Saadet Partisi, Sahada En Çok Karşılaştığı 50 Soruya Verilecek 50 Cevabı Belirledi
Saadet Partisi (SP), teşkilat mensuplarının sahada çalışma yaparken en çok karşı karşıya kaldığı 50 soruya 50 yanıt veren bir bir kitapçık hazırladı. Kitapçık İstanbul İl Başkanlığı tarafından teşkilatlarla paylaşıldı.
Independent Türkçe’den Cihat Arpacık’ın haberine göre, parti içi eğitim faaliyeti olan bu kitapçıkta Saadet Partililerin en çok, “Neden Cumhur İttifakı’nda değil de Millet İttifakı’ndasınız”, “PKK ile işbirliği yaptığınız doğru mu”, “Yönetiminizde neden kadınlar yok”, “İttifak yaptığınız Kılıçdaroğlu Alevi değil mi”, “IŞİD ve Taliban hakkında ne düşünüyorsunuz”, “AK Parti başörtüsü yasağını kaldırmadı mı, Ayasofya’yı cami yapmadı mı, inançlı insanların devlette yer almasını sağlamadı mı” gibi sorularla karşılaştığını tespitleri üzerine partililerin kullanacakları cevaplarla birlikte hazırlandı.
“Neden Cumhur İttifakı yerine Millet İttifakı?”
Söz konusu çalışmada, partililere sıklıkla yöneltilen “Neden Cumhur İttifakı’nda değil de Millet İttifakı’nda yer aldınız” sorusuna şu cevap veriliyor:
Saadet Partisi siyasetinde “öteki” ve “karşı mahalle” gibi kavramlara, ötekileştiren ve kutuplaştıran tutumlara yer yoktur.
Meşruiyetini anayasadan ve milletimizden alan her kişiyle ve partiyle iletişime ve işbirliği süreçlerine makul bakan bir partiyiz.
Yapmış olduklarımız işbirliklerinde ve ittifaklarda bulunduğumuzda masalarda milletimizin hayrına ve faydasına olan çalışmalara vesile olacak, zararına olan politikalara engel olacak durumumuzu esas alırız.
Bugün itibarıyla fikirlerimiz, ülkenin durumuna, siyasal sistemin değişimine dair güncel durumu tespit ve çözüm önerilerinde yakınlığımız Millet İttifakı’yla teması mümkün ve gerekli kılmaktadır. Benzer şekilde AK Parti de fikri kulvarı noktasında yakın olduğu partilerle ittifak içinde bulunmaktadır.
Seçimde en çok oy alan partinin dahi ittifak paydaşı olmak zorunda olduğu bir sistemde ‘Niçin ittifak içindesiniz’ sorusu, bu kadar yanlış bir sistem kurmak suretiyle siyasi partileri münhasır davranma imkanından yoksun bırakma tavrı nedeniyle de Cumhur İttifakı’nda neden olmadığımız sorusu anlamını yitirmektedir.
“Saadet Partisi, Cumhur İttifakı’na katılır mı?”
Parti çalışmalarında, Saadet Partililere “Son anda Cumhur İttifakı’na geçer misiniz” sorusunun da sıkça yöneltilmesi üzerine buna da bir yanıt hazırlandı:
Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçiş aşamasında bugün yaşanan olumsuzlukları ısrarla dile getirmiştik. Şu an muhalefetin iktidar üzerindeki denge ve denetim hakkı ve yetkisi ortadan kalkmıştır. Bu nedenle güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişi istemekteyiz. Çünkü bu sorun aşılmadan diğer problemlerin çözüm imkanına kavuşamayacağına inanıyoruz.
Saadet Partisi olarak partilere göre bir ittifak arayışı içinde değil, ilkelere göre bir ittifak arayışı içerisinde oluruz. İlkelerimiz hususunda uzlaşabileceğimiz hangi parti olursa olsun seçim sathı mailinde temel konular karşılıklı görüşülerek ve Saadet Partisi yetkili kurullarında değerlendirerek ittifaklara karar veririz.
“PKK ile işbirliği yaptığınız doğru mu?”
Seçmenden Saadet Partililere yöneltilen sorulardan biri de “PKK ile işbirliği yaptığınız doğru mu, değilse neden işbirliği yaptığınız söyleniyor” sorusu. Kitapçıkta, bu soruya verilmesi gereken cevabın şu olduğu belirtildi:
Saadet Partisi’nin herhangi bir terör örgütüyle, bırakın işbirliğini, isminin bile yan yana anılması mümkün değildir. Artık ortaya çıkmıştır ki iktidar, muhalefeti pervasızca siyaset yapmaktadır. Ellerindeki medya gücüyle de bunu topluma yoğun olarak empoze etmektedirler. Ama bu aleni bir iftiradır, karalamadır.
Çözüm Süreci’nde PKK’yı tek muhatap kabul edenlerin, 3-5 oy fazla almak uğruna PKK’nın elebaşını, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa halkın televizyonu olan TRT’ye çıkaranların bu iftiralarına cevap vermek Saadet Partisi adına zuldür.
“Partide kadınlara yer yok mu?”
Partinin yönetim kademelerinde neden kadınların yer almadığına ilişkin gelen sorulara verilecek cevap ise şöyle belirlendi:
Saadet Partisi, hem geçmişte hem de bugün kadınların siyasette yer alması, partinin karar süreçlerinde ve organlarında temsiline imkan-fırsat sağlanması noktasında hem öncü hem de örnek parti konumundadır.
Kadınlar partimizin en aktif üyeleri olması yanında yönetim birimlerinde üstlendikleri görevleri yüksek motivasyonla yerine getirmektedirler.
Saadet Partisi Kadın Kolları, fikri birikimi, fiili zemindeki aksiyonerliği ile hem partinin hem de siyasetin gündemine, bakışına yön verecek irade ortaya koymaktadır.
Bazı diğer sorular ve bu sorulara verilecek yanıtlar ise kendilerine şu şekilde yer buldu:
“Erdoğan, Türkiye’yi dünya ligine çıkarmadı mı? Türkiye Cumhurbaşkanı dünya liderleri arasına girmedi mi?”
Her iki sorunun da ortak ve basit bir cevabı var: “Kesinlikle hayır”.
Dünya ligine girmek ekonomi, kültür, bilim-sanat ve hukuk ile olur.
Türkiye, eğitimde 2015 PISA sınavları içinde 71 ülke içinde 51’inci, OECD ülkeleri arasında sonuncu olmuştur. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 126 ülke arasında 109’uncu olabilmiştir.
Bilim alanında Aziz Sancar dışında Nobel ödülü alan başka biri çıkamamış, Sancar da eğitimini Amerika’da görmüştür.
Ekonomide para birimimiz Bulgar levasının altına düşmüştür.
Türkiye’nin tarihi ve kadim birikiminin ürettiği güç hariç konjonktürel zeminde veri veya algı düzleminde bölgesel lider ve küresel aktör olduğunu tescilleyen tek bir vakıa ve kabul söz konusu değildir.
Benzer şekilde Erdoğan’ın dünya lideri olduğu yönündeki tekrarlar, yandaşların yanda kalma telaşının ürünüdür. Erdoğan, ilgiyle takip edilen, söylemleri merak edilen bir siyasi figürdür fakat dünya lideri konumunun çok uzağındadır.
“AK Parti, Erbakan’ın cezasını kaldırmadı mı?”
28 Şubat ortamında Rahmetli Erbakan Hocamıza yönelik mesnetsiz suçlama ve buna dayalı açılan davada verilen hapis kararı da AK Parti iktidarı döneminde verilmiştir.
Bu mantıkla, ‘Söz konusu mahkumiyet kararı da AK Parti’nin eseri’ demek gerekir. Cezanın infazının kaldırılması kararıyla minnet borcu oluşturma çabası hukuki, siyasi ve insani açıdan kabul edilemez.
“Erdoğan, 28 Şubat medyasını susturmadı mı?”
Susturulan 28 Şubat medyası değil, Erdoğan adına, Erdoğan için konuşmayı kabul etmeyen medyadır. Şüphesiz ki bunların içinde 28 Şubat döneminin vesayet destekçileri de vardır.
Fakat Erdoğan ve AK Parti’nin bu medya ve patronajıyla hesaplaşmasının nedeni millete çok şey kaybettiren 28 Şubat’ın failleri olması değil, Erdoğan’ın-AK Parti’nin kazanmasına destek vermemesi ya da rakiplerini destekleme iradesidir.
28 Şubat’ın en arsız tetikçilerinden olan Aydınlık Grubu’na yönelik herhangi bir karar alınmaması karşısında, kendisine bağlı medya üretmek, kendisine bağlı olmayanları ise çökertmek taktiğini gizlemek için 28 Şubat’çı medyaya savaş açtığı ve kazandığı algısını üretmek, “Bir taşla koca bir kuş sürüsünü vurma çabası” olarak görülmelidir.
“Camileri ahır yapan, Kur’an öğretimini yasaklayan, 28 Şubat’ı destekleyen, başörtüsü zulmü yapan, İmam-Hatip’lerin orta kısımlarını kapatan, Erbakan’ı mahkum eden, bu ülkede taş taş üstüne koymayan, önceki belediye dönemlerinde milleti çöp ve susuzluğa mahkum eden, yolsuzluklarla anılan CHP ile bir arada olmayı nasıl doğru buluyorsunuz?”
Biz, partilerle düne dair değil, güne ve geleceğe dair bir ortak bakış üretmenin derdindeyiz.
Kaldı ki CHP’ye yönelik bu ithamlar ağırlıkla en az 20 yıl öncesine aittir. Son 20 yıllık süreçte CHP’ye yönelik ortaya konan en net iddia ve tepki AK Parti’ye muhalefet etmesidir.
Kaldı ki tekrarlanan Siirt seçimleriyle Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin sağlanmasının kimlerin desteğiyle gerçekleştiği halen hafızalarda tazeliğini korumaktadır.
Bizim CHP’yle birlikte olduğumuz söyleniyor. Neden CHP’nin bizim yanımızda, Saadet Partisi’yle birlikte olması durumu esas alınmıyor?
28 Şubat sonrası iktidara getirilen DSP-ANAP-MHP Koalisyonudur. Mesut Yılmaz, “Siyasi hayatıma da mâl olsa (İmam-Hatip liselerinin orta kısımlarının kapatılmasına yol açan) 8 yıllık kesintisiz eğitim zorunluluğu sağlayacağım” demiş ve gerçekleştirmiştir.
“İttifak yaptığınız Kılıçdaroğlu Alevi değil mi?”
Bı sorunun sorulmasını da bu soruya cevap verilmesini de Anadolu irfanına, inanç dünyamıza, medeniyetimize yön veren değerlere ve ahlaki çerçeveye aykırı buluruz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun mezhebi ve meşrebiyle ilgili bir merak ya da cevap içerisinde hiç olmadık, olmayacağız.
“CHP iktidara gelirse bütün olumlu gelişmeleri tersine çevirecek, Müslümanlara yeniden zulmedecek… Hiç mi korkmuyorsunuz?”
Saadet Partisi açısından herhangi bir partinin iktidara gelmesi değil, partimizin iktidara gelmemesi bizim açımızdan korkulacak bir durumdur.
CHP’nin iktidar olması da AK Parti’nin iktidarda kalması da bizim açımızdan “iktidarda olmamak” yönüyle üzüntü gerekçesidir.
Bizim ilk hedefimiz Türkiye’yi yeniden daha dengeli ve daha denetime açık yönetim şekline sahip kılmaktır.
Denge-denetleme mekanizmasının bulunduğu ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı bir siyasi ortam ve idari düzende gelişen evrensel şartlarda daha önceki olumsuzlukların tekrarlanması olası değildir.
28 Şubat darbesinin siyasi aktörlerini bir sonraki seçimde sandığa gömen milletimizin varlığı en büyük teminattır.
“Kamplaşmaya karşıyız diyorsunuz. İktidara gelirseniz devleti ve kurumları solculara, Alevilere mi teslim edeceksiniz?”
Kamplaşmaya karşı olmanın ispatı ve gereği sizin gibi düşünmeyenleri, sizden farklı inanç kulvarlarında, ideoloji zemininde bulunanları görevle, makamla, yetkiyle, kadroyla ilişkilendirmek değildir.
Çatışmaya karşı olmanın ispatı birlikte yaşama hukukunu inşa etmektir. Devleti, kurumları, makamları belli bir fikrin, ideolojinin, inanç kitlesinin uhdesine teslim etmek “devleti yönetmek” değil “devletin birliğini, kudretini, milletin birlik ve kardeşliğini yok etmektir”.
Bunun en yakın örneğini 15 Temmuz’da gördük. Devletin kadrolarını zimmetlendirdiği FETÖ ve mensupları daha fazlasını talep etti. Sonuçta ülkeyi işgale hazır hâle getirmek ve darbe yaparak devleti ele geçirmek istediler. Bunun sorumlusu da suçlusu da siyasi zeminde AK Parti iktidarıdır. Milletin feraseti, cesareti ve devletin FETÖ’yle temassız unsurlarının dirayeti olmasaydı bugün FETÖ’nün yönetiminde bir devlet ve düşman ülkelerin işgalinde bir ülke söz konusu olacaktı.
Biz Saadet Partisi olarak herhangi bir yapıya teslim olmak, devleti ve iktidarı teslim etmek gibi bir hatanın, aymazlığın faili olamayız. Herhangi bir inanca, etnik kimliğe, fikri zemine, ideolojik fikre sahip kitle ve kişileri de devletin, kurumların, görevlerin dışında tutmak hukuksuzluğuna da neden olmayız.
“Saadet Partisi AK Parti’yi yoğun bir şekilde eleştirirken CHP’ye neden eleştiride bulunmuyor?”
Saadet Partisi muhalefette olan bir partidir. İktidar partisi ülkeyi yönetir. Muhalefette olan partiler iktidarın icraatlarını eleştirir. CHP bugün iktidarda değildir. Dolayısıyla onlara dönük bir icraat eleştirisi yapamaz.
“Ümmetin lideri kimdir? Lideri Erdoğan ise onunla hareket etmeniz gerekmez mi?”
İslam dünyanın bir lideri olabilmesi için önce İslam birliğinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İslam birliğinin olmadığı yerde şu veya bu isim ümmetin lideridir demek abesle iştigaldir.
Sayın Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde seçimle gelmiş onlarca devlet yöneticisinden biridir. Bu görev yeterince sorumluluk gerektiren bir görevdir ve Sayın Erdoğan’dan beklenen ülkemizin artık tahammül edilemez hale gelmiş sorunlarına çözüm üretmesidir.
Ümmetin lideri güçlü ve tek yürek olmuş İslam birliği çatısı ve anlayışı olabilir. Şahıslar çağında değil kurumlar çağında yaşıyoruz. Ümmetin lideri de bu kurumsal yapının tepe yöneticisidir.
“AK Parti Ayasofya’yı açmadı mı? Erbakan Hoca’nın bütün ömrü bu talebi seslendirmekle geçmedi mi?”
Ayasofya’nın açılışına yön ve güç veren Milli Görüş partilerinin ve öznelerinin ortaya koyduğu kararlılıktır. Ayasofya’nın açılması “bir ayıbın, büyük bir kaybın” sona ermesini sağlamıştır. Bu memnuniyet vericidir.
Fakat milletin bütününe mutluluk üreten bu sonuç milletimiz ve tüm insanlık için insan hak ve hürriyetlerinin sağlanması, ekonomik özgürlüğün temin edilmesi hedeflerinin gerçekleştirilmemiş olmasını perdeleyen bir konuma evrilmemelidir.
“Hükümet 28 Şubatçıları yargılamadı mı, Çevik Bir’i hapse atmadı mı, apoletlerini sökmedi mi?”
Üniformalı bürokrasi 28 Şubat’ın efendisi ya da azmettiricisi değil tetikçisidir.
Medya mecrasında, iş dünyasında, siyaset kulvarında ve STK ayağında konumlanmış 28 Şubat faillerine dair eylemsizliğin gerekçesi ortaya konmalıdır.
28 Şubatçılık değil bir kısım 28 Şubatçılar yargılanmak suretiyle sürecin tamamlandığı kanaati oluşturulmasını doğru bulmuyoruz.