Halil İbrahim Özcan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1957 yılında Kayseri’nin Talas İlçesinde dünyaya gelen Halil İbrahim Özcan, Kayseri Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. Kayseri ve Giresun’da üç sene öğretmen olarak çalıştı. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi.

Haber Merkezi / Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1981-1991 yılları arasında cezaevinde yattı. Ural Altay Network çalışmaları kapsamında Moğolistan, Kırgızistan ve Kırım’da bildiriler sundu. Editörlük, senaristlik ve sinema oyunculuğu yaptı. 2008 yılında Frankfurt Kitap Fuarı’nda “Onur Konuğu Ülke” olan Türkiye’nin yedi kişilik komitesinde yer aldı. Uluslararası PEN Türkiye Merkezi 2. Başkanlığı’nı ve Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanlığı’nı yapmaktadır.

Şiir, hikâye ve roman türünde eserler yazdı. İlk hikâye, şiir ve yazıları Edebiyat Dostları, Defter, Düşler, Yazıt, Yazın, Nar, Varlık gibi dergilerde yayımlandı. İran, Makedonya, Suriye gibi farklı ülkelerde şiir festivallerine katıldı. Şiirleri İngilizce, Arapça, Romence, Arnavutça ve Farsça dillerine çevrildi. Kırık Zar, Yüzünü Temiz Tut Ecel Her An Gelebilir, Kavgalı Küçük Fener isimli şiir kitaplarını yayımladı.

Kırık Zar isimli şiir kitabıyla, 2007 Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Ejderha Yılları, Çankaya’nın Duvaksız Gelini Fikriye, Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam Nâzım, Renklere Son Veda Tarlabaşı, Yıldırım Beyazıt, Küller Arasında Haçin isimli romanları yayımlandı. Belgesel roman tarzında yazdığı Çankaya’nın Duvaksız Gelini Fikriye isimli kitabı Arapçaya çevrildi.

“Denge”

bizlerden dışarı gidemiyor vahşet
kan-tetik ilişkisi: İntikam

ne canlar saklar âh umulmadık efkâr

meydanlarda kovulan replikler arka sokak
resmi tarihle işgüzarlık eskiyen suretlerde
ey nöbetçi: geceyi tutanağa geçir
eskidik
biz

linçlerle tazelenir zifiri karanlık

unuttun mu çılgın çocuk, kalıcıdır bu hile şarkta
deliler
kalemlerini koltuklarında saklarlar

“Sehpa”

kelimeler puslu yollarında hâlâ mürekkeplerini boşaltabiliyor
ipek gürültülü karanlıkta
kilitle kapı bozuyor dili
kaybolan nedenlerin çatık kaşlı geçmişinde

karıştırılarak kanatılan hokka hayatın kendisidir
tescilli hayal kuyularından çekilen
buğu
hatıralar kaybıdır
mecalsiz rüya

kendi mayınına basıp ıslanan gözlerde
ay düşer kaale alınmaz gece ürpertisine
vedayı hedef alan okun ucundan

ölü bulutların ikindisinedir
ıhlamur kokularına uyanan kış
dalgınlık işte sonunda
hepimizin rüzgâr alan bir yanı vardır

“Şaşırtmaca oyunundaki nü”

şişi vurduğumda soluk fotoğrafın örtüsünden içeri
akıl sır ermez neden yeniden doğururum ki
her seferinde ben seni
metruk haritalarda aradığımda yerini
kaçıncı gözü olur bu yalnızlığımın

şilte üstünde topladığım çarşılarda akşam
ses vermez yırtılan zarının aralığından
hadi yarıştıralım kimin elinde toplarsa kuyruğunu
baştan sona giyinik keder ve ağırlığı kırmızının

endişesi çekilmiş mercan çürüğü buz üstünde gözlerim
gönlümün amanında yarama bir çocuk işerken
sirkat silahım olur yaşadığıma el ve karanlık
kar düşer kalır beyaz kalabalığından içeri

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir