Ömer Faruk Hatipoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri
31 Mart 1958 yılında Konya’nın Cihanbeyli ilçesinde dünyaya gelen Ömer Faruk Hatipoğlu’nun babası Molla Mehmet (d.1927- ö.2010) vaizlik ve Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanlığı yapmıştır. Annesi Nazik Hanım (d.1932- ö.2017). Hatipoğlu ailesinin yüz elli yıla dayanan bir medrese geleneği vardır.
Haber Merkezi / Sanatçının babası Molla Mehmet Bey bu halkanın son parçasıdır. Dedesinin babası ve amcası, müderristir. Köylerine medrese kurmuşlardır. Şair 1975 yılı Konya Cihanbeyli Lisesinden mezun olmuştur. Kimi özel sebeplerden dolayı üniversite eğitimi görememiş ticaretle ilgilenmiştir.
Çıcukluğun itibaren şiir kaleme alan Hatipoğlu, ancak otuz yedinci yaşında ilk kitabının sahibi olabildi. Kaleme aldığı ilk yazısı ”Erzincan Ölümün Yurdu” adlı eserdir. Bu yazı 1994 yılında Kıyı dergisinde yayımlandı. Öncesinde bir işçi gazetesinde yayımlanmış şiirleri de vardır.
Şiirleri Edebiyat ve Eleştiri, Kıyı, Papirüs, Çalı, Yom, Sanat, Berfin Bahar, Deliler Teknesi dergilerinde yer almıştır. Hatipoğlu, şiirin her şeyden önce şiir olması, olabilmesi gerektiğine inanmaktadır. Ona göre, sanat ne kadar uzak durmaya çalışırsa çalışsın hayatın her alanında belirleyici olan politika ile kesişir. Ancak sanatın, politikadan değil ama slogandan uzak durması gerektiğini belirtir. Hatipoğlu, iyi bir şiirde ses, ritim, duygu düşünce dengesinin buluşmasını ister.
Eserleri
Düş Değil, 1995
İnce, 1997
Sevdim Çocuk Yanımla, 2000
“Yüzlerce Yıl Yeşil”
yüzlerce yıl yeşil gözlerine baksam
kırpmadan yaşartmadan
uyumak beynimin inilmez kuyusundan
çekilse kirpiklerinle
alınsa taze badem kabuğu gibi gözlerimden
ne büyük bir yitim gözlerin varken
gözlerimi yummak
büyütülse büyütülse günün doğuşu gibi
çevren’den çevren’e gök kubbe yeşil gözlerin
sarı saçların çiçek yaprak rüzgârı
göğsün bahar
uzansam yağmur kokun çalsa
çevren’den çevren’e gök kubbe yeşil gözlerin
günün batışı yok
yüzlerce yıl yeşil gözlerine baksam
yüzlerce yıl yeşil
“Sevdim Çocuk Yanımla”
bu çocuğu bir abinin
çatık kaşıyla sevdim
ablamın derdime düşen
uykusuz başıyla
çocuktu, beyaz güvercinler
gözündeki saçaklardan
küren küren kalkıyordu
sonra bir annenin
yüzünde çizgiyle sevdim
babamın dışkapıda direk
oyuksuz gözüyle
çocuktu kitap sayfalarından
uçuşan harflerin kanadında
tümce tümce özgürlüğe
sonra bir dostun
kucaklar tokasıyla sevdim
yoldaşımın yitik yolda
şaşmaz pusulasıyla
çocuktu darasız terazisiz
dünyayı çıplak gözüyle
gram gram tartıyordu
ve sonra bir sevgili gibi sevdim
benliğimi salıverdim göğüne
terzi bildim acemi aşkını
ustaca parçalanmış yüreğime
sevdim en çocuk yanımla
bir çocuk bir çocuğu
nasıl severse öyle
“Ülkemle Ben”
I
biz hem bir elin parmağıyız
hem hiç benzemez parmak izimiz
üç yanı deniz bir yanı kara ülkemin
benim dört sınırım kara bir yanım yar
iç sınırlarımız uç sınırlarımız var bizim
sinirlerimiz kadar sınırdan
oturulacak toprak kalmamış
bir de göklere buluttan denize sudan
insana geçmişten sınır çizeriz
biz hem bir elin parmağıyız
hem başka kollarda bileğimiz
ben geçmişi görmedim o önünü görmez
tepesinde alıcı kara bulutlar çevreninde talaz
bense bulutların üstündeyim, ülkemin altında biraz
kayan yıldızları tutmak isterim o yutar durmadan-
altımızdan kayıp giderken her şeyimiz
say ki bu kokmuş et ortasında bir şey kalır gibidir
kemik halk ve içinde ilik tiranlarımız
biz hem bir elin parmağıyız
hem bir elde kırk yumruk gibiyiz
II
yüreğim de benzer ülkeme
dört mevsim beş iklimi bir güne sığdırırız
don keser çiçeği,kanar meyvemiz
onu şeytanî şeyler sallarmış, göğsümü insanî haller
okunmayan kitaplar,köyler yakılır birinde
birinde yaşanmamış aşklar
bir gün karanlık sonsuzluğun
eşiğinde erken durur yüreğim
ülkem de yanı uçurum bu yolda
gecikmez yüreğime benzer