Sadık Yaşar kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Aralık 1959 yılında Mersin’in Silifke İlçesi’nde dünyaya gelen Sadık Yaşar, İçel Eğitim Enstitüsü’nden mezun olan Sadık Yaşar, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. İlk ürünü Damar dergisinde yayımlandı.

Haber Merkezi / Sadık Yaşar, şiirlerini Islık, Akatalpa, Dize, Varlık, E Edebiyat, Kum, Yom, Heves adlı dergilerde yayımladı. Maki (1996) ve Islık (1998) adlı dergilerin doğuşu ve gelişmesinde katkısı oldu. Güller Hattındayız adlı şiir dosyasıyla 2000 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülünü aldı.

Eserleri; Güller Hattındayız, Tarçın At, Ceylan Girmez Sokağı, Fotoğraf Arabası, Boyalı Çalgı, Aşk Her Şeyi Fetheder, Yola Bakan Pencere, İstanbul Hoyu

“Sen Misin Çektiğim”

iştah düşünceyi fırlatır
tesadüf harcını döker

balığı düşünüyorum uzatırım yemi
alır götürür öyle sessiz becerikli
dokunur oynar vazgeçilmez bir anlam
bulmak için uğraşan vahşi hayvan gibi

bazen yakalanıyorum ben de bir cümleye
hokka halinde dökülmez batırmaz önce
bir yanmaya başlar dilim girmesin
kızgın yağ gizli ah sen misin çektiğim
yüklenmiş götürüyorum ortasından
ekvator geçen sözlüğü

ya cevap için başımı sudan çıkaracağım
ya su alarak susup batacağım

yakalandım sayılacak ikisinde de

“Ölecek Oluyor Adam”

görmeye çalıştırıyor bir gözünü
meğer dilinin ucunda bir kıl
adamın ömrüne de
böyle yapışmış bu kadın

kuş uçuşlarından leke yapsam
sürsem yarama diyecek oluyor
ölünmeyecek bir günün içinde
ölecek gibi duruyor bu adam

fotoğrafı saklanacak bir rengi
yok bu babanın beyaz yok
doğruyla aramda gidip gelen
yalanları çağırsam diyecek oluyor
plastik hortumu damar sanan kan
halindeki babanın gülebildiği kadar kız

genişletiyor adamı karnından yeşilsu
uyku oynuyor ranzada kadın
demez olaydım keşke diyecek
otuz yedi horoz çırpınmada
kılcalımda kafası koparılmış
organlar eskidikçe
ölüm ikna ediyor iradeyi
diyecek oluyor iştah kenarda
otopsi yapıyor cüzdanına doktoru

durmadan sinekleri temizliyor havadan
adamın ağzındaki şah
lokmaya mat düşecek oluyor kırlangıç

“O Soğuk Soru”

doğmadan dudaklarına zakkum bir ölüm
sürülür bebeklerin uyanırsa ölecek gibi

birbirlerinin ellerine sığınır
sesini yutanlar ilk defa ıkınıp
beş defa gök avuçlayıp dökülür
orada yeşil bir nefes çıkarır korkutur

o soğuk soru

bildiklerin çıplak bırakır seni
ezberlenir odaların sahibi
yerinden kimsenin oynatamadığı zorluk

değil adalet değil ateşe dönüşen su
mezarlık toprağını bize paylaştıran kim
sıkıştırılmış zamanın patlaması bu

eski uğultu
bu uğultu aynı tohumdan

su alır kafalarda boş odalar
yalanını bıçak gibi kullanır hemen
unutacak kadar gelişmiş gerçek

kimi yandırsam o soğuk soru

her yerde ölüler birbirine benzer
bir çocuğu azarlayan bütün kelimeler gibi

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir