İzzet Yasar Kimdir? Hayatı, Eserleri

24 Mayıs 1951 yılında İstanbul’da dünyaya gelen İzzet Yasar, 13 Temmuz 2018’de akciğer kanserine yenik düşerek İstanbul’da vefat etti. Galatasaray Lisesindeki eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi.

Haber Merkezi / İkinci sınıfta öğrenimini yarım bıraktı; çeviriler yaptı. Çevirilerini reklam yazarlığı takip etti. Bir dönem sinemayla da uğraşan Yasar senaryo ve diyaloglar yazdı. İzzet Yasar, 1970’lerde Birikim ve Yeni Dergi’deki şiirleriyle tanınmaya başlandı. Şiiri bir edebî sanat olarak kabul etmedi ve her sanatın bir “şiir hâli”nin olduğunu savundu.

“Kapalı, çetin, lanetli şiir”ler yazdığı söylenen sanatçıda İkinci Yeni’nin özellikle de Ece Ayhan’ın etkileri görüldü. Eserlerinde günlük olaylardan, kutsal ve tarihî kitaplardan beslendi, poetikasını “dil” üzerine inşa etti ve dil oyunlarını önemsedi.

“Oyun”lara olan merakı nedeniyle Ahmet Güntan’la birlikte Reşit İmrahor’u yarattı. İkili 1983’te bu mahlasla şiirler yayımladı. Onlara bir dönem Mustafa Irgat eşlik etti. 1988’de oyuna Enis Batur da katıldı. İmrahor imzasıyla Kuvve’den Fiil’e isimli şiir kitabı yayımlandı, çeviriler yapıldı ve bir antoloji hazırlandı.

Öykücülüğüyle de dikkat çeken İzzet Yasar, hikâyelerinde son derece yalın bir dil kullandı. Kara mizahtan sıklıkla yararlanarak okuyucusunu rahatsız etmeyi ve kendiyle yüzleştirmeyi tercih etti. Öyküyle üslup arasında karşıtlık yaratarak gerçekliğin farklı bir açıdan algılanmasını sağladı.

Doğayla iç içe olan kıyı kasabalarını, adaları ve pansiyonları mekân olarak seçti. Şehrin karmaşasından kaçan insanların yaşamlarından kesitler sundu. Doksanlı yıllardan beri vejetaryen olan sanatçı, bu bilinçle hayvanların dünyasına ve insanlarla olan ilişkilerine yer verdiği öyküler de kaleme aldı.

“Aşk şiirleri”

3.
birden rakıya su karışır gibi
gülüşün ağaçlıklarda
ıssız göl diplerinde aşkımız
kızarıyor duyuyorum
bak
omzunda çapraz ninniler
yeni doğmuş bir mezarlık ayağa kalkıyor
şehrin yağmalanmış meydanlarında
bırak ellerimde atsın
esmer yiğit yüreğin
artık içtiğimiz rakı
yediğimiz kurşun ayrı gitmesin

“Kanama”

ölüm onun tek suçudur şimdi
sevgi aranızda yarısı söylenmiş bir söz
sen tamamlayacaksın unutma
dudakların ılık bir tadı özlüyorsa
akşam serinliğinde
sesi boğazımda acı bir yudum
cömerttir gözyaşına ülkemizin dağları
uykunun kanla bölündüğü akşam
onun avcundan dökülenleri
sen paylaşacaksın dostlarınla
derin kuyularda soğurken sular
onu haklı kılacak budur biraz da
sakın unutma
sevgiyi haklı kılacak
senin dinmez öfkendir aslında

ah eğilip soğumuş anlından
son bir kere öpebilseydin
çocukluğu hatırlanır şimdi
duvarları karış karış yoklayışı
tanıyışı pencereleri kapı tokmaklarını dünyayı
onlar ne kadar yıkasalar ellerini sünger taşlarıyla ovsalar
çıkaramayacaklar bulaşan kanı
okşamayacaklar çocuklarını kar gibi beyaz
masa örtülerine dokunamayacaklar artık irkilmeden
buysa seni güldürmeli ancak

gün sessizce çekildi güvercin rengi kubbelerden
ezanlar doldurdu kuş yuvalarını
hazin ırmaklarda insan yüzleri yüzüyor
bak onun da yüzünde bir ırmak akıyor şimdi
ellerin serinlesin diye
gözlerini sil
artık nefret etmeyi öğrenmelisin

“Göstermelik”

sofrası kalkmış bir halk sallan bullan
alır komut derin gömük babadan
verir aptesini ayrıksıya

şerefli mezun sekiz eylüllerden
kornalarla değiştirir göstermelik
bir donizetti kuklası yakar seyrine

değnek sopa yollarda hamambabaları
kendi tasvirine alıkmış karacavcavlar
hayal kepenkleri ölü gözüne fingir kapalı

aşka işte yine yer yok kıya boyunda
yılgı akız caddelerinde yokmeydanlarında
italyan yokuşunda tek cartada kaçgun havası

hepimize yakın tarihte nice kolkurçak
devletin düdüğüne bas tutarak
desturun bir fasıl da böyle geçmiş olsun

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir