32’si HDP’li 39 Milletvekili Hakkında 63 Fezleke

Adalet Bakanlığı, 32’si Halkların Demokratik Partili (HDP), 39 milletvekili hakkında hazırlanan 63 fezlekeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Cumhurbaşkanlığına gönderdi.

Haber Merkezi / Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 39 milletvekilinin çeşitli suçlardan dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle hazırladığı fezlekeler arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da var.

Fezlekelerden 53’ü ise HDP’li 32 milletvekili hakkındaki suçlamaları içeriyor. HDP Van milletvekilleri Sezai Temelli ile Muazzez Orhan Işık hakkında 4’er, HDP Van Milletvekili Tayip Temel ile HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran hakkında 3’er fezleke bulunuyor.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı ve Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in ise 4 fezlekesi yer alıyor.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun fezlekesi cumhurbaşkanına hakaretten

Gönderilen fezlekeler arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Cumhurbaşkanına hakaretten” bir dosyası bulunuyor.

Demokrat Parti Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt hakkındaki fezleke ise tartışma programında Gazeteci Latif Şimşek’e yönelik eylemlerinden dolayı “kasten yaralama”, “alenen hakaret” ve “tehdit” suçlarını kapsıyor.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Cezaevlerinde Kalanların Sayısı, 20 Kentin Nüfusundan Daha Fazla

Türkiye’de 100 bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2011’de 172 iken 2019’da 351, 2020’de 319, 2021 yılında ise 352’ye çıktı. Geçen yıl 12 ve yukarı yaştaki her 100 bin kişiden 390’ı ceza infaz kurumuna girdi.

Yüzde 96,1’i erkekler, yüzde 3,9’u ise kadınlardan oluşan tutuklu ve hükümlülerin en çok işlediği suçlar önceki yıllara göre dikkati çekici bir farklılık gösterdi. Önceki yıllarda yaralama suçundan cezaevine girenler ilk sırada yer alırken ekonomik krizin büyüdüğü 2021 yılında daha çok hırsızlık suçu işlendi.

Cezaevinde bulunanların işledikleri toplam suç sayısı 907 bin 38 oldu. Bunun 223 bin 327’si hırsızlık, 80 bin 81’i konut dokunulmazlığının ihlali, 64 bin 796’sı kasten yaralama, 58 bin 213’ü uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, 38 bin 298’i de uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek, bulundurmak ya da kullanmak olarak açıklandı.

Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında cezaevi nüfusu birinciliğini yıllardır hiçbir ülkeye kaptırmayan Türkiye’deki cezaevlerinde bulunanların sayısı nüfus hızının on katı artıyor. 2021 yılı sonu itibarıyla cezaevlerindekiler 20 ilin ayrı ayrı nüfuslarından daha yüksek bir sayıya ulaştı.

BirGün’den Nurcan Gökdemir’in aktardığı Ceza İnfaz Kurumu istatistiklerine göre, Türkiye’deki cezaevi nüfusu ülkedeki bozulmaya paralel hızla artıyor. Nüfus artış hızı 2021 yılında 1,2 olan Türkiye’de cezaevine girenlerin sayısındaki artış bunun yaklaşık on katı artarak yüzde 11,6 oldu. Ceza infaz kurumlarındaki kişi sayısı Türkiye’nin Yalova’dan itibaren ülkenin nüfus sıralaması açısından son 20 kentinden daha kalabalık bir sayıya ulaştı.

31 Aralık 2021 tarihindeki cezaevi nüfusunun yüzde 87,2’sini hükümlüler, yüzde 12,8’ini tutuklular oluşturdu. Türkiye’de 100 bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2011’de 172 iken 2019’da 351, 2020’de 319, 2021 yılında ise 352’ye çıktı. Geçen yıl 12 ve yukarı yaştaki her 100 bin kişiden 390’ı ceza infaz kurumuna girdi.

Uyuşturucu patladı

Yüzde 96,1’i erkekler, yüzde 3,9’u ise kadınlardan oluşan tutuklu ve hükümlülerin en çok işlediği suçlar önceki yıllara göre dikkati çekici bir farklılık gösterdi. Önceki yıllarda yaralama suçundan cezaevine girenler ilk sırada yer alırken ekonomik krizin büyüdüğü 2021 yılında daha çok hırsızlık suçu işlendi.

Uyuşturucu ile suçlananların ve hüküm giyenlerin oranı da arttı. 2020’de cezaevindekilerin yüzde 4,7’si uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile suçlanıyor ya da hüküm giyiyorken bu oran 2021’de yüzde 7,3’e çıktı.

2021 yılında ceza infaz kurumlarına giren hükümlüler arasında yüzde 14,7 ile hırsızlık suçu ilk sırada geldi. Yüzde 13,5’i kasten yaralama, yüzde 7,3’ü kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak, yüzde 5,8’i trafik güvenliğini tehlikeye sokma, yüzde 5,4’ü ise tehdit suçunu işlemekten hüküm giydi.

Suç sayısı 900 bin

Cezaevinde bulunanların işledikleri toplam suç sayısı 907 bin 38 oldu. Bunun 223 bin 327’si hırsızlık, 80 bin 81’i konut dokunulmazlığının ihlali, 64 bin 796’sı kasten yaralama, 58 bin 213’ü uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, 38 bin 298’i de uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek, bulundurmak ya da kullanmak olarak açıklandı.

999’u çocuk

2021’de 12-17 yaş grubunda 999 çocuk cezaevine girdi. Bu kurumlara hükümlü statüsünde girişi sırasında çocuk yaşta (12-17 yaş grubu) bulunanların sayısı, 2020’de toplam bin 283 iken 2021 de bin 817’ye yükseldi. Bunların 122’sini 12-14 yaş grubundakiler oluşturdu.

Paylaşın

Bakan Bozdağ’dan ‘Başörtüsü Düzenlemesi’yle İlgili Kritik Açıklama

TRT Haber’de katıldığı bir programda soruları yanıtlayan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, başörtüsü düzenlemesiyle ilgili olarak, “Tek maddede değişiklik yapılmasına karar verildi. 24. madde” dedi.

Bakan Bozdağ, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde CHP tarafından “başörtüsüne yasal güvence” gerekçesiyle hazırlanan kanun teklifi sonrası başlayan tartışmalara ilişkin konuştu.

“CHP’nin TBMM’ye verdiği teklif esasında olmayan sorunu yeniden sorun haline getirecek bir dayanak teşkil ediyor. Özel sektörü ve diğer alanları kapsamıyor. Kamuda sadece bir mesleği icra eden kadınları kapsıyor” diyen Bozdağ, “Bu düzenleme yasakçı zihniyet geldiğinde, olmayan sorunu yasal dayanaklı soruna dönüştürür” diye konuştu.

Sözlerinin devamında CHP’yi eleştiren Bozdağ, “CHP bu teklifi neden verdi? Bu teklif niye şimdi geldi? AYM’de milletin temel hak ve özgürlüklerini dava konusu eden CHP. Sebebi başkanlık sistemidir, 50+1 sistemidir. Kendi sabit oyları yetmeyince, karşıdan oy alacak. Sayın Cumhurbaşkanımızın yenme ve kazanma korkusu onları daha fazla insanlara yaklaşmaya da zorlayacaktır. Cumhurbaşkanımızın 20 yıldır yenilmeyen bir pehlivan oluşu, CHP’yi değişmeye zorlamıştır” ifadelerini kullandı.

‘Tek maddede değişiklik yapılmasına karar verildi’

Habertürk’ün aktardığına göre CHP’nin teklifi sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Anayasa değişikliği teklifi gelmesini de hatırlatan Bozdağ, “Kılıçdaroğlu, Meclis’e teklifi verince, Cumhurbaşkanımız artık böyle bir sorun olmadığını söyleyerek karşı bir teklifte bulundu. Biz bir çalışma yaptık, önce siyasilerle arkasından Anayasa hukuku profesörlerle bir araya geldik. Daha sonra Kabine bir sunum yaptım. Görüşmeler sonrası şuna karar verdik. Tek maddede yapalım. Tek maddede değişiklik yapılmasına karar verildi. 24. madde. Bu düzenleme sadece başını örten kadınlar için değil başı açık kadınların da hakkını koruyacak” şeklinde konuştu.

Paylaşın

‘Başörtüsü’ Teklifi AK Parti’yi Böldü; Erdoğan Beğenmedi

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet Bakanlığı ve AK Partili hukukçular tarafından hazırlanan başörtüsü teklifini ‘yetersiz bulduğu ve çalışmaların devam etmesini istediği’ ifade edildi.

Öte yandan, AK Parti içinde de teklifin ‘sadece başörtüsü serbestisini içermesi gerektiği’ ve ‘sadece başörtüsü değil, aile yapısını koruyan madde de eklenmeli’ tartışmalarının yapıldığı belirtildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin “başörtüsü serbestisi” üzerine “anayasa” çıkışında bulunmuş ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a bu konuda çalışma yapması için talimat verdiğini açıklamıştı. Erdoğan’ın açıklamalarının üzerinden günler geçmesine karşın teklif henüz TBMM’ye sunulmadı.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu‘nun haberine göre, Erdoğan’a kabine toplantısında başta Adalet Bakanlığı olmak üzere AKP’li hukukçuların da katılımıyla hazırlanan anayasa değişikliği teklifi sunuldu. Ancak Erdoğan’ın hazırlanan teklifi “yetersiz bulduğu ve çalışmaların devam etmesini istediği” belirtilirken AKP içinde de teklifin “sadece başörtüsü serbestisini içermesi gerektiği” ve “sadece başörtüsü değil, aile yapısını koruyan madde de eklenmeli” tartışmaları yapılıyor. “Sadece başörtüsü serbestisini içeren bir teklif hazırlanmalı. Bunun için de anayasanın 10. ve 24. maddelerinde değişikliğe gidilmeli” görüşünü savunan kesimin elindeki en büyük sav ise “CHP’nin tavrı.”

Üzerinde çalışılan anayasa değişikliği teklifine bir başka madde eklenmesi durumunda “CHP’nin diğer maddeleri ‘bahane ederek’ kamuoyuna, ‘Samimiyet çağrısı yaptılar’ ancak kendileri samimi değil, biz başörtüsü serbestisi dedik, onlar içine aile gibi maddeleri de eklemeye çalıştılar” savunusunu yapacağını belirtiyor.

“Samimilerse evet desinler”

AKP içinde bir diğer grup ise teklifin “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın altını çizdiği gibi ailenin bütünlüğünü koruyan maddeleri içermesi gerektiğini” savunuyor. CHP’nin, teklif üzerine kamuoyuna “Samimi değiller” şeklinde kullanacağı argümanın “geçersiz olacağını” savunan bazı AKP’li kurmaylar da “Eğer başörtüsü teklifinde samimilerse, gelsinler hep birlikte ailenin bütünlüğünü de koruyan bir düzenlemeyi TBMM’den çoğunlukla geçirelim. Başörtüsü teklifini TBMM’ye sunan bir CHP, ailenin bütünlüğünü korunmasına karşı çıkmasını kamuoyuna nasıl anlatacak? Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısından sonra topluma anlatması çok zor. O nedenle Batı’nın bize dayattığı değerlere karşı kendi aile yapımızı koruma altına da almalıyız” görüşünde birleşiyor.

“Vurucu ifadeler istiyor”

Erdoğan’ın hazırlanan yasa teklifinde “daha vurucu ifadelerin yer alması gerektiğini istediği” de iddia ediliyor. Teklifin sadece “başörtüsü serbestisi” üzerine mi yoksa aile bütünlüğünü de içine alan maddelerle mi sunulacağı konusunda ise son noktayı Erdoğan koyacak. Adalet Bakanlığı ve AKP’li hukukçular, önümüzdeki günlerde bir kez daha teklifi Erdoğan’ın bilgisine sunacak.

Paylaşın

“Başörtüsü Teklifinde Anayasada 5 Maddede Değişiklik Yapılacak” İddiası

Başörtüsüne anayasal güvence için, AK Parti’nin hukukçu kurmayları ile Adalet Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı taslakta, Anayasa’nın ‘Kanun önünde eşitlik’ başlıklı 10, ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını’ düzenleyen 13, ‘Eğitim ve öğrenim hakkını’ düzenleyen 42, ‘çalışma hakkı’ başlıklı 49 ve ‘Kamu hizmetlerine girme’ başlıklı 70’inci madde üzerinde değişiklik yapılması hedefleniyor.

AK Parti’nin başörtüsüne anayasal güvence getirecek teklif ile anayasada 5 ayrı maddede değişiklik yapılacağı öne sürüldü.

Türkiye gazetesinden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre, pazartesi günü kabine toplantısının gündemine getirilmesi planlanan taslak ile başörtüsü nedeniyle hiç kimsenin ayrımcılığa tabi tutulamayacağı, kamu haklarından yoksun bırakılmayacağı net ifadelerle hükme bağlanması hedefleniyor.

AK Parti’nin hukukçu kurmayları ile Adalet Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı taslağa göre, Anayasa’nın ‘Kanun önünde eşitlik’ başlıklı 10, ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını’ düzenleyen 13, ‘Eğitim ve öğrenim hakkını’ düzenleyen 42, ‘çalışma hakkı’ başlıklı 49 ve ‘Kamu hizmetlerine girme’ başlıklı 70’inci madde üzerinde değişiklik yapılması hedefleniyor.

Bu maddelere eklenecek yeni hükümlerle, ‘devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda’ olacak. Eğitim ve öğrenim hakkı maddesi ‘Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimsenin eğitim ve öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceği’ kapsamında düzenlenecek. Anayasa’nın 49’uncu maddesinde düzenlenen ‘Çalışma hakkı’ hükümleri de yine başörtüsüne güvence getirilecek şekilde yeniden yazılıyor. Bu düzenlemeye bağlı olarak 70’inci maddedeki kamu hizmetlerine girme hükümleri de değiştirilecek. Böylece çalışma hayatı, kamu hizmetlerinden yararlanma ve eğitim hayatında başörtüsü nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulamayacağı hükme bağlanacak.

Yoruma açık olmayacak

AK Parti kaynakları, başörtüsüne anayasal güvence getirecek değişikliklerin ileride ‘Kötü niyetli uygulamaların’ önüne geçecek netlikte olacağını kaydetti. AK Parti kurmayları “Yeni düzenlemeler yoruma açık olmayacağı, bunlara aykırı hiçbir düzenleme yapılamayacağı veya uygulamaya gidilemeyeceği şekilde olacak” değerlendirmesini yaptı.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi, Bir Yılda Yaklaşık 12 Bin ‘İhlal’ Tespit Etti

Adalet Bakanlığı, 2021 yılı adli istatistiklerini açıkladı. Buna göre, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru sayısında artış gözlendi. Başvuruların yarıya yakınını “adil yargılanma hakkının ihlali” oluşturuyor.

Bu ihlali “Mülkiyet hakkı” ve “Ayrımcılık yasağı” ihlalleri izliyor. İşkence ve kötü muamele başvurularında da büyük artış var. Şarkıcı Gülşen’in de tutuklanmasına neden olan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” davalarında ise patlama yaşandı.

Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı 2021 yılı adli istatistiklerine göre, ceza mahkemelerinde açılan dosya sayısında artış görüldü.

2021 yılı içinde açılan dosya sayısı, 2020’ye göre yüzde 22,6 oranında arttı.

Bozulan dosya sayısı yüzde 128 arttı

İstatistiklere göre, bozularak gelen dosya sayısındaki yüksek artış dikkat çekiyor. 2014-2021 yılları arasında toplam dosyaların yüzde 4,3’ü, bozularak gelen dosyalardan oluşuyor. 2021’de bozularak gelen dosya sayısı 2014 yılına göre yüzde 128,6 oranında arttı.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 2019 yılında eklenen geçici madde ile basit yargılama usulünün getirilmesinin bu durumda etkili olduğu değerlendiriliyor.

Ceza mahkemelerinde görülen davalarda mahkûmiyet oranlarında da artış görüldü. 2014 yılında yüzde 37 olan mahkûmiyet karar oranı, 2021’de yüzde 50’ye çıktı.

Ceza mahkemelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamında açılan dosyalar suç türü itibariyle incelendiğinde, ilk sırayı “malvarlığına karşı suçlar”ın aldığı görüldü. Bunu “Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar” ve “Hürriyete karşı suçlar” izledi.

“Anayasal düzene karşı suçlar” kapsamında 2021 yılında yaklaşık 55 bin kişi hakkında dava açıldı. Bu sayıya bozulup gelen dosyalar da dahil.

2021 yılında 50 binden fazla kişiye de “Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” kapsamında dava açıldı.

TCK 216’da patlama yaşandı

“Kamu barışına karşı suçlar” kapsamında ise 19 bin dosya bulunuyor.

Bu başlık, yakın zamanda şarkıcı Gülşen’in de tutuklandığı TCK 216. madde, yani “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunu da içeriyor. TCK 216 soruşturmalarında da ciddi artış görülüyor. 2014 yılında 260 olan dava sayısı, 2021’de bin 953’e çıktı.

Cumhurbaşkanına hakaret davaları

TCK’nın “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü bölümü kapsamında 2021 yılında 12 bin 670 dava açıldığı görüldü. Bu başlık, “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” (TCK 301) suçlarını kapsıyor. Davaların büyük çoğunluğu “Cumhurbaşkanına hakaret” maddesinden açıldı.

Anayasa Mahkemesi’ne 66 bin bireysel başvuru yapıldı

Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı 2021 yılı adli istatistikleri, “bağımlı” yargı pratiğini de gözler önüne serdi. Sadece Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular dahi bu gerçekliği ortaya koyuyor.

Anayasa Mahkemesi’ne 2014 yılında yapılan bireysel başvuru sayısı 20 bin 578 iken, bu sayı 2021 yılında 66 bin 121 oldu. Bu yıllar arasında en yüksek başvuru, OHAL’in yaşandığı 2016 yılında yapıldı.

Geçen yıllardan devreden dosyalarla birlikte Anayasa Mahkemesi’nin önünde 2021’de 104 bin bireysel başvuru dosyası bulunuyordu. 2022’ye 58 bin 730 bireysel başvuru dosyası devredildi.

2021 yılında AYM, yapılan bireysel başvurulardan 32 bin 826’sını kabul edilemez bularak reddetti. 11 bin 830 başvuruda ise en az bir hakkın ihlal edildiğine karar verdi. Hakkın ihlal edilmediği dosya sayısı sadece 102 oldu.

Türkiye’de adil yargılama yok!

AYM’ye en çok “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle bireysel başvuru yapıldı. Üstelik bu başvurularda 2014 yılına göre büyük artış görüldü.

Bu kapsamda 2014 yılında 16 bin 768 başvuru yapıldı. 2021 yılında ise 113 bin 524 başvuru yapıldı.

2014-2021 yılları arasında toplam 381 bin kişi “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle AYM’ye başvurdu. Bu sayı, AYM’ye toplam başvuruların yüzde 49,5’ini oluşturuyor.

OHAL’i bile aştı!

2021 yılında yapılan “adil yargılanma hakkı ihlali” başvuruları, OHAL’in yaşandığı 2016’yı bile aştı. 2016’da yaklaşık 79 bin bireysel başvuru yapılmıştı.

Yine, hukuksuz gözaltı ve tutuklamalar için yapılan “Kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlali” kapsamındaki başvurularda da artış görüldü. 2021 yılında bu gerekçe ile AYM’ye başvuranların sayısı yaklaşık 12 bin oldu. Bu sayı 2014 yılında bin 500 civarında idi.

60 bin kişi ayrımcılığa uğradı

“Ayrımcılık yasağının ihlali” gerekçesiyle AYM’ye başvuranların sayısında da artış yaşandı. 2014’de 4 bin bireysel başvuru yapılırken, 2021’de 12 bin 535 kişi başvurdu. 8 yılda yapılan toplam başvuru sayısı 60 bin 196 oldu.

“Ayrımcılık yasağının ihlali”, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkı ihlallerinin ardından en yüksek başvuru konusu.

Yaklaşık 4 bin kişi ifade özgürlüğü için başvurdu

“İfade özgürlüğünün ihlali” başvurularında da ciddi bir artış yaşandı. 2014 yılında 643 kişinin yaptığı başvuru sayısı, 2021 yılında 3 bin 682’ye yükseldi.

Adli istatistiklere, hemen her toplumsal gösteriye yönelik polis müdahalesi de yansıdı.

2021 yılında “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle 971 başvuru yapıldı. Bu sayı 2014 yılında 305 idi. Bu hakkın ihlali konusunda bu yıllar içinde en çok 2018 ve 2019 yıllarında başvuru yapılmıştı.

8 yılda 17 bin 365 işkence başvurusu

Adli istatistiklere göre; “İşkence ve kötü muamele yasağının ihlali” gerekçesiyle 2014 yılında 208 kişi başvuru yaparken, 2021 yılında 4 bin 286 kişi başvuru yaptı.

2014-2021 yılları arasında, toplam 17 bin 365 kişi işkence ve kötü muameleye uğradığı gerekçesiyle AYM’ye başvurdu.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Bakan Bozdağ: İsveç Ve Finlandiya’dan Hiçbir Kişi İade Edilmedi

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İsveç ve Finlandiya’dan iadesi istenen kişilerle ilgili yaptığı açıklamada, iki ülkenin şimdiye kadar Türkiye’nin bu konudaki beklentilerini karşılamadığını, bu beklentiler karşılanmadığı sürece NATO üyelik süreçlerinin “bir adım ileri gitmeyeceğini” söyledi.

İstanbul’da Cumartesi günü gazetecilerin sorularını yanıtladığı sırada, bir gazetecinin Finlandiya, İsveç ve Türkiye arasında 26 Ağustos’ta gerçekleşecek toplantı hakkında değerlendirmelerini sorması üzerine Bozdağ, şöyle konuştu:

“Şu ana kadar İsveç ve Finlandiya’dan terör suçları isnadı hakkında bulunan kişilerden Türkiye’nin iadesini talep ettiği hiçbir kişi Türkiye’ye iade edilmemiştir. Türkiye’nin haklarında terör suçlarından yargılama bulunup da iadesi istenen hiçbir kişi hakkında olumlu bir resmi dönüş Türkiye’ye olmamıştır.”

İsveç Başbakanı Magdalena Andersso’nun bir Türk vatandaşının iadesine karar verdiklerini ifade ettiğini ancak bu kişinin hakkında dolandırıcılık isnadı bulunduğunu anlatan Bozdağ, şöyle konuştu:

“Bizim beklentimiz dolandırıcılık isnadı olanlarla ilgili değil. İsveç hükümeti ve Finlandiya hükümetinin bunu çok doğru anlaması lazım. Türkiye’nin isteği, talebi terör suçlarıyla suçlanan ve Türkiye’nin iadesini talep ettiği kişilerle ilgilidir. Bunun dışındaki adli suçlarla ilgili, hakkında isnad bulunan kişilerin iadesiyle ilgili olarak Türkiye-İsveç, Türkiye-Finlandiya arasında herhangi bir sorun yok zaten.

Böyle bir sorun olmadığına göre bizim de bu konularda sorun varmış gibi göstermemiz de söz konusu değil. İsveç tarafının, bu konuda sorun varmış gibi Türkiye’nin talebi bunlarla ilgiliymiş gibi bir yaklaşım içerisine girmeleri de ahlaki değil ve doğru değil.

Bizim beklentimiz terör suçlarıyla ilgili iadelerle ilgilidir. Onun dışındaki suçlarla, suçlanan kişilerin iadesiyle ilgili bir beklentimiz kendilerinden yoktur. Türkiye’nin bu konudaki beklentileri karşılanmadığı sürece İsveç ve Finlandiya üçlü mutabakatta Türkiye’ye verdikleri sözü yerine getirmemiş sayılacaklardır. NATO üyelik süreci bu nedenle bir adım ileri gitmeyecektir.”

Haziran ayında Madrid’de gerçekleştirilen NATO liderler zirvesi öncesinde yapılan görüşmelerde İsveç ve Finlandiya’nın taahhütleri sonrası Türkiye, bu iki ülkenin NATO’ya üyelik başvurusunu destekleme kararı almıştı.

İmzalanan muhtırada, İsveç ve Finlandiya’nın, terör örgütü olarak tanınan PKK ile mücadele ve YPG/PYD’ye destek vermeme taahhüdünde bulundukları kaydedilmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın verdiği sözleri tutmaması halinde, bu iki ülkenin NATO üyeliklerini TBMM’de onaylamayabileceğini uyarısını yapmıştı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Savcılık, Tutuklu Olan Tuğluk İçin ‘Yakalama Kararı’ İstedi

Demans hastası tutuklu siyasetçi Aysel Tuğluk ile ilgili Kobani davasında verilen tahliye kararına, Ankara Cumhuriyet Savcısı Cemalettin Şimşek’in yanı sıra müşteki sıfatıyla davaya dahil edilen Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Adalet Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığı itiraz etti.

MA’nın haberine göre itirazlar Kobani davasının görüldüğü Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapıldı.

Suçlama: Tweet destekleyen tweet’i paylaşmak

Savcılık, itiraz dilekçesinde Tuğluk’un Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olmadığını belirtmesine rağmen, “suç sayılan tweeti destekleyen twetler paylaşmak suretiyle MYK üyelerinin eylemlerine iştirak ettiği, böylece meydana gelen olaylardan sorumlu olduğunu” ileri sürdü.

Tuğluk’un 2013 tarihinden bu yana “örgütü destekleyen beyan ve açıklamalarda bulunduğunu” iddia eden savcılık, her ne kadar “örgüt üyeliği” suçlamasıyla hükümlü bulunsa bile bu hükümlülüğünün Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) üye olmasından kaynaklı olduğunu belirtti.

Tutuklu siyasetçiye “yakalama kararı” talebi

Savcılık ayrıca, somut olaylara dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunu ileri sürdü, Tuğluk hakkında verilen tahliye kararına yönelik yapılan itirazın kabulünü ve yakalama kararının çıkarılmasını talep etti.

Oysa Kandıra 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan Tuğluk zaten başka bir davadan hükümlü olduğu gerekçesiyle tahliye edilmemişti.

Yapılan itirazları değerlendiren Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, itirazları yerinde görmediğinden ayrı ayrı reddine karar verdi. Mahkeme, itiraz konusunda bir karar verilmek üzere dosyayı Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

Ne olmuştu?

Aysel Tuğluk, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı görevindeyken, 29 Aralık 2016’da tutuklandı.

Hakkında hazırlanan iddianamede, DTK Eş Başkanlığı döneminde yaptığı açıklamalar ve faaliyetleri nedeniyle suçlandı.

16 Mart 2018’de kararını açıklayan Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi, Aysel Tuğluk’a “örgüt yöneticisi olmak” iddiasıyla 10 yıl hapis cezası verdi. Yapılan itirazların ardından Yargıtay 16. Ceza Dairesi de Tuğluk hakkında verilen hapis cezasını onadı.

Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 6-8 Ekim Kobani eylemlerine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında da tutuklandı.

Halen Kandıra 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan Tuğluk’a Seka Devlet Hastanesinde 15 Mart 2021’de demans tanısı konuldu.

Kobani davasının 1 Ağustos 2022 tarihli duruşmasında ifade vermeye zorlanan Tuğluk, heyetin ısrarlı sorularını, “Ne zaman olmuş, ne olmuş hiçbir şey bilmiyorum ki. Ne için yargılandığımı bilmiyorum” diye yanıtladı.

Tuğluk davanın 5 Ağustos’taki duruşmasında tahliye edildi ancak ilk yargılandığı davadan aldığı ceza gerekçe gösterilerek tahliye edilmedi.

Anayasa Mahkemesi (AYM) de Aysel Tuğluk hakkında tedbir kararı uygulanarak infazının ertelenmesi ve tahliye edilmesine yönelik başvuruda ret kararı vermişti.

Paylaşın

Bir Yılda 5,4 Milyon Tapuya El Konuldu

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz koşullarıyla birlikte yurttaşlar her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, borçlar da ödenemez hale geldi. 2021 yılında tapular üzerinde uygulanan e-haciz sayısının 5 milyonu aştığı öğrenildi.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; banka ve finansman şirketlerine olan borç 13 Mayıs itibarıyla 1 trilyon 83 milyar TL’yi aşarken 4 milyon 143 bin yurttaş, beş yıldır borcunu ödeyemediği için haciz kıskacına alındı.

Borcunu ödeyemeyen yurttaş sayısı Türkiye’deki ekonomik krizin yakıcı etkisini gözler önüne serdi. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün verileri ise korkunç tabloya ayna tuttu. 2021 yılında tapular üzerinde uygulanan e-haciz sayısının 5 milyonu aştığı öğrenildi.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı ortaklığıyla e-haciz işlemlerine yönelik yazılım ve entegrasyon çalışmaları 2018 yılının sonunda tamamlandı. Tapulara yönelik ilk e-haciz uygulaması 14 Ocak 2019 tarihinde Sincan Batı Adliyesi’nde uygulanmaya başlandı. Tapuda e-haciz, 15 Mayıs 2019 tarihinde ise Türkiye çapında yaygınlaştırıldı.

Müdürlüğün, 2020 ve 2021 yıllarına yönelik e-haciz verileri ise dikkati çekti. Resmi verilere göre, 2020 yılında tapular üzerinde toplam 3 milyon 737 bin 827 adet haciz tesisi gerçekleştirilirken bu sayı 2021 yılında yüzde 45 arttı.

Bir yılda 5,4 milyon e-haciz

Müdürlüğün e-haciz, terkin ve kamu haczine yönelik istatistiklerinde şu veriler sıralandı:

  • Tapuda e-haciz tesis sayısı: 5 milyon 431 bin 29
  • Tapuda e-haciz terkin sayısı: 1 milyon 769 bin 731
  • GİB tarafından konulan kamu haczi: 385 bin 45

Konut sahipliği oranı düşüyor

Borç nedeniyle tapusuna yönelik haciz uygulanan sayısı giderek artarken TÜİK’in 2017 yılı itibarıyla kayıtlarına aldığı, “Konut sahipliği istatistikleri” de Türkiye’de ev sahibi olabilenlerin sayısının giderek azaldığını ortaya koyuyor. Kayıtların ilk kez tutulduğu 2017 yılında kendilerine ait bir konutta oturanların oranı yüzde 59,1 olurken bu oran 2021 yılında 57,5 ile ifade ediliyor.

Paylaşın

Erdoğan Seçim Kabinesi Mi Kuruyor?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk kabinesinde yer alan Abdülhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı’ndan istifasının ardından yerine atanan Bekir Bozdağ, TBMM’de yemin ederek görevine başladı.

Adalet Bakanlığı’ndaki değişikliğin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Gerekirse kabinede yeni değişiklikler yapabiliriz” diyerek revizyon mesajı vermesi siyasi kulisleri hareketlendirdi.

AKP kulislerinde 3-4 bakanın değişeceği beklentisi dile getirilirken, “görevden alınacak bakanlar” listesinde Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ilk sırada sayılıyor.

Ayşe Sayın’ın BBC Türkçe’de yer alan haberine göre Erdoğan’ın son dönemde yaptığı kabine değişikliklerinde, parlamentodan isimleri kabineye taşıması nedeniyle Pakdemirli’nin yerine daha önce Tarım Bakanlığı yapan Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker’in getirilebileceği yorumu yapılıyor.

AKP kulislerinde Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun adı da değişecek bakanlar arasında sayılıyor.

Seçim kabinesi mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabinenin yaklaşık yarısını değiştirdiğine dikkat çekilirken bundan sonraki süreçte yapılacak değişikliklerle beraber “seçim kabinesi”ni de oluşturmuş olacağı vurgulanıyor.

2018 seçimlerinden sonra oluşturduğu kabinesinde teknokrat isimlere ağırlık veren Erdoğan’ın, parti içinden de gelen “teknokrat bakanların Meclis ve halktan kopuk olduğu” eleştirilerini dikkate alarak, kabinede siyasi deneyimi olan isimlerin ağırlığını artıracağına işaret ediliyor.

Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde “metal yorgunluğu” gerekçesiyle seçilmiş belediye başkanlarına görevden el çektirdiğine dikkat çekilerek kabine de “yorgun, etkisiz veya “uyumsuz” görülen isimlerin değiştirileceği ifade ediliyor.

Şahin politikanın işareti mi?

Muhalefet partilerinde ise AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’a yakınlığı ile bilinen, milli görüş kökenli bir isim olan Abdülhamit Gül’ün görevden alınması, iktidarın seçimlere giderken daha “şahin” politikalar izleyeceğinin işareti olarak görülüyor.

CHP kaynakları, Abdülhamit Gül’ün, bakan olarak yaptığı son konuşmasında, “Hukuk devletinde haysiyet cellatlığı, itibar suikastı olmaz. FETÖ’vari anlayış ve uygulamaların gerçekleştirilmemesi yönünde tedbir alınması en esaslı görevlerden biridir” sözlerini, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “MOBESE ile izlenmesi”ne tepki olarak yorumluyor.

Bu açıklamaların hedefinde, Gül ile daha önce de yine yargı bağımsızlığı konusunda görüş ayrılığı yaşadıkları bilinen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olduğuna dikkat çekiliyor. Muhalefet kulislerinde iktidarın seçime giderken “güvenlikçi” ve sert politikalara yöneleceği, Erdoğan’ın da bu süreçte kendisine itiraz etmeyecek ve “mutlak uyumlu” olacak isimlerle yol yürüyeceği görüşü savunuluyor.

Kabinenin yarıya yakını değişti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni hükümet sistemine göre parlamento dışından ve çoğu teknokrat ismi kabineye almıştı. Cumhurbaşkanlığı kabinesinde ilk değişiklik 30 Mart 2020’de Cahit Turhan’ın görevden alınması ile yapıldı, bunu 27 Kasım 2020’de Erdoğan’ın damadı olan Berat Albayrak’ın sosyal medya hesabından “görevden af istemesiyle” gelen istifası izledi.

Yeni sistemde, topluca kabine revizyonlarına gitmek ve bunu ekranlardan açıklamak yerine “görevden af talepleri” veya görevden almaların Resmi Gazete’de yayınlanması yoluyla toplam sekiz bakan değişti, Aile ve Sosyal Hizmetler ile Çalışma Bakanlığı’nın bölünmesiyle de dokuz yeni isim kabineye girmiş oldu.

Paylaşın