Kara Ölüm’ün Kaynağının Neresi Olduğu Gizemi 675 Yıl Sonra Çözüldü

Avrupa, Orta Doğu ve Afrika nüfusunun yüzde 60’ının ölümüne neden olan Kara Veba’nın kaynağı 675 yıl sonra bulundu. Mezar yerindeki kalıntılardan elde edilen DNA’ları inceleyen araştırmacılar, salgının Kırgızistan’dan yayıldığı sonucuna vardı. 

Kara Veba veya Kara Ölüm olarak bilinen salgın,1346 ile 1353 arasındaki 8 yıllık dönemde 3 kıtada milyonlarca can kaybına neden oldu. Salgının kaynağına dair çeşitli teoriler ortaya atılsa da kesin bir sonuca varılamadı.

Salgının kaynağına ilişkin yapılan araştırmalardan sonuncusu Nature dergisinde yayımlandı. Araştırma ekibinden İskoçya’daki Stirling Üniversitesi bilim insanı Philip Slavin, “Kara Ölüm’ün kökeni hakkındaki asırlık tartışmaları sona erdirmeyi başardık” dedi.

İskoç bilim insanı Slavin, Kırgızistan’ın kuzeyinde 1338-39 yıllarında ani ölümlerin anlatıldığı 1890 tarihli bir çalışmada ip ucu yakaladıklarını söyledi. Kara Veba’dan 7-8 yıl öncesine dair anlatının peşine düşen Slavin, antik DNA’ları inceleyen uzmanlardan oluşan bir ekip kurarak bölgeye gitti.

Ekipte yer alan Tuebingen Üniversitesi’nden araştırmacı Maria Spyrou, bölgede gömülen 8 kişinin dişlerine ulaşmayı başardıklarını söyledi. Spyrou, dişlerin birçok kan damarı içerdiği için ölüme neden olabilecek kan yoluyla bulaşan patojenleri tespit etme şansının yüksek olduğunu ifade etti.

Araştırmacılar, DNA dizilimini ortaya çıkardıktan sonra sonucu binlerce mikrobiyal genomdan oluşan bir veri tabanıyla karşılaştırdı. Araştırmacı Spyrou, DNA incelemesi sonucu kara veba olarak bilinen Yersinia pestis bakterisine rastladıklarını açıkladı.

Araştırma ekibinde yer alamayan Yeni Zelanda Otago Üniversitesi’nde Michael Knapp ise çalışmanın küçük bir örneklem üzerinden yapıldığını ifade ederek ‘kaçınılmaz sınırları’ olduğunu kaydetti.

Veba ve tedavisi

Veba, dağ sıçanı gibi memelilerde bulunan ve hayvanlardan insanlara bulaşabilen Yersinia pestis bakterisinin neden olduğu bir hastalık. Hıyarcıklı veba ise hastalığın en yaygın şekli ve enfekte bir pirenin ısırmasından kaynaklanıyor.

Kara vebaya neden olan üç formdan biri olan bubonik veba, vücuda girdikten sonra 2-8 günlük kuluçka süresini takiben lenf bezlerinin şişmesi, ağrıması, yüksek ateş, titreme ve öksürükle kendini gösteriyor.

Kara veba veya kara ölüm olarak da bilinen bubonik veba, ilk belirtiler ortaya çıktığında derhal antibiyotik ile tedavi edilmezse yüzde 90 oranında ölümle sonuçlanıyor. “Kara Ölüm” olarak da bilinen hıyarcıklı vebanın, Orta Çağ’da Avrupa’da 50 milyon insanın yaşamını yitirmesine neden olduğu biliniyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

BM Genel Sekreteri Guterres’den Afrika’ya Yardım Çağrısı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, pandeminin ve Ukrayna savaşının etkilerinin azaltılması için Afrika ülkelerinin borçlarının hafifletilmesi ve bu ülkelere daha fazla yardım edilmesi çağrısında bulundu.

Guterres, Afrika turunun ilk ayağı olan Senegal’de konuştu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dolayısıyla Afrika’da gıda, enerji ve mali krizlerin yaşandığına dikkat çeken Guterres, “uluslararası finans kuruluşları, hükümetlerin temerrüde düşmemesi ve sosyal güvenlik ağlarına ve sürdürülebilir kalkınmaya yatırım yapabilmesi için likiditeyi ve mali alanı arttırarak borç hafifletme tedbirlerini acilen devreye sokmalıdır” dedi.

Guterres ayrıca, BM’nin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’na (IMF), çeşitli fonların ve borç tahliye araçlarının seferber edilmesi konusunda önerilerde bulunduğunu, ancak şimdiye kadar alınan tedbirlerin yetersiz kaldığını dile getirdi. BM Genel Sekreteri, nüfusunun yüzde 80’inin COVID-19 aşısı olmadığı Afrika’ya, varlıklı ülkeleri ve ilaç şirketlerini aşı temini ve yerli aşı üretimi gibi konularda yardım etmeye de çağırdı.

“Aşılamanın ötesinde, COVID sonrası iyileşmeye yapılan yatırımlar söz konusu olduğunda büyük dengesizlikler görüyoruz” diyen Guterres, Afrika’da kişi başına düşen Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) büyüme oranının gelecek 5 yılda dünyaya göre yüzde 75 daha az olacağını tahmin ettiklerini belirtti.

Guterres, Dakar’da Senegal Cumhurbaşkanı Macky Sall ile bir yerli aşı üretim merkezini gezdiğini de dile getirdi. Ancak Reuters haber ajansı, Güney Afrika’daki “Aspen Pharmacare” şirketinden bir yöneticinin, aşı üretim tesisinin tek bir sipariş bile almadığını ve kapanma riskinin bulunduğunu söylediğini aktardı.

IMF’den geçen hafta yapılan açıklamada, Corona virüsü pandemisinin birçok yoksul ülkeyi borç sıkıntısına sürükleyerek, ekonomilerin iyileşmesine engel olduğu bildirilmişti. IMF, Sahra altı Afrika’da kamu borçları oranlarının son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaştığına da dikkat çekmişti. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Senegal’in ardından Nijer ve Nijerya’yı da ziyaret edecek.

Paylaşın

Asla Girilmemesi Gereken 5 Nehir!

Nehirler, doğanın en iyi armağanlarından biridir. Ancak dünyada bilinmeyen tehditlere sahip, tehlikeli kabul edilen birkaç nehir var. Bu nehirler, vahşi hayvanlar, bilinmeyen derinlikler ve öngörülemeyen akıntılardan kaynaklanan tehditler barındırmakta.

Haber Merkezi / Burada, asla girilmemesi gereken dünyanın en tehlikeli nehirlerini sizler için derledik…

Kongo Nehri (Afrika)

Bilmeyenler için Kongo nehri dünyanın en derin nehridir. O kadar derindir ki ışık bile derinliğine nüfuz edemez. Nehrin üst kısmı oldukça tehlikelidir ve akarsularla doludur, alt kısmı ise birçok boğaz ve şelaleye sahiptir.

Shanay-Timpishka (Kaynayan Nehir) (Peru)

Kaynayan nehir, Amazon nehrinin bir koludur. Kaynayan nehrin dünyada kaynayan tek nehir olduğunu öğrenince şaşıracaksınız! Aynı zamanda La Bomba olarak da bilinen nehir, 6,4 km uzunluğuna sahiptir. 45 dereceden yaklaşık 100 dereceye kadar değişen su sıcaklıklarıyla bilinir.

Mississippi Nehri (ABD)

Kuzey Amerika’daki en uzun nehirdir. Bu nehrinde yüzme tavsiye edilmez. Nehir yırtıcı bir kaç türe ev sahipliği yaparken, aynı zamanda, çoğunlukla öngörülemeyen ve bir yüzücüyü derinliklere çekebilen alt akıntılara sahiptir.

Nil (Mısır)

Dünyanın en uzun nehri olan Nil, çok sayıda yırtıcı hayvana ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca ölümcül hastalıklar taşıyan sivrisinekler için bir çekim merkezidir. Nehir, her yıl ortalama 200 kişiyi öldüren timsahlarıyla ünlüdür.

River Wharfe (İngiltere)

Bu pitoresk nehrin büyüsüne kapılmayın çünkü, insanları içine çekebilecek sayısız gizli tünele ev sahipliği yapmaktadır! Yorkshire’da yer alan nehir, sularına giren herkesin hayatını almakla ünlüdür. Korkunç, değil mi?

Paylaşın

Afrika, Su Krizi Tehdidiyle Karşı Karşıya

Küresel iklim değişikliği ve nüfus artışı nedeniyle su ihtiyacı artan Afrika kıtası, temiz su ihtiyacına çözüm arıyor. Birlemiş Milletler (BM), yayımladığı yeni raporunda, kıtada sadece 13 ülkenin makul seviyede su güvenliğine sahip olduğunu belirtirken, su ihtiyacının aratacağı uyarısında bulundu.

Halihazırda 1,3 milyar nüfuslu kıtada 350 milyon kişinin temiz suya erişimi bulunmazken, bu rakamın yeterli yatırım yapılmaması halinde artacağından endişe ediliyor.

Afrika’da 2015’te şehirlerde yaşayan 560 milyonluk nüfusun 2050’ye gelindiğinde 1,1 milyara çıkması bekleniyor. Artan nüfusun şehirlerde altyapı imkanlarının gelişmemesi halinde su sorununu da büyütmesi bekleniyor.

Kuraklığın yanı sıra sık sık sel felaketlerinin görüldüğü Afrika şehirlerinde bu sorun için de önerilen başlıca çözüm altyapının geliştirilmesi.

Kanallar ve barajlar inşa etmek için milyarca dolar harcaması gereken Afrika ülkeleri, dünyanın geri kalanının aksine altyapı yetersizliğinden ötürü kullanılmış suları ise dönüştüremiyor.

Kaynaklarının bolluğuna rağmen kuraklık ve susuzluk çeken Afrika ülkelerinde, yeterli yatırımların yapılmaması halinde şu anda Doğu Afrika’da olduğu gibi susuzluk nedeniyle yüz binlerce kişinin evini terk etme riski bulunuyor.

Afrika’da su güvenliği

Birleşmiş Milletlerin (BM) kıta ülkelerinin suya erişimini mercek altına aldığı raporunda, 54 Afrika ülkesinden sadece 13’ünün makul seviyede su güvenliğine sahip olduğu ifade edildi.

Mısır, Botsvana, Gabon, Morityus, Tunus ve Güney Afrika gibi ülkeler su güvenliği endeksinde en üst sırada yer alırken, 100 üzerinden 70 puana ulaşabilen tek ülke Mısır oldu.

Suya erişimin yanı sıra su altyapısı, suyun verimli kullanımı ve atık su yönetimi gibi farklı başlıkların da değerlendirildiği endekste, kıta nüfusunun yüzde 29’unun, yaklaşık 353 milyon kişinin temel içme suyu hizmetine erişimi olmadığı kaydedildi.

Endekste en alt sırada yer alan ülkeler ise Eritre, Sudan, Gine Bissau, Somali, Çad ve Nijer oldu.

Yer altı suları 5 yıllık ihtiyacı karşılayabilir

Su ihtiyacının giderilmesi için önerilen bir diğer çözüm ise kuyular vasıtasıyla kırsalda yaygın olarak kullanılan yeraltı suları.

WaterAid ve İngiliz Jeolojik Araştırmaları (BGS), yaptığı son araştırmada, yeraltı sularının birçok Afrika ülkesinin en az 5 yıllık temiz su ihtiyacını karşılayabileceği belirtildi.

WaterAid Başkanı Tim Wainwright, “Bulgularımız, Afrika’nın suyunun bittiği efsanesini çürütüyor. Buna karşın kıtada milyonlarca kişinin hala temiz içme suyu bulamaması bir trajedi” dedi.

Hastalık riski artıyor

Temiz suya erişim sıkıntısı en büyük tehdidi sağlığa yöneltiyor. Kıtada her saat başı yaklaşık 115 kişi hijyen, yetersiz temizlik ve kirli suların yol açtığı hastalıklardan hayatını kaybediyor.

Madenler ve sanayi alanlarından çıkan atık suların arıtılmadan doğaya bırakılması temiz suların kirlenmesine ve hastalıkların da yayılmasına yol açıyor.

Afrika’da atık suların sadece yüzde 16’sının artıma işleminden geçtiği belirtiliyor.

1980’lerden bu yana görülen en şiddetli kuraklık

Afrika kıtasının doğusunda 1980’lerden bu yana görülen en şiddetli kuraklık dalgası, yaklaşık 13 milyon kişiyi şiddetli açlığa mahkum etti.

BM, bölgede son 40 yılın en kurak döneminin yaşandığını, besi hayvanlarının ölmeye başladığını, susuzluk ve gıda sorunu nedeniyle ailelerin evlerini terk ettiğini açıkladı.

Susuzluk göçle birlikte salgın hastalıkların yayılmasını da tetikledi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Afrika’da 20 Milyondan Fazla Kişi Kıtlıkla Karşı Karşıya

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Doğu ve Güney Afrika Bölge Direktörü Muhammed Malik Fall, basın mensuplarına yaptığı açıklamada Eritre, Etiyopya, Kenya ve Somali’deki insani krizin arttığını söyledi.

Fall, “Eritre, Etiyopya, Kenya ve Somali’de gelecek altı ay içerisinde 20 milyondan fazla kişi acil insani yardıma ihtiyaç duyacak” diye konuştu.

Bölgede son 40 yılın en kurak döneminin yaşandığına dikkati çeken Fall, iklim krizine bağlı şiddetli kuraklığın su sıkıntısını da beraberinde getirdiğini ve çiftlik hayvanlarının da bu nedenle hayatını kaybettiğini kaydetti.

En çok çocuklar etkileniyor

Kuraklık nedeniyle insanların göç ettiğini, gıda sıkıntısının yaşandığını ve salgın hastalıkların yayıldığını belirten Fall, bu durumdan en fazla çocukları etkilendiğini vurguladı.

Eritre, Etiyopya, Kenya ve Somali’deki kuraklık nedeniyle 5,5 milyon çocuğun yetersiz beslendiğini belirten Fall, “Gelecek üç ay içerisinde yağmur yağmazsa bu sayı iki katına çıkacak” dedi.

BM’den de uyarı geldi

Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı da (WFP), Afrika Boynuzu’nda tahminen 13 milyon insanın şiddetli açlıkla karşı karşıya olduğunu açıkladı. WFP, ailelerin evlerinden çıkmaya zorlandıklarını ve bunun topluluklar arasında artan çatışmaya yol açtığını da söyledi.

Peşpeşe üç yağış döneminde de beklenenin altında yağış alınması nedeniyle kıta genelinde görülen aşırı kuraklık, özellikle güney ve güneydoğu Etiyopya, güneydoğu ve kuzey Kenya ile güney-orta Somali‘deki kırsal nüfusu ve çiftçi popülasyonlarını olumsuz etkiledi. Ortalamanın ardında yağış tahminleri, önümüzdeki aylarda da zaten korkunç hale gelmiş koşulları daha da güç hale getirebilir.

WFP Doğu Afrika Bölge Bürosu bölge müdürü Michael Dunford “Hasatlar mahvoldu, çiftlik hayvanları ölüyor ve tekrarlayan kuraklıklar Afrika Boynuzu’nu doğrudan etkilediğinden açlık artıyor” dedi. Dunford, söz konusu bölgelerde yaşayan toplulukların geleceğe yönelik direncini inşa etmek için acil insani eylem ve tutarlı desteğin gerektiğine vurgu yaptı.

Afrika’da kuraklık

Kıta, 2011’de güçlü ve uzun bir kuraklık yaşamış, bölgede 250 bin insan hayatını kaybetmiş, Kenya ve Etiyopya gibi ülkelerde kitlesel göçler yaşanmıştı. Hayvan ölümlerinin sayısına ilişkin ise bir rakam belirtilmemişti.

Uzmanlara göre, iklim değişikliğine bağlı yağış rejiminin düzensizliği ve yağış azlığı nedeniyle 2020 itibariyle başlayan kuraklığın ise 2011’de yaşanandan çok daha ağır geçmesi bekleniyordu.

Aralık 2021 itibariyle, bölgede art arda geçen yağışsız mevsimlerin ardından yaşanan ciddi kuraklık yüzünden su kaynakları tükenme noktasına gelmiş, mera kaybı nedeniyle mahsuller büyük ölçüde azalmış ve bölgede toplu hayvan ölümleri yaşanmaya başlamıştı. Somali hükümeti, 23 Kasım’da etkisini artıran kuraklık nedeniyle ülke genelinde “acil durum” ilan etmiş, uzun süredir kuraklığa bağlı açlık ve susuzluk yaşanan ülkede ikisi çocuk 3 kişinin yaşamını yitirdiğini açıklamıştı.

Bunlara ek olarak, temel gıda fiyatlarındaki artışlar, enflasyon ve tarım işçiliğine yönelik düşük talep, insanların gıda satın alma kabiliyetini azalttı.

Kuzey Kenya, Somali’nin çoğu ve güney Etiyopya’daki kuraklık koşullarının en azından 2022’nin ortalarına kadar devam edeceği belirtilirken, Birlemiş Milletler (BM) verilerine göre, 2020’nin sonlarından bu yana mevsimsel yağışların üçüncü kez yeterli miktarda alınamadığı ülkede milyonlarca kişi acil yardıma ihtiyaç duyuyor.

Kuraklık nedeniyle çok sayıda hayvan da hayatını kaybediyor. Kuraklık, Afrika’nın birçok bölgesindeki göçebe çobanları, sığırları için su ve taze otlak bulmak amacıyla korunan vahşi yaşam alanlarına gizlice girmeye de zorluyor.

Vahşi yaşam koruyucularına göre, kuraklık nedeniyle milli parklara su ve otlak için yasadışı şekilde sokulan sığır sürüleri vahşi yaşam üzerinde yeni bir baskı oluşturarak Serengeti’deki antiloplar gibi hayvanların hayatlarını tehlikeye atıyor.

Afrika’nın iklim krizindeki payı

1 milyarlık nüfusuyla dünya nüfusunun yüzde 15’ini barındıran Afrika, iklim krizini tetikleyen küresel emisyonların sadece yüzde 3’ünden sorumlu. Ancak krizden en fazla etkilenen ülkeler bu kıtada bulunuyor.

Afrika ülkelerinin de içinde bulunduğu yoksul ülkelerin tarihsel karbon salımındaki payı çok düşük. Güncel salımlarda da dünyanın en zengin yüzde 1’i, en yoksul yüzde 50’sinin toplamından daha fazla karbon salımına yol açıyor.

BM Ekim 2021’de, Afrika genelinde 100 milyondan fazla “aşırı yoksul” insanın, 20 yıl içinde kıtanın birkaç buzulunu da eritebilecek şekilde hızlanan iklim değişikliği tehdidi altında olduğu konusunda uyarmıştı.

Öte yandan, en yoksul ülkeler geçinmek ve gıda için doğaya daha fazla bağımlı olduğundan, iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkabilmek için yeterli maddi kaynağa sahip olmadıklarından aşırı hava olaylarının etkilerine daha açıklar.

Son 50 yılda aşırı hava olaylarından kaynaklı ölümlerin üçte ikisi en yoksul 47 ülkede gerçekleşti. Bu olaylara kuraklık, yangınlar ve seller de dahil.

İngiltere merkezli Cambridge Sürdürülebilirlik Komisyonu’nun BM verilerine dayandırdığı Nisan 2021 tarihli raporuna göre, iklim değişikliğiyle mücadele için dünyanın en zenginlerinin yaşam tarzlarını köklü biçimde değiştirmeleri artık bir zorunluluk.

Paylaşın

Afrika’da Açlık Tehlikesi 6 Yılda Yüzde 50 Arttı

Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından bugün yayınladığı raporda, Afrika’da açlık tehlikesi yaşayanların sayısının 2014’e oranla yaklaşık yüzde 50 arttığı uyarısında bulundu.

FAO yayınladığı raporda, Afrika kıtasında yetersiz beslenenlerin sayısının 2014 yılına oranla 2020’de 89 milyon artarak, 282 milyona ulaştığı bildirildi. Rapor, bu kıtada yaşayanların beşte birinden fazlasının ciddi açlık tehlikesi yaşadığını ortaya koydu.

Afrika kıtasında açlık tehlikesinin özellikle 2019-2020 yılları arasında daha ciddi bir şekilde görüldüğüne işaret edilen raporda, Kovid 19 salgınının olumsuz etkileri bunda en önemli neden olarak gösterildi.

Afrika Birliği ve BM Afrika için Ekonomik Komisyonu’nun da verilerle destek verdiği raporda, 2010-2013 yıllarında görülen iyişleşmenin ardından 2014 yılından bu yana görülen kötüleşmeye dikkat çekildi.

Dünyada yetersiz beslenenlerin yüzde 55’inin Afrika kıtasında yaşayanlar olduğu saptamasında bulunulan raporda, BM’nin 2030 yılına kadar açlık tehlikesini tamamen ortadan kaldırma hedefine ulaşılamayacağı uyarısında bulunuldu.

Raporda, Kovid 19 ile birlikte bu kıtadaki çatışmalar ve küresel ısınma da yine açlık tehlikesini artıran sorunlar arasında gösterildi.

Paylaşın

Batı Afrika’nın tacı Abomey Kraliyet Sarayları

Abomey Kraliyet Sarayları, 17. yüzyılın ortalarından itibaren kurucusu Wegbaja tarafından ifade edilen “krallık her zaman daha büyük olacak” ilkesine uygun olarak gelişen Dahomey Krallığı’nın en önemli maddi tanıklığıdır.

Haber Merkezi / Dahomey Krallığı, 1620’den 1900’e kadar başarılı olan on iki kralın yönetiminde, krallık kendisini Afrika’nın batı kıyılarının en güçlülerinden biri olarak kuruldu. Abomey Kraliyet Sarayları, 47 hektarlık bir alanı kaplar ve tahtın ardılına göre bazıları yan yana, bazıları ise üst üste yapılan on saraydan oluşur.

Bu saraylar, Aja-Fon kültürünün ilkelerine uyar ve sadece krallığın karar verme merkezini değil, aynı zamanda zanaat tekniklerinin geliştirilmesi ve krallığın hazineleri için de merkezi durumundadır.

Kral Akaba’nın sarayı, şehrin ana yollarından biri ve bazı yerleşim bölgeleri ile babası Wegbaja’nın sarayından ayrıldığı için site iki bölümden oluşuyor. Bu iki alan kısmen korunmuş koçan duvarlarıyla çevrilidir.

Sarayların sabitleri vardır, çünkü her biri duvarlarla çevrilidir ve üç avlu etrafında (dış, iç, özel) inşa edilmiştir. Geleneksel malzemelerin ve çok renkli kısmaların kullanılması önemli mimari özelliklerdir.

Bugün, saraylarda artık yerleşim bulunmamaktadır. Ancak Kral Ghezo ve Kral Glele, krallığın tarihini ve sembolizmini bağımsızlık, direniş ve sömürge işgaline karşı savaşma arzusuyla gösteren Abomey Tarihi Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.

Abomey Kraliyet Sarayları, kurulmalarına neden olan koşullar ve tanık oldukları olaylar nedeniyle büyük tarihi ve kültürel değeri olan bir grup anıttır.

1620’den 1900’e kadar Dahomey Krallığı’nı yöneten kralların görkemli geçmişine tanıklık eden, bir kültürün ve organize bir gücün yaşayan ifadesi.

1995 yılında Dünya Mirası Merkezi’nin desteğiyle hazırlanan bir envanter ile 184 bileşeni belirledi ve haritaladı.

Benzer şekilde, mülkün boyutları 44 ila 47 hektar arasında düzeltildi ve sınırları açıkça tanımlanmış bir tampon bölge ile korunmaya alındı.

Bugün, bu bileşenlerin yarısından fazlası, kabul edilen koruma standartlarına uygun olarak restore edilmiştir.

Benin Cumhuriyeti’nde kültürel öneme sahip kültürel miras ve doğal mirasın korunmasına ilişkin 23 Ağustos 2007 tarih ve 2007-20 sayılı Kanunun ve 2006 yılında Abomey Şehri, mülkün korunması için güvenli bir çerçeve sağlamaktadır.

Paylaşın

Ekvator Ginesi’nde askeri kışlada patlama: En az 20 ölü

Ekvator Ginesi’ndeki askeri bir kışlada meydana gelen bir dizi patlamada en az 20 kişi öldü ve 600’den fazla kişi yaralandı. Sağlık Bakanlığı daha önce yaptığı açıklamada 17 kişinin öldüğünü ve cumhurbaşkanının açıklamasında ise 15 kişinin hayatını kaybettiği belirtmişti.

Haber Merkezi / Başkan Teodoro Obiang Nguema, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, yerel saatle 16: 00’da meydana gelen patlamanın Bata’daki Mondong Nkuantoma semtinde bulunan askeri bir kışladaki “dinamitin ihmalkarca kullanılması” nedeniyle olduğunu söyledi.

Başkan Nguema açıklamasının devamında, “Patlamanın etkisi Bata’daki neredeyse tüm ev ve binalarda hasara neden oldu” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Savunma Bakanlığı, pazar günü geç saatlerde, kışlalardaki bir silah deposunda çıkan yangının yüksek kalibreli mühimmat patlamasına neden olduğunu belirten bir bildiri yayınladı.

Sağlık Bakanlığı, yaralıları tedavi eden üç hastaneden biri olan Bölge Hastanesi de Bata’ya kan bağışçıları ve gönüllü sağlık çalışanları için çağrı yaptı. Bakanlık, sağlık çalışanlarının yaralıları olay mahallinde ve tıbbi tesislerde tedavi ettiğini açıkladı.

Patlamalar petrol zengini Orta Afrika ülkesi için şok oldu. Dışişleri Bakanı Simeon Oyono Esono Angue, yabancı büyükelçilerle görüşerek yardım istedi.

Kamerun’un güneyinde yer alan 1.3 milyon nüfuslu küçük bir Afrika ülkesi olan Ekvator Ginesi, 1968’de bağımsızlığını kazanana kadar bir İspanya kolonisiydi. Patlamanın meydana gelgiği Bata’nın ise yaklaşık 175.000 nüfusu var.

Paylaşın