Hasan Ali Yücel Kimdir? Hayatı, Eserleri
17 Aralık 1897 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Hasan Ali Yücel, 26 Şubat 1961 yılında yine İstanbul’da hayatını kaybetti. Şair Can Yücel’in babasıdır. Mekteb-i Osmani ve Vefa Lisesini bitirdi, Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu.
Haber Merkezi / İzmir ve İstanbul’da edebiyat ve felsefe öğretmenliği, maarif müfettişliği yaptı. Fransız eğitim sistemini incelemek üzere bir yıllığına Paris’e gönderildi, dönüşte Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü görevine atandı. Bir süre sonra Türk Dil Kurumu’nun etimoloji kolu başkanlığına getirildi. Milli Eğitim Bakanlığı Orta Eğitim Genel Müdürlüğü yaptı. Siyasete girdi ve İzmir’den milletvekili seçildi. Celal Bayar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı’na getirildi.
Bakanlığı döneminde, Üniversite reformu, Ankara Fen Fakültesi’nin kurulması, Yüksek Mühendis Okulu’nun İTÜ’ye dönüştürülmesi ve Ankara Tıp Fakültesi’nin kurulması, Köy Enstitüleri’nin açılması, Dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi ve ilk resmi ve telifli Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi’nin hazırlanması gibi işlere imza attı.
Özellikle Köy Enstitüleri’nin kurulması cumhuriyet döneminde eğitim sisteminde yapılan en büyük devrimlerden birisidir, eğitim köylere kadar yayılmıştır. Yedi yıl yedi ay sürdürdüğü Milli Eğitim Bakanlığı görevinden istifa etti ve gazetecilik yaşamına döndü. İstanbul’a yerleşen Yücel düşüncelerini Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. 1961’de Kurucu Meclis üyesi oldu.
Eserleri;
Şiir:
Dönen Ses
Sizin için
Dinle Benden
Diğer:
Goethe, Bir Dehanın Romanı (1932)
Türk Edebiyatına Toplu Bir Bakış (1932)
Pazartesi Konuşmaları (1937)
İçten Dışa (1938)
Türkiye’de Ortaöğretim (1938)
Davalar ve Neticeleri (1950)
Hürriyete Doğru (1955)
İyi Vatandaş İyi İnsan (1956-1971)
Kıbrıs Mektupları (1957)
Edebiyat Tarihimizden (1957)
İngiltere Mektupları (1958)
Türkiye’de Maarif (1959)
Hürriyet Gene Hürriyet (1960-1962, 2 cilt)
“Öyle mi böyle mi”
Hasretten usandı, vuslat darına,
Uçmasan bir türlü, uçsan bir türlü.
Halkın arasından hak diyarına,
Kaçmasan bir türlü, kaçsan bir türlü.
Hilkatın sırrını gönlümden aldım,
Erdikçe gününe hayrete daldım,
Hilkatın kapısın “Hu” deyüp çaldım
Açmasam bir türlü, açsan bir türlü.
Hey Ali uygundur özüme sözün
Doğmadan açılmış hakikat gözün.
Ummandan topladın incidir sözün,
Saçmasan bir türlü, saçsan bir türlü.
“Sevgiye koşma”
Görmesem yüzünü kör olur gözüm
Gözlerim, yüzüne bakmak içündür.
Adında tutuşur en yakın sözüm
Hitabım, kalbini yakmak içündür!..
Ağlarsam, sebebi, arama nedir
Hasretim, ağlayan gözlerinedir.
Bu gidiş, içimden ta içinedir
Gözyaşım, gönlüne akmak içündür!..
Sendeki baharı bulamam gülde
Güzüm bahar olsun, yüzüme gül de,
Bir kızıl çiçektir aşkın gönülde,
O çiçek, göğsüne takmak içündür!..
“Şarkı”
İlham arayan gözlerle bir pembe şafaksın
Elbet doğacaksın, yanacaksın, yakacaksın.
Bir ufuk olayım ben sana, sihrin bana aksın
Elbet doğacaksın, yanacaksın, yakacaksın.
Kurtar beni artık sonu gelmez gecelerden
Bilsen ki bu sevda bana geçtir, sana erken
Ruhumda bütün başka emeller sönüyorken
Elbet doğacaksın, yanacaksın, yakacaksın
“Yunus Emre’ye”
Hakikat aşkına ermek diledim,
“Hayret şarabından iç” dedin bana.
Senden duyduğumu sana söyledim,
“Bu kuru sözlerden geç” dedin bana.
Varlığı, yokluğu sordum özüne,
Sustun, bir damla yaş geldi gözüne.
Ölüm nedir dedim bakıp yüzüne
Yüzüme bakıp da “Hiç” dedin bana.
Bağrımda yadını dağlıyorum, bak.
Ben de senin gibi ağlıyorum, bak.
Eriyip izinde çağlıyorum, bek.
“Eğil göz yaşından iç” dedin bana.