Hatimoğulları: Halkı Seçilmişler Yönetmelidir Atanmışlar Değil
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in görevden alınıp yerine kayyım atanmasına ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Esenyurt halkı yalnız değildir. Kent uzlaşısıyla, toplum uzlaşısıyla, esasen toplumun kendi iç barışıyla elde ettiği bu başarıya tahammül etmeyen, kayyım atayarak halkın iradesini yok sayan, seçme ve seçilme hakkını yurttaşın elinden almaya kalkan bu iktidarın iç barıştan neyi kastettiğinin altını bir kez daha çiziyoruz” dedi ve ekledi:
Haber Merkezi / “Ahmet Özer derhal serbest bırakılmalıdır ve kayyım da eski görevine gönderilmelidir. Halkı seçilmişler yönetmelidir, atanmışlar değil. Bu, demokrasinin asgari koşuludur. Bizler tabii ki kayyım pratiğini en çok deneyimleyen bir parti olarak, bu partinin aynı zamanda kongresi olarak eş başkanlık ve eşit temsiliyete karşı erkek egemen devlet anlayışının müdahaleleri ile çok karşılaştık. “Eş başkanlık ve eşit temsiliyet mor çizgimizdir” dedik, demeye devam edeceğiz. Her yerde bunun mücadelesini siz sevgili kadınlarla birlikte vermeye devam edeceğiz.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 13. Kadın Konferansı’nda konuştu. Hatimoğulları, konuşmasında şunları söyledi:
“Umutla, isyanla ve direnişle kelimeleri şiarımızın temelini oluşturuyor. Umutla ve dirençle yaşamı kendi ellerimizle ilmek ilmek dokuyacağımız bir sürecin içindeyiz. HDK, erkek egemen kapitalist sisteme karşı bütün ezilenlerin ve sömürülenlerin ortak mücadele cephesidir. Bu fikriyatı büyüten bir kongredir. HDK, partimizin de içinde olduğu kongredir. Bütün ezilen ve sömürülenlerin, ezen ve sömüren güçlere karşı ortak mücadelesinin büyütülmesinin paradigmasını ortaya koymuştur. Bu anlamda, fikir ve pratik düzeyde 13 yıl boyunca emek veren bütün arkadaşlarımıza partimiz adına sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum. Yeni dönemde görev alacak arkadaşlarımıza da başarılar diliyorum.
Dün 1 Kasım Dünya Kobanî Günüydü. Bütün dünyanın bildiği ve konuştuğu bir gündür. Kobanî, IŞİD’e karşı verilmiş en büyük direnişin yeridir. IŞİD’in yenilebileceğini bütün dünyaya gösteren en güçlü direnişin sergilendiği yerdir. Biz kadınlar için bir diğer anlamı da bu direnişin ve mücadelenin temel öznesinin kadınlar olmasıdır. IŞİD; tecavüzcü, işgalci, bu ülkeyi ve coğrafyayı karanlığa sürüklemek isteyen bir çete örgütüydü. Onların yenilebileceğini biz Kobanî’de göstermiş olduk kadınlar olarak. Dünya Kobanî Günü kutlu olsun, kadınların direnişi kutlu olsun! İyi ki direnmişler, iyi ki IŞİD gibi bir beladan kurtulabileceğimizi bizlere göstermişler.
İki gün sonra 4 Kasım, partimize ve mücadele cephemize dönük gerçekleşen darbenin yıldönümü. Kobanî Kumpas Davasının tohumlarının atıldığı gün. Buradan cezaevinde bulunan ve Kobanî Kumpas Davasından onlarca yıllık hapse mahkum edilen Figen Yüksekdağ’ı, Zeynep Karaman’ı, Zeynep Ölbeci’yi, Pervin Oduncu’yu, Dilek Yağlı’yı, Aynur Aşan’ı ve onların şahsında hapishanede bulunan sevgili kadınları sevgiyle selamlıyorum.
Konferansımızda Türkiye ve bölgede kadınların durumunu en iyi şekilde analiz etmeye çalışacağız. Analizle yetinmeyeceğiz, önümüzdeki dönemdeki mücadele hattımızı ve pratiklerimizi de hep birlikte konuşacağız, planlamalarımızı da hep beraber konuşacağız. Şu bir gerçek ki biz bu coğrafyada her gün katlediliyoruz. Gün geçmiyor ki bir kadın katliamıyla uyanmayalım. En son IŞİDvari yöntemle kadınların boğazlarının kesildiğine tanıklık ettik İstanbul’un göbeğinde. Bütün bu cinayetlerin en büyük sebebi erkek egemen sistem ve bu sisteme çanak tutan mevcut rejimdir. Bakın, “şüpheli ölüm” adı altında sayısız ölüm var.
Her şüpheli ölümün altında bir erkeğin yattığını çok iyi biliyoruz. Bir erkek egemen anlayışın ve baskının yattığını da çok iyi biliyoruz. Bu iktidar, erkek egemen zihniyete karşı hiçbir şey yapmıyor. 100 senedir mücadele ederek bu coğrafyada kazanmış olduğumuz haklarımızı, daha da geçmişe giderek beş bin yıllık mücadelemiz sonucunda kadınların elde etmiş olduğu hakları elimizden tek tek almaya çalışıyor. Bugün İstanbul Sözleşmesinden çekilmeleri bunlardan biridir. 6284 Sayılı Kanu’nu tartışmaya açmaları, nafaka hakkımızı tartışmaya açmaları bunlardan biridir. Son olarak da Meclis’e gelen 9’uncu Yargı Paketinde kadının kendi soyadını kullanmasının önüne geçmek istiyorlar.
Gelmeyeceğine dair açıklamalarda bulunduğu halde iktidar partisi, şimdi 9’uncu Yargı Paketine bunu tekrar eklemiş durumdadır. Bizler şu an Hitler döneminin benzerini yaşıyoruz. Hitler’in “mutfak, çocuk, kilise” üçlemesinin aynısını biz şu anda ne yazık ki Türkiye’de yaşıyoruz. Narinlerin, İkballerin, Ayşenurların, Rojinlerin ve erkek-devlet şiddeti sonucu kaybettiğimiz tüm kadınların yaşam hakkı için; bir daha ölmemek, bir daha öldürülmemek için hep birlikte mücadelemizi çok daha genişletmeye ihtiyacımız var. Bizler yaşamlarımıza ve yaşam hakkımıza sonuna kadar sahip çıkacağız. Bugün burada bu mesajı bütün Türkiye’ye ve dünyaya hep beraber vereceğiz.
DEM Parti ve DEM Parti Kadın Meclisi olarak yürüttüğümüz kampanyalarda biz kadınların yoksulluğuyla bir kez daha yüzleşmiş olduk. Aslında çok iyi bildiğimize, her birimizin kendi evinde ve kendi mutfağında hissettiğine kampanyamızda bir kez daha tanıklık ettik. Mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunlara, ücretle ilgili sorunların yanında sağlık sorunlarına tanıklık ettik. Kadınların ev içi emeğinin nasıl sömürüldüğüne tanıklık ettik. Esnek, güvencesiz, merdiven altı ucuz işçiliğe bir kez daha tanıklık ettik. Bizler şiddete karşı mücadelemizi yürütürken, aynı zamanda emeğimizin hakkı için, eşit işe eşit ücret için ve güvenceli çalışabilmek için mücadele etmeye devam edeceğiz. Eminim ki bu toplantıda bunları çok detaylı bir şekilde konuşacağız.
Esenyurt’a geldik önceki gün, biliyorsunuz kayyım atandı. Esenyurt, kent uzlaşasıyla, ortak iradesiyle belediye başkanını seçmişti. Belediye başkanı 2 oydan birini almış bir insan. Buna rağmen halkın iradesi bir kez daha tanınmadı. HDP belediyelerine, Kürdistan’taki belediyelere geçmiş dönemde kayyım atayan bu iktidar, CHP belediyelerine kayyım atamış oldu. Esenyurt halkı yalnız değildir. Kent uzlaşısıyla, toplum uzlaşısıyla, esasen toplumun kendi iç barışıyla elde ettiği bu başarıya tahammül etmeyen, kayyım atayarak halkın iradesini yok sayan, seçme ve seçilme hakkını yurttaşın elinden almaya kalkan bu iktidarın iç barıştan neyi kastettiğinin altını bir kez daha çiziyoruz.
Ahmet Özer derhal serbest bırakılmalıdır ve kayyım da eski görevine gönderilmelidir. Halkı seçilmişler yönetmelidir, atanmışlar değil. Bu, demokrasinin asgari koşuludur. Bizler tabii ki kayyım pratiğini en çok deneyimleyen bir parti olarak, bu partinin aynı zamanda kongresi olarak eş başkanlık ve eşit temsiliyete karşı erkek egemen devlet anlayışının müdahaleleri ile çok karşılaştık. “Eş başkanlık ve eşit temsiliyet mor çizgimizdir” dedik, demeye devam edeceğiz. Her yerde bunun mücadelesini siz sevgili kadınlarla birlikte vermeye devam edeceğiz.
“Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi ısrarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz”
Sözlerimin sonlarına gelirken, çok konuştuğumuz bir süreç var. Aslında biz bu sürece süreç demiyoruz, dememeliyiz de. Gelişmeler var. Devlet Bahçeli’nin gelip Eş Genel Başkanımızla tokalaşmasıyla iktidar bir sürecin başladığını iddia etti. Biz ise buna bir süreç diyemeyiz dedik. Elbette barışın parıltısının oluştuğu her yerde bizler barış için mücadele etmeliyiz. Barışı talep eden bir kongreyiz, bir partiyiz. Onurlu bir barış için mücadele ediyoruz. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik bir şekilde çözülmesi için değil elimizi taşın altına koymayı, canımızı vermeye hazır olduğumuzu her fırsatta ifade ettik.
Ama muhalefete, muhalif kesimlere boyun eğdirmeyi hedefliyorlarsa yanılırlar. Bunun mesajını da biz her daim verdik. Esenyurt’a atanan kayyımla nasıl bir pratik izlemiş olduklarını göstermiş oldular. Bizler de mesajımızı bu anlamıyla almış olduk. Ne olursa olsun, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi ısrarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Ne olursa olsun, Türkiye’de çatışmasızlık sürecinin başlaması ve onurlu bir barışın inşa edilmesi için mücadele etmekten asla geri durmayacağız. Ne olursa olsun, Ortadoğu’da her yeri ateş sarmalına çevirmiş olan emperyalist güçlere karşı halklar adına barışı savunmaya devam edeceğiz.
Şunu hiçbir zaman unutmayacağız; bizler HDK’nin paradigmasıyla yol yürüyoruz. HDK’ye bağlı çalışan bütün bileşenlerle beraber şu gerçeği itiraf etmeliyiz ve şu özeleştiriyi vermeliyiz ki biz HDK paradigmasının daha fazla büyümesi konusunda daha fazla adım atmalıyız. HDK’nin daha çok örgütlenmesine, HDK’nin toplumun kılcal damarlarına daha çok yayılmasına ihtiyaç var. Bu konuda eksiklerimiz ortadadır. Bu iki günlük konferans boyunca eksikliklerimizi konuşacak, özeleştirimizi verecek ve bunu nasıl daha iyi hayata geçireceğimizi hep birlikte konuşacağız.
İki bloktan da bu ülkeye fayda yok. Üçüncü Yol’un yolcuları olarak bizler, Demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa edeceğimiz günlerin yakın olduğunu düşünüyoruz. Nesnel koşullar bu anlamıyla kesinlikle olgunlaşmıştır ve çalışmalarımızı bu anlamıyla sürdürmeliyiz. Bedenimize, emeğimize, kimliğimize saldıranlara karşı biz kadınlar birlikte güçlüyüz. “Jin, jiyan, Azadî” diyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”