HDP’li Sancar’dan Kapatma Davası Açıklaması: AYM Reddetmelidir

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, partisine yönelik açılan kapatma davasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir. Bunun için dediğim gibi hukuken çok kuvvetli gerekçeleri vardır. Anayasa Mahkemesi’nin değerli üyelerinin adil bir yaklaşımla böyle bir karar vermelerini bekliyorum açıkçası. Her türlü baskıya ve tehdide karşı onurlu ve vicdanlı bir duruş sergileyeceklerini de inanıyorum. Böylece Türkiye’nin demokratik gelecek inancı üzerine örülmeye çalışılan bu karanlık tabloyu bugünden bozabilecektir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Mithat Sancar, eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün açıklamalarına ilişkin “Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu belgeler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Sedat Peker’in açıklamaları da buna örnektir. Esas sorun; bu suçlarla, bu karanlık geçmişle hesaplaşma yapılmamış, yapılamamış olmasıdır. Bizim de bununla mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz” değerlendirmesinde bulundu.

Sansar, cezaevlerindeki hak ihlallerine de değinerek, “Faşizmi gerçek yüzüyle görmek istiyorsanız, cezaevinde uyguladığı düzene bakacaksınız önce. Elbette başka alanlara da bakacaksınız ama cezaevlerinde uyguladığı düzen faşizmin özünü en çıplak biçimde ortaya koyar” dedi. Emekçilere de çağrıda bulunan HDP Eş genel Başkanı Sancar, “Bu düzen emeğinizi sömürmekle kalmıyor aşınızı ekmeğinizi gasp etmekle kalmıyor hayatınızı hiçe sayıyor. Gelin bu iktidara bu iktidarı besleyen düzene karşı birleşelim. yeni bir yaşamı adil demokratik bir geleceği hep birlikte kuralım” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

“Kapatma Davası’na dair ön savunmanın Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sunulduğuna dikkati çeken Sancar, savunmada davanın siyasi saiklerle açıldığının altını çizdiklerini söyledi. Durumun çok çıplak olduğunu söyleyen Sancar, “Bunu ayrıca anlatmaya da gerek yok çünkü hepimizin tanıklığında yaşandı. İktidarın küçük ortağı, işte ortak mı değil mi bilmiyoruz ama minik bir şey var, bir parti var. O da bir kampanya yürüttü. Yapılar da buna sessiz kalarak en azından yolu açtı ve yoğun kampanya sonucu açılan bu dava açıkça siyasi nitelik taşıyor. Bizim bunu uzun uzun anlatmamız gerekmiyor desek de tarihe not düşmemiz lazım.

Bizim halkların vicdanına bunu göstermemiz lazım. İşte ön savunmamız tam da bunu gözler önüne seviyor. Ön savunmamız da taleplerimiz var, argümanlarımız var, gerekçelerimiz var. Çok titiz bir çalışma yürüttüğü için hukuk komisyonumuz, hukukçular, akademisyenler katkı sundular. Hukuk Komisyonumuz da çalışan bütün arkadaşlarımı ve katkı sunan değerli hukukçulara akademisyenlere buradan huzurlarınızda teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Bu davanın sadece HDP’ye yönelik bir operasyon olmadığını, tam tersine Türkiye’de demokrasi güçlerini sindirme amacı taşıyan bir darbe hamlesi olduğunu vurguladıklarını anımsatan Sancar, “Ön savunmamız o nedenle sadece HDP’yi savunma üzerine kurmadık. Esasen HDP’nin kendini savunmasına da gerek yok. Yaptıklarıyla fikirleri ile halkla ilişkileriyle bütün gerçekliği de gözler önündedir. Herkesin görebileceği, görebileceği ve görmesi gereken bir büyük güçtür, bir büyük gerçekliktir.

Ama yine de bir metin hazırlamamız gerekiyordu. Buna savunma demeye dilim varmıyor. Biz buna Türkiye’de demokrasi umudunu ve inancını savunma manifestosu veya bu umudu ve inancı, açıklama bildirgesi adını vermeyi belki daha doğru bir terim olarak tercih etmeliyiz. Evet, bu metin Türkiye’de demokratik geleceği, barışı, adaleti, savunma deklarasyonudur, bunun nasıl inşa edilmesi gerektiğinin gösteren yol haritamızın devamıdır” diye konuştu.

“Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir”

HDP’ye hazırlanan iddianamenin Türkiye’nin demokratik gelecek inancına, gerçek bir hukuk devleti olma umuduna, adalet özlemine zincire vurma hırsının bir ürünü olduğunu ifade eden Sancar, “Bir kez daha belirtelim bu dava, Türkiye’nin demokratik gelecek inancını gerçek bir hukuk devleti olma umudunu, adalet özlemini zincire vurma hırsının bir ürünüdür. Anayasa Mahkemesi bu karanlık ve tehlikeli oyunu bozma imkanına sahiptir. Hem hukuksal gerekçelerle hem de vicdani sebeplerle bunu yapacak malzemeye yeterince sahiptir.

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin esasa girmeden bundan sonraki aşamaları işletmeden davayı hemen şimdi bugünden reddetmesini istiyoruz. Talebimiz bu metinde ön savunma adını taşıyan bu metinde temel talebimiz budur. Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir. Bunun için dediğim gibi hukuken çok kuvvetli gerekçeleri vardır. Anayasa Mahkemesi’nin değerli üyelerinin adil bir yaklaşımla böyle bir karar vermelerini bekliyorum açıkçası. Her türlü baskıya ve tehdide karşı onurlu ve vicdanlı bir duruş sergileyeceklerini de inanıyorum. Böylece Türkiye’nin demokratik gelecek inancı üzerine örülmeye çalışılan bu karanlık tabloyu bugünden bozabilecektir” diye konuştu.

Elbette biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Elbette hukuken ve siyaseten her alanda bu karanlık oyunu bozmak için çabalarımızı yürütmeye devam edeceğiz. Bunun da Türkiye’nin geleceği için büyük bir imkan olduğunu, bu mücadelenin Türkiye’nin geleceğini, demokratik temellerde, ortak yaşam düzeninin inşasında kullanabilecek gücümüz olduğunu biliyoruz. Bu gücü de yine Türkiye’nin vicdanlı demokrat insanlarının elbirliğiyle hayata geçirmiş geçireceğimize inanıyoruz.

Eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür’ün itirafları

Geçtiğimiz hafta eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür’ün bir röportajı yayınlandı. Söyledikleri yeni değil, daha önce de benzer şeyler söylemişti. Bu röportajda dertliyim diyor, cinayetlere ilişkin tanıklıklarım ciddiye alınmıyor, diyor. Devletin aleni şekilde insanları nasıl öldürdüğünü, nasıl işkence yaptığını, Gladyo denen kontra biriminin nasıl var edildiğini ve şekil değil mi çokça MİT mensubunun basın ve medya alanında nasıl yerleştirdiğini örneklerle anlatıyor.

Kısacası son derece ağır suçlar işlendiğini itiraf ediyor. Evet itiraf ediyor ama yazdığı raporların, sunduğu belgelerin işlememesinin de işleme alınmadığından yakınıyor. Aslında burada önemli bir sorunun karşımıza bir kez daha çıktığını söylemek lazım. Yani mesele itiraflardan ibaret değildir. Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu tür belgeler, bilgiler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Son olarak Sedat Peker’in açıklamaları da buna örnektir.

Esas mesele bu suçlarla bu karanlık geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmaya yapılamamış olmasıdır. Bizim de bu konuda mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz. Eğer daha kararlı, daha kapsamlı, daha geniş tabanlı bir hesaplaşma bloğu oluşturabilseydik bu suçlar bugün tekrar etmeyecekti ama bunu beceremediğimiz için daha da beteri oldu. Bugün devlet o gün itiraf edilen suçların çok ötesinde bir yere taşınmıştır ve neredeyse artık bütün alanı saran bir suç imparatorluğu oluşturulmuştur. İşkencenin bir insanlık suçu olduğunda tereddüt yok fakat Mehmet Eymür bunun yapılabileceğini normal olabileceğini söylüyor. Bugünkü iktidar zihniyeti de aynıdır.

Eğer o gün o anlayışa karşı etkili bir mücadele yürütülebilinseydi bugün bu iktidar bu kadar pervasızca da aynı yöntemleri uygulamaya devam edemezdi. İnsanlık onuru işkenceyi yenecek, deyişimizin bir karşılığı olmalıydı. Daha fazlasını yapmak gerektiğinin buradan da görmemiz lazım. Daha fazla çalışmamız gerektiğini, en geniş insan hakları, özgürlük, demokrasi birlikteliğini oluşturma mecburiyetimiz olduğunu bu örnekler bize bir kez daha hatırlatmalıdır. HDP bu konuda kararlıdır. Üzerine düşen sorumluluğu her aşamada yerine getirmeye hazırdır. Yerine getirecektir. Ve bu karanlığı yenecek insan onurunu savunacak ve yüceltecektir.

Eğer devletten hukuku çıkarırsanız geriye devasa bir çete kalır. Şimdiye kadar çetelerin iktidar eliyle kullanılması söz konusuydu. Şimdi yapılmak istenen bizatihi devletin bir çete haline getirilmesidir. Böylesine güçlü silahlı aygıta, bürokratik yapıya bir kuruluşun bir birimin çeteleşmesinin yaratacağı sonuçlarıysa tahayyül etmek bile ürkütücüdür. Halkın sürekli daha fazla ezilmesi ve yoksullaşması demektir.

Suça ve yolsuzluğa batan iktidarlar varlıklarını ancak demokrasiyi ve adaleti  tamamen sıfırlayarak sürdürebileceklerine inanırlar. Hep böyle olmuştur. Eğer hukuku ve adaleti bütünüyle ortadan kaldırabilirlerse kendilerine sonsuz bir tahakküm düzeni kurabileceklerini sanıyorlar. Ülkeyi  suçlular, hırsızlar ve arsızlar için bir cennet haline getirdiler. Halkın yüzde 99’u için bu durum bir cehennemdir. Çünkü her alanda adaletsizlik, haksızlık, zulüm hüküm sürmeye başlıyor.

“Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın”

Bu aşımızdan ekmeğimize aldığımız nefesten söylediğimiz söze kadar uzanıyor. O nedenle devleti çeteleştirme çabasında olan hep birlikte bütün ezilenler bütün emekçiler halkın yüzde 99’unu oluşturan mazlumlar birlikte karşı durma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde bir avuç oligarkın bu ülkede ekmeği de aşı da sözü de nefesi de gasp edeceğini görmemiz lazım. İşlenen suçların üstü örtüldükçe ileride daha beterlerinin işlenebileceğini akıldan çıkarmamak lazım. Eğer bugün bu suçların hesabını soracak bir irade göstermezsek, eğer bu suç düzeninin işleyişini durduracak bir mücadele ortaklığı sergileyemezsek gelecek daha kötü olabilir. Buna izin vermeyeceğiz.

Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın, biz de bunun her türlü mücadelesini yürüteceğimize bir kez daha söz vermiş olalım. Bu gidişattan rahatsız olduğunu söyleyen her kesime seslenmek istiyorum, korkmayın zira korku ruhları kemirir. Cesur ve dürüst olalım. Zira riya kolaycılık ve fırsatçılık sadece ruhları kemirmekle kalmaz ruhları  çürütür bünyeyi de bitirir. Fırsatçılığa kolaycılığa kimse tevessül etmesin. Bu iktidarın çizdiği oyun sahasının içine kimse girmesin, asıl oyun sahası halkın çizdiği, durduğu yerdir. Halkın içine girelim.

Bu düzen emeğinizi sömürmekle kalmıyor aşınızı ekmeğinizi gasp etmekle kalmıyor hayatınızı hiçe sayıyor. Gelin bu iktidara bu iktidarı besleyen düzene karşı birleşelim. yeni bir yaşamı adil demokratik bir geleceği hep birlikte kuralım. Faşizmi gerçek yüzüyle görmek istiyorsanız, cezaevinde uyguladığı düzene bakacaksınız önce. Elbette başka alanlara da bakacaksınız ama cezaevlerinde uyguladığı düzen faşizmin özünü en çıplak biçimde ortaya koyar. İşte 12 Eylül faşizmin yaptıkları ortada.

Cezaevlerine baktığınızda o düzen kendini orada inşa etti. 82 anayasası denen  ucubeyi, sonraki neoliberal dizginsiz soygun düzenini tam da cezaevlerinde pişirdi sonra bu ülkenin her tarafına yaydı. O yüzden cezaevlerindeki hak ihlallerine, işkencelere duyarlılığı artırmalıyız. Cezaevlerinde pişen düzenin Türkiye’nin tamamına faşizmi daha da ağır bir şekilde, iyice kurumsallaştırarak yerleştirme provaları olduğunu unutmayalım. Geçmişi bu gözle bir kez daha tarayın, inceleyin. Göreceksiniz faşizm oralarda yükseldi.

Batmani türküsü söylenirken Erdoğan alkışlıyor. O şarkıda neler geçtiğini bir kez daha dinlesinler bakalım, Batmani’den sonra ne geliyor? Onu da söylüyorlar tabii oradaki sanatçılar onu da alkışlıyor. Bunlara hiçbir söz yok. Ama bir akademisyen bu sözü kullandı diye linçe maruz kalıyor, görevinden alınıyor ve tutuklanıyor. Hani inkar bitmişti, hani yargı adaletli işliyordu? Bunların hepsinin palavra olduğunu da biliyoruz değerli arkadaşlar.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir