Tülay Hatimoğulları’ndan İktidara “Süreç” Eleştirileri

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Öcalan’ın yaptığı asrın çağrısından bu yana geçen sürede, ne yazık ki Türkiye’de demokrasi adına bırakın olumlu bir adım atılmasını, daha iç karartıcı bir tablo ile karşı karşıyayız” dedi ve ekledi:
“İktidar bu süreçte iyi bir sınav vermedi. Tarihi çağrı bir metinden ibaret değildi. Bunu her fırsatta söyledik. Bu tarihi çağrı, Türkiye’de yaşayan 85 milyon yurttaşımızın adil, demokratik bir toplumda yaşaması için yapılmış bir çağrıdır ve bu, demokratik toplumun dönüşüm davetidir. Ama iktidar bu çağrının ruhunu yok saydıkça, gereğini yapmadıkça ülkede demokratikleşmenin yolu açılamaz.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Dünya ve Ortadoğu’daki gelişmelere dikkat çeken Hatimoğulları, ticarete dayalı gerilimlerin “ticaret savaşlarına” dönüştüğünü belirterek, bu sürecin İran merkezli krizlerle birlikte bölgesel savaş riskini ciddi biçimde artırdığını ifade etti. ABD Başkanı Trump’ın vergi tariflerine de işaret eden Tülay Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu artık dünya ölçeğinde teknoloji ticaret ve jeopolitik güç savaşları olmuş durumdadır. Bu güç savaşlarının tek bir amacı var emperyalistlerin güç savaşlarını daha da geliştirmek derinleştirmek ve yeni bir sistemi bunun üzerinden inşa etmek. Vergi artık güç savaşlarının bir enstrümanı haline geldi.
Çin başta olmak üzere birçok ülke buna karşılık veriyor. Bizim yaklaşımımız bu konuda nettir. Vergi hem Türkiye’de hem de dünyada yurttaşın halkların insanlarımızın belini büken noktadan derhal çıkarılmalıdır. Adaleti ve refahı gözeten bir sisteme bağlanmalıdır.
Öte yandan Avrupa’ya baktığımızda, kurallar ve değerler sisteminin zayıfladığı, gücünü savunmaya ve silahlanmaya ayıran bir rotaya girdiğini hep beraber görebiliyoruz. Demokrasi, eşitlik, özgürlük ve insan haklarının yok sayıldığı bir dünya dayatılmaktadır bizlere, dünya halklarına.
Ortadoğu’ya dönecek olursak, savaş ve çatışmaların zemin kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Stockholm Barış Enstitüsü’nün son verilerine göre, 2020-2024 arasında dünya genelinde yapılan silah ithalatının yüzde 27’si Ortadoğu’dadır. Bu bize şunu göstermektedir: Ortadoğu’da çok daha ciddi savaşların ve çatışmaların zemini hazırlanıyor.
Bu tablonun tam ortasında ise İran yer almaktadır. Olası bir savaş halinin İran’a kaydığını tespit etmek mümkündür. Enerji ve petrol gibi devasa ekonomik alanları etkileyen Irak, Yemen ve Suriye gibi kırılgan ülkelerde etkili olan İran, halkların taleplerine mutlaka ama mutlaka kulak vermelidir.
İran, Kürtleri, Beluçları ve kadınları yok sayarak hiçbir yere varamaz. Komşu ülkeler, bu gelişmeleri gören bir yerden, İran ile ilgili politikalarında yangına körükle gitmek yerine; İran’ı aklıselim bir politika yürütmeye, oradaki halkların, kadınların ve özgürlük, demokrasi, eşitlik isteyen bütün kesimlerin sesine kulak vermesi konusunda teşvik etmelidir.
“Suriye’de halklar ve inançlar yok sayılıyor”
Suriye’de halklar ve inançlar yok sayılıyor. Geçici hükümet kuruluyor, 5 yıllık bir anayasa hazırlanıyor ama bu anayasada ne yazık ki Suriye’de yaşayan farklı halklar ve inançlar yok; Kürtler yok, Aleviler yok. Bu anayasada kadınlar yok.
Ve ben buradan bir kez daha altını çizmek istiyorum: Alevi katliamı Suriye’de devam ediyor. Lazkiye’de ve kıyı şeridinde yaşayan Suriyeli ve Arap Alevilerin üzerindeki katliam, kimilerine göre bitti, kimilerine göre azaldı dense de gerçekler öyle değil; oradan bizlere gelen haberler öyle değil.
Aleviler orada ciddi bir biçimde sistematik bir katliama maruz bırakılmış, yerinden, yurdundan, topraklarından edilmeye devam ediliyor. Ve burada, HTŞ ile iletişim içinde olan başta Türkiye hükûmeti olmak üzere bütün hükûmetlere, bu ilişkiyi sürdüren bütün kesimlere buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Alevi katliamının son bulması için herkes gerekli girişimleri yapmak durumundadır.
27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yaptığı asrın çağrısından bu yana geçen sürede, ne yazık ki Türkiye’de demokrasi adına bırakın olumlu bir adım atılmasını, daha iç karartıcı bir tablo ile karşı karşıyayız. İktidar bu süreçte iyi bir sınav vermedi.
Tarihi çağrı bir metinden ibaret değildi. Bunu her fırsatta söyledik. Bu tarihi çağrı, Türkiye’de yaşayan 85 milyon yurttaşımızın adil, demokratik bir toplumda yaşaması için yapılmış bir çağrıdır ve bu, demokratik toplumun dönüşüm davetidir. Ama iktidar bu çağrının ruhunu yok saydıkça, gereğini yapmadıkça ülkede demokratikleşmenin yolu açılamaz.