Cezaevlerini yakından izleyen İnsan Hakları Derneği (İHD), hasta mahpus sorunun çözülmesi amacıyla 4 Kasım 2022 tarihinde hazırladığı 27 sayfalık raporu Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra TBMM’ye de sundu. Adalet Bakanlığı’nın resmi olarak “Faydalanacağız” dediği raporda, cezaevlerindeki sorunlara işaret edildi.
Raporda aşırı kalabalık koğuşlar, yetersiz beslenme, temiz suya erişememe, ısıtma sorunu, havalandırma hakkından yetersiz faydalanma, revire geç çıkarılma, yeterli sayıda doktor bulunmaması, hastaneye sevklerin geç yapılması ve kelepçeli muayene bu sorunların başında sayıldı. Bu sorunların cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını olumsuz etkilediği vurgulandı.
Hapishanelerde yaşamlarını tek başına devam ettiremeyecek mahkûmların tek kişilik odalarda tutulduğu anlatılan raporda, özellikle ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmedikleri belirtildi. Raporda, Adli Tıp Kurumu’nun bu yönde verdiği tahliye kararlarının ise güvenlik gerekçesiyle uygulanmadığı öne sürüldü.
28 Şubat davası kapsamında hükümlü olan emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde hayatını kaybetmesi, bir kez daha gözleri hasta mahkûmlar sorununa çevirdi. Türkiye’de 651’i ağır olmak üzere en az bin 517 hasta mahkûm cezaevlerinde bulunuyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD), bu soruna ilişkin rapor hazırlayarak Adalet Bakanlığı’na sundu. İHD, özellikle Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması uygulamasına son verilmesini ve Terörle Mücadele Kanunu ayrımının kaldırılmasını talep etti.
Peki cezaevlerinde “hasta mahkûmlar sorunu” neden yaşanıyor ve bu sorun nasıl çözülür?
İHD: Hasta mahkûm sayısı daha fazla olabilir
Türkiye’de yaklaşık 288 bin kapasitesi bulunan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı 326 bini aşmış durumda. Yaklaşık 38 mahkûm, kapasite fazlası olarak cezaevlerinde kalıyor. İHD’nin verilerine göre cezaevlerinde 2022 yılı itibariyle 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta mahkûm bulunuyor.
DW Türkçe’den Alican Uludağ’a konuşan İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, sayının çok daha fazla olabileceğini belirterek 2022’de cezaevlerinde 76 mahkûmun öldüğünü, bunun 39’unun hastalıklar kaynaklı olduğu ifade etti. Türkdoğan, “sorun yapısal” tespitinde bulundu.
Cezaevlerini yakından izleyen İHD, hasta mahpus sorunun çözülmesi amacıyla 4 Kasım 2022 tarihinde hazırladığı 27 sayfalık raporu Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra TBMM’ye de sundu. Adalet Bakanlığı’nın resmi olarak “Faydalanacağız” dediği raporda, cezaevlerindeki sorunlara işaret edildi.
Raporda aşırı kalabalık koğuşlar, yetersiz beslenme, temiz suya erişememe, ısıtma sorunu, havalandırma hakkından yetersiz faydalanma, revire geç çıkarılma, yeterli sayıda doktor bulunmaması, hastaneye sevklerin geç yapılması ve kelepçeli muayene bu sorunların başında sayıldı. Bu sorunların cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını olumsuz etkilediği vurgulandı.
Hapishanelerde yaşamlarını tek başına devam ettiremeyecek mahkûmların tek kişilik odalarda tutulduğu anlatılan raporda, özellikle ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmedikleri belirtildi. Raporda, Adli Tıp Kurumu’nun bu yönde verdiği tahliye kararlarının ise güvenlik gerekçesiyle uygulanmadığı öne sürüldü.
“Adli Tıp’tan rapor alınması şartı kaldırılmalı”
İHD Başkanı Türkdoğan, Vural Avar’ın ölümüyle bir kez daha gündeme gelen hasta mahkûmlar konusunda mevzuattan kaynaklı sorunlara işaret etti. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un çok sayıda maddesinin değiştirilmesi gerektiğini belirten Türkdoğan, “Bu kanun 2005 yılında yürürlüğe girdiğinde bize göre çok daha düzgün bir yasaydı. Ama daha sonra hep güvenlik kaygılarıyla yapılan değişikliklerle şu anda işin içinden çıkılmaz bir hal almış durumda” dedi.
İHD’nin raporunda da çözüm önerisi olarak hasta mahpusların infazının durdurulmasını düzenleyen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ıncı maddesindeki Adli Tıp’tan rapor alınması şartının kaldırılması istendi.
Raporda, “uygulamada Adli Tıp Kurumu’nun TCK tarafından korunması gereken hukuki yarar ilkesini göz önüne almadığı” savunularak “kurumun siyasi iktidarın telkinleriyle hareket ettiği ve hüküm giyen mahpuslar aleyhine tıp etiğine aykırı raporlar ürettiği” ifadelerine yer verildi. Bu nedenle Adli Tıp Kurumu onayının kaldırılması talep edilen raporda, bunun ancak “çok çok istisnai durumlarda düzenlenmesi gerektiği” belirildi.
Türkdoğan: Hastanelerden rapor yeterli görülmeli
Türkdoğan, Adli Tıp’tan rapor alınması yerine üniversite veya Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinden alınan sağlık kurulu raporlarının yeterli görülmesiyle sorunun çözüleceğini kaydetti.
Ayrıca yasanın Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezaevinde olanları kapsamadığını belirten Türkdoğan, “Yani bunlar aleyhinde bir düzenleme var. Şimdi yaşamını yitiren Vural Avar da TMK kapsamında bir mahpustu. Dolayısıyla kanunun adli mahpuslara tanıdığı çeşitli kolaylıklardan o da yararlanamadı. Öncelikle biz İnfaz Kanunu’nda TMK ayırımının kesinlikle ve kesinlikle kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
“Siyasi irade ayrım yapmamalı”
Türkdoğan, bu iki çözüm önerisinin yanında sorunun çözümü için “siyasi iradeye” de ihtiyaç olduğunu vurguladı. Çözümün yalnızca emekli askerler değil, tüm hasta mahkûmları kapsaması gerektiğini belirten Türkdoğan, “Çünkü Adli Tıp Kurumu ya diğer hasta mahpuslar bakımından işlem yapacak ya da yapmayacak. Yani siyasi iradenin de iradesini ortaya koyarken ayrım yapmaması gerekir” ifadesini kullandı.
İHD’nin hasta mahkûmlar raporunda, şu öneriler de dikkat çekti:
– Cumhurbaşkanının sağlık sebebi ile mahpusları af yetkisini düzenleyen genelgesi değiştirilmeli, Cumhurbaşkanı ağır hasta mahpuslar ile ilgili yetkisini ayrım gözetmeksizin kullanmalıdır.
– Hapishanelerde yaşamını yitiren hasta mahpuslarla ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı ihmal ve sorumluluğu olanlar hakkında cezai yaptırımların uygulanmalıdır.
– Hastalık nedeniyle infazı ertelenen mahpusların tedavileri için sağlık sigortaları devlet tarafından karşılanmalıdır.
28 Şubat’ta 10 asker cezaevinde
Öte yandan Vural Avar’ın ölümünün ardından gözler bir kez daha 28 Şubat davasında cezaevinde olan diğer askerlerin durumuna da çevrildi. Şu an cezaevlerinde arasında emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın bulunduğu yaşları 71 ile 91 arasında değişen 10 emekli asker bulunuyor.
28 Şubat davasının avukatlarından Aykanat Kaçmaz, cezaevindeki 10 askerin ciddi sağlık rahatsızlıkları bulunduğunu kaydetti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın açıklamasının aksine Cumhurbaşkanının Vural Avar’a ilişkin af yetkisini resen kullanabileceğini belirten Avar, bunun için özel bir başvuruya gerek olmadığını kaydetti.
Kaçmaz, “Vural Avar’dan af yönünde başvuru yapması için ölümünden birkaç gün önce talep alınmıştı. Demans rahatsızlığı nedeniyle elleri titrediği için yazamamış, aynı odadaki Erol Özkasnak dilekçesini yazmış. Sonradan yazı başkasına ait değil denmesin diye kendisi yazmış, bir cümlelik dilekçeyi yarım saatte yazmış. Bu dava kumpas bir davadır. Diğerleri af değil adalet istiyorlar” dedi.
Kaçmaz, Anayasa Mahkemesi’nin de 28 Şubat davasına ilişkin yapılan bireysel başvuruyu halen görüşmemesine eleştirdi.
Bakan Bozdağ, Avar’ın durumuyla ilgili olarak “Sayın Cumhurbaşkanımız Vural Avar’la ilgili özel af yetkisini kullanmak istediğini bana söyledi ve süreci başlatmamızı da istedi. Biz merhum Avar’a bu dileği ilettik. Çünkü müracaat etmesi gerekiyor sürecin başlaması için. Fakat başlangıçta müracaat etmedi. Rahmetli oluşundan, yani çok az bir süre önce müracaatı oldu. Biz hemen işlemleri başlattık. Ve süratle işlemlere tekemmül ettirmeye sürdürürken bu arada rahmete kavuştu” açıklamasını yapmıştı.
İnfaz erteleme nasıl yapılıyor?
Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi uygulaması, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ıncı maddesinde düzenleniyor. Yasaya göre, maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılabiliyor. Ayrıca cezanın infazı resmi sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde yaptırılsa dahi, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike varsa, yine infaz iyileşinceye kadar geri bırakılabiliyor.
Ancak bu geri bırakma kararı, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yerin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından veriliyor.
Cumhurbaşkanı’nın af yetkisi ise Anayasanın 104’üncü maddesinde düzenlenmiş durumda. Bu maddede bu yetki, “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır” şeklinde tanımlanıyor.