Son Bir Yılda 3 Bin 128 DEM Partili Gözaltına Alındı
Son bir yılda, 3 bin 128 DEM Partili gözaltına alındı, gözaltına alınanlardan 409’u ise tutuklandı. Ayrıca son bir yılda, DEM Parti’ye yönelik genel merkez de dahil olmak üzere 9 fiziki saldırı gerçekleşti.
Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüleri Sevda Çelik Özbingöl ve Öztürk Türkdoğan, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla hazırladıkları raporu, DEM Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen basın açıklamasıyla kamuoyu ile paylaştı.
Sevda Çelik Özbingöl şunları söyledi: “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle, ülkemizde yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak partimize ve bileşenlerimize yönelik boyutunu da sizlerle paylaşmak istiyoruz. 2015-2023 arasında gerçekleştirilen ihlallerle ilgili süreçleri önceki raporlarımızda kamuoyu ile paylaşmıştık. Bu raporlarda hem partimize ve bileşenlerimize yönelik hem de parti binalarına ve üyelerimize yönelik fiziki saldırılar mevcuttu. İl ve ilçe eş başkanlarımız ile seçilmişlerimize yönelik haksız gözaltı, tutuklama ve yargı tacizinin, Kürt illerinde kesintisiz bir biçimde uygulanan yasaklarla birlikte 2024 yılında da tekrarlandığı, en az yüzde 50’lik bir artışla devam ettiği bir durumdan bahsediyoruz.
Biz bugün burada, bu yılın ihlallerini konuşurken, güne yine yakalama ve gözaltılarla uyandık. Yakalama, gözaltı ve haksız tutuklama verilerini sizinle paylaşırken, bu verilerin artmaya devam etmesinin rahatsızlığını da yaşadığımızı belirtmek istiyoruz. Aralık 2023’ten bugüne, bartimiz bileşenlerine ve toplumsal muhalefete yönelik gerçekleştirilen siyasi soykırım operasyonları neticesinde tespit edilen rakamların gerçek veriler olmadığını, gerçek sayıdan az olduğunu da söylememiz gerekiyor. En az 948 kişi gözaltına alınmış, 632 kişinin de tutuklanmasına karar verilmiştir.
Aralık 2023 ve 10 Aralık 2024 tarihleri arasında, partimizin her kademe yöneticisinin içinde bulunduğu 256 kişi gözaltına alınmış, çalışanlarımızın ve yöneticilerimizin 50’sinin tutuklanmasına karar verilmiştir. Bu tarihler arasında partimizin organize ettiği eylem ve etkinliklere katılan üyeler, seçilmişler ve çalışanlarımıza yönelik 3 bin 128 gözaltı gerçekleşmiş, 409 kişinin tutuklanmasına karar verilmiştir. Yine bu tarihler arasında toplumsal muhalefetin partimizle birlikte katıldığı belirli günlerdeki kutlama ve anma gibi etkinlikler ile protesto gösterilerine yönelik 564 gözaltı ve 173 tutuklama kararı verilmiştir.
31 Mart 2024’te gerçekleşen yerel seçimlerin akabinde, seçilmiş bir belediye eş başkanımız tutuklanmış; 6’sı partimizden, 2’si CHP’li olmak üzere toplam 8 belediyeye kayyım atanmıştır. Bu sayıların gittikçe artıyor olması elbette ki rahatsız edici. Bu saldırıların sadece bir yönüyle gelişmediğini ve yaşamın bütün alanlarında bir hak ihlali bütünlüğü içerisinde yürütüldüğünü görmekteyiz. Partimize yönelik fiziki saldırılar ve siyasi operasyonlar bunun farklı bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. 2024 yılında, Genel Merkezimiz de dahil olmak üzere partimize 9 fiziki saldırı gerçekleştirilmiştir. Dört fiziki saldırı da kolluk aramaları ve haksız müdahaleleriyle yapılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde milletvekillerimiz iki kez fiziki ve fiili saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Kürtçe konuştukları için defalarca mikrofonları kapatılmış, birçok başka haksız müdahale de bütün kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmiştir.
Bu ihlaller eylem ve etkinlik yasaklarıyla devam etmiştir. Toplumsal muhalefetin yoğun olduğu dönemlerde, demokratik protesto hakkının kullanımını açıkça engelleyen idari işlemlerle ve valilikler aracılığıyla eylem ve etkinlik yasakları getirilmiştir. Van’da 2016 yılından beri kesintisiz bir şekilde valiliğin idari kararıyla devam eden bir yasak mevcutken, 2024 yılı içerisinde 94 kez eylem ve etkinlik yasağı kararı verilmiştir. İHD verilerine göre, bu kararlar kapsamında 358 tane barışçıl eylem ve etkinliğe müdahale edilmiş ve yasaklama kararları verilmiştir.
13 Ekim’de Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz mitingimize yönelik yasaklama da buna dahildir. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sona erdirilmesi ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü talebiyle 1 Şubat 2024’te başlayan ve katılımcıları arasında sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de bulunduğu Büyük Özgürlük Yürüyüşüne Van, Kars ve Urfa gibi illerde kolluk müdahalesi farklı aşamalarda gerçekleştirilmiştir. 8 eylem ve etkinliğe de farklı tarihlerde müdahale edilmiş, en az 81 kişi de gözaltına alınmıştır.
2024’te bir seçim yaşadık. Seçim öncesi, seçim günü ve sonrasını kapsayan yoğun ihlallere tanıklık ettik. Kulu, İnegöl, Mersin Akdeniz, Yüksekova, Mardin, Elazığ, Kayseri, Koçsinan seçim bürolarımıza saldırılar gerçekleştirilmiştir. Seçim çalışması yürüten yönetici, aday ve parti çalışanı olan 9 partilimiz bu süreçte gözaltına alınmıştır. Partimizin broşür ve afişlerine dair yasaklama ve toplatma kararları verilmiş ve çoğu noktada da dağıtımına izin verilmemiştir. Seçimlerin öncesinde, 1 Ekim 2023’te, 32 seçim bölgesinde özellikle kolluk mensuplarının içerisinde bulunduğu seçmen taşımaların, seçilmiş iradeye müdahaleyi esas alan boyutlarda seçmen kaydırmaların yapıldığını gördük.
Bu hukuksuzlukla ilgili hem kamuoyu düzeyinde hem de yasal boyutta birçok başvuru yapmış olmamıza rağmen, ne yazık ki siyasi iktidar, bu yöntemle Şırnak, Kars ve Bitlis’te ve çok sayıda ilçede seçmen iradesine müdahale etmekten çekinmemiştir. Seçim günü, seçmen iradesine yönelik hak ihlallerinde ise sandıklara doğrudan fiziki saldırılar gerçekleştirilmiştir. Halfeti, Hilvan ve Sur ilçeleri ile İstanbul Başakşehir’de sandıklara, seçim görevlilerine ve çalışanlarımıza yönelik fiziki müdahaleyi de içeren saldırılar gerçekleşmiştir.
Halfeti’de sandıklara önceden hazırlanmış oy pusulaları atmak suretiyle müdahale edilmiş, seçim görevlileri darp edilmiştir. Aynı gün Hilvan’da gerçekleştirilen müdahale de ayrıca Hilvan’daki seçimin iptaline gerekçe yapılmıştır. Mardin’in Ömerli ilçesinde, adayımız Devrim Demir’e yönelik yapılan gazlı kolluk saldırısı sonucunda belediye eş başkanımız hastaneye kaldırılmıştır. Şırnak, Muş ve Van’da seçim sonrası toplanan halka yönelik gazlı fiziki kolluk müdahalesi gerçekleşmiştir.
Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı seçilen Abdullah Zeydan hakkında verilen memnu hakları iadesi kararına, 29 Mart 2024 tarihli Adalet Bakanlığı itirazı üzerine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını geri alınması suretiyle ikinci sıradaki adaya mazbata verileceği yönündeki açıklama sonrasında toplumsal muhalefet gelişmiştir. Van, Hakkari, Siirt, Urfa, Adana, Diyarbakır, Batman ve İstanbul’da plastik mermi kullanımı ve doğrudan gazlı müdahaleyi içeren kolluk müdahalesinin yapıldığı ve birçok basın mensubunun ve STK temsilcisinin de aralarında olduğu en az 667 kişinin gözaltına alındığı bir süreci yaşadık.
Siyasi soykırımın en büyük örneklerinden biri olan Kobanî yargılama sürecini de 2024 yılında yaşadık. 4 Kasım 2016’dan beri haksız bir şekilde tutuklu bulunan önceki dönem HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile MYK üyelerinin de içinde bulunduğu ve gizli tanık beyanları dışında bir gerekçeye dayandırılmayan, sadece siyasi faaliyetlerin kriminalize edildiği, kamuoyunda Kobanî Kumpas Davası olarak bilinen yargılama sürecinde, 16 Mayıs 2024’te yüzlerce yılı bulan hapis cezalarıyla karşı karşıya kaldık. Halen bu yargılamanın gerekçeli kararı yazılmamıştır.
Seçim sonrası ve akabinde demokratik siyasete ve halkın seçilmiş iradesine karşı gerçekleştirilen müdahale 3 Haziran’da farklı bir boyut kazandı. 3 Haziran 2024’te, Hakkari Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış’ın 2012 yılından beri devam eden bir yargılaması bahane gösterilerek gözaltına alınıp tutuklanmasıyla ve bir cezaya dönüştürülen haksız kayyım atamasıyla karşılaştık. 31 Ekim’de Esenyurt’ta, 4 Kasım’da Mardin’de, 22 Kasım’da ise Ovacık ve Dersim’de kayyım atamalarıyla karşı karşıya kaldık.
Halfeti, Batman, Mardin ve en son Van’da devam eden kayyım atama süreçleri bu haksızlıkların boyutunu gösteriyor. Seçme ve seçilme hakkına müdahalelerin bitmediğini, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının verilmesi kararını kanun yararına bozan 3 Aralık 2024 tarihli kararla halen sürdürüldüğünü hepimiz izlemiş olduk. Bu haksız kayyım atamalarından sonra gelişen toplumsal muhalefet ve kamuoyu sürecinde de maalesef aralarında çocukların, gazetecilerin ve STK temsilcilerinin de bulunduğu 289 kişiye yönelik gözaltı kararı verilmiş, 68 kişi ise haklı ve demokratik tepkilerini ortaya koydukları için tutuklanmıştır.
2024 yılındaki hak ihlallerinin en önemli boyutlarından, hak ihlallerinin kanayan yaralarından biri de cezaevleridir. Cezaevleri mağduriyetlerin en fazla olduğu, ancak verileri tam olarak tespit edemediğimiz çok özel bir mağduriyet alanı. Hem komisyonumuza hem Meclis Grubumuza yansıyan süreçlerde ve 100’ü aşkın hapishanede yaptığımız ziyaretlerde tespit edebildiğimiz kadarıyla sağlık hakkı ihlalleri, şartlı tahliye hakkının engellenmesi, sevk taleplerinin reddi ve özellikle cezaevi idareleri ile gözlem kurullarının keyfi tutum ve davranışları nedeniyle gerçekleşen birçok ihlale tanıklık ettik.
Bu süreçte, 794 soru ve araştırma önergesi arkadaşlarımız tarafından verilmiş ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Kurumuna başvuru yapılmıştır. 300’e yakın mahpus ziyaret edilmiş, hapishane idareleriyle de yüz yüze ve telefon aracılığıyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Komisyonumuz bu yıl cezaevlerine ilişkin 2 defa raporlama yapmış, hala da çalışmalarına devam etmektedir. Hasta tutsaklardan keyfi disiplin cezalarına, infaz yakmalardan çıplak aramalara ve sağlık hakkının engellenmesine kadar cezaevleri, yakından takibi gereken bir ihlal alanı olmaya devam etmektedir. Hapishanelere ilişkin yaptığımız raporlamalardan bir tanesi de İmralı’da devam eden tecrit sürecine ilişkindi.
Hak ihlalleri, cezaevleri ve önemli sorunlarımızdan bir tanesi olan tecridin giderilmesi konusunda DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu olarak sürecin takipçisiyiz. Özellikle hak ihlallerinin bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde, ülkemizin demokratik geleceği için demokratik bir ittifak ve demokratik bir mücadelenin de önemini belirtmek istiyorum.
“Türkiye giderek otoriterleşiyor”
Öztürk Türkdoğan ise şunları söyledi: “Türkiye resmi ideolojide ısrar ediyor. Türkiye’nin ikinci yüzyıla değişim ve dönüşümle, barış ve demokrasiyle tanışarak devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla resmi ideolojiden vazgeçmesi gerekiyor. Bütün bu ihlallerin sebeplerinden biri de resmi ideolojide ısrar eden iktidarın değişmez tutumu. Türkiye giderek otoriterleşiyor. Bu otoriterleşmeden vazgeçmesi gerekiyor. Türkiye’de ikili hukuk ve ayrımcılık uygulanıyor. Terörle Mücadele Kanunu ve ilgili mevzuat, Kürtler başta olmak üzere rejim muhaliflerine bir ikili hukuk dayatıyor ve bu çok net ayrımcılıktır. Bunun sona ermesinin yolu da demokratikleşmeden geçmektedir.
Özellikle partimize yönelik bütün bu ayrımcı uygulamaların altını çizmek isterim. Herhalde dünyada kendi yurttaşlarını en fazla “terör” suçlaması ile suçlayan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye yurttaşlarına bu terör suçlamalarını yaparken, dünyada terör örgütü olarak bilinen örgütlerle olan ilişkilerini de dün akşam televizyon ekranlarından bütün dünya izledi. Bundan ibret alınması gerekiyor. Demek ki, Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmak gerekiyor. Demek ki, sebepsiz yere terör yöntemlerine başvurmadığı halde hiç kimseyi terörle suçlamamak gerekiyor.
Türkiye Kürt sorununu çözmek zorunda. Şu anda Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Suriye’deki son durum, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yoldan çözümünü dayatıyor. Türkiye’de 1 Ekim’den bu yana devam eden tartışmalar, yeni bir barış sürecine evrilmek zorundadır. Bu tartışmaları uzatmamak gerekir. Partimizin Sayın Öcalan’la görüşme talebi bir an önce kabul edilmelidir. Türkiye gerçek anlamda bir çözüm sürecine bir an önce girmelidir. Kürt sorununu gerçekten demokratik ve barışçıl yollarla çözecek adımları atmalıdır.
Türkiye’deki ihlalleri sıralamak çok mümkün ama şunu ifade edeyim. Gerçekten demokrasiye dönülecekse, AİHM kararlarını ve AYM kararlarını uygulamakla başlanabilir. Arkadaşlarımız Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere, Osman Kavala ve hapiste tutulan tüm siyasetçilerle ilgili AİHM’in ihlal kararları var, serbest bırakılmaları gerekiyor. Bu oldukça önemli. Can Atalay’ın serbest bırakılması gerekiyor. Türkiye’yi kendi hukukuna uymaya davet ediyoruz. İfade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin adım atması gerekiyor. Etki ajanlığı tartışmaları vardı. Freedom House’un da belirttiği gibi dünyada basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye özgürlüğü olmayan ülkeler kategorisinde. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Bunun için de mevzuatını demokratikleştirmesi gerekiyor, daha kötü uygulamalara sapmaması gerekiyor. Toplanma ve gösteri yürüyüşü temel bir haktır. İnsanlar bu hakkını kullanırken gözaltına alınmamalı, işkence ve kötü muameleye uğramamalı, haklarında dava açılmamalıdır.
Daha 2 hafta önce Ankara’da benzer soruşturmalardan yargılanıp beraat eden insanlar, bugün evleri basılarak gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Mahkeme kararları sunuyoruz ama savcılar ve hakimler dikkate almıyor. Yani artık Türkiye’nin gerçekten yargısını masaya yatırması gerek. Venedik Komisyonu yakın zamanda HSK ile ilgili bir rapor yayınladı. Komisyonun bu tavsiyelerine Türkiye’nin uyması gerekiyor. Türkiye’deki hakim ve savcıları hukuka uymaya davet ediyoruz. Siyasi iktidarın telkinleriyle hareket etmeyin. İnsanları haksız yere gözaltına almayın ve tutuklamayın. Yine BM İşkenceye Karşı Komitenin Türkiye’ye gözlemleri ve tavsiyeleri var. Türkiye bu tavsiyelere uymak durumundadır. Mutlaka ve mutlaka bu tavsiyelerin gereği yapılmalıdır. İmralı’daki tecrit de bir an önce kaldırılmalıdır.
Hukuk güvencesinden yoksunluk devam ediyor. Tipik örnek, Can Atalay’ın AYM kararı. Bir ülke düşünün ki kendi yüksek mahkemesi bir karar veriyor ve ülke o karara uymuyor. Artık o ülkede hiç kimsenin hukuk güvenliği hakkı yoktur. Daha ötesi yok. Ne söyleyebiliriz ki? Seçme ve seçilme hakkına yönelik bir diğer müdahale de kayyım uygulamalarıdır. Bundan derhal vazgeçilmelidir. Kayyımla ilgili siyasi partilerin verdiği kanun teklifi bir an önce yasalaşmalı; bu garabet ve müdahaleci uygulamadan vazgeçilmelidir. Hapishaneler kanayan yaradır. Hapishaneler konusunda, İnfaz Kanunu baştan sonra mutlaka yeniden düzenlenmeli ve BM standartlarına uygun hale getirilmelidir. Umut Hakkı mutlaka ve mutlaka düzenlenmeli, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’ye yönelik tavsiyesi yerine getirilmelidir.”