AİHM, Nazlı Ilıcak’ın İfade Hürriyetinin İhlal Edildiğine Hükmetti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gazeteci Nazlı Ilıcak’ın ifade hürriyetinin ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’yi haksız buldu. Bire karşı 5 oyla alınan kararda Türkiye 16 bin euro para cezasına çarptırıldı.

Haber Merkezi / Gazeteci Ilıcak’ın 2017 yılında yaptığı başvuruyu bugün karara bağlayan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin güvenlik ve özgürlük hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1 fıkrası ile ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. maddenin Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Gerekçeli kararda, “Ilıcak’ın terör örgütüne üye olma veya hükümeti devirmeye teşebbüs etme suçlarını işlemesinden şüphelenmek için hiç bir makul neden bulunmadığı” yorumu yapıldı.

Ilıcak’a yönelik suçlamalara eleştiri getirilen gerekçeli kararda, bu suçlamaların gazetecinin kaleme aldığı kamu yararına ve bilinen gerçekler ve olaylarla ilgili olduğu belirtilerek, gazetecinin hiç bir şekilde şiddeti övmediği ve desteklemediği ifade edildi.

Kararda uzun duruşma öncesi tutukluluk süresiyle gazetecinin yazma hakkı elinden alınarak, ifade ve düşünce özgürlüğünün de ihlal edildiği kaydedildi.

Nazlı Ilcak davasının geçmişi

Nazlı Ilıcak darbe girişiminin hemen ertesinde, 26 Temmuz 2016 tarihinde, “hükümeti devirmek, terör örgütü üyesi olmak ve terör örgütü propagandası” şüphesi temelinde Bodrum’da gözaltına alınmıştı. İstanbul’da çıkarıldığı mahkeme tarafından 22 Eylül 2016 tarihinde hakkında tutukluluk kararı verilen Ilıcak’ın bu kararlara mahkemeler önünde yaptığı itirazlar reddedilmişti.

Ilıcak, İstanbul Savcılığının 11 Nisan 2017 tarihli iddianamesinde, “FETÖ/PDY medya yapılanması”nın kolu olarak gösterilen Can Erzincan TV kanalında program yönetmek ve Twitter hesabından bu örgütlerin darbe girişimiyle ilgisi olmadığı mesajları yaymakla” suçlanmıştı.

Bu iddianame temelinde 16 Şubat 2018 tarihinde müebbet hapis cezasına mahkum edilen Ilıcak hakkındaki karar 5 Temmuz 2019 tarihinde Yargıtay tarafından bozulmuş, dava İstanbul 26’ıncı Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti. Ilıcak bu mahkeme tarafından, “örgüte üye olmamakla birlikte bilerek yardım” suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Ancak Yargıtay 14 Nisan 2019’da bu kararı da bozdu. Ilıcak’ın sürekli uzatılan geçici tutukluluğuna, tutukluluk süresi göz önünde bulundurularak adli kontrol şartıyla 4 Kasım 2019 tarihinde son verildi. Hakkındaki yargı süreci ise hâlen devam ediyor.

Ilıcak bu süreçte “emniyet ve ifade özgürlüklerinin ihlali” temelinde 14 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda da bulunmuş, ancak başvurusu  AYM tarafından geri çevrilmişti.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Dikkat Çeken ‘Alevi Davaları’ Kararı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye aleyhine ihlal kararı verdiği davaların icra süreci değerlendirildiği toplantıda ele aldığı başlıklardan biri de Alevi davalarıydı. Komite, “Devlet yetkililerinin Alevi topluluğuna, Alevilerin dini uygulamalarına ve ibadet yerlerine yönelik tutumu, Devletin tarafsızlık ve eşit mesafelilik yükümlülüğüne ve dini toplulukların özerk olarak var olma hakkına aykırı” dedi.

Bakanlar Komitesi’nin cemevleri ve zorunlu din dersleriyle bağlantılı olarak, din veya inanç özgürlüğüne ilişkin ihlal tespitleri içeren AİHM davalarının uygulanmasına dair önemli kararlar verdiğini belirten İnanç Özgürlüğü Girişimi, bu davalar arasında, “Zengin Grubu Davaları/Türkiye, Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye ve İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye” davalarının yer aldığını aktardı.

İnanç Özgürlüğü Girişimi’nden (İÖG) Dr. Mine Yıldırım, Bakanlar Komitesi’nin Alevi davalarına ilişkin kararının bu davalarda ortaya konan din veya inanç özgürlüğü meselelerinin çözümü için atılması gereken köklü adımlarla ilgili ilerleme sağlanmadığına ve bu sorunların çok uzun zamandır sürdüğüne işaret etmesinin önemli olduğunu söyledi:

“İÖG olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdinde din veya inanç özgürlüğü hakkındaki kararların uygulanmasını yakından izliyoruz. Bu süreçte gerek zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi dersleri gerekse cemevlerinin ibadet yeri statüsü ve kamusal din hizmetlerinin eşitlik ilkesi gözetilerek sunulmaması konusunda ulusal düzeyde maalesef adım atılmadığını gözlemliyoruz.

“Oysa, AİHM’in bulguları Türkiye’de herkesin inanç özgürlüğünün korunması için atılması gereken önemli bulgular içeriyor. 2022 yılı Türkiye için kapsamlı bir danışma süreci ile bu sorunları çözmeye odaklanma olanağı sunuyor. Gerek sivil toplum gerekse din veya inanç toplulukları bu konuda katkı sunmaya hazır.”

“Alınan tedbirler ayrımcılığı çözmek için yetersiz”

Komitenin aldığı kararlarda Türkiye Hükümeti’nin şimdiye kadar aldığı tedbirlerin, AİHM tarafından tespit edilen ihlallerin çözümü ve Alevilere yönelik ayrımcılığın önüne geçilmesi açısından yetersiz olduğunun altını çizdi.

Bakanlar Komitesi’nin söz konusu davalarla ilgili kararları şu şekilde:

Bireysel tedbirlerle ilgili olarak Komite

  • yetkilileri, Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı davasında başvuran vakfın Eylül 2017’den bu yana aydınlatma masraflarından muaf tutulup tutulmadığı konusunda bilgi vermeye ve başvuran vakfın bu masrafları düzenli olarak geri almasına olanak tanıyan pratik çözümleri değerlendirmeye yeniden davet etti;
  • bu tedbirin ve bu davalardaki diğer bireysel tedbirlerin genel tedbirlerle bağlantılı olduğunu kaydetti.
    Mart 2023’te yeniden ele alınacak

Genel tedbirlerle ilgili olaraksa Komite,

  • Önceki kararlarına atıfta bulunarak, yerel mahkemelerin cemevlerinin aydınlatma masraflarının geri ödenmesine karar verme uygulamasının, Alevi topluluğunun Devletin dinî sübvansiyonlarından ve vergi muafiyetleri dahil diğer avantajlardan genel olarak dışlanması da dahil olmak üzere, Mahkeme tarafından tespit edilen ayrımcılığı çözmek için yetersiz olduğunu belirtti;
  • Bu nedenle yetkilileri, Alevi inancına eşit davranılmasını sağlamak için daha kapsamlı önlemler almaya ve cemevlerini aydınlatma masraflarından muaf tutmak için bazı pratik çözümleri değerlendirmeye çağırdı;
  • İlk ve orta dereceli okullarda verilen zorunlu “din kültürü ve ahlak bilgisi” derslerine yönelik 2018 müfredatının Mahkeme tarafından dile getirilen tüm endişeleri gidermediğini bir kez daha kaydetti;
  • Bu nedenle yetkilileri, Türk eğitim sisteminin, Devletin çeşitli dinlere, mezheplere ve inançlara karşı tarafsızlık ve eşit mesafelilik yükümlülüğünü yerine getirmeye, çoğulculuk ve nesnellik ilkelerine saygı duymaya ve Sünni İslam’dan farklı bir dinî veya felsefi inancı olan ebeveynlerin çocuklarına, öğrencilerin ebeveynlerinin dinî veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda kalmadan zorunlu din eğitiminden muaf olması için için uygun seçenekler sunmayı ısrarla tavsiye etti;
  • Alevi çalıştaylarında bu kararlarda vurgulanan sorunların nasıl çözüleceğine dair ulusal bir tartışma başlatıldığını hatırlatarak, yetkililere, 2010 yılında bu çalıştayların nihai raporunda uzlaşmaya varılan tavsiyelerin uygulanmasının ilerletilmesi için çağrıda bulundu;
  • Bununla ilgili, yetkilileri daha fazla gecikmeden belirli yasal ve idari önlemleri gösteren somut bir takvim içeren kapsamlı bir eylem planı hazırlamaya; bu bağlamda, 10 Aralık 2010 ve 29 Haziran 2016’da kabul edilen Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) raporları da dahil olmak üzere ilgili Avrupa Konseyi tavsiyelerinden ilham almaya teşvik etti;
  • Yetkilileri, Mahkeme’nin mevcut dava grubundaki bulgularını ele almak için yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nın uygulanması çerçevesinde belirli çözüm odaklı tedbirler almaya şiddetle teşvik etti; bu bağlamda Avrupa Konseyi’nin destek sağlamaya hazır olduğunu ifade etti;
  • Bu davalarda incelenen uzun süredir devam eden sorunlar ve şimdiye kadar kaydedilen ilerleme eksikliği göz önüne alındığında, bu davaların Mart 2023’te AİHM kararlarının icrasına dair yapılacak BK toplantısında (CM-DH) yeniden ele alınmasına karar verdi;
  • Sekretarya’ya bu toplantıda incelenmek üzere genel tedbirlerin olumlu bir değerlendirmesine olanak tanıyan kapsamlı bilgilerin bulunmaması durumunda, bir geçici karar taslağı hazırlaması talimatını verdi.

Davaların arka planı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46/4 maddesi uyarınca AİHM kararları, sözleşmeye imza atan devletleri bağlıyor. Bakanlar Komitesi ise ulusal makamlar, başvuru sahipleri, STK’lar, insan hakları kurumları ve diğer ilgili taraflarca sağlanan bilgilere dayanarak bu kararların uygulanıp uygulanmadığını denetliyor. Bu denetim süreci kapsamında İnanç Özgürlüğü Girişimi de 12 Ekim 2021’de, din veya inanç özgürlüğüne ilişkin ihlal tespitleri içeren söz konusu AİHM kararlarının uygulanmasına dair bildirim sunmuştu.

Zengin Grubu Davaları olarak adlandırılan “Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye” ve “Mansur Yalçın ve Diğerleri/Türkiye” kararlarında AİHM’nin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) derslerine ilişkin önemli bulguları yer alıyor.

Kararlarda;

  • DKAB ders içeriğinin nesnel ve objektif niteliklere sahip olmadığına,
  • Eğitim sisteminin ebeveynlerin çocuklarını kendi dinî veya felsefi görüşleri doğrultusunda yetiştirme haklarına saygı gösterme konusunda yapısal sorunlar içerdiğine,
  • Okullarda din eğitimi konusunda insan hakları standartlarıyla uyumlu bir reformun ivedilikle gerçekleştirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.

Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye davası ise, Yenibosna Cemevi’nin aydınlatma giderlerinin, ibadet yeri olarak tanınan diğer mekânlar açısından olduğu gibi, devlet tarafından karşılanması talebinin “Cemevleri ibadet yeri değildir” gerekçesiyle reddedilmesi ile ilgili. AİHM bu davayla ilgili verdiği kararında AİHS’nin ayrımcılık yasağını içeren 14. maddesinin, din veya inanç özgürlüğünü koruyan 9. madde ile bağlantılı olarak ihlal edildiğini tespit etmişti.

Benzer şekilde, “İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye” başvurusunun şikâyet konusu da İslam’ın Sünni geleneğine bağlı çoğunluğa sunulan dinî kamu hizmetinin Alevilere de sunulmasına ilişkin taleplerin reddedilmesiydi. Başvurucuların bu talepleri, Alevi dinine ilişkin hizmetlerin kamu hizmeti kapsamına alınması, Alevilerin ibadet yerlerinin ibadet yeri statüsü kazanması, Alevi din adamlarının memur olarak işe alınması ve Alevi inancını taşıyanların ibadetlerine bütçe ayrılması için özel bir hüküm çıkartılmasıydı.

AİHM Büyük Daire 2016 yılında Türkiye’nin din veya inanç özgürlüğü hakkını koruyan 9. madde ve 9. maddeyle bağlantılı olarak ayrımcılığı yasaklayan 14. maddeyi ihlal ettiğine karar vermişti.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden ‘Selahattin Demirtaş’ Serbest Bırakılsın Talebi

Selahattin Demirtaş için bir kez daha serbest bırakılma ve mahkumiyet kararlarını bozma çağrısı yapan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş ile ilgili verdiği karara saygı göstermesini talep etti.

Haber Merkezi / Avrupa Konseyi’nden yapılan yazılı açıklamada, “Bakanlar Komitesi Türk yetkililerden Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasının sağlanmasını bir kez daha talep eder.” denildi. Demirtaş’ın 2016 yılından bu yana özgürlüğünden mahrum olmasından “derin endişe duyulduğu” kaydedilen açıklamada, mart ayında yapılacak toplantıda bu konunun yine gündeme geleceği ifade edildi.

Avrupa Konseyi’nin karar organı Bakanlar Komitesi, üye ülkelerde AİHM kararlarının uygulanmasını denetlemekten sorumlu. AİHM Büyük Dairesi, 22 Aralık 2020’de aldığı kararda, Ankara tarafından temyize götürülen Selahattin Demirtaş kararını onamıştı.

AİHM Selahattin Demirtaş kararı ne diyor?

AİHM’nin 17 yargıçlı Büyük Dairesi, HDP’nin eski genel başkanı Demirtaş’ın, Anayasa değişikliği ile dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında ifade özgürlüğü kapsamında kalan açıklamaları nedeniyle tutuklanmasını, tutukluluk sürecinin yeterli gerekçe olmaksızın uzatılmasını ve bu sürecin referandum ve Cumhurbaşkanı seçimi sırasında da devam etmiş olmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “özgürlük ve güvenlik,” “ifade özgürlüğü” ve “serbest seçim” haklarıyla ilgili maddelerine aykırı buldu.

Demirtaş’ın tutuklu olmasının “çoğulculuğu bastırma ve demokratik toplum kavramının özünde yer alan siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlama yönünde ağır basan bir amaç izlediğinin her türlü makul şüphenin ötesinde tespit edildiği” sonucuna varan AİHM, Sözleşme’nin “haklara getirilen kısıtlamaların sınırlandırılması”yla ilgili 18’inci maddesinin ihlaline de hükmetti. Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamının, uğradığı hak ihlalini sürdüreceğini, bunun da Türkiye’nin AİHM kararlarına uyma yükümlülüğünü ihlal edeceğini belirtip, “derhal serbest bırakılmasını” kararlaştırdı.

Paylaşın

Türkiye’den Avrupa Konseyi’ne ‘Osman Kavala’ Tepkisi

Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konseyi’nin Türkiye’de yargı süreci devam eden Osman Kavala kararının uygulanıp uygulanmadığının tespitini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) havale etme niyetini içeren bildirimde bulunmasına tepki göstererek, Avrupa Konseyi’nin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yürütülen yargı sürecine saygı ve güven duyması gerektiğini bildirdi.

Haber Merkezi / Dışişleri Bakanlığı’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada şöyle denildi: “Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi bugün (2 Aralık 2021) ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kavala kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti hususunu AİHM’e havale etme niyetini içeren bildirimde bulunmuştur.

Ülkemizde devam eden yargı sürecine saygı ilkesi uyarınca, AK’yı bağımsız yargıya müdahale niteliği taşıyacak bu kararın devamını getirmekten kaçınmaya davet ediyoruz. Başta AK Bakanlar Komitesi olmak üzere herkes, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yürütülen yargı sürecine saygı ve güven duymalıdır.

Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarının bilincindedir. Bu yıl içinde 128, bugüne kadar ise toplam 3674 AİHM kararı tarafımızdan uygulanmıştır.

AİHM kararlarının icrasını denetleyen Bakanlar Komitesi’nin gündeminde halen çok sayıda karar bulunmaktadır. Kavala kararından daha eski olan ve başka ülkeler hakkında ve konularda da uygulanmayan kararlar varken, özellikle Kavala kararının sürekli olarak gündemde tutulmasını tutarsız bir yaklaşım olarak görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemindeki mevcut mekanizmaların hukuki ve adil bir anlayışa göre değil de, siyasi mülahazalar üzerinden belirli ülkeler aleyhinde işletilmesi her şeyden önce Avrupa Konseyi’nin kendi itibarını zedelemektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, insan hakları sisteminin etkinliğini sürdürmek istiyorsa tarafgir ve seçici tutumunu bırakıp, AİHM kararlarının uygulanmasını tüm üye ülkeler yönünden tarafsız bir yaklaşımla ele almalıdır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Osman Kavala kararı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iş insanı Osman Kavala kararını yerine getirmediği için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlatma kararı verdi. 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde bu sürecin başlatılması için gerekli 32’den fazla üye Ankara aleyhine el kaldırdı.

Resmi kararın yarın açıklanması bekleniyor. Bakanlar Komitesi, Türkiye’de bir sonraki Kavala duruşmasının 17 Ocak olması nedeniyle bu süreyi bir hafta erteledi ve 19 Ocak olarak belirledi. Avrupa Konseyi ve diplomatik kaynaklar bu durumu “Ankara’ya son bir şans daha tanındı” şeklinde değerlendiriyor.

Bakanlar Komitesi Kavala konusunu 2 Şubat’taki toplantıda yeniden ele alacak. Bu toplantıya kadar Kavala’nın AİHM kararı uyarınca tahliye edilmesi halinde ihlal prosedüründen vazgeçilmesi gündemde.

Böyle bir durumda Kavala dosyası Bakanlar Komitesi önünde işlem görmeye devam edecek. Aksi halde Bakanlar Komitesi aynı gün ikinci bir karar daha alarak ihlal prosedürü için AİHM’ye resmen başvurulacağını ilan edecek. Türkiye 47 devletten oluşan Avrupa Konseyi’nin bir üyesi ve kendi ulusal anayasasına göre AİHM kararlarına uymakla yükümlü.

Dosya AİHM’ye giderse?

Dosya AİHM’ye gönderilirse Büyük Daire adı verilen 17 yargıçlı kurul tarafından ele alınacak. Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazına” ilişkin 46’ncı maddesinin 5’inci bendi temelinde dosyayı işleme koyacak. İçinde Türk yargıcın da olacağı bu daire Türkiye ve Osman Kavala’nın avukatlarından savunma isteyecek. Gerekli görürse Strasbourg’da duruşma düzenleme kararı alabilecek.

Büyük Daire AİHM’nin Osman Kavala kararının yerine getirmediğini tespit ederse, alınacak önlem veya yaptırımları değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesine gönderecek. Yerine getirildiği tespitinde bulunursa, davayı, incelenmesine son verilmesi konusunda nihai kararı alması için Bakanlar Komitesine iletecek. Büyük Dairenin davayı 2022 yaz aylarına kadar sonlandırabileceği belirtiliyor.

AİHM, Osman Kavala’nın gözaltı koşullarıyla ilgili davada kararını 10 Aralık 2019 tarihinde açıklamıştı. Kararda, Kavala’nın “hukuk dışı nedenlerle ve susturulmak için hapiste tutulduğu” sonucuna varılmış ve bu ihlalin ortadan kaldırılması için Kavala’nın “derhal tahliye edilmesi” gerektiğine hükmedilmişti.

Karar Mayıs 2020’de kesinleştikten sonra AİHM kararlarının infazının denetleyicisi olan Bakanlar Komitesi gündemine gelmişti. Bakanlar Komitesinin karar gereği Kavala’nın tahliye edilmesi için bugüne kadar yaptığı çağrılar sonuçsuz kalmıştı.

Paylaşın

Avrupa Konseyi ‘Osman Kavala’ İçin Düğmeye Bastı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iş insanı Osman Kavala kararını yerine getirmediği için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlatma kararı verdi. 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde bu sürecin başlatılması için gerekli 32’den fazla üye Ankara aleyhine el kaldırdı.

Resmi kararın yarın açıklanması bekleniyor. Bakanlar Komitesi, Türkiye’de bir sonraki Kavala duruşmasının 17 Ocak olması nedeniyle bu süreyi bir hafta erteledi ve 19 Ocak olarak belirledi. Avrupa Konseyi ve diplomatik kaynaklar bu durumu “Ankara’ya son bir şans daha tanındı” şeklinde değerlendiriyor.

Bakanlar Komitesi Kavala konusunu 2 Şubat’taki toplantıda yeniden ele alacak. Bu toplantıya kadar Kavala’nın AİHM kararı uyarınca tahliye edilmesi halinde ihlal prosedüründen vazgeçilmesi gündemde.

Böyle bir durumda Kavala dosyası Bakanlar Komitesi önünde işlem görmeye devam edecek. Aksi halde Bakanlar Komitesi aynı gün ikinci bir karar daha alarak ihlal prosedürü için AİHM’ye resmen başvurulacağını ilan edecek. Türkiye 47 devletten oluşan Avrupa Konseyi’nin bir üyesi ve kendi ulusal anayasasına göre AİHM kararlarına uymakla yükümlü.

Dosya AİHM’ye giderse?

Dosya AİHM’ye gönderilirse Büyük Daire adı verilen 17 yargıçlı kurul tarafından ele alınacak. Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazına” ilişkin 46’ncı maddesinin 5’inci bendi temelinde dosyayı işleme koyacak. İçinde Türk yargıcın da olacağı bu daire Türkiye ve Osman Kavala’nın avukatlarından savunma isteyecek. Gerekli görürse Strasbourg’da duruşma düzenleme kararı alabilecek.

Büyük Daire AİHM’nin Osman Kavala kararının yerine getirmediğini tespit ederse, alınacak önlem veya yaptırımları değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesine gönderecek. Yerine getirildiği tespitinde bulunursa, davayı, incelenmesine son verilmesi konusunda nihai kararı alması için Bakanlar Komitesine iletecek. Büyük Dairenin davayı 2022 yaz aylarına kadar sonlandırabileceği belirtiliyor.

AİHM, Osman Kavala’nın gözaltı koşullarıyla ilgili davada kararını 10 Aralık 2019 tarihinde açıklamıştı. Kararda, Kavala’nın “hukuk dışı nedenlerle ve susturulmak için hapiste tutulduğu” sonucuna varılmış ve bu ihlalin ortadan kaldırılması için Kavala’nın “derhal tahliye edilmesi” gerektiğine hükmedilmişti.

Karar Mayıs 2020’de kesinleştikten sonra AİHM kararlarının infazının denetleyicisi olan Bakanlar Komitesi gündemine gelmişti. Bakanlar Komitesinin karar gereği Kavala’nın tahliye edilmesi için bugüne kadar yaptığı çağrılar sonuçsuz kalmıştı.

Paylaşın

Türkiye’ye Osman Kavala Yaptırımları Yolda!

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, iş insanı ve insan hakları aktivisti Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen hak ihlali kararını görüşmek üzere bu hafta bir kez daha Strasbourg’da toplanıyor.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre; Avrupa Konseyi’ni oluşturan 47 ülkenin büyükelçilerinden oluşan Komite’nin AİHM’nin “Kavala derhal tahliye edilmeli” kararını yerine getirmeyen Türkiye hakkında Çarşamba günü “ihlal prosedürü” kararı alması, resmi kararın da hafta sonuna doğru açıklanması bekleniyor.

Bakanlar Komitesi, Eylül ayındaki son AİHM gündemli toplantısında Ankara’nın Kavala hakkındaki kararı yerine getirmediğini not edip 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında yapılacak bir sonraki toplantıya kadar serbest bırakılmaması halinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ncı maddesi gereği bu davaya ilişkin olarak Türkiye hakkında “ihlal prosedürü” başlatacağı ihtarında bulundu.

Ankara o tarihten sonra Strasbourg’a gönderdiği görüşlerde AİHM’nin Kavala davasında ihlale hükmetmesine neden olan tutukluluk halinin 18 Şubat 2020 tarihinde sonlandığını, Kavala’nın şu anda başka bir davada Türk Ceza Kanunu’nun 309’uncu maddesi (cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni ortadan kaldırma) temelinde yargılandığını savundu.

Kavala’nın avukatları ve İfade Özgürlüğü Derneği ise Bakanlar Komitesi’ne ilettikleri görüşlerde, Ankara’nın AİHM kararını yerine getirmemekte ısrar ettiğini belirterek AİHS’nin 46’ncı maddesi gereği ihlal prosedürünün başlatılması çağrısında bulundu.

Peki ihlal prosedürü nedir, süreç nasıl işliyor?

AİHS’nin 46’ncı maddesi gereği AİHM’nin kesinleşen kararları, infazı denetleyecek olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne gönderiliyor. Bu maddenin 4’üncü bendi, AİHS’ye taraf bir devletin bir kesin karara uymayı reddetmesi halinde, Bakanlar Komitesi’ne o devlete ihtarda bulunduktan sonra, görüş için AİHM’ye başvurma yetkisi tanıyor. Bu işlem bir ara karar (interim resolution) ile gerçekleşiyor.

Başvuru için 47 üye ülkenin 3’te 2’sinin onayı gerekiyor. Bu çoğunluğun bulunmasının ardından söz konusu ülkenin hükümetine resmi bildirimde bulunulup konuya ilişkin görüş belirtmesi için yaklaşık altı hafta süre veriliyor. Bu sürenin sonunda da AİHM önündeki süreç başlıyor. AİHM sürecinin ne kadar süreceği konusunda bir kriter bulunmuyor. Ancak Strasbourg’daki gözlemciler “en az altı ay” yorumunda bulunuyor.

Osman Kavala hakkında 17 Ocak’taki duruşmada tahliye kararı çıkması halinde büyük olasılıkla AİHM sürecine, yani ihlal sürecinde ikinci evreye geçilmeyecek. Konu, Bakanlar Komitesi önünde işlem görmeye devam edecek.

AİHM, büyük Avrupa coğrafyasını temsil eden Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi’nin en önemli organlarından biri. Avrupa Konseyi’nin icra organı olan Bakanlar Komitesi ise AİHM kararlarının infazının denetimininden de sorumlu. Bakanlar Komitesi’ne bu yetkiyi AİHS veriyor. AİHS’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazı”yla ilgili 46’ncı maddesi kapsamında Bakanlar Komitesi’ni oluşturan 47 Avrupa ülkesi, AİHM kararlarını görüşmek üzere her üç ayda bir olmak üzere yılda dört kez Strasbourg’da büyükelçiler düzeyinde toplanıyor.

AİHM, daha önce herhangi bir davada hükmetmiş olduğu kararın yerine getirilmediği yönünde tespitte bulunursa, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesi’ne gönderecek. Olası yaptırımlara, Osman Kavala hakkındaki yargı sürecinin gidişatı ve konjonktüre göre, esasen siyasi bir organ olan Bakanlar Komitesi karar verecek.

Türkiye’ye ne tür yaptırımlar uygulanabilir?

AİHM tarafından hükmedilen Osman Kavala kararı yerine getirilene kadar Avrupa Konseyi bünyesinde Türkiye’ye karşı giderek yoğunlaşan yaptırımlar uygulanabilecek. Türkiye’nin bazı Avrupa Konseyi organlarındaki oy hakkı elinden alınması, Avrupa Konseyi’ndeki üst düzey makamlara Türk personel ataması yapılmaması, Türkiye’de üst düzey Avrupa Konseyi toplantıları düzenlenmemesi veya ziyarette bulunulmaması örnek olarak gösteriliyor.

Konunun Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ve Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi (AYBYK) bünyesinde siyasi bir karakter kazanması da olasılıklar arasında. Kavala dosyasının önce Avrupa Konseyi ardından da AB gibi diğer Avrupa kurumlarının Türkiye raporlarına artan biçimde olumsuz yansıyacağı yorumları da yapılmakta.

Yunan cuntası örneği

Olası yaptırımların en ileri aşaması olarak kimi Avrupa devletlerinin Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğini sorgulamaya başlayabileceği de konuşuluyor. Avrupa Konseyi tarihinde bu durum bugüne kadar sadece bir kez Yunanistan’daki askeri cunta döneminde yaşandı. 1967’de iktidara gelen cunta, Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği için defalarca uyarıldıktan sonra üyeliğinin düşürülmesi için karar tasarısı hazırlandı. Kendisini Fransa’dan başka bir ülkenin desteklemediğini gören cunta, karar tasarısının oylanacağı 12 Aralık 1969 tarihinde Avrupa Konseyi üyeliğinden kendisi çekildi.

Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileri

AB üyelik perspektifi pratikte sonlanmış olan Türkiye için 1949’dan bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi büyük önem taşıyor. Avrupa Konseyi Türkiye’nin siyasi planda Avrupalı olduğunun tescillendiği yer. Avrupa ailesinin parçası olmak, bu aile içinde söz sahibi olabilmek için mutlaka Avrupa Konseyi üyesi olmak gerekiyor. Bugüne kadar hiçbir Avrupa ülkesi Avrupa Konseyi üyesi olmadan AB üyesi olamadı. Bunun faturası ise demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında müşterek Avrupa standartlarına uyum sağlamak. Türkiye 1954’te onayladığı AİHS’yi kaleme alan 12 Avrupa ülkesinden biri.

Paylaşın

AİHM’den KHK İle Görevden Uzaklaştırılan 427 Yargı Mensubu İçin ‘Hak İhlali’ Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 15 Temmuz darbe girişimi sonrası terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle Kanun Hükmünde Kararnameyle (KHK) görevden uzaklaştırılan bir grup hakim ve savcı tarafından açılan davalarda hak ihlaline hükmetti.

Haber Merkezi / Tutuklamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu belirtilen kararda, başvuranların ilk tutukluluk hallerinin hukuka uygunluğuna ilişkin Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamındaki şikayetin kabul edilebilir olduğu, tutuklu bulundukları sırada hakim ve savcı olan başvuranların ilk tutukluluk hallerinin hukuka aykırılığı nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin ihlal edildiği hükmü oy birliği ile alındı.

Kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde başvuranların her birine 5.000 Euro ödemesine hükmedildi.  15 Temmuz darbe girişimi sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Düzenine Karşı Suçlar Bürosu, yargı içinde “FETÖ” üyesi olduğundan şüphelenilen kişiler hakkında soruşturma başlatmış, çok sayıda kişi tutuklanmıştı.

Türkiye’nin savunması kabul görmedi

Davacı yargıç ve savcılar, Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi oldukları gerekçesiyle, darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında alınan tedbirlere ilişkin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevden alınmıştı.

Türkiye’nin, görevden alınan hakim ve savcıların “örgüt bağlantılı” olmalarını “suçüstü hali” gösteren tezi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kabul görmedi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası görevlerinden uzaklaştırılan devlet memurlarına ilişkin AİHM gündeminde yaklaşık 5 bin dava başvurusu daha bulunuyor. Bunların yaklaşık bin 200’ünü hakim ve savcılar tarafından açılan davalar oluşturuyor.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi Bir Kez Daha Mahkum Etti

AİHM, Vedat Şorli adlı kişinin sosyal medya paylaşımları nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmasının ‘ifade özgürlüğü ihlali’ olduğuna hükmederek, Türkiye’yi Şorli’ye 7 bin 500 euro tazminat ödemeye mahkum etti.

Kararda söz konusu davada Şorli’nin gözaltına alınmasının yargılama öncesi tutukluluk halini gerektirecek bir durum olmadığı vurgulandı. Mahkeme ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 299’ncu maddesiyle düzenlenen Cumhurbaşkanına Hakaret suçunun “ifade özgürlüğü” ile uyumlu olmadığına karar verdi.

Kararda devlet, hükümet veya herhangi bir yürütme, yasama, yargı organının, medyada eleştiri konusu olabileceği ifade edildi. Özel kanunlarla hakaretle ilgili daha fazla koruma sağlamanın konvansiyonun ruhuna aykırı olduğuna vurgu yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin cumhurbaşkanının itibarını savunmak için ona özel bir ayrıcalık geliştiremeyeceği belirtildi.

Emsal niteliğinde bir karar

Mahkeme Türkiye’yi Şorli’ye 7 bin 500 euro tazminat ödemeye mahkum etti. Ayrıca mahkeme Türkiye’den TCK 299’u AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesini istedi

Kararda Avrupa Konseyi’ne üye birçok devletin hakaret için hapis cezasını kaldırdığını vurgulayan mahkeme, Azerbaycan ve Türkiye gibi devletlerin buna devam etmesinden endişe duyulduğunu kaydetti. Cumhubaşkanına hakaret davaları ile ilgili verilen bu ilk karar emsal niteliği taşıması açısında önem arz ediyor.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Trabzonspor’dan AİHM hamlesi!

Haber Merkezi / 2010-11 sezonu şampiyonluğu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurulduğunu duyuran Trabzonspor, konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Kulübümüz, çalınan şampiyonluğunun iadesiyle ilgili mücadelesini sonuna kadar sürdürecektir.” ifadelerini kullandı.

“UEFA ve FIFA nezdinde yürüttüğü hukuki mücadeleler sonuçsuz kalmıştır” denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi;

“Bilindiği gibi 2010-11 sezonundaki şampiyonluğumuz şike yoluyla elimizden alınmıştır. Buna rağmen gerekli cezai yaptırımlar uygulanmamış, haklarımız da iade edilmemiştir. Kulübümüzün gerek ülkemizde gerekse UEFA ve FIFA nezdinde yürüttüğü hukuki mücadeleler sonuçsuz kalmıştır. Dünya ve Avrupa futbolunu yöneten bu iki kurumun verdikleri kararlarda 2010-2011 sezonunda şikenin varlığını kabul etmesine rağmen herhangi bir müdahalede bulunmaması, adalet bekleyenler tarafından anlaşılamamıştır.

Son olarak bir süre önce başvurduğumuz İFM kararı üzerine hukuki yollar tükenmiş, kulübümüze AİHM yolu açılmıştır. Yönetim Kurulumuzun kararıyla İsviçre’deki avukatlarımız çalışmalarını tamamlamış, AİHM başvurusunu bugün gerçekleştirmiştir. Kulübümüz, çalınan şampiyonluğunun iadesiyle ilgili mücadelesini sonuna kadar sürdürecektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur…”

 

Paylaşın