ABD İle İsrail Arasında Gazze Konusunda Görüş Ayrılığı Derinleşiyor

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Joe Biden’ın son haftalarda hiçbir şekilde doğrudan iletişim kurmadığı belirtilirken, ABD’nin Gazze’deki savaşın ardından bir Filistin devleti kurulması yönünde adım atmaya davet ettiği İsrail, bu öneriyi bir kez daha reddetti.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken geçen haftaki Ortadoğu gezisinde İsrailli yetkililere, Suudi Arabistan dâhil Arap ülkelerinin Gazze’nin yeniden inşasına ve Filistin’in gelecekteki idaresine, İsrail’in bir Filistin devleti kurulmasına imkân tanıması şartıyla yardımcı olacaklarını belirttiğini iletmişti.

VOA Türkçe’de yer alan habere göre; Beyaz Saray, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’nin Filistin Devleti tarafından yönetilmesine karşı çıktığını açıkladı. Biden yönetimi, savaş sonrasında Gazze Şeridi’nde hayata geçmesini istediği planın kilit unsurlarından biri bu olmasına rağmen vizyonundan vazgeçmiş görünmüyor.

Beyaz Saray aynı zamanda İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine aracılık etmeyi umuyor ki, bu uzun zamandır istenen ve bölge için geniş ekonomik ve güvenlik etkileri olan bir konu.

Ancak Netanyahu dün geniş katılımlı bir basın toplantısında bu plana sırtını döndü ve şu anda Filistin topraklarını oluşturan bölgenin tamamının İsrail’in güvenlik sağlamasında ısrar etti. Netanyahu, “Bu egemenlik fikriyle çatışıyor. Ne yapabilirsiniz ki?” dedi.

Kirby Air Force One uçağında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bu Başbakan Netanyahu’nun yeni bir yorumu değil. Açıkçası biz farklı görüyoruz. Filistinliler’in barış ve güvenlik içinde bağımsız bir devlette yaşama hakkına sahip olduklarına inanıyoruz” dedi.

Netanyahu, Biden yönetimini bu konuda bilgilendirdiğini söyleyerek, İsrail hükümeti ile Filistin bölgesinde Hamas’a karşı yürüttüğü askeri harekatın en sadık destekçisi olan ABD ile arasındaki derin ayrılıkları vurguladı.

Washington İsrail’i, Hamas’ın kontrolündeki Gazze’deki Sağlık yetkililerine göre 24 binden fazla kişinin ölümüne neden olan saldırılarını azaltmaya çağırdı. Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısı İsrail’de 1200 kişinin ölümüne yol açarak ülkenin on yıllardır süren çatışmalarda yaşadığı en kanlı hadise olmuştu.

Biden yönetimi yetkilileri İsrail’e yönelik baskılarını giderek daha açık bir şekilde dile getirirken, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken iki devletli çözüme giden bir yol olmadan Arap ülkelerinin Gazze’nin yeniden inşasında yer almayacağı uyarısında bulundu.

Blinken bu ayın başlarında Netanyahu savaş kabinesi ile görüştükten sonra Tel Aviv’de gazetecilere yaptığı açıklamada, “İsrail, Arap komşularının kalıcı güvenliğini sağlamaya yardımcı olmak için gerekli zor kararları almasını istiyorsa, İsrailli liderlerin kendileri de zor kararlar almak zorunda kalacaklardır” dedi.

Suudi Arabistan – İsrail normalleşmesi

ABD-İsrail anlaşmazlığının detayları, Biden yönetiminin İsrail ve Suudi Arabistan arasında bir normalleşme anlaşması için bastırmasıyla ortaya çıkıyor. Beyaz Saray, bu yakınlaşmaya aracı olmak için İsrail’in Filistin devletini tanımasını istiyordu.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan bu hafta İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı açıklamada “7 Ekim sonrası strateji, [İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki] normalleşmenin Filistinliler için siyasi bir ufka bağlı olduğunu görmek istiyoruz” dedi. “Bu krize yanıt verirken, bölgesel ortaklarımızla normalleşme ve entegrasyon için aktif bir yol izliyoruz.”

Washington 7 Ekim saldırılarından bu yana İsrailliler ve Filistinliler arasında doğrudan müzakerelerden kaçınarak, bunun yerine bölgesel bir anlaşma için bastırarak çerçeve üzerinde çalışıyor. Bu yaklaşım, Trump yönetiminin bazı Arap ülkeleriyle normalleşmeyi sağlayan İbrahim Anlaşmaları’nın [İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasında 2020’de imzalanan anlaşma] bir uzantısı. Ancak Biden’ın yaklaşımı Filistinliler için siyasi bir ufuk açıyor.

ABD’li yetkililer ve milletvekilleri geçtiğimiz haftalarda Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile bir araya gelerek İsrail-Hamas savaşını sona erdirecek ve Gazze’de Filistinliler’in özyönetimini sağlayacak bir çerçeveye ulaşmayı hedefledi.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, ABD’nin savaş sonrası Gazze vizyonuna rehberlik eden dört ilkeyi ortaya koydu: Filistin bölgesinin bir daha asla İsrail’e yönelik terör saldırıları için bir fırlatma rampası haline gelmemesi, İsrail ile Arap komşuları arasında barışçıl ilişkiler, bağımsız bir Filistin devleti ve İsrail için güvenlik güvenceleri.

Netanyahu ve hükümetinin aşırı sağcı üyeleri aylardır bir Filistin devleti fikrini reddediyor. Aralarında Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in de bulunduğu kimi kabine üyeleri Gazze’nin tamamen kontrol altına alınmasını ve Filistinliler’in sınır dışı edilmesini savunuyor.

Ancak askeri harekatın İsrail’e günde yaklaşık 220 milyon dolara mal olması ve uluslararası desteğin azalması nedeniyle Netanyahu bir çıkış stratejisi arayışında olabilir. Normalleşme, yolsuzluk davaları ve İsrail istihbaratının uyarılarına rağmen Hamas’ın saldırısını engelleyemediği için hesap vermekten kaçmakla suçlanan zor durumdaki başbakan için siyasi bir kazanım olarak görülebilir.

Columbia Üniversitesi’nde ABD dış ve güvenlik politikaları profesörü olan ve araştırmaları savaş sonrası barışın dayanıklılığı üzerine yoğunlaşan Virginia Page Fortna, “Bu bir miktar kılıf sağlayabilir” dedi. Fortna, “Ancak gördüğüm işaretler, savaşı hızlı bir şekilde sona erdirmeye çalışmak için hiçbir teşviki olmadığı yönünde” ifadelerini kullandı.

Riyad, normalleşmenin başlıca ödülü olarak gördüğü ABD ile İran’a karşı kendisini koruyacak bir savunma anlaşmasına gözünü dikmişken, artan Filistinli ölümlerinin görüntüleri Arap dünyasını alevlendirince krallık normalleşme görüşmelerini askıya aldı.

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan da Davos’ta yaptığı açıklamada ülkesinin normalleşme anlaşmasıyla hâlâ ilgilendiğini ancak bunun “ancak bir Filistin devletiyle gerçekleşebileceğini” ve ateşkesin “barış için bir başlangıç noktası” olduğunu söyledi.

Diğer taraftan Washington, Hamas’ın yeniden toparlanmasına olanak sağlayacağı gerekçesiyle Gazze’de ateşkes için yapılan çeşitli uluslararası çağrılara karşı çıkmaya devam ediyor.

Paylaşın

ABD: Türkiye’ye F-16 Satışı Konusunda Politika Değişmedi

Türkiye’ye F-16 satışı konusunda politikanın değişmediğini söyleyen Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, “Başkan bu konuda oldukça tutarlı. Türkiye’ye ilave F-16 satışına ve mevcut F-16 filosunun modernizasyonuna destek vermeye devam ediyoruz. Göreve geldiğimizden bu yana bu konudaki tutarlı politikamız değişmedi” dedi.

VOA Türkçe’den Begüm Dönmez Ersöz’ün aktardığına göre; John Kirby, Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantısında, “Buna ilişkin tarih ya da takvim konusunda paylaşacağım yeni bir bilgi yok ancak Türkiye’ye F-16 tedariki konusunda politikamızda değişiklik yok” ifadelerini kullandı.

Türkiye ABD’den 40 adet F-16 ve 79 adet modernizasyon kiti talep etmişti. Biden yönetimi, yabancı ülkelere silah satışı konusunda kilit role sahip olan ve onayı gereken Kongre’yi geçen yıl Ocak ayında konuyla ilgili bilgilendirmişti.

ABD Temsilciler Meclisi ve Senato’nun ilgili komisyonları ve bu komisyonların başkanları silah satışına onay konusunda kilit konumda. ABD Kongre üyeleri Türkiye’ye F-16 satışını, İsveç’in NATO üyeliğine onay sürecinin tamamlanmasıyla bağlantılandırmış ve bu konuda somut adım gelene kadar F-16 satışına yeşil ışık yakmayacağının işaretini vermişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Dışişleri Komisyonu Aralık ayında İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü onayladı; sürecin tamamlanması için son aşamaya gelindi. TBMM Genel Kurulu’nun İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü ne zaman gündemine alacağı henüz belirsiz.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş 10 Ocak’ta yaptığı açıklamada onay sürecine ilişkin zamanlama bilgisi vermekten kaçınmış; “Biz Türkiye olarak NATO’nun genişlemesine karşı değiliz. Türkiye üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdi. Finlandiya’ya ayrı bir reçete uygulandı. İsveç’in de yükümlülüklerini yerine getirdiğini görüyoruz. Taleplerimiz yerine getirildikçe İsveç’in de önü açılacaktır. TBMM kendi gündemine hakimdir. Meclis gündemi uygun olduğunda bunu ele alacaktır” demişti.

Paylaşın

ABD Yönetimi, Husileri “Küresel Terör Grubu” Listesine Aldı

ABD, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nde gemilere yönelik saldırılarını sürdüren Husiler’i “özel olarak belirlenmiş küresel terör grubu” (SDGT) listesine aldığını açıkladı. Avrupa Birliği (AB) ise şimdilik bu yönde bir girişimde bulunulmayacağını duyurdu.

Haber Merkezi / Kararın resmi olarak açıklandıktan 30 gün sonra yürürlüğe girmesi bekleniyor.

ABD’de  terörizm, Küresel Terör (SDGT) ve Yabancı Terörist Örgütler (FTO) olarak ayrı sınıflandırılıyor. Bu ayrım uygulanacak yaptırımlar açısından önem taşıyor.

ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz günlerde Pennsylvania’da yaptığı bir açıklamada Husiler için “terör grubu” ifadesini kullanmıştı. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2021’de görev süresinin dolmasından kısa bir süre önce, dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Husileri her iki kategoriye de dahil ederek terörist olarak sınıflandırmıştı.

Ancak Pompeo’nun halefi Antony Blinken, Yemen’e insani yardım ulaştırılmasını kolaylaştırmak amacıyla kısa bir süre sonra bu kararı iptal etti.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Husiler’in küresel terör grubu listesine alınmasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Husiler’in eylemleri sebebiyle hesap vermesi; ancak bunun Yemen halkı pahasına olmaması gerektiğini” söyledi.

Blinken bu adımın Yemenliler üzerinde yol açabileceği olumsuz etkilerin en aza indirilmesi için de önemli adımlar attıklarını vurguladı. ABD Dışişleri Bakanı, “Husiler, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nde saldırılarını durdurursa, ABD bu tanımı yeniden değerlendirecek” dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Husiler’in FTO yerine SDGT listesine alınmasının, uluslararası yardımın Yemen’e ulaştırılması konusunda zorlukları ortadan kaldırmayı amaçladığını yineledi.

Bakanlık Sözcüsü Matthew Miller, günlük basın brifingindeki açıklamasında, “Yemen’de insani yardım sağlayan gruplarla yaptığımız görüşmelerde, FTO tanımlamasının, bazı yardım grupları üzerinde olumsuz etki yaratma riski taşıdığını veya bir terör örgütüne maddi destek sağlamakla suçlanabilecekleri yönünde bir olasılık yarattığını gördük. SDGT atamasının ise bize Husiler’in finansal sisteme erişimini engellemek ve Husiler’le iş yapan herkese ek yaptırımlar uygulamak için araçlar sağlarken aynı zamanda Yemenli sivillerin maruz kalacağı zararı ve yardım gruplarına olumsuz etkiyi en aza indirdiğine karar verdik” dedi.

Miller, Husiler’in geçmişte FTO listesine alınmasının, sadece insani yardım sağlamak isteyen gruplar üzerinde yıldırıcı etkisi olduğunu kaydetti.

Öte yandan ABD’nin aksine Avrupa Birliği (AB) Husi milislerini şimdilik terör örgütü olarak sınıflandırılmayacağını duyurdu. Çarşamba günü sorulan bir soru üzerine AB Dış İlişkiler Servisi sözcüsü, İran destekli Husilerin 2022’den bu yana halihazırda AB ve Birleşmiş Milletler yaptırımlarına tabi olduğuna dikkat çekti.

Sözcü, Husilerin terörist bir milis olarak kategorize edilmesinin AB için öncelikle sembolik bir değer taşıyacağını, ancak prensipte bunun uygulanmasının da nispeten zor olacağını savundu. Sözcü AB terör listesine dahil edilmenin ulusal bir mahkeme kararı ya da idari bir makamın yasaklama emrini gerektirdiğine de işaret etti.

Paylaşın

İran, ABD’nin Erbil’deki Üssünü Balistik Füzelerle Vurdu

İran Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC), Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKYB) başkenti Erbil’de bulunan ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyon üssünü balistik füzelerle vurduğunu duyurdu. 

Haber Merkezi / İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan saldırıya ilişkin yapılan açıklamada, “İran İslam Cumhuriyeti’nin düşmanlarının son dönemde işlediği terör suçlarına yanıt olarak, İran karşıtı grupların bölgedeki casus karargahı ve toplantı yeri gece yarısı Devrim Muhafızları’nın balistik füzeleri tarafından hedef alındı” ifadelerine yer verdi.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden (IKBY) konuya ilişkin henüz bir açıklama yapılmazken, yerel kaynaklar, saldırının ardından iki ölü ve beş yaralı sivilin yerel bir hastaneye kaldırıldığını bildirdi.

İran Devrim Muhafızları komutanlarından Kasım Süleymani’nin Kerman’daki mezarının yakınında düzenlenen bombalı saldırılarda yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetmişti. Saldırının sorumluluğunu ise IŞİD’in Afganistan kolu üstlenmişti.

İran, saldırıların arkasında İsrail ve ABD’nin bulunduğunu belirterek, IŞİD’in İsrail ve ABD’nin planlarını gerçekleştiren bir araç olduğunu açıklamıştı.

İran bağlantılı milis grupları ise, Washington’un Gazze’deki savaşında İsrail’e verdiği desteğe misilleme olarak ABD liderliğindeki koalisyonun Irak ve Suriye’deki üslerine insansız hava araçları ve roketlerle 100’den fazla saldırı düzenlemişti. Saldırıların çoğunun sorumluluğunu, Irak’taki İslami Direniş adlı oluşum üstlenmişti.

Irak’ta yaklaşık 2.500 ve Suriye’de 900 ABD askeri, bir dönem Irak ve Suriye’de geniş bir bölgeyi kontrol eden IŞİD’e karşı mücadelede Kürt, Iraklı ve yerel Suriyeli güçlere yardım eden uluslararası bir koalisyona liderlik ediyor.

Suriye’de de hedefler vuruldu

İran Devrim Muhafızlarına ait Sepah News, Suriye’de de bazı hedeflerin balistik füzelerle vurulduğunı belirterek, “Son dönemdeki terör saldırılarıyla, özellikle de IŞİD ile bağlantılı liderlerin ve kilit unsurların toplanma yerlerinin” hedef alındığını duyurdu.

Suriye’ye yönelik saldırının, “terörist gruplar tarafından güneydeki Kerman ve Rask kentlerinde İranlıların öldürüldüğü son saldırılara yanıt olarak gerçekleştirildiği” belirtildi.

3 Ocak’ta İran’ın Kirman kentinde General Kasım Süleymani’nin ölüm yıl dönümünde yaklaşık 90 kişinin öldüğü bir saldırı düzenlenmiş, saldırıyı IŞİD üstlenmişti.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) saldırıları “sorumsuzca” olarak niteleyerek kınadı ve istikrarı baltaladığı uyarısında bulundu. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller yaptığı açıklamada “İran’ın Irak’ın istikrarını baltalayan sorumsuz füze saldırılarını reddediyoruz” dedi.

İran, saldırının amacını açıkladı

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, Devrim Muhafızları Ordusu’nun Irak’ın Erbil kentini İran’ın egemenliği ve güvenliğini korumak, güvenliğine kastedenleri cezalandırmak ve terörle mücadele etmek amacıyla vurduğunu açıkladı.

İran Dışişleri Bakanlığı’nın Telegram sayfasından yapılan açıklamada Kenani, “Alınan tedbirler, ülkenin egemenliğini ve güvenliğini güçlü bir şekilde korumak, terörle mücadele etmek amacıyla gerçekleştirildi ve İran’ın güvenliğini ihlal edenlere yönelik adil cezalandırmanın bir parçasıydı” ifadelerini kullandı.

Tahran’ın her zaman bölgenin barışını, istikrarını ve güvenliğini desteklediğini ve ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeye kararlı olduğunu belirten Kenani, ancak ülkenin ulusal güvenliğine tehdit oluşturan unsurları dizginlemek, vatandaşların güvenliğini korumak ve suçluları cezalandırmak için yasal haklarını kullanmaktan çekinmeyeceklerinin altını çizdi.

Kenani, terör sorununun küresel nitelikte olduğuna dikkat çekerek İran’ın bölgesel ve uluslararası işbirliği çerçevesinde bu gerçekle mücadele etme kararlılığına sahip olduğunu da vurguladı.

Paylaşın

Çin’den ABD Merkezli Savunma Şirketlerine Yaptırım

Çin, ABD’nin Tayvan’a silah satışı ve Çinli şirketlere ve bireylere uyguladığı yaptırımlara yanıt olarak, ABD merkezli beş savunma şirketine yaptırım uygulanacağını duyurdu.

Haber Merkezi / Çin Dışişleri Bakanlığı, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, uygulamaya konulan yaptırımlarla birlikte şirketlerin Çin’deki mal varlıklarının dondurulacağı, şirketlerle ilişkili kurum ve kişilerin ülkede iş yapmasının yasaklanacağını belirtti.

Dışişleri Bakanlığı, açıklamasının devamında, ABD’nin Çin’in egemenlik ve güvenlik çıkarlarına zarar verdiğini, Tayvan Boğazı’ndaki barış ve istikrarı baltaladığını ve Çinli şirketlerin ve bireylerin hak ve çıkarlarını ihlal ettiğini vurguladı.

Bakanlık açıklamasının sonunda, Çin hükümetinin, ulusal egemenlik, güvenlik, toprak bütünlüğünün korunmasında ve Çinli şirketlerin ve vatandaşların yasal hak ve çıkarlarının korunmasında taviz verilmeyeceğini belirtti.

Yaptırım uygulanan şirketler arasında BAE Systems Land and Armament, Alliant Techsystems Operation, AeroVironment, ViaSat ve Data Link Solutions yer alıyor.

Çin, ülkenin doğu kıyısı açıklarında yer alan Tayvan’ı, gelecekte bir noktada Pekin’in kontrolü altına girmesi gereken bir eyalet olarak görüyor.

Paylaşın

ABD’den Türkiye Merkezli Şirkete “Husiler” Yaptırımı

ABD Maliye Bakanlığı, Yemen’deki Husiler’e İran’ın mali yardımının iletilmesinde rol oynadığı gerekçesiyle Türkiye merkezli Al Aman Kargo İthalat İhracat ve Nakliyat Limited Şirketi’ni yaptırım listesine aldı.

Yemen’de İran’ın desteklediği belirtilen Husiler, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının ardından Gazze’ye İsrail’in harekat başlatmasından sonraki süreçte saldırıları arttırdı.

Husiler, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nde uluslararası taşımacılık yapan gemileri insansız hava araçları ve füzelerle hedef alıyor. Husiler’in artan saldırıları sebebiyle bazı taşımacılık şirketleri ya faaliyetlerini askıya aldı ya da bazı gemiler Afrika’daki Ümit Burnu gibi daha uzun rotaları kullanmak zorunda kaldı.

ABD Maliye Bakanlığı’na bağlı Yabancı Varlıkların Kontrolü Dairesi (OFAC) Yemen’deki Husiler’e İran’ın mali yardımının iletilmesini kolaylaştırdığı gerekçesiyle bir kişi ve üç şirkete yaptırım getirdi.

VOA Türkçe’nin aktardığına göre; Yaptırım getirilenler arasında Türkiye’de bulunan bir şirket de var. ABD Maliye Bakanlığı’nın açıklamasına göre, yaptırım listesine alınanlar arasında ikisi Yemen’de biri Türkiye’de olmak üzere üç döviz merkezi bulunuyor.

Açıklamada, bu kişilerin İran Devrim Muhafızları ile bağlantılı olduğu belirtilen ve 2021’den bu yana ABD’nin yaptırım listesinde bulunan Said El Cemal adlı bir kişinin talimatıyla Husiler’e milyonlarca doların aktarılmasını sağladığı kaydediliyor.

OFAC’ın açıklamasında, “Said El Cemal şebekesinin Ortadoğu genelinde bulunan merkezler üzerinden İran fonlarının Yemen’de Husiler’le bağlantılı mali firmalara aktarılmasını kolaylaştırdığı” belirtiliyor.

“Türkiye’deki Al Aman Kargo Şirketi aracı”

Açıklamada, merkezi Türkiye’de bulunan Al Aman Kargo İthalat İhracat ve Nakliyat Limited Şirketi’nin de Husiler’in İranlı finansörleri tarafından gönderilen para için aracı konumunda olduğu ifade ediliyor.

Bu şirketin ABD’nin yaptırım listesinde yer alan Yemen’deki Al Alamiyah Express adlı bir şirketle Türkiye’den fonların Husiler ve Said El Cemal şebekesi adına aktarılması için çalıştığı belirtiliyor. ABD’nin yaptırım listesine aldığı isimlerden biri de Nabil Ali Ahmed Al Hadha.

Bu kişinin Türkiye’deki hesapları üzerinden milyonlarca doların Yemen’deki Husi bağlantılı hesaplara aktarıldığı; bu fonların Yemen merkezli ve Husiler’in kontrolünde bulunan Al Rawda şirketi tarafından Yemen riyaline çevrildiği ifade ediliyor.

Al Rawda şirketinin, İran’ın sağladığı milyonlarca doları Türkiye üzerinden Said El Cemal şebekesi adına Yemen’e aktardığı ve bu fonların da daha sonra Husi bağlantılı şirketlere iletildiği belirtiliyor.

Bu şirketin, fonların Husiler’in kontrolündeki savunma bakanlığından cephedeki Husi savaşçılarına transfer edilmesi için aracı olarak da görev gördüğü açıklamada yer alan bilgiler arasında.

Yaptırım kararı kapsamında bu kişi ve şirketlerin ABD’de bulunan mal varlıkları da donduruldu. Yaptırım listesine alınan kişi ve şirketlerden bir açıklama henüz gelmedi.

Paylaşın

ABD’den Rusya’ya Yeni Yaptırımlar Yolda: Türk Bankaları Da Etkilenebilir

ABD Başkanı Joe Biden, Rusya’ya yönelik yaptırımları genişleten yeni bir kararname imzalayacak, Kararnamenin Rusya’nın yaptırımları delmesine kasten ya da istemeden yardımcı olan Çin, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerdeki bankalar üzerindeki baskıyı artırarak Rusya’ya yönelik yaptırımları güçlendireceği ifade edildi.

ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, finans kuruluşlarının attıkları adımlarda Rus paravan şirketler tarafından yaptırımları delmek için kullanılmadıklarından emin olmaları gerektiğine işaret etti. Kararnamenin, ABD’nin partner ve müttefik ülkelerinin bilgisi dahilinde hazırlandığı kaydedildi.

DW Türkçe’de yere alan habere göre; ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Başkan Joe Biden’in Rusya’ya yönelik yaptırımların delinmesine katkı sağlayan finans kuruluşlarına yaptırım öngören bir kararnameyi bugün imzalayacağını açıkladı. Yeni yaptırımlar, Rus savunma sanayisinde silah üretimi için gereken malzemelerin finansmanına yardım eden bankaları hedefliyor.

Yellen, kararnamenin yaptırımları delenler üzerindeki baskıyı artıracağını, bunun yanı sıra Washington’a Rusya menşeli olan ancak üçüncü ülkelerde işlenen deniz mahsulleri ve elmas gibi ürünleri yasaklama imkânı vereceğini söyledi.

“Rusya’nın savaş makinesine karşı yeni ve güçlü araçları” hayata geçirmek için adım attıklarını belirten Yellen, Rus savunma sanayisine malzeme tedarikini kolaylaştıran finans kuruluşlarına karşı bu araçları kullanmakta tereddüt etmeyeceklerini kaydetti.

ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo da CNBC televizyonuna yaptığı açıklamada, yeni kararnamenin Rusya’nın yaptırımları delmesine kasten ya da istemeden yardımcı olan Çin, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerdeki bankalar üzerindeki baskıyı artırarak Rusya’ya yönelik yaptırımları güçlendireceğini söyledi.

Adeyemo, finans kuruluşlarının attıkları adımlarda Rus paravan şirketler tarafından yaptırımları delmek için kullanılmadıklarından emin olmaları gerektiğine işaret etti. Kararnamenin, ABD’nin partner ve müttefik ülkelerinin bilgisi dahilinde hazırlandığı kaydedildi.

ABD ve Avrupa Birliği ile İngiltere, Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırması sonrasında Moskova üzerinde baskıyı artırmak için finans sektörünü, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ve çok sayıda oligarkı hedef alan yaptırımlar uygulamaya başlamıştı.

ABD, Rusya’ya yönelik yaptırımları deldiği ya da delinmesine yardım ettiği gerekçesiyle son dönemde özellikle Türkiye, BAE ve Çin’den kişi ve şirketlere art arda yaptırım kararları açıklamıştı. Son olarak geçen hafta Rusya, Türkiye, Çin ve BAE’den 250’yi aşkın kişi ve kuruluş yaptırım listesine alındı. Yaptırımlar, Rusya’nın enerji ihracatı, savunma, bankacılık, madencilik ve metal endüstrilerini hedef almıştı.

ABD’li yetkililer Türkiye ve BAE gibi ülkelerdeki ziyaretlerinde ABD’nin yaptırım uyguladığı kuruluşlarla iş birliği yapmaları halinde G7 ülkeleri piyasasına erişim hakkını yitirebilecekleri uyarısını dile getirmişti.

Paylaşın

Donald Trump’ın Başkanlık Yarışına Girmesi Yasaklandı

ABD’nin Colorado eyaleti Yüksek Mahkemesi, eski devlet başkanı Donald Trump’ın ‘başkaldırı ve isyan’ suçlarını işlediği için başkanlık seçimine katılamayacağına karar verdi.

Eyaletin yüksek mahkemesinin aldığı bu tarihi kararın ABD Anayasa Mahkemesi’ne taşınması muhtemel görülüyor.

Colorado Yüksek Mahkemesi yargıçlarının 3’e karşı 4 oyla aldığı karar, Trump’ı ABD tarihinde Anayasa’nın nadiren kullanılan bir hükmüne dayanarak Beyaz Saray için uygun görülmeyen ilk başkan adayı konumuna getiriyor.

Anayasa’nın 14’üncü ek maddesinin üçüncü kısmı, “ayaklanma ya da isyana” karışan yetkililerin bir kamu görevine gelmesini yasaklıyor.

Donald Trump’ın kampanya sözcüsü Steven Cheung, “Hızlı bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesine itirazda bulunacağız ve aynı zamanda son derece antidemokratik olan bu kararın ertelenmesi için de talepte bulunacağız.” dedi.

Karar sadece Colorado eyaletinde 5 Mart’ta yapılacak ön seçimleri kapsıyor ancak kararın neticesinin eski Başkan’ın 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerinde Trump’ın eyaletteki statüsünü etkileyebileceği ifade ediliyor.

Bağımsız seçim tahmincilerine göre Colorado Demokrat Parti’nin rahatça kazanması beklenen eyaletlerden biri. Dolayısıyla Trump’ın eyaletteki kaderi ne olursa olsun Başkan Joe Biden’ın Colorado’da ipi göğüsleyen isim olacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Colorado Yüksek Mahkemesi’nin kararı, 3 liberal yargıca karşı, 3’ü Trump tarafından atanmış 6 muhafazakar yargıcın halen görev yaptığı Anayasa Mahkemesi’nde eski Başkan’ın tekrar aynı görev için yarışmaya uygun olup olmadığı hususunun değerlendirilmesine zemin hazırlamış oldu.

Colorado’daki davanın ayrıca, Trump’ın, Anayasa’nın 14’üncü değişiklik maddesinin üçüncü kısmına göre eyeletlerin oy pusulalarından çıkartılması için daha geniş kapsamlı yürütülen çabaların bir sonuca ulaşıp ulaşamayacağının testi olacağı tahmin ediliyor.

Sözkonusu Anayasa değişiklik maddesi, ABD İç Savaşı’nın ardından konfederasyon destekçilerinin hükümette görev almasını engellemek için getirilmişti.

Colorado mahkemesi, Anayasa’nın, anketlere göre halen Cumhuriyetçi başkan aday adayları arasında açık ara en başta yer alan Trump’ın Kongre’de 2020 seçim sonuçlarının tasdik edildiği sırada şiddeti teşvik etmede rol oynadığı gerekçesiyle, oy pusulasına dahil olmasını yasakladığı hükmüne vardı.

Paylaşın

İsrail, Gazze’de Yeni Bir Aşamaya Geçileceğini Duyurdu

ABD Savunma Bakanı Austin ile Tel Aviv’de düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, “Yakında Gazze’nin farklı bölgelerini birbirinden ayırt edebileceğiz.” ifadesini kullandı.  

“Misyonu tamamladığımız her alanda, kademeli olarak bir sonraki aşamaya geçebileceğiz ve bölge halkını geri getirmek için çalışmaya başlayabileceğiz.” diyen Gallant, “Bu, bunun belki de güneyden ziyade kuzeyde daha erken gerçekleştirilebileceği anlamına geliyor.” diye konuştu.

İsrail’in saldırılarında 7 Ekim’den bu yana en az sekiz bini çocuk olmak üzere 20 bine yakın Filistinli hayatını kaybetti.

ABD Savunma Bakanı Austin Tel Aviv’de İsrailli mevkidaşı Yoav Gallant ile bir araya geldi. İki bakan görüşme sonrasında ortak basın toplantısı düzenledi.

ABD Savunma Bakanı Austin, Hamas’a karşı mücadelesinde İsrail’i askeri olarak desteklemeyi sürdüreceklerini vurguladı. Washington’un “İsrail’in en büyük dostu” olduğunu belirten Austin, “önemli mühimmat, taktik araçlar ve hava savunma sistemleri” göndermeyi sürdüreceklerini kaydetti.

Gallant ile görüşmede Gazze Şeridi’nde sivil kayıpların nasıl azaltılacağını da ele aldıklarını belirten Austin, “Çatışmalar sırasında sivil halkın korunması ve Gazze’ye insani yardımın devamı için çağrılarımızı sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.

Austin, Gazze Şeridi’nde yerlerinden edilen yaklaşık 2 milyon kişi için insani yardımın hazır edilmesi ve bu yardımın daha iyi dağıtımının sağlanması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Savunma Bakanı Yoav Gallant ise, Tel Aviv’de Austin’le düzenlenen ortak basın toplantısında, “Yakında Gazze’nin farklı bölgelerini birbirinden ayırt edebileceğiz.” ifadesini kullandı.

“Misyonu tamamladığımız her alanda, kademeli olarak bir sonraki aşamaya geçebileceğiz ve bölge halkını geri getirmek için çalışmaya başlayabileceğiz.” diyen Gallant, “Bu, bunun belki de güneyden ziyade kuzeyde daha erken gerçekleştirilebileceği anlamına geliyor.” diye konuştu.

ABD, İsrail’e diplomatik ve askeri destek vermesine rağmen, son günlerde Washington’dan Netanyahu hükümetine yönelik daha sert açıklamalar geliyor. Başkan Joe Biden geçen haftaki açıklamasında Hamas ve siviller arasında ayrım yapmadan bombardımanı sürdürmesi nedeniyle İsrail’in uluslararası düzeyde desteği kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu söylemişti.

Öte yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Gazze’de yeni bir ateşkes öngören karar tasarısının oylaması ertelendi.

BAE tarafından oylamaya sunulması öngörülen ve “Gazze’de çatışmaların sonlandırılması” ve “insani yardımların artırılması”nı talep eden tasarının, yine Washington tarafından veto edilmesini önlemek amacıyla ertelendiği kaydedildi.

Diplomatik kaynaklar, ABD’nin “çatışmaların sonlandırılması” ifadesinde değişiklik istediğini aktarıyor. Oylamaya sunulacak tasarıdaki metne ilişkin müzakereler devam ediyor.

Paylaşın

Türkiye’den ABD’ye “Gazze” Çağrısı: İsrail Üzerindeki Nüfuzunu Kullan

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD’yi, Gazze Şeridi’ne ve Batı Şeria’daki saldırıların durması için İsrail üzerindeki nüfuzunu kullanmaya çağırdı. Ayrıca, Fransa, İngiltere ve Almanya’dan da ateşkes çağrıları geldi.

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında ölü sayısının 19 bine ulaştığı bildirilirken, İsrail üzerindeki ateşkes baskıları da giderek artıyor.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile İsrail – Filistin gerilimiyle ilişkili bir görüşme gerçekleştirdi. Reuters’ın diplomatik kaynaklardan edindiğine göre, görüşmede Bakan Fidan, Washington yönetimini, Gazze Şeridi’ne ve Batı Şeria’daki saldırıların durması için İsrail üzerindeki nüfuzunu kullanmaya çağırdı.

İsrail’de temaslarda bulunan Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, daha fazla rehinenin serbest bırakılması, Gazze’de daha büyük miktarda yardımın ulaştırılması ve “siyasi bir çözümün başlangıcı” yönünde hareket edilmesi için “derhal ateşkes” çağrısı yaptı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı daha önce yaptığı açıklamada da, çalışanlarından birinin, Refah’taki bir eve İsrail saldırısı sonucu öldüğünü açıkladı. Çok sayıda sivilin öldüğünü belirttiği saldırıyı kınayan Bakanlık, İsrail yetkililerden izahat beklediğini kaydetti.

İngiltere ve Almanya’nın dışişleri bakanları da, “çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiğine” dikkat çekerek, “sürdürülebilir” ateşkes için çağrıda bulundu.

İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron ve Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock İngiliz Sunday Times gazetesine yazdıkları makalede, “İsrail, operasyonları Filistinliler’le barışçı biçimde birlikte yaşama beklentisini yok ettiği takdirde bu savaşa kazanmış olmayacak” ifadesini kullandı.

İngiltere daha önce çatışmalara “insani ara verilmesi” çağrısında bulunmuş ancak derhal ateşkes çağrısı yapmaktan kaçınmıştı. Geçen hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ezici bir çoğunlukla ateşkes yönünde oy kullanıldığında da çekimser kalmıştı.

Fransa ve Almanya BM’deki ateşkes çağrısını destekledi, ancak Almanya Başbakanı Olaf Scholz, “İsrail’in kendini savunma hakkını sorgulamak değil, mümkün kılmak gerekir” diyerek ateşkes için bastırmanın zamanı olmadığını vurguladı.

İsrail’e tam dayanışma içinde olduklarını vurgulayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise kasım ayı başında İsrail’in masum insanları öldürerek terörle mücadele edemeyeceğini söyledi.

İsrail – Filistin savaşında son durum

Hava ve kara savaşı kuzey Gazze’nin büyük bir bölümünü dümdüz etti ve nüfusun çoğunu kuşatma altındaki bölgenin güney kesimine, kalabalık barınaklara ve çadır kamplarına sürükledi.

Hamas tarafından yönetilen bölgedeki Sağlık Bakanlığı’na göre saldırılar 19 binden fazla Filistinlinin ölümüne neden oldu. Bakanlık ölü sayısını bildirirken sivil ve asker ayrımı yapmıyor.

İsrail ise Gazze’nin tüm bölgelerinde Hamas militanlarına ait olduğunu söylediği hedefleri vurmaya devam ediyor.

Militanların 7 Ekim’de İsrail’in güneyine düzenlediği ve çoğu sivil bin 200 kişinin ölümüne neden olan saldırıyla savaşı tetikleyen Hamas’ı ortadan kaldırana kadar operasyonlara devam edeceğini açıklayan İsrail ayrıca halen Gazze’de tutulan 129 rehineyi geri getireceklerinin sözünü veriyor.

Hamas ise savaş sona erene kadar artık başka rehinenin serbest bırakılmayacağını, bunun için karşılık olarak yüksek profilli militanlar dahil büyük miktarda Filistinli tutuklunun serbest bırakılmasını isteyeceğini belirtti.

Lübnan Hizbullah’ı yaptığı açıklamada sınır bölgesinde İsrail’e bir dizi saldırı düzenlediğini açıkladı. Lübnan sınırına yakın bölgede bulunan Hanita kibbutzuna yakın bölgede İsrail birliklerini hedeflediğini aktaran Hizbullah “teyit edilmiş kayıplar” bulunduğunu duyurdu.

Hizbullah ayrıca ikinci bir saldırıda sınırdaki İsrail birliklerini hedef aldığını ve kayıplar olduğunu açıkladı. Hizbullah yanlısı El Manar televizyonu grubun dört İsrail askerini kuzeydeki bir tesise girerken hedef aldığını duyurdu.

İsrail ordusu ise Pazar günü Lübnan’dan İsrail’e atış yapıldığını ancak İsrail’in topçu atışıyla hedefleri vurduğunu belirtti. İsrail ordusunun Gazze’de verdiği kayıplar 2014 yılındaki Hamas ile savaşında verdiği kayıpların neredeyse iki katına ulaştı.

İsrail ordusu Gazze’ye 27 Ekim tarihinde başlatılan kara operasyonunda Pazar günü itibarıyla 121 İsrail askerinin hayatını kaybettiğini duyurdu. 2014 yılında İsrail’in Gazze’ye düzenlediği “Koruyucu Hat Operasyonu” sırasında 66 İsrail askeri hayatını kaybetmişti.

Paylaşın