Erdoğan, Özel’i Hedef Aldı: Tükürdüğünü Yalamak Zorunda Kaldı

Partisinin grup konuşmasında CHP Lideri Özgür Özel’i “Adnan Beker” üzerinden hedef alan Erdoğan, “Tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı. Parti değiştirmekten adı fırıldağa çıkmış bir kifayetsize rozet taktı” dedi.

Grup toplantısının ardından “DEM heyeti ile görüşür müsünüz?” sorusuna yanıt veren Erdoğan, “Benden de randevu istendiği takdirde ben de veririm” şeklinde konuştu.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

“Gerek bölgemizde gerekse dünyanın farklı köşelerinde gerilimlerin savaşların kardeş kavgalarının yaşandığı zorlu bir süreçten geçiyoruz. Sudanlı kardeşlerimiz uzun süredir istikrarsızlık girdabında boğuşuyor. Somali’nin, Libya’nın, Yemen’in, Afganistan’ın çok ciddi sınamalarla karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Gazze’de çok uzun müzakereler neticesinde sağlanan ateşkes, Siyonist rejimin tüm şımarıklıklarına tüm ihlallerine rağmen güçlükle de olsa devam ediyor.

8 Aralık devrimi ile 14 yıllık zulmün sona erdiği Suriye’de mezhep temelli yeni bir fitne ateşi yakılmak isteniyor. Yaşanan tüm olumsuzluklar karşısında ülke, millet ve AK Parti olarak umudumuzu diri tutuyor, kararlılığımızı en güçlü şekilde muhafaza ediyoruz.

Başkaları gibi şov peşinde olmayacağız. 3 liralık hizmetin reklamına 5 lira harcamayacağız. Vatandaşın derdini şov aracı muhalefetin yaptığı gibi siyasi rant malzemesi haline getirmeyeceğiz. Biz reklam ve şov yapmanın değil gönüllere girmenin peşindeyiz. Türkiye’yi bölgesinin barış diplomasisinin merkez üslerinden biri haline getiriyoruz.

Yıllarca bizi Kürt-Türk, Alevi-Sünni diye ayıştıranlar son günlerde başka senaryolar peşinde koşuyor. Suriye’deki eski rejim artıklarıyla milletimizin kardeşliğine son derece sinsi bir pusu kuruluyor. Çoğu yalan olan provokatif açıklamalarla Türkiye’de yeni bir sorun alanı oluşturulmak isteniyor. Milletimize bu kötülüğü ülkenin ana muhalefet partisi yürütüyor. CHP kendini hesaba çekmek yerine giderek pervasızlaşıyor.

Sayın Özel partisi içinde sıkıştıkça dışarıda son derece çirkin bir dile sarılıyor. Grup kürsüsünden sarf ettiği sözler ertesi gün kendi belediye başkanı tarafından yalanlanan birisini muhatap almak bize zuldür. Sayın Özel Meclis kürsüsünde dedikodu yapmayı siyaset yapmayı zannediyor.

Tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı. Parti değiştirmekten adı fırıldağa çıkmış bir kifayetsize rozet taktı. Böyle tutarsız birini biz nasıl ciddiye alalım? Kendi belediye başkanlarından ayar yiyen bir kişiyi niye muhatap alalım? Sayın Özel kendisine açılan krediyi har vurup harman savurmaktadır. Bu gidişle sıfırı tüketmesi, selefi Bay Kemal gibi siyasetten ibretlik bir şekilde alaşağı edilmesi yakındır. Çok ama boş konuşmasından memnunuz. Bizim üzüntümüz ana muhalefet partisi liderinin bu hallere düşmüş olmasıdır.

Sayın Özel’i ve CHP yönetimini bir kez daha sorumlu siyaset yapmaya davet ediyorum. Özellikle Alevi canlarımız hakkında kullandığı zehirli dili terk etmeye çağırıyorum. Kullanılan dil bu ülkeye geçmişte çok acı bedeller ödetmiş son derece sorumsuz tehlikeli bir dildir. CHP yönetimi Alevi vatandaşlarımızı kışkırtacağına önce çıksın onlara yaptıkları zulümden dolayı nedamat getirsin. CHP yönetimi artık Suriye’deki ateşi ülkemize taşıma siyasetinden tövbe etmelidir.

Terörsüz Türkiye hedefi ile yürüttüğümüz çalışmalarda istismara müsait yeni fay hatları oluşturmak, emperyalizme uşaklık etmektir. Bu mülevves senaryoyu Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Gazi Mahallesi’nde gördük. Artık başaramayacaksınız. Kardeşliğimize halel getiremeyeceksiniz. Ülkemizin iç dinamiklerini kaşıyarak bu milleti tekrar kendi iç gündemine hapsedemeyeceksiniz.

Neoliberal kültürün olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalıyoruz. Küresel kültürün hedefe koyduğu kurumların en başında aile ve ailevi değerler geliyor. Aile ülkenin de milletin de çekirdeğidir, istikbalinin güvencesidir. Aile insanın ilkokuludur. Aile ülkeyi ayakta tutan en önemli sütundur. Aile hasar görürse sırasıyla birey toplum ülke ve insanlık bozulur. Aile kurumumuz bugün çok boyutlu bir muhasara altındadır. Millet olarak gereken tedbirleri almazsak yarınlarımız ciddi tehlike içindedir. Bu mesele tüm milletimizin meselesidir.

Bizdeki muhalefet LGBT sapkınlığının sponsorluğunu yapıyor. İnsan fıtratına aykırı cinsiyetsizleştirme akımlarına destek vererek aile kurumlarına ihanet ettiler. Amerika’da son gelişmelere baktığımız zaman sadece erkek ve kadından oluşuyor kim diyor bunu? Trump.”

“Randevu istenirse veririm”

Erdoğan, partisinin grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, “DEM heyeti ile görüşür müsünüz?” sorusuna yanıt vererek, “Benden de randevu istendiği takdirde ben de veririm” şeklinde konuştu.

Paylaşın

Erdoğan’dan Suriye’deki Anlaşmaya Yönelik İlk Açıklama: Eksiksiz Uygulanmalı

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye’nin yeni yönetim arasında imzalanan anlaşmaya ilişkin konuşan Erdoğan, “Farklı inançların, mezheplerin, etnik unsurların yanyana yaşadığı bölge hayal ediyoruz” dedi ve ekledi:

“Komşumuz Suriye’nin toprak bütünlüğüne, üniter yapısının korunmasına büyük önem veriyoruz. Hep bunu savunduk, bunun ehemmiyetine dikkat çektik. Suriye’nin terörden arındırılmasına yönelik her türlü çabayı doğru yönde atılmış adım olarak görüyoruz. Dün varılan mutabakatın eksik uygulanması, Suriye’nin güvenliğine hizmet edecektir.”

Suriye’de doğu ve kuzeydoğu vilayetlerini büyük oranda kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ülkenin yeni yönetiminin kurumlarına entegre olmayı kabul etti. Anlaşma Suriye geçici yönetimi lideri Ahmet Şara ile SDG komutanı Mazlum Abdi tarafından imzalandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Filistinlilerle Kardeşlik İftarı’nda açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle: “Cumhurbaşkanlığı Külliyemize, milletin evine, bu gazi mekana hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz. Sözlerimin hemen başında sizlerle birlikte milletimizin ve Filistin halkının Ramazan-ı Şerifini canı gönülden tebrik ediyorum.

Bu mübarek aya nasıl salimen ulaştıysak Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramı’na da aynı şekilde sağlıkla, afiyetle, huzurla vasıl olmayı Rabbim hepimize nasip eylesin diyorum. Yine sizlerin vasıtasıyla Gazze, Kudüs ve Batı Şeria’daki kardeşlerimiz başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında izzetiyle hayata tutunan Filistin’in yiğit evlatlarını şahsım ve milletim adına saygıyla selamlıyorum.

Zulme ve zalime meydan okuyan Filistin’in yürekli evlatlarını selamlıyor ve tüm şehitleri rahmetle anıyorum. Filistin’i daima ruhumuzun ruhu olarak gördük. Filistin topraklarının tamamında ezeli ve ebedi kardeşliğimizin nişaneleri, mühürleri var. Gazzeli kardeşlerimizi hiçbir zaman yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. 7 Ekim’den itibaren akan kanı durdurmak amacıyla tüm imkanlarımızı seferber ettik. BM başta olmak üzere tüm uluslararası platformlarda Filistinli mazlumların sesi olduk, haksızlıkları dile getirdik.

9 ülkenin daha Filistin’i tanımasına katkı sunduk. Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım davasında müdahil olma kararı aldık. Gazze’ye yaklaşık 100 bin ton insani yardım malzemesi ulaştırdık. Toplam 9,5 milyar dolarlık ticaret hacminden sarfı nazar ettik. Katılımcı sayısı 500 bini aşan mitingler, boykotlarla Filistinli kardeşlerimizin haklı mücadelesine omuz verdik. Siyonist rejimine şirin görünmek için terör iftirası atanlara, amalı fakatlı cümleler kurmalarına rağmen Gazze’nin kahraman evlatlarının daima yanında olduk.

880 vatandaşımızı Gazz’den tahliye ettik. 2 bine yakın Filistinli kardeşimize Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok ilimizde barınma imkanı sunduk. Kızılay, AFAD, Diyanet Vakfı ve diğer vakıflarımızla Filistinli kardeşlerimize destek verdik. Ezelden ebede uzanan kardeşliğimize kimse engel olamayacaktır. Filistin ve Filistinli kardeşlerimizi bundan sonra da yalnız bırakmayacağız.

Filistin’in bağımsızlık mücadelesini her şartta cesaretle savunacağız. Son dönemde İslam ülkelerinin Filistin davasını sahiplenme, Filistinlilerin haklarını koruma noktasında ortaya koyduğu güçlü iradeyi memnuniyetle karşılıyoruz. Gazze Zirvesi’nde oluşan planı çok kıymetli buluyoruz. Netanyahu hükümetinin ateşkesi baltalama girişimleri ilk günden beri artarak sürmektedir.

Siyonist yayılmacılığı devlet politikası haline getiren mevcut hükümetin ne yapmaya çalıştığını gayet iyi biliyoruz. Bölgemizde böl, parçala, yönet olarak yeni planların bölgemizde geçit vermeyeceğiz. Filistinlileri topraklarından sürgün ederek, Filistin halkına ikinci Nekbe felaketini yaşatmaya dönük projelerin hiçbiri kabul edilemez. Filistin’in tapusu, Filistinli kardeşlerimizin elindedir. Filistin asırlardır olduğu gibi varolmaya yine devam edecek.

2 devletli çözüm bölgedeki tüm halkları huzura götürecek yegane yoldur. 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan özgür, bağımsız, toprak bütünlüğüne sahip egemen Filistin devleti kurulmadan adil ve kalıcı çözümden bahsetmek imkansızdır. Gazze’nin yeniden imar ve ihyası için İslam ülkeleri başta olmak üzere uluslararası toplumun tüm üyelerini etkin sorumluluk almaya, elini taşın altına koymaya davet ediyoruz.

“Araplar, Türkler, Kürtler olarak…”

Biz sadece Gazze’de sadece Batı Şeria’da değil tüm bölgemizde barış, huzur ve refah istiyoruz. Farklı inançların, mezheplerin, etnik unsurların yanyana yaşadığı bölge hayal ediyoruz. Bunun için var gücümüzle çalışıyoruz. Komşumuz Suriye’nin toprak bütünlüğüne, üniter yapısının korunmasına birlik ve dirliğinin tahkim edilmesine büyük önem veriyoruz. Hep bunu savunduk, bunun ehemmiyetine dikkat çektik.

Suriye’nin terörden arındırılmasına yönelik her türlü çabayı doğru yönde atılmış adım olarak görüyoruz. Dün varılan mutabakatın eksik uygulanması, Suriye’nin güvenliğine hizmet edecektir. Araplar, Türkler, Kürtler olarak kardeşliğimizi yücelttiğimiz ölçüde oyunları bozar, geleceğimizi güvence altına alabiliri. Birbirimizin elini tutmaktan, sıkıca kenetlenmekten, birbirimizin hassasiyetlerine saygı göstermekten başka kurtuluş yolunun olmadığını lütfen aklımızdan çıkarmayalım.”

Paylaşın

Erdoğan’dan Enflasyon Açıklaması: Tek Haneli Rakamlara İndireceğiz

Kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Şubat ayında enflasyon yüzde 39’a geriledi. Enflasyondaki düşüş yılın geri kalanında da devam edecek. İnşallah enflasyonu yine tek haneli rakamlara indireceğiz. Enflasyondaki düşüş hızlandıkça, vatandaşlarımızın alım gücü de artacaktır” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle: “Hamdolsun gerek belediyelerimiz gerek kamu kurumlarımız gerek vakıf ve derneklerimiz gerekse hayırseverlerimiz Ramazan’ın ruhuna uygun faaliyetler gerçekleştiriyor. Cumhurbaşkanı olarak Ramazan-ı Şerif’i gönül şölenine dönüştüren herkesi siyasi parti ayırmaksızın teşekkür ediyorum. Rabbimizin lütfu olarak bu Ramazan-ı Şerif’i daha huzurlu ve sevinçli karşıladık.

Komşumuz Suriye’de 14 yıllık zulmün ardından ilk kez Ramazan ayını üzerlerine bomba korkusu duymadan geçiriyorlar. Gazze’li kardeşlerimiz yıkıntıların arasında bile olsa 471 gün sonra rahat birer nefes alıyor. Suriyeli ve Gazze’deki kardeşlerimizi muhabbetlerimizi, dayanışma mesajlarımızı yolluyoruz. Bu Ramazan’ın ülkemizle birlikte tüm bölgemizde, kardeşliğe vesile olmasını yürekten temenni ediyoruz.

Biz herkes için barış, istikrar dedikçe İslam coğrafyasının istikrarsızlığından beslenen güç odakları da boş durmuyor. Birçok yerde kimi zaman etnik kimi zaman inanç ayrımı yüzünden çatışma gerilim ve kargaşa çıkarılmaya çalışıyor. Bunun son örneğine komşumuz Suriye’de eski rejim artığı provokatörlerin terör eylemlerine şahit olduk. Özellikle azınlıkların yaşadığı yerlerde patlak veren olaylarda Suriye Ordusu’nun yanısıra pekçok sivil de hayatını kaybetti. Teravih namazından çıkarken kalleşçe şehit edilen kardeşlerimiz var. Olayların büyük oranda kontrol altına alındığını, sahadaki durumun hassasiyetini koruduğunu görüyoruz.

Türkiye olarak Suriye’nin birliği, dirliği, toplumsal barışı hedef alan her türlü saldırıyı, terör ve tedhiş eylemini lanetliyoruz. Ayrıca gergin havanın süratle geride bırakılması için Suriye makamlarına gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Cumhurbaşkanı Şara’nın mutedil ve yatıştırıcı olduğu karar hukuk dışına çıkanların cezalandırılacağına dair mesajlarını olumlu karşılıyoruz. Sayın Şara rövanşizme düşmeden kucaklayıcı politika izlemektedir. Suriye’nin hasretini çektiği kalıcı barış ve huzur ortamına bir an önce kavuşmasını samimiyetle arzu ediyoruz.

Arap, Türkmen, Kürt, Nusayri, Dürzi demeden ülkelerin parçalanmasını ve istikrarsızlık batağına sürüklenmesine müsaade etmeyeceklerine inanıyorum. Bizler binlerce yıldır bu coğrafyada bir arada, birlikte yaşamış, aynı kaderi paylaşmış insanlarız. İnşallah ebediyen burada yanyana yaşamaya devam edeceğiz. Türkler, Araplar, Sünniler, Aleviler, Kürtler olarak birbirimizin hamisiyiz, kader ortağıyız. Birbirimize düşersek bizi kimse koruyamaz. Bölgemizde huzura açılan kapının anahtarı ittihattır, vahdettir. Acımızın da sevincimizin de ortak olduğunun şuuran varmaktır.

Suriye’deki yangını tam 14 yıldır ülkemize sıçratmaya çalışanlara da şunu tekrar hatırlatıyorum; biz ne Irak’ta ne Suriye’de ne Lübnan ne de diğer bölge ülkelerinde hiç kimsenin kökeni, dini, mezhebi, inancıyla ilgilenmiyoruz. Hangi mezhebe mensup olursa olsun kimseye farklı gözle bakmıyoruz. Tüm insanları Hz. Ali efendimiz in buyurduğu üzere ‘ya dinde kardeşimiz ya da yaradılışta eşitimiz’ olarak görüyoruz. Her kim Suriye’ye baktığında mezhep, meşrep, köken görüyorsu taassuba esir olmuş demektir.

1 milyon Suriyeli Baas rejimi tarafından katledilirken nerede duruyorsak bugün de aynı yerde dimdik duruyoruz. Geçen sene seçim kazanmak uğruna faşizmin en ilkel biçimi sergilenirken neyi savunuyorsak bugün de aynı ilkeleri dirayetle savunuyoruz. Suriye konusunda kimse bize vicdan dersi veremez. Varil bombaları, kimyasal silahlarıyla masum çocuklar öldürülürken susanlar bugün bize hadsizlik edemez. Biz Suriye ve Gazze’de insanlık sınavımızı alnımızın akıyla vermiş durumdayız.

Muhalefet en azından böyle muhataralı konuda sorumlu davranmalı, fitne ateşine odun taşımaktan artık vazgeçmelidir. Alevi canlarımızı kışkırtarak siyaset yapmak iç cephemizi sarsmayı hedef alan bir sabotaj girişimidir. Soykırımcı canilerden medet ummak kelimenin tam anlamıyla mandacılıktır. Eski kötü günlerin hayalini kuranlar Allah’ın izniyle hüsrana uğrayacaktır. Türkiye 40 yıldır başına bela olan musibetten kurtulmaya çalışırken yeni fay hattı oluşturmanın ülke düşmanları dışında kimseye faydası olmaz.

Milletçe iç cephemizde gedik açılmasına eyvallah diyemeyiz. Kirli oyunu Türkiye’de de sahnelemek isteyenlere 14 yıldır olduğu gibi fırsat tanımayacağız. Komşumuz Suriye’nin toparlanması, tüm etnik ve mezhebi unsurlarıyla huzura ermesi için elimizden gelen her türlü desteği sunmaya devam edeceğiz. Ülkemiz toprakları üzerinde ameliyat yapılmasına nasıl izin vermediysek Suriye’de de kadastro mühendisliğine asla müsaade etmeyeceğiz.

Boru hattı sayesinde Nahçıvan’ın doğalgaz ihtiyacının tamamını asgari 30 yıl süresince karşılayacağız. Ayrıca İlham kardeşimle Ermenistan’la barış müzakereleri başta olmak üzere pekçok mühim konuyu istişare ettik. Cuma günü AB ülkeleri toplantısında güvenlik ve savunma konularını ele aldık. Son dönemde özellikle Ukrayna bağlamında yaşanan tartışmaların birlik üyesi ülkelerde endişeyle karşılandığı görülüyor. AB yakın zamandaki en büyük güvenlik sınavından birini yönetmeye çalışıyor. Türkiye’nin ilk günden itibaren izlediği dengeli, tutarlı, ilkeli tutumunun kıymeti bugün daha iyi anlaşılıyor.

Rusyasız veya Ukraynasız barışın asla kalıcı olmayacağını her fırsatta vurguluyoruz. AB ile ortak çıkarlar temelinde karşılıklı saygıyı esas alan bakış açısıyla ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Köprüden önce son çıkışın Türkiye olduğunu bir kez daha kendilerine hatırlatıyoruz. Yeni Türkiye’nin rolünü kavramalarını, stratejilerini buna göre belirlemeleri temennimizdir. Türkiye ile Avrupa arasındaki münasebetlerin her alanda hızla serpileceğine inanıyorum.

İftar programlarımızla da milletimizle buluşmaya devam ettik. Şehit ailelerimizden, büyükelçilere, yabancı misyon temsilcilerine, polis, jandarma, sahil güvenlik, esnaf ve sanatkarlarımıza pekçok kesimle iftarlar vesilesiyle bir araya geldik. İstanbul’da düzenlenen iftar programında hanım kardeşlerimizle son 22 yılın muhasebesini yaptık. Kadınları bir vitrin süsü veya siyasi şov malzemesi olarak görenlere inat hanım kardeşlerimizi her alanda destekleyip, teşvik etmeyi kadınların yanında olmayı bundan sonra da çok güçlü bir şekilde sürdüreceğiz.

“İnşallah enflasyonu yine tek haneli rakamlara indireceğiz”

Ekonomide umut verici haberler aldık. Milli gelirimiz 1,3 trilyon doları kişi başı milli gelir 15 bin doları geçti. Türkiye 2024’te yüzde 3,2 büyüdü. Merkez Bankamızın rezervleri 165 milyar doları aştı. Deprem yaralarını sarmak için 75 milyar dolar harcandı. 2024’te cari açık milli gelirin binde 8’ine indirdik. Borç yükümüz hafifledi, risk primimiz düştü. Reel sektörün ekonomiye güveni yükselmeye başladı. İstihdam oranlarımız yükseliyor. Mayıs 2023’ten bu yana 1 milyondan fazla yeni istihdam oluşturduk. Şubat ayında enflasyon yüzde 39’a geriledi. Enflasyondaki düşüş yılın geri kalanında da devam edecek. İnşallah enflasyonu yine tek haneli rakamlara indireceğiz.

Enflasyondaki düşüş hızlandıkça, vatandaşlarımızın alım gücü de artacaktır. Doğum yardımları, emeklilerimizin bayram ikramiyeleriyle ilgili teklifimiz grubumuz tarafından Meclis Başkanlığımıza sunulmuştur. Geçmişte ülkemize ağır faturalar ödeten popülizme tevessül etmeden bu süreci başarıyla yöneteceğiz. Sadece bugünü değil ülkemizin yarınlarını da inşa ediyoruz. Geleceğin büyük ve güçlü Türkiye’sinin siluetini oluşturuyoruz. Önümüzde aşmamız gereken engeller bulunduğunun farkındayız. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteği ile inşallah bunların da üstesinden geleceğiz.

40 yıldır milletimizin fertleri arasında kandan ve acıdan duvar ören terör musibetinin ortadan kalkması için çok hassas çalışmalar yürütüyoruz. Bölgemizde ve dünyada yeni denklem kurulurken Türkiye’yi en iyi şekilde hazırlamak amacımızdır. Kural ve hukuk temelli olduğu iddia edilen küresel sistem çöküş evresine girmiştir. Uluslararası nizama balyozu en sert vuranlar ise sistemin banileridir. Filistin, Lübnan, Ukrayna başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde sarsıntının seslerini duymaktayız. Eski sistemden çıkar sağlayanların kaygısının temel sebebi işte budur. Yeni mücadele dönemine en azından idmanlı girmeyi hedefliyoruz.

Terörsüz Türkiye hedefimiz tüm unsurlarıyla gerçekleştiğinde 85 milyon olarak küresel rekabette çok büyük avantaj elde edeceğiz. Ne yapıyorsak işte bu vizyonla yapıyoruz. Hangi adımı atıyorsak bir an önce bu hedefe varmak için atıyoruz. Toplantımızın ve aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum.”

Paylaşın

Erdoğan’dan “Süreç” Açıklaması: 40 Yıllık Beladan Kurtuluyoruz

Abdullah Öcalan’ın PKK’ya kendini feshetmesi ve silah bırakma çağrısına ilişkin konuşan Erdoğan, “40 yıldır milletimizin kanını, canını ve kaynaklarını sömüren bir beladan kalıcı ve kati olarak kurtulmaya hiç olmadığı kadar yakınız” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan güvenlik güçleriyle iftar programında konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“Milli Mücadele’nin en çetin günlerinden 15 Temmuz ihanetinin püskürtülmesi ne kadar İstiklal ve istikbalimiz uğruna can veren alkanlarıyla kara toprağın sulayan tüm şehitlerimizi rahmetle minnetle tazimle iade ediyorum.

Mukaddes kitabımız ve hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim bizlere şehitlerin ölmediğini yaşadıklarını bizim bunu hissedemeyeceğimizi Allah katında onların rızıklandırdıklarını bildiriyor biz de bu ilahi müjdeye inanıyor tüm kalbimizle iman ediyoruz biliyoruz ki şüheda yani şehitler peygamberlere özellikle de peygamberimize komşudur. Evliya yurdu dervişler ortağı şüheda bu aziz topraklar için bedel ödeyen gazilerimize de ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

İstiklal marşı şairimiz merhum Mehmet Akif’in ifadesiyle aslında hepimiz şehit torunuz şehit ahdiyiz bu yüksek şuurla şehit ve gazilerimizin emanetlerine tam bir hürmet içinde sahip çıkıyoruz inşallah bundan sonra da onların emanetini yere düşürmeyecek uğruna can verdikleri veya bedel ödedikleri idealleri en güçlü şekilde yarınlara taşımaya gayret edeceğiz öyle diyor Akif şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda canı cananı bütün varımı alsın da Huda etmesin tek vatanımdan beni dünyada Huda.

Siz kıymetli kahramanlarımız bu ülkenin ve milletin düşmanlarının aşamadığı hiçbir zamanda aşamayacağı çeliktensiniz aşamadılar Cudi’de aşamadılar Tendürek’te aşamadılar Besler Deresi’nde aşamadılar oralarda onları illerine gömdün ve şu ana kadar o imanla o aşkla yine gömmeye devam edeceksiniz ben buna inanıyorum.

Sizler koleji ile jandarmasıyla sahil güvenliği ile güvenlik korucusuyla işte bugün burada olduğu gibi yan yana sırt sırta olduğunuz müddetçe Allah’ın izniyle kimse bizi bu topraklardan söküp atamaz. Mülkümüz canımız bayrağımız ve bütün kutsal değerlerimizi emniyet altındaysa hiç kuşkusuz bunda sizin çok büyük emeğiniz var.

Türkiye’nin güvenliği için nasıl büyük bir özveri de bulunduğunuzu gayet iyi biliyorum Rabbim hepinizden razı olsun ayağınıza taş değdirmesin kıymetli kardeşlerim üç kıtanın tam kalbinde yer alan vatanımız stratejik olarak bizlere eşsiz imkanlar sunma yanında zorluklarını da bünyesinde küresel güç rekabeti bölgemizde cereyan ettiği için Türkiye olarak biz de her türlü gelişmeden doğrudan etkileniyoruz.

Hadiseleri tribünden seyretme lüksüne sahip değiliz her türlü senaryoya karşı hazırlıklı olmak bölgemizdeki olayları ülkemizin izni olacak şekilde yönetmek yönlendirmek mecburiyetindeyiz hamdolsun özellikle son yıllarda bu konuda çok başarılı bir sınav verdik.

Komşumuz Suriyelileri 13 sene boyunca bedel ödeme pahasına doğru olanı ahlaki ve vicdani olanı yaptık, her türlü riski göze alarak bir utanç lekesini tarihimize bulaştırmadık hatırlayın bu süreçte çok ağır baskı gördük acımasızca eleştirildik hatta ihanetle suçlandık peki sonuçta ne oldu ırkçılık yapanlar kaybetti.

Mazlumları otobüslere doldurup terör örgütlerine ve eli kanlı zalimlere göndermek isteyenler kaybetti.8 Aralık’ta Suriye halkı 61 yıllık karanlığın ardından zalim rejimi devirdi ve özgürlüğüne kavuştu devrimden bu yana 133 bin Suriyeli misafirimiz gönüllü ve onurlu bir şekilde doğdukları topraklara geri döndü bugüne kadar Suriye’ye güvenli bir şekilde dönen kardeşlerimizin sayısı ise 873 bini buldu Suriye’de düzen ve istikrar güçlendikçe inşallah bu sayı daha da artacak daha önce de dikkat çektiğim gibi kimseyi zorlamayacağız ama dönmek isteyen kardeşlerimize de gereken kolaylığı sağlayacağız.

Gezi olaylarında, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişiminde, 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsünde ve nice hain saldırıda ülkemizdeki bazı çevrelerin nerelere savrulduğunu hiçbirimiz unutmadık, unutmuyoruz. Türkiye maruz kaldığı onca ihanete, saldırıya rağmen bugün güvenlik noktasında herhangi zafiyet yaşamıyorsa, bugün sebebi vaktinde atılan uzak görüşlü adımlarımızdır. Bu süreçte en büyük kazanımlarımızdan biri de FETÖ’nün tasfiyesidir.

FETÖ devletimizi içeriden çökerten habis ur misali ülkemiz aleyhine tetikçilik yapmıştır. Birçok ihanetin, kalleşliğin, operasyonun gerisinde bu örgüt bulunuyordu. Emniyet teşkilatımız, ordu ve jandarmamızı FETÖ’cü hainler başta olmak üzere hukuk dışı yapılardan temizledikçe hem kendimize güvenimiz attı hem de suç örgütlerine daha güçlü mücadele imkanına kavuştuk. Sınırlarımız içindeki terör tehdidi hamdolsun bitme noktasına geldi.

Bir dönem teröristlerin cirit attığı köy, mezra ve yaylalarda güven ve huzur ortamı hakim. Irak ve Suriye’de yaptığımız harekatlarla terör unsurlarını sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Bugün terörsüz Türkiye diye tarif ettiğimizde hedefimizde pek çok taşı, mayını, engeli temizledik. Terörle mücadele eylemimiz çok sık eleştirildi; hatta sabote edilmek istendi. Asla yılgınlık göstermedik, emin adımlarla ilerledik.

Bugün terörsüz Türkiye hedefini tüm boyutlarıyla gerçekleştirme noktasında daha güçlü daha kararlı daha avantajlı bir konumdayız. 40 yıldır milletimizin kanını, canını ve kaynaklarını sömüren bir beladan kalıcı ve kati olarak kurtulmaya hiç olmadığı kadar yakınız. Milletine karşı sorumluluk dışı taşıyan siyasetçinin böylesi bir fırsata sırtını dönmesi düşünülemez. 85 milyonun tamamının hayrına olacak sonucun çıkması için en iyi şekilde değerlendirmekle mükellefiz.

“Kişisel hesaplar peşinde asla değiliz”

Kişisel hesaplar peşinde asla değiliz. Biz sadece ve sadece milletin istikbalini düşünüyoruz. Türkiye için en doğrusunu, en isabetlisini yapmanın derdindeyiz. Amacımız hiçbir güvenlik görevlisi, hiçbir evladımızın burnunun dahi kanamayacağı kalıcı bir güven iklimini içeride dışarıda tesis etmemizdir. Aklını hırsına esir etmeyen herkes şu gerçeği çok net görebiliyor; bölgemizin ve dünyanın tarihi bir yeniden yapılanma sürecinde olduğu dönemde Türkiye olarak bizim çok dikkatli davranmamız gerekiyor.

Soykırım şebekesinin yeni haritalarla bölgemizi bölge niyetlerini ilan ettiği günlerde politikalarımızı buna göre belirlememiz icap ediyor. 1 asır önce oynanan oyunun tekrarına izin verirsek ne atalarımız ne de gelecek nesiller bizi affeder. Elele, gönül gönüle verecek Siyonistlerin bölgemizde yeni ameliyatlar yapmalarına Allah’ın izniyle müsaade etmeyeceğiz.

1000 yıllık kardeşliğimizin arasına örülen terör duvarını yıkıp attığımızda demokrasi, özgürlük, refah, bölgesel kalkınmada inşallah daha hızlı yol alma imkanını elde edeceğiz. Bu yolda asayiş ve güvenlik noktasında hassasiyeti ve teyakkuzu elden bırakmayacağız. Zehir tacirlerinden çetelere kadar, kendisi devletten, hukuktan, yasalardan üstün gören kim varsa hepsiyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Sizlerden tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diye ifade ettiğimiz ilkelere sahip çıkmanızı istiyorum. Şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize Mevla’dan hayırlı ve sağlıklı ömürler niyaz ediyorum.”

Paylaşın

Erdoğan: Bölgemizin Yeniden Dizayn Edilmesine Müsaade Etmeyeceğiz

Büyükelçilere verdiği iftar programında konuşan Erdoğan, “Bölgemizin 1 asır önce olduğu gibi tekrar yeni haritalar üzerinden parçalanmasına, dizayn edilmesine müsaade etmeyeceğiz” dedi ve ekledi: Pusuda bekleyenlere fırsat vermeyeceğiz.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi’nde düzenlenen Büyükelçiler ile iftar programında konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Ramazan-ı Şerif boyunca yardımlaşma, paylaşma, dayanışmayı daha fazla yüceltirken, dünyanın dört bir ucunda ihtiyaç sahiplerinin yaşadıklarını da kalbimizde hissetmeye çalışıyoruz. O kardeşlerimizi de Ramazan sevincine ortak etmenin gayretindeyiz. Ramazan iklimi sadece İslam ülkelerini değil en ücra köşesine kadar tüm dünyayı kuşatmıştır. Şu anda etrafında bir araya geldiğimiz sofra bir insanlık sofrasıdır.

Türkiye’nin bütün gönül dostlarını 16. kez buluşturan bu soframızın bölgemizde ve dünyada barışa vesile olmasını temenni ediyorum. Koronavirüs salgınıyla başlayıp daha sonra patlak veren savaşlarla derinleşen ekonomik sıkıntıların dünyanın birçok ülkesinde halen devam ettiğini görüyoruz. Bunun olumsuz yansımaları, siyasi istikrarsızlık, sosyal barışın zedelenmesi, kutuplaşmanın artması, ırkçı ve aşırı sağcı partilerin önlemenemez yükselişine kadar geniş bir yelpazede şahit oluyoruz.

İslam düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, kural ve hukuk temelli uluslararası sistemi çıkmaza sürüklüyor. Küresel güvenlik mimarisine ve kural temelli sisteme güven azaldıkça maalesef tedirgin artmakta, orman kanunları öne çıkmaktadır. Gücü elinde bulunduranların zayıfı tahakküm altına alması ciddi sorunları da beraberinde getirmektedir. Zayıf, mağdur, mazlum, güçsüzün hakkını arayabileceği kapılar maalesef teker teker kapanıyor. Kelimenin tam anlamıyla altta kalanın canının çıktığı acımasız bir uluslararası gerçeklik öne çıkıyor.

Şayet önüne geçilmezse bunun varacağı yer üzülerek söylemeliyim ki, askeri veya siyasi patlamalar olacaktır. Sorunları zamana bırakarak, gözlerimizi kapatarak, gelen tehlikeye kayıtsız kalarak hiçbir yere varamayız. Dünya 5’ten büyüktür şiarıyla verdiğimiz mücadele bırakın sorun çözmeyi kendisi sorun üreten küresel sistemin yerine daha kuşatıcı bir yapının inşası içindir. Küresel karar alma mekanizmalarının dünyanın değişen şartlarına uyum sağlamasının vakti çoktan gelmiştir. Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan müslümanların artık karar alma süreçlerinde hak ettikleri şekilde temsil edilmesi gerekiyor.

BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip bir İslam ülkesinin bulunması ihtiyaçtan öte artık bir zorunluluktur. Ancak 5 daimi üyenin adaleti esas alan güç paylaşımına gitmek yerine güç temerküzüyle sorunları bastırmayı görmekteyiz. Bu değişim dalgasına direnildikçe sorunlarımızın hem sayısı hem de ölçeği büyümeye devam edecektir. Bütün bu gerçeklikleri açık yüreklilikle değerlendirmemiz kimi dostlarımızı memnun etmediğinin bilincindeyiz. Ama biz dost acı söyler prensibine inananlardan biriyiz.

Krizlerle çevrili coğrafyada enerji güvenliği, terörle mücadele, gıda güvenliğinden kalkınmaya kritik roller üstleniyoruz. Sayısını 163’ten 263 çıkardığımız dış temsilciliklerimizle faaliyet gösteren TİKA’mızla, Türkiye Maarif Vakfımızla, Yunus Emre Enstitüsü, AFAD, Kızılay gibi kurumlarımızla nerede ihtiyaç varsa orada olmanın gayretindeyiz. İyi günde dost ve kardeş bildiğimiz insanların kötü günlerin de yanlarında olmaya çalışıyoruz.

Bu süreçte ilkemiz şudur; mazluma da zalime de kimlik sorulmaz. Biz kriz bölgelerine bakarken etnik aidiyet, inanç, renk, kökeni yalnızca el uzatılması gereken insanlar görürüz. Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne desteğimizi sürdürürken muhtemel çözümün ne Rusya ne Ukrayna’sız olabileceğine inanıyoruz. Ateşe körükle gitmeden krize çözüm üretmeyi amaçladık. Savaş şartlarına rağmen müzakere ve uzlaşının mümkün olabileceğini gösterdik. Gelinen nokta da bu yaklaşımların ne kadar gerçekçi ve isabetli olduğuna hep birlikte şahit oluyoruz.

Kalıcı barış ancak adil ve onurlu bir barışla mümkündür. Bunun yolu da iki tarafın temsil edildiği müzakere sürecinden geçiyor. Bölgemizin kan, çatışma ve gözyaşına doyduğunu artık herkesin, tüm tarafların görmesini ümit ediyoruz. Tek masumun ölmemesi için müzakerelere ev sahipliği dahil her türlü desteği vermeye hazır olduğunu ifade etmek istiyorum.

Filistin halkı bu Ramazan’ı da acıyla karşıladı. İsrail’in hukuk tanımaz şımarık tavırlarıyla ateşkes umutlarının solmaya başladığını görüyoruz. Netanyahu hürümeti ateşkes anlaşmasını istismar etmek için her yola başvuruyor. Bir de Mescid-i Aksa’yı hedef alan kışkırtmalarıyla İsrail’li yetkililer ateşle oynamaktadır. İlk mescidimiz Mescid-i Aksa’nın kırmızı çizgimiz olduğunu bu gün bir defa muhataplarına hatırlatmak istiyorum. Gazzeli kardeşlerimizin hayatını feda ettikleri topraklardan söküp atılmasına kimsenin gücü yetmeyecektir. Gazze’ye insani yardımda bulunan ülkelerin başında geliyoruz. Yaklaşık 100 bin ton yardımı dost ülkelerinin de desteğiyle Gazze’ye ulaştırdık.

Uluslararası Adalet Divanı, BM İnsan Hakları Konseyi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin işletilmesi için gayret gösterdik. Yürüttüğümüz diplomatik temasların katkılarıyla 9 ülke daha Filistin’i tanıdı. İsrail, bölgede istikrarsızlık üreterek kendi güvenliğini sağlayamaz. 1967 sınırları temelinde bağımsız Filistin devleti kurmadan İsrail de aradığı huzura kavuşamayacaktır. Filistin halkını destekleyeceğimiz gibi, Kudüs’ün özellikle Harem-i Şerif’in tarihi statütüsüne riayet edilmesinin takipçisi olacağız.

“Emperyalist senaryolara figüranlık yapanların akıbeti…”

Suriye’de 8 Aralık’ta Esad rejiminin devrilmesiyle yeni dönem başlamıştır. Toprak bütünlüğü, siyasi birliğini sağlamış, tüm komşular için güven ve istikrar kaynağı olan Suriye’nin inşası en büyük temennimizdir. Yeni yönetimin gayretlerini takdirle karşılıyor, kendilerine gereken her türlü desteği sağlıyoruz. Dünyadaki hemen hiçbir ülkenin böyle ağır yükün altından tek başına kalkması mümkün değildir. Hepimizin Suriye halkının ülkelerini yeniden ayağa kaldırma çabalarına güçlü destek olması gerekiyor.

Suriye’deki etnik ve dini aidiyetleri kışkırtarak bu ülkenin istikrarsızlığından medet umanlar hedeflerine ulaşamayacaklarını bilmelidir. Bölgemizin 1 asır önce olduğu gibi tekrar yeni haritalar üzerinden parçalanmasına, dizayn edilmesine müsaade etmeyeceğiz. Pusuda bekleyenlere, ellerini ovuşturanlara fırsat vermeyeceğiz. Terörsüz Türkiye hedefiyle yürüttüğümüz çalışmaların amaçlarından biri de bu kirli ve kanlı planlara engel olmaktır. Kulaklara fısıldanan senaryoları da çok iyi biliyoruz.

Emperyalist senaryolara figüranlık yapanların akıbeti eninde sonunda buruşturulup bir kenara atılmaktır. Tarihin tekerrür etmesi istenmiyorsa izlenmesi gereken yol bellidir. Türkiye olarak güvenliğimize yönelik her türlü tehdidi kaynağında etkisiz hale getirme kudretine hamdolsun ziyadesiyle sahibiz. Ne ülkemizin ne bölgemizin geleceğine, teröre yer olmadığını herkesin anlamasını, kabullenmesini, sonu hüsranla bitecek ham hayallerle bitecek planlara koşmak yerine planlarını bununla ilgili yapmasını tavsiye ediyoruz.

Ermenistan’la normalleşme sürecini ilerlettiğimiz gibi Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barışı tesis edecek anlaşmayı bekliyoruz. Doğu Akdeniz ve Ege’deki istikrar ortamının korunmasını arzu ediyoruz. Komşumuz Yunanistan’la karşılıklı adımlarla tesis ettiğimiz olumlu atmosferden yanayız. Ata yurdumuz Orta Asya’daki kardeş cumhuriyetlerle her alanda yakın ilişkilerimiz sürüyor.

Uzaktaki gönül coğrafyamızda ilişkilerimizde Asya, Latin Amerika, Afrika politikalarımızın somut sonuçlarını alıyoruz. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecimizi stratejik önceliğimiz olarak görüyoruz. Türkiye’nin yer almadığı Avrupa’nın küresel aktör olarak varlığını sürdürmesi giderek imkansız hale geliyor. Türkiye’siz bir Avrupa güvenliği düşünülemez.

Avrupalı dostlarımızın bu hakikatle yüzleşmesini, vizyoner bakış açısıyla tam üyelik sürecini ilerletmesini bekliyoruz. İslam düşmanlığı ve kültürel ırkçılık milyonlarca müslümanın yaşadığı Batılı ülkeleri zehirli sarmaşık misali sarmaktadır. Kutsal kitabımıza yönelik menfur saldırıların fikir özgürlüğü ile meşrulaştırılması asla kabul edilemez.

Bu yıl devralacağımız İslam İşbirliği Teşkilatı Dış İşleri Bakanlığı Konseyi dönem başkanlığımızda İslam düşmanlığı ile mücadelemizi sürdüreceğiz. Sizlerden önümüzdeki dönemde daha fazla dayanışma, daha samimi destek beklediğimizin altını bir kez daha çiziyorum. Antalya Diplomasi Forumu’nun 11-13 Nisan tarihleri arasında düzenleyeceğimiz toplantısını takip etmenizi sizlerden özellikle rica ediyorum.”

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten “Abdullah Öcalan” Açıklaması: Herhangi Bir Pazarlık Yok

Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin, “Devletin nitelikleri konusunda ve milletimizin değerleri konusunda herhangi bir pazarlık süreci yoktur, herhangi bir al-ver süreci yoktur” dedi.

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, toplantı devam ederken gündeme ilişkin basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Çelik’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için gelinen aşamayla ilgili değerlendirmelerimizi hassas bir şekilde yapıyoruz. Bütün bir süreci yakinen takip ediyoruz. Bu tablonun oluşturduğu mesaj, siyasetin kahir ekseriyetinin verdiği mesajlar dünya açısından anlamlı referans kaynağı olmuştur.

Bölgedeki istikrarsızlaştırıcı devletlerin, bölge halklarını birbirine düşürmek, daha çok acı ve gözyaşı yaşatmak için uyguladığı stratejiler dikkate alındığında Türkiye’nin kendi içinde Türk-Kürt-Arap-Alevi-Sünni birlikteliğini pekiştirmek adına hem bölgedeki terör hareketin emperyalist güçler tarafından ortaya koyması, bütün Ortadoğu kapsayacak bir vizyonun aslında çekirdeğidir.

Irak, Suriye ve bölgedeki kardeş ülkeler açısından da terör oluşumlarının istikrarsızlaştırıcı tutumlarını kabul etmediğimizi ortaya koymuş oluyoruz. Silahların terör örgütü tarafından bırakılması, terör örgütünün lağvedilmesi, terör örgütünün Irak ve Suriye’deki bütün unsurlarıyla feshedilmesi. İster adına PKK ister YPG ister SDG densin, bütün terör yapılarının bölgede istikrarsızlaştırıcı unsur olmaktan çıkarılması temel yaklaşımımızdır. Gerek Türkmen, gerek Arap gerek Kürt kardeşlerimizin kardeşliğinin daha çok güçlenmesi için güçlü bir kardeşlik siyaseti ortaya koyduk.

Biz bu kardeşlerimizin, örneğin Kürt kardeşlerimizin herhangi bir terör örgütü tarafından baskı altına alınmasına karşı çıktığımız gibi herhangi bir devlet veya o devlete bağlı birtakım vekil unsurlar, Türkmen, Arap, Alevi, Sünni, Dürzi, Nusayri’ye silah çekerse Türkiye Cumhuriyeti net bir şekilde karşısında olacak dedik. Bu tutumumuzu sürdürmeye devam ediyoruz.

Ne zaman kendi bölgemizde Irak, Suriye’yi kapsayan yakın bölgemizde terör örgütlerinin silah bırakması, feshedilmesine yönelik adım atılmaya kalkılsa, bazı devletler tarafından sabote edilmeye çalışıldığını geçmişte gördük. Bölgede başka projeler peşinde koşan, bölge halklarının aleyhine olacak, bölgedeki insanların refahlarına, zenginliklerine el koyan, birtakım emperyalist projelerin yararına olan yaklaşımda bulunan birtakım devletlerin vekil güçlerin bu süreci sabote etmeye dönük adım attıklarını gördük.

Suriye’de bazı üslerde bazı devletlerin üslerinde bazı terör örgütlerine ait kıyafetlerinin bulunması. A terör örgütünün sözde karargahının ele geçirildiğinde orada B terör örgütüne ait kıyafetler bulunmuştu. Bütün bunlar birtakım sabotajlara ait bize fikir veren şeylerdir. Yıllar evvel istihbarat teşkilatımız birini yakalamıştı. Geçmişte A terör örgütünde bulunmuş şimdi onun karşısında olan B terör örgütünde faaliyet gösteriyor ve bir istihbarat örgütüyle yakın ilişki içindeydi.

Hem bazı devletlerin, örgütlerin, vekil güçlerin siyasi sabotaj girişimlerine karşı azami dikkate gösteriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız MYK toplantımızın başlangıcında yaptığı konuşmada terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için gerekli titizlik ve özenin gösterilmesi için bir kez daha altını çizmiştir. Kullanılan dil, sabotajlara karşı son derece dikkat etmek gerekir. Provokasyonlara karşı dikkatliyiz. Bu konuda geniş ve derin tecrübemiz vardır.

Bazı devletlerin, bölgedeki terörün sona ermemesi için, terör örgütleri vasıtasıyla Türkiye’ye karşı çıkar elde etmeye çalışıp, birtakım vekil güçlerle yapacakları sabotajlara teyakkuz halindeyiz.

Terörsüz Türkiye hedefine ulaşırken çok açık, şeffaf bir şekilde prensiplerimizi ifade ediyoruz. Doğrudan siyasi yalan diyeceğimiz bölgede terörün sona ermesini istemeyen devlet ve vekil güçlerin işine yarayan yaklaşımların ortaya çıktığını görüyoruz. Bu söylemlerde bulunanların bir siyasetçi olarak daha dikkatli şekilde davranmalarında fayda vardır. Sonuç olarak verilen herhangi taviz yoktur. Terörsüz Türkiye hedefine ulaştığı zaman Türk, Kürt, Alevi, Sünni adı ne olursa olsun hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Halen MYK toplantısına girerken bazı siyasilerin devlet bütün bu süreçlerin karşılığında hangi tavizi verdi gibisinden konuştuklarını görüyoruz. Devletin niteliği ve milletimizin değerleri konusunda herhangi bir pazarlık ve alver süreci yoktur. Devletimizin değerleri bütün vatandaşlarımızı kapsayacak yüksek bir birikime sahiptir. Esas olan sorunlarımızın demokrasi ve siyaset yoluyla çözülmesidir.

Bu sorunların toplumsal hayatta ortaya çıkmış kimlik sorunları veya başka sorunlar olsun bunların çözümü daha çok demokrasi yoluyla gerçekleşebilecektir. Bazı çevrelerin şehit ailelerine dönük olarak yanlış söylemler kullandıklarını görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ilk iftarını her zaman olduğu gibi şehit ailelerimizle ve gazilerimizle yaptı. Cenab-ı Allah’tan şehitlerimizi en büyük mükafatlarla mükafatlandırmasını niyaz ediyoruz.

Şehitlerimizin fedakârlığının farkındayız, bunu başımızın, omuzlarımızın üzerinde taşıyoruz. Şehitlerimizin bu ülkede birlik, dirlik, hür ve bağımsız şekilde yaşayalım diye bize bıraktığı bu emanete, ülkemizin, milletimizin, devletimizin geleceğe en sağlam adımlarla yürümesine sonuna kadar sahip çıkacağız. Şehit ailelerimizi, gazilerimizi incitecek en ufak adımın atılmayacağını net olarak ifade etmek isterim.

Anayasa değiştirecek, vatan, bayrak, milletin tanımı gibi asla kabul edemeyeceğimiz birtakım ifadelerde bulunuyor. Tek vatan, devlet, tek bayrak, tek millet ifadesi Türk, Arap, Çerkez, Arap, Sünni’nin geleceğidir. Bu birliği ve dirliği koruma çerçevesinde tarih bilincimize ve coğrafya şuurumuza ve bunun getirdiği büyük birikime güvenerek bu yolları yürüyoruz.

Türkiye’nin geçmişinde demokrasinin azaltılması, demokrasinin Kürt, başörtülü, Alevi kardeşlerimiz için, Türkiye’nin her kesimi için perdelerle, duvarlarla saklanarak demokrasinin milletten uzaklaştırılması, darbelerle sakatlanması, yanlış uygulamalar vatandaşlarımızın en temel hak ve hürriyetleri üzerinde büyük baskılar kurulmuştur. Başörtülü kızlarımızın üniversiteye girememesi, ana dilde konuşulmamasına kadar arka planda hem birtakım dış projelerin, içeride gerçekleştirilen faşistçe, tek yönlü, milletinden hukuku, demokrasiyi esirgeyen birtakım yaklaşımların da bu sonuçları doğurduğunu net bir şekilde görüyoruz.

Kardeşliğimizden vazgeçmeyeceğiz. Vatandaşlarımızın birlikteliğinin, her zaman birlik, kardeşlik içinde yaşamayı, bölge halklarına dönük olarak doğru bir kardeşlik siyasetini mümkün kıldığını göstermiştir. Bunu Kürdün, Türkün, Alevi, Sünni’nin düşmanı istemez. Aramıza fitne sokmaya çalışanların yapmaya çalıştığı düşmanlık hepimizi hedef almaktadır. Yağmur herkesi bereketlendirir, güneş herkesi ısıtır. Yüksek demokrasi standartlarıyla çözemediğimiz bir mesele yoktur.

Bugün de silahların bırakılması, terör örgütünün lağvedilmesiyle bu sonuca inşallah hep birlikte ulaşacağız. Sabotajlara karşı, birtakım sözlerin verilip tutulmamasına karşı tabii ki dikkatimizi koruyacağız. Sayın Cumhurbaşkanımızın iç cephe güçlendirilmesi çağrısı, sayın Devlet Bahçeli’nin tarihi çağrısı, bölgedeki şer şebekelerine karşı kardeşlik siyasetini desteklediğimizi gösteren etkili bir mesaj ortaya çıkarmıştır. Bu tarih bilincimizden süzülüp gelen, coğrafya şuurumuzun gereği olan gündemimize gelmiştir.

Tabii ki dikkatle takip edilmesi gereken çeşitli provokasyonlara, sabotajlara karşı titiz olmamız gereken bir süreç. Birtakım yalan söylemlere karşı dediğimiz şudur; adlarımız farklı olsa da hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir. ABD yönetimiyle AB arasındaki Ukrayna merkezli başlayan daha sonra NATO’yla ilgili gündeme sıçrayan bu tartışma; hatta yer yer belli konularda çatışma anlamına gelebilecek s öylemler, bugün için yeni bir durumun ortaya çıktığını gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan bildiğimiz düzen sona ermiş gözüküyor.

Bu düzenin epey zamandır dikişleri sökülüyordu. Görevli kurumların etkisizliği, itibarsızlığı, etkinliğin olmaması uzun süredir tartışılıyordu. ABD yönetiminin Ukrayna-Rusya savaşını bitirmeyi arzu ettiği yöntemle AB’nin Ukrayna için güvenlik garantileri ya da Rusya ile mücadeleyi devam ettirme yaklaşımı arasında taktik bir ayrışma değil stratejik bir ayrışma diyebileceğimiz noktaya gelindiğini gösteriyor.

Türk ve İslam düşmanlığına yürüyen aşırı sağa karşı merkez sağ ve sol siyaset yeterli direnç gösteremedi. Aşırı sağın gündemine yaklaşmaya çalıştı. Bu aşırı sağı büyüttü. Bugün artık AFD Almanya’da ikinci parti durumuna gelmiştir. AB’nin değerler konsuundaki bencilliği, ilkeler temelinde bir araya gelmeyi becerememesi, Türkiye’ye karşı uyguladığı ikiyüzlülük nettir.

Fasılların açılır, siz de ülke olarak bu fasıllarla ilgili mükellefiyetleri yerine getirirsiniz, bu fasıllar kapanır, yeni fasıllar açılır. Değerler konusunda iki yüzlülüğü yapanlar fasılların açılmasını bile engellediler. Türkiye ile müzakere etmeyi bile göze alamadılar. Aşırı sağ giderek yükseldi. Sayın Cumhurbaşkanımız söyledi ‘AB’nin yaşadığı tüm sorunlarının çözümü Türkiye’dedir’.

Türkiye tarih boyunca her zaman güçlü Avrupa devleti olmuştur. Avrupa demokrasileriyle iletişim kurabilen bir demokrasiye sahiptir. Bunun AB tarafından iyi değerlendirilmesi gerekirdi. Zannettiler ki içimize kapanarak kendi değerlerimizi koruyabiliriz. Sık sık söylediğimiz bir şey vardı; Avrupalılar güvenlik konularında Türkiye’yi hatırlıyorlar, gelin refahı bölüşelim, demokrasiyi büyütme konusunda aynı masada olalım deyince Türkiye’ye yer vermiyorlardı.

Avrupa’da şimdi yine gündem Türkiye olmaya başladı. Umarım sadece savunma meseleleriyle gündeme almazlar. Demokratik değerler, üst düzey diyalogların başlatılmasına kadar her konuda Türkiye ile net iletişim içerisine girerler. AB, siyasi kazanımlarını koruması için Türkiye ile işbirliği yapmaktan başka çözüm yolu yoktur. Son Ukrayna zirvesinde bile AB tam kadro yer alamadı. Bazı AB ülkeleri katılmadı. AB içine düştüğü teknokrasiden demokratik siyasetin gereklerini yapmaya geçemiyor. Bu teknokrasi demokrasiyi boğuyor. Avrupa’nın gerçek küresel güç olmasının yolu sadece ve sadece Türkiye ile işbirliği yapmasıyla mümkündür.

ABD’nin NATO’daki, Ukrayna’daki harcamaların gündeme getirmesi konusunda ‘savunma harcamalarını artıralım’ diyorlar. Büyük bir silahlanma yarışından bahsediyorlar. Bunlar çözüm değildir. Doğru diplomasi, siyasi değerler üzerine oturmuş güvenlik mimarisi bunu mümkün kılacaktır. Türkiye ile doğru bir ilişki kurabilirlerse bu krizi aşmaları için önemli bir aşamayı geçmiş oluruz.”

Soru Cevap

Abdullah Öcalan’dan gelen çağrı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel’in açıklamalarına ilişkin soru üzerine Çelik şu şekilde cevap verdi: “Genel olarak CHP’nin bu konuyla ilgili yaptığı ilk açıklama dahil olmak üzere büyük oranda bir titizlik, dikkat görüyoruz. Tabii ki temkinli olunacaktır. Sürecin bundan sonrasına dönük olarak hassasiyetler ifade edilecektir. Sonraki aşamalara dönük olarak birtakım yaklaşımlar ortaya konulacaktır. Terörsüz Türkiye hedefini karşısına alan bir tutum içerisine kimse girmemelidir.

Genel olarak ortaya konulan silahların bırakılması, terör örgütünün lağvedilmesiyle ilgili genel olarak bir sağduyu görüyoruz. Bir kısmı maalesef dönüyor devlete, hükümete ’Bu sürecin karşısında ne verdiniz?’ diyor. Bunu söyledik, bu süreç bir al-ver meselesi değil. Birileri devlete şartlar dayatmaya kalkıyor hukuk ve siyaset alanında. Bu iki yaklaşımı dışarıda tutuyoruz. Bu iki yaklaşım doğru değil. O sebeple Özgür Bey’in ilk yaptıkları yazılı açıklama gayet dengeli ve sağduyulu gözüküyordu. 24 saat içinde başka söylemler gelmeye başladı.

CHP’nin de bu konunun çözümüyle ilgili yayınladığı raporlar, ileri ifadeler ve öneriler vardı. Bunu geçmişte tartıştık. Sayın Özel’in AYM’den, Yargıtay’dan üyeler, yüksek yargıçlar bu konuyu çalışıyor gibisinden verdiği bilgi doğru değil. 1 ay içerisinde bir şey görüyorum. Özgür Bey mümkün olduğu kadar dikkatli konuşmaya çalışıyordu. 1-1,3 aylık süreçte TSK’da komuta kademesinde, komutanlarımızın ismini vererek hedef aldığında, bu bilgiye nasıl ulaştığı konusunda ’Ben duydum, bana söylediler’ diyordu. Böyle bir çerçeve olmaz.

En basit akıl yürütme şunu söylüyor; geçmişte orduda yer almış, daha sonra emekli olmuş ve şu anda CHP’de görev yapan birilerinin Sayın Özel’e dedikodu aktardığı, onun da bilgi zannettiği ortaya çıkıyor. Bunu dış politikayla ilgili olarak da yaşadık. ’Ben duydum’ diyordu. Muhtemelen emekli diplomatların CHP’de görev yaparken ürettikleri bir şey. Bu şekilde politika olmaz. Böyle bir çalışma düzeni yoktur. Bu büyük meseleler, Türkiye’nin terörden kurtarılması, belli demokratikleşme meseleleri, belli reformlar herkesin meselesidir.

Bu durumlarda buna katkı sağlamak, tabii ki doğru eleştiri yoluyla büyük katkı sağlanır. Buna ihtiyaç da vardır. Farklı bakış açılarıyla konuşmak da her zaman değerlidir. Anlamlı cümle, iyi analiz olduğu zaman biz de kulağımızı kabartıyoruz. TSK’nın komuta kademesi hedef alınırken bir komutanla ilgili ’Sizin kimin altını oymaya çalıştığınızı biliyorum’ deniyor. Bunlar dedikodular. Bunlar siyasetin alfabesi temelinde hassas olması gereken yaklaşımlardır. CHP’nin terörsüz Türkiye hedefine yapacağı katkı da çok önemlidir. Bunun doğru bir üslupla yapılması son derece önemlidir.”

Erken seçime ilişkin gelen soruya Çelik, “MYK’nın ve MKYK’nın seçimle ilgili belirlediği bir tarih ve gündem yok. Arkadaşlarımız Sayın Cumhurbaşkanımızın yeniden seçilmesi, onun büyük birikiminin Türkiye için paha biçilmez olduğunu biliyorlar. O sebeple Sayın Cumhurbaşkanımızın yeniden seçilmesiyle ilgili güzel temenniler dile getiriyorlar. Ama kurumsal olarak seçim gündemi ve tarihi yoktur. Hükümet işin başındadır. Önümüzdeki 2-3 yıl boyunca Türkiye ve bölge meselelerinin çözümü için kapsamlı ve geniş bir ajandamız var. Seçim meselesini ne MYK ne de MKYK’da konuşmadık” şeklinde cevap verdi.

Paylaşın

Erdoğan: Son 22 Yılda Her Alanda Çağ Atlattık

“Şehit Aileleri ve Gazilerle İftar Programı”nda konuşan Erdoğan, “Asırlık eksikleri tamamlayarak, ülkemize son 22 yılda eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, ulaşımdan enerjiye, sanayiden tarıma her alanda çağ atlattık” dedi.

Haber Merkezi / Erdoğan, Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan Kandil’deki  örgüt yönetimine yaptığı ‘silah bırakma ve örgütü feshetme’ çağrısına dikkat çekti. Erdoğan “Uzattığımız elin havada bırakılması ya da ısırılması halinde demir yumruğumuzu hazırda tutuyoruz. Verilen sözler tutulmazsa bizden günah gider” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde düzenlenen “Şehit Aileleri ve Gazilerle İftar Programı”nda konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Esasen biz her bir ferdiyle ülkesinin, milletinin ve onu temsil edenlerin güvenliği için gerektiğinde canını ortaya koyacağını ispatlamış bir milletiz. Çanakkale’den Millî Mücadele’ye bunun sayısız örneği mevcuttur. Son örneğini de 15 Temmuz’da hep birlikte yaşadık. Kıyam ve cihat, milletimizin genlerine işlemiş hasletlerdir.

Barış ve huzur içinde yaşamayı ne kadar seviyorsak, mukaddesatımız bildiğimiz değerlerimize, ezanımızla sembolleşen inancımıza, bayrağımızla sembolleşen vatanımıza, tarihimizin en değerli mirası devletimize, hele hele vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine yönelik en küçük bir saldırıya veya tacize de o derece tavizsiziz.

Elbette meselelerimizin çözümünde önceliği görüşmeye, konuşmaya ve uzlaşmaya veririz, veriyoruz. Bundan sonra da nefret dili, kavga ve gerilim yerine karşılıklı saygıyı, hoşgörüyü ve diyaloğu gözetmeye devam edeceğiz fakat uzattığımız elin havada bırakılması veya ısırılması hâlinde de demir yumruğumuzu daima hazır tutuyoruz.

Geçmişte darbecilerden FETÖ’ye ve diğer terör örgütlerine kadar emperyalistlerin ülkemiz içindeki maşalarından gelen saldırılarda gereken refleksleri gösterememiş olabiliriz ama artık böyle bir Türkiye yok. Tam tersine bugün her alanda güçlü, kudretli, müessir ve kolu uzun bir Türkiye var.

Artık kişi başına millî gelirin 15 bin doların üzerine çıktığı bir Türkiye var. Oyuna gelen değil, bölgesinde ve ötesinde oyun kuran, kendisine yönelik sinsi ve kirli oyunları bozan çok farklı bir Türkiye var. Kendi tüfeğini dahi yapamayan bir ülkeden bugün insansız hava araçlarıyla, uçağıyla, tankıyla, topuyla, füzesiyle, gemisiyle, helikopteriyle kendi göbeğini kendisi kesen bağımsız bir Türkiye’ye ulaştık.

Terörle mücadelede özellikle son 10 yılda elde ettiğimiz büyük başarıların gerisinde işte bu gerçekler bulunuyor. Güvenlik birimlerimizin terörle mücadelede dünya literatürüne geçen başarılarının verdiği cesaretle meselelerimizin suhuletle çözümü için tarihi adımlar atma öz güvenine kavuştuk.

Olayları artık tribünden seyretmiyor, binlerce yıllık kadim devlet aklının rehberliğinde ülkemiz lehine olacak şekilde yönlendiriyoruz. Başkalarının gündemlerine hapsolmadan kendi önceliklerimize göre tarihin akışını değiştiren politikaları kararlılıkla hayata geçiriyoruz. Hangi adımı atıyorsak, Türkiye’nin ve Türk milletinin istikbali için atıyoruz. Ne yapıyorsak, ülkemizin kalkınması için, ekonomik, siyasi ve sosyal olarak ilerlemesine engel olan zincirlerinden kurtulması için yapıyoruz.

Ülkemize 40 yıldır ağır insani ve ekonomik maliyeti olan bir sorunu suhuletle çözme imkânını görmezden gelmek, yok saymak veya bir avuç fanatiğin güdümünde kalmak Türkiye gibi bir ülkeye asla yakışmaz. Şundan hiç kimsenin şüphesi ve endişesi olmasın, Türkiye, sınırları içinde ve dışında terörle mücadele konusunda sadece bölgemizin değil, dünyanın en güçlü, kabiliyetli ve dirayetli ülkesidir.

Şayet verilen sözler tutulmaz, süreç bir şekilde oyalama, savsaklama, göz boyama, isim değiştirip bildiğini okuma gibi şark kurnazlıklarına evrilmeye çalışılırsa günah bizden gider. Hâlen devam eden operasyonlarımızı, gerekiyorsa taş üstüne taş, omuz üstünde baş bırakmadan son teröristi bertaraf edene kadar sürdürürüz.

Biz binlerce yıldır buradaydık, inşallah ilanihaye burada olacağız. Yarın terör örgütlerini destekleyen güçlerin çıkarları değişip bölgeden çekildikleri zaman baş başa kalacağımızı kimse unutmasın. Bölgemizde 200 yıldır oynanan oyunu bozma fırsatını heba edenler, zayi ve sabote edenler muhakkak bunun hesabını vereceklerdir. Millî meselelerde unutmayın, millî duruş esastır.

“Her alanda çağ atlattık”

Ülkenin ve milletin menfaatleri her türlü hesabın üstündedir. Sizlerin de gördüğü gibi birtakım marjinal gruplar hariç ‘Terörsüz Türkiye’ girişimi milletin ve siyasetin kahir ekseriyeti tarafından müspet karşılanmış, sahiplenilmiş, desteklenmiştir. Bunu ülkemiz adına kıymetli bir kazanım olarak görüyoruz. Asırlık eksikleri tamamlayarak, ülkemize son 22 yılda eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, ulaşımdan enerjiye, sanayiden tarıma her alanda çağ atlattık.

Geriye kalan sorun başlıklarının en önemlisi olan terörü yurt içinde zaten bitme noktasına getirdik. Yeni süreçte sınırlarımızın ötesindeki yapılanmaları da tasfiye ederek demokrasinin, hukukun, refahın, kalkınmanın ve hepsinden öte kardeşliğin asrı olacak Türkiye Yüzyılı’na güçlü bir başlangıç yapmayı hedefliyoruz.

Kandan, kargaşadan ve gözyaşından beslenen kaos tüccarlarına kazın ayağının hiç de öyle olmadığını göstereceğiz. Terörsüz Türkiye hedefimizi inşallah tüm unsurlarıyla kuvveden fiile çıkardığımızda bu ülkenin önünde artık kimse duramayacak. Altını çizerek tekrar ifade etmek isterim ki yıllardır bu milletin iliğini kemirenler kaybedecek, kazanan 85 milyon olacak, demokrasimiz olacak, ekonomimiz olacak, kardeşliğimiz olacak.

Kazanan, pasaportunu taşımaktan her zaman şeref duyduğumuz Türkiye Cumhuriyeti olacak. Kazanan, aydınlık yarınlarımızın teminatı pırıl pırıl evlatlarımız olacak. Bunun için şehit yakınlarımıza diyorum ki bu girişimin içinde şehitlerimizin aziz ruhlarını muazzep edecek, sizleri üzecek, başınızı yere eğdirecek hiçbir şey yoktur, asla olmayacaktır.

Mesele Türkiye olduğunda, Türkiye’nin geleceği olduğunda ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaktan asla çekinmedik. Sizlerden, provokatörlere prim vermemenizi, devletinize ve hükümetinize güvenmeye devam etmenizi özellikle rica ediyorum.

Şehit yakınlarımıza ve gazilerimize sağladığımız imkânların en yakın şahidi sizlersiniz. İstihdamdan eğitime, indirim ve teşviklerden sosyal desteklere kadar onlarca ayrı başlık altında yürütülen çalışmaları burada teker teker saymayacağım. Tek söyleyeceğim; ne kadar uğraşırsak uğraşalım sizlerin hakkını, şehit ve gazilerimizin fedakârlığını ödeyemeyeceğimizdir.”

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten “Öcalan” Açıklaması: Bir Pazarlık Söz Konusu Değil

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın örgüte yaptığı silah bırakma ve kendini feshetme çağrısıyla ilgili konuşan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, ”Bunun esası terörsüz Türkiye hedefine ulaşmaktır” dedi ve ekledi:

“Bu çerçevede, terör örgütünün silahlarını bırakması ve tamamen feshedilmesi esastır. PKK, PYD, YPG, SDG hangi adla olursa olsun, Irak ve Suriye’deki bütün uzantılarıyla terör örgütü silah bırakmalıdır ve kendi kendisini feshetmelidir. Şöyle bir konu gündeme getiriliyor; ‘Devlet bir pazarlık sürecine girer mi?’ Bir kere daha ifade ettik ki; burada devletin nitelikleriyle ilgili bir pazarlık söz konusu değildir. Milletimizin değerleri konusunda bir al-ver süreci söz konusu değildir.”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ‘süreç şeffaf değil’ eleştirilerine de tepki gösteren Ömer Çelik, ”Muhalefet partilerinden gelen bir takım eleştiriler de maalesef kalitesiz ve içeriksizdir. Bugün CHP Genel Başkanı Özel, çıkmış Cumhur İttifakı içerisinde bir kesimin öne çıktığını, diğer kesimin sürece dahil olmaya çalıştığını ifade etmiş. ‘Süreç şeffaf yönetilmiyor.’ diyor. Cumhur İttifakı bir ve bütündür. Hiçbir şeffaf olmayan bir süreç yoktur” ifadelerini kullandı.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Sözcüsü Ömer Çelik, gündeme ilişkin konuştu. Ömer Çelik’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Cumhurbaşkanımızın, başbakan olduğu dönemde attığı bir imzayla 50’ye yakın maddeyi kaldırmıştır. Dünden bu yana PKK terör örgütünün silahları bırakmasına yönelik çağrı gündem. 16 Ağustos 2005’te Diyarbakır’da yaptığı konuşmada Sayın Cumhurbaşkanımız İstanbul ne kadar Konya ise o kadar Diyarbakır’dır demişti.

Kendileri o zaman başbakan olarak bu konuşmayı yapmıştı ve Diyarbakır’ın sorununun Türkiye’nin sorunu olduğunu söylemişti. Bu konuyu kendisi etnik bir mesele olarak ele almamaktı demokrasi sorunu olarak ele almıştır ve ‘Kürt sorunu benim sorunum’ demiştir. Kürt vatandaşlarımız üzerindeki yasakların kaldırılması için büyük mücadele etmiştir. Aynı mücadeleyi baş örtüsü için de vermiştir; Alevi canlarımız için de vermiştir.

Kendisinin ortaya koyduğu irade vesayetin ortadan kalkmaya yönelik bir eylem planıdır. Önümüzdeki günlerde bunun detaylarını ifade edecektir. Kendisinin siyasi hayatı, yasaklarla baskılarla oluşturulmuş Kürt sorunu da başörtüsü sorunu da Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesiyle çözülmüştür.

Bugün geldiğimiz noktada terörsüz Türkiye hedefine ulaşmayı amaç ediniyoruz. İç cephenin güçlendirilmesi yönelik açıklamasının ardından Sayın Devlet Bahçeli’nin çağrısı, bölgede kardeşliği artıracak bir çağrıdır. Bunun esası terörsüz Türkiye hedefine ulaşmaktır.

Terörsüz Türkiye hedefi Sayın Cumhurbaşkanı’nın başbakan olduğu dönemden bu yana hedefidir. Jeopolitik olarak Türkiye gerçeklere uygun bir kardeşlik siyasetini ortaya koymuştur. Bu çerçevede Irak’taki ve Suriye’deki PKK terör örgütü tüm unsurlarıyla silah bırakmalı, kendisini feshetmelidir. Terör örgütü dediğimizde sadece Irak’taki değil Suriye’deki YPG/PKK’nın da tasfiyesi ifade edilmektedir.

Farklı kimliklerde olmamız doğaldır, adlarımızın farklı olması doğaldır ancak hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Türkmen, Kürt, Arap kardeşlerimiz üzerinde emperyalist proje ile terör örgütlerine iteklenmesine Türkiye müsaade etmeyecektir. Zeytin Dalı ve Barış Pınarı ile iradesini Türkiye ortaya koymuştur, gerekirse yine iradesini ortaya koyar. Kürt kardeşlerimize silah çekenler karşısında Türkiye Cumhuriyeti’ni bulacaktır. Alevi, Sünni, Dürzi, Nusayri, Kürt, Türk, Arap kardeşlerimize silah doğrultacak olanlar karşılarında Türkiye Cumhuriyeti ve onun kardeşlik siyaseti olacaktır.

Devlet bir pazarlık sürecine girer mi sözleri konuşuluyor, hiçbir şekilde böyle bir şey söz konusu değildir. Devletlerin terörle mücadelede sert ve yumuşak unsurları vardır.

TSK mücadele etmektedir, yumuşak güç unsurları olarak da terör örgütü mensuplarına silah bırakılması çağrısı yapılmıştır. Yapılan çağrı, bizim açımızdan terörsüz Türkiye merceğinden değerlendirilmektedir. Bütün bu sürecin nasıl evrileceği Cumhurbaşkanımızın isteğiyle hassas biçimde tüm kurumlar tarafından takip edilecektir. Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet dışında bize yakıştırılan siyasi yalandan itibaren olacaktır. İç cepheyi güçlendirelim derken, kaderdaşlık çerçevesi içinde bakıyoruz. Geçmişimiz birdir yarınımız birdir.

Muhalefet partilerinden gelen bir takım eleştiriler kalitesiz eleştirileridir. Bütün bunların ABD ve İsrail’den gelen istek olarak açıklanması tarihsel bilinçten yoksunluktur.

CHP Lideri Özgür Özel’e tepki

Sayın Özel, sürecin şeffaf olmadığını ve Cumhur ittifakın bir kısmının öne çıktığını bir kısmının geride kaldığını söylüyor, Cumhur ittifakı bir ve bütündür. Sayın Özel, askerlerle ilgili açıklama yaparken, ‘Duydum’ diye konuşuyor. Sanırım partisindeki askerlerden duyduğunu ifade ediyor. Cumhur ittifakının içinde bir çatlak olduğunu söylemesi boştur.

Sayın Cumhurbaşkanımızın iç cepheyi güçlendirme ifadesinin ardından Sayın Bahçeli’nin yaptığı çağrı bunun ifadesidir. Devlet kurumlarımız bölgedeki süreci takip ederek sürecin nereye evrildiğini görecektir. Buna göre değerlendirme yapacağız biz de bu süreci takip edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti çok yaşasın diyoruz.”

Öcalan: Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmeli

7 kişilik Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyeti üçüncü kez İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’la görüştü. Bu görüşme sonrasında, 1999’dan beri İmralı Adası’nda bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’nın hazırladığı mektup, İstanbul’da kamuoyuyla paylaşıldı.

Önce, seçildiği halde görevden alınarak yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, mektubu Kürtçe olarak okudu. Ardından, Van Milletvekili Pervin Buldan da mektubun Türkçe metnini okudu.

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının tam metni şöyle: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.

Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.

Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”

Metnin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, kapanış konuşması yapan Sırrı Süreyya Önder, Sayın Öcalan’ın çağrıya ilişkin şu notunu paylaştı: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Paylaşın

Öcalan’ın Çağrısı Sonrası AK Partili Efkan Ala’dan Açıklama: Sonuca Bakarız

PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan gelen çağrıya ilişkin konuşan AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala, “Biz sonuca bakarız Terör örgütü, bu çağrıyı değerlendirip silah bırakır ve toplanır, kendisini feshederse Türkiye prangalarından kurtulmuş olacak” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Heyeti, İmralı Cezaevi’nde görüştükleri Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısı yaptığı açıklamayı, İstanbul’da düzenlediği basın toplantısıyla duyurdu.

AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala, Abdullah Öcalan’dan gelen çağrıya ilişkin, “Çağrının özü silahların bırakılması ve terör örgütünün kendisini feshetmesidir. Biz sonuca bakarız Terör örgütü, bu çağrıyı değerlendirip silah bırakır ve toplanır, kendisini feshederse Türkiye prangalarından kurtulmuş olacak” dedi.

Ala, A Haber’de İmralı’dan gelecek açıklama öncesi de şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye AK Parti hükümetleri döneminde çok etkin bir biçimde terörle mücadele ediyoruz. Terörsüz Türkiye şöyle mümkün; çağrıya kulak tıkanırsa o zaman Türkiye zaten etkin bir şekilde terörle mücadele ediyor, çok önemli başarılar elde edildi. Türkiye terörle mücadeleyi sınırlarının dışına taşıdı. Mutlak bir içeride başarı sağlanmış durumda, terörsüz Türkiye hedefine terörle mücadele yöntemiyle ulaşırız.”

Abdullah Öcalan’ın çağrısına partilerden tepkiler

Öte yandan açıklamayı sosyal medya hesabından değerlendiren Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Uluslararası sistemin sarsıldığı, bölgemizin bir ateş çemberinin içinde bulunduğu şartlarda ülkemizin kendi iç bünyesini tahkim etmesi ve terörden tümüyle arındırılması yönünde yapılan her çağrı ve atılan her adım olumludur” dedi.

“Bu çağrının hayata geçirilmesi için geçmiş tecrübelerden dersler çıkarılarak netice odaklı somut bir yol haritası ortaya konmalıdır” diyen Davutoğlu, “Bu süreç milli iradenin nihai tecelligahı olan TBMM zemininde bütün siyasi partilerin ve toplumsal kesimlerin çoğulcu katkısıyla yürütülmelidir” ifadelerini kullandı.

Açıklamayı memnuniyetle karşıladığını belirten Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Genel Başkanı Ali Babacan, “Bugün akşam saatlerinde DEM Parti İmralı heyeti tarafından yapılan açıklamayı memnuniyetle karşılıyorum. Terör örgütü PKK’nın silah bırakarak, varlığını feshetmesi tarihi bir gelişme olacaktır” dedi.

Türkiye’de demokrasi standartlarının yükselmesine katkı yapmaya hazır olduklarını dile getiren Babacan, “Şimdi bu çağrının gereğinin yapılmasını, herhangi bir tereddüde yol açmayacak şekilde silahların bırakılmasını ve örgütün kendisini feshetmesini bekliyoruz. Defalarca kez ifade ettiğimiz gibi, konu ne olursa olsun, Türkiye meselelerini demokratik siyasi zeminde konuşarak çözme kabiliyetine ve olgunluğuna sahip olmalıdır. Türkiye’de demokratik standartların yükselmesi ve insan haklarına dayalı bir hukuk devleti hedefine daha hızlı yürünmesi için atılacak adımlara yapıcı bir perspektifle katkıda bulunmaya hazırız” ifadelerini kullandı.

MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter, Öcalan’ın çağrısının ardından sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bulunduğu bir fotoğrafı paylaştı. Yönter ardından partisinin İstanbul İl Başkanı Sertel Selim’in, “Büyük işler cesaret ve kararlılık ister… Yüce düşünenler büyük davalara liderlik eder…” ifadelerini retweet etti.

İYİ Parti ise sürece tepki gösterdi. İYİ Parti Genel Merkezi binasına, ay-yıldız bulunan ve “Unutmayacağız, unutturmayacağız! Şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz” yazılı afiş asıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, sosyal medya hesabı üzerinden, Abdullah Öcalan’dan gelen çağrıya ilişkin açıklamada bulundu. Özgür Özel, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkemizin tüm sorunlarının demokratik yollardan çözümü konusunda tarihsel tutarlılığımızı sürdürüyoruz. Aynı şekilde, terörün ve şiddetin her türlüsüne her zaman karşı olduk, bundan sonra da karşı olmaya devam edeceğiz. Kürt meselesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, toplumun tüm kesimlerini kapsayarak, şeffaflıkla ele alınması ve çözülmesi yönündeki tavrımızı koruyoruz.

Demokrasi, hukuk devleti ve toplumsal barış için tüm toplumun görüşlerinin, şehit ailelerinin, gazilerimizin ve bütün mağdurların rızalarının öncelendiği çözüm için üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Bugüne kadar yaptığımız katkıları, bundan sonra da esirgemeyeceğiz. Terör örgütünün silah bırakması ve kendini feshetmesi çağrısı önemlidir.

Bu çağrının gereklerinin, muhatapları tarafından yapılmasını ve onbinlerce cana mal olan, ağır ekonomik ve toplumsal tahribat yaratan terörün ilelebet sonlanmasını temenni ediyoruz. Hiç şüphesiz meseleler, temennilerle değil, güven ortamı tesis edilerek ve icraatlarla çözülür.

Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü ancak iç barışın sağlanmasıyla mümkündür. İç barış ise, otoriter bir sistemde değil, demokratik düzende, hukuk devleti ilkelerine uymakla, adalet ve eşitlikle sağlanır. Demokratikleşme için gerekli kanuni düzenlemelerin yapılması kadar, mevcut kanunların uygulanmasındaki hukuk dışı yaklaşımların terk edilmesi ve anayasa ihlallerine son verilmesi elzemdir.

Cumhuriyet Halk Partisi, toplumun barış ve demokrasi taleplerinin hiçbir makam, mevki ve aktör tarafından kendi siyasi hedefleri doğrultusunda istismar edilmesine izin vermeyecektir. Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesi doğrultusunda, her zaman barış ve demokrasi çabalarının yanında; savaşın, terörün, çatışmanın ve otokrasinin karşısındayız.”

Abdullah Öcalan’ın çağrısı dış basında

Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı dünya basınında geniş yer buldu.

İngiltere’nin önde gelen basın kuruluşlarından The Guardian, haberi ana sayfadan verdi. “Hapisteki Kürt lider, Türkiye ve Ortadoğu’yu sarsabilecek büyük bir değişimde grubun silahsızlandırılması çağrısında bulundu” başlığla veren The Guardian, haberde şu ifadelere yer verdi:

“Öcalan’ın mesajının Ortadoğu’da, özellikle de Kürt güçlerinin önemli toprakları kontrol ettiği Suriye’de, İran ve Irak’ta geniş kapsamlı etkileri olacak.”

İngiliz haber ajansı Reuters da çağrıyı anasayfadan gördü. Çağrıyla ilgili girilen haberde “Hapisteki Kürt militan lideri Türkiye ile çatışmaya son verilmesi çağrısında bulundu” başlığına yer verdi. Reuters, çağrı haberinde şunları kaydetti: “Ankara ile 40 yıllık çatışmayı sona erdirebilecek ve bölge için geniş kapsamlı siyasi ve güvenlik sonuçları doğurabilecek bir harekettir.”

Alman BILD gazetesi, “Kürt liderden çağrı: Öcalan PKK’yi silahsızlandırmak ve tasfiye etmek istiyor” başlığıyla verdiği haberde, “Bu duyuru, kırk yıldır süren kanlı çatışmaların ardından Türkiye’deki çatışmaların sona ermesinin önünü açabilir” denildi.

Fransız basınından Le Monde ise ” Yıllardır hükümete karşı silahlı mücadele yürüten PKK’nin lideri, Kürt hareketinin tasfiye edilmesi ve silah bırakması çağrısında bulundu” başlığıyla çağrıya yer verdi. Le Monde da haberi manşetten gördü.

CNN International da haberinde başlığı şöyle gördü: “Kürt ayrılıkçı lider, takipçilerine silahsızlanma çağrısında bulunarak Türkiye ile elli yıldır devam eden isyanı sona erdirme potansiyeli taşıyor”

İngiliz gazetesi Financial Times (FT) ana sayfada yer verdiği çağrı haberini “Türkiye’nin hapisteki Kürt liderinden militanlara silahsızlanma çağrısı” başlığıyla servis etti.

Paylaşın

AK Parti’nin “Dindar Nesil” Politikaları Gençleri Neden Etkilemiyor?

AK Parti iktidarının ‘dindar nesil’ politikalarının Türkiye gençliği üzerinde etkili olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Ertit, başta din olmak üzere doğaüstü öğretiler yeni kuşakların hayatına daha az yön verdiğini belirtiyor.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çokça tartışılan “Dindar nesil yetiştireceğiz” cümlesini ilk kez kullanalı 13 sene geçti. Nüfusunun çoğunluğu hangi dine mensup olursa olsun, modernleşen ülkelerde sekülerleşme trendi görülüyor ve Türkiye de bunlardan biri.

Bundan yedi sene önce, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş çok konuşulan bir açıklama yapmış ve esasında bir tanrının varlığına inanıp kurumsal dinî yapıları inkâr etmek anlamına gelen deizmi “misyonerlerin Müslüman gençlere kurduğu tuzak” olarak tanımlamıştı.

Deizm, Cumhurbaşkanı’nın da radarına girmiş ve partisinin bir grup toplantısında dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ı kürsüye çağırarak “Olmaz böyle bir şey” diyerek memnuniyetsizliğini belirtmişti.

Her ne kadar Yılmaz, olaydan sonra yaptığı bir açıklamada “gençlerin deizme kaydığına dair bir değerlendirmemiz yok” ifadelerini kullandıysa da, gençler arasında dindarlığın azaldığı, sadece akademik çalışmalarda değil dindar çevrelerin şikayetlerinde dahi ifade edilen bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Bugünlerde de sıkça gündeme gelen “kültürel iktidar” tartışmaları da, bu soyut kavramın İslam diniyle kesiştiği noktada meydana geliyor.

Kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlayan AK Parti’nin, iktidara geldiği dönemki Avrupa Birliği (AB) ve demokrasi yanlısı söylemlerinden büyük ölçüde uzaklaşmasının ve bilhassa eğitim-öğretimde Cumhurbaşkanı’nın tabiriyle “dindar nesil” anlayışına yönelmesinin üzerinden kabaca 10 yıldan fazla bir sürenin geçtiği göz önüne alındığında, ortaya çıkan tablodaki ironi dikkat çekiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) verilerine göre 2012-2013 eğitim-öğretim yılında ülke genelinde din öğretimine odaklanan 708 lise varken, aradan geçen 11 yılın ardından 2023-2024 eğitim-öğretim yılında bu sayı 1.723’e yükseldi.

İmam-hatip liselerinin ve ilahiyat fakültelerinin sayıca artışı, “dindar nesil” projesinin önemli bir ayağı olarak görülse de bu kurumların “dindar nesil” yaratmada ne ölçüde başarılı olduğu çokça sorgulanır oldu.

Nitekim Türkiye’de en çok tanınan dini liderlerden Cübbeli Ahmet Hoca da, 2021 yılında katıldığı bir programda “Deizm, ilahiyat okuyanlarda da artıyor. Deizm ya da ateizmin çoğalması bu durumda kaçınılmaz. Çözüm arıyoruz. Öyle bir durumdayız ki gençlerin nerden kafasını karıştırıyorlar” ifadelerini kullanmıştı.

Tüm bu tartışmalar devam ederken din sosyoloğu Doç. Dr. Volkan Ertit, Euronews Türkçe‘ye dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Ertit, din sosyolojisi alanında Hollanda’nın Radboud Üniversitesi’nden doktora sahibi ve çalışmaları genç kuşakların sekülerleşme sürecine odaklanmış durumda.

Müslüman çoğunluğa sahip bir ülke olan Türkiye’nin gittikçe sekülerleştiğini gözlemliyoruz. Yaklaşık 10 senedir kitaplarınız ve makalelerinizle bu süreci betimlemeye ve arkasındaki dinamikleri açıklamaya çalışıyorsunuz. Sizce Türkiye’deki “dindar nesil” politikaları nasıl sonuç verdi?

Belki de bu soruyu bu politikaları hayata geçiren ya da Türkiye’de dindar nesil yaratmak isteyenlere sormak gerekiyor. “Sizce devlet eli ile sürdürülen dindarlaştırma politikaları başarılı oldu mu?” diye. Zira sekülerleşme merkezli doktora ya da yüksek lisans tezlerindeki bulgular ya da araştırma şirketlerinin anketleri dinin yeni kuşakların hayatına daha az dokunduğunu ortaya koyuyor. Yeni kuşaklar kendi ailelerine kıyasla ya dine daha az rol veriyorlar ya da dini farklı formlarda ve içeriklerde hayatlarına alıyorlar.

Nedir bu farklılıklar?

Farklılığı birkaç ana konu üzerinden tartışabiliriz. Ben kendi çalışmalarım için inanç, ibadet ve günlük yaşamı merkeze alıyorum. Yani “hangi kuşaklar Allah’a daha fazla inanıyor?, “Hangi kuşaklar daha fazla namaz kılıyor?”, “Hangi kuşakların kıyafet kodları daha dindar?”, “Kuşakların evlilik öncesi flört ve cinsellik konusundaki sınırları arasında fark var mı?”, “Camiler hangi kuşaklar için daha fazla önem taşıyor?”, “Kuşakların tatil algısında bir farklılaşma var mı?”, “Cenaze törenlerindeki dini unsurlarda dönüşüm var mı?” gibi sorular ilk aklıma gelenler.

Sizin tezinizin aksine Türkiye’nin dindarlaştığına dair bir görüş uzun süredir gündemde. Tarikatların devlet eli ile güçlenmesi, din merkezli okul sayılarının artması, diyanetin gün geçtikçe güçlenmesi… Türkiye’nin dindarlaştığına dair bu iddialar “Türkiye sekülerleşiyor” tezinizle çelişmiyor mu?

Türkiye’nin dindarlaştığına dair verdiğiniz örneklere karşı çıkmam mümkün değil. Hatta bu örnekleri ben de arttırabilirim. Ama fark edeceğiniz gibi, dindarlaşma diye bahsedilen başlıkların çoğu devletle ilgili konular. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2002 yılına kıyasla daha dindar olduğu; hükümetlerin toplumu dindarlaştırmak için elindeki hegemonik araçları da kullanarak çabaladığı inkâr edilebilir mi, emin değilim.

Ancak bu konuların üst başlığı “laiklik”tir, sekülerleşme değil. Sekülerleşme toplumla ilgili bir kavramken laiklik ise devletle ilgili bir kavramdır. Türkiye’nin 2002 yılına kıyasla daha dindar bir devlete sahip olduğu iddiasına karşı çıkan kimse olduğunu sanmıyorum. Ama sekülerleşme tartışmaları açısından esas konu devlet tarafından sayısı arttırılan İlahiyat fakülteleri değil, bu fakültelere giren öğrencilerin kendi ebeveynlerine kıyasla daha dindar hale gelip gelmedikleridir.

Hem toplumun sekülerleşmesi hem de devletin laiklikten uzaklaşması aynı anda olabilir mi?

Pek tabii ki. Devletler laiklikten uzaklaşırken, toplumlar da aynı anda sekülerleşebilirler. Bunlar birbirini çürüten şeyler değil. Benim iddialarımın zorlayıcı tarafı da sanıyorum bu ikisinin benzer döneme denk gelmesi oldu. Yani bir tarafta AK Parti hükümetleri ile daha dindar bir devlet, din ve devletin daha fazla hemhâl olması var; diğer tarafta ise günlük hayatına dini daha az alan bir toplum var.

Konu dışı ama devletin din konusundaki hassasiyetinin artmasının bir sebebi de bu olabilir gibi hissediyorum. Zira devlet kademesinin yaşanan sekülerleşme sürecinden haberdar olmadığını düşünmek naiflik olur. Devletin dindarlaşması toplumun sekülerleşmesini perdelemiş görünüyor. Hem sadece sokakta değil, 2010 yılından önce birkaç akademisyen hariç akademi dünyası dahi toplumun dinden bu denli uzaklaştığını çalışacak konulardan biri olarak görmüyordu.

Peki bu dönüşümü nasıl açıklıyorsunuz?

Hayat dönüşürken “din”e ya da diğer doğaüstü anlatılara daha az ihtiyaç duyulması ile açıklıyorum. Ama bu bana özgü orijinal bir açıklama değil aslında. 1960’lardan itibaren Batı’daki sekülerleşme tartışmalarının merkezinde bu “ihtiyaç” meselesi bulunuyor. Sekülerleşme kavramını “dinsizleşmek” değil “dine daha az ihtiyaç duymak” daha iyi açıklamakta. Geçmişe kıyasla dinin politikadaki gücü artarken toplumsal gücü sınırlanıyor.

Yeni kuşaklar kendi yaşamlarını idame ettirirken dini “daha az referans” alarak hareket ediyorlar. Muhakkak ki dinsizleşme de sekülerleşme demektir; ama esas konu bireylerin dinden tamamen kopması değil, geçmişe kıyasla hayatlarına dini daha az almalarıdır. “Modernleşme” süreci ile dinin hayata dokunduğu anlar kısıtlanıyor.

Sekülerleşme teorisinden mi bahsediyorsunuz?

Kesinlikle. Türkiye’de yaşanan toplumsal dönüşüm dünya tarihinde ilk defa yaşanmıyor. Bu sürecin  hayret uyandırıcı ya da ilginç olduğunu iddia etmek de kolay değil. “Dinler modernleşme ile günlük yaşamda daha güçsüz hale gelir” temel iddiasını sahip olan sekülerleşme teorisi, nasıl ki 1960’lardan itibaren modern Batı dünyasındaki din özelindeki toplumsal değişimi açıklamak için kullanılıyorsa, aynısı Türkiye için de geçerli. Türkiye bu anlamda tekil ve insanı dumura uğratan bir örnek olarak karşımızda durmuyor.

Türkiye kendi geçmişine kıyasla bilimsel gelişmelerin hayata daha fazla nüfuz ettiği, endüstriyel kapitalizmin, kentleşmenin ve dijitalleşmenin arttığı bir dönemden geçiyor. Yani modernleşiyor. Sekülerleşme teorisine göre, modernleşen ülkelerin sekülerleşmesi beklenir. Bu süreçleri yaşayan ülkeler dinden uzaklaşırken, Türkiye’nin bundan muaf kalacağını beklemek ya da düşünmek için elimizde veri yok. Sokaktaki dönüşüm de işte köklerini Batı dünyasında bulan sekülerleşme teorisinin iddialarının somutlaşmış hali aslında.

İddialarınızın kabul görmemesini neye bağlıyorsunuz?

Sanırım bu biraz da sekülerleşmeyi nasıl anladığımızla ilgili. Türkiye’nin sekülerleştiğini verilere rağmen kabul etmeyen insanları kümelere ayırmak mümkün değil. En azından benim böyle bir çalışmam yok. O nedenle az sonra söyleyeceklerimi speküle ediyorum. Bence ülkenin sekülerleştiğini kabul etmeyen insanlar içerisinde iki grup öne çıkıyor. Birincisi endişeli modernler diğeri ise Hıristiyan dünyasındaki sekülerleşme kavramını anlamına hiç dokunmadan Türkiye’de kullanmak isteyenler.

Biraz açabilir misiniz?

Tabii ki. Birinci grup, yani KONDA’nın 2008 yılındaki çalışması ile isimlerini almış olan “Endişeli Modernler”, sekülerleşmeyi bizatihi olumlu bir şey olarak algılıyor. Sekülerleşme ile demokrasi, laiklik ya da zenginlik arasında bir korelasyon olması gerektiğine inanıyorlar. Sekülerleşme ve kendi ilerleme anlayışlarına paralel bir toplumsal dönüşüm anlatısının neredeyse bir ve özdeş olduğunu sanıyorlar.  Ve “ülke sekülerleşiyor” iddiasını muhtemelen “Türkiye Batılılaşıyor, demokratikleşiyor, zenginleşiyor, laiklik güçleniyor.” şeklinde algılıyorlar. Öyle olunca da hali ile sekülerleşme iddiasına şüphe ile yaklaşıyorlar.

Bu yersiz bir şüphe mi?

Böyle bir beklentinin yersiz olduğunu iddia edemem. Çünkü gerçekten böyle bir korelasyon söz konusu. Zira dünya üzerinde çeşitli endekslerde en iyi durumda olan ülkeler ile en seküler ülkeler arasında bir binişme söz konusu. Ancak her ne kadar yersiz bir beklenti olmasa da, korelasyon ile sebep-sonuç ilişkisini karıştırılabiliyoruz. İki şeyin bir arada olması ile, birinin diğerinin sebebi olacağını düşünmek bizim de ülkemizde sıklıkla yapılan bir mantık hatası aslında.

Zira aynen Türkiye’de ve hatta İran’da olduğu gibi, devlet ve toplum söz konusu din olduğunda farklı pratiklere sahip olabilir. Toplumların sekülerleşmesi, yani günlük yaşamında dine daha az yer vermesi, toplumları ya da devletleri otomatikman evrensel değerlere yaklaştırmak zorunda değildir. Örneğin Kuzey Kore oldukça seküler bir ülke. Ama bahsi geçen değerlerden oldukça uzak. Sekülerleşmeyi bir öcü olarak ya da ulaşılması gereken bir seviye olarak görmek yaşanan dönüşümü anlamayı da güçleştiriyor.

Size katılmayan ikinci grubun temel iddiaları nedir?

Bu ikinci grup, sekülerleşmeyi tamamen dinsizlik olarak kodluyor. Öyle olunca da, eğer bir kişi halen dine inanıyorsa, ya da kendi anne-babasına kıyasla farklı bir dini formu benimsemişse, o zaman sekülerleşmeden bahsedilemeyeceğini düşünüyorlar. Halbuki inançlı kişi sayısı yüzde 90 değil yüzde 100 olsa dahi, yani bir toplumda bir kişi bile inancını kaybetmemiş olsa dahi o toplum hayatın birçok noktasında sert şekilde sekülerleşmiş olabilir.

Bu yaklaşım, yani yaratıcıya inanç oranını merkeze almak sekülerleşme tartışmaları için oldukça sorunlu bir yöntem. Batı’da belli tarihsel ve kültürel süreçlerle şekillenmiş bir kavramın imlediği şeyi kendi toplumumuza direkt entegre etme hatasına düşmüş oluyoruz.  Evet Batı’da inanıyor musun, inanmıyor musun üzerinden yapılıyor bu tartışmalar.

Böyle bir yöntemin Müslüman çoğunluk için kullanılması neden sorunlu?

Çünkü 21. yüzyılda Hristiyanlık ve İslam’ın günlük yaşama nüfuz etme biçimlerinde farklılıklar bulunmaktadır. İslam, ailevi direktifler, gelenekler, Kur’an-ı Kerim, toplumsal değerler, dinî fetvalar, hadisler, komşular ve benzeri araçlarla günlük yaşamı yönlendirme arzusundadır. Ve sekülerleşme için de esas tartışma toplumsal arenayı etkileme gücündeki değişimin yönüdür. Yoksa muhakkak ki inançlı insanlar vardır, ve hatta çoğunluktadırlar. Ama önemli olan inançlı olup olmamanız değil, inancınızın geçmişe kıyasla hayatınızı ne kadar etkilediğidir.

Türkiye’nin sekülerleşmesi bu şekilde sürecek mi sizce?

Bu soruya yanıt vermek için başa dönmek durumundayız. Türkiye neden sekülerleşiyor? Çünkü kendi geçmişine kıyasla modernleşiyor. Bu durumda bu modernleşme süreci tersine dönerse, yani iç savaş çıkarsa; seller, yangınlar, kuraklıklar, depremler ve diğer doğal felaketler günlük yaşamın pratiklerini tamamen etkilerse ve buna benzer büyük altından kalkılmaz altüst oluşlar yaşanırsa, bu gibi zor zamanlarda bireylerin dine ya da diğer doğaüstü anlatılara yönelmeleri beklenen bir durum. Ancak o zamana kadar, devlet eli ile toplumların dindarlaştırılabileceğini düşünmek çok gerçekçi bir beklenti olmayabilir.

Paylaşın