Merkez Bankası’nın Faiz Kararı: Sınırlı Artış Olumlu İzlenim Vermedi
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz kararını değerlendiren Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, 250 baz puanlık artışın, faizde piyasaların talep ettiği noktaya ulaşmasını sağlayamayacağını söyledi ve ekledi:
“22 Haziran’da 650 baz puanlık bir artış yapılmıştı. Bu ivmeyi 250 baz puana indirirseniz önümüzdeki aylarda artışın böyle yavaş yavaş, bebek adımlarıyla yapılacağı anlamı doğar. Bu da faizin piyasaların talep ettiği noktaya ulaşmasını sağlayamaz.”
Kozanoğlu, değerlendirmesinin devamında, “Eğer ki önümüzdeki aylarda daha yüksek faiz artışları yapılırsa, bu sefer de ekonominin zor durumda olduğu, mecburen bu artışın yapıldığı izlenimi verilir. Bu da piyasaya kötü bir sinyal olarak yayılır. Bu nedenle Merkez Bankası’nın yeni başkanı açısından bu faiz artışı olumlu bir izlenim vermedi.
Ben kendilerinin de bunun yeterli olmayacağını bildiklerini tahmin ediyorum ama Saray’dan ya bu kadarlık izin çıktı ya da işte verilen limitler bunu aşmaya izin vermedi.” ifadelerini kullandı.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından, 27 ay sonra ilk kez 22 Haziran’da faiz arttıran Merkez Bankası ikinci artışı da yaptı. Ancak Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan’lı yeni ekonomi yönetiminin 250 baz puanlık artış kararı beklentinin altında kaldı.
İktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’na göre, yüzde 15’ten yüzde 17,50 seviyesine çıkartılan faiz için beklenti yüzde 20, yani 500 baz puanlık seviyeydi. 500 baz puanlık artışın bile yeterlilik konusunda tartışmalı olduğunu ifade eden Kozanoğlu, “Türkiye’nin mevcut koşullarında, özellikle enflasyonun önümüzdeki günlerde daha da sıçrayacağını düşünürsek bu oran da yeterli değildi” dedi.
Bianet’in aktardığına göre; Kozanoğlu ancak yüzde 20 seviyesinin artış ritminin devam edeceği yönünde önemli bir mesaj olacağını belirterek, “Önümüzdeki dönemde yüzde 25, 30, 35 diye faizlerin gidebileceği izlenimini yaratırdı. Bunun sonucunda da döviz kurlarının istikrar kazanmasını beklerdik” diye konuştu.
250 baz puanlık artışın, faizde piyasaların talep ettiği noktaya ulaşmasını sağlayamayacağı değerlendirmesini yapan Kozanoğlu, şunları söyledi:
“22 Haziran’da 650 baz puanlık bir artış yapılmıştı. Bu ivmeyi 250 baz puana indirirseniz önümüzdeki aylarda artışın böyle yavaş yavaş, bebek adımlarıyla yapılacağı anlamı doğar. Bu da faizin piyasaların talep ettiği noktaya ulaşmasını sağlayamaz.
Eğer ki önümüzdeki aylarda daha yüksek faiz artışları yapılırsa, bu sefer de ekonominin zor durumda olduğu, mecburen bu artışın yapıldığı izlenimi verilir. Bu da piyasaya kötü bir sinyal olarak yayılır. Bu nedenle Merkez Bankası’nın yeni başkanı açısından bu faiz artışı olumlu bir izlenim vermedi.
Ben kendilerinin de bunun yeterli olmayacağını bildiklerini tahmin ediyorum ama Saray’dan ya bu kadarlık izin çıktı ya da işte verilen limitler bunu aşmaya izin vermedi.
Zaten ilk faiz artışı Türkiye’nin tekrar sıcak parayı çağırması gibi bir amaca yönelik olduğu şeklinde okundu. Ama bugünkü çok sınırlı faiz artışıyla Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan’ın anlayışına Erdoğan’ın ‘dur’ dediği veya ‘fazla ileri gitmeyin’ şeklinde bir iradenin Saray’dan geliştiği izlenimi ediniyoruz.”
“İrrasyonel politikalar Erdoğan’a seçimi kazandırdı”
Mehmet Şimşek’in ‘rasyonelleşme’ açıklamalarına da değinen Hayri Kozanoğlu, şunları kaydetti:
“Şimşek’in rasyonelleşme açıklamalarından Nureddin Nebati’nin ve Şahap Kavcıoğlu’nun, yani önceki dönem ekonomi yönetiminin irrasyonel olduğu gibi bir sonuç çıkıyor. Ben bu okumaya çok katılmıyorum. Nedeni de şu: Erdoğan bu sayede 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde istediği sonucu aldı. Seçimlerin adaletsizliğini, usulsüzlükleri vs. bir yana bırakıyorum ama tahmin edilenden daha iyi bir performans gösterdi.
İrrasyonel politikalar evet, ekonominin bünyesini bozdu. Bugün bizlere ödememiz gereken çok yüksek bir fatura çıkarttı ama o gün doları 20’nin altında tutmayı başardı. Doların 20 altında tutulması, dövizin genel olarak yatay seyretmesinin iki faydası var onlara.
İlk olarak döviz, genel olarak ekonomik istikrarın bir sembolü, ekonominin barometresi gibi görülüyor. İkincisi de Türkiye dışa çok açık bir ekonomi olduğu için döviz kurları yoluyla enflasyon sıçrayabiliyor. Enflasyonu da en azından belli bir düzeyde tutmayı irrasyonel politikalar sayesinde başarmış oldular.
Şimdiki ‘rasyonel’ diye ifade edilen politikalar başka bir rotaya girildiğini gösteriyor. Ancak bu söylediğim politikaları gerçekleştirebilmek için seçim öncesi Merkez Bankası’nın tüm rezervleri tüketildi.
Ben bugün temel politikanın Türkiye’nin ödemeler dengesi krizine sürüklenmesini önlemek ve rezervleri güçlendirmek olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda da sade vatandaşları, yani bizleri ilgilendiren enflasyonla mücadele yolunda bir adım atılmıyor. Enflasyon kendi haline bırakılmış gibi. Ama bugün açıklanan Merkez Bankası istatistiklerinden de görüyoruz ki rezervlerde bir artış var.
Yani Merkez Bankası rezervleri güçlendirmek için döviz alımları yapıyor. Döviz alımı yaparken piyasaya TL veriyor. Bu TL’ler de hem enflasyonu biraz daha sıçratıcı hem de dövize rağbeti artırıcı bir etki yaratıyor. Önümüzdeki günlerde enflasyon çok daha ciddi bir şekilde artacak ama bunu çok önemsediklerini düşünmüyorum.”