Hatimoğulları’ndan Yeni Anayasa Açıklaması: İktidara Can Simidi Olmasına İzin Vermeyeceğiz
Yeni anayasa tartışmalarına değinen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Evet yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Az önce ortaya koyduğumuz bütün bu toplumsal sorunların çözümünde demokratik Anayasanın oynayacağı rol çok önemlidir. Ancak mevcut iktidar, mevcut 82 Anayasasını dahi uygulamayan bir iktidardır” dedi ve ekledi:
Haber Merkezi / “Bu iktidar şimdi diyor ki biz Anayasa yapacağız. Şimdi söyleyeceğimizi iktidar muhalefet ve bütün toplumsal dinamikler lütfen can kulağı ile dinlesin; Biz DEM Parti olarak Anayasa tartışmalarını toplumla birlikte yapmak üzere hazırlıklarımıza başladık. Anayasa tartışmalarının yeni kapı gibi iktidarın can simidi olmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Toplumun hakiki ihtiyaçları üzerinden Anayasa tartışmaları ilerlemelidir. Siyasi partileri aşan en geniş mutabakatı hedefleyen Anayasa tartışmaları hedeflemeliyiz.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin il eş başkanları toplantısı öncesinde gündemdeki gelişmelere dair açıklama yaptı.
“Değerli basın emekçileri; önümüzdeki dönemin hem siyasal hem örgütsel hem yerel yönetimler bağlamında bizi bekleyen görevlerimiz ve sorumluluklarımızı burada hep birlikte değerlendirecek, önümüzdeki dönemin yol haritasını hep birlikte ortaya çıkaracağız. Ben şimdiden toplantımızın başaralı geçeceğini umuyorum, hepimize başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, evet bizler bir seçim atlattık. Bizim açımızdan, DEM Parti açısından özel olarak zorlu bir seçimdi. Bunun nedeni bizlerin özellikle bölgede, Kürdistan’da yarıştığı parti, iktidar partisiydi ağırlıklı olarak ve devletin bütün olanaklarını seferber eden bir partiye karşı bizler yarışmış olduk kıt olanaklarla. Ve aynı zamanda zaten geçmiş dönemde atanmış olan kayyım rejimine karşı bizler güçlü bir halkla birlikte güçlü bir varoluş sergiledik ve bir başarıya hep birlikte imza attık. Çok zor koşullarda yürüttük bu seçimleri.
Bu zor koşulların sebeplerinden birisi de 32 merkeze kayyımcı rejimin aynı zamanda kayyım seçmen göndermesiyle alakalıdır. Birçok il ve ilçe merkezine, belediyemizdeki toplam 32 merkeze asker ve polis kaydırarak seçimleri bizden bu şekilde de çalmaya çalıştılar. Ama bizler bunu da bertaraf ettik önemli oranda ve elbette ki 10 merkezimizde bu kayyım seçmenle seçimleri kazandığını zanneden AKP, bu seçimlerde bir kazanç elde etmemiştir. Şırnak halkının göstermiş olduğu direnişi, kayyım seçmene karşı kayyım seçmeni teşhir eden pratiklerini de buradan kutluyoruz.
Ve Şırnak’ta 10 bine yakın asker ve polisin gelip oy kullandığı bir yerde 2000 küsür bir oyla bizler bu seçimleri tırnak içinde kaybetmişiz gibi gözüksek de bu seçimin kazananı DEM Parti’dir, bu seçimin kazananı Şırnak halkıdır. Şırnak halkının direnişini, verdiği mücadeleyi kutluyorum ve asla bu 10 merkezde, seçmen kaydırarak kazanılan yerlerde yönetime gelen AKP’li belediye başkanları ve yönetimi meşru değildir, bu belediyelerin bizden çalındığının altını bir kez daha çizmek isterim.
Değerli arkadaşlar bizler bu zorluklarla, bu seçim çalışmalarını yürütürken başta değerli halklarımız, analar, kadınlar olmak üzere, gençler çok büyük bir emek verdi. Ve bütün bu emeğin organizasyonunu yapan, buna öncülük eden ve bu seçimlerin gerçekten her biri gizli kahraman olan siz değerli il eş başkanlarımızın huzurunda, şahsında bütün örgütümüze teşekkür ediyorum, emeğinize, yüreğinize sağlık. Buradan yine kayyımcı rejime karşı, kayyımcı rejimin bitmeyen oyunlarına karşı Van’da bizlere bir darbe gerçekleştirilmek istendi. Ve belediye Eş Başkanımız ile ilgili sözüm ona hukuku ve yargıyı yanlarına alarak bir girişimde bulundular.
Bu girişimi boşa çıkaran Van halkına ve İl Örgütüne de buradan sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum, emeğinize, yüreğinize sağlık. Sizler bizlere bir kez daha şunu göstermiş oldunuz. Kayyımcı anlayışa karşı halk bir arada olunca, halkın örgütlü gücüyle bizler elbette bu anlayışı geri püskürtebileceğimizi bir kez daha hatırlamış ve göstermiş olduk. Van halkına teşekkürlerimizi buradan bir kez daha sunuyoruz. Seçimlerden hemen sonra çeşitli operasyonlar başladı. Batman İl Örgütümüze, Hınıs İlçe Örgütümüze yapılan korsanvari baskılar dün bizi yıldırmadığı gibi bugün de yıldırmayacak. Batman İl Eş Başkanımız da gözaltına alınıp bırakıldı ve şu an aramızda. Buradan hepimiz adına kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.
Bizler seçimlerin genel çerçevesini değerlendirirken esasen Türkiye’nin içinden geçtiği siyasal süreci değerlendirmiş oluyoruz. Ve esasen Türkiye halklarının, Türkiye’nin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi her kesimden bütün halkların, bütün inançların, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin aynı zamanda nasıl bir Türkiye talebinde bulunduklarının da haritasını ortaya koyacaktır bizlerin yapacağı seçim değerlendirmesi. Evet toplum bir bütün olarak bu seçimlerde “artık yeter” dedi.
Bu seçimlerde AKP-MHP iktidarına, otoriter rejime geri adım attıran, onları başarısızlığa uğratan seçim sonuçları ortaya çıktı. Türkiye’de ortaya çıkan bu seçimin haritasını bütün siyasetçilerin en iyi şekilde okuması gerekiyor. Otoriterleşmeye karşı toplum dur demiştir, özgürlüklerin kısıtlanmasına dur demiştir. Ve toplumun burada ortaya koyduğu bu iradeye başta muhalefet olmak üzere toplumun hangi kesimi ne demiştir, bu seçimlerde bize ne mesaj verilmiştir sorusunu en iyi şekilde irdelemek ve önümüzdeki dönem muhalefetin siyasetini bu çerçevenin üzerinden ilerletmesi gerekiyor.
“ODTÜ’lü devrimci gençlerin yanındayız”
Özgürlükler kısıtlandı diyoruz evet, her alanda özgürlükler kısıtlandı. Bakın Cumhurbaşkanı kayyımcı rejim anlayışı gereği ODTÜ’ye rektörü kendi atadı. Seçilmiş olan rektörleri üniversitelere atamıyorlar, yine kayyımcı zihniyetle kendi yandaş rektörlerini atıyorlar ve yandaş rektör özellikle gençlerin her sene gerçekleştirdiği Devrim Stadyumu’ndaki şenliği yasaklamıştır. Şu anda devrim yürüyüşü çerçevesinde ODTÜ’lü gençlerin devam eden ve Ankara’daki bütün demokrasi güçlerinin destek verdiği bir eylemlilik söz konusu. Biz de buradan ODTÜ’lü gençlerle dayanışma içinde olduğumuzun altını bir kez daha çiziyoruz.
Devrim yürüyüşündeki ısrarımızın, direnişi büyütmedeki amacınızın, ODTÜ’lü devrimci gençlerin yanında olduğumuzu buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Değerli arkadaşlar, üniversitelerde çok ciddi akademisyenlerin ihraçları gerçekleşti. Barış imzacısı akademisyenler başta olmak üzere ki barış imzacısı akademisyenler Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için akademi camiası olarak “biz tavrımızı ortaya koyuyoruz” dedikleri için ihraç edildi ve akabine gerçekten üniversitelerde bilim üreten akademisyenler ihraç edildi. İşte bu otoriter rejimin doğurduğu sonuçlardır.
Ve yine değerli arkadaşlar açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, hayat pahalılığına karşı toplum top yekun olarak dur demiştir. Bugün bizlerin sıklıkla ifade ettiği gibi ve eskiden derdik ya bıçak kemiğe dayandı. Bıçak kemiği kesti ve şu an iliklerimize kadar, toplum iliklerine kadar açlığı ve yoksulluğu hissetmektedir.
Bugün Türkiye’de asgari ücret 17 bin lira iken açlık sınırı 17 bine dayanmış durumdadır. Yoksulluk sınırı 57 bine dayanmış durumdadır. Gıda enflasyonu aldı başını gitti. Gıda enflasyonu yükseldikçe evde pişen yemeğimize yansıdığını hepimiz biliyoruz. Yediğimiz ekmeğe, çocuklarımıza yedirdiğimiz ekmeğe, süte, ete yansıdığını görüyoruz. Bizler sahadayken gerçekten şunu o kadar açık ve net gördük ki sebze halinin kapılarında bekleyen ailelere ve oradan kenara bırakılacak olan sebzeyi, meyveyi götürüp evde çocuklarına yedirmek isteyen ailelere, et almak için sabahın 4’ünde et kuyruğuna giren ailelere bizler tanıklık ettik bu seçim döneminde.
Ve bunlar diyor ki “biz Türkiye yüzyılında yepyeni bir tabloyla karşınıza çıkacağız”. Bu açlık ve yoksulluk tablosu ortada dururken Hazine ve Maliye Bakanı diyor ki “Türkiye sahalara döndü, son yıllarda yaşanan sıkıntıları geride bıraktık” diyor. Bunlar vatandaşlarla düpedüz alay ediyor. Biraz önce bahsini ettiğim tablodan bihaber olarak davranan bu insanlar, esnafın siftah etmeden kepenk kapattığını bilmeyen insanlardır. Bu iktidar, saray, kendi yandaşına bu ülkenin bütün varlıklarını ve kaynaklarını peşkeş çektiği için ne yazık ki insanların neyi nerede yaşadığının farkında değiller.
Bakın biz Kürdistan’da çalışmalarımızı yürütürken oradaki insanların açlık ve yoksullukla nasıl baş başa kaldığını gördük. Hayvancılık ve tarımın nasıl bitirildiğini o bölgede bir kez daha gördük. Gençlerin özellikle Kürdistan bölgesi başta olmak üzere Türkiye’deki gençlerin açlık ve yoksulluktan kaynaklı göç yolunu nasıl tuttuklarını hepimiz gördük, tanıklık ettik. Bunlara elbette çözüm üretmek üzere biz sahada olacağız, DEM Parti sahada olacak.
Bizler sahada olarak bu sorunların çözümü için değerli halkımızla, işçilerle, emekçilerle dayanışarak mücadelemizi büyüterek sahada olacağız. Herkese eşit, adil, hakça bir geçim sağlansın diye, birileri doysun, birileri aç kalmasın diye, milyonlar yastığa başını koyduğu zaman aç olarak değil, tok ve mutlu olarak o yastığa başını koysun diye bizler DEM Parti olarak sahalarda olacağız, mücadelemizi buradan büyüteceğiz.
İşte bu seçimlerde bu tabloya karşı başta bu ülkenin işçileri, emekçileri, emeklileri, esnafları olmak üzere herkes bu iktidarın yiyici zihniyetine karşı dur demiştir. Yine düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı gösterilen baskıcı anlayışa yine bu seçimlerde dur denilmiştir. Bakın biliyorsunuz Kobanî Kumpas Davası bir tweet gerekçe gösterilerek açılmış bir dava ve başta Eş Genel Başkanlarımız, seçilmişlerimiz olmak üzere Kürt siyasetçileri, Türkiye sol ve sosyalist hareketten siyasetçilerin yıllardır tutuklu olduğu ve 37 kez ağırlaştırılmış müebbet talep ettikleri Kobanî Kumpas Davasının gerekçesi ne yazık ki bir tweet olarak karşımıza çıkıyor.
Bu dava düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran en önemli örneklerden biri olarak Türkiye tarihinde siyasete kara harflerle yazılmış olacak bir örnektir. Biliyorsunuz 16 Mayıs’ta Kobanî Kumpas Davasının karar duruşması gerçekleştirilecek. Buradan Türkiye’de bu iktidara dur diyen, bu iktidara artık yeter diyen her kesimden Kobanî Kumpas Davasına bizler destek bekliyoruz.
Kobanî Kumpas Davasını biz Türkiye halkları, ezilenleri ve sömürülenleri olarak dur demeyi başarırsak Türkiye’de aydınlık sayfaların açılmasının zamanı yakın demektir. O yüzden Türkiye’deki bütün siyasal ve toplumsal güçlere çağrımızdır. Kobanî Kumpas Davasında bizler hep birlikte dayanışalım ve kararın gerçekten demokrasinin lehine, siyaset yapma özgürlüğünün lehine çıkmasını sağlayalım. Orada haksız ve hukuksuz yere tutuklu bulunan başta Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Ayla Akat ve buradan ismini sayamadığım bütün arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasının gerektiğinin altını çiziyorum.
Bu iktidara, bu otoriterleşmeye, yaşam tarzına müdahale eden anlayışa karşı en güçlü duruşu sergileyen kadınlar oldu. Evet hep ifade etmiştik, etmeye da devam edeceğiz. Kadınlara dönük baskıları, 5000 yıllık erkek egemen zihniyetin kadınlar üzerindeki ezici ve sömürücü anlayışını biz kesintisiz bir şekilde 5000 yıldır yaşamaktayız. Ama bazı dönemler vardır ki otoriter rejimlerin güçlendiği dönemlerde kadınların üzerindeki bu tablonun daha çok arttığını, daha da karanlık bir tablo haline geldiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz.
Kadınlar bu dönemde güçlü bir duruş sergileyerek başta eş başkanlık ve eşit temsiliyete sahip çıkarak güçlü bir duruş sergilemişlerdir. Özellikle DEM Parti’nin eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetine dönük bu dönemde çok saldırılar oldu. Bu saldırıların bir kısmı sistem tarafından bir kısmı da farklı kanallar üzerinden gerçekleşti. Ama burada kadınlar hep birlikte şöyle bir dayanışma sergiledi.
Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet başta Kürt kadın hareketi olmak üzere Türkiye kadın hareketinin en önemli kazanımıdır. Kadınlar “bunu asla hiç kimsenin yok etmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Bu seçimlerde en büyük başarı kadınlarındır. Kadınlar “eşbaşkanlık mor çizgimizdir” dedi ve bununla ilgili güçlü sonuçlar aldık. Ben bu sonuçlarımıza imza atan bütün kadın arkadaşlarımızı buradan sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kadınlar aynı zamanda Türkiye’nin genelinde her gün “katledilmek istemiyoruz, yaşam hakkı bizim de en doğal hakkımızdır ve yaşamak istiyoruz” dedi. Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçen AKP iktidarını cezalandırmıştır bu seçimlerde. Kadınlar 6284 sayılı kanunu, kadınlara ve çocukları şiddetten korumayı hedeflemiş olan bir kanunu tartışma konusu haline getirmek isteyen AKP iktidarına dur demiştir. Nafaka hakkına göz diken, kadınların tarihsel kazanımına göz diken, kadınları ikinci sınıf insan olarak evde sadece evinde oturup yemek yapsına, çocuk doğursuna mahkum etmek isteyen anlayışa kadınlar bu seçimlerde hep birlikte dur demiştir.
Yine en güçlü duruşu bu seçimlerde farklı halklar ve inançların sergilediğini gördük. Aleviler başta ÇEDES projesi olmak üzere inançlarının Kültür ve Turizm Bakanlı’ğına bağlanarak asimile edilmesine karşı bu seçimlerde bu iktidara dur demiştir, yeter artık gayrı demiştir. Eğitimin dinselleştirilmesi yeter artık demiştir. Yine bu seçimlerde yine en güçlü duruşu sergileyenler depremzedeler oldu. Biliyorsunuz Türkiye tarihinde hatta dünya tarihinde son 600 sene boyunca yaşanmış olan bütün doğal afetlere baktığımızda en çok can kaybı ve yıkımın yaşandığı depremi bizler geçen sene yaşadık.
Ve bu depremde yaşamını kaybedenleri sizlerin huzurunuzda bir kez daha anıyorum. Bu iktidar depremzedelerin yaralarını sarmamaya ant içmiş. Depremzedelerin yaşam alanlarını yerinde dönüştürmek, sağlıklı binalar yapıp depremzedelere destek olmak yerine ne yazık ki rezerv alan ilan edip yine yandaş beşli çetesine, o inşaat sektöründeki çetelerine buraları peşkeş çekmek için bir hazırlık içindeler ve yollarını, haritalarını böyle çizmişler. Depremzedeyi adeta bir müşteri olarak gören, depremzedenin acısını paylaşmayan, yaşadığı maddi manevi yıkımı ve ölümleri görmeyen anlayışa depremzedeler artık yeter dur demiştir bu seçimlerde.
Bizler Kürdistan’da kayyımcı zihniyeti göndererek başarıya imza attık. Yeni belediyeler kazanarak ikinci bir başarıya imza attık. En büyük başarılarımızdan biri de bu rejime ve otoriterleşmeye dur deme konusunda ortaya koyduğumuz adımdır. Özellikle Kent Uzlaşısı formülasyonu ile ortaya koyduğumuz tutum DEM Parti’nin Türkiye halklarına sorumluluğunu yerine getirdiği tarihsel bir dönemeçtir. Bizler batıda Kent Uzlaşısıyla çok ciddi sonuçlar elde ettik. Türkiye genelinde ortaya çıkan bu haritada DEM Parti seçmenimizin, Kürt halkının katkısı Kürdistan’da olduğu kadar batıda da çok büyük olmuştur.
Bu süreçte bizler bu katkıyı sağlayarak aslında 3’üncü Yol’un ve demokratik cumhuriyetin inşasının yollarını açmak istedik bu konuda büyük bir başarıya imza attık. Asıl işimiz şimdi başlıyor. Şu anda Türkiye’de bahsettiğimiz bütün bu toplumsal alanlarda yaşanan sorunlar, bu iktidarın bu toplumsal alanlardaki sorunları derinleştirmesine karşı şayet seçmen ve Türkiye halkları hep birlikte dur dediyse o halde muhalefetin ve DEM Parti’nin önünü açmış demektir. O halde bizler bu açılan yola doğru girmek, bu kanalları doğru örgütlemek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyayız.
Kadın, gençlik ve ekoloji hareketleri başta olmak üzere her kesimden güçlü bir örgütlenmeye ihtiyacımız var. Farklı halklar ve inançların eşit yurttaşlık hakkı temelinde bir yaşam talebi vardır. Biz muhalefete düşen en büyük görev bunu sağlamaktır. Toplum yeterince ayrıştırılıp kutuplaştırıldı. Toplum yeterince bölündü, artık yeter. Toplum huzura kavuşmak, mutlu olmak istiyor. Sorunlarına gerçek anlamda çözüm üretecek bir siyasetin ortaya çıkmasını istiyor.
Biz DEM Parti olarak bütün Türkiye halklarına buradan ilan ediyoruz ki sizin verdiğimiz mesajı gayet iyi anladık, bu mesaj çerçevesinde siyasetimizi yürüteceğiz. Bu seçimlerde Kürt halkı ortak yaşam konusunda bir yandan “ben irademe sahip çıkıyorum” dedi bir yandan “ortak yaşam konusunda ısrarcıyım” dedi. Türkiye halkları olarak da Kürt halkının bu mesajını en iyi şekilde almak, değerlendirmek ve önümüzdeki dönem siyasetini bu çerçevede şekillendirmek gibi bir görev ve sorumluluğu var siyasetin. DEM Parti olarak bu konuda üzerimize düşen bütün görev ve sorumluluğumuzu yerine getirmeye hazırız. Elimizi taşın altına koyup bu çalışmaları yapacağız.
“Anayasa tartışmalarını toplumla birlikte yürüteceğiz”
Bugün Türkiye’de en çok konuşulan konulardan biri de anayasa gündemidir. Anayasa tartışmaları gündeminde elbette DEM Parti’nin güçlü bir sözü var. Biz 82 askeri cunta anayasası ile yol yürünmeyeceğini, yaşadığımız bütün bu süreçlerin sorumlularından birinin de aynı zamanda askeri cunta anlayışı olduğunu bilen bir yerden söylüyoruz; evet yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Az önce ortaya koyduğumuz bütün bu toplumsal sorunların çözümünde demokratik anayasanın oynayacağı rol çok önemlidir.
Bu mevcut iktidar, mevcut 82 anayasasını dahi uygulamayan bir iktidardır. Bu iktidar şimdi diyor ki “biz anayasa yapacağız”. Şimdi söyleyeceğimizi iktidar, muhalefet ve bütün toplumsal dinamikler lütfen can kulağı ile dinlesin. Biz DEM Parti olarak anayasa tartışmalarını toplumla birlikte yapmak üzere hazırlıklarımıza başladık. Anayasa tartışmalarının Yenikapı gibi iktidarın can simidi olmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Toplumun hakiki ihtiyaçları üzerinden anayasa tartışmaları ilerlemelidir. Siyasi partileri aşan en geniş mutabakatı hedefleyen bir anayasa tartışmaları hedeflemeliyiz.
Bakın bu seçimden sonra planlı bir biçimde DEM Parti belediyelerini bayrak üzerinden sınamaya kalktılar. Başta hükümet temsilcileri sözcüleri olmak üzere yandaş ve havuz medyası, yazar çizerler işte “DEM Parti bayrak indirdi” diyor. Bu külliyen yalandır! Önceki toplantımızda Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan buna en geniş şekilde açıklık getirmiştir. Bizim sembollerle, bayrakla bir sorunumuz yoktur. Türkiye kamuoyunu olası bir kayyım gaspıyla ilgili hazırlamaya çalışıyorlar. Bunun için bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Bu yalan yanlış haberlerin, bu yalan ifadelerin nedeni budur.
Değerli Türkiye kamuoyu AKP’nin atadığı kayyımlar ve rejimi sadece Kürt halkının iradesini çalmadı sadece, bir yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden almadı, aynı zamanda bu iktidar belediyelerimize çöreklenerek hizmet için kullanılması gereken belediye kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çektiler. Büyük oranda belediye kaybettikleri için acaba kayyım atayarak yine bu rant çetelerini tekrar Kürdistan belediyelerinde çörekletebilir miyiz anlayışı var. Bütün Türkiye halklarına sesleniyorum bayrağını seven halkın hakkı olan hizmet için ayrılmış olan parayı yandaşına peşkeş çekmez. Bunlar bayrağı kullanarak öyle bir rant alanı yaratmak istiyorlar.
Değerli halkımız Kürt sorunun demokratik zeminde çözümü başta olmak üzere Aleviler ve bu topraklarda yaşayan farklı halklar ve inançlardan her yurttaşımızın bu ülkede eşit yurttaşlık hakkından faydalanabilmesi için ve bunları garanti altına almak, kendi rengiyle bu ülkede yaşam sürmesini sağlayabilmek için bizlerin evet demokratik bir anayasa yapmaya ihtiyacı vardır. Aynı zamanda kadınları, gençleri, yoksulları, emekçileri, işsizleri, emeklileri, çocukları ve herkesi kapsayacak bir demokratik anayasaya ihtiyacımız var. Bu çerçevede bizler çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu çalışmaların da startını verdik.
“8 Mart, Newroz ve 31 Mart ruhuyla 1 Mayıs alanlarında olacağız”
Önümüz 1 Mayıs. Seçimlerde muhalefetin, demokrasi güçlerinin güçlü bir biçimde çıktığı bir dönemde, ezilmeye ve sömürülmeye karşı ortak tavrın geliştiği bir dönemde 1 Mayıs alanlarında çok daha güçlü olarak 8 Mart’ın, Newrozun ve 31 Mart seçimlerinin ruhunu 1 Mayıs alanlarına taşımak gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. Böyle bir duygu ve hissimiz de var. 1 Mayıs’ta “Emeğin ve Özgürlüğün Ülkesini Kurmak İçin Geliyoruz” şiarıyla Taksim’de, Van’da, Batman’da, Amed’te, Çukurova’da, Karadeniz ve İç Anadolu’da Türkiye’nin dört bir yanında emek ve meslek örgütleri ve demokrasi güçleriyle birlikte alanlarda olacağız.
Alanlardan bizler şunu bir kez daha haykıracağız. Savaşa değil barışa, işe, aşa, ekmeğe bütçe istiyoruz. Bu talepte bulunan milyonlarca insan olarak alanlarda, meydanlarda birlikte olmak için 1 Mayıs alanlarında olalım. DEM Parti olarak bu genelgemizi il örgütlerimize gönderdik bu konuda il örgütlerimiz elinden gelen her türlü çabayı gösterecektir.
Özgür basın emekçilerine yakın zamanda bir operasyon gerçekleşti. Medyanın tekeli vardı şimdi sarayın tekelini sağlamlaştırmak ve gerçek haber alınmasını engellemek için operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyon sadece özgür basına yönelik değildir. Yurttaşın haber alma hakkını engelleyen bir operasyondur. Bu operasyonu, gözaltı ve tutuklamaları kınıyoruz. Son operasyonda tutuklanan gazeteci arkadaşlarımızın da derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Türkiye gazetecilerin en fazla hapiste olduğu bir ülkedir. Bütün bunlar yaşanırken kim hangi anayasadan bahsedebilir? Demokratik bir anayasadan bahsedeceksek başta basın özgürlüğü olmalıdır. Basın emekçilerinin tamamı cezaevlerinden tahliye edilmelidir. Hepinize katılımınızdan dolayı teşekkür ederim. Başarılı bir toplantı gerçekleşmesini ümit ediyorum. Basın emekçilerine çok teşekkür ediyorum.”