Özel, “Erken Seçim” Çağrısını Yineledi: Biz Kazanacağız
“Yurttaş Sesleniyor, Haklarımızı Alacağız” mitinginde konuşan CHP Lideri Özgür Özel, erken seçim çağrısını yineleyerek, “100 liralık milli gelirin her 4 lirasının 3 lirasını milli gelirin zenginlere veren, patronlara veren, yandaş müteahhitlerine veren, yarattığı yeni zenginlere veren ama hepimizi açlığa terk eden bu mesele, dünyadaki eşitsizliklere benzer ama dünyada hiçbir gelişmiş ülkede ya da Türkiye’ye emsal hiçbir ülkede olmayan bir eşitsizlik bu topraklarda vardır” dedi ve ekledi:
“Buna itirazı en üst perdeden yapmak, bugünkü iktidarı koruduğunda kolladığı kesimlerin zenginler olduğunu görmek, bu iktidar değişmeden bu değişim – paylaşım hikayesinin değişmeyeceğini bilmek, onların patronların tarafında, bizlerin ise hep beraber halkın tarafında olduğunu bilmek mücadelenin en büyüğüdür, en onurlusudur. Tarafımız burasıdır. Sayın Erdoğan biz bu meydandayız, sen saraydasın. Biz sokaktayız, sen sırça köşklerdesin. Biz yoksulun, garibanın yanında kol kola onunla mücadelenin içindeyiz, sen bu sömürü düzenini sürdürmenin peşindesin. Ama sana and olsun ki biz kazanacağız, biz kazanacağız.”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, “Yurttaş Birliği” tarafından başta asgari ücret olmak üzere toplumsal sorunlara karşı Ankara’da gerçekleştirilen “Yurttaş Sesleniyor, Haklarımızı Alacağız Mitingi”ne katıldı. Özgür Özel, burada yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:
“Bugün ülkeyi yöneten iktidar sizlerin yaşadığı zorlukları yarattı ama sizlerle ilgilenmiyor, sesinizi duymuyor. Sıkıntıları biliyor, bilmezden geliyor. Dertlerinize ne çare arıyor, ne çare üretiyor. Bunun için hiç şüphe yok ki bir ses yükseltmek lazımdı. Bunun için hepimiz sesimizi yükseltmeye, mücadeleyi yükseltmeye hazırdık. İşte böyle bir atmosferde, Yurttaş Birlikteliği ile hep beraber, önce 66’ydı ve sonra 69 ama asgari ücret ilanından sonra yağmur gibi tüm Türkiye’den katılımlarla bir sel oldular ve bu meydanı doldurdular.
Yurttaş Birlikteliği’ne, bu alana katkı sağlayan konfederasyonlara, sendikalara, derneklere, vakıflara, bugün burada kim varsa onların temsilcilerine ve onlara güç vermeye, bu meydandan güç almaya gelen her birinize yürekten teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni 1920’de kurmuş partinin genel başkanı olarak, hiç şüphe yok ki Meclis’i çok önemsiyorum.
Tüm milletvekillerimiz, tüm partimiz çok önemsiyor. Biz Meclis zemininde sizin, emeklilerin, emekçilerin, esnafların, çiftçilerin, emeklilikte yaşa takılanların, vergide adalet diye isyan edenlerin sesini duyurmak isteyen herkesin sesini o Meclis’e taşıyoruz. Konuşuyoruz, anlatıyoruz. Ama gördük ki o Meclis’te söylenenlere rağmen birileri bildiğini okumaya devam ediyor. O Meclis ki gücünü halktan alır, o Meclis ki gücünü milletten alır. O zaman yetkinin gerçek sahibine gitmenin, millete gitmenin zamanıdır. Biz TBMM’de asgari ücret ilanından sonraki oturuma katılmadık.
Dedik ki, ‘Madem beklentide yanıt yok. O zaman biz de burada yokuz.’ Ama bir başka meclise geldik, bugün burası gerçek bir meclistir. Güçlü demokrasilerde, millet vekaletini siyasetçilere verip beş yıl boyunca bir kenara çekilmez. Kendisiyle ilgili her konuda söz sahibi olmak ister. Siyasileri takip eder, tenkit eder, uyarır, gerekirse yetkiyi geri alır. Eğer iktidar, milyonlarca insanın sesini duymamakta inat ediyorsa; oy alırken yılda dört kere ayarlama yaparız dediği asgari ücretliyi bir yıl boyunca bir kuruş vermeden yoksulluğa mahkum ediyorsa; dünyanın en fedakar insanları olan bu millet için, bu devlet için, göz nuru akıtmış, dirsek çürütmüş emeklilerini sefalete mahkum ediyorsa; esnafı duymuyor, çiftçinin sorunlarını görmüyorsa o zaman gerçek Meclis burasıdır, meydanlardır, sizlerle birlikte olmaktır.
Tayyip Bey birazdan bir salonda kürsüye çıkacak. Kendi atadıklarına, il başkanına, ilçe başkanlarına, kendi mahalle delegelerine, kendi üyelerine kendini alkışlatacak. Buradan bir kez daha sesleniyorum: Sayın Erdoğan, salon siyasetçisi olma. Meydanlardan korkma. Çık dışarı. Gel buraya… Erdoğan, salonda kendini alkışlatan Erdoğan, ‘Gördünüz mü zafer kazandım Suriye’de?’ diye ‘Suriye’ye sevinin.
Açlığı, yoksulluğu, işsizliği, güvencesizliği görmeyin, hissetmeyin’ diyen Erdoğan, bu meydan yoksullarla, bu meydan hakkını yediklerinle dolu ve sana sesleniyorlar. Çık oradan gel buraya, hesap ver, hesap ver, hesap ver… Bak Bursa’da, Balıkesir’de il kongrelerinde sana ‘Şam’ın Fatih’i’ diye bağırıyorlarmış. Şam’ı fethetmek, başka ülkenin toprağına göz dikmek, şehrine plaka koymak, başka işler… Sen fethedeceksen, bu emeklinin, emekçinin gönlünü fethet. Ama yapamazsın, çünkü onların gönlünden de düştün, gözünden de düştün. Sana orada ‘Fetih, fetih’ diye bağıranlara bakma. Bak bu meydanda yüz binler sana ‘İstifa, istifa’ diye sesleniyor.
Eğer bir ülkede, başkentte, başkentin en önemli meydanına yüz binler sel olup akmışsa, hakkını arıyorsa, ülkeyi yönetene ‘İstifa’ diye sesleniyorsa, sandıktan kaçamazsın, seçimden kaçamazsın. Milyonlara söz verdin ama geçinemiyorlar. Geçim yoksa, seçim var. Erdoğan Ankara’da, başkentte milyonlar sana boş tencere gösteriyorlar. Milyonlar senden seçim istiyor, sandık istiyorlar. Bu iktidar döneminde bütün kurumlar ve kurallar yerle yeksan oldu. Her şey bir kişinin iki dudağının arasına sıkıştı. Milyonlarca emekçinin hayatını etkileyecek Asgari Ücret Tespit Komisyonu bile mevcut antidemokratik yapısıyla bile dışlandı, emrivakilere zorlandı. Son komisyon toplantısı işçilerden kaçırıldı.
Hükümet işverenle bir araya gelip, bir akşam vakti apar topar asgari ücreti AK Parti’nin grup toplantısına yetiştirdiler. 9 milyon asgari ücretli, maaşı asgari ücrete bağlı olan milyonlar büyük bir hayal kırıklığı ve öfke içindeler. Çünkü 22 bin 104 liralık ücret, asgari ücret değildir; bir sefalet ücretidir. Biz bu ücreti reddediyoruz. Bu antidemokratik uygulamadan sonra 50 yıldır komisyon masasında oturan işçiler, o masadan bir daha oturmamak üzere kalktılar. Türk-İş masadan tamamen çekildi. DİSK ve Hak-İş de aynı görüşte. Bu komisyon, bu iktidar döneminde tamamen meşruiyetini yitirdi. Bu adaletsizliğe, bu haksızlığa karşı ortak bir söylemde bulunan, karşı çıkan, isyan eden üç konfederasyonu da bugün buraya verdikleri katkı için ve bundan sonraki onurlu mücadeleleri için tebrik ediyorum. Yürekten mücadelelerinde destek veriyorum.
Açıklanan asgari ücret, 2024 başında eleştirdiğimiz 17 bin 2 liralık ücretin de çok gerisindedir. 11 ayda 17 bin lira bütün alım gücünü yitirmiş, 7 bin liranın üzerinde erimiş, 10 bin liranın 1 Ocak’taki satın alma gücünün gerisine düşmüştür. Bu iktidar, 7 bin lira zayıflayan asgari ücrete 5 bin lira zam yaparak, asgari ücretli zam beklerken tarihte ilk kez cebinden 2 bin lirasını çekip almıştır. Asgari ücret, dünyanın dört bir yanında emekçilerin ilk başta bir yıllık kıdem boyunca aldıkları, sonra hızla uzaklaştıkları bir ücrettir. Ama maalesef bu ülkede asgari ücret artık temel ücret olmuştur. Yıllar önce; çalışanların yüzde 28-30’u asgari ücret alırken, bunu eleştiriyor, geriletilmesini vaat ediyorlardı.
22 yıllık AKP iktidarında asgari ücret bir canavar gibi her geçen gün daha fazla emekçiyi yutmuştur. Bugün ücretlilerin yüzde 57’sinin aldığı bir temel ücrete dönüşmüştür. Buradan, Tandoğan’dan bir kez daha kayda geçirmek isterim ki Avrupa Birliği’nde ücretlilerin sadece yüzde 9’u, örneğin Almanya’da ücretlilerin sadece yüzde 6’sı asgari ücret almakta, geri kalanı bunun üzerinde ve çok üzerinde maaşlar almaktadır. Hal böyle olunca asgari ücretlinin milli gelirden aldığı pay, OECD ülkelerinde yüzde 55 ve Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 60-70 arasındayken, bu meydanın; ücretlilerin milli gelirden aldıkları pay sadece yüzde 25’tir.
Almanya’da sosyal demokratlar yüzde 70’e itiraz edip, ‘Bütün varlığın yüzde 70’ini hepimiz, yüzde 30’unu nasıl zenginler alır?’ derken, Türkiye’de yüzde 25’ini bütün ahali, yüzde 75’ini zengin mahallenin çocukları tüketmektedir. Bu haksızlığa isyan ediyorum. 100 liralık milli gelirin her 4 lirasının 3 lirasını milli gelirin zenginlere veren, patronlara veren, yandaş müteahhitlerine veren, yarattığı yeni zenginlere veren ama hepimizi açlığa terk eden bu mesele, dünyadaki eşitsizliklere benzer ama dünyada hiçbir gelişmiş ülkede ya da Türkiye’ye emsal hiçbir ülkede olmayan bir eşitsizlik bu topraklarda vardır.
Buna itirazı en üst perdeden yapmak, bugünkü iktidarı koruduğunda kolladığı kesimlerin zenginler olduğunu görmek, bu iktidar değişmeden bu değişim – paylaşım hikayesinin değişmeyeceğini bilmek, onların patronların tarafında, bizlerin ise hep beraber halkın tarafında olduğunu bilmek mücadelenin en büyüğüdür, en onurlusudur. Tarafımız burasıdır. Sayın Erdoğan biz bu meydandayız, sen saraydasın. Biz sokaktayız, sen sırça köşklerdesin. Biz yoksulun, garibanın yanında kol kola onunla mücadelenin içindeyiz, sen bu sömürü düzenini sürdürmenin peşindesin. Ama sana and olsun ki biz kazanacağız, biz kazanacağız.
Bu sene asgari ücret tartışmaları başladığında net tavrımızı koyduk. Dediler ki ‘TÜİK yüzde 50 çıkarıyor enflasyonu.’ TÜİK, Tayyip’i üzmeyen istatistik kurumunun baş harflerinden oluşan bir kurum. Onun verdiği rakam, senin cebinden para çalan bir rakamdır. Çünkü TÜİK enflasyon hesabını Tayyip Erdoğan’ı üzmemek üzerine kurar. Bu sene hesapladı, kitapladı, yüzde 47 enflasyon buldu. Biz baktık, asgari ücretlinin enflasyonu nedir diye.
Asgari ücretli maaşını alınca ne yapar? Kira verir. Ne yapar? Elektrik, su, telefon faturalarını öder. Ne yapar? Mutfak masraflarını görür. Eğer imkan kalsa belki çocuğuna bir çorap, bir önlük, bir kapşonlu alır. Asgari ücretli kendi kararını kendi verebilen, parasını özgürce harcayabilen değil, paranın nereye gideceği maaş gelmeden belli olan insandır. Biz bu asgari ücretlinin enflasyonuna baktık, bir yılda tam yüzde 80. Fazlası mümkün, aşağısı mümkün değil. Öyle ya, kira belli, beyaz peynir belli, zeytin belli, ayçiçek yağı belli, telefona gelen zam belli, elektrik faturası belli. TÜİK nasıl yapıyorsa bu hesabı yüzde 47’ye getiriyor. Döndük baktık, bunu eleştirirken de şöyle söyledim. Yıllardır biliriz ki TÜİK’in sepeti, asgari ücretlinin sepeti değildir.
Dedim ki geçenlerde ‘Ey TÜİK bu asgari ücretliye yüzde 50 hesaplamışsın, ne yapacak, pinpon topu mu yiyecek?’ Bu TÜİK yememiş içmemiş, size yedirmiyor içirmiyor, kendi de yememiş içmemiş, açıklama yapmış. Diyor ki, ‘Hesap sepetimizde pinpon topu yok.’ Sordum arkadaşlara ‘Birkaç sene öncesine kadar vardı, çıkardılar’ dediler. Dedim ‘Aferin.’ Ne varmış? Pinpon topu yok diye övünüyor ya futbol topu varmış, davlumbaz varmış, otel ücretleri varmış. TÜİK bak, buradaki emekliler parayı ne lüks otellere, ne senin hesapladığın şans oyunlarına, ne davlumbaza, ne futbol topuna, buradaki emekliler, buradaki emekçiler aldıkları maaşı ancak borçlara, kredi kartı borçlarına, eşe dosta yapılan borçlara ödüyorlar.
“Erdoğan’ın tarafı zenginlerin sofrasıdır”
Bak karşıdan boş tencere çalıyorlar, boş tencere çalıyorlar. TÜİK’in yüzde 50’si yeterince cebinizden para çalmıyormuş gibi bir de tuttular dediler ki ‘Biz gerçekleşen enflasyona göre zam vermeyelim, hedeflediğimiz enflasyona göre verelim.’ Yani diyor ki ‘Ben ekonomiyi yönetemedim, enflasyonu düşüremedim, hayat pahalılığını gideremedim ama beceriksizliğimin faturasını ben ödemeyeyim, Tandoğan Meydanı ödesin.
Emekliler ödesin, emekçiler ödesin.’ Bunu duyduğumuz gün, hesabı kitabı yaptık yüzde 78 asgari ücretlinin enflasyonunu hesaba kattık ve dedik ki, ‘Asgari ücret olmalıdır 30, bunun altında yokuz’ dedik. Ama maalesef bizim bütün uyarılarımıza rağmen, zammı asgari ücretlinin enflasyonuna göre değil, TÜİK‘in enflasyonuna göre bile değil, kendi hesapladıkları ve beceremedikleri hedef enflasyona göre verdiler. Öyle olunca da asgari ücretliyi 22 bin 104 liralık bir sefalet ücretine mahkum ettiler. Şimdi bütün emekliler aynı endişede. Biliyorsunuz, geçen sene ocak ayında 10 bin lira verdi, enflasyon yüzde 65’lerdeydi. Temmuzda sadece yüzde 25 zam verdi.
Ve 12 bin 500 liralık yapmış olduğu zamla hem emekliyi hem de 17 bin liralık asgari ücretle asgari ücretliyi bir yıl boyunca inim inim inlettiler. Canlarına okudular, canlarını çıkardılar. O gün ‘Emekliye bir asgari ücret ver’ diyorduk, 10 bin lirayı 12 bin 500 lira yaptın, ‘30 milyarı zor buldum, 66 milyar param yok’ diyordu. Bir gördük ki, geçen sene tam 660 milyar lira emekliye asgari ücret vermek için lazım olan paranın on katını, zengin müteahhitlerin, ödemeleri gereken kurumlar vergisini affederek vazgeçmişler. Yani emekli Memduh Amca’nın, emekli Sakine Teyze’nin, emekli Ayşe Ablamın, Hanife Yengemin, Mehmet Kardeşimin maaşını asgari ücret yapmak için lazım olan paranın 10 katını emekli Mehmet’e vermeyen Mehmet Cengiz’e vermiş, Kadir Abime vermeyen Kalyon İnşaat’a vermiş.
Artık kaçacak yerleri yoktur. Artık her şey gün gibi ortadadır. Siyaset tarafını belli etme ve siyaset taraf olma sanatıdır. İşte Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarafı Tandoğan Meydanı’dır. Recep Tayyip Erdoğan’ın tarafı zenginlerin sofrasıdır. Ayrıca bu sene bütçe yaparken 701 milyar lira vazgeçilecek, bir daha söylüyorum vazgeçilecek kurumlar vergisi tutarı 701 milyar lira. Bunu buldular, bütçeye koydular. Ama emekliye vermek için parayı bütçeye koymadılar, emekçilerin hakkını vermek için lazım olanı bütçeye koymadılar. Ürünü tarlada kalan çiftçiye vermeleri gereken desteklemeyi bütçeye koymadılar.
Ama Kur Korumalı Mevduat’a ödenecek trilyonları, zenginlere çekilecek peşkeşleri baştan bulup bütçeye koydular. O zaman Tandoğan sizi görmeyen, sizi düşünmeyen, sizin için kaynak bulmayan, bütçeye koymayan bu iktidara hep birlikte sesleniyoruz. Buradan sonra bu bütçeyle geçim olmaz. Geçim yoksa, seçim var. Geçim yoksa, seçim var. Geçim yoksa, seçim var. Buradan kaçmaları mümkün değildir. Ve seçim olduğunda hiç öyle kaynak derdiniz yok. Erdoğan parayı kime verdiyse, para oradadır, o kaynak oradadır. Aynı paradır, para vardır, sadece verileceği yer değişecektir. Kalyon İnşaat’a değil, emekli Kadir Abi’ye gidecektir, Mehmet Cengiz’e değil asgari ücretli Mehmet Kardeşime gidecektir.
Buradan içimizdeki asgari ücretli kardeşlerime, asgari ücretli emekçi kardeşlerime el sallıyorum. Buradan sendikalı olmayan herkese sesleniyorum. En kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir. En kötü örgütlenme, örgütsüzlükten iyidir. En cılız kalabalık, yalnızlıktan iyidir. Örgütlenin, örgütlenin, örgütlenin… Hepinizi sendikalı olmaya, sendikal mücadele ile hak aramaya davet ediyorum. Türkiye tarihinde, sendikalar tarihinde ömür vermiş, can vermiş tüm büyüklerimizi saygıyla, minnetle anıyor, bütün emekçi kardeşlerimi sendikalaşmaya davet ediyorum. İstifaya davet ettiğiniz hükümet, asgari ücreti sendikalarla konuşuyor. Oysa sendikalı işçide asgari ücret söz konusu olmaz. Toplu İş Sözleşmesi, asgari ücretin üzerinde bağıtlanır, üzerinde imzalanır.
Ama 1970’lerde işçilerin yüzde 75’i, dört işçiden üçü sendikalıyken bugün maalesef bu rakam fiilen yüzde 14,75 durumundadır. Bu, resmi ve gerçek rakamdır. Ancak yarısı kamuda çalışan işçilere ait. Yani özel sektör sendikalı işçilerin yüzde 7’sidir. Türkiye’de işçilerin yüzde 14,5’i sendikalıyken, grevli ve toplu sözleşme hakkından yararlanan sadece yüzde 9’dur. Bunun da yarısı özel sektördür. Yani Türkiye’de 100 işçiden sadece 4,5 tanesi grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkına sahipken, grevli toplu sözleşme yapabiliyorken, yüzde 95’i bu haktan mahrumdur. İşte bizim esas sorunumuz, bu iktidarın esas hoşuna giden de budur. Buradan bir kez daha işçilere sendikalara üye olmaları çağrısında bulunurken, sendikalara da üretimden gelen güçlerini kullanma bu iktidara bu yılı dar etmeye davet ediyorum.
Sözün sonuna gelirken, dün bir kez daha Sayın Erdoğan çıkmış şöyle söylüyor: ‘Biz asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik.’ Erdoğan, hangi enflasyona ezdirmediniz? TÜİK’in enflasyonu dahi yüzde 50, verdiğiniz zam yüzde 30. Diyorlar ki, ‘Asgari ücrete zam yaparsak enflasyon artar.’ Bu koca bir yalan. Koca 2024 yılı boyunca asgari ücrete bir kuruş zam yapmadın, yine yüzde 50 enflasyon yaptın. O da senin kendi hesabına göre… Bakın 2002 yılında bu iktidar geldiğinde, bir asgari ücret yedi çeyrek altın alıyordu. Hesap ortada: Asgari ücret 184 liraydı, çeyrek altın 27 liraydı ve yedi çeyrek altın alıyordu.
Geçen sene ocak ayında verdiği 17 bin 2 lira asgari ücret beş çeyrek altın alıyordu ve o verdiği asgari ücret, bu ay aralık ayında ancak üç çeyrek altın alabiliyor. Yani AKP iktidarı boyunca yedi çeyrek altından üç çeyrek altına gerilemiş durumdayız. İlan edilen asgari ücret; 22 bin lira, ocak ayının sonunda alınacak. O zaman kim bilir altın kaç lira olacak? Ama hiç değişmese bugün verdiği maaş, bugünkü altın fiyatıyla 4,5 çeyrek altın. Geçen seneki beğenmediğimiz 17 bin lira, beş çeyrek altın alıyorken bugün verdiği asgari ücret, şimdiki altın fiyatıyla bile 4,5’ta. Şimdiden, bir ay öncesinden yarım çeyrek altın cebinizden çekip alınmış. Yani 2 bin 500 lira. Aynen demin söylediğim gibi… 7 bin lira alımda kayıp, 5 bin lira zam, 2 bin lira ilk günden kayıp var. Bir yıl boyunca da bunu sürdürmeye çalışacaklar.
Erdoğan, çeyrek altın hesabına kızıyor, ‘Altınla mı hesaplanıyor? Altın mı yiyorlar?’ diyor. Yiyemiyorlar ama bir dönüp bakmak lazım… Ocak 2024’te verilen 17 bin 2 lira, kilosu 300 lira olan dana kıymadan 57 kilo alıyordu. Bugün verdiği para, 37 kilo dana kıyma alabiliyor. Dana kıymanın kilosu 590 lira. Bunu söylediğimde itiraz eden de oluyor. 650 lira diyen var, 700 lira diyen var. Geçen sene 57 kilo dana kıyma, bugün 37 kilo dana kıyma. Yani ‘Altın mı yiyorlar?’ diyene, ‘Niye altın hesabı yapıyorsun?’ diyene çok daha kötü dana kıyma hesabı ortada. Ayrıca Ocak 2024’te 17 bin lira, bin 700 tane simit alırken bugün verdiği asgari ücret, bin 470 tane simit alıyor. Biz asgari ücrete yüzde 76-77 zamla 30 bin lira önerirken bile utandık, yüzümüz kızardı.
‘Evet, makuliyeti kaçırmayalım ama 30 bin lira ile geçim mi olur?’ dedik ama Erdoğan 22 bin lirayı sizlere layık gördü. Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadece asgari ücrete zammı değil, küçük esnafı bu artıştan koruyacak 8 bin lira işçi başına desteği, KOBİ’leri bu artıştan koruyacak 5 bin lira işçi başına desteği de birlikte önermiştik. Ama iktidar at gözlüğü takmış, öyle bakıyor. Sadece zengine bakıyor, sadece parası olana bakıyor. Garibana, işsize, çalışana, emekliye, öğrenciye hayatı dar ediyor. Bu nedenle de halkın karşısına çıkamıyor. Buradan Tandoğan Meydanı’na soruyorum: Erdoğan çarşıya çıkabiliyor mu? Pazara gidebiliyor mu? Sokakta yürüyebiliyor mu? Orada asgari ücreti savunabiliyor mu? Emekliye gelip de ‘Geçinebiliyor musun?’ diye sorabiliyor mu? Ama ne diyor, ‘Şam’ı fethettim’ diyor. Erdoğan, Şam’ı fethetmeyi bırak, yurda dön. Emeklinin ve emekçinin fethedebiliyorsan gönlünü fethet.
Ama sen o gönülden çoktan düştün, vatandaşın gözünden çoktan düştün. Erdoğan kendi Türkiye sınırlarında ama aklı maalesef Suriye’de. Artık Türkiye’nin gerçeklerine dönmesi lazım ama ‘Dön’ diyemiyorum. Bu sorunlara çözüm bulması lazım. Asla ona ‘Bunları çöz’ demiyorum. Çünkü o, bu meydandan taraf olmadığını gösterdi. Ona ‘Kendine gel’ demiyorum. Çünkü kendisi o tarafta olduğunu gösterdi. Ona sadece ‘Yoldan çekil, önümüzden çekil. Bu emeklinin, bu asgari ücretlinin hayatını karartıyorsun, artık gölge etme ve çekil. Artık buraya gel, sandığa gel, karşımıza gel, bu millete hesap ver’ diyorum.
“Hep beraber başaracağız, söz veriyorum, başaracağız”
Erdoğan’a ‘Sorunu çöz’ demiyoruz. Çözmüyor, çözemiyor, çözemeyecek. Ama çözüm burada, çözüm meydanda, çözüm hak aramakta. Çözüm hakkımızı hep beraber almakta. Millet burada, işçi burada, emekli burada, esnaf burada, memur burada. Ve bu meydandan Türkiye’ye sesleniyoruz, böyle olursa, Tandoğan‘lar dolarsa, şehirlerde miting meydanları dolarsa, 10 binler 100 binlere, 100 binler milyonlara çıkarsa, sizin hakkınızı yiyenler orada oturamayacaklar. Bundan sonra meydan meydan dolmaya, hep birlikte taşmaya, hakkımızı almaya var mıyız? Var mısınız?
Tayyip Bey ‘Muhalefetin sırtında küfe yok’ diyor. Doğru. Millet maalesef o onurlu küfeyi taşıma yükünü sana verdi. Ama yapamadın, yapmadın, milleti yük gördün. Onların sorununu çözmedin. Oy alırken onlara gittin, seçimden sonra sırtını döndün. Öyle olunca artık bu milletin senden bir umudu kalmamıştır. Ama biz hem Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tek başımıza değil bütün muhalefeti hep birlikte kucaklayarak, biz bu küfeyi sırtlanmaya ve bu sorunu çözmeye, işte bu yüzleri güldürmeye varız. Erdoğan’ı göndermeye, halkın iktidarını kurmaya var mısınız? Var mısınız? Hep beraber başaracağız, söz veriyorum, başaracağız.
Sizler buradaki 10 binleri görüyor musunuz? Bir kuvvetli alkış yapalım, meydanlara sığmayanlara. Hep beraber hakkımızı almaya, hak yiyenleri yollamaya, hakkımızın vereceklere omuz vermeye var mısınız? Hep birlikte başaracağız. Meydan Tandoğan, bu tarafta meydanlara sığmayanları görüyor musunuz? Onlara da yürekten bir alkış yapalım. Yürekten bir alkış. Değerli tertip komitesi, ‘Yurttaş sesleniyor, hakkımızı alacağız’ dediniz, sesinizi duyanları, 100 binler olanları, bu meydanları dolduranları görüyor musunuz? Bu komite 2025 yılının büyük mücadelesinin ilk fişeğini ateşleyen komitedir. Hepsine yürekten teşekkür ediyoruz.
Bundan sonra asla yalnız yürümeyeceğiz, her zaman evden çıkarken bir komşuyu, işçi servisinde bir emekçiyi, sendikada bir yoldaşı, kahvede bir arkadaşı, tarlada bir komşuyu ikna edeceğiz. Gelirken onlarla birlikte geleceğiz. Sel olup akacağız, bu haksız rejimi değiştireceğiz, mutlaka sandığı getireceğiz, mutlaka bu iktidarı göndereceğiz. Kendisine açıkça söylemiştim. ‘Eğer bu sesi duyarsan geçim olur’ demiştim. Duymadı, geçim olmadı. 2025 yılı geçim yılı olmayacağı şimdiden belli. 2025’te bu emekli maaşıyla, bu asgari ücretle, yüzde 12-16 zam yapacakları emekli, memur emeklisinin, işçi emeklisinin maaşlarıyla 12 bin 500 lirayı yapmayı düşündükleri 14 bin lirayla 2025’te geçim olur mu, geçim olur mu?
‘Geçinemem’ diyenler, hükümetin bu bütçesine ‘hayır’ oyu verenler elini kaldırsın. Erdoğan sen bütçeyi Bahçeli ile geçirdin, ama bak 100 binler bu bütçeye ‘hayır’ diyor, ‘hayır’ diyor, ‘hayır’ diyor. İşte bu güzel evler halkın iktidarına kalkacak. Bu güzel eller halkın iktidarını kuracak. Bu güzel eller hakkını söke söke alacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, kendinizi coşkuyla alkışlayın. Türkiye’nin kurtuluşu bu alkıştadır. Duyun bu sesi. Bu alkış, bir iktidarı gönderen, halkın iktidarını kuran alkıştır. Daha yüksek, daha, daha, daha. Hep birlikte iktidara, iktidara, iktidara. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”