Bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirerek dış politikada bir “restorasyon dönemi” inşa çabası içinde olan Türkiye ile Türkiye-ABD ilişkilerinde Rusya-Ukrayna savaşının da etkisiyle diplomasi trafiğinin hızlandığı bir dönem yaşanıyor.
Türkiye ile ABD ilişkilerinin gündeminde Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve ardından gelen Rusya’ya yönelik yaptırımlar, yeni işlerlik kazanan Stratejik Mekanizma, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi ve Türkiye’nin ABD’den talep ettiği F-16 savaş uçaklarının olası satışı gibi konu başlıkları öne çıkıyor.
Rusya yaptırımları Türkiye’yi etkiler mi?
Rusya’ya bir dizi yaptırım uygulama kararı alan ABD ve Batılı ülkeler bunları giderek ağırlaştırırken, Türkiye ise bu yaptırımlara uymayacağını açıklamıştı.
Rusya ve Ukrayna ile yakın ilişkileri bulunduğunu ve ikisinden de vazgeçmeyeceğini belirten Ankara, Montrö Sözleşmesi’ni titizlikle uyguladığını, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini ve barış için çabaladığını vurguluyor.
Washington ise bir yandan Ankara’nın kolaylaştırıcı rolünün önemli olduğunu söylerken, diğer taraftan Türkiye’ye Rusya’nın yaptırımları delmesine imkan vermeme konusunda dikkatli olma çağrısı yapıyor.
Washington’daki Ortadoğu Enstitüsü Türkiye Çalışmaları Enstitüsü Direktörü Gönül Tol, Rusya’ya uygulanan yaptırımlarla ilgili ABD Hazine Bakanlığı’nın çok hassas olduğuna dikkat çekerek, izlenimlerini şöyle aktarıyor:
“Hazine Bakanlığı’nın bakış açısı şöyle; yeni yaptırımlar uygulamak önemli olabilir ama ondan daha önemli olan mevcut yaptırımların yüzde yüz uygulanmasını ve delinmemesini sağlamak.”
Tol bu nedenle Türkiye üzerindeki yaptırım baskısının bundan sonra artabileceğini belirtiyor.
German Marshall Fund Türkiye Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, Türkiye’nin eskiden beri prensip gereği Birleşmiş Milletler’in (BM) onaylamadığı yaptırımlara katılmadığını söyleyerek, şu ana kadar Türkiye’ye yaptırımlar için çok büyük bir baskı gelmediğini belirtiyor. Ünlühisarcıklı, bu konudaki hassas noktayı ise şöyle aktarıyor:
“Çok büyük baskı da gelmeyecek gibi ama Türkiye’nin diğer ülkelerin uyguladığı yaptırımları Rusya’nın delebilmesi için de fırsat sunmaması gerekiyor. Eğer hatırlarsak ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlarda Türkiye’nin biraz İran’ın yaptırımlarının çevresinden dolanmasına imkan sağlama gibi bir rolü olmuştu. Türkiye bunun için bedel de ödedi.”
ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Victoria Nuland’ın geçtiğimiz günlerde Ankara’da yaptığı görüşmelerde de bu konunun gündeme geldiği belirtiliyor.
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Sözcüsü Julie Eadeh, görüşmelere ilişkin soruya cevaben “Sayın Nuland’ın da dediği gibi, Türkiye’nin dikkatli olması ve topraklarının yaptırımlardan kurtulunmasına ya da Rus oligarkların kirli parası için havuz olmasına izin vermemesi çok önemli” ifadelerini kullanmıştı.
Türkiye’nin eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu ise ABD’nin yaptırımlarını giderek ağırlaştırdığına dikkat çekerek, Türkiye için asıl sıkıntı yaratabilecek olanın bundan sonra gelmesi muhtemel “ikincil yaptırımlar” (secondary sanctions) olabileceğine dikkat çekiyor.
ABD’li bazı senatörler tarafından zaman zaman dile getirilen ancak henüz karar verilmeyen “ikincil yaptırımların” uygulanması durumunda diğer ülkelerdeki şirketler ya da kişiler seçim yapmak durumunda bırakılacak ve sadece ya Rusya ya da ABD ile ticaret yapabilecek.
Stratejik Mekanizma ne kadar etkili olur?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın üzerinde anlaştığı “Stratejik Mekanizma” kapsamında iki ülke dışişleri ve ticaret bakanlıkları yetkilileri de ABD’den Türkiye’ye oligark mesajı: Kirli paranın havuzu olmayın geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir araya gelmişti.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu mekanizma çerçevesinde bakanlar düzeyinde görüşmeler yapmak için ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile 18 Mayıs’ta Washington’da bir araya geleceğini söyleyerek, “Bu mekanizmanın sonuç odaklı olmasını, verimli geçmesini istiyoruz” diye konuştu.
Ancak uzmanlara göre iki ülke arasında daha önce de ismi farklı da olsa buna benzer mekanizmalar kuruldu ancak çok sonuç getirmedi.
Loğoğlu, ilişkileri düze çıkarmak için daha önce de benzer oluşumlara gidildiğini hatırlatarak, şöyle konuşuyor:
“Bu kez adı çok iddialı ama farklı bir mekanizma değil. Fazla bir sonuç çıkacağını sanmıyorum. Çünkü iki ülke arasındaki sorunların devamının nedeni sorunları ele alacak mekanizmaların yokluğu değil, bunlar daha önce de vardı. Asıl sorun karşılıklı güven ve örtüşen çıkarların gereğini yapmaktaki engeller.”
Loğoğlu’na göre yapısal olan bu engellerin başında S-400 konusu geliyor.
Loğoğlu: S-400 konusu ABD için kapanmadı
ABD’nin, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması nedeniyle Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar da devam ediyor.
Büyükelçi Loğoğlu CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarının bir yasadan kaynaklandığını ve yönetimin de yasanın gereğini uygulamak durumunda olduğunu belirterek, “Her ne kadar Türk tarafı ‘bu iş kapanmıştır, bitmiştir’ dese de hiçbir Amerikalı bu görüşe katılmaz. S-400’ler Türkiye’de bulunduğu sürece bu mesele ABD bakımından devam eder” diye konuşuyor.
German Marshall Fund Türkiye Direktörü Ünlühisarcıklı, Türkiye’nin çelişkileri bir yana bu konuda ABD’yi de çelişkili bulduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bir yandan ABD bütün NATO müttefiklerine askeri harcamalarını artırmaları, caydırıcılıklarını güçlendirmeleri yönünde telkinde bulunuyor. Ama öte yandan gerek CAATSA yaptırımları gerek bu F-16 gibi alım satımlarda ABD Kongresi’nin vetosu nedeniyle NATO’nun en büyük ikinci en büyük F-16 filosuna sahip Türkiye caydırıcılığını artıramıyor.”
Kongre’ye F-16 mektubu ne anlama geliyor?
İki ülke ilişkilerinin önemli bir başka gündem maddesi olan 40 adet yeni savaş uçağı ve 80 modernizasyon kitini kapsayan F-16 görüşmeleri ile ilgili de son günlerde önemli gelişmeler yaşanıyor.
Reuters’ın haberine göre ABD Dışişleri Bakanlığı Kongre’ye bir mektup göndererek, Türkiye’ye potansiyel F-16 savaş uçağı satılmasının ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu olacağını bildirdi. Satışla ilgili Kongre’deki süreç önemli görülüyor.
Türkiye-ABD ilişkilerini yakından takip eden Gönül Tol, Rusya’nın saldırısının ardından ABD bürokrasisinde Türkiye ile ilgili eskiye kıyasla daha ılımlı bir hava oluştuğunu, geneli yansıtmasa da ABD bürokrasindeki bir kanadın Türkiye ile ilişkilerin toparlanabileceğini düşünmeye başladığını belirterek, son mektubun bu kapsamda değerlendirilebileceğini söylüyor.
F-16 satışını aslında ABD’nin Türkiye’ye vereceği bir “taviz” olarak görmemek gerektiğini de belirten Tol, NATO’nun bir müttefikini askeri olarak zayıflatmanın doğru olup olmadığı tartışmalarının devam ettiğini söylüyor.
Bu arada bir süredir devam eden teknik görüşmelerin ardından gelen bu mektup Ankara’yı memnun ederken, F-16 satışına ‘tamam’ demek için henüz erken olduğuna işaret ediliyor.
Tol, Kongre üyelerinin Türkiye’ye karşı hâlâ pek olumlu bakmadığını söylerken, Ünlühisarcıklı da buna benzer süreçlerin geçmişte de yaşandığını anımsatıyor ve eski örnekleri şöyle anlatıyor:
“Dışişleri Bakanlığı Kongre’ye bu doğrultuda bir mektup gönderdikten sonra, hemen ardından Kongre de bakanlığa bunun neden olmaması gerektiğiyle ilgili karşı mektup gönderiyor. Şu anda maalesef ABD Kongresi’nde Dış İlişkiler Komisyonu’nda Türkiye aleyhtarlığı ile ilgili iki partili bir uzlaşı var.”
Büyükelçi Loğoğlu ise psikolojik bir etkisi olacağını söylediği mektubun sonuç verip vermeyeceği konusunda şüpheli. Loğoğlu şüphelerini şöyle açıklıyor:
“İki nedenden ötürü sonuç alınamaz. Birincisi bu mektupta F-16’ların satışı ile ilgili tam bir kararlılık ve takvim yok. İkincisi Kongre’nin onay vermesi gerekiyor. O bakımdan (bu mektubu) Türkiye’nin şu sıralarda Rusya tarafına kaymaması için bu tarafta tutmaya yönelik bir hamle olarak görüyorum.”
(Kaynak: DW Türkçe)