Hamdullah Suphi Tanrıöver Kimdir? Hayatı, Eserleri

1885 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Hamdullah Suphi Tanrıöver, 19 Haziran 1966 yılında yine İstanbul’da hayatını kaybetti. Babası Türk kültür hayatında önemli görevler üstlenmiş, evkaf, maarif ve ticaret nazırlarından Kocameminoğlu Abdullatif Suphi Paşa, annesi ise Kafkasya’dan esir olarak İstanbul’a getirilmiş bir Çerkez kızı olan Ülfet Havva Hanım’dır. Hamdullah Suphi’ye “Tanrıöver” soyadını Mustafa Kemal Atatürk verdi.

Haber Merkezi / Dedesi ve babası Tanzimat devrinin tanınmış ilim ve devlet adamlarından olduğu gibi, Samipaşazade Sezai de amcasıdır. Yazarın çocukluk yılları dedesinin Çamlıca’daki köşkü ile babasının Horhor’daki meşhur Suphi Paşa Konağı’nda, devrin ilim ve siyaset adamları arasında geçti.

İlköğrenimini Kısıklı, Altunizade ve Numûne-i Terakkî mekteplerinde yaptı. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesinde tamamladı (1904). Bir dönem Reji İdaresinde çalıştı (1905). Defter-i Hâkânî Mektubî Kalemi mülâzımı oldu (1907). Ayasofya Rüştiyesinde kitabet, malumat-ı medeniye ve Fransızca dersleri verdi (1908). İstanbul Şehremaneti tercümanlığı yaptı. Darülmuallimîn’de terbiye ve Osmanlıca dersleri verdi (1910). Darülfünûn’a geçerek Türk edebiyatı ve terbiye okuttu. Türk ve İslam Sanayi-i Nefise Tarihi Kürsüsü’nü kurdu (1913). Bahriye Mektebi ve Konservatuarda öğretmenlik yaptı. Edirne ve Trakya’nın Osmanlı Devleti hâkimiyetine girmesi için 1913’te Berlin ve Petersburg’a gitti. Almanya’da bir yıl kadar ikamet etti.

1908’den sonra kurulan Türk Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Ocağı ve Türk Bilgi Derneği gibi kuruluşların faaliyetlerine dâhil oldu. Uzun süre Türk Ocakları’nın başkanlığını yaptı. Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali sebebiyle İstanbul’da düzenlenen protesto mitinglerinde yaptığı konuşmalarla dikkati çekti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Saruhan mebusu olarak bulundu. İstanbul’un işgali ve Türk Ocakları’nın kapatılması üzerine Ankara’ya gidip fiilen Millî Mücadele’ye katıldı. Antalya mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi (1920), aynı yıl maarif vekilliğine getirildi.

Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde İstanbul matbuatına karşı Millî Mücadele’yi savunan yazılar yazdı. Bu arada matbuat ve istihbarat umum müdürlüğü yaptı. Mehmet Akif ‘in İstiklâl Marşı’nı yazması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde millî marş olarak kabul edilmesi için özel bir çaba sarf etti. 1923’te ikinci TBMM’ye İstanbul mebusu olarak girdi. Ankara’da Etnografya Müzesini kurdu. İstanbul’da Türk Ocakları’nı tekrar faaliyete geçirdi. Bükreş’te büyükelçilik görevinde bulundu (1931-1939). 1943’te Mersin, 1946’da İstanbul milletvekili seçildi. 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız Manisa milletvekili, 1954’te yine Demokrat Parti’den İstanbul milletvekili oldu. 1957’de Hürriyet Partisi adayı olarak girdiği seçimi kaybedince politikadan ayrılıp Horhor’daki Suphi Paşa Konağı’na çekildi.

Edebiyat hayatına Galatasaray Mekteb-i Sultânîsinde okuduğu yıllarda kaleme aldığı şiirlerle girdi. Amcası Samipaşazade Sezai’nin de içerisinde yer aldığı Jön Türkler’in Paris’te çıkardığı Şûrâ-yı Ümmet adlı dergide ilk şiirleri yayımlandı. Yazar, şiirlerini Osmanlı Postanesinin güvenli olmadığı gerekçesiyle, 1908 yılına kadar Fransız Postanesi aracılığıyla Paris’teki gazeteye gönderdi. Bu şiirler; “Namık Kemal”, “Mithad Paşa”, “Çırâğân Sarayı”, “Askerin Şarkısı” ve “İstanbul”dur. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Şûrâ-yı Ümmet gazetesi İstanbul’a taşındı. İstanbul’da Hamdullah Suphi’nin şiirleri tekrar yayımlandı. Bazı şiirleri ise ders kitaplarına konuldu (İnal, 1959, Cilt: I, s.556). Hamdullah Suphi’nin bilinen yaklaşık yirmi kadar şiiri (“Namık Kemal Magosa’da”, “İstanbul’da Bir Akşam”, “Mithad Paşa”, “Askerin Şarkısı”, “Kaç Defa”, “Ona Dair”, “İstanbul”, “Beyaz ve Siyah”, “Gecelerim Dizisi”, “Hiss-i İntikâm”, “Bir Ümid”, “Vatan, Annemin Derdi”, “Bayram”) vardır.

Yazar, 1909 yılında Fecr-i Âtî topluluğuna katıldı. “Sanat, sanat içindir” düsturuyla yola çıkan topluluğa başkan olarak seçildi. Genç yaşta karaladıkları bir yana “Annemin Derdi” adlı şiiri, şairlik yolunda orta bir seviyeye eriştiğini gösterdi. Yazarlığının kuvveti ise Dağ Yolu ve benzeri eserleriyle ölçüye vurulunca çok iyi bir not aldı (Reel, 1967: 46). Söz konusu dönemde daha çok Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin’den etkilenerek aşk ve tabiat konulu şiirler yazdı. Ancak şair dünyaya sadece gözleriyle baktığı ve onda gölge, ışık ve şekilden başka bir şey görmediği için satıhta kaldı. Şiirinde insandan bahsedilmediği gibi, okuyucuyu görülenin ötesine götüren derin bir mana ve duygu da yoktu (Kaplan, 2012: 162) Şair, bir süre sonra edebiyat ortamına hâkim olan Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’le kendini mukayese ederek onların daha iyi şair oldukları hükmüne vardı. Böylelikle şiir yazmayı bıraktı.

Şûrâ-yı Ümmet, Yeni Gazete, Servet-i Fünûn, Resimli Kitap, Musavver Muhît, Türk Yurdu, Genç Kalemler, Hak, İkdam, Akşam, Rübâb, Hâkimiyet-i Milliye ve Muallim gibi gazete ve mecmualarda şiir, hikâye, makale ve edebî tenkitleri yayımlandı. Mizaha da merak salan yazar, birçoğu Davul mecmuasında yayımlanan manzumeler ve yazılar kaleme aldı. “Vur Abalıya” sütununda Toplu İğne, Yutmaz, Hasad, Keçiboynuzu, İstanbulin ve Münekkid gibi takma adlarla manzume ve yazılar yayımladı. Hamdullah Suphi, 1911’de Celal Sahir’le birlikte Genç Kalemler dergisinin yazar kadrosuna dâhil oldu. Bu tarihten sonra Milli edebiyatın zevk ve anlayışını benimsedi.

Hamdullah Suphi, şiir türünde yakalayamadığı şöhreti, hitabet sahasında yakaladı. Söz söylemeye olan merakı ve bu husustaki azim ve gayreti sayesinde iyi ve heyecanlı bir hatip oldu. Yazar, “Türk Ocağı’nın henüz 27 yaşındaki genç reisi sıfatıyla büyük millet davasını geliştirmek ve gerçekleştirmek için çalışan memleket severlerin başında bulundu”. Türk Ocağı’nda Türk milliyetçiliğini ilmî temellere dayandıran konferanslar verdi, Türkçülük hakkındaki tesirli telkinlerini zevkle ve şevkle yaptı. Doğrudan doğruya ruhlara ve Türklük vicdanına hitap etmekte gösterdiği fevkalâde maharetle Türk dilini sihirli bir kuvvet hâline getiren Hamdullah Suphi, Akçura’nın da belirttiği gibi, ‘Ocağın çarpan kalbi’ ” oldu.

Tanrıöver’in ilk eseri, 1909’da yayımlanan Namık Kemal Bey Magosa’da adlı kitaptır. Daha sonra yazar, 1919 yılında Berlin’de bulunduğu sırada bir broşür yayımladı. La Question Armenienne Et Un Point De Vue Turque adlı on üç sayfalık broşürde, Tanrıöver’in Ermeni Meselesi hakkındaki görüşleri yer aldı.

Hatibin, Türk Ocağı’nda sunduğu konferansları, Milli Mücadele döneminde halkı aydınlatmak için yaptığı mitinglerdeki konuşmaları, Cumhuriyet Türkiye’sinin inkılaplarını öven nutukları ve makalelerinin yer aldığı basılı olan üç adet kitabı vardır. İlk kitap 1928’de yayımlanan Dağ Yolu adlı eserdir. Bu kitabın iki baskısı vardır. İlk baskısı Arap alfabesiyledir. Aynı sene içerisinde harf inkılabı olduğu için eser Latin alfabesiyle tekrar basılmıştır. İkinci baskıda kitabın adı Dağ Yolu 1 olarak değiştirildi. Söz konusu eserde Hamdullah Suphi Tanrıöver’in nutuklarından bazıları yer aldı. Kitapta yirmi adet nutuk bulunmaktadır.

Yazarın ikinci kitabı 1929’da basılan Günebakan adlı eserdir. Eser Türk Ocakları ve Sanat Heyeti Neşriyatından çıkarıldı. Kitapta Tanrıöver’in yirmi tane makalesi bulunmaktadır. Yazar, Günebakan eserini Dr. Fethi Tevetoğlu’na ithaf etmiştir. 1931’de yayımlanan Dağ Yolu 2 eseri Dağ Yolu 1 kitabının devamı niteliğindedir. Bu kitapta on dört adet nutuk yer almaktadır.

Zikredilen eserler dışında Tanrıöver’in çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalar, bazı araştırmacı ve gazeteciler tarafından yayımlandı. 1946’da yayımlanan Anadolu Milli Mücadelesi isimli kitap, bu tarzda hazırlandı. 1946 yılının yaz aylarında Rusya’nın Kars, Ardahan ve Boğazlar üzerindeki emelleri Türk kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı. Bu durum üzerine Hamdullah Suphi Tanrıöver, Üsküdar Halkevinde bir konuşma yaptı. Bu konuşma Vatan Gazetesi muhabiri tarafından aynı yıl içerisinde yayımlandı.

Bir diğer çalışma, Dağ Yolu ve Günebakan’dan Seçmeler ismiyle 1971’de Mustafa Sepetçioğlu tarafından hazırlandı. Eserde, her iki kitapta yer alan makaleler ve nutuklar yer almaktadır. Öte yandan yazarın 23 Nisan 1930 yılında Türk Ocakları Merkez Binasının açılış töreninde yaptığı konuşma, aynı yıl içerisinde yapılan Türk Ocakları Kongresi’nde broşür olarak basılıp dağıtıldı.

Hamdullah Suphi’nin hayatında Namık Kemal’in özel bir yeri vardır. Hatta Namık Kemal’i manevi babası olarak gördü. Namık Kemal’e olan sevgisi manzumelerine de yansıdı. Yazar, Namık Kemal’i şiir kudreti bakımından, Abdülhak Hamit’e kıyasla zayıf bulmasına rağmen, yine de onu “birinci ve ikinci genç Türk ihtilalcilerinin başkumandanı” olarak kabul etti. Namık Kemal ve arkadaşlarının klasik edebiyatı reddetme tavırlarını takdir etti. Servet-i Fünunculardan Cenab’ı ise şiir türünde Fikret’ten daha başarılı buldu.

Yazıları kuvvetli telkinler ve örneklerle süslü olup sağlam bir tarih şuuruna ve derin müşahedelere dayanırdı. Çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan birçok yazısı buna delil olarak gösterilebilir (“İslam Birliğinin Geçirdiği Safhalar”, “Sanat ve İstiklâlimiz”, “Bugünkü Tehlikeler”, “Halk Önderleri”, vb.). Bunlar dışında makalelerinde Türk köylüsünün sosyal meseleleri üzerinde durdu. Ona göre, Türk köylüsüne yaklaşmak için yapılacak çalışmalar teorik değil, pratik çözümlere dayandırılmalıdır. Köylü ile aydın sınıfının yakınlaşması gerektiğini savundu. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir