AK Parti’de Üçlü Değişim Kapıda!

31 Mart seçim yenilgisinin ardından büyük değişim beklentisi bulunan AK Parti’de, sadece parti yönetimi değil eşzamanlı olarak kabine ve Meclis grup yönetiminde de değişim bekleniyor.

Öte yandan yeni anayasa tartışmaları kapsamında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde de revizyona gidilebileceği kaydediliyor.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; AK Parti’nin 8. Büyük Olağan Kongre süreci geçtiğimiz eylül ayı sonunda başlatıldı. 12 Ekim’de başlayan ilçe kongreleri bu ay sonunda tamamlanacak, ardından il kongreleri yapılacak.

AK Parti’nin büyük kongreyi mayıs ayında yapması bekleniyor. Ancak 31 Mart seçim yenilgisinin ardından büyük değişim beklentisi bulunan AK Parti’de, sadece parti yönetimi değil eşzamanlı olarak kabine ve Meclis grup yönetiminde de değişim bekleniyor.

Cumhurbaşkanının yerel seçimden bu yana partinin çeşitli kademelerinden yöneticileri ve milletvekilleri başta olmak üzere yüzlerce kişiyi dinlediğini, raporları okuduğunu ifade eden bir partili, kişilerin değil, kişilerle birlikte bir paradigma değişiminin şart olduğunu, hazırlığın da bu yönde olduğunu gösteren işaretler bulunduğunu söyledi. Beklenen üçlü değişimin ayrıca Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarına da yansıyabileceği konuşuluyor.

Öte yandan Yeni anayasa tartışmaları kapsamında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde de revizyona gidilebileceği kaydediliyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz bütçe görüşmelerinde, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin iyileştirilmeye, geliştirilmeye daha iyiye götürülmeye açık bir sistem olduğunu” söyledi.

evizyon kapsamında en çok konuşulan başlıklardan biri cumhurbaşkanının yardımcısının da seçimle gelmesi oldu. Bu öneri MHP’nin de anayasa teklifinde yer aldı. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde konuşan AK Parti Uşak Milletvekili İsmail Güneş ise bunun doğru olmayacağı görüşünde.

Güneş, “Cumhurbaşkanı yardımcısının da seçimlere katılması doğru değil çünkü Cumhurbaşkanının daha aktif olması lazım, performansında düşüklük gördüğünde Cumhurbaşkanı yardımcılarını da değiştirebilmesi lazım, seçimle gelirse bunu yapması mümkün değildir” değerlendirmesinde bulundu.

Güneş’e göre buradaki eksiklik, Anayasada kaç tane cumhurbaşkanı yardımcısı atanacağının yazılmamış olması. Altılı Masa sürecinde çok sayıda cumhurbaşkanı yardımcısı atama planı yapıldığını hatırlatan Güneş, “Biz gördük ki geçen seçimlerde muhalefet elinden gelse 20-30 cumhurbaşkanı yardımcısı atayacak… Bu bir eksiklik, mutlaka bunun sayısının belirtilmesi lazım” dedi.

Paylaşın

Erdoğan: Millete Tepeden Bakan Bizden Değildir

AK Parti Kahramanmaraş İl Kongresi’nde açıklamalarda bulunan Erdoğan, Biz değişimin hayatın her alanı gibi siyasetin de tabii parçası olduğuna inanan bir siyasi partiyiz” dedi ve ekledi:

“Partimizde kadrolar değişir, devletimize, vatanımıza, bayrağımıza olan bağlılığımız değişmez. Partimizde kadrolar değişir, Türkiye’yi birlik içinde, dirlik içinde, tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde geleceğe taşıma hedefimiz değişmez. Millete tepeden bakan bizden değildir. İnsanlarımızı bölen, kutuplaştıran bizden değildir.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kahramanmaraş 8. Olağan İl Kongresi’nde açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Kara günler geride kaldı. Depremin üzerinden henüz 21 ay gibi kısa sayılabilecek bir süre geçmesine rağmen, şehirlerimizin çoğunun yeni siluetleri şekillenmeye başladı.

Maraş’ı beraberce yeniden inşa ediyoruz. Kongremize gelmeden önce deprem konutlarının kura törenini gerçekleştirdik. Bu konutların 3 bin 499’u Kahramanmaraş’taydı. Ayrıca şehrimizde büyük bir spor kompleksinin yapımına da başlıyoruz. Biz başarıları büyüdükçe tevazuları da büyüyen bir kadroyuz. Yeni binalarımız köy evlerimiz konutlarımız birer birer büyüyor.

Konuttan hastaneye, okuldan parka kadar gözlerinin önünde yükselen yeni yerleşimleri inkar eden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Şehirlerimizin imarının mümkün olmadığı yalanını körüklemişlerdi. Bize enkazın altında kalacak diyen zat, önce seçim sandığının sonra kurultay sandığının altında kalarak bay bay oldu. Şimdi ne yüzüne bakan ne kapısını çalan var. Sürekli bize sataşıyor. Eski genel başkanın kötü mirasını maalesef, yeni genel başkan da aynı şekilde devam ettiriyor. Yapıcı muhalefet diye bir kavram lügatlerinde yok.

AK Parti milletin kurduğu, milletin iktidara getirdiği, milletin demokrasi hak özgürlük eser ve hizmet siyasetine meftun olduğu, yeri geldiğinde ayar verdiği bir partidir. Sandıktan çıkan mesajları öpüp başımızın üstüne koyduk. Eksiklerimizi tamamlayacak, vizyonumuzu güçlendirecek çalışmaların hazırlığını yapıyoruz.

“İnsanlarımızı bölen, kutuplaştıran bizden değildir”

Biz değişimin hayatın her alanı gibi siyasetin de tabii parçası olduğuna inanan bir siyasi partiyiz. Partimizde kadrolar değişir, devletimize, vatanımıza, bayrağımıza olan bağlılığımız değişmez. Partimizde kadrolar değişir, Türkiye’yi birlik içinde, dirlik içinde, tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde geleceğe taşıma hedefimiz değişmez. Millete tepeden bakan bizden değildir. İnsanlarımızı bölen, kutuplaştıran bizden değildir.

Bölgemizde yanan ateşi ülkemize sıçratmak için her yolun denendiğini görüyoruz. Artık herkes biliyor ki Türkiye birilerinin deneme tahtası, gerginlik hattı, istikrarsızlık üretme alanı değildir. Türkiye artık, hadi çocuklar günü geldi deyince harekete geçirilen kuklalarla darbe yapılacak, siyaseti, ekonomisi dizayn edilecek bir ülke değildir.

Türk, Kürt, Zaza, Arap, Sünni, Alevi fark etmeksizin 85 milyon hepimiz biriz, beraberiz, kardeşiz, bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız. Türkiye’nin gelecek vizyonuna ayak bağı terör prangasını parçalayıp atmak istiyoruz. Bölgemizdeki kritik gelişmeler, iç siyasetimiz bunun için elverişlidir. Terörsüz Türkiye’yi inşa edeceğiz. Cumhur İttifakı olarak, terör sorununu kaynağında çözme irademiz, hiç olmadığı kadar güçlüdür. Bu hedefe ulaşmak için cesur, kararlı, yeni ve çok iyi planlanmış adımlar atmaktan çekinmeyeceğiz.”

Paylaşın

Erdoğan’dan Bahçeli’nin “Öcalan” Çağrısına Yanıt: Cesur Bir Teklif

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısına yanıt veren Erdoğan, “Sayın Bahçeli gerçekten cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur. Sayın Bahçeli ile tam bir mutabakat halindeyiz. Uyum ve eş güdüm içinde hareket ediyoruz” dedi ve ekledi:

“Biz de bu meseleyi tüm yönleriyle ele alıyoruz. Kurumlarımız değerlendirmemize hiçbir detayı atlamadan devlet ciddiyetiyle yürütüyor. Bunu da kumarbazlara özgü, ‘el artırıyorum’ sorumsuzluğuyla değil, omuzlarımızdaki ağırlığın getirdiğiyle sükunet ve soğuk kanlılıkla değerlendiriyoruz. Devlet ciddiyeti ve büyük bir hassasiyetle yürütüyoruz. Terör belasını bertaraf etmekte kararlıyız.”

Erdoğan, açıklamasının devamında, “Türklerle Kürtler arasında örülen terör duvarını yıkacağız. Bu hedefimizde samimiyiz, kararlıyız. Sayın Bahçeli’nin tarihi çağrısından sonra her iki yapının da aynı kafadan olduğunu göstermiştir. Karşımızdaki tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor… Sınırlarımızda bir terör yapısının kurulmasına izin vermeyeceğiz. Terörle mücadelemiz son teröristi ortadan kaldırıncaya kadar devam edecektir. Terörsüz Türkiye hedefimizi gerçeğe dönüştüreceğiz” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Erdoğan, “Katliamların ve zulümlerin yanında bölgemiz adeta cayır cayır yanıyor. Cumhur İttifakı olarak tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Türkiye’nin hedeflerine doğru yürümesi için çalışıyoruz. Kardeşlik siyasetimizden eser ve hizmet politikamızdan ödün vermedik” dedi.

“İsrail ile Lübnan arasında bu sabah yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından memnuniyet duyuyorum” diyen Erdoğan, “İsrail sorumluluklarını harfiyen yerine getirmeli. Coğrafyamızdaki krizlerin çözümü için çabalıyoruz. Gazze’de katliamın durması ve kalıcı ateşkesin sağlanması için Türkiye olarak her katkıyı sunmaya hazırız” ifadelerini kullandı.

CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun duruşmada yaptığı savunmaya yanıt veren Erdoğan, şöyle devam etti: “Bunlara hak ettikleri cevabı vermedikçe densizlik çıtaları yükseliyor. CHP’nin eski genel başkanının davalı olarak bulunduğu mahkeme salonunda savurduğu zırvalar, hakaretler bunun en son örneğidir. Karşımıza çıktığı bütün seçimleri kaybeden bu zat, sürgüne gönderilen biri. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış.

Gündeme gelmenin yolunu bize sataşmakta, bizim üzerimizden prim yapmaktan görüyor. Bu zatın FETÖ’cülere nasıl koşa koşa gittiğini biliyoruz. 15 Temmuz gecesinde de kahvesini yudumladı. ABD’de hamburgercide ne yaptığını o gün bugündür açıklayamadı. Nereden tutarsanız tutun elinizde kalan bir başarısızlık, çapsızlık örneğiyle karşı karşıyayız. Bu zatın Türkiye’yi yönetmeye talip olduğu masa arkadaşları, özellikle dile getirdikleri siyasi nezaketsizliktir.”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile bakanlar arasında başlayıp AK Parti-CHP gerilimine dönüşen kreş tartışmasına da değinen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: “Yeni genel başkanlarının eskisinden geri kalır yanı yok. MEB bir yazı gönderiyor. Bu hatırlatma kanuni bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Tıpkı öğrenci bursları meselesi gibi burada da CHP bizzat kendisinin müsebbibi olduğu bir konuda istismar siyasetine sarılıyor.

Cehalet tek başına katlanabilir bir eksikliktir. Ama ukalalıkla yan yana gelince çekilmez bir hal alıyor. Son konuda sergiledikleri tablo tam olarak budur. Anaokulu kreş ayrımını dahi bilmiyorlar. Bakanlıktan gelen yazıyı okumamışlar. Hadi okudular anladılar diyelim. Bu sefer de yalan ve iftira alışkanlığından kurtulamıyorlar.”

Kılıçlı yemin eden teğmenlerin disipline sevk edilmesine destek veren Erdoğan, şunları kaydetti: “CHP bu konuda önüne arkasına bakmadan konuşuyor. TSK’da disiplin hayati öneme sahiptir. Komutanların talimatına rağmen disiplinsizlik yapan teğmenlerin yarın neler yapabileceğini kim bilir. Disiplinsizlik yapanları kahramanlaştırmak neyin nesidir?

Bu ordu bir zümrenin, partinin değil milletin ordusudur. Bu ordu ölürsem şehit kalırsam gazi diyen serdengeçtilerin ordusudur. Bu ordu 3 kıta yedi iklimde İslam’ın bayraktarlığını yapan şanlı bir ordudur. Ordumuzun konumunu gayet iyi biliyoruz. CHP ordumuzun ruh kökünü koparmaya muvaffak olamadı. Ordumuzun yıpratılmasına da provoke edilmesine de izin vermeyiz. Kahraman ordumuz, vesayet heveslilerinden ve FETÖ’cü hainlerden temizlendikçe vatan savunmasını çok daha iyi bir şekilde yerine getirmeye başlamıştır.

Sınırlarımızın ötesinde terör örgütüne nefes aldırmayan bir orduya sahibiz. Karası denizi ve havası ile TSK’nın gıptayla takip edilen başarılarına istismarcıların gölge düşürmesine müsaade etmeyiz. 3-5 oy için ‘Mustafa Kemal’in itleri’ hakaretini sineye çekeceksiniz, meclis kürsüsünde bölücü terör örgütü yandaşlarından ayar yerken gıkınızı çıkarmayacaksınız, Pensilvanya’dan gelen destek mesajlarına bir çift laf demeyeceksiniz, utanmadan bize çıkıp vatan ve mehmetçik sevgisinden bahsedeceksiniz…

Siz gidin önce kara sicilinizle yüzleşin. Sizin haddinize mi? Ordumuza siyaset virüsünün bulaşmasına izin vermeyeceğiz… CHP2nin sorumsuz yöneticilerinin ordumuzu nizamsızlık, disiplinsizlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmasına göz yummayacağız. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak darbecilere ve şakşakçılarına rağmen, sivil siyaseti, adaleti, milletimizin haklarını savunmayı gerekirse canımız pahasına sürdüreceğiz.”

“Konserler üzerinden ortaya saçılan yolsuzluklar buz dağının sadece görünen kısmıdır” diyen Erdoğan, “Suyun altında çok daha büyük hırsızlıklar vardır. Halkçı belediyecilik sloganı altında nasıl bir soygun yürütüldüğünü önümüzdeki dönemde göreceğiz. Bunun hesabını sandıkta benim aziz milletim muhakkak soracaktır” diye konuştu.

“Terör belasını bertaraf etmekte kararlıyız”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan çağrısına yanıt veren Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: “Sayın Bahçeli gerçekten cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde 14 Kasım’da yaptığımız görüşme dahil pek çok konuyu ele alıyoruz. Sayın Bahçeli ile tam bir mutabakat halindeyiz. Uyum ve eş güdüm içinde hareket ediyoruz.

Biz de bu meseleyi tüm yönleriyle ele alıyoruz. Kurumlarımız değerlendirmemize hiçbir detayı atlamadan devlet ciddiyetiyle yürütüyor. Bunu da kumarbazlara özgü, ‘el artırıyorum’ sorumsuzluğuyla değil, omuzlarımızdaki ağırlığın getirdiğiyle sükunet ve soğuk kanlılıkla değerlendiriyoruz. Devlet ciddiyeti ve büyük bir hassasiyetle yürütüyoruz. Terör belasını bertaraf etmekte kararlıyız.

Türklerle Kürtler arasında örülen terör duvarını yıkacağız. Bu hedefimizde samimiyiz, kararlıyız. Sayın Bahçeli’nin tarihi çağrısından sonra her iki yapının da aynı kafadan olduğunu göstermiştir. Karşımızdaki tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor… Sınırlarımızda bir terör yapısının kurulmasına izin vermeyeceğiz. Terörle mücadelemiz son teröristi ortadan kaldırıncaya kadar devam edecektir. Terörsüz Türkiye hedefimizi gerçeğe dönüştüreceğiz.”

Paylaşın

Erdoğan’dan RTÜK’e Çağrı: Din Ve Dindarlar Yıpratılmakta

7. Din Şûrası’nda konuşan Erdoğan, “Kimi zaman cahiller, kimi zaman az okumuşlar, kimi zaman da bilginin peşinden koşarken hikmeti ıskalamış yarım akıllılar medya üzerinden gençleri yanlış yönlendiriyor” dedi ve ekledi:

“Tek tük istisnai olumsuz örneklerden bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar linç edilmekte, dini ve dindarlar yıpratılmaktadır. 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplumlarımız adeta öcü gibi gösterilmekte, tahrik edilmektedir. Buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Üç beş kendini bilmezin reyting yapmasına müsaade etmeyiz. Bu tür girişimler milli güvenlik sorunudur, RTÜK başta olmak üzere bu konularda hızlı tedbirleri ele almalıdır.”

AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da 7. Din Şûrası’nda konuştu. Erdoğan konuşmasında şunları söyledi:

“Bizi biz yapan kodlarımıza özümüze yönelik çok yoğun, her zamankinden daha planlı saldırı söz konusu. Filistin’de Gazze’de diğer islam beldelerinde katliam yaparak Müslümanların soyunu kurutmaya çalışanlar apaçık ortadadır. Gizli ve sinsi düşman her yolu kullanmakla birlikte son dönemde sosyal medya ile savaşını yürütmektedir.

Dijital dünya küresel ölçekte tüm değerleri tahrip ederken Müslümanları doğrudan hedef tahtasına koyuyor. Bugün çocuklar, anne babanın, öğretmenin, mahallenin terbiyesinden öte dijital medyanın terbiyesine daha fazla maruz kalıyor. Dijital medyanın sadece eğlence ve para kazanma aracı olmadığını fark etmemiz gerekiyor. Dijital hareket yeryüzündeki tüm dinleri yıpratmak suretiyle yeni bir yapay din oluşturma gayreti içindedir.

Bunun etkileri gittikçe küresel boyutta artmaktadır. Coğrafyamızdaki birlik ve huzuru bozmak isteyenler doğrudan doğruya inancımıza saldırmaktadır. İslam’a ve Müslümanlara yönelik saldırıları ateizm, şamanizm, deizm gibi fitneler üzerinden yaptığını görüyoruz. Özellikle gençlerimizin zihnini bulandırmayı amaçlayan saldırıları durdurmak niyetindeyiz… İslam varsa Türk vardır. İslam varsa Kürt vardır, Arap vardır. İslam varsa aile vardır. Ahlak vardır, edep vardır. İslam varsa bayrak vardır hürriyet vardır. İslam varsa Türkiye vardır.

“28 Şubat dönemindeki gibi…”

Kimi zaman cahiller, kimi zaman az okumuşlar, kimi zaman da bilginin peşinden koşarken hikmeti ıskalamış yarım akıllılar medya üzerinden gençleri yanlış yönlendiriyor. Tek tük istisnai olumsuz örneklerden bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar linç edilmekte, dini ve dindarlar yıpratılmaktadır. 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplumlarımız adeta öcü gibi gösterilmekte, tahrik edilmektedir. Buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Üç beş kendini bilmezin reyting yapmasına müsaade etmeyiz. Bu tür girişimler milli güvenlik sorunudur, RTÜK başta olmak üzere bu konularda hızlı tedbirleri ele almalıdır.

İlim ve mesuliyet sahibi her kardeşimizin bu saldırılara karşı sağlam bir direniş hattı kurmasını savunuyorum. Alimlerimiz en hassas konuları medya ve sosyal medyaya taşımak suretiyle tehlikeli bir yola giriyor. Kötü örnekler toplumda umudun kararmasına sebep oluyor. Din adamlığıyla şovmenlik aynı kisvede bulunamaz. Şöhret hastalığı samimiyetin ortadan kalkmasına neden olur. Bunun vebali ağırdır. Topluma örnek olması beklenen kişilerin şöhret uğruna samimiyetten uzaklaşması iki cihanda hesap verilemez ağır bir vebaldir.”

Paylaşın

Erdoğan: Hiç Kimse Hukuktan Azade Değildir

Kabine toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Kamu hizmetlerinin etkin ve verimli şekilde yürütülmesi eğitim, sağlık, gıda gibi alanlar başta olmak üzere vatandaşların hak ve menfaatlerinin korunacak şekilde devam ediyor” dedi ve ekledi:

“Hizmet veren her kurumun denetim konusunda bugüne kadar gösterdiğimiz hassasiyet kamuoyumuzun malumudur. Kim olursa olsun hiç kimse hukuktan, nizamdan, kanunun kendisine yüklediği mesuliyetleri yerine getirmekten azade değildir. Devlet kadroları içinde farklı vasıflarda çalışan herkesin görevi halka en iyi hizmet etmektir. Bütün vatandaşlarının emrindedir. Millete hizmetten kaçmanın, halkın verdiği imkanları suistimal etmenin hiçbir mazareti olamaz.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan kabine toplantısı sona erdi. Yaklaşık 2.5 saat süren toplantı sonrası Erdoğan, açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Öncelikle maarif davalarımızın öncüleri olan öğretmenlerimizin dün kutladığı 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bir kez daha tebrik ediyorum. 23 Kasım’da sevgili öğretmenlerimizle bir araya geldik hem de 20 bin yeni öğretmenimizin atamasını gerçekleştirdik. Aşkla görev yapacağına inandığım yeni öğretmenlerimizi tekrar vazifelerinde tebrik ediyorum. Evlatlarımızın en iyi şekilde yetişmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadık. Eğitim öğretimde değişime ve yeniliğe direnmek bizatihi hayatın kendisine direnmek manasına gelir.

Ülkemizde kendini hala 1940 şartlarında gören, eğitimi bir ideolojik formatlama aracı olarak bakan bir kesim bulunuyor. Bu çevrelerin engellemelerine, sabotajlarına maruz kalıyoruz. Milletçe hepimizin geleceğini ilgilendiren siyasi tartışmaların, ideolojik takıntıların objesi haline getirmek yanlıştır.

İnsanı merkeze alan yeni modelimiz Türkiye Yüzyılı’nın inşasını kolaylaştıracaktır. 20 milyon öğrencimizin en iyi eğitim öğretimi alması, imkanlardan en iyi şekilde ve eşit olarak hizmet alması için üzerimize düşeni yapacağız. Tüm öğretmenlerimize emekleri, fedakarlıkları sabırları için ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet’te şiddetin olmadığı bir Türkiye ve dünya için çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğimizi özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye bizim hükümetlerimiz döneminde şiddetin her çeşidiyle mücadelede tarihi kazanımlar elde etmiştir.

Kadın hakları konusunun araçsallaştırılmasına izin vermeden kadınların hayatın her alanında hak ettiği yere gelmesi için çaba harcadık. Son 22 yılda çok kapsamlı reformları devreye aldık. Elbette tüm sorunları çözdük iddiasında değiliz. Nice yanlış uygulamanın düzeltildiği tartışmasız bir gerçektir. İnşallah bugünün sorunları da yarın önümüze çıkmayacak. Kadınlarla dayanışma içinde fiziki ve psikolojik şiddete karşı mücadelemizi devam ettireceğiz.

Dış politikada oldukça yoğun ve karmaşık bir gündemle karşı karşıyayız. İsrail’in başlattığı saldırılar Lübnan, Suriye ve diğer bölge ülkelerini de içine alacak şekilde genişliyor. Türkiye’nin hemen yanıbaşında son derece kanlı ve tehlikeli savaş 14 aydır devam ediyor. Türkiye olarak İsrail’in saldırgan politikasına en güçlü tepkiyi veren ülkelerden biriyiz. Gazze’ye gönderilen insani yardımlar noktasında da 86 bin tona yaklaşan yardım miktarıyla ilk sırada yer alıyoruz. İsrail’le ticareti tamamen keserek 9,5 milyarlık ticaret hacminden sarfı nazar ettik. Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım davasına müdahil olma başvurumuzu geçtiğimiz aylarda yaptık.

İslam dünyasının İsrail hükümetine karşı tek yürek tek bilek olması için yoğun gayret gösteriyoruz. İnsanlığımızın sınandığı imtihan günlerinde Filistin halkına kardeşlik görevini yerine getirmemizin gayretindeyiz. Böyle insani bir meseleden siyasi rant devşirmeye çalışan siyaset tüccarlarını bugüne kadar muhatap almadık, bundan sonra da almayız. 50 bin masumun kanı üzerinden oy hesabı güdenleri önce Allah’a sonra da aziz milletimizin vicdanına havale ediyoruz.

14-28 Mayıs seçim sürecinde Suriyeli mazlumlara yönelik ırkçı söylemlerin hesabını versinler. Bizim Filistin davasına sağladığımız desteğin zekatı bile bunların tamamının yaptığından kat be kat fazladır. Soykırım duruncaya, Gazze ve Filistin özgürleşinceye kadar tüm imkanlarımızla Filistinli kardeşlerimizin yanında olacağız. Riyad’ta düzenlenen zirvedeki konuşmamızda dik ve dirayetli duruşumuzu çok güçlü bir şekilde ortaya koyduk. Ülkemizin attığı adımlardan, yardım çabalarımızdan sitayişle bahsedildi.

Bakü’de de İsrail barbarlığını gündeme getirdik. Türkiye’nin bu mücadelede attığı adımları anlattık. Her iki zirvede pek çok hükümet ve devlet başkanıyla görüşmeler yaptık. 14 Kasım’da ülkemize resmi ziyarette bulunan Katar Emiri ile görüşmemizin ana konusu ticari ve ekonomik ilişkilerimizin yanı sıra Gazze ve Lübnanlı kardeşlerimizin yaşadıkları sıkıntılardı. Brezilya’nın Rio şehrinde düzenlenen G-20 liderler zirvesinde İsrail’in işgal ve istila politikasının ülkemiz, bölgemiz ve tüm dünya için oluşturduğu tehdidi muhataplarımıza izah ettik.

Sabreden zafere ulaşır. İnşallah Filistin halkı da bu zor günlerin sonunda feraha, barışa, huzura kavuşacak, zalimler kaybedecek kazanan Filistin davası olacaktır. Soykırım suçluları döktükleri kanların hesabını mutlaka verecektir. Netanyahu ve eski savunma bakanı hakkında tutuklama emri çıkarılması bu yönde atılmış çok cesur adımdır. Netanyahu ve çetesi için çember giderek daralmaktadır. Kararı uygulamakla yükümlü ülkelerin çoğunun destek beyan etmesini bu bakımdan takdire şayan buluyoruz. Türkiye olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aldığı cesur kararı destekliyoruz.

Çalışma ve sosyal güvenlik, içişleri, savunma ve güvenlik meselelerine kadar pek çok konuyu değerlendirdik. Bakanlıklarımızın bütçelerine ait değerlendirmeler Plan ve Bütçe Komisyonu’nda devam ediyor. Bizim halkımızdan gizlimiz, saklımız yoktur. Hesabını veremeyeceğimiz hiçbir işimiz de yoktur. Hükümetlerimizin alamet-i farikası şeffaflık ve hesap verilebilirlik olmuştur. Türkiye’nin ufkunu açan, yolunu aydınlatan, millete ve memlekete hayrı dokunacak her öneriye kapımızı ardına kadar açık tutuyoruz.

Zorbalığa, kabadayılığa, komisyon basıp terör estirilmesine de hiçbir surette eyvallah etmeyiz. Gazi Meclisimizden yansıyan sahneler hepimizin yüzünü kızartmış, muhalefetin hizmet gibi derdinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Herkesin sorumluluk duygusuyla hareket ederek Gazi meclisimizin milletimizin gözündeki konumuna gölge düşürmeyeceğine inanıyorum.

Kamu hizmetlerinin etkin ve verimli şekilde yürütülmesi eğitim, sağlık, gıda gibi alanlar başta olmak üzere vatandaşların hak ve menfaatlerinin korunacak şekilde devam ediyor. Hizmet veren her kurumun denetim konusunda bugüne kadar gösterdiğimiz hassasiyet kamuoyumuzun malumudur. Kim olursa olsun hiç kimse hukuktan, nizamdan, kanunun kendisine yüklediği mesuliyetleri yerine getirmekten azade değildir. Devlet kadroları içinde farklı vasıflarda çalışan herkesin görevi halka en iyi hizmet etmektir. Bütün vatandaşlarının emrindedir. Millete hizmetten kaçmanın, halkın verdiği imkanları suistimal etmenin hiçbir mazareti olamaz.

Bulunduğu konumu menfaat sağlama vasıtası olarak görenlere asla müsamaha ile yaklaşamayız. Bir süredir çokça şikayet aldığımız yetkisiz çakar ve tepe lambası kullanımlara cezaları artırıyoruz. Ateşli silahlarda düzenlemeyi hayata geçiriyoruz. Her iki hususta kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız. Denetim konusunu düzenleyen bir genelgeyi inşallah bugün yürürlüğe koyuyoruz. Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulumuz denetim faaliyetlerini bundan sonra çok daha sıkı takip edecek. Hatası, kusuru, yanlışı olan kim varsa gereğinin yapılmasını temin edecektir.”

Paylaşın

Erdoğan’dan “Kadına Şiddet” Tepkisi: İnsanlığa İhanettir

“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” programında konuşan Erdoğan, “Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir. Kadınlara yönelik şiddet kabul edilemez bir vandallıktır” dedi ve ekledi:

“Bu ihanetin içine giren, şiddet uygulayan herkes hak ettiği cezayı mutlaka çekmelidir, bunu temin etmek devletin asli görevidir. Bu anlayışla göreve geldiğimizden beri devrim niteliğinde pek çok adım attık. Kadınların haklarını güçlendirecek, onları destekleyecek sayısız projeyi devreye aldık. Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin kanun en önemli düzenlemeydi. En kritik eşiği aştık ve devletimizin şiddete sıfır tolerans politikası güçlü bir seviyeye sahip oldu.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” programında açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“Kadına yönelik şiddet eylemlerinde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına sabırlar diliyorum. Acı çekmiş her kadın için büyük kırılma noktası olan bu vahim durumu paylaşmış ya da paylaşamamış tüm kadınlara geçmiş olsun diyorum. Tüm kadınlarımızın onurlarını koruma mücadelelerinde daima yanlarında olacağım.

Bu programı gerçekleştirirken aylardır süren bir soykırım devam ediyor. Bugüne kadar 50 bine yakın Filistinli kardeşimiz şehit oldu. Yüzde 80’ini masum çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. Saldırıların en büyük mağdurları da yine kadın ve çocuklar. Netanyahu her gün yaşlıyı bebeği kadını çocuğu hunharca katlediyor. Soykırım şebekesi 14 aydır dünyanın gözü önünde, sessiz bakışları altında adım adım ilerliyor.

Bu barbarlık karşısında Filistin’in onurlu kadınları asil duruşları ile bombaların altında imanlı yürekleri ile tüm kadınlara örnek oluyorlar. Sizinle tam bir dayanışma halindeyiz. Türkiye olarak 85 milyon vatandaşı ile sizlerin yanındayız. İçinde bulunduğunuz şartlar ne kadar ağır olursa olsun şunu aklınızdan çıkarmayın, Türkiye’nin tüm kadınlarının kalpleri sizin için çarpıyor, Filistin’in kurtuluşu için Mevla’ya niyazda bulunuyor.

Lafa gelince demokraside aslan kesilenler söz konusu sapkın akınlar olunca 14 aydır üç maymunu oynasa da biz sizi asla yalnız bırakmayacağız. Bu soykırımın durması için her platformda gerçekleri gür sesle sürdüreceğiz. Filistin’in yürekli kadınlarını saygı ile selamlıyor rabbimden sabır diliyorum.

Türkiye çok güçlü ve yaygın sivil toplum ağına sahiptir. Vakıflarımız, derneklerimiz, gönüllü teşekküllerimiz olağan üstü çalışmalar ortaya koyuyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele bunların başında geliyor.

Kadına yönelik şiddetle mücadeleye destek veren tüm kardeşlerime en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Türkiye’de başta şiddet olmak üzere kadınlarla ilgili kritik konularda bugün bakanlığımızın, hükümetimizin büyük katkısı emeği vardır. Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir. Kadınlara yönelik şiddet kabul edilemez bir vandallıktır. Bu ihanetin içine giren, şiddet uygulayan herkes hak ettiği cezayı mutlaka çekmelidir, bunu temin etmek devletin asli görevidir.

Bu anlayışla göreve geldiğimizden beri devrim niteliğinde pek çok adım attık. Kadınların haklarını güçlendirecek, onları destekleyecek sayısız projeyi devreye aldık. Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin kanun en önemli düzenlemeydi. En kritik eşiği aştık ve devletimizin şiddete sıfır tolerans politikası güçlü bir seviyeye sahip oldu.

Muhalefetin sanal tartışmalarının hiçbir dayanağı yok. Sözleşme yaşatır sloganı hiçbir anlam taşımıyor. Batılı ülkelerdeki vahim tabloyu bilmiyor ya da bilmek görmek istemiyorlar. Avrupa Parlamentosu, aile için şiddetle mücadele direktifini bu yılın ortalarında kabul etti.

İstanbul sözleşmesindeki ülkelerin yarısı metne çekince koymuştur. Türkiye 6654 sayılı kanunla konuyu kapsamlı ele alan mevzuatları ile eksiklerini tamamlamış yegane ülkedir. Avrupa’da Türkiye dışında bu hususta müstakil kanun yapan ülke yok. Muhalefetin iddiaları aksine sözleşmeden çekilme ile şiddet arasında hiçbir illiyet bağı yoktur. Bu adım her türlü şiddetle mücadeledeki kararlılığımızı eksiltmedi, törpülemedi. Türkiye olarak 2011’den önce olduğu gibi 2020’den sonra da yasal düzenlemeleri yaptık.

Bize bu iftiraları atanlar hükümetlerimizin hayata geçirdiği gerçekleri de gizlemektedir. Kadına karşı şiddet AK Parti iktidarında nitelikli suç haline getirildi. Bu suçun katalog suç haline getirilmesi, boşanmış eşe karşı işlenen suçun nikahlı eşe karşı işlenmiş gibi sayılması gibi adımlar atılmıştır. Elektronik kelepçe gibi tedbirleri uyguluyoruz. Sözleşme değil kanunlar yaşatır. Hazırladığımız eylem planlarını kararlılıkla takip ediyoruz. Merkezlerimiz ile, konuk evlerimiz ile, mağdur destek sistemimiz ile bu alanda takdir edilen yere geldik.

Dini ve kültürel temeli olmayan yanlış davranış biçimleri ile de mücadele ettik. Kadınların eğitimleri ile arasına giren engelleri ortadan kaldırdık. Üniversiteye gidemeyen gitse de kapısından çevrilen kızlarımızın mağduriyetlerini biz giderdik. Muhalefetin yalan dediği zulümlere biz son verdik. Kamudan atılan on binlerce 28 şubat mağduruna haklarını iade ettik.

Tüm kazanımlarımızı CHP’nin kadın düşmanı politikalarına rağmen elde ettik. Kadınlarımızın benzer zorbalıklara maruz kalmaması için her türlü önlemi alıyoruz. Kadına yönelik şiddete geçit vermeyen, şiddetsiz bir Türkiye Yüzyılı’ına ulaşana kadar sabırla yürüyeceğiz.

Kadınların canına kastedenlerle kızlarımızı dağa kaçıranlarla, onları ölüme ve öldürmeye gönderenlerle ilgili tek cümle kurulmuyorsa ortada büyük bir iki yüzlülük vardır demektir. Bölücü örgütteki tecavüzden infaza kadar olayları görmezden gelenlerin meselesi kadınlar olamaz. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, koşa koşa DEM’e giderken yüreği yanık Diyarbakır Annelerinden bir selamı niçin esirgiyor.

“CHP, faşizan geçmişi ile ne zaman yüzleşecek”

CHP, faşizan geçmişi ile ne zaman yüzleşecek ne zaman milletin değerleri ile barışacak. CHP’nin helalleşme tiyatrosu da tümden rafa kaldırıldı. Bölücü örgütün arkasında duranları özgürlükten bahsetmelerini kaile almıyoruz. Kandil’deki kadın düşmanı terör baronlarına ses çıkarmayanların bu testten geçmesi mümkün değil.

Alkol ve kumar bağımlılığı şiddet vakalarında önemli faktördür. Evlatlarımızın geleceğini tehdit eden içki ve uyuşturucu bağımlılığının önüne geçmedikçe kadına şiddetin önünü kesemeyiz. Araştırmalar aralarında doğrudan bağ olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Aile içi şiddetin, davranış bozuklukların, nice problemin içki ve kumar bağımlılığı derinleştiği bir gerçektir. 31 Mart sonrası el değiştiren belediyelerin ilk faaliyetlerinden birin alkol tüketimini özendirici etkinlikler oldu.

40’ların faşizan uygulamalarının millete dayatılmasına eyvallah diyemeyiz. Hukuk ve demokrasi zemininde tepkimizi ortaya koymaktan çekinmeyiz. Biz yarım asrı bulan siyasi hayatımızda bunu yaptık. İnsanımızın yaşam tarzına müdahale etmedik. Kimsenin de bize dayatmada bulunmasına, bu millete had bildirmesine rıza göstermedik. Ne hak yedik ne de hakkımızın yenilmesine rıza gösterdik. Aynı hassasiyet ile hareket ediyoruz.

Sinema ve dizi sektörümüz de artık kendine çeki düzen vermeli. Reyting uğruna kadına yönelik şiddetin normalleştirildiğini gösteriyor. Toplumu bilgilendirici olması gereken diziler şiddete özendiren kötü bir rol oynuyor. Senaristlere, yapımcılara ve RTÜK’e büyük görev düşüyor.”

Paylaşın

AK Partili Çelik’ten Erken Seçim Çağrılarına Yanıt: Söz Konusu Değil

Muhalefetin erken seçim çağrılarına yanıt veren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Kuşkusuz bugün biz seçim olsa yine aynı yenilgiyi tadacaklar. Ama daha önce de söylediğimiz gibi Türkiye’nin gündeminde bir erken seçim söz konusu değildir” dedi.

Ömer Çelik, açıklamasının devamında, “Muhalefetteki karışıklık, kendi aralarındaki kavga, kendi aralarındaki huzursuzluk, her söz konusu olduğunda sürekli olarak AK Parti’ye bir saldırı gerçekleştiriyorlar. Cumhurbaşkanımıza bir saldırı gerçekleştiriyorlar. Sesimizi kısa bileceklerini zannediyorlar” ifadelerini kullandı.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Sözcüsü Ömer Çelik, muhalefetin erken seçim çağrılarına yanıt vererek, “Türkiye’nin gündeminde bir erken seçim söz konusu değildir,” ifadelerini kullandı.

Ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Lideri Özgür Özel, erken seçim çağrısını cuma günü yenilemiş ve, “Ne kadar erken o kadar iyi. Aday Erdoğan olsun, başkası olsun ama seçim hemen olsun. Derhal seçim istiyoruz,” demişti.

T24’te yer alan habere göre, Çelik pazar günü Adana Arkeoloji Müzesinde yapılan Seyhan Sekizinci Olağan İlçe Kongresi’nde konuştu ve muhalefetin sıkıştığında erken seçimden bahsettiğini savundu.

“Kuşkusuz bugün biz seçim olsa yine aynı yenilgiyi tadacaklar. Ama daha önce de söylediğimiz gibi Türkiye’nin gündeminde bir erken seçim söz konusu değildir,” diyen Çelik, “Muhalefetteki karışıklık, kendi aralarındaki kavga, kendi aralarındaki huzursuzluk, her söz konusu olduğunda sürekli olarak AK Parti’ye bir saldırı gerçekleştiriyorlar. Cumhurbaşkanımıza bir saldırı gerçekleştiriyorlar. Sesimizi kısa bileceklerini zannediyorlar,” diye ekledi.

“Geçen gün de gördünüz mecliste çirkin bir eylem oldu. İçişleri bakanımız komisyon toplantısına girerken önünü kesmeye çalıştılar. Ama bir kere daha gördüler ki AK Parti’yi herhangi bir şekilde susturmak, hiçbir şekilde mümkün değildir. Cumhur İttifakını susturmak mümkün değildir. Türkiye’nin önünde bir erken seçim yoktur. Ama biz her gün seçim varmış gibi çalışan bir teşkilatız.”

Paylaşın

Erdoğan, “28 Şubat” Üzerinden Muhalefete Yüklendi

“24 Kasım Öğretmenler Günü ve Öğretmen Atama Programı”nda konuşan Erdoğan, “Daha düne kadar bu ülkede kızlarımız, kılık kıyafetinden, başörtüsünden dolayı baskıya uğramamış, okuldan, üniversiteden atılmamış, kadınlar memuriyetten ihraç edilmemiş gibi yalan yanlış konuşuyorlar. Bu çevrelerin safsata dedikleri acıları, zulümleri, baskıları, yasakları, faşizmin her türlüsünü biz bizzat tecrübe ettik. İliklerimize kadar yaşadık” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da düzenlenen “24 Kasım Öğretmenler Günü ve Öğretmen Atama Programı”nda konuşma yaptı. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Aziz İstanbul’umuzda siz değerli öğretmenlerimizle bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyorum. Öncelikle yarın kutlayacak olduğumuz Öğretmen Günü’nü şahsım ve milletim adına şimdiden kutluyorum. Şehit Şenay Aybüke Yalçın’ı ve diğer kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Bugün emekliliğini yaşayan öğretmenlerimize sağlıklı, uzun ömürler niyaz ediyorum. Tüm öğretmenlerimize teşekkür ediyorum. Bugün aynı zamanda bir başka sevincimizi yaşıyoruz. 20 bin öğretmen adayımızın atama anlarına hep birlikte şahitlik edeceğiz. Eğitim evlatlarımıza kimlik kazandıran, mazi ile güçlü bağlar kurma sürecidir. Eğitim bu yönüyle köklerimizi ecdadımızdan bize miras kalan değerleri keşfetme, bu değerleri kuşatma yolculuğudur.

Öğretmenlerimiz birer gönül işçisi, milletimizin değerlerini yarınlara taşıyan birer köprü konumundadır. Biz eğitim-öğretim yoluyla yalnızca meslek sahibi bireyler değil, fikri hür, vicdanı, irfanı hür nesiller yetiştirme derdindeyiz. 1 milyon öğretmenimizle büyük eğitim ailemizin bütün fertleriyle kökleriyle bağları sağlam kuşakların yetişmesi için gece gündüz çalışıyoruz. Bu ideale ulaşmak yalnızca diplomayla ya da bilgiyle değil; şahsiyet inşa eden bir anlayışla mümkündür. İnsanlığa yön verecek eserler ancak duruşu dik, iradesi güçlü, karakteri oturmuş kişilerin ellerinden çıkar. Elbette akademik başarı önemlidir, diploma değerlidir ama bunlar sağlam bir şahsiyet zemini üzerinde yükseldiği zaman gerçek anlamını bulacaktır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bu iddianın bu idealin bir tezahürüdür. Bizler bilgiyi hikmetle birleştiren erdemi hayatına nakşeden nesiller yetiştirmeyi arzu ve ümit ediyoruz.

Milletimizin tarihi birikimi, köklü değerler ve kültürel zenginliklerini merkeze alan modelimiz çağın ihtiyaçlarını gözeten bilimsel yaklaşıma dayalı eğitim anlayışını hayata geçiriyoruz. Yeni müfredatımız okuyan, düşünen, sorgulayan, sorumluluk bilinci yüksek, eleştirel bakış açısına sahip kuşaklar olarak yetiştirmeyi de hedefliyoruz. Bu sistemi bireysel farklılıkları gözeten, öğrenme ihtiyacına duyarlı odağında insani değerler olan bütüncül anlayışla yapılandırdık. Eğitim öğretim sistemimizi bilimsel temellerine oturttuk milletimizin öz değerleriyle harmanladık. Yeni modelde işbirliği, dayanışma, sosyal sorumluluğu eğitim öğretimimizin ayrılmaz parçası haline getirdik. Evlatlarımızın gelişimini, sürekliliğini önceledik. Ses bayrağımız olan güzel Türkçemizin korunması ve geliştirilmesi de maarif modelimizin yapı taşlarından biriydi.

Modelimizin millet olarak eksikliğini hissettiğimiz birçok ihtiyacı karşılayacağına inanıyorum. Önyargıları kırmak gibi çoğu zaman alışkanlıkları değiştirmek de atomu parçalamak kadar zorduk, meşakkatlidir. Eğitim öğretim alanında ülkemizde köşe başlarını tutmuş, ideolojik çevrelerin değişime, yeniye ve yeniliğe ayak diremeleri meşhurdur. Aynı aktörlerin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni sabote etmek için yine devrede olduğunu görüyoruz. Bu arkaik zihniyetin evlatlarımızın ufkunu karartmayı müsaade edemeyiz. Tespit edilen sorunların çözüme kavuşturulması hem devletimizin hem eğitimcilerimizin hem de ebeveynlerin evlatlarımıza karşı sorumluluğudur. Böylesine hayati bir meselenin ideolojik kavgaların ve günlük siyasi polemiklerin mezesi haline getirilmesi yanlıştır.

Muhalefetin ve iş tuttuğu meslek örgütlerinin bu hatadan bir an önce dönmelerini samimiyetle temenni ediyoruz. Eğitim öğretim meselesini siyaset üstü tutmayı muhafaza ediyoruz. Siz eğitimcilerimizin de katkılarıyla şekillenen yeni modelimizi kararlılıkla uygulamayı sürdüreceğiz. Aydınlık yarınlarımızın güvencesi olan gençlerimizin en iyi, donanımlı, başarılı şekilde yetişmeleri için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyeceğiz. Öğretmenlerimiz bize güçlü destek verirse Allah’ın izniyle her şey daha sağlıklı işleyecek. Eğitime ayrılan bütçe 2002’de yalnızca 7,5 milyar lira seviyesindeydi. Bugün bu rakam yükseköğrenim dahil 1 trilyon 620 milyar liraya ulaştı.

Yeni derslik inşaası, öğretmen atamaları, fiziki altyapı, müfredat reformlarında büyük dönüşüm gerçekleştirdik. Görevi devraldığımızda 367 bin olan derslik sayısı bugün resmi ve özel olmak üzere toplam 735 bine çıktı. Eğitimin altyapısını bu kadar geliştirirken eğitimin taşıyıcısı, sütunu olan öğretmenlerimizi de elbette ihmal etmedik. 800 bin öğretmen ataması yaptık. 2002’de ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci 36, ortaöğretimde 30’du. Bu sayıyı ilk öğretimde 23, ortaöğretimde 22’ye düşürmeyi başardık. 2002’de ilköğretimde 28, ortaöğretimde 18 olan oranlar bugün ilkokulda 18, ortaokulda 14 ve ortaöğretimde 12’ye indi. Bu veriler Türkiye’nin eğitim alanında 22 yılda yazdığı eşsiz başarı hikâyesinin en somut göstergesidir.

“Faşizmin her türlüsünü biz bizzat tecrübe ettik, iliklerimize kadar yaşadık”

Evlatlarımızın okullaşma oranlarında da gerçekten tarihi nitelikte adımlar attık. Okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 96’ya, ortaöğretimde yüzde 88’e yükseldi. Kız çocuklarımız ile okulları arasında konan engelleri, başta başörtüsü yasağı olmak üzere birer birer ortadan kaldırdık. Birileri çıkıyor yakın tarihi yeniden yazmaya çalışıyor. Düne kadar kızlarımız başörtüsünden dolayı baskıya uğramamış, okuldan atılmamış, kadınlar memuriyetten ihraç edilmemiş gibi yalan yanlış konuşuyorlar. Bu çevrelerin safsata dedikleri acıları, zulümleri, yasakları, faşizmin her türlüsünü biz bizzat tecrübe ettik, iliklerimize kadar yaşadık.

28 Şubat döneminde güya irtica ile mücadele kılıfı altında aralarında kamu görevlilerin olduğu 6 milyon insanımız fişlendi. Milli Eğitim’de 33 bin öğretmen disiplin soruşturmasına uğradı. 11 bin 890 öğretmen disiplin cezası aldı, 11 bin öğretmen istifa ettirildi. Ekonomi, siyaset, sivil toplumdan günlük hayata kadar milletimiz çok ağır baskılara maruz bırakıldı. Üniversite kapılarında kurulan ikna odalarını, kürsüden zorla indirilen başarılı mezunları, eğitimlerini gözyaşlarında bırakan binlerce evladımızı, katsayı ile hakları gasp edilen gençlerimizi burada saymıyorum. Bunlar ceberut laiklik politikaların ayyuka çıktığı 27 yıl önce bu ülkede, bu şehirde yaşandı.

Muhalefet çevreleri bu utanç verici gerçekleri inkar etmek yerine kendi geçmişleriyle yüzleşmelidir. Toplumun yükselişi ancak öğretmeninin emeğine, bilgisine ve özverisine verdiği değerle mümkündür. Öğretmenlerimizin haklarını, itibarını, mesleki gelişimini güvence altına almak için kararlı duruş sergiliyoruz. Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nu hayata geçirerek özel statüye kavuşturduk. 2025 itibarıyla 300 bin öğretmenimiz uzman ve başöğretmen unvanını elde edecek. Görevleri sırasında eğitim çalışanlarına yönelik suçlara karşı caydırıcı yaptırımlar getirdik. Hapis cezasının ertelenmesi uygulamasını kaldırarak, kasten yaralama suçunu tutuklama sebebi saydık. Öğretmenlerimize yapılan her saldırıyı, milletimizin geleceğine yapılan saldırı olarak görüyoruz.

Eğitimde çıtayı her geçen gün daha da yukarı taşımaya kararlıyız. Bir çocuğun öğrenme aşkını ve geleceğe dair umutlarını besleyen el güçlü el ailesinin desteği ve rehberliğidir. Aile her çocuğun ilk öğretmenidir. Onun yüreğine dokunan, zihnini şekillendiren, karakterini yoğuran ilk mekteptir. Bir öğretmenin öğrencisini muhabbetle kucaklayan emeği ne kadar değerli ise velilerin desteği de aynı derecede kıymetlidir, vazgeçilmezdir. Her birinizin yüksek vazife şuuru ve tam bir adanmışlıkla görevinizi yapacağına yürekten inanıyorum. 24 Kasım öğretmenler gününü bir kez daha tebrik ediyorum. Bu güzel buluşmaya vesile olan Milli Eğitim Bakanımızı ve ekibine teşekkür ediyorum. Öğrencilerinize selamımı götürmenizi sizlerden özellikle rica ediyor, her birinizi tek tek sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla…”

Paylaşın

Erdoğan, Kent Uzlaşısını Hedef Aldı: CHP’yi Şiddete Meyilli Hale Getiriyor

İstanbul Energy Forum’da konuşan Erdoğan, CHP’nin bölücü örgütün siyasi aparatlarıyla kurduğu ve kent uzlaşısı dediği ittifak CHP’yi zehirlemektedir. CHP’nin bir an önce katil solculuğu alışkanlığından kendisini kurtarmasını ümit ediyorum” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen İstanbul Enerji Forumu’nda konuştu. Erdoğan’ın açıklamaları şöyle:

“Enerji, ulaştırma ve haberleştirmeyle özellikle birlikte kalkınmanın lokomotifidir. Yeterli miktarda kaliteli ve temiz enerjinin uygun fiyatlarla temin edilmesi, enerji arz güvenliği gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeler için kritik önemdedir. Yakın tarihte bölgemizde patlak veren krizler, enerjinin ülke ekonomileri için ne kadar hayati olduğunu hatırlatmıştır. Rusya-Ukrayna arasındaki savaş enerji alanındaki dışa bağımlılığın risklerini göstermiştir.

Türkiye sancılı dönemi en rahat atlatan ülkelerden biri olmuştur. Avrupalı dostlarımız savaşın tetiklediği enerji krizini tecrübe ettiler. Günümüzde enerji arzında kriz yaşanmıyorsa da enerji arz güvenliğinin temini konusunda her zaman hazırlıklı olmak gereklidir. Biz de bu anlayışla enerji politikamızı enerji arz güvenliğimizin sağlanması üzerine bina ettik.

Biz, etrafımızdaki birçok ülkenin aksine, kullandığı enerjinin çoğunu dışarıdan satın almak mecburiyetinde olan bir ülkeyiz. 2023 yılında ham petrol ve petrol ürünleri ithalatımız 49 milyon tona, LPG 4 milyon tona, doğal gaz ithalatımız 50 milyar metreküpe ulaştı. Bunlar için 70 milyar dolar ödedik. Dış ticaret açığımızın en büyük nedeni işte bu enerji faturasıdır. Böyle ağır bir ithalat kalemiyle sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlamak açık söylüyorum, her babayiğitin harcı değildir.

Türkiye zor olanı başarmış, son 20 yılda senede yüzde 5,4 oranında büyüyerek farkını ortaya koymuştur. Tüm bu sıkıntılara rağmen 14 yıldır kesintisiz ve istikrarlı şekilde büyüyoruz. Önümüzdeki dönemde de dünya ortalamasının üzerinde büyümeye devam edeceğiz. Ekonomi büyüdükçe, nüfus arttıkça, sanayileşme arttıkça enerji ihtiyacımız da artıyor. Elimizin altındaki tüm kaynakları harekete geçirmekten başka bir çıkış yolu görünmüyor.

Türkiye olarak bu gerçekler temelinde, madenden petrole, rüzgardan güneş enerjisine kadar her başlıkta ülkemizin potansiyelinde en üst düzeyde istifade etmenin çabasındayız. Enerjide tam bağımsız Türkiye olarak, eleştirilere aldırmadan yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz. Kim ne derse desin, hiçbir alanda ülkemizi muhannete muhtaç etmemekte kararlıyız. Allah’ın izniyle bundan da geri adım atmayacağız.

Son 10 yılda 670 bin metre sondaj gerçekleştirdik. Madencilik sektörünün GSYH’deki hacmini 4 kattan fazla artışla 270 milyar liraya çıkardık. Bor madeninde dünyadaki rezervin yüzde 73’üne biz sahibiz. Bu alanda yüzde 60’ın üzerinde pazar payıyla küresel ölçekte liderliğimizi koruyoruz. Yurt dışında da arama faaliyetleri yürütüyoruz. Nijer’de 2025 yılında altın sahasında üretime başlamayı planlıyoruz. İleri teknolojide nadir toprak elementlerinde büyük keşfe imza attık. Eskişehir’de dünyanın ikinci en büyük nadir toprak elementlerini keşfettik. Bu sahadaki üretimi geliştirerek önemli tedarikçi haline gelmeyi hedefliyoruz.

Doğal gaz ve petrolde 4 derin deniz sondaj gemisi, 2 sismik araştırma gemisi ve destek gemilerinden oluşan dünyanın en modern arama ve üretim filolarından birini kurduk. 4 sene önce Karadeniz’de tarihimizin en büyük doğal gaz keşfini gerçekleştirdik. Sakarya Gaz Sahası’nda günlük üretimimiz 7 milyon metreküpe çıktı. Yurt içi üretimimizi günlük 8 milyon metreküpe yükselttik. 3,5 milyon hanemizin ihtiyacını kendi doğal gaz üretimimizden karşılıyoruz. Yüzen üretim platformunu envanterimize kattık. 2026 yılında üretime alacağımız platformla günlük üretimi 20 milyon metreküpe çıkaracağız. Hanelerin yarısının ihtiyacını kendi gazımızla sağlayacağız.

Ülkemizin yanında sınırlarımızın ötesinde de doğal gaz ve petrol arama çalışmalarımız sürüyor. Oruç Reis gemimiz Somali’de faaliyetlerine başladı. Bu çalışmalardan da müjdeli haberler alırız. Terör nedeniyle arama yapamadığımız bölgelerden Gabar’da tarihimizin en büyük petrol rezervine imza attık. Günlük 57 bin varilin üzerinde petrol çıkarıyoruz. 2024 yılında Şırnak, Hakkari, Van başta olmak üzere 84 sondaj tamamladık. 66 milyon varillik yeni rezerv keşfettik. Ülkemizin günlük petrol üretimi 155 bin varilin üzerindedir. Bunu düzenli olarak her yıl artırarak hedeflediğimiz yere varacağız.

Enerji arz güvenliği kadar temiz enerji, iklim değişikliği de tüm insanlığın gündemini meşgul eden hususlardır. Afrika’dan Asya’ya gittiğimiz her yerde gözünü para, altın, gümüş bürümüş anlayışın geride bıraktığı derin acılara rastlıyoruz. Sömürgeciler insanları katletmediler, büyük çevre katliamı gerçekleştirdiler. Ormanları, gölleri, havayı maddi menfaatleri uğruna ya yok ettiler, ya zehirlediler, ya kirlettiler. 7 kız kardeşler denen petrol şirketlerinin son asırda karşı karşıya kaldığı nice savaşta, katliamda parmağı olduğu bilinen hakikattir.

Biz enerji dahil her alanda insanı merkeze alan tabiata zarar vermeyen, sorumluluk duygusunun en üst düzeyde olduğu politika benimsiyoruz. Son 22 yılda enerjiye ciddi yatırımlar yapıyor, rüzgâr, güneş, nükleer gibi alanlarda dev projelere imza atıyoruz. Yenilenebilir enerjinin payını yüzde 60’a yükselttik. Bu oranla Avrupa’da 5’inci, dünyada 11’inci sıradayız. 31 bin megavat olan rüzgâr ve güneş enerjisi gücümüzü 2035 yılında 120 bin megavatta yükselteceğiz.

“70 yıllık hayali gerçeğe dönüştürüyoruz”

Akkuyu NGS ile temiz enerji yanında milletimizin 70 yıllık hayalini gerçeğe dönüştürüyoruz. Standartlara uygun olarak 4 nükleer reaktörün inşası devam ediyor. Akkuyu devreye girdiğinde ülkenin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacak. Sinop ve Trakya NGS projelerine ilaveten küçük modüler reaktörlere yönelik çalışmalar da yürüyor. Biz enerji kaynaklarını asla bir rekabet, çatışma ve sömürü unsuru olarak görüyoruz.

Enerji hatlarını sadece enerji değil, istikrar, güvenlik ve huzur taşıması kanaatindeyiz. Türkiye 7 doğal gaz boru hattı, ikisi yüzden 4 LNG tesisi, 15 giriş noktası ve diğer avantajlarıyla dünyanın önde gelen enerji ticaret merkezi olmaya ziyadesiyle sahiptir. Enerji tasarrufu bir milletin gelişmişlik, medenilik seviyesini gösteren önemli mihenk taşlarından biridir.

Üzüntümü sizlerle paylaşmak durumundayım. Her biri gurur vesilesi olan projeleri hayata geçirirken milletimizden başka yanımızda kimseyi bulamadık. Enerjide Türkiye gerçekten tarih yazarken halkımız bundan sevinç duydu. Muhalefet bu sevinci ve gururu paylaşmaya ne yazık ki yanaşmadı. Nükleer enerjiymiş, doğalgaz keşfiymiş, boru hatlarıymış, petrol kuyularıymış, maalesef bunların hiçbiri muhalefetin gündeminde olmadı.

Hiçbir gayretimizde hükümetimize destek vermediler. Karadeniz’deki keşfimize çamur attılar. Gabar’daki petrol keşfine gölge düşürmek için akla ziyan argümanlar öne sürdüler. 22 yıl boyunca aktörler değişti, genel başkanlar değişti. CHP’nin enerji hamlelerimizle ilgili karın ağrısı bir türlü geçmedi. Şimdi çıkmışlar, bizi çarşıya pazara davet ediyorlar. Biz çarşıdan pazardan gelirken siz gidiyordunuz.

Biz siyasi parti olarak çarşı, pazar, sokakta muhalefetten çok daha güçlü şekilde varız. Halkımızla olan gönül bağımızı koparmadık. CHP Türkiye’nin enerji alanında gurur kaynağı olan projelerini niye ziyaret edemiyor. Sayın Özel neden Filyos’taki tesisi ziyaret etmedi, Akkuyu’daki NGS’nin nerede olduğundan acaba Özel’in haberi var mı? Sayın Özgür Özel bizi davet etmek yerine önce kendisi Türkiye’nin enerji yatırımlarını bir tanısın, ziyaret etsin. Fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olsun.

Biz muhalefetten gelen her türlü yapıcı eleştiriye açığız. Bundan da samimiyiz, laf olsun torba dolsun siyasetine de asla prim vermeyiz. Gazi Meclis çatısı altında önceki gün şahit olduğumuz şiddet görüntülerine kesinlikle müsamaha yoktur. Komisyon basarak terör estirerek muhalefet yaptıklarını zannedenler derin yanılgı içindedir. Siyasi hayatımızın hiçbir döneminde kabadayılığa boyun eğmedik, bundan sonra da eğmeyiz. CHP’nin bölücü örgütün siyasi aparatlarıyla kurduğu ve kent uzlaşısı dediği ittifak CHP’yi zehirlemektedir. CHP’nin bir an önce katil solculuğu alışkanlığından kendisini kurtarmasını ümit ediyorum.”

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

“Cumhur İttifakı’nda Çatlak Var” İddiaları: Erdoğan’dan Dikkat Çeken Açıklamalar

Cumhur İttifakı’nda çatlak var iddialarına ilişkin değerlendirmede bulunan Erdoğan, “Devlet Bey ile bizim yaptığımız görüşme özellikle Cumhur İttifakı’nın uyumu, insicamı, birlikteliği ile Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal konjektürde kritik önemdedir. Bizim aramızda bir anlaşmazlık, bir uyuşmazlık, bir fikir ayrılığı asla yoktur” dedi ve ekledi:

“Ama birileri ‘Cumhur İttifakı bölündü, çatladı ‘ gibi iddiaları ileri sürüyor. Ana muhalefet, eski-yeni yönetim ile belediye başkanları arasındaki kavgayı perdelemek için bu tür söylemlerden medet umuyor. Kimse bizim ittifakımızı kendi naylon ittifaklarıyla, ‘al gülüm, ver gülüm’ düzenine dayalı çıkar ilişkileriyle karıştırmasın. Böyle bir şey söz konusu değil. Bizim ittifakımız karanlık koridorlarda, kirli masalarda kurulmadı. Bizimki sağlam. Gönül birlikteliğiyle inşa edilmiş bir ittifakımız var. Bu ittifakın hamuru aziz şehitlerimizin kanlarıyla yoğruldu. Sayın Devlet Bahçeli’yle yaptığımız her görüşme, Cumhur İttifakı’ndaki mefkure birlikteliğinin pekiştirilmesi açısından bir fırsattır.”

Erdoğan, değerlendirmesinin devamında, “Özellikle ülkemizin 40 yıllık terör kamburundan kurtarma konusundaki hassasiyetlerimiz aynı. Şunun bilinmesini isterim: Sayın Bahçeli ile görüşmemizde siyasetin ve ülkenin gündemindeki tüm konuları detaylıca ele aldık. ‘Terörsüz Türkiye ‘ hedefimize giden yolda atılabilecek ilave adımları aramızda değerlendirdik. Çünkü bugüne kadar teröre karşı verdiğimiz mücadelenin bir anlamı var. Eğer Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Bestler Deresinde biz terörle bir mücadele verdiysek bunun bir anlamı var. Şu anda oralarda görüyorsunuz artık terörün bir esamesi okunmuyor. Bizim şu anda derdimiz, Suriye içerisinde 30 kilometrelik o derinliği hiçbir zaman boşa geçmeyeceğiz ve orada da bu mücadelemizi kahraman Mehmetçiklerimizle beraber sürdürüyoruz, sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya’da düzenlenen G20 zirvesi dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan ile gerçekleştirilen röportaj şu şekilde:

G20 “Açlık ve Yoksulluğa Karşı Küresel İttifakı Küresel Yönetişim Kurumlarının Reformu”nu tartışıyor. Türkiye, milli gelirine göre dünyada en fazla bağış ve yardım yapan ülke konumunda. Zaten yıllardır “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” diyorsunuz. Dünya yavaş yavaş dediğiniz noktaya mı geliyor? Gelişmeler kaotik küresel düzene işaret ediyor. Karamsar olmak için çok neden var. Siz daha adil bir dünya umudunuzu koruyor musunuz? Bunun ayak seslerini duyuyor musunuz?

Daha Adil Bir Dünya Mümkün” biliyorsunuz bizim tezimizdir. Bunu dünyaya kitap haline getirerek de duyurduk. Bu, adaletsizliklerle mücadele noktasında attığımız bir adımdır. Türkiye’nin milli gelirine göre en fazla yardım yapan ülkelerden biri olması bu konudaki hassasiyetini ve uluslararası dayanışma konusunda üstlendiği sorumluluğu da gösteriyor. Türkiye bugüne kadar dünyada insani yardım konusunda kendini ispatlamıştır. Bugün küresel yönetişimdeki sorunlar, uluslararası iş birliklerindeki zayıflıklar ve iktidar ilişkileri “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” vizyonunun gerçekleşmesini zorlaştırıyor. Küresel sistemdeki sorunlar, artık telafisi mümkün olmayan hasarları ortaya çıkartıyor. Biz bu zirvedeki konuşmalarımızda da bunu çok açık ve net ortaya koyduk. “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” tezimizin kabul gördüğü ülkeler tarafından açık ve net ifade edildi.

Bu bozuk sistem dünyamızı büyük felaketlere sürüklemeden kolları sıvayıp işe koyulmak şarttır. Dünyamızı açık denizde yol alan dev bir gemiye benzetirsek biz güverteden çıplak gözlerimizle görebildiğimiz buz dağını işaret ediyoruz. Bir an önce iyiye, doğruya, adalete, hakkaniyete dümen kırılmazsa o buz dağına çarpacağımızı anlatıyoruz. Yönetişim reformu konusu bu nedenle hayatidir. Bu reformu gerçekleştirmek ve daha adil bir dünyayı inşa etmek devletler olarak hepimizin önceliği olmalıdır. “İmtiyazlarım kaybolur mu? Konforumdan ödün verir miyim?” diye düşünen ve bu konuda bu tip kaygılarla ayak direten ülkeler sadece kendilerinin değil gezegenimizin geleceğini de karartıyor. Biz dünyanın beşten büyük olduğunu, daha adil bir dünyanın mümkünlüğünü anlatmaya devam edeceğiz.

Brezilya’da düzenlenen G20 Zirvesinde açlık ve yoksulluk, zat-ı alinizin belirttiği gibi ana tema olarak işlendi. İngiltere merkezli saygın bir araştırma kuruluşunun raporuna göre son 3 yılda Türkiye, Gayrı Safi Milli Hasılasına oranla dünyanın en fazla yardım yapan ülkesi seçildi. Bu rapordaki insani yardım yapan ülke sıralamasında Türkiye birinci sırada. Dünya kaynaklarının yüzde 70’ini tüketen Batılı ülkeler ise açlıkla ve yoksullukla mücadelede Türkiye’nin gerisinde yer alıyorlar. Bu durumu nasıl değerlendirmek lazım, nasıl okuyorsunuz?

Biz öncelikle üzerimize düşeni yapmakla görevliyiz ve bunu da yaptık, yapıyoruz. Bundan sonra da tereddütsüz buna devam edeceğiz. Gücümüz nispetinde insani yardım hep önceliklerimiz arasında olmuştur ve bu değişmeyecektir. Türkiye’nin milli gelire oranla en çok insani yardım yapan ülke olarak zirvede bulunması, uluslararası alanda dikkat çekici bir başarıdır. Bundan dolayı da mutluyuz. Bu durum Türkiye’nin insani değerlere ve küresel dayanışmaya verdiği önemi göstermektedir. Ülkemizin insani yardımları çoğunlukla coğrafi yakınlık ve tarihsel bağlarla şekillenen bir stratejiye değil, insan odaklı bir yaklaşıma dayanmaktadır. Buna özellikle dikkat ediyoruz. Aynı zamanda insanların yardıma muhtaç hale gelmesine sebep olan çarpıklıkların, adaletsizliklerin ortadan kaldırılması için de bir mücadele veriyoruz.

Çatışmalar, savaşlar, terör, iklim krizleri ve göçleri doğuran çeşitli nedenler ortadan kalkmadan nihai çözüm mümkün değildir. “Açlık ve yoksullukla küresel çapta mücadele edelim. Ancak bununla yetinmeyip, bunları oluşturan zeminleri de ortadan kaldıralım.” diyoruz. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin imkanları nispetinde insani yardım yapmamaları bir sorundur. Batılı ülkelerin yoksulluk ve açlıkla mücadelesi Türkiye’nin gerisinde kalıyor. Dünya kaynaklarının büyük bir kısmını elinde bulunduran Batılı ülkelerin, yoksulluk ve açlıkla mücadelede daha aktif olmamaları, küresel eşitsizliğin ve adaletsizliğin bir yansımasıdır. Onlar böyle yapıyor diye biz de bunları seyredemeyiz. Biz yine yardımlarımızı yapmaya gayret edeceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanım, Pazar günü Rio’ya indikten hemen sonra Brezilya Cumhurbaşkanı Sayın Lula da Silva ile bir görüşme yaptınız. Bu görüşmeye önem verdiğinize dair öncesinde de açıklamalarınız olmuştu. Pek çok uluslararası konuda Türkiye ve Brezilya ortak hareket ediyor. Gazze’deki mezalim konusunda örneğin iki ülke benzer bir yaklaşım içerisinde. Hem bu konuda hem de ikili ilişkiler anlamında bu görüşme nasıl geçti, içeriğine dair bazı bilgiler vermeniz mümkün mü?

Sayın Lula ile bildiğiniz gibi bizim bir samimi dostluğumuz bulunuyor. Birçok konuda özellikle Gazze’deki İsrail mezalimi ile ilgili benzer düşüncelere sahibiz. Brezilya ile ilişkilerimiz, bu tesis ettiğimiz dostluğun etkisiyle her alanda gelişiyor. Bu zirvede toplantı öncesi bir görüşme yapalım dediler. Heyetler arası toplantımızı gerçekleştirdik. Coğrafi olarak ülkelerimiz arasında uzak mesafe bulunsa da dostluğumuz ve ilişkilerimiz tam tersine son derece yakındır. Ülkelerimiz arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerin geliştirilmesiyle ilgili konuları değerlendirme fırsatı bulduk.

Enerji, tarım ve teknoloji alanlarında iş birliği yaparak her iki taraf içinde kazan-kazan ilişkisi oluşturma imkanını aramızda konuştuk. Brezilya’nın “Küresel Yönetişim Reformu”nu G20’nin öncelikleri arasına dahil etmesinin önemini değerlendirdik ve bundan duyduğumuz memnuniyeti ifade ettik. Birleşmiş Milletler’in asli görevini yerine getiremez hale gelmiş olması Brezilya’yı da bizim gibi endişelendiriyor. Dünyadaki krizleri ve çatışmaları önlemede yetersiz kalan Birleşmiş Milletler’in bu durumu, birçok riski de kuvvetlendiriyor. Özellikle İsrail saldırganlığının durdurulması için yapılması gerekenleri bizim Birleşmiş Milletler zemininde İsrail’e yönelik silah ambargosu girişimimizi de bu görüşmede ele aldık.

ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna’nın Amerikan yapımı “Ordu Taktik Füze Sistemi”nin Rusya topraklarında kullanılmasına izin verdiğini açıkladı. Bu karara ocak ayında göreve başlaması beklenen Donald Trump yönetimine, Ukrayna’ya yapılan Amerikan yardımlarını azaltacağı beklenirken bu iddialara karşı yanıt mı? Bu kararın hemen ardından Fransa ve İngiltere de bu füze işini desteklediklerini açıkladılar. Hatta Ukrayna füze ile vurdu. Dolayısıyla Biden giderayak sizce dünyayı bir felakete mi sürüklüyor?

Her şeyden önce bu kararı doğru bulmadığımız gibi tasvip de etmiyoruz. Ukrayna-Rusya savaşının başından bu yana daha fazla silah, daha fazla kan, daha fazla gözyaşı ile değil, daha fazla barış çabası, daha fazla iyi niyet ve diplomasiyle sona erebileceğini düşünüyoruz. Şimdi savaşı körüklemek, hiç bitmemesini hatta yayılmasını sağlamak için yapılmış bir hamle olarak yorumlanacak bir adım Sayın Biden’dan geldi. Biden’ın bu adımı, çatışmayı tırmandırmasının ötesinde Rusya’nın daha büyük bir tepki vermesine yol açacaktır. Sayın Putin de ülkesinin balistik füze saldırılarına uğraması halinde buna nükleer silahla cevap verilmesine imkan tanıyan doktrini onayladı.

Tüm bunlar bölgeyi ve dünyayı yeni ve büyük bir savaşın eşiğine getirebilir. “Benden sonrası tufan” anlayışıyla hiçbir yere varılmaz. Ukrayna ve Rusya tarafının kışkırtmalara kapılmadan, sükuneti muhafaza ederek barışa odaklanmaları beklentimiz ve temennimizdir. Bu büyük hatanın oluşturduğu zeminde yapılacak en ufak yanlış, provokasyonlara kapılmak, barut fıçısına ateş atmaktan farksız olacaktır. Dolayısıyla herkese dikkatli davranmayı tavsiye ediyorum.

ABD’nin Seçilmiş Başkanı Donald Trump tarafından şu anda isimleri açıklanan kabineye baktığımızda Türkiye’nin politikalarıyla ters düşen isimler olarak öne çıkıyor. Sayın Trump örneğin Türkiye karşıtı bir Dışişleri Bakanı tavsiye etti. O ismin Filistinliler için, Hamas için söylemleri dehşet verici. NATO için, Türkiye için ya da dünya için endişelenmeli miyiz?

İlişkilerimizi ön yargılar üzerine inşa edemeyiz. Burada çok dikkatli, çok hassas olmamız lazım. Seçilmiş Başkan Donald Trump her ne kadar savaşları bitireceğini söylese de yeni döneme ilişkin şimdiden yorum yapmak için çok erken. Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu’ya ilişkin tavrı ve tutumunun nasıl olacağını yeni başkan göreve başladığında göreceğiz. Biz yeni dönemde de Türkiye-ABD ilişkilerini ülkemizin menfaatleri çerçevesinde ilerletmek için gayret göstereceğiz. Sayın Trump’ın kabinesinde kimlerin olduğu, yaklaşım tarzlarını tabii ki analiz ediyor, hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Bizim için iktidara gelmeden insanların neleri söylediği, neleri düşündüğü önemsiz değil.

Ancak esas olan iktidar sorumluluğunu üstlendikten sonra yaptıklarıdır. Somut adımlara göre adımlarımızı atar, tüm ihtimallere göre tasarruflarımızı yaparız. Biz Sayın Trump’ın savaşları bitirme söylemine inanmak istiyor, bu yönde adımlar atmasını bekliyoruz. Savaşları bitirme yaklaşımıyla hareket eden Amerika, bölgemizdeki çatışmaların barışçıl şekilde sona ermesi için yeni bir iklim oluşturabilir. Bu da bizim en tabii hakkımızdır. Umarız pozitif beklentilerimiz doğrultusunda gelişmelere şahitlik eder ve sorunlarımızı bir bir ortadan kaldırırız. Bizim Gazze’de yaşanan insanlık krizi, İsrail sorunu ve genel olarak Orta Doğu’ya ilişkin tavrımız ortada. Bölgede savaşın sona erdirilmesine dair fikrimizi ve kararlılığımızı kendileriyle telefon diplomasisinde paylaştık, bundan sonraki süreçte de paylaşırız.

Siz, Trump’ın başkanlığının Orta Doğu’daki siyasi ve askeri dengeleri ciddi biçimde etkileyeceğini söylediniz. Suriye’den Amerikan askerinin çekilmesi konusunu da değerlendireceğinizi ifade ettiniz. Bu anlamda, Reuters’da yayımlanan bir haberde Ankara’nın, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK’lılara desteğini kesmesi noktasında baskı yaptığı ifade ediliyor. “Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir harekat düzenleme olasılığı var mı?” soruları yöneltiliyor. Bu konuda değerlendirmeniz nedir?

Biz terör meselesini tarihe karıştırma konusunda kararlıyız. Sınırlarımızın ötesinde, sürekli ülkemize yönelik milli güvenlik tehditleri oluşturan yapılanmalara kesinlikle tahammülümüz yoktur. Bu konuda ne kadar net ve kararlı olduğumuzu bugüne kadar tüm muhataplarımıza ilettik. Yeni muhataplarımıza da bu yaklaşım tarzımızı, hedefimizi net bir biçimde anlatırız. Suriye’nin kuzeyi, Amerika’nın desteklediği PKK/PYD/YPG tarafından işgal edildi. Bu bölge yalnızca bizim için değil aynı zamanda Suriye için de son derece önemli. PKK/PYD/YPG’nin bu bölgeden temizlenmesi Suriye Yönetimi için de oldukça kritik. Suriye’deki iç savaş, komşumuzun topraklarında derin bir istikrarsızlığı beraberinde getirdi.

İstikrarsızlık, bir bataklığın sinekleri topladığı gibi sınırlarımızın ötesine terör örgütlerini çekti. Bu bataklığı kurutmak için biz nasıl çaba gösteriyorsak aynı şekilde Suriye Yönetimi’nin de bu çabayı göstermesi lazım. Biz şu anda o bataklıktaki sineklerle adeta bir mücadele halindeyiz. “Nasıl olsa bataklık kuruyacak, sinekler başıboş dolaşsın” diyemeyiz. Biz terörle mücadelemize devam edeceğiz. Amerika’nın Suriye’den çekilmesinin oluşturacağı yeni duruma da, mevcut gerçekliğe de Türkiye olarak biz hazırız. Milli güvenliğimiz her şeyden önde gelir ve her konunun üzerindedir. Bu konuda Rusya ile gerekli görüşmelerimizi yapmak suretiyle Suriye’deki bu havayı bölgenin lehine çevirme gayretindeyiz.

Hem siz hem MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli aslında her fırsatta Cumhur İttifakı’ndaki uyuma ve birlikteliğe dikkat çekiyor, vurgu yapıyor. Geçen hafta da Sayın Devlet Bahçeli ile bir görüşmeniz oldu. Bu görüşme diğerlerinden biraz daha önemliydi. Çünkü bu Sayın Devlet Bahçeli’nin terörist başı çıkışının ardından yaptığınız ilk görüşme oldu. Öncelikle bu konuyu nasıl ele aldınız ve bununla birlikte umut hakkıyla ilgili bir değerlendirme yaptınız mı?

Devlet Bey ile bizim yaptığımız görüşme özellikle Cumhur İttifakı’nın uyumu, insicamı, birlikteliği ile Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal konjektürde kritik önemdedir. Bizim aramızda bir anlaşmazlık, bir uyuşmazlık, bir fikir ayrılığı asla yoktur. Ama birileri “Cumhur İttifakı bölündü, çatladı” gibi iddiaları ileri sürüyor. Ana muhalefet, eski-yeni yönetim ile belediye başkanları arasındaki kavgayı perdelemek için bu tür söylemlerden medet umuyor. Kimse bizim ittifakımızı kendi naylon ittifaklarıyla, “al gülüm, ver gülüm” düzenine dayalı çıkar ilişkileriyle karıştırmasın. Böyle bir şey söz konusu değil.

Bizim ittifakımız karanlık koridorlarda, kirli masalarda kurulmadı. Bizimki sağlam. Gönül birlikteliğiyle inşa edilmiş bir ittifakımız var. Bu ittifakın hamuru aziz şehitlerimizin kanlarıyla yoğruldu. Sayın Devlet Bahçeli’yle yaptığımız her görüşme, Cumhur İttifakı’ndaki mefkure birlikteliğinin pekiştirilmesi açısından bir fırsattır. Özellikle ülkemizin 40 yıllık terör kamburundan kurtarma konusundaki hassasiyetlerimiz aynı. Şunun bilinmesini isterim: Sayın Bahçeli ile görüşmemizde siyasetin ve ülkenin gündemindeki tüm konuları detaylıca ele aldık.

“Terörsüz Türkiye” hedefimize giden yolda atılabilecek ilave adımları aramızda değerlendirdik. Çünkü bugüne kadar teröre karşı verdiğimiz mücadelenin bir anlamı var. Eğer Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Bestler Deresinde biz terörle bir mücadele verdiysek bunun bir anlamı var. Şu anda oralarda görüyorsunuz artık terörün bir esamesi okunmuyor. Bizim şu anda derdimiz, Suriye içerisinde 30 kilometrelik o derinliği hiçbir zaman boşa geçmeyeceğiz ve orada da bu mücadelemizi kahraman Mehmetçiklerimizle beraber sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.

Terörsüz Türkiye hedefi koydunuz bununla ilgili yol haritası nedir? Terörsüz Türkiye ile ilgili öncelikle atılacak adımlar nelerdir? Terörsüz Türkiye hedefi koydunuz. Bununla ilgili bir yol haritası var mı? Öncelikli adımlar nelerdir?

Ülkemizdeki terör sorununu sonlandırmak için bugüne kadar attığımız adımlar ortadadır. Bu adımların nihai hedefi Terörsüz Türkiye’dir. Bunu gerçekleştirirken kimsenin terörle mücadeleyi bırakmayı düşünebileceğimiz aklından dahi geçmemelidir. Bizim muhatabımız milletimizdir ve terör örgütlerinin istismar ettiği tüm zeminleri ortadan kaldırmak temel amacımızdır. Bunu milletimizle yapacak ve iç cephemizi sapasağlam hale getireceğiz. Son zamanlardaki tartışmalar bile terör örgütünün Kürt vatandaşlarımızı nasıl istismar ettiğini, yıllarca onlara anlattıkları hikayelerin nasıl boşa düştüğünü göstermiştir.

Terör örgütünün efendilerine sadakatle hizmet dışında ideolojisi de, davası da yoktur. Onlar sadece emir alır ve onları yerine getirmeye çalışırlar. Bölgemizdeki gelişmelere göre terörle mücadele stratejimizi yeniliyoruz. Terör örgütünün istismar zeminini ortadan kaldırmaya yönelik sosyal ve ekonomik politikalar geliştirdik ve özellikle dezavantajlı bölgelerde yaşayan insanlarımızın mağduriyetlerini gidermek için tarihi nitelikle adımlar attık. Eğitim, iş imkanları ve sosyal hizmetlerin güçlendirilmesini bu bağlamda özellikle ele aldık.

“Terörsüz Türkiye” hedefimize ulaşmamıza az kaldı, soruna tüm yönleriyle odaklandık ve çözmeye azmettik. Bunun yanında muhalefetin diline doladığı bir konuya da açıklık getirmek isterim. Biz savunma sanayii ile ilgili halktan para toplama gayretinde olan bir iktidar değiliz. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Muhalefet, bizim iktidarımızın “halktan para toplamak suretiyle sıkıntıları gidermenin gayreti içinde olduğumuzu” söyleyecek kadar sefil durumda. Bizim böyle bir derdimiz yok. Hamdolsun bizim mali imkanlarımız şu anda savunma sanayiimizi ayakta tutacak güç ve kabiliyete sahiptir.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konser vurgunları kamuoyuna yansıdı. Bununla ilgili Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı. Ankara ve İstanbul’daki konser olayıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir? Ayrıca daha önce de başta AK Partili belediyeler soruşturma geçirdi ve aklandı da… Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş kamuoyunda bu soruşturmaların gelecekte kendilerine engel oluşturacağı gibi algı yaratmaya çalışıyor. Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Biz konserlere karşı değiliz. Milletimiz belediyelerimize büyük bütçeler, kaynaklar sunuyor. Bu kaynakların çarçur edilmesi, yolsuzluklar yapılması ise konuyu adli boyuta taşır. Yargının yaptığı da bu boyutu araştırmaktır. Biz idari açıdan meseleyi araştırıyoruz, adli bir soruşturmaya ihtiyaç olması halinde de konuyu yargıya intikal ettiriyoruz. Bu bizim görevimiz, bunu yapmak zorundayız. Siyasi açıdan da milletimize verilen sözlerin tutulup tutulmadığını elbette takip ediyoruz.

Ankara ve İstanbul’un trafikten toplu taşımaya, çöp toplama ve temizlikten diğer konulara temel belediyecilik hizmetlerinde ciddi sorunları var. Tabii diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak bu isimlerle ilgili konulara girmem. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu tür şeylerle uğraşmaz. Burada bizim yargımız gereğini yapar. Burada yolsuzluklar varsa bunları yapanlardan hukuk önünde hesabını ben inanıyorum ki savcılarımız, hakimlerimiz soracaktır. Eğer bir yanlış yapmışlarsa bunun bedelini ödeyecekler, bundan kimse rahatsız olmamalıdır.

Siz yola çıkarken “3Y ile mücadele” dediniz; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar… Bu konuda büyük oranda yol alındığını görüyoruz. Yerel yönetimlerde ise muhalefet partileri önemi ölçüde belediyeleri yönetiyor. Özellikle 3Y ile mücadelede muhalefet belediyeciliğini yeterli görüyor musunuz?

Muhalefet belediyelerinin yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadelesi var mı ki sorgulayalım. Yeterli olsalar bugün bu meseleleri konuşmuyor olacaktık.

Birçok muhalefet belediyesi bu konularda adım dahi atmadı. Adım atanlar ise sorunlara kalıcı ve etkili çözümler üretmekte yetersiz. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar gibi köklü sorunlarla başa çıkmak, daha fazla kararlılık ve cesaret ister. Bu belediyelerin ciddi bir vizyona sahip olup olmadıkları da tartışmalıdır. Gerçekçi ve somut projeler üretemeyenlerin bu sorunlarla başa çıkması düşünülemez. Bunlarda zaten böyle niyet de ufuk da istek de yok. Onların nelerin peşinde koştuğunu milletimiz görüyor. Şunu anlamaları lazım.

Belediyeler milletindir ve onlara layıkıyla hizmete mükelleftir. Bizim bugüne kadar yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla ilgili bir prensibimiz var. Bu dün vardı, bugün var, yarın da olacak. Ama şimdi öyle şeyler anlatıyor ki, mesela bir Genel Başkan pazara gitmiş. Cumhurbaşkanı benimle pazara gelebilir mi? diyor. Sayın Genel Başkan, benim seninle gezmeye vaktim yok. Biz oraları kendimiz ve ilgili arkadaşlarımızla zaten geziyoruz. Hiç endişe etme biz oralardayız. Marketleri, pazarları boş bırakmayız.

Geçtiğimiz hafta İstanbul’da yakalanan bir FETÖ’cü mahrem imam, 15 Temmuz’dan sora askeri ve polis okullarına öğrenci yetiştirdiği tespit edilmiş. Geçtiğimiz yıl Tuzla Piyade Okulunda bu yıl da Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde askeri disiplinle bağdaşmayan davranışlar yaşandı. FETÖ’nün hala sızma girişimleri var. Harp Okulları, Polis Akademisi ve diğer kritik okullarla ilgili öğrenci alımında daha hassas tedbirler söz konusu mudur?

Biz FETÖ’ye karşı asla rehavete kapılamayız. Terör örgütü “su uyur, düşman uyumaz” yaklaşımıyla pusuda beklemektedir. Onlara imkan veremeyiz, vermiyoruz. Tüm kurumlarımızda FETÖ’nün sızma girişimlerine karşı teyakkuz halindeyiz. FETÖ ile mücadelenin zorlu olduğunu, ülkenin kılcal damarlarına kadar girmiş sinsi örgütü temizlemenin meşakkatli olduğunu biliyorduk ve tüm adımları buna göre attık. Eğitim kurumlarımıza, özellikle de askeri ve polis okullarımıza öğrenci temini konusunda bu zamana kadar görülmemiş bir tedbirler silsilesi uyguluyoruz. Kritik kurumlarımızın yıpratılmasına asla izin vermeyeceğiz. Bunun için başta insan kaynakları olmak üzere her alanda üst düzey bir tedbir uyguluyoruz. Bunlar her şekle girdikleri için mücadelemizi de bu nedenle daha hassas yürütmek zorundayız.

Özellikle güvenlik güçlerimizde ve kritik hizmetlerde görev alacak personel ile ilgili denetimleri artırmış durumdayız. Yargı da bu konuda hassas davranıyor ve FETÖ’cü hainlere geçit vermemek için canla başla çalışıyor. Biz tüm kamuda bu hainlerin izini sürüyor, somut tespitler yaptığımızda da hemen gereğini yapıyoruz. FETÖ’nün sızma girişimlerine karşı daha etkili ve kapsamlı tedbirler geliştiriyor ve uyguluyoruz. Alacağımız her önlem sadece mevcut durumu değil, gelecekteki olası tehditleri de kapsıyor ve çok yönlü bir stratejiyle bu konuya eğiliyoruz.

Malum yine yıl sonu ve herkesin gözü kulağı hem çalışanların hem emeklilerin maaşlarındaki artışlarda ama biz biliyoruz ki esas mesele alım gücü efendim. Enflasyonda bir düşüş var ve bu düşüş önümüzdeki dönem hem çalışanın hem emeklinin hayatına nasıl yansıyacak acaba?

Bizim amacımız vatandaşımızın toplumun bütün kesimlerini alım gücünü kalıcı olarak artırmaktır. Bunun da yolu enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneye düşürmekten geçer. İlk yılımızı dezenflasyona geçiş olarak öngörmüştük. Mayıs ayından bu yana enflasyonda düşüş var ve bu düşüş devam edecek. 2025 yılında özellikle hem para politikasının gecikmeli etkisi hem maliye politikasında bütçe açığının azalması hem de fiyatları bir şekilde bütçe imkanları çerçevesinde enflasyon hedefi paralelinde oluşturmamız enflasyonu düşürmeye devam edecek. Bakın geçen sene asgari ücretli kardeşlerimize biz yüzde 107 buçuk zam verdik. Geçen sene enflasyon yüzde 65’ti. Bu sene biz yüzde 49 zam verdik.

Ekim ayı itibarıyla enflasyon yüzde 49’un altında. Yani yılı da Merkez Bankamızın tahminlerine göre yüzde 44 civarında bir rakamla tamamlayacağız. Özetle biz ne emeklimizi ne memurumuzu ne asgari ücretlimizi, toplumun hiçbir kesimi enflasyona ezdirmeyeceğiz. Son 22 yılda da resim buydu, son 1 yılda da aynı şekildeydi, bu sene içerisinde değişmedi. Muhalefet bu konuyu istismar ediyor ama biz önümüzdeki dönemde de aynı prensipler çerçevesinde hareket edeceğiz ve enflasyonun üzerinde, çalışanlarımıza alım gücünü koruyacak çerçevede muamele edeceğiz. Ama aslolan enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülmesidir.

Vatandaşlarımızın aldığı temel mallarda enflasyon yüzde 28,5. Sebze meyve gıda dahil mallarda ise yüzde 40 civarında. Enflasyonu şu anda biraz yüksek tutan kira ve özel eğitim gibi hizmetlerdeki enflasyondur. Enflasyon kalıcı bir düşüş trendine girdi, inşallah bu şekilde de yoluna devam edecek. Burada şunu da söylemek isterim: Yeni bir adım daha atmayı planlıyoruz. Bu da büyükbaş hayvan ithalini yaparak kırmızı ete çok daha iyi imkanlarla erişimini sağlamaktır. Bunu Tarım ve Orman Bakanımız İbrahim Yumaklı ile de değerlendirdik. Vatandaş kırmızı ete beklediği fiyatlarla ulaşabilsin diye gerekirse süratle Uruguay’dan Brezilya’dan bu büyükbaş hayvan ithalini yapalım talimatını verdim. Bunu değerlendireceğiz ve bu adımları da atacağız.

Paylaşın