PKK, Abdullah Öcalan’ın Çağrısıyla Silah Bırakır Mı?

PKK yöneticilerinin son yıllarda Abdulah Öcalan’ın açıklamalarına doğrudan karşı çıkmadan onu tevil ederek karşı pozisyon oluşturduğuna dikkat çeken Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, “Kimi zaman (Öcalan’ı) boşa düşürdükleri görüntüsü verdiler ancak örgüt kadroları ve militanları için en güçlü motivasyon halen Öcalan. Öcalan’ın militanlar üzerindeki etkisi yadsınamaz” yorumu yapıyor.

Öcalan’ın 1999’da yaptığı geri çekilme çağrısına o dönem bütün güçlerin uyduğunu hatırlatan Girasun, 2013-2015”teki çözüm sürecine dair ise şunları kaydediyor: “Öcalan’ın 2013’teki çağrısına önce bir olumlu cevap alındı. Ancak devamında Türkiye’de yaşanan olaylar hem AKP-Gülen Cemaati çatışması, hem o dönem başlayan Gezi olayları, sonrasındaki Kobani meselesi, Rojava denklemi Öcalan’ın örgütüne yönelik çağrısının etkisini azaltmıştı.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partili milletvekilleri ile TBMM’de el sıkışması ve ardından cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrının tartışılmaya başlandığı günlerde TUSAŞ’a düzenlenen terör saldırısı PKK’nın silah bırakmaya istekli olup olmadığı sorusunu da beraberinde getirdi.

Bahçeli’nin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı “Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey olmaz diyenlere de sesleniyorum. Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın” açıklaması Kürt sorununun çözümü için yeni bir sürecin başlayacağı beklentilerine yol açmıştı.

DEM Parti’den ve Edirne Cezaevindeki HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan da gelen ılımlı açıklamalar bu beklentileri yükseltti. Ancak TUSAŞ’a yapılan ve İçişleri Bakanlığı tarafından PKK militanlarınca gerçekleştirildiği belirtilen saldırı henüz netliğe kavuşmamış bu sürece ilişkin soru işaretlerini artırdı.

TUSAŞ saldırısının olduğu 23 Ekim’de bu süreç için önemli bir başka gelişme Öcalan için uygulanan tecridin kaldırılması ve 43 ayın ardından aile görüşmesine izin verilmesi oldu.

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, yeğeni ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (Dem Parti) Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ile görüştü. Ömer Öcalan 24 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Abdullah Öcalan’ın “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” dediğini aktardı.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı tarafından Öcalan ile yapılan görüşmeye dair yapılan açıklamada Kürt halkının bütün yapıları ve bileşenleriyle Öcalan’ın geliştireceği süreci esas alacağı belirtilerek “Önder Apo hareketimizin ve halkımızın iradesi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün muhatabı ve müzakerecisidir. Bu konuda herhangi bir farklı yaklaşım ve duruş söz konusu değildir. Hareketimiz bütün bileşenleriyle Önder Apo’nun geliştireceği sürece göre hareket edecektir” denildi.

Peki 1999’dan beri tutuklu bulunan Abdullah Öcalan örgüt üstünde hâlâ güçlü mü? Öcalan’ın çağrı yapması durumunda PKK’nın silahları bırakıp bırakır mı? Öcalan, örgütün yönetici elitleri tarafından ne kadar dinlenir?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘e konuşan Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, PKK yöneticilerinin son yıllarda Abdulah Öcalan’ın açıklamalarına doğrudan karşı çıkmadan onu tevil ederek karşı pozisyon oluşturduğuna dikkat çekip “Kimi zaman (Öcalan’ı) boşa düşürdükleri görüntüsü verdiler ancak örgüt kadroları ve militanları için en güçlü motivasyon halen Öcalan. Öcalan’ın militanlar üzerindeki etkisi yadsınamaz” yorumu yapıyor.

Öcalan’ın 1999’da yaptığı geri çekilme çağrısına o dönem bütün güçlerin uyduğunu hatırlatan Girasun, 2013-2015”teki çözüm sürecine dair ise şunları kaydediyor: “Öcalan’ın 2013’teki çağrısına önce bir olumlu cevap alındı. Ancak devamında Türkiye’de yaşanan olaylar hem AKP-Gülen Cemaati çatışması, hem o dönem başlayan Gezi olayları, sonrasındaki Kobani meselesi, Rojava denklemi Öcalan’ın örgütüne yönelik çağrısının etkisini azaltmıştı.”

Diyarbakır’da 21 Mart 2013’te düzenlenen Nevruz kutlamalarında Abdullah Öcalan’ın mektubu okunmuştu. Öcalan mektubunda silahları susturma çağrısı yaparak “silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi aşamasının geldiğini” belirtmişti.

Bu gelişmenin ardından PKK’lı Murat Karayılan 25 Nisan 2013’te Kandil’de kalabalık bir gazeteci topluluğunun katıldığı basın toplantısıyla örgütün 8 Mayıs’ta geri çekilmeye başlayacağını duyurdu. Ancak yaz aylarına gelindiğinde bu çekilmenin Türk yetkililerin istediği boyutta olmadığı basına yansımaya başladı.

Erdoğan, 26 Haziran 2013’te Akil İnsanlar Heyeti üyeleri ile Dolmabahçe’deki başbakanlık yerleşkesinde görüşmesinde örgütün sadece yüzde 15’inin çekildiğini söyledi. Bölgesel dinamiklerin, Suriye’deki gelişmelerin ve Gezi olaylarının etkisiyle de büyüyen gerilimle PKK 9 Eylül 2013’te ise geri çekilmeyi durdurduğunu açıkladı.

PKK’da Abdullah Öcalan’a karşı direnç gelişir mi?

Girasun’a göre bugün itibariyle kamuoyuna yansıyan bazı ifadelerden görünen örgütte Öcalan’a karşı yeni bir direnç gelişebileceği yönünde. PKK’nın Öcalan’a çağrısına karşılık vermeyebileceği düşünenler, sosyal medyada KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’ın 2015’teki bir röportajındaki sözlerini paylaşıyor.

Bayık bu röportajında İmralı’daki Öcalan için “Önder Apo orada çarmıhta gerilmiş durumdadır. Sürekli kameralarla izleniyor, sürekli baskı altında, ellerinde rehinedir” diyerek şöyle devam ediyor: “Pratiği yürüten biziz. Pratikten biz sorumluyuz. Apo sorumlu değil. Apo oradan ne hareketi ne de pratiği yürütebilir. Bu konularda bir karar da veremez. Silahlı güçlerin yurt dışına çekilmesi kararını ancak biz veririz. Ne HDP ne de Apo verebilir. Böyle bir çağrı olursa bunun kararını biz veririz.”

Ancak PKK yöneticilerinin zaman zaman ters düştüğü Öcalan’ın alt kadrolar ve militanlar üstündeki etkisinin daha güçlü olabileceği yorumları da yapılıyor. Girasun, TUSAŞ’a yapılan saldırının örgütün Öcalan’a karşı oluşturduğu direncin bir parçası olabileceğini söylerken şunları kaydediyor:

“Öcalan’ın kadrolar üzerindeki etkisini unutmamak lazım. Örgütün militanları ve kadroları için Öcalan büyük bir savaş motivasyonu. O yüzden kurucu kadroda bir direnç gelişse dahi Öcalan’ı dinleyecek militanları ve kadroları düşündüğümüz zaman yönetici elitinin de eli oldukça zayıf olur.”

Öcalan’ın 2019’daki yerel seçiminin hemen öncesinde yaptığı “sandıkta tarafsız kalınması” çağrısı HDP, Kandil ve Kürt seçmenlerde karşılık bulmamıştı. Girasun, şu andaki durumun daha farklı olduğunu ve Demirtaş’ın yaptığı “Öcalan bir inisiyatif alırsa tüm gücümüzle arkasında olacağız; barış sesinin bu defa bastırılmasına izin vermeyeceğiz” açıklamasına işaret ederek şöyle konuşuyor:

“Demirtaş toplumsal liderliğini ve gücünü Öcalan’ın silahsızlanma çağrısıyla beraber devreye sokabileceğini ilan ediyor. Öcalan, Kürt toplumu için tarihsel bir lider. Demirtaş ise güçlü bir toplumsal lider. Tarihsel liderle sosyolojik liderin yan yana geldiği durumda çağrının hem örgüt militanları üzerindeki etkisinin kuvveti artar hem de geniş toplumsal kesimlerde bunun kabulü kolaylaşabilir.”

Bu arada TUSAŞ’a yönelik saldırı öncesinde Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısını değerlendiren PKK yöneticilerinden Murat Karayılan, örgütün Türkiye’de zayıflamadığını savunarak “Kimse yanlış hesap yapmamalı, (yanlış hesap yapanlar) yarın ne kadar büyük yanıldıklarını görecektir” ifadelerini kullandı. Karayılan ayrıca “Eğer Türkiye’nin çıkarını düşünen, gerçek yurtseverliğin ağır bastığı bir durum gelişiyorsa ve bu temelde bazı yeni adımları atacaklarsa Kürt tarafı buna yok demez ama asla yaş tahtaya da basmaz” diye konuştu.

Öcalan’ın olası bir çağrısı durumunda PKK’nın bir bölünmeye gidip gitmeyeceği ve Suriye’de ABD’nin desteğiyle giderek güçlenen PYD/YPG güçlerinin durumu da akıllardaki bir başka soru işareti.

Ankara, PKK’nın Suriye kolu olarak nitelendirdiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altındaki YPG-PYD’nin Kuzey Suriye’de oluşturduğu otonom bölgenin ABD’nin de katkısıyla devletleşmeye gittiğini düşünerek uzun bir süredir bunu engellemeye çalışıyor. Bu kapsamda “Suriye’den gelen tehditleri önlemek” için Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlatmış, ardından Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Barış Kalkanı operasyonlarını gerçekleştirmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında son düzenlenen güvenlik toplantısının ardından yapılan açıklamada da “terörle mücadelenin ve terörsüz bir Türkiye için cansiparane çalışmaların süreceği, sınır ötesinde bir ‘teröristan’ kurulmasına asla müsaade edilmeyeceği” vurgulandı.

Girasun, örgütün silahsızlanmasıyla PYD’nin ve Rojava’nın durumlarının farklı meseleler olduğunu ifade ederek şu anda bahsi geçen sürecin daha çok “örgütün Türkiye’ye ve Türkiye’nin menfaatlerine karşı silah kullanmayı bırakması” olduğunu belirtiyor. Girasun, “Yani örgütle ilişkili bütün silahlı unsurların silah bırakacağı ve bugüne kadar bu yapıların elde ettiği bütün kazanımlarını bir çırpıda geriye bırakacakları anlamına gelmez” diyor.

Örgütte geçmişte de yaşandığı gibi bir bölünmenin de gündeme gelebileceği ancak silah bırakmayan ekibin muhtemelen marjinalleşeceği öngörüsünde bulunan Girasun, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu tür çözüm süreçleri içinde bölünmeler, ayrılıklar vb elbette yaşanır. Çatışmaların çözüme kavuşturulduğu IRA, FARC gibi yakın örnekler de bunu bize gösteriyor. Ama mutlak yaşanır ya da yaşanacaktır demek değildir bu.”

Girasun, Kürt toplumunun çok net bir şekilde sorunların barışçıl yollarla, silah dışı yöntemlerle çözüm arayışını desteklediğini de belirtiyor. DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “yepyeni bir dönemin” ve “toplumsal barış, iç cephenin güçlendirilmesi ve ulusal birliğin tahkimi” için başlangıç noktasında olunduğunu söyledi. Çandar, Öcalan’ın “ben varım” dediğini söylerken şunları kaydetti:

“Şimdi iş sözü edilen koşulların oluşturulmasında. Bu, kolay bir iş değil; sabır, dikkat, titizlik, esneklik, özveri ve en önemlisi irade gerektiriyor. Dünkü terör saldırısı iç barışı, toplumsal barışı, iç cepheyi güçlendirmenin çok da kolay olmadığını, durumun birçok toplumsal provokasyona açık olduğunu gösterdi.”

Paylaşın