CHP’de 40 İl Ve 39 İlçe Başkanı İstifa Etti

Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) 2023’te yapılacak olan seçimler için milletvekili aday adayı olmak isteyen ve aralarında İzmir, Bursa, Mersin’in de olduğu 40 il ve 39 ilçe başkanı görevlerinden istifa etti.

CHP’nin, il ve ilçe başkanlarına milletvekili aday adayı olmak için verilen istifa süresi 26 Aralık’ta doldu. CHP’den milletvekili aday adayı olabilmek için aralarında İzmir, Bursa, Mersin’in de olduğu 40 il başkanı ile 39 ilçe başkanı istifa etti.

CHP’den milletvekilliği adaylığı için istifalara dair Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı tarafından yapılan bilgilendirme notunda istifa eden il başkanları ve görev yaptıkları iller şu şekilde sıralandı:

Manisa: Musa Semih Balaban
Aydın: Ali Çankır
Kırklareli: Alaaddin Güncer
İzmir: Deniz Yücel
Muğla: Adem Zeybekoğlu
Kayseri: Ümit Özer
Çanakkale: Metin Ümit Ural
Bursa: İsmet Karaca
Nevşehir: Kamil Gülmez
Malatya: Enver Kiraz
Isparta: Hikmet Yalım Halıcı
Erzincan: Ayhan Doğan
Aksaray: Ali Abbas Ertürk
Tokat: Çağdaş Kurtgöz
Uşak: Ali Karaoba
Yalova: Mehmet Gürel
Çorum: Mehmet Tahtasız
Balıkesir: Serkan Sarı
Konya: Barış Bektaş
Burdur: İzzet Akbulut Burdur
Mersin: Adil Aktay
Kırşehir: Şeref Baran Genç
Hakkari: Nazım Demir

Tunceli: Ali Mustafa Çelik
Van: Seracettin Bedirhanoğlu
Batman: Hüseyin Yaşar
Trabzon: Ömer Hacısalihoğlu
Kocaeli: Özgür Yıldızlı
Karaman: Mustafa Cem Kağnıcı
Ordu: Atilla Şahin
Hatay: Hasan Ramiz Parlar
Afyonkarahisar: Yalçın Karagöz
Edirne: Fevzi Karagöz
Kırklareli: Alaaddin Güncer
Aydın: Ali Çankır
Rize: Saltuk Deniz
Denizli: Bülent Nuri Çavuşoğlu
Karabük: Abdullah Çakır
Artvin: Ahmet Biber
Gümüşhane: Bedri Ağaç
Kilis: Mehmet Akif Perker
Sivas: Yılmaz Coşkun

Paylaşın

2023’te Türkiye’yi Kritik Gelişmeler Bekliyor

Cumhuriyetin 100’üncü yıl dönümü olan 2023’te çoğu kişiye göre Türkiye için “kader anı” olarak görülen cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri iç siyasette yıla damgasını vuracak. Seçim öncesi ve sonrasında yaşanacak pek çok gelişme bu kader oylamasının etrafında şekillenirken, sonuca göre yılın ilk yarısı gibi ikinci yarısı da hareketli geçebilir.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in haberine göre, Türkiye’yi 2023’ün ilk aylarından başlayarak altılı masanın alacağı kararlar, anayasa değişikliği oylaması, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili yargı süreci, HDP’nin kapatılması davası, seçim süreci ve sonrası gibi çok sayıda kritik gelişme bekliyor.

Yeni yılla beraber altılı masa hızlanacak

Altılı masanın yeni yıldaki ilk toplantısı 5 Ocak’ta Gelecek Partisi’nin ev sahipliğinde yapılacak. Yeni yılın ilk aylarıyla beraber altılı masanın gerek ortak adayın belirlenmesi gerekse diğer kritik konulara dair alacağı kararlar için zaman artık daha hızlı işleyecek. Kamuoyunun aylardır ortak adayını belirlemesi için yaptığı baskıya karşı direnen altılı masanın yılın ilk ayları ile birlikte artık bir karar alması bekleniyor. Bu kararın Şubat ayına kadar uzaması ihtimal dahilinde.

Şu ana kadar ortak aday olarak ön plana çıkan isimlerden en önemlisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları da bazı anketlerde öne çıkan isimler arasında yer alıyor. Ancak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki yargı sürecinin devam etmesi ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a HDP seçmenlerinin oy vermeyeceğin öngörülmesi iki adayın en büyük handikapları.

Altılı masanın partilerin 72 başlık altındaki görüş ve politikalarının bir havuzda harmanlandığı ortak hükümet programı ve seçim beyannamesinin de yılın ilk aylarında hazır olması bekleniyor.

Bu arada altılı masanın en önemli vaadi arasında yer alan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişin yol haritası üzerinde de çalışmalar sürüyor ve bu haritanın da yeni yılda kamuoyu ile paylaşılması bekleniyor.

İmamoğlu ile ilgili süreç nasıl ilerleyecek?

Bu arada 2023 yılında İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve getirilmesi söz konusu olan siyasi yasak da konuşulmaya devam edilecek.

Cezaya ilişkin istinaf ve Yargıtay süreçlerinin ne zaman tamamlanacağının net olarak tahmin edilememesi ortak adaya ilişkin denklemleri etkilerken, altılı masa üyeleri arasında bu konunun zaman zaman gündeme gelmesine neden olabilir.

Bu arada, İmamoğlu ile ilgili bir başka süreç daha işliyor. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı müfettişleri İmamoğlu’nun, “terörle irtibatlı ve iltisaklı kişileri belediyede işe aldığı” iddiasıyla hazırladıkları raporu tamamlayıp savcılığa teslim etmesiyle ilgili gelişmeler yeni yılda da gündemde olacak.

İçişleri Bakanlığı’nın yargıdaki bu süreçlerin tamamlanmasını beklemeden İmamoğlu’nu görevden alıp alamayacağı ya da yerine kayyum atayıp atamayacağı ve tüm bunlarla ilgili yasal süreç yine gündemin en önemli başlıklarından birisi olacak.

Anayasa değişikliği teklifi ve referandum ihtimali

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü ile ilgili yasa teklifini gündeme getirmesinin ardından Cumhur İttifakı’nın Meclis’e sunduğu anayasa değişikliği teklifi yılın ilk iki ayında gündemdeki önemli konulardan birisi olacak.

Teklifle ilgili yılın ilk haftalarında AKP’nin muhalefet partilerini ziyaret etmesi beklenirken, Ocak ayı sonlarında da komisyon görüşmelerinin başlaması öngörülüyor. Başörtüsü konusunun yanı sıra “ailenin korunması” başlığı altında eşcinsel evliliklerin engellenmesi ile ilgili düzenlemenin de yer aldığı anayasa değişikliğine ilişkin Genel Kurul’daki oylama ise görüşmelerin takvimine bağlı olarak Şubat ayında yapılabilir.

Bu konu hem altılı masayı hem de HDP’yi seçmenine karşı sıkıntıya sokan bir mevzu olarak yılın ilk haftalarından itibaren tartışılmaya devam edilecek. İYİ Parti ve HDP’nin, hatta belki CHP’nin başörtüsü ile ilgili maddeye “evet” demesinin de söz konusu olabileceği bir denklem ortaya çıkabilir.

Konuyla ilgili altılı masada bu konuda bir eşgüdüm sağlanması çabaları da yılın ilk zamanları siyasi partileri meşgul edecek. Bu nedenle komisyon görüşmelerinin hararetli geçmesi ve düzenlemelerde bazı değişiklikler yapılması da gündem gelebilir.

Anayasa değişikliği teklifinin TBMM’de kaç milletvekili tarafından destekleneceği ise çok önemli olacak. Oy kullanamayan TBMM Başkanı Mustafa Şentop haricinde Cumhur İttifakı’nın Meclis’te toplam 334 sandalyesi bulunuyor. Referanduma gidilebilmesi için 360 milletvekili gerekiyor ve bu sayıya ulaşmak için muhalefetten herhangi bir partinin teklife “evet” demesi ya da AKP’nin teklife “evet” diyecek en az 26 milletvekili bulması gerekiyor. AKP ile MHP’nin 400 milletvekilini bulabilmesi durumunda ise referanduma gerek kalmadan anayasa değişikliği geçebiliyor.

Siyaset kulislerinde anketlerdeki durumuna bakarak AKP’nin başörtüsü ve eşcinsel evliliklerin yasaklanmasını içeren bu anayasa paketi için referanduma gitmek isteyebileceği ve Macaristan’da Viktor Orban’ın yaptığı şekilde seçimde üçüncü bir sandık koyarak istediği sonucu almaya çalışabileceği de konuşuluyor.

HDP ile ilgili kapatma davası

Yeni yılın ilk ayından itibaren seçime kadarki dönemde en çok konuşulan konulardan birisi de HDP ile ilgili açılan kapatma davası olacak.

Sürece ilişkin ilk önemli tarih 10 Ocak. Anayasa Mahkemesi (AYM), 10 Ocak 2023’teki toplantının gündemine HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davayı aldı ve o gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin AYM’ye gelerek sözlü açıklama yapacak. Şahin’in açıklamasının ardından belirlenecek günde ise HDP sözlü savunmasını verecek.

Başsavcı Şahin’in sözlü açıklaması ve HDP’nin sözlü savunmasının ardından davaya ilişkin bilgi ve belgeleri toplayacak olan AYM raportörü esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Raporun, Yüksek Mahkeme üyelerine dağıtılması sonrası mahkeme başkanı toplantı için bir gün belirleyecek, üyeler belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak.

HDP ile ilgili alınacak karar, seçimde anahtar rolde olması açısından büyük önem taşıyor. Siyaset kulislerde her ne kadar doğrudan bir ilişkisi olmasa da Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezasının ardından HDP’nin kapatılmasına yönelik ihtimalin daha yükseldiği konuşuluyor.

Parti yetkilileri ise kapatma davası açıldıktan sonra çeşitli kereler yaptıkları açıklamalarda her ihtimale karşı hazırlıklı olduklarını belirterek, seçmenlerine olan güvenlerini yineliyor.

Bu kapsamda HDP’nin kapatılması durumunda ne yapacağı ve seçmenlerine seçimde hangi adayı işaret edeceği de çokça konuşulacak konulardan birisi olacak.

Seçim ne zaman yapılacak?

Yeni yılın ilk aylarından itibaren normalde 2023 Haziran ayında yapılması gereken ancak Cumhur İttifakı üyelerinin de dahil olduğu pek çok siyasetçinin erkene çekilmesine kesin gözle baktığı seçimin tam olarak ne zaman yapılacağı yine en çok konuşulan konulardan birisi olacak.

Haziran ayının Hac mevsimi olması ve aynı zamanda üniversite sınavları ile çakışmasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili iddialar nedeniyle seçimin Mayıs ayında yapılması yüksek olasılıklardan birisi olarak görülüyor.

Erdoğan’ın adaylığı

Bu kapsamda bazı çevrelerde dillendirilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘ın aday olmasının resmen mümkün olmadığı yönündeki görüşler de yine tartışmaya açılabilir.

Bazı anayasa hukukçuları ve muhalefet üyeleri Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanlığına aday olamayacağını savunurken, iktidar Erdoğan’ın 2014’te eski sistemle, 2018’de ise yeni sistemle cumhurbaşkanı seçildiğini ve dolayısıyla 2023 seçiminin Erdoğan’ın ikinci adaylığı olduğunu belirterek ortada bir hukuki aykırılık olmadığını söylüyor.

Seçim: Türkiye için kader anı

Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi daha erken bir tarihe alınmaması durumunda 18 Haziran 2023 Pazar günü gerçekleştirilecek.

Oy verme gününden 60 gün önce yani 19 Nisan 2023’te Yüksek Seçim Kurulu seçim takvimini açıklayacak ve seçim süreci resmen başlayacak.

Cumhurbaşkanı seçiminde adayların seçilebilmek için en az yüzde 50 + 1 oyu alması gerekecek. İlk turda eğer hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamazsa, ilk turda en çok oy alan iki aday arasında 15 gün sonra ikinci tur yapılacak ve burada geçerli oyların çoğunluğunu alan aday cumhurbaşkanı seçilecek.

Bu arada Cumhur İttifakı’nın seçim yasasında yaptığı ve 7 Nisan 2023 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiş olacak olan yeni seçim yasası da ilk kez bu seçimde uygulanmış olacak.

Seçim sonrası senaryoları

2023 yılının ilk altı ayı seçim öncesi gelişmelerle geçerken, yılın kalan yarısına ise seçim sonrasındaki yeni durum damgasını vuracak.

Seçim sonrası için farklı senaryolar mevcut. Cumhur İttifakı’nın hem cumhurbaşkanlığı seçimini hem de parlamentoda çoğunluğu kazanması durumunda Erdoğan bazı çevrelerce “tek adam yönetimi” ya da “seçimli otokrasi” olarak adlandırılan yönetimini 5 yıl daha devam ettirecek.

Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıp, parlamentoda çoğunluğu kaybetmesi durumunda gerek yürütmede gerekse yasama sürecinde eli eskisi gibi rahat olmayacak. Bu durumda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini daha sık kullanabileceği yorumları yapılırken, buna karşılık muhalefetin de çoğunluğu sağlayabildiği konular için yasa yaparak kararnamelerin önünü kesebileceği belirtiliyor.

Bir başka seçim sonucu senaryosuna göre muhalefetin cumhurbaşkanlığını ve parlamentoda çoğunluğu kazanması durumunda ise Türkiye son 20 yılın ardından yeni bir sayfa açacak. Çünkü bu durumda gerek yeniden inşa ya da restorasyon süreci gerekse altılı masanın vaatleri arasında bulunan güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş ile ilgili adımların atılması bekleniyor. Bu senaryo gerçekleşirse 2023 yılının ilk yarısının hareketli günlerinin benzerinin hatta belki daha hızlısının ikinci altı ayda yaşanması muhtemel.

Paylaşın

Türkiye Seçimlere Giderken, Demografik Yapı Kimden Yana?

Türkiye hızla seçimlere giderken partiler kemikleşmiş tabanlarının yanı sıra halen yüksek bir oranda olarak gösterilen kararsız seçmenlerin de oylarını almak için çabalıyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verilerine göre 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde kayıtlı seçmen sayısı toplam 56 milyon 322 bin 632 idi.

2023 seçiminde ise tahminlere göre 5-6 milyon kadar yeni seçmen oy kullanabilecek. Yani Türkiye için bu çok önemli seçimde her 10 seçmenden yaklaşık birinin yeni seçmen olacağı düşünülüyor.

Gençlerin seçimdeki önemini gösteren bu rakam nasıl hesaplanıyor? Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre her yıl 1 milyon 250 bin – 1 milyon 300 bin kadar genç 17 yaşından 18’ine giriyor ve seçmen oluyor. O esnada her yıl yaklaşık 400 bin kadar seçmen de hayatını kaybediyor. Bu kaba hesapla her yıl ortalama 900 bin yeni seçmen sisteme giriyor. Bu hesaptan hareket edilerek 2018 yılından bu yana Haziran ayına kadar yaklaşık 5-6 milyon yeni seçmenin olduğu öngörülüyor.

Peki demografik bu değişimler, yani genç seçmenin payının bu kadar yüksek olması siyasi partileri nasıl etkiliyor? Bu sorunun yanıtı ise uzmanlara göre gençlerin siyaset kurumundan ve siyasetçilerden ne istediği, kendileri için nasıl bir gelecek hayal ettiği soruları ile yakından alakalı.

AREA Araştırma’nın Kasım ayı içindeki anketine göre kararsız seçmenin oranı yüzde 17,3 civarında. “Bugün milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna “Kararsızım” ya da “Hiçbiri” yanıtını veren yüzde 17,3’lük seçmenin demografik analizi yapıldığında ise yüzde 10,2’lik gibi büyük bir bölümünün 18-34 yaş aralığı olduğu görülüyor.

AREA Araştırma Başkanı Murat Karan, kararsız seçmen kitlesine eğitim açısından bakıldığında ortaöğretim ve üst eğitim düzeyinde kararsızlık oranının daha yüksek olduğunu belirterek ancak buna rağmen kendisinin bu seçimde yüzde 90 gibi bir katılım beklediğini, çünkü rekabetin çok yüksek olduğunu ifade ediyor.

Peki kararsız genç seçmen için sandık şu an için neden çekici değil?

Karan’a göre bunun farklı gerekçeleri var. Eleştirel bakış açısının genç yaşlarda daha yüksek olduğunu ve hangi ideoloji ya da kimliğe ait olursa olsun o ideolojik kimliği temsil ettiğini iddia eden siyasi partiyi ya da genel başkanını eleştirdiği için kararsız kaldıklarını belirten Karan, şu anda her iki ittifakın da kendi genç seçmenlerini motive etme ve sandığa götürme konusunda zorluk yaşadığını aktarıyor.

Kritik seçmen: 18-34 yaş arası

Seçimlere yönelik farklı ittifaklar ya da partilere yönelik analizler yapılırken, aynı zamanda yaş aralıklarına göre oy tercihleri de merak ediliyor.

Karan’a göre seçimdeki kritik seçmen kümelerinden biri “çok politik olmayan ve şu an için kararsız, kentli, genç ve eğitimli seçmenler”, yani seçmenin yüzde 40’ı civarındaki 18-34 yaş aralığındaki kesim olacak.

Bu kesimle ilişki kurabilen ve onları sandığa götüren partinin ipi göğüsleyebileceğini söyleyen Karan, “Bu seçimde gençlere ulaşan siyasi parti başarılı olacak” diyor.

Gençler siyaset kurumundan ne bekliyor?

Peki bu seçimde ilk kez oy kullanacak olan ve hayatları boyunca başka bir partinin iktidarını görmeyen, belki de halen oy verip vermeyeceği ya da kime oy vereceği konusunda kararsız kalan gençler siyaset kurumundan ne bekliyor?

Sosyoloji Mezunları Derneği’nin (SOMDER) Eylül-Ekim aylarında yaptığı araştırmaya göre “Mevcut siyasi partiler Türkiye’nin sorunlarını çözebilir mi?” diye sorulduğunda katılımcıların yüzde 81,6’sı “Hayır”, yüzde 17,8’i ise “Evet” cevabını veriyor.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e değerlendirmesinde 18-35 yaş aralığında büyük oranda “genç yoksulluk” gözlemlediklerini belirten SOMDER Başkanı Özgür Aktükün, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Araştırmayı yaparken metot olarak önce gençlere sorunlarını anlattırdık. Sonra da bu sorunların kaynağı nedir diye sorduğumuzda çok net bir şekilde tüm sektörlerde ve tüm yaş gruplarında ‘siyaset’ yanıtını aldık. Kimse sorumlu ailem ya da şu kesim demedi.”

Gençlerde siyasi kurumlara ve siyasetçilere yönelik yüksek oranda bir güvensizlik bulunduğunu da belirten Aktükün, araştırmanın kendileri için çarpıcı bir başka sonucunu da aktarıyor:

“Sorumluların, yani ülkenin içine geldiği durumun ve yaşam şartlarının zorlaştırılmasının sorumlularından hesap sorulması beklentisi çok yüksek çıktı. Biz böyle bir algının gençler arasında bu kadar güçlü olabileceğine dair bir öngörüde bulunamamıştık. Bu beklentinin bu kadar yüksek olması ve bunu çok net bir şekilde ifade ediyor olmaları bizi şaşırtan bulgulardan bir tanesiydi.”

Siyasetçilerin günümüzde sorun olarak ortaya koyduğu şeylerin gençler açısından bir karşılığının genelde bulunmadığına da işaret eden Aktükün, “Mesela bir türban meselesi ya da bir aidiyet meselesi. Bu tür konularda son derece netler. Bu tür konuların bu yüzyılda bir ülkenin gündeminde ana sorun gibi konuşulmasına dair aşırı tepkileri var” diyor.

Aktükün, “Çünkü onlar gerçek sorunlara sahipler” diyerek bu gerçek sorunlarla ilgili hamaset yapılmasından hoşlanmadıklarını ve somut çözümler istediklerini belirtiyor.

Karan’a göre ise gençlerin siyasetten aradığı şey Avrupa’da ya da Amerika’daki yaşıtlarının hayatının kendisine de sağlanması. Karan bunun illa ekonomik açıdan ele alınmaması gerektiğine dikkat çekiyor:

“Gençler kendi yaşıtlarının hayatlarına sosyal medyadan bu teknoloji çağında rahat ulaşabiliyor ve oradaki gencin standartlarını istiyor. Bu standartlar içerisinde sadece ekonomik şartların daha iyi olması değil, aynı zamanda adalet, özgür yaşam, yaşam kalitesinin yüksekliği de var.”

Partilerin belki de en ıskaladıkları noktanın gençlere sadece gelecekleriyle eğitimleriyle ya de ekonomiyle ilgili vaatlerde bulunmasını gösteren Karan, “Halbuki o gençler sadece para istemiyor. Mesela en basiti yazın hükümetin yaptığı konser iptalleri gençlerin algıda seçiciliğine sebep oluyor. Yani orta ve üst yaş grubu konser iptallerinde bu kadar algıda seçici olmuyor ama gençler bunu algılıyor ve buna göre de tavır geliştiriyor” diyor.

Gençler apolitik mi?

Gençler zaman zaman apolitik olmakla ya da ülke sorunlarına kayıtsız kalmakla eleştirilebiliyorlar. Ancak araştırmalar gençlerin aslında apolitik olmadığını da gösteriyor.

Aktükün, araştırma sırasında siyaset kurumundan umutsuz olduğunu söyleyen gençlere siyaseti takip edip etmediklerine ilişkin sorular da sorarak ne kadar ilgili olduklarını ölçtüklerini belirterek bunun sonucunu şöyle aktarıyor:

“Kimin ne söylediğini görüyorlar, örnekler veriyorlar. Yani aslında siyaseti takip ediyorlar. Bu gençlerin durumu aslında sanki apolitik bir tavır gibi görünse de tam tersi son derece net bir politik tavırdır. Diyor ki ‘seni görüyorum, dinliyorum, anlıyorum ama kabul etmiyorum. Bu söylediklerin benim sorunuma çare olacak reçeteler içermiyor. Bu reçeteleri içermediği için de seninle arama mesafe koyuyorum.'”

Murat Karan da kararsız ya da tepkili olan gençlerin aslında “apolitik” olmadığını söyleyerek “Bu gençler teknolojiyi daha iyi kullandıkları için, sadece yurt içi değil yurt dışı haber kaynaklarını da takip ediyor. Aslında siyasi partiler onların hızına yetişememiş durumda” diyor.

Paylaşın

2023 Yılı İçin Vergi, Harç Ve Cezalara Rekor Zam!

İktidar ekonomiye dair pembe tablolar çizmeye çalışsa da, uygulamalar gerçeğin öyle olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Vergi Usul Kanunu kaynaklı artırma veya azaltma yetkisini kullanmazsa 2023 yılında vergi ve harçlar yüzde 122.93 oranında artış gösterecek.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirlediği 2023 yılı vergi, harç ve cezalarda yeniden değerleme oranları açıklandı.

Ekim ayında Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (YİÜFE) 12 aylık ortalamalara göre yüzde 122.93 oranında artış gösterdi. Buna göre Cumhurbaşkanı Vergi Usul Kanunu kaynaklı artırma veya azaltma yetkisini kullanmazsa 2023 yılında vergi ve harçlar yüzde 122.93 oranında artacak.

Dünya gazetesinden Hüseyin Gökçe’nin haberine göre; Vergi Usul Kanunu uyarınca Cumhurbaşkanının, vergi ve harçlarda yeniden değerleme oranını yüzde 50 azaltma ve yüzde 50 artırma yetkisi bulunuyor. Motorlu Taşıtlar Vergisi’nde ise Cumhurbaşkanının artırma yetkisi yüzde 50 olmakla birlikte, indirme yetkisi yüzde 80 düzeyinde. Cezalarda ise ilan edilen yeniden değerleme oranları değiştirilemiyor.

2023 yılında harç, vergi ve cezalarda uygulanacak 2022 yılına ilişkin yeniden değerleme oranı Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından Kasım ayının son haftasında Vergi Usul Kanunu Genel tebliği ile ilan edilecek.

492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarifelerde yer alan maktu harçların yeni tutarlarını gösteren Harçlar Kanunu Genel Tebliği ise Aralık ayının ikinci yarısında yayımlanacak.

Paylaşın

2023 Seçimi 2002 Etkisinde Olur Mu?

2002 seçimi çok sayıda ve farklı gelişmelerin yaşandığı bir 20 yılın kapısını açarken yaklaşan seçimlerin de aynı şekilde çok kritik sonuçları olacağına dikkat çekiliyor. Prof. Dr. Menderes Çınar, Haziran 2023 seçiminin Türkiye’de otoriter rejimin konsolide olup olmaması ile ilgili olacağını söyledi ve ekledi:

“Eğer AKP kazanırsa kendi rejimini konsolide etme fırsatını yakalamış olacak. Kaybederse belki hemen demokrasiye dönmeyeceğiz ama demokrasiye dönme imkanını yakalamış olacağız. O açıdan kritik bir seçim olacak.”

Eski Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise, Türkiye’nin 2015 seçiminin ardından koalisyon ihtimalinin ortadan kalkmasıyla 2017’ya kadar fiili, 2017’den sonra da hukuken bir tek adam rejimi ile yönetildiğini belirterek şunları not düşüyor:

“Kuruluşundan ve ilk 10 yıllık yürüyüşünden çok farklı bir yere savrulan bir AK Parti ile Erdoğan ve Türkiye hikayesi var karşımızda. Yoksullukla, yasaklarla savaşacağız diye gelen bir parti 20 yıl sonra yasakçı, yoksulluğu ve yolsuzlukları göz ardı eden bir yapıya dönüştü. Bu gidecek. Bunun gitmesi tabiatın gereği. Halkın kendi çıkarlarını koruması içgüdüsüdür de. Biz Kuzey Kore değiliz. Ne öyle bir geçmişimiz var ne de öyle bir geleceğimiz olabilir, olmayacak.”

Türkiye yaz aylarında kritik iki seçime hazırlanıyor. Bu yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerini önemli hale getiren siyasi gelişmelerin başlangıcı ise bundan tam 20 yıl önce, 3 Kasım 2002’de yapılan genel seçime uzanıyor. Türkiye için bir dönüm noktası olan bu seçimlerin gerek siyasetteki gerekse toplumsal hayattaki etkileri hâlâ devam ediyor.

3 Kasım 2002 seçiminde Refah Partisi’nden ayrılan yenilikçilerin kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), oyların yüzde 34,3’ünü alırken, yüzde 10 baraj nedeniyle CHP dışındaki partilerin Meclis’e girememesiyle tek başına iktidar oldu ve TBMM’nin yaklaşık yüzde 66’sına karşılık gelen 363 milletvekilliği kazandı.

1999-2002 arasında iktidar olan koalisyon hükümetinin ortakları DSP, MHP ve ANAP’ın yanı sıra muhalefetteki DYP, Saadet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi barajı aşamayarak TBMM dışında kaldı ve böylelikle oyların yüzde 46,3’ü ise TBMM’de temsil edilemedi.

Türkiye’nin son 20 yılına şekil veren 3 Kasım seçiminin yıldönümünde uzmanlara ve AKP’de eskiden siyaset yapan isimlere göre AKP geçen zaman içinde ortaya çıkan farklı etkenlerle bir taraftan kendisi “tek adam partisi” haline gelirken diğer taraftan Türkiye’yi de daha kutuplaşmış bir toplumsal yapıya ve otoriter bir yönetime dönüştürdü.

3 Kasım sonucu “geliyorum” demiş miydi?

Peki sonuçlarıyla 2002’de deprem etkisi yaratan 3 Kasım seçimleri hangi açılardan önemli ve öncesinde böyle bir sonuç çıkacağı tahmin edilebilmiş miydi?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e konuşan siyaset bilimci Prof. Dr. Menderes Çınar, 3 Kasım seçimlerinin aslında 1990’lı yıllarda yaşanan bir dizi krizin sonucu olduğunu belirtiyor ve bu krizlerin toplam sonucunun 3 Kasım’daki kırılma olduğunu söylüyor.

Susurluk skandalı, 1999 depremi, ekonomik kriz, Sivas katliamı ve buna benzer pek çok sorunun “merkez siyasetlerin erimesine ve uç siyasetlerin yükselmesine” yol açtığını söyleyen Çınar, seçim öncesindeki atmosferi şu sözlerle anlatıyor:

“3 Kasım’da Refah Partisi’nin içinden çıkarak AKP’yi kuran yenilikçilerin güçlü bir şekilde geleceği aslında anlaşılıyordu. AKP’yi kuranlar da siyasetin içinden geliyordu ve boşluğu gördüler. Zaten onlara Refah Partisi’nden ayrılma motivasyonu veren faktörlerden biri de Türkiye siyasetinin bir temsil krizi içinde olduğunu görmekti.”

AKP’ye 2007 de katılan ve 2013’e kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı yapan deneyimli siyasetçi Ertuğrul Günay da 3 Kasım öncesi dönemi şöyle aktarıyor:

“1999 depreminde devletin bütün kurumlarının sergilediği acziyet ve ardından gelen ekonomik kriz gibi nedenlerden ötürü genel görüntü parlamentonun iktidarıyla ve muhalefetiyle ülkeyi yönetemediği görüntüsüydü. Bu ortamda Adalet ve Kalkınma Partisi bir yeni parti görüntüsüyle ve başka kesimlerden de gelen kadrolarıyla ortaya çıktı. O nedenle seçim sonucu aslında sürpriz değildi.”

Bu kapsamda Çınar’a göre 3 Kasım seçimi Türkiye siyasetinin o döneme kadarki CHP dışındaki tüm yerleşik aktörlerini “oyun dışı bırakması” açısından önemli ve seçim sonuçları bir açıdan “merkez sağ partilerin krizi” olarak da okunabilir.

Merkez partilerin 1990’larda meydana gelen bir dizi kriz ve bunlara karşılık uyguladıkları yanlış politikaların etkisiyle inişlerinin ardından son 20 yılda halen bu boşluğun tam olarak doldurulmadığına da dikkat çekiliyor.

Çınar, “AKP merkez sağ partilerin bıraktığı boşluğu işgal ediyor olabilir ama bir merkez sağ parti değil” diyerek partinin hem ideolojik olarak hem de geldiği köken itibariyle merkez sağ gelenekle uyuşmadığını kaydediyor. Çınar’a göre AKP’nin başından beri iddiası zaten bir merkez sağ parti olmak değil Türkiye’nin merkezini yeniden kurmaktı.

Seçimden sonra ilk dönem ve kırılma noktaları

AKP’nin isminde de yer verdiği şekilde topluma o dönemin kanayan yaraları olan adalet ve kalkınma için vaatler vererek iktidara geldiğini hatırlatan Günay, şöyle devam ediyor:

“İtiraf etmek gerekir ki ilk sıralarda dönemin şartlarına uygun da hareket edildi. Yani Türkiye’nin ihtiyacı neydi? Adaletti, eşitlikti, toplum kesimleri arasındaki gelir uçurumunun azaltılmasıydı, AB yürüyüşünün pekiştirilmesi ve 12 Eylül’den kalma Kürtçe yasakları gibi yasakların kaldırılmasıydı. Bütün bunlar yapıldı ilk dönemde.”

Bunun yanı sıra AKP ilk dönemlerinde merkez sol ve sağ siyasetçilere de kapısını açtı. İslami siyasetten gelen Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi isimlerin yanı sıra Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Köksal Toptan, Yaşar Yakış gibi merkez sağ ya da Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga gibi merkez sol isimler de 20 yılın ilk yarısında partide yer aldı.

Ancak içlerinde Günay’ın da olduğu bu isimlerin çoğuyla şu anda yollar ayrılmış durumda.

Günay, 2008’de AKP için açılan kapatma davası ve ardından yaşanan Ergenekon süreci, AB içinde Türkiye’nin üyeliğine karşıtlığın gelişmesi gibi bazı etkenlerin belli başlı kırılma noktaları olduğunu belirterek ancak asıl 2011’de AKP’nin üçüncü kez seçimi kazanmasının ilk dönemki çizgisinden ayrılmasında belirleyici olduğunu şöyle ifade ediyor:

“Bütün bu tartışmalı ortam içinde 2011’de AKP oylarını yine arttırarak seçimi kazandı. Bu bizim demokrasi tarihimizde bir ilktir. Üçüncü seçimini oyunu artırarak kazanan yoktur. Bundan sonra Sayın Erdoğan’da aşırı bir özgüven belirdi. Güç zehirlenmesi denilen şeyi ben somut olarak gördüğümü rahatlıkla ifade edebilirim.”

20 yılın önemli dönüm noktaları

2010 referandumu ve 2011 seçimlerinin yanı sıra son 10 yılda gerek AKP için gerek Türkiye için çok sayıda dönüm noktası sayılabilecek gelişme yaşandı.

2002’de iktidara geldiğinde sadece 14 aylık bir parti olan AKP’nin kimliğinin her ne kadar muhafazakâr demokrat olarak zikredilse de ilk başta tam oturmadığını belirten Çınar, “AKP’nin bugünkü hale gelmesi biraz aşama aşama oldu. Zaten Türkiye’nin otoriterleşmesi de aşama aşama oldu” diyor.

Çınar, AKP’nin aslında 2005’te yani AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla reform gündemini bıraktığını belirterek o dönemdeki süreci şöyle özetliyor:

“Ordu zaten Ergenekon gibi davalarla pasifize edilmişti. 2010 referandumu ile de yüksek yargıda kontrol sağlanmış oldu. 2011 seçimini kazanmasının ardından 2012’de düzenlenen parti kongresi bence dönüm noktasıdır. Bu kongrede Erdoğan iki şeyi ilan etti; birincisi partinin muhafazakâr demokrat kimliği artık terk ettiğini gösterdi. İkincisi de başkanlık sistemine mutlaka geçilmesini içeren 2023 Vizyon Belgesi yayımlandı.”

Çınar, 2011’den itibaren de AKP’nin demokratikleşme diye bir gündemi olmadığını, çözüm süreci adı altında başlatılan inisiyatifin de aslında Kürtlerden başkanlık için destek alma amacını taşıdığını da ifade ediyor.

Arap Baharı, Gezi olayları ve Gülen Cemaati’nden kopuş

Dönemin önemli gelişmeleri o günlerde sadece içerde yaşanmıyordu. Günay, AKP’nin demokratikleşme ve AB hedefinden uzaklaşmasında Arap Baharı olaylarını da önemli bir etken olarak görüyor ve o günlerde AKP’ye egemen olan durumu şöyle aktarıyor:

“Arap Baharı bazı çevrelere AB kapısında boşuna uğraşmak yerine Arap dünyasında yeni demokratikleşme rüzgarının önüne geçme ve orada lider olma gibi olmayacak bir hayal kurdurdu. Bilhassa Sayın Erdoğan da bu hayali biraz tercih etti. Bu da bir eksen kırılmasına, Batı’dan ve çoğulcu demokrasiden içeriye dönük bir yere savrulmaya yol açtı.”

Günay, Suriye savaşının ilk zamanları, kendisi henüz bakan iken bu hayalin yanlış olduğu eleştirisini açıkça yaptığını belirterek Erdoğan’ın ise kendisine “Kaygılarınızı anlıyorum ama sizden rica ediyorum 6 ay dişinizi sıkın, 6 ay sonra böyle bir sorun kalmayacak” dediğini aktarıyor.

Bakanlığının son döneminde Gezi Parkı’na yapılaşma projelerine karşı çıkan Günay, Erdoğan’ın 2013 Gezi olaylarını da çevre duyarlılığı kapsamında değil bir çeşit Arap Baharı’nın da parçası olan kitlesel eylem gibi okuduğunu söylüyor.

20 yılın ikinci yarısının önemli gelişmelerinden birisi de Fethullah Gülen Cemaati ile kopuş oldu. “Uzun süren iktidarlar bir süre sonra yorulurlar, yorulmakla kalmaz, yıpranırlar. Yıpranmakla da kalmaz kirlenmeye başlarlar” diyen Günay, AKP’deki yolsuzlukların Gülen Cemaati tarafından deşifre edilmesinin partide “kırılma, kime güveneceğini bilememe, içe kapanma ve kendi kadrolarına çekilmeye” yol açtığını söylüyor ve şunu ekliyor:

“Bütün bunlar üst üste geldikten sonra Erdoğan artık kimseye güvenmeyen, kendi içine kapanmış, en yakınlarıyla siyaset yapmaya çalışan bambaşka bir yere savruldu. Ama kendisiyle birlikte partiyi de savurdu.”

Yaklaşan seçim 2002 etkisinde olur mu?

2002 seçimi çok sayıda ve farklı gelişmelerin yaşandığı bir 20 yılın kapısını açarken yaklaşan seçimlerin de aynı şekilde çok kritik sonuçları olacağına dikkat çekiliyor.

Menderes Çınar Haziran 2023 seçiminin Türkiye’de otoriter rejimin konsolide olup olmaması ile ilgili olacağını düşünüyor ve şöyle konuşuyor:

“Eğer AKP kazanırsa kendi rejimini konsolide etme fırsatını yakalamış olacak. Kaybederse belki hemen demokrasiye dönmeyeceğiz ama demokrasiye dönme imkanını yakalamış olacağız. O açıdan kritik bir seçim olacak.”

Günay ise Türkiye’nin 2015 seçiminin ardından koalisyon ihtimalinin ortadan kalkmasıyla 2017’ya kadar fiili, 2017’den sonra da hukuken bir tek adam rejimi ile yönetildiğini belirterek şunları not düşüyor:

“Kuruluşundan ve ilk 10 yıllık yürüyüşünden çok farklı bir yere savrulan bir AK Parti ile Erdoğan ve Türkiye hikayesi var karşımızda. Yoksullukla, yasaklarla savaşacağız diye gelen bir parti 20 yıl sonra yasakçı, yoksulluğu ve yolsuzlukları göz ardı eden bir yapıya dönüştü. Bu gidecek. Bunun gitmesi tabiatın gereği. Halkın kendi çıkarlarını koruması içgüdüsüdür de. Biz Kuzey Kore değiliz. Ne öyle bir geçmişimiz var ne de öyle bir geleceğimiz olabilir, olmayacak.”

Paylaşın

Araç Sahipleri Dikkat: MTV’ye Yüzde 60 Zam Yolda

2023 bütçesindeki rakamlara göre Motorlu Taşıtla Vergisi’nin (MTV) yüzde 60 artacağı öngörüldü. 2023 bütçesinde hedeflenen MTV geliri 38 milyar 787 milyon TL. Vergi Uzmanı Ozan Bingöl bu artışın rekor olduğunu ifade etti.

“2022 yılında 1 yaşında olan 1.6 motora kadar bir otomobil için 2 bin 746 olarak yıllık MTV ödenirken bu rakam 2023’te en iyimser tahminler yüzde 60 artacağından önümüzdeki yıl, 4 bin 493 TL olacak. 2022 yılında 1 yaşında olan 2.0 motora kadar ödenen yıllık MTV 7 bin 641 TL, 2023 yılında ise bu rakam 12 bin 225 TL olacaktır” dedi.

Dolar kurundaki yaşanan artış ve küresel gelişmeler sonrası akaryakıt fiyatları, araç sahiplerini kara kara düşündürürken bir kötü haber de Motorlu Taşıtla Vergisi’nden (MTV) geldi. 2023 bütçesindeki rakamlara göre MTV’ye yüzde 60 zam yolda…

MTV’ye yüzde 60 zam yolda

2023 bütçesindeki rakamlara göre Motorlu Taşıtla Vergisi’nin (MTV) yüzde 60 artacağı öngörüldü. 2022 bütçesinde hedeflenen MTV geliri 24 milyar TL idi. 2023’te ise beklenen gelir 38 milyar 787 milyon TL. Bu rakamlara göre MTV geliri yüzde 64 artırılmak isteniyor, bu da MTV’nin en az yüzde 60 artacağı anlamına geliyor.

Vergi Uzmanı Ozan Bingöl bu artışın rekor olduğunu ifade etti. Bingöl, “2022 yılında 1 yaşında olan 1.6 motora kadar bir otomobil için 2 bin 746 olarak yıllık MTV ödenirken bu rakam 2023’te en iyimser tahminler yüzde 60 artacağından önümüzdeki yıl, 4 bin 493 TL olacak. 2022 yılında 1 yaşında olan 2.0 motora kadar ödenen yıllık MTV 7 bin 641 TL, 2023 yılında ise bu rakam 12 bin 225 TL olacaktır” dedi.

Fox TV’nin haberine göre MTV de diğer vergiler gibi yeniden derleme oranına göre hesaplanıyor. Ocak ayında yeniden derleme oranının yüzde 120’nin üzerinde olacağı kesin ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın indirim yetkisi var. Vergi uzmanı Ozan Bingöl, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yetkisini kullansa bile bütçedeki rakamın yüzde 60’lık zam oranını işaret ettiğini belirtti.

Bir vatandaş, “Artık arabamı satmayı düşünüyorum. Benzin fiyatları ve MTV, her şey yük olarak geliyor. Lüks olmaktan çıktı, yük olmaya başladı” dedi. Vatandaşlar, MTV’de yaşanacak yüzde 60 artışın büyük bir sorun olabileceğini belirterek maaşların aynı oranda artmadığını ifade etti.

Paylaşın

2023’te Siyasi Partilere Hazine Yardımı 7 Kat Artacak

Seçimlerin yapılacağı 2023’te AK Parti’ye toplam 1 milyar 961,3 milyon lira, CHP’ye 1 milyar 43,9 milyon TL, HDP’ye 539,5 milyon TL, MHP’ye 511,5 milyon TL, İYİ Parti’ye de 459,2 milyon TL hazine yardımı yapılacak.

Kanuna göre, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve ülke barajını aşan siyasi partilere her yıl hazineden ödenmek üzere devlet yardımı yapılıyor. Devlet yardımı tutarı, barajı aşan partilerin oy sayılarına göre paylaştırılıyor.

Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan 2023 yılı bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclis’inde (TBMM) sunulmasının ardından siyasi partilere yapılacak Hazine yardımı da belli oldu.

Habertürk’ün aktardığına göre gelecek yıl siyasi partilere toplam 4,5 milyar lira hazine yardımı yapılacak. Bunun 1,5 milyar liralık kısmı ocak ayında partilerin hesaplarına yatırılacak.

Ocak ayında AK Parti’ye 653,8 milyon, CHP’ye 348 milyon, HDP’ye 179,8 milyon, MHP’ye 170,5 milyon, İYİ Parti’ye ise 153,1 milyon lira hazine yardımı yapılacak. Ocak ayındaki yardımlar, yılın ilk on günü içinde partilerin hesaplarına yatırılacak.

Seçim olunca katlanıyor

Kanun uyarınca, hazine yardımı yerel seçimlerin olduğu yıllarda normal tutarın 2 katı, milletvekili seçimi yıllarında ise 3 katı olarak uygulanıyor. Seçime ilişkin hazine yardımları, Yüksek Seçim Kurulu’nca seçim kararının ilan edilmesini izleyen 10 gün içinde partilere ödeniyor.

Seçim kararının ilan edilmesiyle AK Parti’ye 1,3 milyar, CHP’ye 695,9 milyon, HDP’ye 359,7 milyon, MHP’ye 341 milyon, İYİ Parti’ye ise 306,1 milyon lira ilave hazine yardımı yapılacak. Böylece gelecek yıl AK Parti’ye toplam 1 milyar 961,3 milyon lira, CHP’ye 1 milyar 43,9 milyon TL, HDP’ye 539,5 milyon TL, MHP’ye 511,5 milyon TL, İYİ Parti’ye de 459,2 milyon TL hazine yardımı yapılacak.

2022 yılı bütçesi başlangıçta 1 trilyon 751 milyar lira olarak öngörülmüştü. Temmuz ayında ek bütçe ile bütçe büyüklüğü 2.8 milyar liraya çıktı.

2022 yılında siyasi partilere yapılan hazine yardımı başlangıç bütçesi üzerinden yapılmıştı. Ek bütçe dolayısıyla siyasi partilere ayrıca bir yardım yapılmadı.

Kanuna göre, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve ülke barajını aşan siyasi partilere her yıl hazineden ödenmek üzere devlet yardımı yapılıyor. Devlet yardımı tutarı, barajı aşan partilerin oy sayılarına göre paylaştırılıyor.

Paylaşın

AK Parti’de 2023 Hazırlıkları Başladı: Liste Tartışması

Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AK Parti) 2023 seçim çalışmaları hızlanırken hem il ve ilçe teşkilatlarından hem de parti içinden listelerle ilgili “Öncelik teşkilatların hazırladığı listeler olsun” tartışması yapılıyor.

AK Parti, her seçim dönemi milletvekili aday listeleri ile ilgili hem il ve ilçe teşkilatlarında hem de parti yönetiminde komisyonlar kuruyor. İl ve ilçe teşkilatlarının aday listeleri üzerinden belirlediği isimler, parti yönetimine iletiliyor. Parti yönetimi de listeler üzerinde genel bir değerlendirme yaptıktan sonra hazırlanan listeleri Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın bilgisine sunuyor.

“Öncelik verilsin”

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre seçim çalışmaları hızlanırken hem il ve ilçe teşkilatlarından hem de parti içinden listelerle ilgili “Öncelik teşkilatların hazırladığı listeler olsun” tartışması yapılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçim döneminde “işi sıkı tutacağı, milletvekili aday listeleri belirlenirken, o ilin sevilen ve değer görülen isimlerinden bir liste oluşturmak istediği”, il ve ilçe teşkilatlarının da bu noktaya odaklandığı ifade ediliyor. Ancak geçmiş seçim dönemlerinde il ve ilçe teşkilatlarının belirlediği aday listelerinin “seçimlere yakın süreçte genel merkez tarafından değiştirildiği ve değişen listelerin Erdoğan’ın bilgisine sunulduğu” ileri sürülürken, bu nedenle de “il ve ilçe teşkilatlarının belirlediği adayların liste dışı kaldığına” dikkat çekiliyor.

“Vekil sayısı düştü”

Bu nedenle parti yönetimine “Önceki seçimlerde benzer durumları çok yaşadık. İl ve ilçe teşkilatlarının belirlediği isimlerden bazıları liste dışı kalınca, o ilden çıkarılması beklenen vekil sayısında düşüş yaşandı. Bu seçim döneminde aynı şey olmasın. İl ve ilçe teşkilatlarının belirlediği isimler üzerinden yapılacak bir değerlendirme cumhurbaşkanına sunulsun. Hazırlanan listeler genel merkez tarafından değiştirilmesin” sitemleri yükseliyor.

“İnce elenip sık dokunacak”

AK Parti yönetimi “Erdoğan’ın 2023 seçimlerine özel bir önem atfettiğine işaret ederek bu sefer listeler ince eleyip sık dokunacak. Hatta mevcut milletvekillerinin üçte birinden fazlasının bile listede yer alamama durumu var. İl ve ilçelerde yapılan çalışmalar önem taşıyor. Bu tür sitemler olabiliyor” değerlendirmesini yapıyor.

Paylaşın

AK Parti’den Yeni Seçim Hamlesi: Strateji Ve Akiller Odası

2023’te yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri yaklaştıkça, partilerde seçim hamlelerini yapmaya başladı. Kulislere yansıyanlara göre, AK Parti’nin, seçim sürecinde yol haritasını hazırlayıp denetlemesini yapmak için Strateji Birimi, partiye danışmanlık görevi yapması için de Akiller Birimi kuracağı belirtiliyor.

Seçime giderken iktidar, yeni birimler kuruyor. Partinin seçim sürecinde yol haritasını hazırlayıp, denetlemesini yapmak için strateji birimi, partiye danışmanlık görevi yapması için de akiller birimi kuracağı belirtiliyor.

Partinin tecrübeli vitrin isimlerinin strateji biriminde yer alacağı ifade edilirken, AKP’nin kurucu isimlerinin ise akiller biriminde yer alacağı ileri sürülüyor.

Milli Gazete’den Bünyamin Güler‘in haberine göre; AK Parti Genel Merkezi’nde de yeni birimler kurulmaya başlandığı belirtiliyor.

Özellikle seçim sürecinde partinin koordineli çalışması ve yeni stratejiler geliştirmesi için partinin tecrübeli isimlerinin yer alacağı bir birim kurulacağı ifade edilirken, diğer taraftan ise partiye danışmanlık yapacak akiller biriminin kurulacağı belirtiliyor.

Akiller Birimi’nin başında Binali Yıldırım olacak

İktidarın kuracağı birimlerden birinin Strateji Birimi olacağı ifade edilirken, bu birimde ise Mahir Ünal, Ömer Çelik, Numan Kurtulmuş, Cevdet Yılmaz, Yalçın Akdoğan, Bülent Turan ve Afgan Ala gibi isimlerin olacağı kaydedildi.

Öte yandan Binali Yıldırım başkanlığında ise Akiller Birimi’nin kurulacağı kaydedilirken, bu birimde ise AK Parti’nin kurucu isimlerinin yer alacağı ileri sürüldü.

Paylaşın

Cumhurbaşkanı Seçiminin İkinci Tura Kalma İhtimali: Riskler, Avantajlar

Muhtemelen 2023’te yapılacak olan cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri yaklaştıkça, seçim sonuçlarına yönelik tartışmalarda hız kazandı. Ne takvim ne de adaylar netleşti ama seçime dair her türlü senaryo konuşuluyor.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre, bu senaryolardan biri de cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalma ihtimali. Muhalefet cephesinde ikinci tura İYİ Parti sıcak bakıyor. Altılı Masa’nın ortak aday çıkarması durumunda HDP’nin de kendi adayını çıkarması gerektiğini söyleyen partililer, “HDP aday çıkarmazsa, 6’lı masanın adayını sıkıntıya sokar. Bizim seçmen sandığa gitmeyebilir veya oy vermeyebilir. Kemal Bey’in aday olması durumunda dahi HDP’nin aday çıkarması Kemal Bey’i rahatlatır. İkinci tura kalmasında sakınca yok. 23 Haziran seçimini hep birlikte yaşadık. Seçmen iki aday arasında kararını verir” diyor.

CHP’de ise çoğunluk ortak adayın tüm partilerden destek görmesi için çalışma yapılıp ilk turda seçimin bitirilmesi gerektiği görüşünde. İkinci tura kalan seçim örneğinin daha önce yaşanmadığına dikkat çeken partililer, “Böyle bir deneyimimiz yok. Riske atılamaz” diyor. Yine CHP’de ilk turda seçimin bitirilmesine odaklanılması gerektiğini savunanlar, “İlk turda seçmen partilerinin de motivasyonu ile sandığa gidecek. Ama ikinci turda parti motivasyonu kalmayacak. Bu nedenle sandığa gitme oranı azalabilir. Bu riske girilmemeli” uyarısında bulunuyor.

Yine ikinci turun Erdoğan açısından bir avantaja dönebileceği görüşünü savunan bir muhalefet temsilcisi de, “Erdoğan ikinci turda her adımı atabilir. HDP’yi ikna etmek için bazı vaatlerde bulunabilir. Özellikle HDP seçmeninde küçük bir kırılma yaratsa bile büyük risk” değerlendirmesini yapıyor.

İktidar cephesinde de ikinci turun iktidar için avantaj, muhalefet açısından riskli olacağı yorumu var. Muhalefetin ilk turda Meclis çoğunluğunu kazanması ama anayasa değişikliği yapacak 360 çoğunluğu elde edememesi durumunda güçlendirilmiş parlamenter sistem vaadi riske gireceği için seçmenin ikinci turda oyunu mevcut iktidara doğru değiştirebileceği bunun da Erdoğan’ın kazanma olasılığını yükselteceği konuşuluyor.

Paylaşın