Erdoğan’dan “Yeni Anayasa” Açıklaması: İhtiyacımız Var

Yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin değerlendirmede bulunan Erdoğan, “Bizim çok diri, yeni bir anayasa ile geleceğe yürümemiz lazım. Konuyu ilk 4 maddeye sıkıştırmadan, ‘Biz nasıl bir anayasa yapmalıyız?’ sorusuna odaklanmalıyız. Bizim Anayasa’nın ilk 4 maddesiyle herhangi bir sorunumuz söz konusu değil” dedi ve ekledi:

“Bütün bunlarla beraber Anayasa’nın satırları arasında dolaşan darbeci zihniyetle bizim problemimiz var. Ülkemizin gençlerinin geleceğini inşa edecek, onları dünya ile rekabete hazırlayacak vizyoner bir anayasaya bizim ihtiyacımız var. Biz bunu yapacağız. Zaten Cumhur İttifakı olarak Milliyetçi Hareket Partisi hazırlıklarını yaptı. Biz aynı şekilde hazırlıklarımızı yaptık. Bu hazırlıkları birbiriyle bütünleştirerek yolumuza inşallah devam edeceğiz. Güçlü bir anayasayı inşallah oluşturacağımıza inanıyorum.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyareti sırasında Türkevi’nde, açıklamalarda bulunduğu gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Erdoğan, “7 Ekim’in yıl dönümüne çok az zaman kalmışken BM nezdinde İsrail’i engelleyecek somut bir adımın atılamamış olmasını, liderler düzeyinde ortak bir itirazın yükselmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanırken Netanyahu buraya geliyor. Genel Kurul’a katılması, konuşma yapması bekleniyor. Bu çelişkiye yorumunuz ne olur?” sorusu üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Filistin’de soykırım yapmış bir suçlunun BM çatısı altında yer alabilmesi gerçekten bir utanç vesilesidir. Bu, vahşice katledilen bebeklerin, çocukların, annelerin, babaların BM görevlilerinin, gazetecilerin ve daha nicelerinin hatıralarına ihanettir. Dün, bizim BM Genel Kurulu konuşmamızın akabinde İsrail delegasyonunun tavırlarına dikkat ettiyseniz, çok garip bir tavır içindeydiler. Çünkü kendilerini savunacak hâlleri yok.

Duruşları zaten bunu gösteriyor. Bu nedenle biz herkesi tarihin doğru tarafında durmaya çağırdık ve çağırıyoruz. Mazlumla zalimi, katille maktulü ayıramayan ve her birine hak ettiği muameleyi yapamayan bir düzen, çürümeye yüz tutmuş demektir. BM Genel Kurulu ya o katile hak ettiği gibi davranır ya da bu utanç verici durum BM tarihine bir kara leke olarak geçer. Maalesef olacak olan da budur. İsrail, BM kararlarına zerre saygısı olmayan, BM’nin ilkelerini defalarca çiğnemiş bir devlettir. Böyle bir devlete gereken dersi yazılı ve görsel materyallerle vermek, inanıyorum ki en önemli görevdir.”

Erdoğan, “BM’nin reform yapması, yapısını değiştirmesi gerektiğini vurgulamıştınız. Aradan geçen 20 yılda Birleşmiş Milletlerin dünyanın adaletini ve barışını tesis edemediği bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Gelinen bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine, “BM, savaşları önleme misyonunu yerine getiremeyen, kimseye söz dinletemeyen, kendi görevlilerini dahi koruyamayan ve onları öldüren İsrail’den hesap soramayan bir pozisyondadır.” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile yaptığı görüşmede, kendisine kayıp rakamı verilince çok şaşırdığını, ciddi sayıda BM görevlisinin şu anda İsrail’in katliamlarına kurban gittiğini ifade etti.

Erdoğan, şöyle devam etti: “BM güçlünün haklı olduğu bir düzene bekçilik yapan bir yapıya dönüşmüş ve işlevselliğini yitirmiş durumdadır. Mevcut düzende BM Güvenlik Konseyinin dokunulmaz beş üyesi, istediğini acımasızca yapabiliyor. Zaten geçici üyelerin herhangi bir fonksiyonu yok. Konseye geçici üye olarak alınan devletler orada idare ediliyorlar. Peki, bu daimi üyeler nerelerden? Asya, Avrupa, Amerika… Dini noktada da dünyada Müslüman ülkelerin sayısı belli ama Müslüman ülkelerden hiçbiri daimi üyeler arasında yer almıyor.

Şimdi Afrika daimi üyelik istiyor. Peki, BM Güvenlik Konseyinde Afrikalıya yer var mı, yok. Japonya üyelik istiyor mu, istiyor. Peki, yer var mı, yok. Avrupa’dan Almanya istiyor. Almanya’ya da yer yok. Türkiye olarak biz de istiyoruz. Bize de yer yok. Niye? Türkiye olarak biz, Almanya, Japonya burada istediğini alamayan ülkeler konumunda. Biz haklı talebimize devam edeceğiz. Sayın Guterres de yaptığımız görüşmede bize hak verdi ama bu hakkı teslim etmek gibi bir güçleri, imkânları da yok.”

Erdoğan, “İsrail, Gazze’den sonra Lübnan’a da saldırmaya başladı. Bunu, İsrail’in aslında savaşı bölgeye yaymaya çalıştığına bir delalet olarak değerlendirdiniz. Bir de İran’ın İsrail’e vermek istediği cevap hakkının mahfuz olduğuna dair yaklaşımı var. Bunu da katarak olası bölgesel bir savaş durumunda Türkiye’nin pozisyonu nasıl olur, nasıl bir aksiyon alır ya da almaz?” sorusu üzerine, çok ciddi bir travma yaşandığını, bu travmada acıyı çeken maalesef Lübnan halkı olduğunu söyledi.

Lübnan’ın güneyindeki tahliyeleri izlediğini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti: “Çok acımasız bir tablo var. Herkes at arabalarında ve çoluk çocuk bölgeyi boşaltıyorlar. Hakikaten canımız yanıyor. Bu kadar acımasız, bu kadar korkunç bir tabloyla bölgemiz karşı karşıya. Altı milyon nüfusu olan Lübnan’dan söz ediyoruz. Bu insanlar nereye, nasıl kaçacaklar? Oralarda nasıl yaşam sürdürecekler? Bunlar aç, açıkta, giyim kuşam yok araçlarında.

Battaniyeleri, neleri buldularsa onları, yanlarına alıp bölgeyi terk ediyorlar. Bu Lübnan, rahmetli Refik Hariri’nin döneminde bir başka Lübnan’dı. Çok daha zengindi, güçlüydü. Ama şu anda artık o Lübnan kalmadı. Lübnan’ın yeniden kendine gelmesi için onlara imkânlar sağlayacağız, bu durumu yeniden nasıl aslına dönüştüreceğiz onu düşüneceğiz. Temennimiz odur ki Lübnan bir an önce bu travmayı atlatsın. Televizyon yayınlarında izlediğim kadarıyla Lübnan’ın durumu çok kötü. Rabbim yâr ve yardımcıları olsun.

Diğer taraftan İsrail bir rüya görüyor, o rüyasını gerçekleştirmek için bölgemizdeki halkların yaşamlarını kâbusa çevirmeyi de göze almış gibi görünüyor. Zamanında Hitler de bir rüya görmüştü ve o da çeşitli milletlere mensup halklara kâbus yaşatmıştı. Neticede gördüklerinin bir rüya olduğunu net bir şekilde anladı. Er ya da geç günümüzün Hitleri Netanyahu da bu gerçekle yüz yüze gelecek. Herkesin bir planı var ama biz inanıyoruz ki Allah’ın da bir hesabı var.”

Temasları kapsamında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile görüşmesi anımsatılarak, “Zelensky’nin daha önce olası bir barış konferansında aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelerle istişareler yapıldığını söylediğini biliyoruz. Ukrayna Barış Konferansı ile ilgili konu gündeme geldi mi? Eğer böyle bir durum olursa, olası bir barış konferansı Türkiye’de mi yapılacak?” sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı:

“Biz bu konferansın içinde yer almaya hazır olduğumuzu söyledik. Bu konuda yine aynı şekilde gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan gerek istihbarat teşkilatımız onlarla irtibat hâlinde olacaklar. Temennimiz odur ki bölgeye bu barışı getirebilme noktasında, Türkiye olarak biz bu işin bir yerinde yer alırız. Biz Ukrayna-Rusya savaşında adil bir barışı belki de en çok arzulayan ülkeyiz. Elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik ve barış için çabalıyoruz. Bu savaşın diplomasi ve diyalog yoluyla sona ermesi mümkündür. Yeter ki sorunları bu yolla çözebileceğimize hem savaşan taraflar hem de diğer aktörler inansın. Şu anda maalesef buna yakın değiliz.”

Türkiye’nin hem Ukrayna hem Rusya tarafıyla görüşebiliyor olmasını, barışa giden yolda bir avantaj olarak gördüklerini vurgulayan Erdoğan, “Bu zorlu yolu yürüyebilir ve hedefe ulaşabilirsek insanlığa büyük hizmet etmiş olacağız. Taraflar kışkırtmaları, silahlanma yarışını, insanların değil silahların konuştuğu bir düzeni terk etmeden, barış umudu somut bir biçimde doğmayacak. Fakat biz yılmadan o umudu aramayı sürdüreceğiz. Gayretleri artıracak ve daha çok çalışacağız.” değerlendirmesinde bulundu.

“Türkiye, NATO içerisinde güvenilir bir müttefiktir”

Erdoğan, “Görevden ayrılan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg veda konuşmasında ‘Güneyde Türkiye olmadan Avrupa Kıtası’nın güvenliği öngörülemez, imkânsız’ diye bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı nasıl değerlendirdiniz? Avrupa, Türkiye’nin yeterince kıymetini biliyor mu? Oranın bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki soru üzerine, Stoltenberg’in NATO Genel Sekreterliği boyunca Türkiye ile olan münasebetlerini en ideal şekilde sürdürdüğünü, Türkiye ile münasebetlerinde hiçbir zaman olumsuz bir çizgi çizmediğini ifade etti.

“Sayın Rutte ile bakalım bu durum nasıl devam edecek? Yeni Genel Sekreter Mark Rutte ile de Hollanda Başbakanlığı süresi içerisindeki dostluğumuz iyiydi. İnşallah NATO Genel Sekreterliği’nde de bu dayanışmayı, bu birlikteliği yine devam ettiririz.” diyen Erdoğan, kurucu değerlerinden uzaklaşan, onlara sahip çıkamayan uluslararası kuruluşların ve ittifakların yozlaşacağına, bu temel arızayı gideremezlerse artık ana görevlerini dahi yapamaz hâle geleceklerine dikkati çekti.

Erdoğan, “NATO eğer ‘Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ ilkesini ‘Hepimiz bazılarımız için, bazılarımız hepimiz için’ gibi bir forma dönüştürme tehlikesiyle yüz yüze gelirse o yozlaşma başlar. Bunun için tedbirler almak ve vakit geçirmeden uygulamak gerekir. Hele konu güvenlik gibi hayati bir husus ise ilkelerden milim sapma olmamalıdır. Türkiye, NATO içerisinde yükümlülüklerinin de sorumluluklarının da farkında olan ve bunları eksiksiz yerine getiren güvenilir bir müttefiktir. Türkiye’nin NATO için ne kadar kıymetli olduğunu Avrupa’nın bildiğini ancak zaman zaman bunu göz ardı ettiğini görüyoruz.” diye konuştu.

ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine ilişkin, “Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerde malum, sorunlar bulunuyor. Özellikle terör örgütüne verdiği destek aralıksız sürüyor. Bu noktada başkanlar değişiyor ama bu müttefikliğe yakışmayacak tavırlar değişmiyor. Seçim sonu beklentiniz nedir? Yani Donald Trump veya Kamala Harris, yeni başkanla beraber nasıl bir değişim yaratabilir, böyle bir değişim olur bu? Örneğin F-35 programına yeniden dönüş olabilir mi?” sorusuna karşılık Erdoğan, şöyle konuştu:

“Temennim odur ki gelen gideni aratmasın. Çünkü Amerika’da F-35 konusunu bizler yalnız Sayın Donald Trump döneminde yaşamadık, sonrasında da devam etti. Hepsi de bize bu hayal kırıklığını yaşattı. Cumhuriyetçiler de yaşattı, demokratlar da… Şimdi yeni süreçte bunun sürüp sürmeyeceğini göreceğiz. 1 milyar 450 milyon dolar alacağımız var. Bu öyle böyle bir rakam değil. Şimdi bu alacağımızı tahsil etme noktasında da adımlarımızı atmaya devam edeceğiz.

Bütün bunlarla beraber kasım seçiminin neticesi ne getirecek ne götürecek, bunu da görmemiz lazım. Bu işin sonucunda temennim odur ki Türkiye-ABD arasındaki ilişkileri de buna göre tekrar teraziye koyacağız. Adımlarımızı da ona göre atacağız. Umarız netice hayırlı olur.”

Erdoğan, Türkevi’nde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı kabul ettiği anımsatılarak, “Paşinyan bugüne kadar verdiği mesajlarda hem Türkiye ile hem Azerbaycan ile ilişkileri daha ileri bir seviyeye çıkarma noktasında arzulu olduğunu ifade ediyor. Dünkü görüşmenizde özellikle Zengezur Koridoru’nu dikkate alarak Türkiye-Ermenistan ilişkileri ve Türkiye-Azerbaycan ilişkileriyle daha ileri bir noktaya geçirebilecek kararlar alınabilir mi?” diye sorulması üzerine de şu değerlendirmeleri yaptı:

“Sayın Paşinyan’ın yaklaşımına baktığımız zaman olumsuz bir havada görünmüyor. Türkiye olarak bizden Ermenistan-Azerbaycan arasındaki barış anlaşmasını, huzur içinde komşular olarak yaşamalarını bir an önce sağlamamızı istiyorlar. Biz de zaten bunun peşindeyiz, bunun gayreti içerisindeyiz.

Temennim odur ki Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu gelişmeleri inşallah peyderpey halledelim, çözelim ve Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu sıkıntıları aşmak suretiyle artık yola revan olalım. Çünkü her iki taraf aslında barıştan yana. Şu anda Azerbaycan böyle bir beklentinin, gayretin içerisinde. Ermenistan’da da bunu gördük. Bizler oluşacak huzur ve barış ikliminin herkes için en iyisi olacağını düşünüyoruz. Ermenistan ile Azerbaycan barışı, iki ülke için de yeni fırsatlar ve kazançların kapısını aralayacaktır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci de bu barış sürecinin olumlu neticelenmesiyle müspet istikamette etkilenecektir.”

Türkiye’nin, BRICS ve ASEAN üyesi olup olmayacağına dair soruyu yanıtlayan Erdoğan, “Her şeyden önce bizim BRICS ve ASEAN’da yer almamız, buralarda görünmemiz, inanıyorum ki bölgelerin aritmetiğini de değiştirecek. Çok daha farklı bir yapının inşasına vesile olacak. Orta Asya, Rusya, Baltık bölgesi ya da Uzak Doğu ile ilişkilerimiz kadar Kıta Avrupası ve Amerika ile de bağlarımızın bulunduğunu bir kenara koyamayız. Aynı şekilde Arap coğrafyası ve Körfez ülkeleriyle köklü bir geçmişimiz bulunurken Afrika ile de yakın ilişkilerimiz mevcut.” şeklinde konuştu.

Erdoğan, Türkiye’nin, bulunduğu coğrafya ve sahip olduğu binlerce yıllık geçmişi nedeniyle çeşitli bir ortaklık mimarisi oluşturmasının teşvik edildiğini belirterek, şöyle konuştu: “Biz bir NATO ülkesiyiz diye Türk dünyası ve İslam dünyası ile bağlantımızı kopartamayız. BRICS ve ASEAN bizim için özellikle ekonomik iş birliklerimizi geliştirmek için fırsatlar barındıran yapılar.

Bu yapıların içinde yer almak NATO’dan vazgeçmek anlamına da gelmiyor. Bu ittifak ve iş birliklerinin, özellikle birbirinin alternatifi olduğunu düşünmüyoruz. Bugünün dünyasında bazı uluslararası gerilimler olsa da soğuk savaş dönemi çok geride kaldı. Bize ‘BRICS’e ya da başka bir yapıya girmeyin’ diyenlere baktığınızda yıllardır parçası olmak için çalıştığımız Avrupa Birliği’nin kapısında bizi yıllarca bekletenlerle aynı kişiler. Biz bunlara bakarak asla geleceğimizi belirleyemeyiz.”

“Türkiye’yi geleceğe yeni bir anayasa ortaya koymadan hazırlayamayız”

Bir gazetecinin, “Yeni Anayasa’nın zorunluluk olduğunu her fırsatta ifade ediyorsunuz. İlk 4 maddenin de Cumhur İttifakı’nın kırmızıçizgisi olduğunu söylediniz. Ancak muhalefetin çeşitli gerekçelerle sürece katılmama gibi bir direnci var. Muhalefetin bu ısrarlı uzlaşma arayışınızda samimi davranacağını düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

“Muhalefetin bir defa başta bu ilk 4 madde olmak üzere, bu konularda zaten herhangi bir ciddiyeti söz konusu değil. Onlar bunu sadece söylerler. Ama bu noktada ‘iktidar ne söyler, ne düşünür’ böyle bir düşünceleri yok. Biz Cumhur İttifakı olarak bu konuda durduğumuz yerdeyiz, kararlıyız ve aynı kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Türkiye’yi geleceğe, çağın gereklerine uygun, sivil, kapsayıcı, özgürlükçü yeni bir anayasa ortaya koymadan hazırlayamayız. Hiç de çekinmemeliyiz. Bakın dünya hızla değişiyor. 45-50 yıl öncesinin bakış açısıyla, üstelik darbeciler tarafından kaleme alınmış, yamalı bohçaya dönmüş bir anayasa ile bu değişime ayak uydurmak mümkün değil.

Bizim çok diri, yeni bir anayasa ile geleceğe yürümemiz lazım. Konuyu ilk 4 maddeye sıkıştırmadan, ‘Biz nasıl bir anayasa yapmalıyız?’ sorusuna odaklanmalıyız. Bizim Anayasa’nın ilk 4 maddesiyle herhangi bir sorunumuz söz konusu değil. Bütün bunlarla beraber Anayasa’nın satırları arasında dolaşan darbeci zihniyetle bizim problemimiz var. Ülkemizin gençlerinin geleceğini inşa edecek, onları dünya ile rekabete hazırlayacak vizyoner bir anayasaya bizim ihtiyacımız var. Biz bunu yapacağız. Zaten Cumhur İttifakı olarak Milliyetçi Hareket Partisi hazırlıklarını yaptı. Biz aynı şekilde hazırlıklarımızı yaptık. Bu hazırlıkları birbiriyle bütünleştirerek yolumuza inşallah devam edeceğiz. Güçlü bir anayasayı inşallah oluşturacağımıza inanıyorum.”

“30 Ağustos Zafer Bayramı Özel Konseri” programında yaptığı konuşmasında dile getirdiği, “Bugün yaşadığımız hadiselere baktığımızda bir millet için iç cephenin ne kadar mühim olduğunu çok daha net görebiliyoruz. Milletimizi esir alma, bizi hedeflerimizden koparma, kendi iç sorunlarımızda oyalama planlarının en kritik safhasını daima iç kalemizi çökertmeye yönelik hamleler oluşturmuştur.” ifadeler sorulan Erdoğan, şunları aktardı:

“İç cephe bizi biz yapan değerlerdir. Biz aynı şeye sevinme, bunun yanında aynı şeye üzülme, aynı şiirde duygulanma, aynı marşta göğsümüzün kabarabilmesi hâlini hep birlikte yaşamalıyız. Bütün bunlarla beraber iç cephe hedeflerimiz, bizim kızıl elmamızdır. 30 Ağustos konuşmamda ağırlıklı olarak bunun üzerinde durdum. Bizi o hedeflerden vazgeçirmeye, bizi yılgınlığa düşürmeye, bizi usandırıp umutsuzluk girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz.

Orada çok kararlıyız. Bütün bunlarla beraber şunu bir defa demeliyiz. Zorluk mu var, aşarız. Sorun mu var, çözeriz. Sıkıntı mı var, birlikte üstesinden geliriz. Düştük mü, birbirimize tutunur yeniden kalkarız. Renklerimiz, şeklimiz farklı olabilir ama bir araya gelir en eşsiz motifi oluştururuz. İşte iç cephemizi çökertmeyi amaçlayanların odaklandığı yer bu ruh. Bu ruhu paramparça etmeye çalışıyorlar. Bir daha birbirimize tutunmayalım. Kendi kapsüllerimizde herkesten ayrı köşelerde ömür tüketip, yok olalım istiyorlar. Biz bunlara bu fırsatı da kesinlikle vermeyeceğiz. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.”

Erdoğan, Türkiye’nin, Haziran 2023’ten bu yana uyguladığı ekonomi programına ve kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışlarına ilişkin soru üzerine, şu ifadeleri kullandı: “Ekonomide artık zor dönemleri geride bırakıyoruz. Uyguladığımız programın başarısını artık bizden çok uluslararası kuruluşlar ortaya koyuyor. Bizim şu an odaklandığımız konu, milletimizi zorlayan enflasyon meselesidir. Enflasyonu dizginlemeye başladık ve kalıcı dezenflasyon sürecini başlattık.

Enflasyonda anlık değil, ayakları yere sağlam basan bir gerileme görüyoruz ve bu hızlanarak devam edecek. Vatandaşımız enflasyondaki bu gerilemeyi hissetmeye başladı ve önümüzdeki dönemde daha hızlı bir şekilde bunu görecekler. Fırsatçılarla mücadelemizi de kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Onlara göz açtırmayacağız. Hedeflerimizi tutturduk ve yolumuza disiplinli bir şekilde devam ediyoruz. Üstelik bunları çevremizdeki karışıklıklara ve istikrarsızlık kaynaklarına rağmen başardık. Yola da bu şekilde devam ediyoruz.”

Bir gazetecinin, AK Parti 8. Büyük Olağan Kongre sürecine ilişkin, “Çok güçlü bir değişim sinyali veriyorsunuz. Neyi ve neleri değiştirmeyi düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

“Biz Türkiye’ye 23 yıldır yeniyi anlatıyor ve yeniyi sunuyoruz. O yeninin içinde bizi biz yapan değerlerimiz en taze biçimde yer alıyor. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi pergelimizin bir bacağı işte o değerlerde sabit, diğer bacağımız âlemi dolaşıyor. Biz, milletin mesajını en doğru biçimde okuduk, o mesajı, gereğini yerine getirmek için değişim diyoruz. Sözünü ettiğimiz değişim bir yeniden doğuş hamlesidir. Yunus’un dediği gibi ‘Her dem yeniden doğarız. Bizden kim usanası’ Biz şimdi bunun gereğini yerine getiriyoruz.”

“15 Temmuz’dan sonra sivil asker ilişkileri özellikle de silahlı kuvvetlerin demokratik dönüşümü konusunda çok önemli adımlar attınız ama belli ki bir ikinci kademe reform bir ihtiyaçta Ankara’daki son kılıç çatma hadisesinden sonra ortada duruyor gibi. Bu noktada da birtakım tedbirler alacak mısınız?” sorusunu da yanıtlayan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Kılıç meselesine gelince, bu mesele birkaç kendini bilmezin ne yazık ki ortaya koyduğu bir karmaşaydı. Şu anda gerek Millî Savunma Üniversitesi, gerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı, gerekse Millî Savunma Bakanımız, müşterek çalışmalarını sürdürüyorlar ve bu işin içerisindekiler kimlerse bunların hak ettikleri cezayı almasını temin edeceğiz. Burası kendini bilmezlerin at oynattığı bir meydan değil. Biz bu kendini bilmezlerin at oynattığı meydana ülkemizi kesinlikle bırakamayız. Buna göre de adımımızı atacağız. Savunma Bakanımız ve Savunma Üniversitemizin başındaki hocamızla bir araya geldik, görüşmelerimizi yaptık ve inşallah en kısa zamanda bu işi neticeye ulaştıracağız.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir