Seyhan Erözçelik kimdir? Hayatı, Eserleri
13 Mart 1962 yılında Bartın’da dünyaya gelen Seyhan Erözçelik, 24 Ağustos 2011 İstanbul’da hayatını kaybetti. Tam adı Mustafa Seyhan Erözçelik’tir. İlk öğrenimini Bartın Comhuriyet İlkokulunda tamamladı. İstanbul’daki Kadıköy Maarif Kolejini 1982’de bitirdi. Buradan mezun olduktan sonra girdiği Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümü (1986) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Filolosindeki öğrenimini yarıda bıraktı.
Haber Merkezi / 1986’da arkadaşlarıyla Şiir Atı Yayıncılık’ı kurdu ve Şiir Atı dergisinin yönetimine katıldı (Yalçın 2010: 408). 80’li yılarda şiire yakından ilgi uymaya başladı. Çeşitli reklam ajanslarında metin yazarı olarak çalıştı. 1996’da yaratıcı yönetmenlik yapmaya başladı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Reklam Yaratıcıları Derneği, Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği ve Uluslararası PEN Yazarlar Derneği üyesi olan sanatçı; yurt içinde ve yurt dışında şiirle ilgili çeşitli toplantılara, seminerlere katıldı. Princeton, Yale, Duke, Stevens Institute ve Buffalo State Üniversitelerinde Türk şiiri üzerine yapılan sempozyumlara davet edildi. Hayal Kumpanyası (1990) adlı şiir kitabı ile 1990 Yunus Nadi Şiir Mansiyon Ödülü (Özel sebeplerle ödülü kabul etmedi.), Toplu Şiirler (1980-2003) ile 2004 Behçet Necatigil Ödülü ve 2005 Dionysos Şiir Ödülü gibi ödüllerin sahibi oldu. Evli ve bir çocuk babası olan Erözçelik, 24 Ağustos 2011 tarihinde beyin kanaması sebebiyle İstanbul’da hayata veda etti. Vefat eden şairin cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
1980’li yıllarda şiire daha fazla ilgi duyan sanatçının Düşünbul başlıklı ilk şiiri 1982’de Yazko Edebiyat’ta yayımlanmış ve edebiyat dünyasında adını duyurmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra kaleminden çıkan şiir ve düz yazılarını; Varlık, Sombahar, Şiir Atı, Gösteri, Argos, Defter, Gergedan, Adam Sanat, kitap-lık, heves ve Mahfil gibi süreli yayınlarda belli aralıklarla yayımlamayı sürdürmüştür. İkinci Yeni şiirinin kimi imgesel özelliklerinden ara sıra ilk şiirlerinde faydalansa da şiirde kendini nesnelleştirmesiyle kuşağındaki şairlerden ayrılmıştır. Dönemin imge temelli şiir yazan şairleri arasında dili farklı kullanışıyla dikkat çeker. Ece Ayhan şiirinden yola çıkarak kendine özgü bir dil geliştirme çabasına girer. Onun imgeciliği yer yer dilin sunduğu imkânlara yaslanan bir imgeciliktir. Mehmet H. Doğan da onun az yazan ortalarda görünmeyen birisi olduğunun altını çizmektedir. Erözçelik’te şiirsel öz, genellikle şair özneyle eş değildir. Sanatçının bu anlayışla kaleme aldığı şiirlerden oluşan Yeis ile Tabanca adını verdiği ilk şiir kitabı 1986 yılında yayımlanmıştır.
Erözçelik’e göre şiir bir anlamda “nesneleştirme işi”dir. Şiirlerinde; alışılmış sözdizimini paramparça etmesi, terennümden uzak durması ve dizelerde üçüncü tekil şahsa geçiş yapmasıyla kendini bireyselleştirmiş bir isim olarak ön plana çıkmış ve bu sayede 1980 kuşağı içerisinde adından söz ettirebilmiştir. Kelimeyi sadece anlamıyla değil, ses özellikleriyle de ele alması, kelimeleri büküp kırarak onlara birden fazla anlam yüklemesi, şiirlerindeki kırık dize yapıları, teatral dil kullanımı, yazım konusundaki çeşitlilik (italik, bold, standart yazımlar), Erözçelik’in şiirlerini biçim yönünden renkli bir hâle getirmiştir. İnsan-nesne ilişkisi, kötülük ve eşyanın tükenişi gibi temalar onun şiirlerinde ön plana çıkar. Geçmiş, anımsama, bellek kavramlarının şairin bütün bir şiir atlasına tesir eden kavramlardır. İlk şiir kitabı Yeis ile Tabanca (1986)’dan son kitabı Pentimento (2011)’ya kadar bahsedilen kavram ve tamalar onun şiirlerinde varlığını sürdürmüş ve Erözçelik şiir kitaplarını ilkinden sonuna belli kavramlar ve sorunsallar etrafında şekillendirdiğini belirtmiştir. Şiirleri Kitaplar Toplu Şiirler (1980-2003) adıyla yayımlanır ve Lale Müldür bunun üzerine kaleme aldığı yazısında şiirlerinin başlangıçta “çocukluk hastalıklarından çıktığını” sonraları olgunluğa ulaştığını, olgunluk şiirlerinin yer aldığı Yeis ile Tabanca’nın Erözçelik’in en iyi şiir kitabı olduğunu söyler.
Erözçelik şiirlerinde dile karşı hassasiyet gözterir. Onun şiir dili başlı başına ele alınması gereken bir meseledir. Çünkü Erözçelik eski Türk şiiri ve Türk lehçelerini merak eder dilin köklerine kadar inerek araştırır. Deneysel şiir olarak nitelendirebileceğimiz bazı şiirlerinde Bartın ağzına ve diğer Türk lehçelerinden sözcüklere yer vermiştir. Ergülen onun dile karşı özenli ve meraklı tavrını “Çıkışından itibaren ‘özgün’dü, şiirin bir ‘dilişi’ ve ‘diliçi’ sorun olduğunu erken kavrayan nadir şairlerdendi. Dille oynardı, bu kelimelerle oynamak gibi bir reklamcı işinden çok, mesleğini ‘dil’ haline getirmiş bir insanın işiydi. Ona artık şair mi denir sansar mı denir Seyhan mı denir, hiç önemi yok. O eski ve yeni Türkçelerin dili olmuş bir büyük şairdi. Küçük kardeşimdi”. şeklinde dile getirmektedir. Çoğu şair gibi Erözçelik’te bir yandan kendine özgü çizgisinde şiir yazarken diğer yandan poetik düşüncelerini ortya koymaktan geri kalmaz. Koçak da onun poetik duruşunu “Varlıktan yokluğa oradan tekrar varoluşa giden bir yol izler. Modernizmden kalkmış Kara şiire hareket etmiştir. Bu zaptetme girişiminde dışarıda tuttuklarıyla birlikte serüven renkli bir matematik dersine bürünür.” cümleleriyle ifade etmiştir. Şiirin yanı sıra çeviriyle de ilgilenen Erözçelik bu sayede hem dünya şiirinden beslenmiş hem de dünyasına yakın hissettiği şairler Kavafis ve Mandelştam’dan çeviriler yapmıştır. Yirminci yüzyılın en önemli Rus şairlerinden Osip Mandelştam’ın Vedalaşmaların İlmini Yaptım Ben (1992 adlı eserini dilimize kazandırdırmıştır. Asaf Hâlet Çelebi’nin şiirleri üzerine de bir şerh denemesi hazırlayan Erözçelik’in Gül ve Telve (1997) kitabı, Rosestrikes and Coffee Grinds adıyla 2010’da Talisman House tarafından yayımlanmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)