Engin Turgut Kimdir? Hayatı, Eserleri
9 Eylül 1957 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Engin Turgut, çocukluğundan itibaren Kadıköy’de yaşadı. Osman Gazi İlkokulu (1969), Kemal Atatürk Ortaokulu (1972), Haydarpaşa Lisesi ve Üsküdar Akşam Lisesi’nde öğrenim gördü.
Haber Merkezi / On altı yaşından itibaren Kadıköy’de bir kitapçıda tezgâhtar olarak başladığı meslek hayatında gümrük komisyonculuğu, , dergicilik gibi çok çeşitli işler yaptı. Sanatçı asıl mesleğini ise şairlik olarak görür.
Memur bir ailenin çocuğu olan Turgut, babasının şair olmasını çok istememesine rağmen kendisini Yahya Kemal ve Nazım Hikmet’le de tanıştıran kişi olduğunu dile getirir.
İlk şiir denemelerine de henüz 16-17 yaşlarında iken başlar. Şiirleri 1980’lerden sonra Varlık, E, Cumhuriyet Kitap gibi süreli yayınlarda okuyucu ile buluşur. İlk şiir kitabı Kışkırtıcı Erguvan 1987’de yayımlandıktan sonra edebiyat çevrelerinde daha tanınır bir hâle gelir.
Turgut, kendisini şiir yazmaya iten gücün, kimsenin kimseye kulluk etmemesi gerektiğine olan inancı olarak belirler. Bu bakımdan şiirleri içerik olarak toplumcu gerçekçi şiirin sınırlarını zorlar.
Sürekli bir arayış içinde olan şairin şiirleri, dil içi kelime oyunları, günlük dile yaklaşma vb. açılardan ise yüzey yapıda Garip şiirinden izler taşır. Derin bir melankoli ve hüznün hâkim olduğu şiirlerde, yalnızlık ve aşk temaları öne çıkar.
Toplumcu yanı ağır basan şiirlerde ise bireyin etrafını çevreleyen ama kendisiyle uyuşmayan toplumsal zihniyet içindeki varoluş mücadelesine odaklanıldığı görülür. Aynı zamanda ressam olup çeşitli sergilere imza atan Turgut, Küs kitabıyla 1994’te Orhon Murat Arıburnu şiir ödülüne layık görülmüştür.
“Tango ve gerilla”
Topuğumuzdaki sabah rengi kadar aydınlık şu hasret yüzümüz
Yeni bir aşk bulduk kendimize, kalbimizi asil ve diri tutmak için
Hermann Hesse okuduk dibine kadar, tadını çıkardık saflığın
Dalgın bir hayal bizimkisi, neremizden akıyor bu paramparça güz
Boynu bükük ve kaybolan kırgın hayatlarımızı kime anlatsam
Dünyayı kucaklayamıyorum, can çekişiyor kabuğumuzdaki lanet sızı
Sanki her yanımıza yalan masal üflemişler, dilimizde hep o vehim korku
Kekremsi bir yalnızlığın toprağına düştük, çölden şehre sıçrayamam
Her aşk kendine yeni bir veda bulacak kadar canlıdır ve sıcak
Çünkü gönlümüzdeki kuşlar denizle sevişecek kadar yasemin kokar
Şaraba bandığımız sahici ruhumuz asi, eros ve Thedorakis tadında
Düşlerimizin, kalbimizin yamacındaki uçurum muyuz, korkunç ve uzak
Bizdeki şu yarım telaş, köpüğümüzdeki kımıldayan siyah bakışlarımız
Gövdemizde yaşayan tıpır tıpır sevinç ve yakamoz hep derindir, gecedir
Egzotik evlat İstanbul, damağımızın sokaklarında üzgün ve şaşkındır
Köprülerin altından aksak da, kuğuların boynuna sarılarak yaşasak da
Bak hayat bize nasıl fısıldıyorsa onun ritmine uy ve bana öyle gel
Bata çıka, istersen derimi yırt, istersen bir gerilla gibi yaşat beni…