Prof. Dr. Ufuk Akçiğit: Türkiye’ye Has Problemlerimiz Var

CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında” konuşan Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, “Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı OECD ülkelerinin çok çok arkasındadır. Olay kamunun verdiği destek miktarı değil. Kişi başına düşen bilimsel yayın açısından çok arkalardayız. Biz aslında inovasyon açısından kamunun Gayri Safi Milli Hasılaya oranla destek, miktar açısından problem görülmüyor. Problem o paraların nasıl kullanıldığı ile alakalı.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Etkin bir şekilde kullanamadığımız için bu kadar kaynak ne yazık ki işe yaramıyor. Etki analizi dediğimiz şey, çok etkili oluyor. Türkiye’deki firmaların en büyük problemlerinden bir tanesi orta ölçekli firmaların patinaj yapması. Sanayi politikalarını geliştirirken, biz; Batı’nın sanayi politikalarını alamayız. Bizim Türkiye’ye has problemlerimiz var. Firmalarımız Türkiye’de genel olarak küçük. Eldeki limitli kaynakları daha odaklı bir şekilde orta ölçekli firmalara aktarsak bu etki analizinden ortaya çok daha fazla istihdam çıkacak.”

CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, grafiklerle yaptığı konuşmada; şunları söyledi:

“Türkiye hem bölgesinde hem de dünyada cereyan eden büyük değişimler ve devrimler sebebiyle hayati bir dönemden geçiyor. İlk grafik; Türkiye’deki milli geliri zaman içerinde gösteriyor. 1960 yılından itibaren tüm OECD ülkeleri, Türkiye de dahil olmak üzere, kişi başı milli geliri çiziyoruz. 1960 senesinde Türkiye’nin milli geliri ABD’nin yaklaşık yüzde 20’si civarındaymış.

Zaman içerisinde OECD ülkelerinin çoğu ABD’ye doğru yakınsamış hatta bazıları ABD’yi geçmiş bile. Ne yazık ki Türkiye olarak çok bir aşama kaydedememişiz. Ancak 2008 yılları civarında 1960’lar seviyesine gelmişiz. O kazanımlarımız da 2013 senesinden itibaren kaybetmişiz. Bugün Türkiye’nin kişi başı milli geliri ABD’nin yüzde 15’i seviyesinde. Bu grafik şu demek; evet Türkiye’de daha fazla cep telefonları, internet, yollar kullanabiliyoruz vs. Ama bu dünyanın her yerinde olan bir gerçeklik. Bu grafik bize sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerine bu cep telefonlarının, internetin geldiğini gösteriyor.

Türkiye’deki rekabet ortamı 2013’ten sonra bozulmaya başlıyor. Türkiye ekonomisi için ilk odaklanmamız gereken şeylerden bir tanesi bu rekabeti tekrar yerine oturtabilmek. Elektronik ticaret sektöründe durum, hayatımıza daha fazla giriyor ve çok daha hızlı gelişen bir şey.

En büyük 4 firmanın pazarlama payının total pazarlama payı içerisinde 2016’daki oranı yüzde 40’mış. 2020’de bu pazarlama oranı yüzde 75’e çıkmış. Burada nasıl rekabeti sağlayabilirsiniz? Yeni girecek bir firma nasıl kendini ispatlayacak. Bizim acilen bu verilere odaklanarak neyi ifade ettiğini anlamamız gerekiyor. Bu firmalar bu kadar harcama yaparken açıklanan kar oranları çoğunlukla sıfır ya da negatif… Yani elektronik ticaret sektöründeki en büyük 4 firmanın kar oranı ortalama olarak negatif olmuş. Pazarlama harcamaları sadece bugünü değil yarını da etkiliyor. Sadece firmaların dinamik olmasını beklememiz gerekiyor aynı zamanda kurumlarımız da dinamik olması, sadece geriye dönük bakmaması ileriye dönük bakması gerekiyor.

Regülasyonların hangisi işe yarıyor, hangisi yaramıyor… Sürekli geriye dönük bakmamız işe yaramayanları kapatmamız gerekiyor. Yoksa ekonomiyi sadece hantallaştırmaktan başka işe yaramaz. Regülasyonların nasıl çalıştığını anlayıp onu daha düzenli, efektif hale getirmemiz gerekiyor. İnovasyon açısından çok iyi değiliz. Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı OECD ülkelerinin çok çok arkasındadır. Olay kamunun verdiği destek miktarı değil. Kişi başına düşen bilimsel yayın açısından çok arkalardayız. Biz aslında inovasyon açısından kamunun Gayri Safi Milli Hasılaya oranla destek, miktar açısından problem görülmüyor. Problem o paraların nasıl kullanıldığı ile alakalı.

Etkin bir şekilde kullanamadığımız için bu kadar kaynak ne yazık ki işe yaramıyor. Etki analizi dediğimiz şey, çok etkili oluyor. Türkiye’deki firmaların en büyük problemlerinden bir tanesi orta ölçekli firmaların patinaj yapması. Sanayi politikalarını geliştirirken, biz; Batı’nın sanayi politikalarını alamayız. Bizim Türkiye’ye has problemlerimiz var. Firmalarımız Türkiye’de genel olarak küçük. Eldeki limitli kaynakları daha odaklı bir şekilde orta ölçekli firmalara aktarsak bu etki analizinden ortaya çok daha fazla istihdam çıkacak.

“Beşerî sermaye yatırımlarımızı yapmak zorundayız”

Doğru politikalarla en önce hangi kaslarımızın daha sağlam olduğunu anlayıp, kaynaklarımızı da oraya aktaralım ki daha güçlü bir etki yaratalım dünyada. Türkiye’deki firmaların dijital dönüşümü yapabilmesi için en önce yazılımcıya ihtiyacı var ama Türkiye’nin nüfusa yazılımcı oranı Avrupa ülkelerinin arasında en sondayız. Bizim nerede eksikliğimiz varsa oraya yatırım yapmamız gerekiyor. Sanayi politikalarını eve eğitim politikalarını birbirinden ayrı düşünemeyiz. Beşerî sermaye yatırımlarımızı yapmak zorundayız. Ama bu yapılan yatırımlar bugünden yarına etkilemeyecek, 5-8 yıl sonrasını etkileyecek ve bizim bu sabrı göstermemiz gerekiyor.

Araştırmacıların yurt dışına gitme olasılıkları nedir, diye sorduk ve burada çok daha dramatik bir şey var. Yurt dışına giden sağlık araştırmacıları en yüksek verimli insanlarımız yurt dışına gidiyor. Dolayısıyla onları yeni mezun olmuş, verimsiz insanlarla yer değiştirmek aynı etkiyi yapmayacak. Bu kadar meşakkatle yetiştirdiğimiz inşalara arkamızı dönemeyiz. Bunları masanın üzerine koymamız lazım politika geliştirirken. Araştırmacılar yurtdışına gittiklerinde verimlilikleri artıyor ve ortalama yüzde 25 civarında artış yaşanıyor. Türkiye’ye gelenlerin verimliliği geldikten sonra düşüş gösteriyor.

Meseleler çok çeşitli, çok kapsamlı yaklaşmak gerekiyor biz bu sorunlarla uğraşmazsak ne batarız ne çıkarız tıpkı Türkiye’nin son 60 yılında hiçbir şey olmadığı gibi. Türkiye ekonomisini biz nerede bıraktıysak orada kalmış. Bir kötü bir de iyi haber var. Kötü haber, çok fazla alandan sıkıntılarımız var. İyi haber ise yapabilecek çok şeyimiz var demek.

Gerçekten bu problemlerimizi işin uzmanları ile tartışırsak yapılması gerekenler listesini çıkarırsak çık kısa zamanda yapabileceğimiz çok şey var. Ama önce teşhisi koymak doğru olan. Teşhisi doğru koymazsak sadece sesi yüksek çıkanın sesini dinlersek bu iş olmaz. Önemli olan partiler üstü, bakanlıklar arası çalışabilmek, herkesin içine kapanıp bir şeyleri çözmesi değil. Asıl sorumluluğumuz gençlerimiz, çocuklarımız için, yarınlar için. Biz bu adımları atmazsak torunlarımız da bizim dedelerimizden aldığımız o 60 yıl önceki gelir seviyesinde kalacak.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir