Neslihan Su Kimdir? Hayatı, Eserleri
13 Mayıs 1971 yılında dünyaya gelen Neslihan Su, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Bölümü İngilizce Öğretmenliği’nden mezun oldu. İlk şiiri “inci küpeli huzurum” Bireylikler dergisinde yayımlandı.
Haber Merkezi / Neslihan Su’nun şiirleri, Dize, Mor Taka, Heves ve Şiiri Özlüyorum dergilerinde yayımlandı ve yayımlanmaya devam ediyor. Neslihan Su, Safranbolu’da 7. si düzenlenen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali 2006 şiir mansiyon ödülünü “Düş Lekesi” adlı dosyasıyla kazandı.
“Bir karanfil kokusu İstanbul”
yılanlı bir sütundur kollarım İstanbul boynuna
üç başsız ganimet yıllarla eritilmiş
revnaklı bir tarih bulutların huzurunda
sırtlanmış bir şehri kıyısız coşkularıyla
sen şöyle otur yanıma İstanbul öpüşelim
gece dolmuş ışıklı masallar içlerine evlerin
bir aynalı kasır yorgan altında oynaşıyor
yalnızlık servilerle sarhoş
şefkat istiyor sabahlar
yanağında ağlanmış odalar nemi
dudağında ıtır çiçekleri
kar lekesi zamanda İstanbul
elleri çıldırmış
yummuş kendini gizli bir aşk söylemi gözlerinde nem
içinde kehribar bir intihar vakti
ağlıyor Pierre Loti Aziyade’nin avuçlarına
yeni yıkanmış iki taze ölü bakışı hala ıslak
kayıyor Eyüp’ün parmakları arasından
kalemkârlara…nakkaşlara…surlara
içini Haliç’e dökmüş İstanbul başında cennet kuşları
yorgun bir yüz uykusuz çok uzağında yakın bir ada
saçlarında kendinden geçmiş bir hâl
ne annesi kalmış ne çocukluğu
yükü ağır bir hamal sanki
İstanbul dert taşıyor omuzlarında
lülelerin gemi direğinde rüzgar
gel şöyle sarılalım İstanbul
şefkat arıyor boğazın suları da
kirpiğinde surlarla örülü Yeditepe
eşeliyor içindeki ruhun pembe dudaklarını
aşk gibi bir şey bulaşmış günlerce lalelere
tenin tenimde denize değelim İstanbul
şimale doğru okuyor kendini ezanlar
terlemiş göğün yokuşunda
acıdan bir ırmak boğuyor bir oğlanı daha
sanki ötüşsüz serçeymiş avlusunda coşkun bir ırmak Sultanahmet
çağırıyor bin çığlıkla terk edilmiş yoksulları kucağına
bir kalbi giyinmek gibi ilikle beni İstanbul
kucağında uyumuş bir bebek aşiyan
avuçlarında delirmiş bir dilber ve gizli bir aşk
kendini soruyor kendinden geçmiş
mısır çarşısında kanadı kırık bir güvercin
kırık kırık kanadında kırk kırık ah
Beyoğlu’nda akıyor çiçekten dereler adımlara
hüznün sol bileği burulmuş
sağında Venüs yıkanıyor
ardında acılar çekilmiş inzivaya
acılar çekilmiş inzivaya
bu coşku ne
ve bir şarkı
seni ömrümce hep
bakışında kırık aynalar
aynalarda İstanbul
kırk kırık bir kadın
maksimde Müzeyyen Senar
ve rahvan bir şarkı
hüzün mü yalnızlık mı çiçek pasajına uğramış
tıpırtısı içinde yedi iklim masallardan taşar
göğsünde bir karanfil bir kadın
kuş yollarında eylülün
kaldırımlar laf taşır adalardan
üşümek dertle eşdeğerdir
çığlığı keskin bir karabataktır zaman
koşmak sanki kanatsız
gemilerde bahriyeli uzun bir yar
sırtı kürek acısı dertlerle bir
yada bir iskorpit rengi sepya
küsmüştür azgın sulara mavi sular
bu ne üşümektir bu ne acı
şarkılar servilerde dolaşır
tarihle örülür yaşamın rengi
her kent kendini saklar körebe
saklısında eski bir radyodur zamanda
bir karanfil şiirim kokla beni İstanbul
“Heykeller öpülmeli”
kilitli su narların kızardığı uzak ülke
üflenmedi ülkene henüz zaman tenhalarda birkaç sokak
gezinip dolaşsın bırak süslenip saçılsın
bir heykeldi ben onunla öpüştüm
bir ırmak geçtiydi üzerimizden içi kırık bir heves
hepsi bu
şeytan çarpsın uçsuz boynumda kıpırdanan neydi
neydi o büyük düş o büyük gergedan
kuşlardan çok önceydi çok hastaydım
karnım daha da büyüdü ve dalgınlığım
harflerin biçimsizliğiydi belki de ağzımı acıtan
git kendini yedi dağın kulağına fısılda
aç üstünü karanlığın gecenin derin ağzını da
yelkovan kuşları geçecek aklından bırak geçsin kıpırdanma
uzağından ince bir yağmur ol birik kendine
eşyalara dokunma
eski bir hastalık bu bende dilimde susup duran ihtiras
suya vuran ay sus ay sus ihtiras
hastaydım ben kuşlardan çok önceydi
hastaydım ben masum ve itaatkâr
karnım daha da büyüdü ve dalgınlığım
taşların biçimsizliğiydi belki de kollarımı acıtan
kabuğun kaygısı burada yer
-in rahmine in/en derin sızı
(hiçbir sızı masum değildir ve itaatkâr)