes katkıda bulunmalı buna. Büyük bir ihtimalle sonuç alınabilir. Burada tırnak içinde temkinli bir iyimserlik içerisindeyim. Çok fazla aktör var işin içinde, Yabancı ülkeler, istihbarat örgütleri var. Burada da başarı elde edebiliriz diye elimizden geleni yapıyoruz. Herkes üzerine düşeni yaparsa daha az maliyet ödenir.

Her partinin kendine ait politikası var. Şimdi daha önceki dönemlerde olup bitenlerle kıyasladığında şimdi iyimserlik var. En azından terörsüz bir Türkiye’nin herkesin lehine olduğu konusunda geniş mutabatın ve fikir birliğin olması çok önemlidir Türkiye için. Bunun sözde olmaması gerekiyor; gerçekten desteklenmesi lazım. Esad zulüm rejimiydi, Baas rejiminin çökmesi fırsatları biraz daha tahkim etmiştir. Orada çok önemli gelişmeler oldu. Esad rejimi terör örgütünü destekliyordu. Suriye’deki gelişmeler önemli katkılar sağlamaya müsaittir.”

Paylaşın

Erdoğan: Dünya Bir İmtihan Yeridir

Kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Sıkıntılar gelip geçer ama muhabbetimiz ebediyen devam eder. Dertler gelip geçer ama gözyaşını sildiğimiz mazlumların duası bizimle kalır. Dünya bir imtihan yeridir. Biz bu imtihanı alnımızın akıyla vermenin derdindeyiz” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 saat süren Kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalardan satır başları şöyle: “Gece gündüz demeden büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa mücadelemizi sabırla sürdürüyoruz. Almanya Cumhurbaşkanı ile terörle mücadele, düzensiz göç, vatandaşlarımızın vize sorunu, Almanya’daki Türk toplumunu ilgilendiren hususlar gibi birçok konuyu istişare ettik.

Göçmen düşmanı ve İslam karşıtı gibi aşırı sağ hareketlere dikkat çekiyorduk. Son yapılan birçok seçimde maalesef endişelerimizin haklılığı ortaya çıktı. Avrupa merkez siyasetinin zamanın ruhunu doğru okuyamaması bunun sebeplerinden biridir. Geçtiğimiz yüzyılın albenisi olan liberal demokrasi ciddi krize ve darboğaza girmiştir. Liberal demokrasi artık eski gücünü, itibarını, etkisini yitirmiştir.

Hayat gibi siyaset de boşluk kabul etmez. Batı’da yaşanan durum işte budur. Avrupa’daki son seçimlerde aşırı sağcı demagoglar dolduruyor. 61 binden fazla sivilin katledilmesini seyreden Batılı kuruluş ve liderler Gazze’deki insanlık sınavında sınıfta kalmışlardır. Aşırı sağ hareketler bugün Avrupa’da siyasetin belirleyici hale gelmiştir. 4-5 kuşaktır Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın huzur ve esenliğine büyük önem veriyoruz. Aşırı sağ gerçekliğinin Avrupalı Türkler ve Müslümanlar açısından tehdit oluşturmaması için gelişmeleri dikkatle takip ediyoruz.

Suriye’deki gelişmelerin yanı sıra Ukrayna savaşı bağlamında yürütülen tartışmalar da Avrupa’nın Türkiye’ye olan ihtiyacını tekrar teyit ediyor. Ama burada şunu da açık ve net söylemek isterim. Avrupa Birliği’ni ekonomiden savunmaya, siyasetten uluslararası itibara içine düştüğü çıkmazdan sadece Türkiye kurtarabilir. Türkiye’nin birliğe tam üyeliği kurtarabilir. Ekonomisi ve demografik yapısı hızla yaşlanan Avrupa’ya can suyu verecek olan da yine Türkiye’dir, Türkiye’nin tam üyeliğidir.

Avrupa Birliği bu gerçeklerle ne kadar erken yüzleşirse, kendileri için o derece hayırlı olacaktır. Biz hep olduğu gibi yapıcı bir anlayışla, karşılıklı fayda ve saygı temelinde üyelik sürecimizi ilerletmek arzusundayız. Gerekli irade gösterilirse açıkçası kısa sürede neticede alabiliriz. Ama bunun için Avrupa Birliği’nin ve birliğe yön veren ülkelerin yanlışta ısrar etmekten vazgeçmesi gerekiyor. Sürecin nereye evrileceğini önümüzdeki dönemde hep beraber göreceğiz.

Türkiye olarak 360 derecelik bakış açısıyla pergelin bir ayağını Ankara’ya sabitleyip diğeriyle tüm dünyayı kucaklamayı sürdüreceğiz. Toplamda 650 milyona yaklaşan nüfuslarıyla bölgelerin parlayan yıldızları olan Malezya, Endonezya ve Pakistan’ı kapsayan ziyaretimiz son derece verimli geçti. Aramızdaki ticari, ekonomik, kültürel, savunma ve beşeri ilişkilerimizi daha da güçlendirdik. Şahsımıza ve heyetimize yönelik teveccüh ve muhabbete, sokaklara taşan sevgi seline şahitlik edip de duygulanmamak zaten elde değildi. Halktan büyük hüsnü kabul gördük. Ellerinde al bayraklarıyla on binlerce insan bizleri selamladı.

Türkiye’nin İslam dünyasındaki güçlenen rolüne vurgu veren iltifatları bu memleketin şerefli bir evladı olarak memnuniyetle karşıladık. Ziyaretimizin hafızalara kazınan yanlarından biri de her üç ülkenin liderine hediye ettiğimiz milli elektrikli otomobilimiz TOGG’du. TOGG hediyenin ötesinde yeni Türkiye’nin adeta simgesi haline dönüşmüştür. TOGG’un ilk ortaya çıkış fikrinden üretimine kadar her aşamasına kulp takanlar liderlere hediye edilen TOGG’lardan rahatsız oldular.

Bu memleketin ekmeğini yiyen, havasını soluyan, suyunu içen herkesin bu ziyaretten iftihar etmesi gerekir. Dünyanın hiçbir yerinde muhalefet milli gururu oluşturan fotoğraflardan memnuniyetsizlik duymaz. Biz de bir türlü iflah olmayan yıkıcı bir muhalefet var. Ne diyelim, bu bizim imtihanımız. TOGG’un 52 binden fazlası şu an yollarda. İnşallah yaz aylarında sedan modeli de piyasaya sürülecek. Çinli şirketin 1 milyar dolar yatırımla Manisa’da kuracağı elektrikli araç üretim tesisi ve Ar-Ge merkezi çalışmalarında ciddi mesafe kat edildi.

2024 yılında dünyada 17 milyondan fazla elektrikli araç satıldığı dikkate alındığında bu yatırımların önemi daha net görülecektir. Bir başka Çin firması Samsun’da şu anda yatırım yapıyor. Hazırlıklarını tamamladı, çok kısa zaman içerisinde Samsun’da bu markanın temelinin atıldığını göreceğiz. Türkiye’yi yüksek teknoloji yatırımların odağı haline getirmek için bundan sonra da çalışacağız.

Reform programımız inşallah ileri teknoloji yatırımlarında da ülkemize farklı bir ufuk kazandıracaktır. Ekonomik dönüşüm, yeşil ve dijital dönüşüm, sosyal politikalar, yargı ve temel haklar, siyasi ve idari düzenlemeler olmak üzere 5 temel sütun üzerine inşa ettiğimiz reform programıyla üst orta gelir grubunda yer alan Türkiye’yi Yüksek Gelirli Ülkeler Ligi’ne çıkartacağız.

Bugünkü kabine toplantımızda ülkemizin sanayi üretiminde ve teknolojide bağımsızlığı güçlendirecek 2030 sanayi ve teknoloji stratejisini ele aldık. Ayrıca sağladığımız desteklerle mobilite, petrokimya, savunma ve güneş enerjisi teknolojileri alanlarında yakın zamanda hayata geçecek 7 milyar dolar bütçe sahip projeleri değerlendirdik. Sanayi ve teknoloji alanında da doğru yoldayız. İnşallah burada da hedeflerimize ulaşacağız.

Değerli arkadaşlar, partimizin 12 Ekim’de başlayan kongre maratonunu dün tamamladık. Türk demokrasisine itibar kazandıran örnek bir kongre süreci yürüttük. İnşallah bundan sonra yabancı kabul ve yurt dışı temaslara daha fazla ağırlık vereceğiz. Biliyorsunuz geçen hafta Ukrayna Cumhurbaşkanı Sayın Zelenski’yi ülkemizde misafir etmiştik. Bugün de Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sayın Lavrov’u kabul ettik. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesine yönelik diplomatik çabaların yoğunlaştığı bir dönemde bu ziyaretleri çok önemli buluyoruz. Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmayacağı şiarıyla çatışmaların ilk gününden beri hep barışın tesisi için gayret gösterdik.

Muhalefetin bizi çekmek istediği tuzağa düşmeden iki komşu ülkeyle de dengeli ilişkiler geliştirdik. Hemen herkesin ateşe körükle gittiği günlerde Mart 2022’de İstanbul’da iki ülke arasında doğrudan müzakerelere el sahipliği yaptık. Taraflarla yürüttüğümüz temaslar neticesinde Karadeniz tahıl girişimini hayata geçirdik. Toplam 33 bin ton tahılın Türk boğazları üzerinden dünya pazarlarına ulaşmasını sağladık. Böylece küresel gıda krizinin yaşanmasına engel olduk.

Şimdi yeni bir denklemin kurulmakta olduğunu görüyoruz. Amerikan başkanı sayın Trump’ın savaşı müzakereler yoluyla bitirme iradesini prensipte olumlu karşılıyoruz. Savaşın müzakere masasında sona erdirilmesi yaklaşımı Türkiye’nin son 4 yıldır izlediği politikayla da örtüşmektedir. Ama burada şu gerçeğin ihmal edilmemesi gerekiyor. Adil ve kalıcı barışa giden yol ancak ilgili tüm tarafların temsil edildiği bir denklemle açılabilir. İstanbul süreci hariç bugüne kadar kurulmaya çalışılan masalarda Rusya dışlanmış, bundan dolayı da arzu edilen netice alınamamıştır. Şayet yeni süreçten sonuç alınmak isteniyorsa Ukrayna mutlaka sürece dahil edilmeli ve karşılıklı müzakerelerle bu savaş sona erdirilmelidir.

Bu konudaki hakkaniyetli duruşumuzu hem sayın Zelenski’ye hem dün telefonla konuştuğum Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron’a hem de bugün sayın Lavrov’a ifade ettim. Biz görüşmelere ev sahipliği yapmak dahil sürecin kalıcı barışın tahvili için her türlü desteği vermeye hazırız. Bölgemiz kana, gözyaşına ve çatışmaya artık doymuştur. Yüz binlerce insanın hayatına mal olan her iki ülkeye de ağır bedeller ödeten bu savaşın artık son bulmasını istiyoruz. Dengeli tavrıyla her iki ülkenin güvenine mazhar olmuş bir devlet olarak kalıcı ve adil barış için elimizden geleni yapacağız.

Yine bu süreçte Gazzeli kardeşlerimizin kendi topraklarında huzur içinde yaşaması, Lübnan’ın güvenliğiyle Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gibi konularda taviz vermeyecek, buralarda da gelişmeleri takip edecek tüm imkanlarımızla kardeşlerimizin yanında olacağız. Ülkemizin büyüklüğüne yaraşır şekilde dün olduğu gibi yarın ya da haklı savunmaya barış ve dayanışma için çaba sarf etmeye devam edeceğiz.

“Her türlü tedbiri alıyoruz ve alacağız”

Aziz milletim rahmet, mağfiret ve bereket ayı olan Ramazan-ı Şerif’e yaklaşmanın, 11 ayın sultanına inşallah vasıl olmanın heyecanı, ümidi, mutluluğu içindeyiz. Ramazan öncesinde vatandaşlarımızın fırsatçılık peşinde koşanların para hırsı sebebiyle mağdur olmaması için gereken her türlü tedbiri alıyoruz ve alacağız.

Ticaret, Tarım ve Maliye Bakanlıklarımız, tamahkarların milletimizin Ramazan sevincine gölge düşürmemesi için yoğun çaba içindeler. Devlet olarak denetim görevimizi en iyi şekilde yapıyoruz ve yapacağız. Ancak Ramazan fırsatçılığının ekonomik bir mesele olmaktan daha ziyade ciddi bir ahlak ve vicdan sorunu olduğunu da hepimiz çok iyi biliyoruz. Vatandaşlarımızın en temel şikayet konusu olan hayat pahalılığının müsebbiplerinden biri de yine bu açgözlü fırsatçılardır.

Kadim ahilik kültürümüzden nasiplenmemiş bu fırsatçılar helalinden para kazanan şirketlerimize en büyük kötülüğü yapmaktadır. Yangın olunca yangın söndürme tüpüne, deprem olunca demire ve çimentoya, hava biraz kurak gitse hemen suya. Bir iki gün kar yağdığında sebze meyveye zam yapan mübarek günlerde vatandaşın ekmeğine kan doğrayan bu fırsatçılara milletimizin de desteğiyle nefes aldırmayacağız.

Vatandaşlarımızın hak ve hukukunun korunması önceliğimizdir. Daha önce de ifade ettim. Bugün önemine binaen tekrarlamakta fayda görüyorum. Serbest piyasa demek başıbozukluk demek asla değildir. Bakanlıklarıyla sermaye piyasası kuruluyla rekabet kurumuyla vergi denetim kuruluyla serbest piyasayı kuralsızlık olarak algılayanlara karşı gereken hukuki ve idari adımları atmayı sürdüreceğiz.

Bu düşüncelerle Ramazan-ı Şerif’in, bölgemiz başta olmak üzere tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Filistin’le birlikte yeryüzünün farklı köşelerinde hayat, izzet ve haysiyet mücadelesi veren tüm kardeşlerimizi Rabbim nusretiyle müşerref eylesin diyorum. Aziz milletimizden kendi ülkemizdeki ihtiyaç sahiplerinden başlayarak nerede bir mazlum varsa elinden tutmalarını, destek olmalarını, mübarek Ramazan ayında onları yalnız bırakmamalarını istirham ediyorum. Şunu lütfen bir an olsun unutmayalım.

Ekonomik zorluklar gelip geçer ama dayanışmamız baki kalır. Sıkıntılar gelip geçer ama muhabbetimiz ebediyen devam eder. Dertler gelip geçer ama gözyaşını sildiğimiz mazlumların duası bizimle kalır. Dünya bir imtihan yeridir. Biz bu imtihanı alnımızın akıyla vermenin derdindeyiz.

Ülkemiz ve milletimizle birlikte tüm medeniyet havzamız için kalıcı eserler üretmenin çabasındayız. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan Ramazan-ı Şerif’inizi tekrar tebrik ediyorum. Kabine toplantımızda aldığımız kararların hayırlı olmasını diliyor. Sizleri bir kez daha en kalbi duygularla selamlıyorum. Allah’a emanet olun.”

Paylaşın

Erdoğan, TÜSİAD’ı Hedef Aldı: Yeni Türkiye’de Haddinizi Bileceksiniz

TÜSİAD’ın eleştirilerine tepki gösteren Erdoğan, “TÜSİAD zihniyeti geride kaldı. Bunlar eski Türkiye’de siyaseti dizayn ediyordu. Hukukun kapsama alanı dışında tutulduğunuz eski Türkiye’yi özlüyor olabilirsiniz ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Tüm vatandaşlarıma en derin muhabbetlerimi gönderiyorum. AK Parti Grup Toplantısı’nın ülkemize hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak Meclis çatısı altındaki çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz.

Cumhur İttifakı olarak tam bir dayanışma içindeyiz. Milletimize hizmet etmek için gecemizi gündüzümüze katarken muhalefet ise hızımızı kesmek için elinden geleni yapıyor. Türkiye’de ise bir türlü kapanmayan bir muhalefet açığı vardır. Bu açık günden güne büyüyor. Muhalefet siyasi rekabeti siyasi husumete dönüştürme alışkanlığından bir türlü vazgeçemedi.

Yeni genel başkanla birlikte değişime dair umutlar yerini hayal kırıklığına uğrattı. CHP’de gelen gideni aratıyor. Sayın Özel oturduğu koltuğun hakkını veremedi. Bu partiye oy veren vatandaşlarımız adına doğrusu biz üzülüyoruz. Peki sonunda ne oldu? Motor su kaynattı. Bize şiir bilmez derken asıl bilmezin kendisi olduğu ortaya çıktı. Siyasette aklına her geleni söylemek sürekli polemik peşinden koşmak akıllı bir siyaset yöntemi değildir.

Muhalefetin engellemelerine prim vermeden bu yüce çatı altında Türkiye’ye aşkla hizmet edeceğiz. Unutmayınız bize oy versin veya vermesin her bir vatandaşın emaneti bizlerin omuzlarındadır. Cumhur İttifakı ortağımız Milliyetçi Hareket Partili dostlarımıza da teşekkür ediyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Bahçeli’ye tekrar geçmiş olsun diliyorum. Sağlığına kavuşmasından dolayı duyduğumuz memnuniyeti özellikle ifade ediyoruz.

Medyaya yansıyan iddiaların yenilir yutulur tarafı yok. Ana muhalefet cephesinde patlak veren iddiaları kendi seçmenlerinin de büyük bir teessüfle takip ettiğine inanıyorum. Son tartışmalarda bizim tavrımız bellidir. Biz şeffaflığın ve seçmen iradesinin özgürce tecelli etmesinden yanayız. Temennimiz ortaya dökülen pisliklerin ana muhalefette arınmaya ve temizliğe vesile olmasıdır. Onlar adına biz utanıyoruz. Bundan arınmaları gerekiyor. Bizim onların hançer siyasetiyle oyalanacak vaktimiz yok. Kapanmamış hesapları varsa buna bizi alet etmesinler. Konu yargıda, bizi dahil etmeye kalkmasınlar.

Gazze’de sürgün planına izin yok. Gazze üzerindeki gayriinsani planlara göz yummayız. Avrupa susarken sesimizi yükselttik. Gazze’de mazlumların yanında dimdik ayaktayız… Liderlere TOGG hediyemiz de muhalefeti rahatsız etti. Ufku dar olanlar anlamaz. Milletimizin binlerce yıllık tarihini bilmeyenler binlerce kilometre uzakta Türkiye’ye gösterilen muhabbeti anlamaz.

“Bunlar eski Türkiye’de siyaseti dizayn ediyordu”

TÜSİAD’ın haddi aşan ve buram buram provokasyon kokan açıklamalarına geçmeden önce şunu belirtmek istiyorum. Demokrasilerde hiç kimse eleştirilerden azade değildir. Tutarlı olması halinde eleştirilere kulak tıkamayız. TÜSİAD zihniyeti geride kaldı. Bunlar eski Türkiye’de siyaseti dizayn ediyordu.

Muhalefet TÜSİAD’ın açıklamasıyla sıraya girdi. TÜSİAD yönetiminin açıklamaları sonrasında ’emre amade uşak’ misali sıraya giren muhalefet figürlerini nazarı dikkate almıyoruz. Kuklalarla bizim işimiz olmaz. Bizim muhatabımız kuklacılardır. TÜSİAD zihniyetinin ne demek olduğunu hatırlatıyoruz. TÜSİAD’ın eski zihniyetinin yeniden tedavüle sokulmaya çalışıldığının farkındayız.

2002 öncesi zihniyeti hatırlıyoruz. TÜSİAD iktidara ayar veriyordu, buna dur dedik. Türkiye’nin gerçek anlamdaki her demokrasi ve kalkınma hamlesi TÜSİAD zihniyetini daima rahatsız etmiştir. Morali bozuk olan ülke değil, TÜSİAD demirbaşlarıdır. Çöken TÜSİAD’ın iddia ettiği sistem değil kendilerinin altın devirlerini yaşadığı dönemlere ilişkin hayalleridir. Güven bunalımında olan halk değil TÜSİAD’dır. Ey TÜSİAD deprem afetinde siz ne yaptınız? AFAD’ın yanında ne kadar destek verdiniz. Ne ile oralarda bulundunuz.

Biz burada olduğumuz sürece eski sistemi geri getirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Türkiye sizin tapulu mülkünüz, millet sizin personeliniz, siyasetçiler de maaşlı elemanlarınız değildir. Siyaset yapacaksınız parti kurun. Hukukun kapsama alanı dışında tutulduğunuz eski Türkiye’yi özlüyor olabilirsiniz ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz.”

Paylaşın

Bülent Arınç’tan AK Parti’ye “İfade Özgürlüğü Ve Eleştiri Hakkı” Uyarısı

AK Parti’nin kurucularından Bülent Arınç, partisine uyarıda bulunarak, “Fikirlerin özgürce tartışılmadığı – ifade edilmediği bir ortam ise durağan ve tek sesli bir ortam doğurur ki o da terakkinin önündeki en büyük engeldir” dedi.

Haber Merkezi / AK Parti’nin kurucularından ve eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç, sosyal medya hesabından dikkat çeken bir açıklama yaptı. İfade özgürlüğünün ve eleştirinin demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulan Bülent Arınç, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“‘Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir.’ Mevlânâ Fikir dünyamız durağanlıktan uzak, dinamik ve özgür olmalıdır. Her bireyin aynı şeyi düşünmesi mümkün olmadığı gibi bunun için gayret etmek, herkesi bir düşünce etrafında toplamak ve çok sesliliği yok saymak topluma bir fayda sağlamaz.

İfade özgürlüğü hem anayasada yer aldığı hem de AK Parti’nin iktidara geldiği günlerde hükümet programında ve Avrupa Birliği hedefinde kullandığı en önemli argümanlarından biriydi. Kopenhag Kriterleri içerisindeki siyasî ve hukukî kriterlerden bütün özgürlüklerin bileşkesi saydığımız ifade özgürlüğünü en başa aldık ve bu konuda yasal düzenlemeler yaptık.

Uygulamalarla toplumsal barışa hizmet edecek farklı düşünceleri, bir özgürlük alanı içerisinde bir araya getirdik ve bunda başarılı olduk. Bu bizim hem yurtiçindeki barışımıza yol açtı hem de insanların birbirlerini daha iyi anlamalarına ve birbirlerine tahammül etmesini sağladı. Ayrıca AB nezdinde ve tüm dünyada Türkiye’nin özgür bir ülke olduğunu, herkesin fikirlerini ve düşüncelerini korkmadan ifade edebildiğini ortaya koydu.

O dönemlerde bu yaptıklarımız ile %50 oy oranını yakaladık. Elbette burada hükümet olarak sağlık, ulaşım vs. gibi alanlarda yapılan yatırımlar oldukça etkili olmuştur ancak ifade özgürlüğünün toplumda doğurduğu atmosferin de etkisi azımsanmayacak durumdadır.

31 Mart Seçimlerinin ardından ortaya çıkan tablonun sebepleri üzerine düşünüldüğünde yukarıda zikrettiğim dönemin aksine ifade özgürlüğü konusunda bazı kısıtlamalara gidiliğini ve bunun da toplumda rahatsızlık yarattığını düşünüyorum. Eleştiri hakkı hakaret, bühtan ve tahkir içermediği müddetçe müdahale edilemez olmalıdır.

“Siyasetçiler herkesten çok eleştiriye açık ve tahammüllü olmalıdır”

Altında imzamız olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarındaki mevcut ilkeleri benimsemiş ve bu ilkeleri yasalarımıza da derc etmiştik. AİHM kararlarındaki çok önemli bir karar da şudur: Siyasetçiler herkesten çok eleştiriye açık ve tahammüllü olmalıdır, eleştiri ne kadar ağır olursa olsun, bütün bunları kabullenmeli ve bundan istifade etme yolunu seçmelidir.

Millî Görüş dönemini bilenler hatırlayacaktır, TBMM’de en sert eleştirileri yapan grup bizdik ve bu siyaset tarzı halk nazarında takdir ile karşılanmıştı. Bunun üzerine de adım adım iktidara yürüdük. Eleştiriler elbette haksız ve yersiz olabilir. Bunun karşısında yapılması gereken bu eleştirilere mümkünse somut örneklerle cevap vererek kendi fikirlerimizi ifade etmektir.

Eleştirileri çeşitli argümanlar ile susturmak ve sindirmek kısa vadede eleştirilene fayda sağlar gibi gözükse de aslında süreç içinde oldukça yıpratıcı ve zarar vericidir. Bu konu hakkında pek çok fikir adamının görüşleri aktarılabilir. Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç özellikle doğu ve batı arasındaki İslam üzerine Şah eserinde şunları aktarır:

Eleştiri, düşünmenin ruhudur. Eleştiri olmayan yerde düşünce donuklaşır. Hakikati aramak için eleştiri gereklidir. Eleştiri hakikatin güneş ışığıdır. Özgürlük insanın yanlış yapma hakkını da içerir. Ancak eleştiri olmaz ise bu yanlışlıklar düzeltilmez.

Sorgulamayan bir toplum köleleşmeye mahkumdur. Hasılı ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı fikir dünyamızın ve buna bağlı olarak siyasetten gündelik yaşama kadar her alanda dinamizmin ana aktörüdür. Fikirlerin özgürce tartışılmadığı – ifade edilmediği bir ortam ise durağan ve tek sesli bir ortam doğurur ki o da terakkinin önündeki en büyük engeldir.”

Paylaşın

Ömer Çelik’ten Özgür Özel’e “Darbeci” Yanıtı: Partisinin Siyasi Tarihine Baksın

Van Büyükşehir Belediyesine kayım atanmasını eleştiren Özgür Özel’e tepki gösteren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Çok partili hayata geçtiğimizden beri CHP’nin demokrasiye ve millet iradesine karşı siyasal eylemlerini en iyi anlatan ifade ‘Yassıada zihniyeti’dir” dedi ve ekledi:

“Darbeci Kenan Evren’in açıklamaları ve zalim uygulamaları ‘Yassıada zihniyeti’nin kopyasıdır. Dolayısıyla Özgür Özel, demokrasiye darbe yapanları destekleyen siyasi gelenekle ilgili bilgi arıyorsa, kendi partisinin siyasi tarihine bakmalıdır. Cumhurbaşkanımız ise bu darbeci siyasi geleneğe defalarca tarihi demokrasi dersleri vermiştir.”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ilgili sözlerine tepki gösterdi. Çelik, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, ‘Özgür Özel, demokrasiye darbe yapanları destekleyen siyasi gelenekle ilgili bilgi arıyorsa, kendi partisinin siyasi tarihine bakmalıdır’ dedi.

Çelik açıklamasında şunları kaydetti: “”CHP Genel Başkanı Özgür Özel yine ‘siyasetsizlik tarihi’ne geçecek bir açıklama yapmış. Özgür Özel’in, siyasi hayatında bulunduğu her yere demokratik irade ile gelmiş Cumhurbaşkanımızla darbeci Kenan Evren’i yan yana anması, demokrasinin alfabesinden bile haberdar olmadığını göstermektedir. Çok partili hayata geçtiğimizden beri CHP’nin demokrasiye ve millet iradesine karşı siyasal eylemlerini en iyi anlatan ifade ‘Yassıada zihniyeti’dir.

Darbeci Kenan Evren’in açıklamaları ve zalim uygulamaları ‘Yassıada zihniyeti’nin kopyasıdır. Dolayısıyla Özgür Özel, demokrasiye darbe yapanları destekleyen siyasi gelenekle ilgili bilgi arıyorsa, kendi partisinin siyasi tarihine bakmalıdır. Cumhurbaşkanımız ise bu darbeci siyasi geleneğe defalarca tarihi demokrasi dersleri vermiştir. Özgür Özel darbeci siyasi gelenekle nasıl mücadele edildiğini öğrenmek istiyorsa, Cumhurbaşkanımızın siyasi mücadelesini daha iyi anlamaya odaklanmalıdır.

Özgür Özel ayrıca iktidarımızın ‘milletin gözünden düştüğünü’ söylemiş. Özgür Özel’in CHP içindeki hizipler kavgasını idare etmekten vakit bulup, milletimizin sesine odaklanması imkansızdır. O yüzden ‘şiir okuma’ konusunda içine düştüğü durumu, bu konuda da yaşayacağı kesindir. Özgür Özel ‘erken seçim’ diye diye sadece CHP içindeki hizipler arasında seçim sürecine hapsolmuştur. CHP hiziplerin kavgasıyla uğraşırken, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde hükümetimiz, Türkiye ve dünya siyasetinin tüm önemli meselelerini dirayetle yönetmekte ve milletimizin iradesiyle hedeflerine ilerlemektedir.”

Özgür Özel ne demişti?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Abdullah Zeydan’ın görevden uzaklaştırılması ve yerine Van Valisi Ozan Balcı’nın kayyım olarak atanmasına tepki göstermiş, ‘Tayyip Erdoğan, Kenan Evren’in Fatsa’da Terzi Fikri’yi görevden uzaklaştırarak başlattığı darbeci geleneği devam ettirmektedir’ demişti.

Özel, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, son 11 ayda 11 seçilmiş belediye başkanının görevden uzaklaştırıldığını belirterek, “Bekir Kaya ve Bedia Özgökçe Ertan’dan sonra 3’üncü kez üst üste Van halkının iradesi çiğnenmiş, Abdullah Zeydan seçimleri kazandığı kente hizmet etmekten hukuksuzca alıkonmuştur. Tayyip Erdoğan, Kenan Evren’in Fatsa’da Terzi Fikri’yi görevden uzaklaştırarak başlattığı darbeci geleneği devam ettirmektedir. Buna hiçbir demokratın sessiz kalmaması gerekir” ifadelerini kullanmıştı.

Her kademede seçilmiş yöneticilerin ve halk iradesinin yanında durmaya devam edeceklerini vurgulayan Özgür Özel şunları söylemişti: “Bir kez daha hatırlatırız ki, İçişleri Bakanlığı’na kayyum atama yetkisi veren düzenlemenin kaldırılmasını öngören yasa teklifimiz TBMM’de beklemektedir. Çare, erken seçim sandığını milletimizin önüne koymak, yürütme yetkilerini kullanan ancak milletimizin gözünden düşmüş, demokrasiyi, hukuku, özgürlükleri ayaklar altına alan bu iktidarı sandıkta yenmektir.”

Paylaşın

Erdoğan’dan AK Parti Yönetiminde Revizyon Mesajı

Erdoğan, partisinin olağan kongresine ilişkin yaptığı açıklamada, “Tüm Türkiye’nin demografik yapısını göz önünde bulundurarak bir liste hazırlayacak ve siyaset arenasına inşallah sunacağız” dedi ve ekledi:

“AK Parti olarak kongrelerimizi her zaman yenilenme ve tazelenme için fırsat olarak gördük. Her kongremiz AK Parti ve Türkiye için önemli dönüm noktaları da olmuştur. Çünkü partimizi ve ülkemizi yöneten kadrolarımızı Büyük Kongrelerimizle belirledik. Bu süreçleri de her zaman bir makam yarışı olarak değil, hizmet aşkıyla yanan kadrolar arasında bayrak yarışı olarak gördük. Amacımız her zaman, partimizi daha ileriye taşımak ve hizmet anlayışımızı güçlendirmek oldu.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malezya, Endonezya ve Pakistan ziyaretleri dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gazetecilerin soruları ve Erdoğan’ın cevapları şu şekilde:

3 önemli Asya ülkesinde ziyaretlerimiz oldu. Gördük ki, ülkemiz ve liderliğiniz hakkında büyük muhabbet söz konusu. Türkiye, güvenilir bir ortak ve müttefik olarak görülüyor. Asya Müslümanları ile Osmanlı’dan kalan ilişkimizi güçlendirerek, yeni sistemin inşa edilmesinde anahtar ülkelerden biri olacağız inşallah. Batı hakimiyeti sona ererken, Türkiye’nin Asya perspektifini nasıl değerlendirirsiniz?

Gerek Enver İbrahim kardeşim gerek Prabowo Subianto gerekse Pakistan’daki muhataplarımız, hepsinin de ifade ettiği bir konu var; Osmanlı. “Siz Osmanlısınız/Osmanlı’nın devamısınız. Biz sizi böyle görüyoruz.” diyorlar. Bu da bizleri gerçekten ayrı bir dünyaya, duygusallığa itiyor. Onlar bizi çok iyi anlıyorlar, ama biz kendimizi maalesef anlayamıyoruz. Sıkıntı burada. Bu seyahatte de Malezya’daki durumu gördünüz. Hele hele Endonezya’yı gördünüz. Aynı şekilde gezimizin son durağı Pakistan’ı gördünüz. Bize yönelik bu teveccüh, durup dururken olan şeyler değil. Çok açık net söyleyeyim, ecdadımızın kıymetli mirası bizim en önemli zenginliğimiz. Bizlere bütün iltifatlar Osmanlı’nın mirası üzerinden geliyor.

Onların bu büyük mirası olmasaydı, herhalde bize bu iltifatlar, bu yaklaşımlar yapılmazdı. Bu iltifatlar ecdadın bize bıraktığı mirasından kaynaklanıyor. Türkiye’nin etkinliği arttıkça hem Doğu hem Batı dünyasında bizlere ilgi de aynı nispette çoğalıyor ve çoğalacak. Bundan hiç endişeniz olmasın. Türkiye’nin hem bölgesinde hem dünyada söz sahibi olmasından, gönül coğrafyamızda yaşayan kardeşlerimiz de çok çok memnun. Biz iki farklı medeniyet, iki farklı dünya arasına çok sağlam bir gönül köprüsü inşa ediyoruz. Atalarımız, Asya’nın kültürünü, irfanını Avrupa içlerine kadar taşıyarak yaşadığımız toprakları bizler için yurt haline getirdiler. Şimdi biz, buralarda yaşıyoruz. Bizler de onların mirasını yere düşüremez, yüzümüzü sadece bir yöne çeviremeyiz.

Biz, her iki kültürü de tanıyor, biliyor ve izlerini taşıyoruz. Bu nedenle bizim için Doğu, Batı, Kuzey, Güney fark etmez. Hazreti Mevlana’nın tariflediği üzere, pergelimizin bir ayağı Anadolu’da ve Trakya’da sarsılmaz bir biçimde sabittir. Diğer ayağımızla da bizler iyilik ve güzellik götürmek için cihanı dolaşırız. Türkiye’nin Asya ile ilişkilerinde, tarihsel bağlar ve kültürel konular noktasında çok farklı bir dönemi yaşıyoruz. Bunu zenginleştirerek de yaşamaya devam edeceğiz. Batı hakimiyetinin azaldığı ve Asya’nın stratejik ağırlığını artırdığı bir dönemde, Türkiye’nin Asya perspektifi de önem kazanıyor. Asya’daki Müslüman ülkelerle ilişkilerimizi her geçen gün güçlendirmek suretiyle ekonomik, sosyal ve siyasi bağlarımızı pekiştirmek gayretindeyiz. Müslüman Asya ülkeleri ile iş birliklerimizi çoğaltarak, kalkınma ve refah alanındaki fırsatların sayısını da böylece artırabiliriz.

Önümüzdeki bu fırsatları değerlendirerek ülkelerimizin küresel bir güç haline gelmesi için ortak iradeye de sahibiz. Bu irademizi de asla kaybetmeyeceğiz. Bu arada bölge ülkeleriyle geliştirilecek ekonomik, ticari ilişkilerin hem Türkiye’yi hem de Asya ülkelerini güçlendireceğinden herhangi bir şüphe duymuyoruz. Bölge ülkelerine Türkiye’nin güvenilir bir ülke olduğunu, işte bu seyahatlerle yanımızda beraber götürdüğümüz iş adamlarımızla gösteriyoruz. Oralarda iş adamlarıyla yapılan toplantıların da ikili görüşmelerin de tabii ki neticeleri bulunuyor. Hamdolsun bunları da başarılı bir şekilde ortaya koyuyoruz.

Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in özellikle sizin için kullandığı ve liderliğinize vurgu yaptığı ifadeler çok dikkat çekti. Bu turda gittiğiniz diğer ülkelerde de hem ülke liderleri hem de kamuoyunda bizler de benzer bir durumu gözlemledik. Şimdi başta Gazze olmak üzere, İslam dünyasının lideri olarak sizlere atfedilen bu sorumlulukla İslam dünyasına vermek istediğiniz mesajlar ne olur?

Şunu açık net söylememiz lazım. Gazze bizim yüreğimizde bir sızı. Gazze içimizde bir yara. O sızıyı dindirmek, o yarayı kapatmak için canla başla çalışıyoruz, çalışmak durumundayız. Maalesef İslam dünyası hala bu konuda toplu bir adım atamadı. Yürekler toplu vursun diye beklerken, bunu sağlayamadık. Bu konudaki eksikliklerimizi gidermek, yüklerimizden kurtulmak, bagajlarımızı da boşaltmak zorundayız. Gazze’de yaşananları hep beraber gördük, gördünüz. İşte bu akşam televizyon ekranlarında bir şey dikkatimi çekti. Katar iş makinelerini Gazze’ye gönderiyor. Büyük ihtimalle bu iş makinelerini herhalde Mısır’dan satın aldılar.

Bu iş makinelerini Gazze’ye aktarıyorlar. Oradaki hafriyatları iş makineleriyle herhalde derleyip toparlayacaklar. Başka çare yok. Aynı durum Suriye’de de geçerli. Suriye’de de iş makinelerine ciddi manada ihtiyaç var. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yla yaptığımız görüşmede de bunları konuştuk. Onların da talebi bizden bu. Dışişleri Bakanımız, İstihbarat Başkanımız onlar da oraya gittiklerinde aynı durumu tespit ettiler. Yoğun bir şekilde iş makinelerine ihtiyaç var ve bu iş makineleriyle oradaki bütün o hafriyatları kaldıralım, ondan sonra da süratle yeniden inşa ve ihya çalışmalarına Suriye’de ve Gazze’de başlayalım.

Oradaki zalimler malum, din dil ırk fark etmeksizin acımaksızın oradaki insanların üzerlerine yürüyorlar. Netanyahu’nun son Amerika seyahati herhalde bizlere bir şeyler anlatıyor. Bütün bu olayların sonunda bakıyorsunuz ki, yine ortada din meselesi ciddi manada ayırıcı bir etken oluyor. “Ateşkes yapıldı” denilmesine rağmen ortada hala ateşkese dair bir emare göremiyoruz. Şimdi, beşinci safhanın adımı atılacak.

Bu beşinci safhada acaba durum ne olacak? Biz onu da izliyoruz. Temennimiz, beklentimiz odur ki beşinci safhada hiç olmazsa bu ateşkes olması gerektiği gibi, sağlam bir şekilde sağlansın. Birleşmiş Milletler’den beklediğimiz bu. Dün gece ABD Başkanı Donald Trump’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 1,5 saatlik görüşmesinin neticesi ne olacak, bunu da özellikle bekliyoruz. Bu görüşmeden inşallah iyi niyetle beklediğimiz bir netice alınabilirse, o zaman dünya çok daha farklı bir adımı atmış olur.

ABD Başkanı Donald Trump ile bugüne kadar sizin iletişiminiz ve ilişkileriniz iyi oldu. Dünyadaki birçok sorunun çözümüne de birlikte katkıda bulundunuz. Geldiğimiz noktada Trump’ın Gazze’ye yönelik açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Gazze’de kalıcı barışın olması, soykırımın durması açısından Filistin ve Gazze meselesinde ABD yönetimi ile Türkiye bir ortak strateji geliştirebilir mi? Teşekkür ederim.

Amerika Birleşik Devletleri maalesef bölgemizle ilgili yanlış bir hesap yapıyor. Bu coğrafyanın tarihini, değerlerini, birikimini hiçe sayan bir yaklaşım içinde olmamak gerekir. Bu coğrafyada çekilen acılar yokmuş gibi davranmak, ABD’ye bir şey kazandırmaz. Siyonistlerin yalanlarına, itibar edip bu coğrafyanın ayarlarıyla oynamak mevcut yaraları kanatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu yol yanlış bir yol. Ülkesinde hala hakkındaki yargı süreci devam eden Netanyahu’nun söylediklerine inanmak, bölgeyi kana bulamaktan başka bir işe yaramıyor. Bunu da çok açık net gördük. Bu özlenen barışı getirmez, aksine çatışmaları daha da derinleştirir, kanı ve gözyaşını artırır.

İsrail için, kendi çıkarından daha önemli bir şey yoktur. Tarihe bakın, kendilerine devlet kurduran ülkelerle dahi bunlar ters düştü. Sayın Trump’tan seçimden önce verdiği vaadi yerine getirmesini bekliyoruz. Yeni bir savaşı değil, barışı inşa edecek adımlar atmalıdır. Bu bölgede ‘ben yaptım oldu’ yaklaşımına yer yoktur. Gazze’deki durum gerçekten son derece hassas ve karmaşık bir noktada. Gazze’de yaşananlar, uluslararası hukuk ve insan hakları açısından büyük tepkilere yol açmaktadır. Bu konuda adil bir çözüm arayışı her zaman ön planda olmalıdır. Filistin halkının, korunması ve adil bir çözüm bulunması açısından hakkaniyetli bir yaklaşım, bizim için çok çok önemli. Türkiye her zaman Filistin’in haklarını savunmuş ve uluslararası arenada bu meseleye dikkat çekmiştir. Sağlanan ateşkeslerde Türkiye’nin çabaları inkar edilemez.

Tüm bu çabalar ortadayken, Gazze ve Filistin konusunda hakkaniyetli bir çözüme ulaşmak amacıyla stratejiler de geliştirilebilir. Bu adımlar ancak Filistin halkının benimseyeceği ve gerçekten adil bir çözüm önerileceği koşullar altında atılabilir. Gazze’deki soykırımın sona ermesi ve kalıcı bir barış için tüm ülkelerin iş birliği yapması, sağduyu ile hareket etmesi gerekmektedir. Kalıcı bir barışı sağlamak için uluslararası toplumun ve özellikle büyük güçlerin yapıcı bir tutum sergilemesi çok önemli. Barışa giden yolda her türlü iş birliği ve strateji olumlu bir adım olarak değerlendirilse de esas olan Filistin halkının haklarının korunması ve onlara adil bir yaşam sunulmasıdır.

Ancak süreç ‘kıyamet kopsun’ gibi ifadelerle ve katil Netanyahu’nun hayallerini süsleyen, Gazzelilerin sürgün edilmesi gibi yanlış planlarla sağlıklı bir şekilde ilerleyemez. Gazze’den Filistin halkının çıkarılması kabul edilemez. Hiçbir Müslüman ülkenin kabul etmeyeceği bu plan Gazze ve Filistin halkının haklarını hiçe saymaktadır. Bu tür bir yaklaşım uzun vadeli kalıcı barışın sağlanmasına katkı sağlamaz, aksine çatışmaları körükler.

Uluslararası toplumun, insan haklarını ve insani yardımı gözetmek yerine siyasi hesaplarla hareket etmesi bu bölgedeki krizleri de derinleştirir. Bütün bu yaraların onarılması da 1967 sınırları temelinde bağımsız bir Filistin Devleti’nin varlığının kabulüyle mümkündür. Gerçek bir barış, ancak her iki tarafın da haklarının tanındığı, eşitlik ve adaletin sağlandığı bir temel üzerinde inşa edilmelidir. Bu temel üzerine inşa edilecek her türlü barışa yönelik stratejiye ortak oluruz.

Sayın Cumhurbaşkanım, ABD ve İsrail’in tehcir açıklamaları esir takası tamamlansa dahi daha büyük bir katliamın geleceğini mi gösteriyor? Bu tehcir zorlamasında bölgesel bir savaş riski görüyor musunuz?

Özellikle bu tehciri kabul etmek mümkün değil. Bu tamamen bir vahşet olur. Buna yönelik de zaten dünya siyasetinde vicdan sahibi, gerçekten olumlu yaklaşım içerisinde olanlar hep bunu söylüyorlar. Dünya, gür bir sesle “barış ve kardeşlik” dediği müddetçe o savaş çıkmaz. İsrail ise bölgesel savaşı istemeye devam edecektir ancak bu onların yararına olmayacaktır. Kandan ve gözyaşından beslenen bir yönetim şu anda İsrail’de işbaşında. Gazze’de son İsrail katliamları başladığı günlerde koşa koşa İsrail’in yanında yer almaya çalışanların bugün gerçeği görmeye başladığını da gözlemliyoruz.

Zalimlerin en karakteristik özelliği açık söyleyeyim korkak olmalarıdır. Karşılarında güçlü bir irade gördüklerinde de bunlar sinerler. O güçlü iradenin oluştuğuna ben şahsen inanmak istiyorum. Toplumların vicdanı, liderlerin kararlılığı ile birleşmeli ve bu zalimler inşallah kaçacak yer aramalıdır. Biz bunu sağlamak için gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. Çelikten irademizi yok etme kudreti Allah’ın izniyle kimsede yoktur. Bu saate kadar Hamas’ın verdiği sözlere sadık kalarak süreci ilerlettiğini de açık net görüyoruz. Burada her zaman olduğu gibi sözüne güvenilmeyen taraf İsrail yönetimidir. İsrail ordusunun çekildiği bölgelerde Filistinlilere ait evleri yıktığı, arazileri kullanılamaz hale getirdiğini biliyoruz.

Gazze’de ateşkes devam ederken İsrail’e ait insansız hava aracının Gazze şeridinin güneyindeki Refah kentinin doğusunu bombaladığı ve bir Filistinlinin şehit olduğunu da biliyoruz. Gazze’deki Sağlık Bakanlığı, İsrail’in 19 Ocak’ta varılan ateşkes anlaşmasından bu yana Gazze şeridinde doğrudan düzenlediği saldırılarda 92 Filistinlinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Tüm bunlar İsrail yönetiminin ateşkesi kalıcı hale getirmek amacında olmadığını bize açık ve net gösteriyor. Amerika’nın cesaretlendirmesiyle yeni ve daha büyük bir katliam stratejisi gütmesi, İsrail’in de daha büyük kayıplar vermesine sebep olacaktır.

15 aydır ağır abluka ve bombardıman altındaki Gazze’den gelen esir takası görüntüleri Hamas’ın psikolojik olarak güçlü olduğunu gösteriyor. ABD yönetimi de İsrail yönetimini bilmiyorum daha ne kadar şımartır. ABD halkı ülke ekonomilerinde kara bir delik olan İsrail’in savaş maliyetini daha ne kadar üstlenir bunu da göreceğiz. Esir takası sonrası yaşanacak olası gelişmeler dikkatle izlenmeli ve barış için yeniden bir araya gelme çabaları sürdürülmelidir. Gazze’deki durum oldukça hassas ve her durumda gerginliğin artma riski bulunmaktadır. Bu nedenle her iki tarafın da sağduyuyla hareket etmesi ve barışçıl yollar araması büyük önem taşımaktadır.

Suriye geçiş dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Ankara’da bir görüşmeniz olmuştu. Suriye’nin yeniden ihyası, inşası, güvenliğin ve birliğin sağlanması için zamana ihtiyacı var. Türkiye de Suriye yönetimine, ülkenin düze çıkması için gereken desteği sağlıyor. Fakat bu bir zaman alacak. Problemlerden bir tanesi var ki zamana bırakılmaması gerekiyor. Bu da PKK meselesi. Ahmed Şara sizinle yaptığı görüşmede PKK terör örgütüne yönelik hangi adımları atacağına ilişkin bilgi verdi mi? Siz Suriye’de PKK’ya silah bıraktırılması konusunda nasıl bir takvim öngörüyorsunuz?

Suriyeliler, ülkelerinin geleceğine karar verme konusunda tüm takdir hakkına sahiptir, yetki kendilerindedir. 61 yıl boyunca halkına zulmeden Baas Rejimi yıkıldı. Şimdi Suriye, yeniden birliğini kurma noktasında adımlarını atıyor. Allah yar ve yardımcıları olsun. Bunun için Türkiye olarak biz de Suriye halkına, bugüne kadar olduğu gibi, destek vermeye devam edeceğiz. Suriye’de birliğin ve istikrarın sağlanması için yönetimin, Suriye’nin tamamını kontrol etmesi bir gerekliliktir. Hele hele terör örgütlerinin, Suriye topraklarındaki varlığı hem komşumuz Suriye’nin hem de bizim için bir tehdittir.

Kolay değil, 911 kilometrelik sınırımız var ve bu sınırı bizler kendi bölgemizden, hatta Suriye tarafından korumak durumundayız. Suriye yönetiminin terör örgütleriyle mücadelede kararlı olduğunu görüyoruz. Suriye’de şimdiden birçok silahlı oluşumun kendilerini feshettiğini de görüyoruz. Terör örgütleri, Suriye’de kendilerine yer olmadığını anlamalılar. Bunun altını çiziyorum. Yoksa onlara bu gerçeği anlatmak için harekete geçmekten biz de çekinmeyiz. Suriye’deki durum her geçen gün aydınlığa kavuşuyor ve sorunların çözümü kolaylaşıyor. Karmaşık ve zorlu bir süreç artık geride kaldı diyebiliriz. Çünkü diyalog kuran, halkına dost bir yönetim artık iktidarda.

Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile yapılan görüşmelerde Suriye’nin yeniden inşası ve ülkenin birliği için atılması gereken adımlar hakkında kapsamlı bir değerlendirme yaptık. Türkiye’nin, Suriye’de barış ve istikrar sağlama konusundaki kararlılığı bölgedeki tüm aktörler için de büyük önem taşıyor. Suriye’nin kuzeyinde ülkemiz için tehdit unsuru olan terör örgütlerine barınma imkanı, yaşama şansı vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Şara yönetimine de bu konuda net tavrımızı belli ettik.

Suriye’nin terör örgütlerine karşı atacağı adımların neler olacağı ve nasıl bir takvim çerçevesinde ilerleyeceği belli. Görüşmemizde terör örgütlerine karşı atılacak adımlar üzerine bilgi alışverişinde bulunduk, terör örgütlerine de en net şekilde uyarılarımızı yaptık. Ya bu sese kulak verecekler ya da bırakmadıkları silahlarla onları inlerine gömeceğiz. Bölgedeki tüm gelişmeleri yakından takip ediyor, anında reaksiyon gösteriyoruz. Suriye yönetimi ile güven duygusu ve iş birliğimiz tam. Bu da süreçlerin hızlanmasına yardımcı oluyor.

Türkiye’nin, Suriye’deki bu tür gelişmeleri dikkatle takip etmesi ve zamanında müdahale etmesi yaşanabilecek olumsuz sonuçların önlenmesi açısından çok çok önemli. Suriye’nin geleceği ve toprak bütünlüğü için atılacak adımlar, sadece Suriye’nin iç durumu değil aynı zamanda Türkiye’nin güvenliği ve bölgedeki tüm aktörlerle olan ilişkileri açısından büyük önem taşımakta. Terör örgütlerine karşı en küçük bir tahammülümüz yok. Meseleyi çözecek adımları atmaya başladığımızda kimsenin bizi oyalamasına, zaman kazanmaya çalışmasına da fırsat vermeyiz.

Ziyaret ettiğiniz üç ülkenin liderlerine TOGG hediye ettiniz. Liderlerin TOGG’a olan ilgisi ve beğenisi, Türkiye’nin otomotiv sektöründeki başarısı ve yenilikçi yaklaşımını da ortaya koymuş oldu. Bu bağlamda, Malezya, Endonezya ve Pakistan gibi ülkelere TOGG’un ihracatı ve bu pazarlarda konumlandırılması konusunda somut adımlar atılması planlanıyor mu? TOGG’un bu ülkelerde üretimi veya ortak girişimi gibi iş birlikleri gündeme gelebilir mi?

TOGG bizim için bir final değil, bir başlangıçtır. Otomotiv dünyasına attığımız güçlü bir adımdır. Bu yolda daha çok mesafe almamız gerekiyor ve bu mesafeleri de alacağız. Otomobilimizi hangi lider görse, test etse övgü dolu ifadelerini işitiyoruz. Malezya’da, Endonezya ve Pakistan’da da bunun benzeri oldu. Hepsi de aracı ve sunduğu konforu çok beğendiler.  TOGG’un sektördeki yerini sağlamlaştırıp yoluna devam edeceğinden hiç şüphemiz yok. TOGG yalnızca Türkiye için değil, dünya genelinde de rekabetçi bir oyuncu olma potansiyeline sahip.

Malezya, Endonezya ve Pakistan gibi ülkelerle TOGG’un ihracatı ve bu pazarlardaki konumlandırılması konusunda somut adımlar atılması oldukça önemli. Bu tür iş birlikleri sadece Türkiye’nin otomotiv endüstrisini güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bu ülkelerle olan ticari ilişkileri de şekillendirir. Öncelikle TOGG’un bu ülkelerde piyasaya sunulması, daha sonra da üretimi veya ortak yatırım fırsatları elbette gündeme gelebilir. Nitekim Pakistan, ülkelerinde üretim yapılması konusunu da gündeme getirdi. Bunlar önemli adımlardır.

TOGG’un yurt dışında konumlandırılması sadece otomotiv sektörü açısından değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası prestiji ve ekonomik ilişkileri için de yeni bir kapı açacaktır. Bu bağlamda iş birlikleri ve ortak yatırım fırsatlarını değerlendirmek, her iki taraf için de kazançlı bir duruma dönüşebilir. İnanıyorum, Türkiye’nin otomobili TOGG, ülkemizin küresel markası da olacaktır. Çin başta olmak üzere Asya ülkelerinin elektrikli otomobil konusunda ne kadar başarılı olduklarını biliyoruz. Nitekim Çinli bir firmayla anlaşma yaptık.

Manisa’da bir fabrika kurma teşebbüsleri var. İmzaları İstanbul’da Dolmabahçe’de attık. Yine Çin’in bir diğer markasının da Samsun’da bir fabrika kurma teşebbüsleri var. Bu konuda çalışmalar devam ediyor, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Fatih Kacır da takibini yapıyor. Her ikisi de dünya çapında ciddi markalar. Bu araçların Manisa ve Samsun’da üretilmesi Türkiye’deki otomotiv sektörüne çok farklı bir hava getirecektir. TOGG’un iç piyasada yakaladığı başarıyı, otomotivdeki bu ivmeyi sürdürmekte kararlıyız. Türkiye TOGG ile adeta dünyaya sesleniyor ve ‘Biz de varız, buradayız ve güçlüyüz’ diyor.

Sayın Cumhurbaşkanım, biraz iç politikaya döneceğim. AK Parti’nin kongresine sayılı günler kaldı. Ankara’da “Parti yönetiminizle aynı zamanda acaba kabinede bir değişiklik olacak mı?” gibi konuşmalar, tartışmalar var. Siz hep bayrak yarışı dediniz buna. En çok merak edilen konu nasıl bir kabine olacak, nasıl bir A takımı olacak? Bir de bu A takımı sizin aynı zamanda seçim takımınız olacak gibi bir yorum yapılıyor. Öyle mi efendim?

Sahaya nasıl bir takım süreceğiz, bunu benden öğrenmek istiyorsunuz. Hiçbir hoca, takımı okumadan sahaya sürmez. Bizler de şu anda üzerinde çalışıyoruz. İşte İstanbul’u gördünüz, nasıl bir coşku vardı. Bu coşkunun yanında nasıl bir yapılanma orada gerçekleştirdik. İstanbul’da da aynı kadroyla sahaya çıkmadık. Gerek ana kademede gerek gençlik ve kadın kollarında güzel bir kadroyu yeni il başkanımızla beraber sahaya sürdük. Şimdi de bir taraftan ayın 23’ünde gerçekleştireceğimiz kongre için hazırlığımızı yapıyoruz. Orada da gerek ana kademeden, gerek kadınlardan, gerek gençlerden oluşan dinamik bir yapıyı kuracağız.

Bu dinamik yapıyla da inşallah tüm Türkiye’nin demografik yapısını göz önünde bulundurarak bir liste hazırlayacak ve siyaset arenasına inşallah sunacağız. AK Parti olarak kongrelerimizi her zaman yenilenme ve tazelenme için fırsat olarak gördük. Her kongremiz AK Parti ve Türkiye için önemli dönüm noktaları da olmuştur. Çünkü partimizi ve ülkemizi yöneten kadrolarımızı Büyük Kongrelerimizle belirledik. Bu süreçleri de her zaman bir makam yarışı olarak değil, hizmet aşkıyla yanan kadrolar arasında bayrak yarışı olarak gördük. Amacımız her zaman, partimizi daha ileriye taşımak ve hizmet anlayışımızı güçlendirmek oldu.

CHP’de de Cumhurbaşkanı adayı belirlemek için oldukça hararetli bir süreç işliyor. Hafta sonu da CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’la bir araya geldiler, bir toplantı yaptılar ve sonrasında da bir birlik mesajı vermek üzere üç ismin içerisinde bulunduğu bir fotoğraf paylaştılar. Bu noktada Mansur Yavaş’la Ekrem İmamoğlu arasında adaylık yarışını, kıyasıya rekabeti siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum CHP’de bir bölünmeyle mi sonuçlanır yoksa ana muhalefet tek lider adayı arkasında buluşur mu? Yine buna ek olarak, CHP lideri Özgür Özel’in bir açıklaması oldu. “Eğer Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak gelirse bu bir sonraki seçim Erdoğan için referandum haline gelir” dedi. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Kime ne tür bir siyasi yasak gelir veya gelmez her şeyden önce bu benim derdim değil. Bu yargının konusudur, bunların takibini yargı yapar. Eğer birisi suç işlediyse, yargı bunun değerlendirmesini yapar, cezasını verir. Kaldı ki Tayyip Erdoğan, zaten belediye başkanı iken bu konuda malum 10 ay bir cezaya çarptırılmış ve 4 ay 10 gün cezaevinde yatmış bir belediye başkanıdır. Sayın Genel Başkanın bunu örnek göstererek konuyu ifade etmesi doğru bir şey değil. Demek ki, bu işlerden hakikaten çırak çıkacak. CHP’li belediye başkanları ise, kendi aralarında şu anda savaşıyorlar. Ne benim, ne arkadaşlarım bu konuda herhangi bir meselesi yoktur.

Biz şu anda işimize bakıyoruz. Biz yatırımlarımıza bakıyoruz. Bütün bunlarla beraber partimizin bünyesindeki o diri yapıyı aynı şekilde devam ettirmeye bakıyoruz. Şu anda da arkadaşlarımdan memnunum. Hepsi görevinin başındadır. Parlamentodaki birliklerini, beraberliklerini korumak suretiyle de yola devam ediyorlar. Hatırlayın, meşhur hançer olayının hemen öncesinde CHP içinde kaynayan kazanı anlattığımızda bunlar ne demişlerdi? Tamamen birlik içerisinde olduklarını asla aralarında bir ayrılığın olmadığını söylemişlerdi. Peki, sonra ne oldu? Gizli zoom zirvelerinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun sırtına hançeri kim saplayacak, onun planlarını yaptılar.

Hatırlayın, ülkenin Cumhurbaşkanı olmasını istedikleri, karşımıza çıkarttıkları kişiyi, birkaç ay içinde yetersiz dahi ilan ettiler. Şimdi hançer kimin elinde ve kimin sırtına saplanacak doğrusu bunu da bilmiyoruz. Bu onların sorunu. Yeni zoom zirveleri yapılıyor mu, kulislerde hangi fısıltılar yankılanıyor ve bu konuda da kim, kimi nasıl vuracak, ben bunları bilemem. Böyle bir derdim de yok. Bunların dertleri hiçbir zaman millete hizmet olmadığı için, hep birbirlerinin kuyusunu kazmakla meşguller. Allah bu milleti inanın CHP’den korudu.

Ya bunlar yerel yönetimlerin bazılarında iş başına geldikleri gibi ülkenin başına gelseydiler halimiz nice olurdu? Ana muhalefetin masa kurmaya ne kadar meraklı olduğunu geçen seçimlerde gördük. Şimdi de belediye başkanlarıyla kendi içlerinde üçlü masa kurdular. Bakalım onun sonucu ne olacak? Öyle anlaşılıyor ki masada bu üç kişi de birbirini yemeye başladı. Vatandaşım, bu kişilerin yönettiği belediyelerin durumuna bakarak Türkiye’yi yönetemeyecekleri kararını süratle verecektir. Daha kendi gündemlerine karar veremeyenlerin, dünya gündemini okuyarak Türkiye’nin çıkarlarını korumasını beklemek yanlış olur.

Bizim seçim diye bir gündemimiz, derdimiz yok. Bunlar yatıyor, kalkıyorlar, “seçimde seçim, seçimde seçim” diyorlar. Peki niye seçim? Türkiye’de böyle bir sıkıntı yok ki. AK Parti Teşkilatı, Genel Başkanı ve adayı ile yarın seçim olacak gibi hazırlık yapıyor. Bunu gündemde bulundurmak, kaşımak kesinlikle bizim planımızda, programımızda yok. Ankara’da yollar çamurdan yürünmüyor. Sokaklar sahipsiz köpeklerden geçilmiyor. Aynı şey İstanbul için de geçerli. Orada da aynı durum söz konusu. Vatandaş hizmet beklerken, bunlar siyasi ikbal peşinde koşuyor.

CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sizin Manisa’da yaptığınız bir konuşmaya atıfta bulunarak katıldığı televizyon programında 2023 yılı Kasım ayında yapılan CHP kurultayı için “şaibe” iddiasını gündeme getirdi. Ardından bu konuyla ilgili Bursa’da bir soruşturma başlatıldı. Söz konusu soruşturma kapsamında yetkisizlik kararı verilmesiyle Ankara Cumhuriyeti Başsavcılığı tarafından aynı konuda yürütülen bir soruşturma olduğu ortaya çıktı. Tüm bu gelişmeler çerçevesinde CHP’de yaşanan kurultay tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunlar ifade ettiğim gibi bizim sorunumuz değil. Bunlar tamamıyla yargının sorunu. Eğer ben bir siyasi parti lideri, Cumhurbaşkanı olarak bunları muhatap alırsam, benim gündemimi işgal ederse bu beni küçük düşürür. Böyle bir şeyi kabul etmem mümkün değil. Şunu açık net söyleyeyim ki bütün bunlar tamamıyla yargının konusudur. Bununla ilgili yargı nasıl bir tasarrufta bulunur, onu da vereceği kararla görürüz. Bunlar, CHP’nin yeni yönetimi ile eski yönetimi arasındaki kavganın yansımaları. Ancak oradaki çarpık ilişkiler ağı, siyaset kurumunun tümünü olumsuz etkiliyor. Meseleye dahil olan herkes CHP kurultayında neler yaşandığını biliyor.

Ama “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyerek üç maymunu oynuyorlar. Halbuki gördüler, duydular, yaşadılar, biliyorlar. Konu, yargıya da intikal etti. İddiaların yargı tarafından araştırılması sonucu, birçok gerçeğin ortaya çıkması muhtemel. Görüyorsunuz partinin bir önceki Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da “şaibe yoktur” diyemiyor. Sadece mevcut CHP yönetiminin açıklama yapması gerektiğini söylüyor. CHP yönetimi ise iplikleri pazara çıkmasın diye konuya hiç temas etmiyor. Bakalım oradaki kötü kokular nasıl bir çukurdan geliyor?

Bolu Kartalkaya’daki otel yangını faciasından hareketle acaba yapısal bir adım atmaya olan ihtiyacı nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin AFAD benzeri Türkiye genelinde sadece belediye ölçeğine bırakılmayan daha kapsamlı bir itfaiye teşkilatının kurulması gibi. Aynı zamanda gerek kamu tesisleri, hastaneler başta olmak üzere gerekse yine vatandaşın yoğun konakladığı bu tesislerde alınacak ilave önlemler noktasında bakanlıkların çalışması sizin verdiğiniz direktifle belli bir aşamaya geldi mi? Ve en önemlisi merkezi yönetimle yerel yönetimin sorumluluk ya da yetki sınırlarına ilişkin de bazı belirsizlikler de olduğu tartışma konusu. O noktada da bir adım atılacak mı?

Her şeyden önce Bolu Kartalkaya’daki yangın faciasında yaşamını yitiren kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyorum. Kartalkaya’daki olay çok çok hazin. Bolu’da canımızı yakan bu olayın aydınlatılacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır. Benzerinin yaşanmaması için ne yapılabilir, nasıl bir eksik bu felakete neden oldu, hangi tedbirleri almalıyız? Tüm bu soruların yanıtı verilecek. Bir düzenleme gerekliyse mutlaka yapılacak. Zaten Meclis’imiz şu anda biliyorsunuz bir araştırma komisyonunu kurmuş vaziyette. Oradaki araştırma tedbirleri konusunda inanıyorum ki bu komisyonun vereceği rapor, bizler için de yol gösterici olacaktır.

Bu tür olayların bir daha yaşanmaması adına gerekli önlemler alınması son derece önemli. Konuya yaklaşımda bir zihniyet değişimine gitmemiz şart. Yangın güvenliği konusunda yeni kriterlerin getirilmesi, oteller, kamu binaları, hastaneler ve plazalar gibi riskli alanlar için kritik bir adım olacaktır. Bu tür yerlerde yangın güvenliği standartlarının arttırılması ve düzenli denetimlerin yapılması hem can güvenliğini sağlamak hem de mal kaybını önlemek açısından gerekli. Yerel yönetimlerin ve merkezi idarenin yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi de çok çok önemli.

Yerel yönetimler kendi bölgelerindeki yangın güvenliği önlemlerini alırken, merkezi idare de bu uygulamaların denetimini sağlamalıdır. Hükümetin bu tür olayların ardından yangın güvenliği konusunda bakanlıklar aracılığıyla yapacağı çalışmalar da son derece mühim. Hem yerel yönetimlerin hem de merkezi idarenin iş birliği yaparak yangın güvenliği alanında etkili bir strateji geliştirmesi ve uygulaması toplumun güvenliği için kaçınılmazdır. Yargıya intikal eden olayda sorumluların hepsinin hesap vermesi için ne gerekiyorsa bunu yapacağız. Ülke ekonomimizin lokomotiflerinden turizm sektörümüzün bu gibi felaketlerle yara almaması için devlet olarak ne gerekiyorsa bunu da yapacağız.

Gerek Gazze ve Suriye gibi gündemler dolayısıyla gerekse iç politikada aciliyet kesbeden gündemler dolayısıyla bir süredir yeni anayasa gündemdeki ağırlığını yitirmiş gibi gözüküyor. Hem bu süreçle ilgili bilgi vermenizi rica edeceğim, hem de seçimden önce seçime de tesir edecek bir yeni anayasa sürecine Türkiye girer mi?

Her şeyden önce anayasa konusu gündemde, üst sıralarda yerini alıyor. Bu konu biliyorsunuz bizim her zaman gündemimizde. Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacı gerçeğini unutmadan çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye’yi değişen dünyada geride bırakan, ayağına pranga olan anayasanın yenilenmesi gerektiğini anlatmaya da devam edeceğiz. Uzlaştırıcı, birleştirici, özgürlükçü, toplumun tüm kesimlerini kuşatan sivil bir anayasa temel hedeflerimizden biridir. Daha önce de söylediğimiz gibi biz bu anayasa meselesini gündem kaygısıyla değil gerçek bir ihtiyaç olduğu için gündemimizde tutuyoruz.

Yeni ve sivil bir anayasa, Türkiye’nin geleceği açısından büyük bir öneme sahip. Bu süreci sadece hukuki bir belge oluşturmaktan ibaret görmüyoruz. Sivil anayasayı 22 yılda Türkiye’ye kazandırdığımız demokratik değerleri, insan haklarına dair kazanımları ve bireysel özgürlükleri garanti altına almak olarak görüyoruz. Konunun zaman zaman gündemdeki ağırlığını kaybetmesi yeni bir anayasaya olan ihtiyacı azaltmıyor.

Aksine bu süreç seçimlerden önce gündeme gelerek toplumda daha fazla tartışma ve katılım oluşturabilir. Seçim öncesi bir yeni anayasa süreci hem siyasi partilerin hem de toplumun bu konudaki görüşlerini ortaya koyması açısından oldukça önemli olacaktır. Türkiye’nin çeşitliliği ve dinamik toplumsal yapısı göz önüne alındığında yeni bir anayasa hazırlığı, toplumun geniş kesimlerinin ihtiyaçlarını dikkate alan kapsayıcı ve adil bir çerçeve oluşturmak için kritik bir fırsat sunacaktır.

Toplumun tüm kesimleri, yeni anayasayı, Türkiye’nin geleceği için bir fırsat olarak değerlendirmelidir. Bu süreç sadece siyasi bir araç değil, aynı zamanda toplumsal barış ve dayanışma için de önemli bir adım olabilir. Halkın desteği ve katılımıyla Türkiye’nin ihtiyaçlarına yanıt veren bir anayasa taslağının oluşması bu arada mümkündür. Cumhur İttifakı olarak bu konudaki samimiyetimizi her fırsatta somut örneklerle gösterdik. Aynı hassasiyeti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan diğer siyasi partilerden de bekliyoruz.

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten TÜSİAD’a Tepki: Demokrasi Konusunda Sicilleri Kötü

TÜSİAD’ın iktidara yönelik eleştirilerine yanıt veren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “TÜSİAD, demokrasi konusundaki kötü sicilini geride bırakmak için çaba göstermelidir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “AK Parti olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kendisini siyasetin üzerinde gören hiçbir girişime izin vermeyiz. Siyasetin demokratik alanını korumak için eskisinden daha kararlıyız.”

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) yöneticisi Ömer Aras ve Orhan Turan’ın iktidara yönelik eleştirilerine yanıt verdi. Ömer Çelik, şu ifadeleri kullandı:

“Ülke gündemine dair değerlendirme yapma hakkı ile siyaseti şekillendirme ve yargıya talimat verme girişimleri birbirinden ayrı hususlardır. Aradaki farkı oluşturan, demokrasiye bağlılık ve hukuka saygıdır. Maalesef Türkiye’de bazı sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki sicilleri sorunludur; geçmişlerinde askeri vesayete ve yargı vesayetine verdikleri destek hafızalardan silinmemiştir. Ayrıca kendi geçmişlerinde alenen meşru hükümeti hedef alma ve görevden gönderme faaliyetleri manşetlerde yer bulmuştur.

Bu nedenlerle TÜSİAD yönetimi, bu ülkede demokrasi mücadelesi verenlerin ‘güven bunalımı’ deyince ilk aklına gelenlerden birinin neden TÜSİAD’ın yaklaşımları olduğu ile yüzleşmelidir. TÜSİAD, demokrasi konusundaki kötü sicilini geride bırakmak için çaba göstermelidir. AK Parti olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kendisini siyasetin üzerinde gören hiçbir girişime izin vermeyiz. Siyasetin demokratik alanını korumak için eskisinden daha kararlıyız.”

“Demokrasimizi zedeledi”

İstanbul’da düzenlenen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Genel Kurul toplantısında yapılan sunum ve konuşmalarda Türkiye’de gündeme damgasını vuran gelişmeler hakkında sert mesajlar verildi.

Genel kurulda paylaşılan sunumun, “Politik hayatta olağanüstü olaylar” başlıklı slaytında politikacılara, iş insanlarına ve gazetecilere yönelik yargı süreçlerine “Sorgulanıyor, Tutuklanıyor”, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilen teğmenlere de “Ordudan ihraç ediliyor” ifadeleriyle dikkat çekildi.

Politik hayatta yaşanan olağanüstü olayların, toplumda endişe yarattığına ve güven sarstığına işaret edilen sunumda, tutukluluk süreçlerinin istisna değil kural haline gelme sorununun da çözülemediği belirtildi.

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Ömer Aras hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdi. “Kamunun da özel sektör şirketleri ve vatandaşlarımız gibi eşit düzeyde kemer sıkması şart” diyen Aras, enflasyonla mücadele için 2025 yılında kamuda yapılacak tasarrufun daha etkin olmasını beklediklerini söylerken, “Devletin bütçe disiplinine uyması, kamu harcamalarını kontrol etmesi ve kamuda tasarrufu arttırması şart” sözlerini kaydetti.

Aras, belediyelere yönelik artan baskılara dikkat çekti, “Yerel seçimlerde politik gücün barış içinde el değiştirmesi, ülkemizde demokrasinin gücünü tekrar tüm dünyaya göstermiş oldu ancak seçimler sonrasında seçilmişlerin görevden alınarak atanmışların göreve getirilmesi demokrasimizi zedeledi” dedi.

Ömer Aras ayrıca ekonomide hayata geçirilmesi gereken iki ana yapısal reformun önemine vurgu yaparak bunları şöyle sıraladı: “Birincisi, insana değer katan eğitim ve liyakat. İkincisi, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı. Hedefimiz, bu reformların yarattığı güven ortamıyla beslenen ekonomik kalkınma olmalıdır. Bu iki reformu hakkıyla gerçekleştirebilirsek diğer tüm reformlar kolaylıkla yapılabilecektir.

Dünya ile rekabet edebilmemiz için özel sektörde ve kamu bürokrasisinde iyi eğitilmiş yüksek vasıflara sahip ve liyakate uygun atanmış insanlar olması şart. Ayrıca bilimde, sanatta, sporda, tüm alanlarda ileri gitmek için her şeyden önce nitelikli insan gerekiyor. İyi yetişmiş insanlar hukukun üstünlüğünün ve adil yargının olduğu bir ortamda çalıştığı takdirde ekonomi başta olmak üzere her konuda başarının yolu açılacaktır. Bu konuda toplumsal fikir birliğine ihtiyacımız var.”

İçinde bulunulan sürecin dünya için olduğu kadar Türkiye için de önemli bir kavşak olduğunu kaydeden Ömer Aras, ekonomik ve siyasi gelişmelerin hem büyük fırsatlar hem de büyük riskler yarattığına dikkat çekerek şu mesajları verdi:

“Bu süreci mutlaka çok iyi yönetmeliyiz. Türkiye’mizin, dünyada sözü geçen, bölgesinde istikrarın teminatı olan, ekonomisi istikrarlı, demokrasisi sağlam, hukuk devleti ilkeleri yerleşmiş, toplumu huzurlu bir ülke olması yönünde el birliği ile çalışmalıyız. Bunu ancak hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargının yarattığı güven ortamında iyi yetişmiş, liyakatla göreve gelmiş insanlar ve eşitlikçi bir yaklaşımla yapabiliriz. Bunu yaptığımız taktirde en önemli yapısal reformu gerçekleştirmiş olacağız. Bizi yönetenlere iyi niyetle önerilerimizi aktarmak görevimizdir. Hepimiz bu doğrultuda üstümüze düşeni yerine getirmeliyiz.”

YİK Başkanı ayrıca toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, kalkınmanın tüm boyutlarını negatif etkilediğine işaret etti. Aras, “Kadınların ekonomik, siyasi ve toplumsal hayatta erkeklerle eşit şekilde temsil edilmesi ekonomik kalkınma, adaletsizlikle mücadele ve toplumsal refah yaratarak ilerlemenin olmazsa olmaz koşuludur” diye konuştu.

Aras’tan sonra kürsüye gelen TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ise daha kısa bir konuşma yaptı. “Sussak gönlümüz razı değil. Hukukun üstünlüğünü, hemen ve tam olarak tesis etmeden ne ekonomide ne toplumda ne iç ne de dış politikadaki sorunlar çözülebilir” diyen Turan, şunları dile getirdi:

“Toplumsal kutuplaşmanın yerini toplumsal uyuma bırakması, siyasette yumuşama ve siyasi alanın genişlemesi, sorunlarımızın çözümünü mutlaka kolaylaştıracaktır. Bu noktada terör sorununun kalıcı olarak ortadan kalkması en büyük dileğimizdir. Ancak şunu da görelim, izlenmekte olan sürecin başarısı ile hukuk devleti ve demokratik standartların iyileştirilmesi arasında birbirini besleyen karşılıklı bir etkileşim vardır. Biri olmadan diğeri eksiktir. Hukukun üstünlüğünü tesis edersek tüm sorunlarımızı konuşarak ortak akılla çözebiliriz.”

Turan da Aras gibi son dönemde yaşanan olayları arka arka sıralayarak “Biz niye bu hale geldik?” sorusunu yöneltti. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Turan, “Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberleri çok sıklaştı. 10 küsur sene önceki olaylara, şimdi yeni soruşturmalar açılıyor” dedi.

Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına yenilerinin eklendiğini söyleyen Turan, “Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor. Kamuoyu vicdanında suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor. İster seçimle ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının, yeni örneklerine şahit oluyoruz. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay. Kadın cinayetlerinin de çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor. Nedir bu tırmanma?” diye konuştu.

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in uyguladığı programa TÜSİAD’ın destek verdiğini vurgulayan Orhan Turan, ancak ekonomik durumun sıkıntılı olduğuna da işaret etti. TÜSİAD Başkanı, “Sayın Bakan Mehmet Şimşek’in ekonomi programına destek veriyorsak da ekonomide her şeyin yolunda olduğunu söyleyemeyiz” dedi.

Enflasyonla mücadelenin hızlanması gerektiğini vurgulayan Turan, şunları ifade etti: “Artık daha hızlı netice almalıyız. Yoksa stres birikiyor. Sanayici çok zorlanıyor. İhracatçı kan ağlıyor. İthalatın cazibesi artıyor. Başka ülkelerde hammaddeyi daha ucuza alan, krediye daha ucuza erişen rakiplerimizle biz nasıl rekabet edebiliriz? İşimizi nasıl devam ettireceğiz? Devam ettiremezsek çalışanlarımız ne olacak? Hem sanayici mutsuz hem çalışanlar. Hem büyük işletmeler zorlanıyor hem KOBİ’ler. Hem batıdaki girişimciler yakınıyor hem doğudakiler. Peki kimin yüzü gülüyor?”

Paylaşın

Erdoğan: Dünya İhracatından Aldığımız Payı İkiye Katladık

Türkiye – Malezya İş Forumu’nda konuşan Erdoğan, “Son 20 yılda altyapıya 300 milyar dolara yakın yatırım yaptık, ihracatımız 20 yılda 20 kattan fazla arttı, dünya ihracatından aldığımız payı ikiye katladık” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmî temaslarda bulunmak üzere ziyaret ettiği Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’daki programı kapsamında, Putrajaya Uluslararası Kongre Merkezi’nde düzenlenen, Türkiye-Malezya İş Forumu kapanış oturumuna katılarak bir konuşma yaptı.

Türkiye Malezya arasındaki bağların 500 yıllık köklü bir tarihi bulunduğuna işaret eden Erdoğan, geçmişten gelen bu sağlam temel üzerinde bugün iki ülke her alanda mükemmel ilişkiler tesis ettiklerini, iş birliğini kapsamlı stratejik ortaklık düzeyine çıkardıklarını ifade etti ve iş dünyasının bu güçlü ortaklığın lokomotifi konumunda olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şunları kaydetti: “Üç kıtanın kesiştiği noktada yer alan bir ülke olarak bölgemizde ve dünyada etkili iktisadi ve ticari ortaklıklar kurmaya büyük önem atfediyoruz.  Türkiye ekonomisi, bölgemizdeki çatışmalara, savaşlara ve 2023 yılında yaşadığımız asrın felaketi olan büyük depreme rağmen büyümesini sürdürüyor. Son 20 senede yıllık ortalama yüzde 5 dolaylarındaki büyüme oranını yakalayabilen az sayıda ülkelerden biriyiz.

Yine son 20 yılda altyapıya 300 milyar dolara yakın yatırım yaptık, ihracatımız 20 yılda 20 kattan fazla arttı, dünya ihracatından aldığımız payı ikiye katladık. Şeffaf öngörülebilir ve yatırımcı dostu politikalarımız sayesinde son 20 yılda 270 milyar dolara yakın uluslararası doğrudan yatırım çektik, Türkiye’deki yabancı sermayeli şirket sayısı 6 binden 80 binin üzerine çıktı.”

Yatırımcılara çağrı

Türkiye’ye güvenen, inanan, ülkemizin potansiyeline yatırım yapan girişimciler, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da pişman olmayacaklardır” diyen Erdoğan, şunları söyledi:

“Türkiye, konumu, ekonomisi, altyapısı ve teşvik uygulamalarıyla Malezyalı yatırımcılar için önemli. Suriye’de çatışmaların son bulmasıyla burada da ciddi yatırımların olduğunu görüyoruz. İki ülke el ele vererek buradaki fırsatları değerlendireceğiz. Türkiye’yi üretim merkezi olarak değerlendirmeleri için üreticileri davet ediyorum.”

Paylaşın

Erdoğan’dan Trump’a “Gazze” Tepkisi

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’ye yönelik açıklamalarına tepki gösteren Erdoğan, “Gazzelileri, binlerce yıllık ezeli ve ebedi vatanlarından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez. Gazzesi, Batı şeriası, Doğu Kudüsü ile Filistin, Filistinlilerindir” dedi ve ekledi:

“471 gün boyunca İsrail’in her türlü gaddarlığına, vahşetine ve saldırılarına rağmen topraklarını terk etmeyen Gazze halkı Gazze’de kalmaya, Gazze’de yaşamaya, Gazze’ye sahip çıkmaya devam edecektir. Hangi ambalaja sarılırsa sarılsın, Gazze’yi Gazze’lilerden koparmaya yönelik her türlü plan, hakikatin sert duvarına çarpıp tuz buz olacaktır. Bölgede barış, huzur ve kalkınma isteniyorsa, bunun yolu ateşe daha fazla benzin dökmekten değil, Filistinlilere hakkını vermekten geçiyor.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Asya turunun ilk durağı olan Malezya’ya hareketi öncesi havalimanında açıklamalar yaptı. Habertürk’ün aktardığına göre; Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

Her 3 dost ve kardeş ülkeyi ziyaretimde ikili münasebetlerimizi daha da güçlendirmeye yönelik birçok anlaşmayı da imzalayacağız. Malezya ile ekonomik ve ticari işbirliklerimizin yanı sıra başta Filistin davası olmak üzere uluslararası alanda da yakın çalışıyoruz. İnşallah bunu önümüzdeki dönemde de artıracağız.

Malezya’nın ardından diplomatik ilişkilerimizin 75. yıl dönümünü idrak ettiğimiz Endonezya’ya geçeceğiz. Endonezya ile 2022 yılında tesis ettiğimiz Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısına Cumhurbaşkanı Sayın Subianto ile birlikte başkanlık edeceğiz. Kendisini de son olarak geçtiğimiz Temmuz ayında ülkemizde ağırlamış akabinde çeşitli toplantılarda bir araya gelmiştik.

Asya Genel Sekreterliğine ev sahipliği yapan Endonezya ile hali hazırda dönem başkanlığını yürüten Malezya’yı ziyaretlerimizin özellikle Asya Teşkilatı ile güçlendirmek istediğimiz ilişkilere de müspet yansımaları olacağı kanaatindeyim. Değerli basın mensupları bu turumuzun son durağı olan Pakistan’ı Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin 6. toplantısı vesilesiyle Şubat 2020’de ziyaret etmiştim.

Bu seferki ziyaretim sırasında Başbakan Sayın Şahbaz Şerif ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin 7. toplantısına başkanlık edeceğiz. Ziyaretim vesilesiyle Cumhurbaşkanı Sayın Asaf Ali Zerdari ile de bir araya geleceğiz. Nitekim az önce içeride görüştüğümüz dostumuz Pakistan’ın Cumhurbaşkanı’dır. İnşallah bu görüşmemizde ikili münasebetlerimizin yanı sıra bölgesel ve küresel meseleleri ele alma fırsatı bulacağız. Pakistan’ın Türkiye ve Türk milletinin gönlündeki müstesna yeri herkes tarafından çok iyi biliniyor.

Bu ziyaretimizle dostluğumuzu, kardeşliğimizi ve aramızdaki münasebetleri inşallah bir adım daha öteye götüreceğiz. Her üç dost ve kardeş ülkeyi ziyaretinde ikili münasebetlerimizi daha da güçlendirmeye yönelik birçok anlaşmayı da imzalayacağız. Resmi temaslarımıza ilaveten ziyaret ettiğimiz ülkelerde özel sektör temsilcilerini bir araya getirecek iş forumu etkinliklerine de katılacağız.

Malumunuz 2019 yılında yeniden Asya girişimini başlatmış, Asya ile iş birliğimizi güçlendirme irademizi fiiliyata dökmüştük. Bunun bir parçası olarak da görülmesi gereken bu ziyaretimizin Malezya, Endonezya ve Pakistan ile kardeşlik temeli üzerine bina ettiğimiz ilişkilere ivme kazandırmasını temenni ediyorum. Değerli arkadaşlar, üç ülkeyi kapsayan bu ziyaretimizi yakın çevremizde ve dünyada önemli tartışmaların yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz.

Bilindiği gibi Suriye’de 13,5 yıldır devam eden zulüm ve çatışmalar 8 Aralık’ta sona erdi. Suriye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Şara’nın basiretli liderliği altında inşallah en kısa sürede istikrara kavuşacağına inanıyoruz. Tadamon, Hama, Doğukuta katliamları başta olmak üzere Bağis Rejimi tarafından işlenen vahşi cinayetlerin hesabı da tek tek soruluyor ve sorulacaktır.

Gazze’de 471 gün süren soykırımın ardından bizim de çabalarımızla 19 Ocak’ta geçici ateşkes sağlandı. İsrail’in ayak oyunlarına rağmen esir ve tutuklu takasları devam ediyor. Hamas’ın verdiği söze sadık kaldığını memnuniyetle müşahede ediyoruz. 15 aydır ağır avluk altında olan Gazze’ye yardımlar istenilen seviyede olmasa da hamdolsun ulaşmaya başladı.

Ancak İsrail yönetiminin kafasında ateşkesi kalıcı kılmak yerine daha sinsi ve insanlık dışı planların olduğunu ne yazık ki görüyoruz. Bir defa şunu açıkça söylemek isterim. Siyonist lobinin baskısıyla yeni Amerikan yönetiminin Gazze’yle ilgili gündeme getirdiği önerilerin bizim açımızdan dikkate ve konuşulmaya değer hiçbir yanı yoktur. Bunlar tamamen abesle iştigaldir, havanda su dövme çabalarıdır.

Gazzelileri, binlerce yıllık ezeli ve ebedi vatanlarından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez. Gazzesi, Batı şeriası, Doğu Kudüsü ile Filistin, Filistinlilerindir. 471 gün boyunca İsrail’in her türlü gaddarlığına, vahşetine ve saldırılarına rağmen topraklarını terk etmeyen Gazze halkı Gazze’de kalmaya, Gazze’de yaşamaya, Gazze’ye sahip çıkmaya devam edecektir.

Hangi ambalaja sarılırsa sarılsın, Gazze’yi Gazze’lilerden koparmaya yönelik her türlü plan, hakikatin sert duvarına çarpıp tuz buz olacaktır. Bölgede barış, huzur ve kalkınma isteniyorsa, bunun yolu ateşe daha fazla benzin dökmekten değil, Filistinlilere hakkını vermekten geçiyor. Yarın Malezya’da yapacağımız konuşmamızda Gazze’nin sürat inşası noktasında atılması gereken asıl adımı inşallah paylaşacağız.

“İnsanda biraz mahcubiyet olur, utanma olur, arlanma olur…”

Tabi burada ülkemizdeki ana muhalefete bir çift sözüm var. Genel Başkanıyla, Belediye Başkanıyla görüyoruz ki birileri bizim Filistin hassasiyetimizi sorgulamaya cüret ediyor. Filistin davasında şahsımızın ve hükümetimizin duruşunu sorgulamak sizin ne haddinize?

Daha düne kadar Hamas’a terör örgütü yaftası vuran, işgal güçlerine şirin gözükmek için direnişçileri suçlayan siz değil misiniz? Siz önce Filistin direnişine attığınız iftiralardan dolayı çıkın bir özür dileyin de ondan sonra konuşun. İnsanda biraz mahcubiyet olur, utanma olur, arlanma olur, hayal duygusu olur.

Bizim Filistin davası ve Gazze’li kardeşlerimiz için neler yaptığımızı, nasıl bir mücadele verdiğimizi, bu uğurda neleri göze aldığımızı, başta Filistinli kardeşlerimiz olmak üzere tüm dünya gayet iyi biliyor. Şartlar ne olursa olsun, Filistinli ve Gazzeli kardeşlerimiz için en iyisini, en hayırlısını, en doğru olanını yapmaya çalışırız. İnşallah bundan sonra da aynı çizgide yolumuza devam edeceğiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.”

Paylaşın