Özel’den Bahçeli’ye “Atatürk” Tepkisi: Adını Anma
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına tepki gösteren CHP Lideri Özgür Özel, “Atatürk öldü diyorsan, sen bu Cumhuriyet düşmanlarına, Atatürk’e husumet duyanlara, Kurtuluş Savaşı yoktur diyenlere, keşke Yunan kazansaydı diyenlere, koltuk değneği olduğun gün Atatürk senin için öldü” dedi ve ekledi:
Haber Merkezi / “Ama Atatürk onun ilkeleri için yaşayanlar için, onun eseriyle gurur duyanlar için, onun emanetini, canı pahasına savunmayı göze alanlar için, iktidarda olmasa yıllarca muhalefette kalsa da birkaç tayin, birkaç çıkar, birkaç iş, üç beş mevki için, partisinin kurultayını kaybetmemek için onu satmayanların partisidir.”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, yerel seçimler kapsamında partisinin Bursa aday tanıtım toplantısında konuştu.
Konuşmasında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sözlerine yanıt veren Özgür Özel, “Devlet Bahçeli, bugün çıkmış ‘Özgür Bey’in akıl sağlığı yerinde mi? Atatürk öldü. Kendisi ruh mu çağırmış da Atatürk’le görüşmüş’ diyor. Sayın Bahçeli, kim ruhla, kim cinle, kim nereden besleniyor, fikri bir günde 180 derece değişiyor bilmem. Dün övdüklerine bugün küfretmenin, dün tükürdüğü suratı bugün öpmenin, dün ak dediğine bugün kara demenin, neyin nesi olduğunu, nereden estiğini ben bilmem. Onu senin zihninle baş başa bırakıyorum” dedi.
Özel sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama bilmen gereken bir şey var. Atatürk öldü diyorsan, sen bu Cumhuriyet düşmanlarına, Atatürk’e husumet duyanlara, Kurtuluş Savaşı yoktur diyenlere, keşke Yunan kazansaydı diyenlere, koltuk değneği olduğun gün Atatürk senin için öldü. Ama Atatürk onun ilkeleri için yaşayanlar için, onun eseriyle gurur duyanlar için, onun emanetini, canı pahasına savunmayı göze alanlar için, iktidarda olmasa yıllarca muhalefette kalsa da birkaç tayin, birkaç çıkar, birkaç iş, üç beş mevki için, partisinin kurultayını kaybetmemek için onu satmayanların partisidir.
Atatürk bizim yüreğimizde yaşıyor Sayın Bahçeli. Atatürk, 6. filoyu denize dökenlerin, her seferinde bu memleketi düşman işgaline kaptırmamak için ölmeyi göze alanların, öyle senin yanında durduğun gibi çağırdığında havaalanına gidip kot üstüne perdeli kumaştan kefen çekenlerin değil Çanakkale’nin dedesi kefensiz yatanların partisidir. Bu memlekette ilkokul 1’de ‘Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor’ şiirini okuyan, gözü yaşla bu şiiri burasında hisseden on milyonlar, seksen milyon yaşıyor. Atatürk senin için öldü. Senin için ölsün zaten Atatürk. Atatürk’ün adını anma sen.”
Bahçeli ne demişti?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “CHP’de Atatürk’ten geriye hiçbir şey kalmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi ile DEM yanyana, diğerleri yedektedir. Zillet masasının altıyla üstü yer değiştirmiştir. Oyunu görüyoruz.” dedi. Bahçeli “Bugünkü CHP, Atatürk’ün partisi değil, DEM’in oyun uşağı, Türkiye düşmanlarının altı oklu uydusudur. Neymiş Atatürk dile gelmiş… Böyle konuşan Özgür Bey’in ne yiyip içtiğine dikkat etmesi samimi tavsiyemdir” demişti.
“31 Mart’ta halledeceğiz bu işi”
Seçimlerde herkese sandığa gitmesi için çağrıda bulunan Özel, Bursa’da yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Görüyorum ki Bursa bütün Bursa, İnegöl’ünden Kestel’ine, Mustafakemalpaşa’sından, Orhangazi’sine, bütün Bursa CHP’yi hak ediyor, bunu görüyorum. İnanın Bursa’da bir büyük zaferin arifesindeyiz. Gün sayıyoruz, geçen sefer o biraz önce şarkıda da duyduğumuz o yarım kalan hikayenin tamamlanması için, bu şarkının yarım kalmaması için Bursa sokaklarındaki heyecanı görüyorum. Önüme ölçümler geliyor.
Anketlere bakıyorum, keyifleniyorum, geliyoruz, kazanıyoruz, Bursa bizi bekliyor. Bursa’da 2 tane kadın adayımız var, gönül isterdi ki çok daha fazla olsun, Bursalı kadınlara söz olsun, Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni aldıktan sonra, Bursa’da elimizdeki 3 belediye sayısını çok daha yukarılara çıkardıktan sonra Karacabey’de Gönül Avcı, Orhaneli’nde Vildan Koç başkanlarım şimdi 2 ama gelecek seçimde çok daha fazla kadın adayla ve kadın belediye başkanları ile karşınızda olacağız. Bursa’ya söz veriyoruz. Yıldırım’da 39 yaşında Mehmet Önder Mutlu var.
Gencecik bir belediye başkan adayımız. Onun mücadelesini görüyorum. Onun mücadelesi ile gurur duyuyorum. Tüm Türkiye’de geçmişe göre seçilecek yerden tam 6 kat genç aday gösterdik. Bundan sonra Bursa’daki bütün gençleri, Bursa’daki bütün kadınları CHP’de siyaset yapmaya, aday adayı olmaya, aday olmaya, yönetimlerde yer almaya ve bu güzel Cumhuriyet kenti Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hedeflerine uygun bir şekilde gençlere ve kadınlara emanet etmeye de söz veriyor ve ant içiyoruz.
Sayın Bozbey biraz önce dedi ki ‘Biz Bursa’nın sorunlarını anlatıyoruz, o dönüyor dönüyor mega projelerimiz var diyor.’ CHP’nin Bursa’daki mega projesini açıklamayı Bozbey bana bıraktı. CHP Genel Başkanı olarak Bursa Büyükşehir ile ilgili mega projemizi bir cümle ile özetliyorum. Alinur Aktaş’ı gönderip, Mustafa Bozbey’i getirmekten daha mega bir proje yoktur. Çünkü mega projeler bütünseldir, kapsamlıdır, projenin içindeki parçalar birbiri ile konuşur, sonuç odaklıdır.
Bursa’da Alinur Aktaş gibi Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı ile çelişkisi olan ve Cumhuriyet’in değerleri ile çatışan, hele hele ki o Uğur Mumcu’yu paramparça ettiler, hepimizin yüreğini o Ankara’daki karlı günde bin parça yapıp saçtılar, ölümünden sonra Uğur Mumcu’ya laf edecek kadar, Türkan Saylan gibi bir büyük, hem tıp hem eğitim emekçisine, bir kanaat önderine, hepimizin gözbebeği ve gözümüzün önünde erir giderken Türkan Saylan’a laf edecek kadar, Bahriye Üçok’u, inancını savunan, bu ülkeyi laik Türkiye Cumhuriyet’inde bir ilahiyat profesörü kadını öldürenlere laf etmeyip de o kadına arkasından laf edecek kadar gözü dönmüş, yüreği taş, içi kinli, aklında, fikrinde örümcek fikirler olan bir kişinin Bursa’da yönetimde olduğu her gün ve dakika Bursa’ya yazıktır, bu da bizim ayıbımızdır. 31 Mart’ta halledeceğiz bu işi.
Alinur Aktaş’a bir tek şey söyleyelim. Siyaset, tarafını belirtme işidir kardeşim. Partiler var. Parti, ‘part’tan geliyor, toplumun parçaları. Biz sizin gibi kimseyi itmeye, kakmaya, ötekileştirmeye, şeytanlaştırmaya meraklı değiliz. Bu topluma sorduğunda yüzde 95 Atatürk sevgisi ile dolu olan, bu memleketi kim kurtardı deyince dedelerimiz birlikte kurtardı diyen, Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Alevi’yi, Sünni’yi kimseyi inancından, mezhebinden, dininden ayırmayan, Çanakkale’de koyun koyuna yatanların torunuyuz diyen bir irfanın evlatlarıyız hepimiz.
Ama sen 30 Ağustos Zaferi’ne, 29 Ekim’e, 23 Nisan’a dil uzatıyorsan, sen tarafını seçmişsin kardeşim. Sen işgal donanması yaklaştığında onun önüne kırmızı halıyı serenlerin peşindesin, ben o donanmayı görünce yanındakilere ‘Geldikleri gibi gidecekler’ diyenin partisinin Genel Başkanıyım.
Bursa’dayız, buraya Çorlu’dan geldim. Hayatını tren kazasında kaybetmiş 25 kişinin acıyı anne, babaları, eşleri, çocuklarının ellerinin sıcaklığı, gözlerinin yaşındaki nem hala ellerimde. Bugün gittik oraya adaleti aramak için. Son duruşmaydı. Kalabalığı gördüler, bizleri gördüler, annelerin yüreğindeki ateşi gördüler. Tayyip Beyin ne istediğini 4 gün önce oraya o katliamdan sorumlu kişi yeniden TCDD Genel Müdürü atayan Tayyip Erdoğan’ın talimatını gördüler, bu sabah rapor alan bir hakim sayesinde duruşmayı seçimlerden sonraya ertelediler.
Bakın hem Çorlu’nun, hem Soma’nın, hem Afyon’un, hem Hendek’in, Türkiye’de kimin haksız yere yüreği yandıysa, hangi ananın gözünden yaş aktıysa, o bir damla yaşın hesabını sorana kadar katillerin de müsebbiplerinin de peşindeyiz. Herkes bunu böyle bilsin, bırakmayız peşlerini. Sonuna kadar takip edeceğiz.
Bursa’da olunca gözü yaşlı eş, ana, çocuk deyince Sinan Ateş’i anmadan olmaz. Biz Sinan Ateş ile çok farklı dünya görüşlerinin insanlarıydık. Ateş, Ülkü Ocakları’nın Genel Başkanıydı, biz CHP’de yetişmiş gençlerdik. Belki hiçbir zaman aynı sandıkta buluşmadık, belki hiçbir zaman düşüncelerimiz örtüşmedi ama Sinan Ateş gibi birini, 2 kız babası, sonradan hikayesini dinleyince dünya iyisi bir babayı, eşini de gözü yaşlı, anasını ve babasını gözü yaşlı bırakarak, Ankara’nın orta yerinde katlettiler.
Sinan Ateş Bursalı. Sinan Ateş’in emaneti, o günden sonra hiçbir siyasi partinin değil bütün Türkiye’deki siyasilerin ve Türkiye’deki herkesin emanetiydi. O günden bugüne takip ettik. Geçmiş dönemdeki Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’ndan görevi devraldıktan sonra ben de hem aile ile hem dava ile ilgilenmek için elimizden geleni yaptık. Ama Türkiye’deki o Bursa’nın da üstüne çöken o tuhaf ittifak, kirli ittifak, Sinan Ateş’in olayını araştıran savcıya ‘dur’ dedi, savcıyı tehdit etti, tayin etti. Bir başkasına yaptıklarından sonra rapor aldırdı, kaçırdı.
Siyasilere uzanan bu davanın üstünü örtbas etmeye çalıştı. Bursa’dan, Sinan Ateş’in memleketinden. Bir parti burasına kadar o işin içinde diye, Tayyip Erdoğan o parti ile ittifakı zedelenmesin diye 2 kız çocuğunun babasını katledenlerin peşini bırakıyor, arkasını aratmıyorlar ya, onun da hesabını sormak boynumuzun borcu olsun. Bugün o Sinan Ateş cinayetine taziye bile vermeyen partinin genel başkanı kendi evlatlarının cenazesine gitmeyenler, taziyesine gitmeyenler bugün dönmüşler CHP’ye laf ediyorlar.
Ne için laf ediyorlar biliyor musunuz? Ben geçen grup konuşmasında 81 il başkanımızın gözüne baktım ve dedim ki ‘Başkanlarım kalkın ayağa, gidin memleketinize ve Atatürk’ün partisini iktidar yapın, Atatürk sizden bunu bekliyor. Cumhuriyet’in 100 yıl önce kurucu kadroları memleketi işgalden kurtaranlar, düşmandan temizleyenler, bu memleketin kuruluşunu örgütleyenler, sizden bugün 100 yıl sonra memleketi bir daha kurtarmanızı, Cumhuriyet’i bir daha kurmanızı bekliyor.
Devlet Bahçeli, çıkmış bugün ‘Özgür Beyin akıl sağlığı yerinde mi? Atatürk öldü, kendisi ruh mu çağırmış da Atatürk ile görüşmüş’ diyor. Sayın Bahçeli kim ruhla, kim cinle, kim nereden besleniyor, fikri bir günde 180 derece değişiyor bilmem. Dün övdüklerine bugün küfretmenin, dün tükürdüğü suratı bugün öpmenin, dün ak dediğine bugün kara demenin neyin nesi olduğunu, nereden estiğini ben bilmem. Onu seninle, senin zihninle baş başa bırakıyorum. Ama bilmen gereken bir şey var.
“Atatürk bizim yüreğimizde yaşıyor Sayın Bahçeli”
Atatürk öldü diyorsan, Atatürk sen hani bu Cumhuriyet düşmanlarına, Atatürk’e husumet duyanlara, Kurtuluş Savaşı yoktur diyenlere, keşke Yunan kazansaydı diyenlere koltuk değneği olduğun gün Atatürk senin için öldü. Ama Atatürk onun ilkeleri için yaşayanlar için, onun eseri ile gurur duyanlar için, onun emanetini canı pahasını savunmayı göze alanlar için, iktidarda olmasa yıllarca muhalefette kalsa da birkaç tayin, birkaç çıkar, birkaç iş, 3-5 mevki için partisinin kurultayını kaybetmemek için onu satmayanların partisidir. Atatürk bizim yüreğimizde yaşıyor Sayın Bahçeli.
Atatürk, 6’ncı Filo’yu denize dökenlerin, Atatürk her seferinde bu memleketi düşman işgaline kaptırmamak için ölmeyi göze alanların, öyle senin yanında durduğun gibi çağırdığında havaalanına gidip kot üstüne perdelik kumaştan kefen çekenlerin değil Çanakkale’de dedesi kefensiz yatanların partisidir. Bu memlekette ilkokul 1’de Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor şiirini okuyan ve gözü yaşla bu şiiri burasında hisseden, o milyonlar, 80 milyon yaşıyor. Atatürk senin için öldü, senin için ölsün zaten Atatürk. Atatürk’ün adını anma sen. O yüzden bundan sonra efendim Atatürk’ün partisine geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımız çıkmış, konuşurken oraya alt tarafa yazıyorlar. Efendim CHP, DEM işbirliği ne? Kardeşim yıllar, yıllar.
İşinize geldi ahbap oldunuz, işinize geldi masa kurdunuz, işinize geldi çadır mahkemeleri kurdunuz, gün oldu birlikte halaya durdunuz, gün oldu göstermelik düşman oldunuz. CHP, Cumhuriyet’in partisidir, Atatürk’ün partisidir ve Meclis’te bulunan her partiye aynı mesafededir. Ama CHP esas olarak 6 okun partisidir. Siz dediniz diye kimseyle konuşmazdık, siz istiyorsunuz diye onunla düşmanlık yapıp arkanıza dizilecek bir parti değildir ama şunu bilin ki CHP’nin herhangi bir üyesinin milliyetçiliğine, devletçiliğine, halkçılığına, devrimciliğine, cumhuriyetçiliğine, vatanseverliğine laf söyleyecek adamın alnını karışlarız. Böyle bilin.
Bir yandan Sayın Bozbey’in sunumunu izlerken, o Bursa sokaklarındaki korkan anne ve kızı gördüm. Neden korkuyorlar? Devlet niye korumuyor? Elbette kahraman polisimiz ve güvenlik güçlerimiz üstüne düşeni yapmak istiyor. Ama birileri bir yerlerden cesaret alıyor. Bakın burada, bu kadar kadının huzurunda söylüyorum. Kadın cinayetleri bu ülkenin en büyük utancıdır. Bu kadın cinayetleri son 15 yılda sadece 1 yıl düşüş kaydetmiştir, o da İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanıp, onaylanıp, yürürlüğe girdiği 2011 yılıdır.
Sebebi şudur, kadın cinayetini işleyenler, yahu namus der kurtulurum, ağır tahrik der kurtulurum, kravat ve takım elbiseyi giyer iyi halden yararlanır kurtulurum, şunu der kurtulurum derken 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi ile beraber bu işler artık eskisi kadar kolay değil, cezalar ağırlaştı, devlet kararlı, Meclis hep birlikte oyladı, bundan sonra pabuç pahalı dedikleri için o sene aşağıya düşmüştür. Bu sene, daha dün bir günde 8 kadın katledildi. Boşandığı kocaları, mevcut kocaları, bir tanesi de babası tarafından. Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Kadın kollarımız çalışıyor. Ama bu mesele, toplumsal bir meseledir.
Gecenin 01.00’inde, Hizbullahçılar öyle istiyor diye, yakında yaklaşan seçimlerde Hizbullah bağlantılı Hüda-Par ile ittifakın ön şartı olduğu için, domuz bağcıların, kadın katillerinin, her fırsatta kadınları sahiplendirmek lazım diyerek aşağılayanların ittifakına ve onların bir avuç oyuna tamah ettikleri için bir gün tek başına İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Ona karşı açtığımız davayı reddeden hakimi bile Danıştay’dan Anayasa Mahkemesi’ne seçip ödüllendirdi. Dün 8 kadın hayatını kaybetti, o 8 kadının kanı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanın ve buna alkış tutanların elindedir.
Dünden beri Tayyip Bey dönüp dönüp bana saldırıyor ve şunu söylüyor. Ben ağır bir suç işlemişim ve bugün de o suçu Bursa’da işlemeye geldim. Emeklilerin tahrik ediyormuşum. Biraz da Bursa’daki emeklileri tahrik edeyim. Açlık sınırının 16 bin 250 lira olduğunu ilan etti Türk-İş. Bu ülkede emeklilerin çok önemli bir kısmı 10 bin lira gibi en düşük emekli maaşı ile geçinmek zorunda kalıyorlar.
Ben de o günden bugüne kadar sürekli bunun haksızlık olduğunu, emeklilere 10 bin lira vermenin mümkün olamayacağını, en düşük emekli maaşının Tayyip Erdoğan’ın geldiği 2 Kasım 2002 günü 1,5 asgari ücret düzeyinde olduğunu, bugün o korunuyor olsa şu anda emeklilere verilmesi gereken maaşın 25 bin lira olduğunu ama 2,5 kat fark ile 10 bin liraya mahkum edildiklerini anlatıyorum. Emekliye bayram ikramiyesi ilk verildiğinde bin lira 24 kilo kıyma alıyordu, şu anda sadece 6 kilo kıyma alıyor. O ikramiye 2018’den bugüne emeklinin sofrasından 18 kilo kıyma çalmış. Ayda 1,5 kilo kıyma.
Şimdi sadece ve sadece bu hesapla madem ki bu işin patenti bizdedir, gel diyorum. Bir kanun çıkaralım. Emekli kart çıkaralım. Bu karta önce aradaki 10 bin lirayı yatıralım. Çünkü şimdiye kadar verdiğin para alması gerektiği paradan 10 bin lira eksik. Bundan sonra en düşük emekli maaşını asgari ücrete tamamlayalım. Bana hesap yapıyor, verilemez. Para yok diyor. Diyor ki bunun için diyor, 1,4 trilyon paraya ihtiyaç var. Bir kere yanlış hesap. En düşük emekli maaşlarını 17 bin 2 lira yapmak için 1,4 trilyona değil 700 milyara ihtiyaç var. Tam yarısı. 720 milyar. Ama o yanlış hesabı yapmış, hadi hızla verdiler önüne.
Böyle bir para bulunamaz diyor. 750 milyar bulamıyorsun da sen sadece 2024 yılında vaz geçilecek vergiler toplamı, ne biliyor musunuz vazgeçilecek vergi? İliç’te parayı üst üste istiflerken, kumu bir yere istifleyen, sonra da 9 tane evladımızı alıp götüren o liçi işleten Anagold firması var ya. Mesela o firmaya siyanürden dolayı 16 milyon lira ceza kesip 2 ay sonra 222 milyon lira vergisini affetmişti. Vazgeçilen vergi geliri bu. Bu sene toplam şirket ve holdinglerin tam olarak 650 milyar lira ödeyeceği vergilerden vazgeçiyorlar.
Emekliye lazım olan para da neredeyse bu kadar. Yani İliç’te evlatlarımızı katleden, çıkardığı altının yüzde 98’ini yurtdışına götüren, burada vergi borçları silinen firma ve onun gibi firmalara para var. Emekliye gelince para yok. Toplam 6,5 trilyon lira Tayyip Erdoğan’ın verdiği ve şimdiki Maliye Bakanının irrasyonel politikalar dediği kararlardan dolayı devletin ödediği dolar farkı parası, faiz farkı parası, altından dolayı yükümlülüklerinin artmasından kaynaklanan fark 6,5 trilyon lira. Kendi söylediği paranın tam 4 katı.
Aslında lazım olan paranın, gerçek rakamın tam 8 katı. Şimdi İliç’teki şirketin vergisini affetmeye para var. Emekliye 17 bin liraya çıkarmaya, emekli kart vermeye, o kartın manav, kasap, market, doğalgazda geçmesine para yok. Yandaş müteahhitlere ödeme yaparken para var, emekliye yatıracakken para yok. Sarayın harcamalarına, bakın saray 1 dakikada 23 bin lira para harcıyor. 1 yılda harcadığı parayı 365’e, sonra 24 saate, sonra da onu 60’a bölerseniz 23 bin lira çıkıyor. Böyle milyon, kat trilyon deyince anlaşılmıyor, 1 dakikada 23 bin lira. 10 bin liralık emekli maaşı sarayda 26 saniyede tüketiliyor. 14 tane uçağa para var.
Dünyanın en gelişmiş makam arabası. Mercedes, limuzin. 10 tane yapmış Almanlar, 2’si bunda. Birine kendi biniyor, biri boş, yoldan gidiyor. Eğer saldırı olursa aldatsın diye. Dünyada 10 tane var, 2’si bunda. O arabanın yapıldığı dönemde Merkel transporter minibüse biniyordu. Bunda dünyanın en pahalı uçan sarayı var, Merkel tarifeli uçuyordu. Bunda dünyanın en pahalı uçaklarından 14 tane var ama emekliye vermeye gelince bütçede para yok. O yüzden hepimiz aklımızı başımıza alacağız. 31 Mart tarihi bundan sonra 4 yıl boyunca önümüze sandığın gelmeyeceği bir tarihtir.
“Acı reçeteyi içmeyeceğiz, acı reçeteye itiraz edeceğiz”
Eğer 31 Mart’ta istediğini alırsa. 31 Mart’ta istediğini alırsa 1 Nisan günü zam tufanı kapıda. Kendileri söylüyor, sıkı para politikası diyor. Kemer sıkacağız diyor, acı reçete içireceğiz diyor. Kim içecek acı reçeteyi? Acı reçeteyi 5’li çete mi içecek? Damatlar mı içecek? Acı reçeteyi Albayraklar mı, Cengiz Holding mi, sarayı yapan müteahhit mi içecek? Acı reçeteyi emekli, emekçi, işsiz, esnaf, köylü, balıkçı, arıcılar içecek. Acı reçeteyi içmeyeceğiz, acı reçeteye itiraz edeceğiz. Acı reçeteyi içmeyeceksen buna 1 Nisan olduysa ertesi gün yapacak bir şey yok 2 Nisan’da.
2 Nisan’da 1 Nisan’ın ertesi günü. Bir gün önce yapacaksın. 31 Mart günü. Senin önünde sandık var. Sana 10 bin lirayı reva görene. Emekçisin, günde 8-10-12 saat çalışıyorsun, 17 bin lirayı reva görene. Ev kirası, elektrik, su, doğalgaz çıkınca 3-5 bin liraya çocuklarını sağlıklı bile besleyemeyen bir çalışansın, sana bunu reva görene. Borcu borçla kapatan esnafa, kredi kartını kredi kartı ile çevirenlere, umutsuz ve bavulları kafasında toplamış, yurtdışına gitmek için fırsat kollayan gençlere şunu söylüyorum. Bir gün sonra yapacak bir şey yok.
Bir gün önce 31 Mart’ta sandığa gidilecek, bu zulme, yoksulluğa, bu işsizliğe, kalpsizliğe dur denecek. Bir sarı kart, kırmızı kart gösterilecek. Bir kırmızı ışık yakılacak. Artık bunlara bir dur denecek. Eğer bunlara 31 Mart’ta bu güç Cumhur İttifakı’nın gemi azıya almış, gözü dönmüş, seni beni görmeyen ve sadece birilerini kollayan bu Cumhur İttifakı’nın karşısına daha büyük bir güçle, merkezi iktidarı yerelden dengeye getirmezsek, bu iktidarın karşısında daha güçlü bir ittifak oluşturmazsak hepimizin işi zor.
Onun için benim gördüğüm şudur. Hep birlikte daha güçlü bir ittifakı kurmalıyız. O ittifakın adı Cumhur İttifakı’nın karşısında bu sefer millet ittifakı değil. Çok istedik. Çok gayret ettik. Çünkü şunu söyledim. Geçen sefer kıl payı kaçırdığımız Bursa’yı bu sefer alıyoruz ama birlikte olursak seçim yapmaya gerek yok neredeyse, fark o kadar fazla. Balıkesir garanti, Manisa’sı, Denizli’si. Hiçbir büyükşehri de kaybetmeyiz birlikte olsak. Birlikte olalım dedik, hür ve müstakil olacağız dediler. Anlayış gösteriyoruz.
Ama geçen seçimde birlikte olduğumuz iyi insanlar buradan uzaya gitmediler. Bursa’nın sokaklarındalar. Balıkesir’deler. Tekirdağ’dalar, Manisa’dalar, Ordu’da, Erzurum’da, Kayseri’de, Trabzon’dalar. O iyi insanlar. Birlikte olduğumuz sadece sosyal demokratlar değil. Milliyetçi demokratlar yine sandık başındalar. Muhafazakar demokratlar yine sandık başındalar ve saraya da, Bahçeli’ye de itirazı bitmedi onların. Çünkü bu sömürü düzenine karşı hep beraber ayakta durmanın tek kurtuluş olduğunu, aksi taktirde nasıl ezdiklerini, nasıl bitirdiklerini bu ülkeyi nasıl tükettiklerini herkes biliyor.
Bunun için biz iyi insanlarla, biz milliyetçi, muhafazakar demokratlarla, bu ülkede Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Pomak’ı, Boşnak’ı, göçmeni, Arap’ı hep beraber yaşıyor. Hepsinin demokratlarını kucaklıyoruz. Hep birlikte bu ülkede bir başka ittifakın içindeyiz. Bu ittifakın adı bu sefer Türkiye İttifakı. Biz kurduk. Hep birlikte içindeyiz.
Türkiye İttifakının 2 tane rengi var. Partimizin renkleri de öyle ama rengini partimizden almıyor. Türkiye İttifakı rengini işte bu ay yıldızlı al bayraktan alıyor. Türkiye İttifakı. Türkiye İttifakının renkleri bu. Türkiye İttifakı kimden oy ister? Türkiye İttifakı milli takım gol atınca ayağa kim sıçrıyorsa hepsinden oy ister. Türkiye İttifakı Filenin Sultanları dünya şampiyonu oldu ya. Hani İstiklal Marşı çaldı ya. Ay yıldızlı al bayrak gönlere çekildi ya. O sırada hıçkırarak, gözyaşları içinde İstiklal Marşı’nı okudular ya. O sırada kimin gırtlağı düğümlendiyse, hepsinden oy istiyor Türkiye İttifakı.
Türkiye İttifakı öyle çocuklarını bedelli ya da çürük raporu ile askere kaçırıp, sonra kendisi bir üniforma üzerine Cumhurbaşkanlığı forsu dikip, şehit tabutunun başın el koyup siyaset yapanlardan değiliz biz. Biz bu memleket için gerektiğinde ölümü göze alanlardanız. Türkiye İttifakı, Türkiye’nin bütün evlatlarından oy istiyor. Türkiye İttifakı, umutsuz gençlerimizden, işsiz bırakılmış evlatlarımızdan, yoksullaştırılmış köylümüzden, Atatürk’ün ‘Milletin efendisi’ dediği birisinin ‘Al ananı da git’ dediği bütün köylülerden oy istiyor.
Türkiye İttifakı, gözü yaşlı analardan, alın teri ödenmeyen emekçilerden, sokakta terk edilmiş ve maalesef pazar dağılsın diye bekleyip de ezik meyveyi, sebzeyi toplayıp torununa yumurtasız menemen pişirenlerden oy istiyor. Türkiye İttifakı için Bursa’da o ittifakın bayrağının ve renklerinin önünden size söylüyorum. Bu rengi siz söyleyin. Bu renk nedir? Kırmızı, beyaz. En büyük Türkiye. Kimse korkmasın, biz buradayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında ve arkasındayız. Bu ülkede milletin emeğini sömürenlere, birikimlerini çar çur edenlere, yandaşlarına peşkeş çekenlere, bizi üzenlere, ağlatanlara, kahredenlere inat biz santim eğilmedik, ayaktayız.
Bir adım geri atmadık, en öndeyiz. Bir kelime eksik konuşmadık, susmayız. Buradayız, buradayız. Hep beraber 31 Mart’ta Türkiye İttifakı ile beraber hep birlikte ayaktayız. Hep beraber bu seçimleri kazanmaya ant içiyoruz. Ayaktayız, biz kazanıyoruz. Bursa ve Türkiye’yi kazanıyoruz. Ben sadece ve sadece size güveniyor, size inanıyor, sizi alkışlıyorum. Sağ olun, var olun. Şimdi gidin bütün Bursa’da seçimi kazanın. Bu seçimi kazanmaya var mısınız?”